AHMET HAMD AKSEK VE DN ETM LE LGL

  • Slides: 54
Download presentation
AHMET HAMDİ AKSEKİ VE DİN EĞİTİMİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ Hazırlayan: Fatih Sultan DEMİR

AHMET HAMDİ AKSEKİ VE DİN EĞİTİMİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ Hazırlayan: Fatih Sultan DEMİR

1887 -1951

1887 -1951

 Osmanlı’nın son dönemlerinde devlet siyasi ve iktisadi pek çok problemle boğuşuyor ve birçok

Osmanlı’nın son dönemlerinde devlet siyasi ve iktisadi pek çok problemle boğuşuyor ve birçok cephede neredeyse yedi düvelle savaşıyordu. Bu gibi sebeplerle medreselerde sıkıntılar baş göstermiş olsa da, bu büyük ilim ve irfan çizgisini devam ettirebilecek ve Cumhuriyet dönemine taşıyacak evsafta bazı alimler yetişiyordu.

 İşte Osmanlı medreselerinin son dönemlerinde yetişen sahip olduğu ilmî birikimi Cumhuriyet dönemine taşıyarak

İşte Osmanlı medreselerinin son dönemlerinde yetişen sahip olduğu ilmî birikimi Cumhuriyet dönemine taşıyarak yeni âlimler yetiştirmek ve yetişen bu ilim taliplerinin din-i mübin-i İslam’a hizmet etmelerini sağlamak için en üst seviyede idari görevler alan büyük âlimlerden birisi de Türkiye Cumhuriyeti’nin 3. Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki idi.

 1887 yılında Antalya’nın Akseki ilçesine bağlı Güzelsu (Sülles) nahiyesinde doğan Ahmet Hamdi Akseki,

1887 yılında Antalya’nın Akseki ilçesine bağlı Güzelsu (Sülles) nahiyesinde doğan Ahmet Hamdi Akseki, babasının imam olmasının avantajını yaşayarak küçük yaşlarda ondan Kur’an okumasını öğrenmeye başladı. Kur’an okumasını öğrendikten sonra hafızlığa başladı ve küçük denecek yaşta hafız oldu.

 Hafızlığını tamamladıktan sonra daha iyi bir tahsil yapması için babası tarafından Ödemiş’e götürülüp

Hafızlığını tamamladıktan sonra daha iyi bir tahsil yapması için babası tarafından Ödemiş’e götürülüp Karamanlı Süleyman Efendi Medresesi’ne kaydoldu. Bu sıralarda 14 yaşında olan Ahmet Hamdi Akseki, medreselerin temel İslami ilimleri; Arapça, Hadis, Tefsir, Akait, Fıkıh, Farsça gibi dersleri tahsil etti.

 Tarihte iz bırakmış ilim adamlarının hayatında tahsillerini tamamlamak için pek çok ilmî seyahatin

Tarihte iz bırakmış ilim adamlarının hayatında tahsillerini tamamlamak için pek çok ilmî seyahatin olduğu görülmektedir. İlim adamları, doğduğu, büyüdüğü beldedeki eğitim müesseseleriyle yetinmiyor, büyük ilim merkezlerinde tahsil görmeyi tercih ediyorlardı. O dönemin en önemli ilim merkezlerinden birisi de İstanbul olduğu için Akseki, 1905 yılında İstanbul’a geldi ve ilk önce Darü’l-Fünun Ulum-i Aliye-i Diniyye bölümüne kaydoldu. Burada üç sene tahsil gördükten sonra Darü’l-Hılafeti’l liye Medresesi’ne girdi ve yaklaşık on yıllık bir tedrisattan sonra buradan mezun oldu.

 Aldığı eğitimle yetinmeyerek devrin meşhur âlimlerinden özel dersler almaya karar verdi. Fatih dersiamlarından

Aldığı eğitimle yetinmeyerek devrin meşhur âlimlerinden özel dersler almaya karar verdi. Fatih dersiamlarından Bayındırlı Mehmet Şükrü Efendi’yi bularak ona talebe oldu. Birkaç yıl boyunca büyük bir azimle ondan ders aldı ve tahsil sırasında gösterdiği başarıyı bir icazetle taçlandırarak tescil ettirdi.

 Aldığı yüksek seviyeli dersleri tamamladıktan sonra Medresetü’l-Mütehassisin’e de devam ederek Felsefe, Kelam, Hikmet-i

Aldığı yüksek seviyeli dersleri tamamladıktan sonra Medresetü’l-Mütehassisin’e de devam ederek Felsefe, Kelam, Hikmet-i İlahiyye bölümünü birincilikle bitirdi. Girdiği imtihanı da kazanarak dersiam unvanını aldı.

 Medreselerde talebelere ve camilerde halka açık ders verme yetkisine sahip bir müderris için

Medreselerde talebelere ve camilerde halka açık ders verme yetkisine sahip bir müderris için kullanılan bu unvan ile artık ilme hizmet edenler kervanına katılmıştı. Zira bu şekilde halka açık ders verme yetkisi alan müderrisler onların irfan dünyalarının zenginleşmesine ve ufuklarının gelişmesine büyük katkı sağlıyordu.

 1922 yılına gelindiğinde bugünkü dilde Eğitim Genel Müdürlüğü şeklinde ifade edebileceğimiz Tedrisat Umum

1922 yılına gelindiğinde bugünkü dilde Eğitim Genel Müdürlüğü şeklinde ifade edebileceğimiz Tedrisat Umum Müdürlüğü’ne atandı. İlk olarak medreselerin müfredat programlarının ıslaha muhtaç olduğunu fark etti ve bununla ilgili çalışmalar başlattı.

 Hazırladığı raporlar doğrultusunda gerekli iyileştirmeler gerçekleştirildi. Darü’l-hilafe Medreselerinin sayısını 13’ten 38’e çıkardı. 1924’de

Hazırladığı raporlar doğrultusunda gerekli iyileştirmeler gerçekleştirildi. Darü’l-hilafe Medreselerinin sayısını 13’ten 38’e çıkardı. 1924’de kurulan İstanbul Darü’l-fünun İlahiyat Fakültesi müderrisleri arasında yer aldı ve hadis hocalığına tayin edildi.

 3 Mart 1924 yılında Diyanet İşleri Reisliği kurulmuş ve Rıfat Börekçi başkan olarak

3 Mart 1924 yılında Diyanet İşleri Reisliği kurulmuş ve Rıfat Börekçi başkan olarak atanmıştı. Ahmet Hamdi Akseki Darü’lfünun İlahiyat Fakültesi’nde hocalığa devam ederken Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’nin isteği ile Diyanet İşleri Reisliği bünyesinde Müşavere Heyeti üyeliğine atandı. Böylece onun için, kuruluş yıllarında Diyanet İşleri Reisliği bünyesinde zorlu ve yorucu bir görev başlamış oldu.

 Zira ulusalcılık fikrinin milleti cendereye aldığı yıllardı. Türkçe ezan devreye sokulmuş, ardından Latin

Zira ulusalcılık fikrinin milleti cendereye aldığı yıllardı. Türkçe ezan devreye sokulmuş, ardından Latin harfleriyle Kur’an-ı Kerim basılmış, hatta Türkçe namaz konuşulmaya başlanmış, âdeta İslam dininin cihanşümul özelliği ulusalcı bir söylem içerisine sıkıştırılarak yeni bir kisveye büründürülme çabaları içerisine girilmişti.

 “Millî din” diye tanımlayabileceğimiz bu anlayışın gerçekleştirilmesi için Devlet eliyle sert ve acımasız

“Millî din” diye tanımlayabileceğimiz bu anlayışın gerçekleştirilmesi için Devlet eliyle sert ve acımasız kararlar alınıyordu. Bu süreçte Diyanet İşleri Başkan yardımcılığına getirilen Ahmet Hamdi Aksekiz yıl bu görevi yürütecekti. Türkçe ezan, Türkçe ibadet tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı günlerdi.

 Kur’an-ı Kerim’in Türkçesi ile namaz kılınması önerilerine karşı bir rapor hazırlayan Ahmet Hamdi

Kur’an-ı Kerim’in Türkçesi ile namaz kılınması önerilerine karşı bir rapor hazırlayan Ahmet Hamdi Akseki, hazırladığı raporda böyle bir uygulamanın dinî ve ilmî hiçbir dayanağı bulunmadığını ortaya koyarak karşı tavır aldı.

 1947 yılında Şerafettin Yaltkaya’nın ölümü üzerine Diyanet İşleri Reisliğine atandı. Diyanet İşleri Başkanlığı

1947 yılında Şerafettin Yaltkaya’nın ölümü üzerine Diyanet İşleri Reisliğine atandı. Diyanet İşleri Başkanlığı görevinin son yıllarında vefatından kısa bir süre önce hazırlayarak Devlet ricaline takdim ettiği “Din Tedrisatı ve Dinî Müesseseler Hakkında Bir Rapor” isimli uzunca sayılabilecek raporda oldukça ciddi hususları ele aldı ve din eğitimi alanına önemli katkılar sağladı. Raporunda genel olarak İslam’da din duygusunun fıtrî olduğundan, Batı’da yaşanan ilim-din çatışmasından, İslam medeniyetinin hiçbir döneminde bu şekilde keskin bir çatışmanın yaşanmadığından bahsederek bir giriş yaptı. Ardından sözü Şer’iyye Vekâletinin ilgası ve Diyanet İşleri Başkanlığının kurulmasına getirdi.

 1950 öncesinin din politikalarının nasıl olduğu ve bu politikayı yürürlüğe koymak isteyenlerin amaç

1950 öncesinin din politikalarının nasıl olduğu ve bu politikayı yürürlüğe koymak isteyenlerin amaç ve niyetlerini çarpıcı şekilde deşifre etmesi hasebiyle yakın tarihe tanıklık yaparak günümüze ışık tutan bu rapordan birkaç satırı paylaşalım:

 “Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığının muhtaç olduğu dinî elemanları yetiştirecek, Başkanlık da

“Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığının muhtaç olduğu dinî elemanları yetiştirecek, Başkanlık da bunları dinî vazifelerde kullanacak ve böylece kanunun kendisine tahmil eylediği dinî ve millî vazifesini başarmaya çalışacaktı. Ama uygulama böyle mi oldu? ”

 “…Aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Millî Eğitim Bakanlığı 430 Nolu Kanunla

“…Aradan uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen, Millî Eğitim Bakanlığı 430 Nolu Kanunla taahhüt eylediği vazifeyi yapmamış, yapamamış ve Diyanet İşleri Başkanlığını yakinen ilgilendiren dinî vazifelerde istihdam edilecek hiçbir eleman vermemiş olması ve Başkanlığın da bugüne kadar din adamları yetiştirecek mesleki bir müesseseye sahip bulunmaması yüzünden, bugün memleketin birçok yerinde hakiki ve münevver bir din adamı bulmak şöyle dursun, camilerde mihraba geçerek halka namaz kıldıracak, minbere çıkıp hutbe okuyacak bir imam ve hatip bile bulunmamaktadır (…)”

 “…Camide halkı irşat edecek hakiki bir vaiz, bir din mürşidi ve hatip, ancak

“…Camide halkı irşat edecek hakiki bir vaiz, bir din mürşidi ve hatip, ancak din ve dünya ilimleri okutularak ve insanı ifrat ve tefrite düşürmek istidadında olan bu iki nevi ilmin yekdiğerini murakabe yolları öğretilerek yetiştirilebilir. Bu şekilde yetişen bir din adamının, bir vaizin, hatta bir köy imamının, bulunduğu yerde her bakımdan en münevver bir mürşit olabileceğinden şüphe etmemek lazımdır

 Nasıl ki, vaktiyle iyi yetiştirilmiş olan din adamlarımızdan, adetleri pek az olmalarına rağmen,

Nasıl ki, vaktiyle iyi yetiştirilmiş olan din adamlarımızdan, adetleri pek az olmalarına rağmen, bugün memleketin pek çok şehrinde faydalanılmakta olunduğunu görüyor ve seviniyoruz. …Vazifesi din işlerini tedvir etmekten ibaret olan Diyanet İşleri Başkanlığının imam, hatip, vaiz, müftü ve yüksek din adamları yetiştirmek üzere muhtelif derecelerde meslek müesseseleri ve kursları açmaya yetkili kılınması, sadece dinî değil, aynı zamanda millî bir zaruret hâlini de almıştır. ”

 “Şurasını bilhassa kaydetmek isterim: Amerika’da mekteplerde din dersi okutulmadığı bir zaman olmamıştır. Bizde

“Şurasını bilhassa kaydetmek isterim: Amerika’da mekteplerde din dersi okutulmadığı bir zaman olmamıştır. Bizde olduğu gibi yirmi altı sene din derslerinin mekteplerde değil evlerde bile adını andırmamak gibi bir şey, ne Amerika’da ne de dünyanın herhangi bir yerinde hiçbir zaman vaki olmamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı yeni baştan iyi bir şekilde teşkilatlandırılmalı ve kendisine lazım gelen muhtariyet verilmeli. Vakıflar Umum Müdürlüğü bütün gelir kaynakları ve teşkilatı ile birlikte, Birinci Büyük Millet Meclisi zamanında olduğu gibi, yine Diyanet İşleri Başkanlığı ile birleştirilmeli.

 Müftü, vaiz, imam, hatip, müezzin ve yüksek din adamları yetiştirmesi için de doğrudan

Müftü, vaiz, imam, hatip, müezzin ve yüksek din adamları yetiştirmesi için de doğrudan doğruya Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı müesseseler açılmasına müsaade edilmeli. Ayrıca ilk ve ortaokullarda mecburi, lise ve yüksek tahsil müesseselerinde ihtiyari olarak din dersleri, İslam felsefesi ve genişçe bir İslam tarihi, İslam coğrafyası okutulmalıdır. Yirmi altı seneden beri gittikçe derinleşen bu boşluğu doldurmak için bir taraftan bunlar yapılırken, diğer taraftan da Diyanet İşleri Başkanlığının murakabesi altında gerek şahıslar ve gerekse teşekkül edecek hususi cemiyetler tarafından din ve Arapça serbest lisan dershaneleri ve kursları açılmasına da müsaade edilmelidir (…)

 Akseki’nin Diyanet İşleri Başkanlığı görevine başlamasından yaklaşık 30 yıl öncesinden itibaren Türkiye büyük

Akseki’nin Diyanet İşleri Başkanlığı görevine başlamasından yaklaşık 30 yıl öncesinden itibaren Türkiye büyük bir bunalıma sürüklenmiş, din adına ne varsa ortadan kaldırılmaya çalışılmıştı. Bu yüzden yukarıdaki çözüm önerilerinin dikkate alınmasını özellikle talep ediyordu.

 Ayrıca İlk heyet-i ilmiye çalışmalarına Şer’iyye Vekâleti tedrisat umum müdürü olarak katılmış olan

Ayrıca İlk heyet-i ilmiye çalışmalarına Şer’iyye Vekâleti tedrisat umum müdürü olarak katılmış olan Ahmet Hamdi Akseki sunduğu raporda, dini tedrisatın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir. Din eğitimi anlayışını döneminin pedagojik formasyonun (usul-i tedrisin) önemine binaen geliştirmiş olduğu da görülmüştür. Heyet-i ilmiye’ye sunmuş olduğu raporda aşağıdaki düşüncelerini paylaşarak eğitim alanına özel bir ilgi duyduğu da anlaşılmıştır:

 “Mamafih, şurası da itiraf olunmalıdır ki, ulum-i diniye muallimi, bu görevi başarabilmek için

“Mamafih, şurası da itiraf olunmalıdır ki, ulum-i diniye muallimi, bu görevi başarabilmek için lazım gelen şartları, ne kadar bir araya getirecek olursa olsun, ulum-i diniye mualliminin bu telkinatı, diğer muallimler tarafından telkin edilmez ve bilakis onunla tezat teşkil edecek bir mahiyette olursa, o zaman ulum-i diniye öğretmeninin görevi daha ziyade zorlaşır. . .

 “Din ve dil” bir milletin harsının en önemli unsurlarındandır. Bunlara karşı istisnasız herkesin

“Din ve dil” bir milletin harsının en önemli unsurlarındandır. Bunlara karşı istisnasız herkesin ilgi göstermesi lazımdır. . . (Raporunda Heyet-i İlmiye’nin din eğitimine verdiği öneme de işaret eden Akseki, şöyle devam eder: ) Eğer dinin ve din terbiyesinin lüzum-i hakikisine cidden inanıyorsak ki muhterem heyet-i ilmiyenin, bu husustaki pek istekli ve çok samimi müzakereleri bunda şüphe bırakmamıştır. Hem ulum-i diniye tedrisatını ıslah etmek, hem de tedrisatın ciddiyetini bozacak, kıymetini düşürecek en ufak şeylerden bile kaçınmış olmak gerekir. . . ”

 Akseki raporunda din dersi öğretmenlerinde bulunması gerekli özelliklerden bahsederken, pedagojik formasyonun (usul-i tedrisin)

Akseki raporunda din dersi öğretmenlerinde bulunması gerekli özelliklerden bahsederken, pedagojik formasyonun (usul-i tedrisin) önemine, derslerin müfredatının ihtiyaçlara uygun hale getirilmesi gerektiğine temas ederek, hazırlanacak ders kitaplarının muhteva ve metodu ile öğretmenlerin yetişecekleri yüksekokullardaki derslerin neler olması gerektiği konularında ayrıntılı bilgiler vermiştir.

 Akseki, ülkeyi gezdiği zamanlarda yaptığı gözlem ve kanaatlere de raporunda yer vermiştir:

Akseki, ülkeyi gezdiği zamanlarda yaptığı gözlem ve kanaatlere de raporunda yer vermiştir:

‘‘ 26 seneden beri çocuklarımız hakiki bir din ve ahlak terbiyesinden mahrum olarak içi

‘‘ 26 seneden beri çocuklarımız hakiki bir din ve ahlak terbiyesinden mahrum olarak içi bomboş ve her hangi menfi bir tesiri kabule müsait bir halde yetişmektedir. Çocuklarımızın ve gençlerimizin başka dinlerin ve muhtelif şekillerde ki misyoner propagandalarının içtimai, siyasi herhangi muzır mezhep veya tarikat ve akidelerin menfi tesirinden uzak tutulması için çareler düşünülmelidir.

 Çocuklarımıza gerek mekteplerde ve gerek başka vasıta ile 26 seneden beri din ve

Çocuklarımıza gerek mekteplerde ve gerek başka vasıta ile 26 seneden beri din ve ahlak aleyhinde söylenebilecek ne varsa hepsi söylenmiş telkin edilmiş ve kıpkızıl bir dinsiz olmaları için her şey yapılmıştır. Bugünkü gençler komünist olmamışlarsa bunu ailelerindeki kuvvetli din terbiyesine borçluyuz.

 Çocuklarımızı ve gençlerimizi ve her türlü yabancı ve menfi tesirlere bundan sonra da

Çocuklarımızı ve gençlerimizi ve her türlü yabancı ve menfi tesirlere bundan sonra da mukavemet edebilmeleri için kendilerine İslam dininin esaslı ve ciddi bir surette talim ve telkin edilmesi ve manevi terbiyenin verilmesi artık kati bir zarurettir. Yeni nesle mensup bir çok genç de kendilerinin maneviyattan tamamen mücerret bir halde yetiştirildiklerini acı itiraf etmektedir’’

 Akseki’nin “Yavrularımıza Din Dersleri” Adlı Eserinde Esas Aldığı Din Öğretimi İlkeler

Akseki’nin “Yavrularımıza Din Dersleri” Adlı Eserinde Esas Aldığı Din Öğretimi İlkeler

1. ÇOCUĞA GÖRELİK (ÖĞRENCİYE GÖRELİK) İLKESİ Bu ilke, çocuğa verilecek eğitim-öğretim etkinliklerinin; çocuğun zihinsel

1. ÇOCUĞA GÖRELİK (ÖĞRENCİYE GÖRELİK) İLKESİ Bu ilke, çocuğa verilecek eğitim-öğretim etkinliklerinin; çocuğun zihinsel yeteneklerine, ilgilerine, heyecanlarına ve eğilimlerine uygun olması ilkesidir. Çocuğun her türlü özelliklerine göre tanınması ve ona uygun eğitim verilmesi esasına dayanmaktadır. Akseki’nin eserinin genelinde öğrenciye görelik ilkesi yer almıştır. Örnek: “Bu kitapları sekiz, dokuz yaşındaki bir çocuk öğretmene muhtaç olmadan kendine, hem de seve okuyup anlayabilecektir. Çünkü bunlar yepyeni bir usulde yazılmıştır. Bahisler derslere ayrılmış ve derslerde anlatılan konular ayrıca manzume ve hikâyelerle de aydınlatılarak çocuğun o konu ile daha çok ilgilenmesi sağlanmıştır. ”

2. AMACA DÖNÜKLÜK İLKESI Öğretimde dikkat edilecek en temel ilkelerden biri de, öğretim etkinliğinin

2. AMACA DÖNÜKLÜK İLKESI Öğretimde dikkat edilecek en temel ilkelerden biri de, öğretim etkinliğinin belirlenen amaçlara uygun olmasıdır. Eğitimde amaç, “bir öğrencinin, planlanmış ve tertiplenmiş yaşantılar sayesinde kazanması kararlaştırılan ve davranış değişikliği veya davranış olarak ifade edilmeye elverişli olan bir özellik” olarak ele alınmaktadır. Akseki, bu ilke doğrultusunda din eğitimi derslerindeki amacının şunlar olduğunu ifade etmektedir: “Esasen bütün dersler işlenirken öğrenci, Müslümanlığın en mühim esaslarından birini de yorulmadan, bıkmadan öğrenmiş oluyor. Bu suretle bellenmesi istenilen konu ayrı şekillerde çocuğun zihnine yerleşmiş oluyor… Dersler sıra ile takip edildiği takdirde bir Müslüman için bilinmesi zaruri olan İslam itikadı, İslam ibadeti, ahlakı ve İslam terbiyesi güzelce bellenmiş olur

3. SOMUTTAN SOYUTA İLKESI Öğrenciler öğrenmeyi gerçekleştirirken duyu organlarını etkili bir şekilde kullanırlar. Duyu

3. SOMUTTAN SOYUTA İLKESI Öğrenciler öğrenmeyi gerçekleştirirken duyu organlarını etkili bir şekilde kullanırlar. Duyu organlarını öğrenmede kullanmak, eğitimin temel şartlarından biridir. Bunun sayesinde konunun gözle görülüp elle tutulması ve parçalara ayrılabilmesi öğrenmeyi kolaylaştıran ve unutulmasını azaltan temel etkenlerdendir Akseki’nin de eserinde bu duruma uygun olarak derslerinde konunun öğrenciler tarafından daha iyi anlaşılabilmesi için bu ilkeyi kullandığı görülmektedir: “Müslümanı bir bakımdan bal arısına benzetebiliriz: Konduğu zaman en zayıf bir çiçeği, en ince bir dalı bile incitmez; yediği temiz, içtiği temiz, bıraktığı da temizdir. ” İslam dinini bir güneşe benzetmesi, (Akseki, 1968, s. 59) Müslümanlığı sağlam bir temel üzerine kurulmuş beş direkli bir eve benzetmesi (Akseki, 1968, s. 72) bu ilkeye göre bir din öğretimi gerçekleştirdiğinin diğer göstergeleridir.

4. AKTİFLİK İLKESİ Aktif öğrenme genel anlamı ile öğrencilerin aktif olduğu öğrenme durumudur. Öğreneni

4. AKTİFLİK İLKESİ Aktif öğrenme genel anlamı ile öğrencilerin aktif olduğu öğrenme durumudur. Öğreneni pasif izleyici ve gözlemci konumundan çıkarıp öğrenme olayının içine çekmektir. Ancak, öğrenenin, basit olarak öğrenme sürecine katılması değil, zihinsel yeteneklerini kullanmaya, düşünmeye, öğrenilen bilgiler üstünde yorum yapmaya, öğrenme sürecinde ilgili kararlar almaya teşvik eder. Akseki, eserinde aktiflik ilkesini diğer ilkeler gibi çokça kullanmıştır. Onun eserindeki ikinci derste örnek olarak “Seni kim yarattı? ” sorusuna öğrencinin “Allah Teala Hazretleri. ”; “Sen nesin? ” sorusuna “Müslümanım. ”; “Kimin kulusun? ” sorusuna “Yalnız Allah’ın kuluyum. ”; “Peygamberin Kimdir? ” sorusuna “Hazreti Muhammed Aleyhisselam. ”; “Müslümanlığın ana kitabı nedir? ” sorusuna “Kur’an’ı Kerim. ”; “Kur’an nasıl bir kitaptır? ” sorusuna “Allah kitabıdır. Onun içindeki sözler hep Allah’ındır. ”; “Kur’an’ı bize kim getirdi? ” sorusuna “Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam. ” vb. cevaplar vererek öğrenciyi derste aktif hale getirmeye çalıştığı görülmektedir.

5. YAKINDAN UZAĞA İLKESİ Bu ilke, çocuğun ilk başta kendisinden başlanarak en yakın çevresi

5. YAKINDAN UZAĞA İLKESİ Bu ilke, çocuğun ilk başta kendisinden başlanarak en yakın çevresi olan ailesinden, mahallesinden, okulundan, köyünden, kasabasından, şehrinden, bölgesinden, ülkesinden, komşu ülkelerden ve dünyadan bir sıra izleyerek, yaş, zihin ve sınıf seviyesine göre konuların, öğretim etkinliklerin seçilmesine dayanır. Akseki’nin, derste öğrencilere temizlikten bahsederken ilk önce kalp, dil, beden temizliğinden başlayarak ev, iş ve sokak temizliğine doğru bir anlatım yöntemi izlemesinden bu ilkeye göre bir öğretim gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca çocuklara ilk önce anne babasından ve amcasından başlayarak sevginin ne demek olduğunu ifade etmesi, akabinde ise Allah, peygamber, millet ve yurt sevgisinden bahsederek devam etmesi, onun yakından uzağa ilkesine uygun bir ders işlediğinin diğer bir göstergesidir.

6. HAYATA YAKINLIK İLKESİ(AKTÜALITE) Okulun en önemli görevi çocuğu hayata hazırlamaktır. Okuldaki etkinlikler; çocuğun

6. HAYATA YAKINLIK İLKESİ(AKTÜALITE) Okulun en önemli görevi çocuğu hayata hazırlamaktır. Okuldaki etkinlikler; çocuğun hayatta ihtiyaç duyacağı bilgi, görgü ve beceri kazandırmaya yönelik olmalıdır. Okul, öğrencileri hayat için hazırladığına göre, oradaki öğretim de hayatın doğrudan kendisi olmalıdır. Ders konuları, anlatım sırasında verilen örnekler hayatın içinden seçilmelidir. Dördüncü derste temizliğin dindeki öneminden bahsederken Çakır ile Bekir arasında temizlik farkını öğrencilerine sunarak bir farkındalık oluşturmuştur. Çakır’ın sabah kalkınca elini, yüzünü, başını ve ayaklarını yıkadığını; ağzını ve burnunu temizlediğini, saçlarını taradığını, elbiselerini fırçalayıp okula gittiğini ifade etmiştir. Fakat Bekir’in, bunun tam tersi bir durumla hareket ettiğini anlatarak temizliğin insan hayatındaki öneminden bahsederek hayata yakınlık ilkesini derslerinde kullanmıştır.

7. AYANİLİK (AÇIKLIK) İLKESİ Derste açıklık ilkesi öğrencinin, derste konuşulan bütün sözlerden, kelimelerden kendisine,

7. AYANİLİK (AÇIKLIK) İLKESİ Derste açıklık ilkesi öğrencinin, derste konuşulan bütün sözlerden, kelimelerden kendisine, kendisi için açık ve anlamlı bir tablo, bir tasavvur yaratabilmesi ve böylece öğrencinin, bu kelimeler ve anlamların dışında kalmaması anlaşılmaktadır. Ayrıca bu ilke, eğitimöğretim ortamında öğretmenin vereceği mesajların öğrencinin kolayca anlayabileceği dilde açık ve anlaşılır olması esasına dayanmaktadır.

 Akseki’nin açıklık ilkesine de derslerinde çokça yer verdiği görülmektedir. Bunun örneği ilk olarak

Akseki’nin açıklık ilkesine de derslerinde çokça yer verdiği görülmektedir. Bunun örneği ilk olarak otuz ikinci derste vardır. Bu derste Din dersi öğretmeniyle dayısının bayramlaşmak için bir öğrencinin evine gelmesi ve oradaki konuşmada yapılan iyilikler karşısında insanın içinde hissedilen duygulardan bahsedilmesi söz konusudur. Öğretmen öğrenciye bir soru sorarak konuyu açıklamaya başlamıştır: “Hoşunuza gidecek bir şeye kavuştuğunuz, elinize böyle bir şey geçtiği zaman içinizde bir şeyler duyarsınız değil mi? ” Öğrenci de “Evet ferahlık ve sevinç duyarız. ” diye karşılık vermiştir. Bundan sonra öğretmen devreye girerek şunları dile getirmiştir: “Haa. . İşte yapılan bir iyiliğe yahut verilen bir hediyeye karşı “Teşekkür ederim, Sağ ol” demek, içindeki o duyguyu açığa vurmaktır. Bu sefer de tekrar öğrenci: “İyi ama onun değeri böyle ufak bir söz müdür? ” diye soru sorar. Öğretmen de: “Hediyelerin belli bir değeri yoktur ki… Öyle hediyeler olur ki görünüşte ufak bir şeydir ama değerine paha etmez. Onun tam değeri kıymetini bilmek onu verene karşı duyduğu minnettarlığı sözleri ve işleri ile sevgi ve saygı ile gösterebilmektir. ” diye sade ve anlaşılır bir dil kullanarak açıklık ilkesine uygun bir öğretim gerçekleştirilmiştir

8. BİLİNENDEN BİLENMEYENE İLKESİ Öğretim faaliyetlerinde amaca ulaşmak için izlenen ilke, çoğu kez, bilinen

8. BİLİNENDEN BİLENMEYENE İLKESİ Öğretim faaliyetlerinde amaca ulaşmak için izlenen ilke, çoğu kez, bilinen gerçekleri başlangıç olarak ele almak, bilinmeyene doğru ilerlemek ve bilinmeyeni bulmaya çalışmaktır. Yeni konuya başlamadan önce kazanılmış eski bilgiler hatırlanmalı ve onlardan yararlanılmalıdır. Bu ilkeye göre öğretmen yeni konuya başlamadan önce bir önceki derste öğrenilenleri tekrar etmeli, geçmiş dersi tekrar ederek kalıcılığı sağlamalıdır Bilinenden bilinmeyene ilkesi ile somuttan soyuta ilkesinin birbirine karıştırılmaması gerekmektedir. Bir şey somut olmasına rağmen bilinmeyebilir. Söz gelişi, uçak somuttur, ancak onu görmeyen kişi için bilinmez bir şeydir

 Akseki’nin, yirmi birinci dersinde bilmedikleri Kur’an-ı Kerim’i öğrencilerine anlatmadan önce bildikleri bir kitaptan

Akseki’nin, yirmi birinci dersinde bilmedikleri Kur’an-ı Kerim’i öğrencilerine anlatmadan önce bildikleri bir kitaptan yola çıkarak Kur’an-ı Kerim’i anlatması bu ilkeye göre hareket ettiğini göstermektedir: “- Şu elimdeki kitap kimindir, yani kim yazmıştır biliyor musunuz? - Evet, biliyorum: M. E. - Nereden Anladın? - Üstünde yazıyor, okudum! - Demek ki bu kitap evvelce yokmuş da bu adam yazıp bastırmış! - Evet! - (Elime Kur’an-ı Kerim’i alarak) Bu ne kitabıdır? - Kur’an-ı Kerim; - Evet, Kur’an-ı Kerim; Müslümanların mukaddes kitabı. - Kur’an’da neler var? - Kur’an’da Allah bize faydalı ve zararlı olan şeyleri bildirmiş, faydalı olanları yapmamızı, zararlı olanlardan sakınmamızı istemiştir. Kur’an’da dünya ve ahiret için pek çok öğütler, geçmiş milletlerin Ahlâk bozukluğu yüzünden uğradıkları kötü halleri bildirir kıssalar vardır. ” S - Allah’ın ne gibi buyrukları vardır? C – Kur’an; her şeyden evvel Allah’ın birliğini ilan eder. “Allah birdir, eşi, ortağı, oğlu, kızı yoktur; Allah’ın bir olduğuna iman ediniz, putlara tapmayınız” der. Diğer vazifelerimizi de talim eder

9. TASARRUFLUK (EKONOMIKLIK) İLKESI Öğretimde yapılacak her şeyin en kısa yoldan en az zaman,

9. TASARRUFLUK (EKONOMIKLIK) İLKESI Öğretimde yapılacak her şeyin en kısa yoldan en az zaman, emek, para ve enerji ile yapılması gerekmektedir. Bu ilkeye uymak için, öğretim etkinlikleri planlanmalı, öğrencinin kişisel zaman ve enerjilerinin yerinde ve ekonomik kullanılmasında rehberlik yapılmalı, öğrencinin kullandığı kitap, defter ve diğer araçların en ekonomik biçimde kullanılması sağlanmalı ve öğrencinin üretken olması için elverişli ortam hazırlanmalıdır. Akseki’nin eserinin geneli göz önüne alındığında dersleri kısa tuttuğu, söylenmesi gerekenleri öz itibariyle söylediği, zamanını da ekonomik kullandığı görülmektedir. Bu yönleri ile de tasarrufluk ilkesine bağlı bir şekilde dersleri işlediği anlaşılmaktadır.

10. BÜTÜNLÜK İLKESİ Bütünlük ilkesi, çocuğun eğitilecek yönlerinin bir bütün olarak alınıp değerlendirilmesi anlamına

10. BÜTÜNLÜK İLKESİ Bütünlük ilkesi, çocuğun eğitilecek yönlerinin bir bütün olarak alınıp değerlendirilmesi anlamına gelmektedir. Çocuk bedensel ve ruhsal kuvvetler (düşünce, duygu, irade gibi) bakımından bir bütün olarak ele alınmalı ve her yönü dengeli olarak eğitilmelidir.

 Akseki’nin eseri incelendiğinde, yukarıdaki açıklamalardan yola çıkarak onun derslerinde yoğun bir şekilde bütünlük

Akseki’nin eseri incelendiğinde, yukarıdaki açıklamalardan yola çıkarak onun derslerinde yoğun bir şekilde bütünlük ilkesini kullandığı söylenebilir. “Müslümanlığın İlk Temeli” adlı üçüncü derste başta Müslümanlığın temelinden bahsederek öğrencilerin zihnine ders sonunda da Emin Ali Sipahinin aşağıdaki dizelerine yer vererek öğrencilerin hem ruh hem de duygu dünyasına yönelik bir ders işlediği görülmektedir: Özde, sözde, dilde, seste Allah bir! Yer ettikçe can kafeste Allah bir! Böyle geldik, böyle gitmek dileriz. İlk nefeste, son nefeste Allah bir!

11. OTORİTEYE İTAAT VE ÖZGÜRLÜK İLKESİ(SOSYALLİK İLKESİ) Eğitimin en önemli görevlerinden biri, çocukları dengeli

11. OTORİTEYE İTAAT VE ÖZGÜRLÜK İLKESİ(SOSYALLİK İLKESİ) Eğitimin en önemli görevlerinden biri, çocukları dengeli olarak sosyalleştirmektir. Bu sosyalleşmenin içinde, öğrenci, anne-baba, okul yönetici ve öğretmenleri, yönetmelikler, yasalar, toplumun manevi otoriteleri olan din, ahlak, gelenek ve töre gibi güçleri tanımalı ve saygı göstermelidir. Çünkü bu güçler toplumsal yapının direkleridir ve çocuk da daha sonra yetişkin olduğunda bu rolleri üstlenecek, bu güçlerin temsilcisi olacaktır. Eğitim-öğretimde otorite ilkesi şu şekilde anlaşılmalıdır: Daha küçük yaşlardan itibaren çocuklar toplumun düzenine alıştırılmalı, onları toplumun ahlak ve görenekleri, sosyal ve insani değerleri içinde yaşamalı ve bunlara karşı saygı duygusu geliştirilmelidir. Burada otoriteye olan inanç, sevgi ve saygı ile bütünleşmelidir. Bu şekilde gelişen çocuk otorite duygusunda zor yoktur, cezadan korkarak bir işi yapma yoktur, onurlu bir itaat söz konusudur, onur da daima serbestliğin ürünüdür. Burada otorite ilkesi, özgürlük ilkesi sınırına ulaşır

 Otorite ilkesi göz önünde bulundurulduğunda Akseki’nin bazı derslerin sonunda toplumsal yapımızın temel direklerinden

Otorite ilkesi göz önünde bulundurulduğunda Akseki’nin bazı derslerin sonunda toplumsal yapımızın temel direklerinden biri olan atasözlerimize yer vererek atasözlerini toplumsal bir otorite olarak kabul ettiği ve bu ilkeye göre hareket ettiği anlaşılmaktadır. Mesela, yirmi beşinci derste şu atasözlerine yer vermiştir: 1 Besmelesiz çıkma yola, başa gelir türlü bela; 2 - Besmelesiz işe şeytan karışır; 3 Allah yardım ederse kuluna, her iş girer yoluna

 Diğer bir derste de toplumun temel dinamiklerinden biri olan öğretmenlerin öneminden bahsederek onların

Diğer bir derste de toplumun temel dinamiklerinden biri olan öğretmenlerin öneminden bahsederek onların kılavuzluk ve rehberlik anlamında toplumun gelişmesine ciddi destek sağladığını ifade etmektedir. Ayrıca kılavuzluk yapanlar arasında Peygamberlerin de olduğunu ifade ederek bu ilkeye göre bir yöntem geliştirmiştir: “Sana bir öğretmen olmasaydı şu kitapları okuyup anlayabilir miydin? . . Bir öğretmen sana bunların usullerini birer belletti de ondan sonra sen de okudun ve anladın. İnsan iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan seçebilmek için de ilk önce onları bilen bir kılavuza muhtaçtır… Dünyaya hiç bir şey bilmeyerek gelen insanlara dünya ve ahiret işlerinin esaslarını ilk önce onlar öğretmişlerdir… Dünya ve ahiret işlerinde kılavuzluk yapmış olan insanlar kimlerdir? Onlara Peygamber denir; onlar Allah’ın elçileridir. Ayrıca otuz dokuzuncu derste “Anne Babaya Yardım” adlı başlığıyla çocukların anne-babaya karşı sorumluluklarının dile getirilerek anlatılmaya çalışılması da …bu ilkenin esas alındığının bir diğer örneğidir.

AKSEKİ’NİN DİĞER ÖNEMLİ ÖĞRETİM İLKELERİ a) Hitap Tarzı b) Sevgi c) Motivasyon (Güdü) d)

AKSEKİ’NİN DİĞER ÖNEMLİ ÖĞRETİM İLKELERİ a) Hitap Tarzı b) Sevgi c) Motivasyon (Güdü) d) Pekiştirme e) Çocukların Gelişimsel Basamaklarına Göre Eğitim

ESERLERİ Farklı alanlarda kaleme aldığı pek çok eserden bazılarının isimlerini sıralamaya çalışalım: Rûh ve

ESERLERİ Farklı alanlarda kaleme aldığı pek çok eserden bazılarının isimlerini sıralamaya çalışalım: Rûh ve Bekây-ı Rûh, Dinî Dersler, Yavrularımıza Din Dersleri, İslam Dini (Türkiye’de en çok okunan dinî bilgiler el kitabı olup şimdiye kadar 1. 5 milyon dolayında basılmıştır), Mezâhibin Telfikı ve İslam’ın Bir Noktaya Cem’i (Talebeliğinde Reşid Rıza’dan tercüme ettiği bu eser de neşredilmiş, daha sonra Hayreddin Karaman tarafından sadeleştirilerek bazı notlarla birlikte İslam’da Birlik ve Fıkıh Mezhepleri adıyla yeniden basılmıştır. ), Çocuklara Armağan, Ahlak Dersleri, Askere Din Dersleri, Köylüye Din Dersleri, Ve’l-Asr Suresi’nin Tefsiri, Peygamberimizin Vecizeleri, Yeni Hutbelerim, İslam Fıtrî, Tabiî ve Umumî bir Dindir, İman ve İrade Kudreti, Tacu’l-arûs Tercümesi, İslam’da Ahlakın Mahiyeti, Medeni Dünyanın Dine Dönüşü, İrade-i Cüziyye, İbn-i Sina Felsefesi.

KAYNAKÇA Diyanet İşleri Başkanlığı Ahmet Hamdi AKSEKİ SEMPOZYOMU Hamza AKTAŞ: “YAVRULARIMIZA DİN DERSLERİ” KİTABINDA

KAYNAKÇA Diyanet İşleri Başkanlığı Ahmet Hamdi AKSEKİ SEMPOZYOMU Hamza AKTAŞ: “YAVRULARIMIZA DİN DERSLERİ” KİTABINDA AHMET HAMDİ AKSEKİ’NİN UYGULADIĞI DİN ÖĞRETİMİ İLKELERİ

 BENİ DİNLEDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM…

BENİ DİNLEDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM…