GGY 102 EKONOM II Prof Dr Harun TANRIVERM

  • Slides: 102
Download presentation
GGY 102 EKONOMİ II Prof. Dr. Harun TANRIVERMİŞ Doç. Dr. Yeşim TANRIVERMİŞ Ankara Üniversitesi

GGY 102 EKONOMİ II Prof. Dr. Harun TANRIVERMİŞ Doç. Dr. Yeşim TANRIVERMİŞ Ankara Üniversitesi UBF Gayrimenkul Geliştirme ve Yönetimi Bölümü

1. HAFTA Emek ve Ücret

1. HAFTA Emek ve Ücret

Emek: Faydalı bir mal ya da hizmet üretmek amacıyla harcanan her türlü insan çabası

Emek: Faydalı bir mal ya da hizmet üretmek amacıyla harcanan her türlü insan çabası emek faktörü içine girer. Bu çaba; fiziki ya da zihni olabileceği gibi, bu çabayı gösteren kişiler vasıflı ya da vasıfsız, karar verici ya da uygulayıcı olabilir. Bir ülkede var olan emek miktarı o ülkedeki tüm nüfusun çalışamayacak yaştaki yaşlıların ve çocukların sayısının çıkarılmasıyla elde edilir. Bu şekilde belirlenen emek tanımı içine, girişimcinin girişim faaliyeti de girmektedir. Emek kavramı ile belirli yaşlar arasında çalışabilecek nüfus içinde başkası hesabına çalışanları, başka bir deyişle geçimi için gerekli parayı ücret ve maaş gelirlerinden elde eden kimseler kastedilmektedir. Emek işçinin bizzat kendisine bağlıdır. Emeği işçiden ayrı düşünmek olanaksızdır. Bu nedenle emek alışverişi sosyal amaçlarla yasal düzenlemelere konu olmuştur. (Dinler Z. , 2016)

Emek Arzı: Reel Ücret = Nominal Ücret / Fiyat Endeksi Emek arzı iki farklı

Emek Arzı: Reel Ücret = Nominal Ücret / Fiyat Endeksi Emek arzı iki farklı düzeyde ele alınmalıdır. Birincisi, bir işçinin çeşitli ücretler düzeyinde ne kadar çalışmak istediğini gösteren işçi emek arzıdır. İkincisi, bir endüstrideki tüm işçilerin emek arzı, bir başka deyişle piyasa emek arzıdır.

Bir İşçinin Emek Arzı: Reel Ücret = Nominal Ücret / Fiyat Endeksi Bir işçinin

Bir İşçinin Emek Arzı: Reel Ücret = Nominal Ücret / Fiyat Endeksi Bir işçinin emek arzı söz konusu işçinin ücret dışındaki faktörler sabitken, çeşitli ücret hadlerinde çalışmaya razı olduğu sürelerdir. Bir tek işçinin emek arzı incelendiğinde, bir firmanın arzı gibi, sol aşağıdan sağ yukarı doğru bir yön göstermediği gözlenmektedir (Dinler Z. , 2016).

Piyasa Emek Arzı Piyasa emek arzı, belirli bir piyasada belirli bir dönemde arzı etkileyen

Piyasa Emek Arzı Piyasa emek arzı, belirli bir piyasada belirli bir dönemde arzı etkileyen ücret dışındaki faktörler sabitken çeşitli ücret haddinde çalışılmak istenilen süreleri ifade eder. Piyasa emek arz eğrisinin tek bir işçinin emek arzı gibi tersine esnek olmadığı kabul edilir. Piyasa emek arzı ücretlerdeki artışla birlikte artar, pozitif eğimlidir. Düşük ücret haddinde yatay bir seyir izledikten sonra pozitif eğim kazandığı görülmektedir (Dinler Z. , 2016).

Ücret Farklılıkları Gerçekte tüm işçiler için tek ücret haddi söz konusu değildir. Çeşitli meslekler

Ücret Farklılıkları Gerçekte tüm işçiler için tek ücret haddi söz konusu değildir. Çeşitli meslekler ve hatta aynı meslekte çalışan kimselerin ücretleri arasında farklar vardır (Dinler Z. , 2016). 1. İşgücünün Homojen Olmamasından Kaynaklanan Farklar 2. Para ile Ölçülmeyen Avantajlardan Kaynaklanan Farklar 3. Emek Piyasasında Akışkanlığın Az Olmasından Kaynaklanan Farklar

İşgücünün Homojen Olmamasından Kaynaklanan Farklar Beşeri sermaye İş deneyimi Birbirleriyle rekabetçi olmayan gruplar Bazı

İşgücünün Homojen Olmamasından Kaynaklanan Farklar Beşeri sermaye İş deneyimi Birbirleriyle rekabetçi olmayan gruplar Bazı işlerin yapılabilmesinin ayrıca özel yetenek istemesi Para ile Ölçülmeyen Avantajlardan Kaynaklanan Farklar Kişilerin meslek seçerken sadece ücret değil, bunun yanında mesleğin yorucu olup olmaması ve toplumda o mesleğin itibarını da düşünmelerinden kaynaklanan farklardandır. Emek Piyasasında Akışkanlığın Az Olmasından Kaynaklanan Farklar Bazen aynı işe, işgücü akışkanlığının az olması nedeniyle farklı ücret ödenir. Akışkanlığın az olmasının nedeni, daha çok kişinin yaşadığı yöreye olan akışkanlık ya da bağlılığıdır (Dinler Z. , 2016).

İşgücünün Homojen Olmamasından Kaynaklanan Farklar Beşeri sermaye İş deneyimi Birbirleriyle rekabetçi olmayan gruplar Bazı

İşgücünün Homojen Olmamasından Kaynaklanan Farklar Beşeri sermaye İş deneyimi Birbirleriyle rekabetçi olmayan gruplar Bazı işlerin yapılabilmesinin ayrıca özel yetenek istemesi Para ile Ölçülmeyen Avantajlardan Kaynaklanan Farklar Kişilerin meslek seçerken sadece ücret değil, bunun yanında mesleğin yorucu olup olmaması ve toplumda o mesleğin itibarını da düşünmelerinden kaynaklanan farklardandır. Emek Piyasasında Akışkanlığın Az Olmasından Kaynaklanan Farklar Bazen aynı işe, işgücü akışkanlığının az olması nedeniyle farklı ücret ödenir. Akışkanlığın az olmasının nedeni, daha çok kişinin yaşadığı yöreye olan akışkanlık ya da bağlılığıdır (Dinler Z. , 2016).

2. HAFTA Arazi ve Rant

2. HAFTA Arazi ve Rant

 Arazi veya doğal kaynaklar, emek faktörü gibi üretimin ana öğesidir. Çünkü üretim için

Arazi veya doğal kaynaklar, emek faktörü gibi üretimin ana öğesidir. Çünkü üretim için mutlaka, arazi ve emek faktörünün bir araya gelmesi gerekir. Arazi faktörünün bir başka özelliği de orijinal olmasıdır. Arazi, daha sonra üretilmiş üretim faktörü olmayıp doğada daima vardır. Arazi Veya Doğal Kaynakla Arazi «insanın üretim esnasında doğada hazır bulduğu ya da doğanın üretim için kendisine kazandırdığı tüm yararlı öğeler» anlamına gelmektedir. Öğelerin başlıcaları olarak mal ve hizmet üretiminde emeğin üzerine uygulandığı her çeşit toprak (özellikle tarım arazileri, fabrika ve işyeri arsaları, yerleşim alanları gibi), yeraltı zenginlikleri, ormanlar, akarsular, denizler, göller ve güneş enerjisi sayılabilir (Dinler Z. , 2016).

Rant Ekonomide, üretim faktörü olarak arazinin üretimden aldığı pay ya da arazinin fiyatı olarak

Rant Ekonomide, üretim faktörü olarak arazinin üretimden aldığı pay ya da arazinin fiyatı olarak rant, arazi faktöründen belirli bir süre faydalanabilmek için ödenen bedeldir. Yalnız bir tarla, bir ev ya da bir fabrika kiraya verildiğinde, sağlanan kira geliri içinde faiz gelirinin de olduğunu dikkate almak gerekir. Zira rant, arazi faktörünün doğadaki ilk şekliyle, başka bir deyişle orijinal durumu ile kullanılması karşılığı ödenen bedeldir. Ekonomik anlamda rantı hesaplamak için hiçbir çaba sarf edilmemiş, herhangi bir arazinin kiralanması sonucu elde edilen gelirden, o arazinin üretim yapılacak hale gelebilmesi için yapılmış olan yatırımların karşılığı olan faizin çıkarılması gerekir. Bu şekilde «çıplak rant» a ulaşılır.

 Rant teorisinin temel varsayımları: Azalan Verimler Kanunu: Bir ülkede nüfus arttıkça artan nüfusun,

Rant teorisinin temel varsayımları: Azalan Verimler Kanunu: Bir ülkede nüfus arttıkça artan nüfusun, üretime açılmış olan mevcut topraklar üzerinde üretim yapmak zorunda kalması, aynı toprak parçası üzerinde daha çok kişinin üretimde görev alması sonucunu da doğurmaktadır. Bu durum, tarımda çalışanların verimliliğinin düşmesine ve dolaysıyla üretim maliyetinin yükselmesine neden olmaktadır. Ekonomide nüfus arttıkça azalan verimlerin ortaya çıkmasını engellemek için yeni arazilerin üretime açılması gerekmektedir (Dinler Z. , 2016). .

 Rant teorisinin temel varsayımları: Nüfus Artışı ve Daha Az Verimli Toprakların Üretime Açılması:

Rant teorisinin temel varsayımları: Nüfus Artışı ve Daha Az Verimli Toprakların Üretime Açılması: Toprakların verimlilikleri aynı değildir. Önceleri en verimli topraklar üretime açılırken, nüfus artışına paralel olarak daha az verimli araziler üretime açılmaktadır. Piyasada Tek Fiyat Olması: Tam rekabet koşullarının cari olduğu piyasada, her tarımsal ürünün tek fiyatı vardır. Bu fiyat ise, en verimsiz toprakta üretim yapan çiftçinin maliyet fiyatına eşittir (Dinler Z. , 2016). .

 Mutlak Rant ya da Kıtlık Rantı Mutlak rant, arazi faktörünün gereksinmelere göre kıt

Mutlak Rant ya da Kıtlık Rantı Mutlak rant, arazi faktörünün gereksinmelere göre kıt olmasından kaynaklanmaktadır. Eğer arazi gereksinmeleri karşılayacak kadar bol olsaydı, arazinin farklı özelliğinin olmasından dolayı, sadece diferansiyel rant doğacaktır. Oysa nüfus artışına paralel olarak mevcut arazi varlığı gereksinmeleri karşılamak için yetersiz olmaya başladığı andan itibaren ise, araziye sahip olanlar, ayrıca kıt olan araziye sahip oldukları için rant geliri almaya başlamışlardır. Bu ranta kıtlık ya da mutlak rant adı verilir (Dinler Z. , 2016).

 Rant, arazi faktörüne orijinal durumunda kullanılması karşılığı ödenen bedeldir. Bu bağlamda rant, arazi

Rant, arazi faktörüne orijinal durumunda kullanılması karşılığı ödenen bedeldir. Bu bağlamda rant, arazi sahiplerinin hiçbir çaba göstermeden üretimden aldıkları payı göstermektedir. Bu nedenle rantın belirlenebilmesi için, arazi parçası üzerinde üretilen bir ürünün üretiminde diğer faktörlerde (emek, sermaye, girişim) kullanılmış ise, bu faktörlerin paylarının elde edilen toplam gelirden ayrılması gerekir (Dinler Z. , 2016). Rant = Gelir - (ücret + kâr + faiz)

 Üretim için sadece A arazisine gereksinim olması halinde, ürünün piyasa fiyatı üretim maliyetine

Üretim için sadece A arazisine gereksinim olması halinde, ürünün piyasa fiyatı üretim maliyetine karşılık geleceği için araziye bir kira ödenmeyecek ya da kısaca rant oluşmayacaktır. Çünkü bütün arazi işletmecileri eşit derecede verimli yeni alanları kullanıma açabilecektir. Ricardo’ya göre B arazisinin üretimde kullanılmaya başlanmasından önce, bu araziler üzerinde üretim yapmaya karşılık gelen daha yüksek birim ürün maliyetlerini içerecek kadar ürün fiyatları yükselmiş olmalıdır. Ürün fiyatları yükseldiğinde, arazi işleme B derecedeki arazilere yönelmekte ve bu arazilerin ekonomik kullanım için uygun hale geldiğini vurgular (Dinler Z. , 2016).

3. HAFTA Makroekonomi ve Mikroekonomi Ayrımı

3. HAFTA Makroekonomi ve Mikroekonomi Ayrımı

 Makroekonomide toplam üretim düzeyi, toplam harcama düzeyi, ekonomideki fiyatlar genel düzeyi gibi tüm

Makroekonomide toplam üretim düzeyi, toplam harcama düzeyi, ekonomideki fiyatlar genel düzeyi gibi tüm ekonomiyi ilgilendiren konular analiz edilmektedir. Mikro ekonomi ve makro ekonomi kıt ve sınırlı kaynakların tahsisi üzerine odaklanan iki farklı daldır. Her iki disiplin de belli bazı kaynaklara olan talep ile o kaynakların arzı konularını inceler. Mikro ekonomi daha çok bireysel çapta ekonomileri inceler. Örneğin bir ailenin ya da firmanın sınırlı kaynakları paylaştırırken aldıkları kararlar mikro ekonomidir. Başka bir deyişle mikro ekonomi bireysel pazarları inceleyen daldır. Makro ekonomi ise daha büyük ölçeklidir. Makro ekonomide ülke veya global ekonomiye odaklanılır. Makro ekonomi toplam ekonomik hareketliliğin, büyüme, enflasyon ve işsizliğin incelendiği daldır (Dinler Z. , 2016).

 Mikroekonomi özel pazarları ve ekonomik segmentleri inceleyen bilim dalıdır. Tüketici davranışları, bireysel iş

Mikroekonomi özel pazarları ve ekonomik segmentleri inceleyen bilim dalıdır. Tüketici davranışları, bireysel iş gücü pazarları ve firmalar teorisi gibi konuları inceler. Makro ekonomi ise bütün bir ekonominin incelendiği bilim dalıdır. Toplumsal arz -talep, ulusal gider ve enflasyon gibi toplu değişkenleri inceler. Mikro ekonomi aşağıdakilerle ilgilidir: Bireysel ve özel pazarlardaki arz ve talep. Bireysel tüketici davranışları. Örneğin: tüketici seçim teorisi. Bireysel işgücü pazarları. Örneğin: asgari ücretin belirlenmesi. Üretim ve tüketim kaynaklı dışsallıklar.

 Makro ekonomi aşağıdakilerle ilgilidir: Parasal/mali politikalar. Örneğin, faiz oranlarının ulusal ekonomi üzerindeki etkisi

Makro ekonomi aşağıdakilerle ilgilidir: Parasal/mali politikalar. Örneğin, faiz oranlarının ulusal ekonomi üzerindeki etkisi nedir? Enflasyon ve işsizliğin nedenleri. Ekonomik büyüme. Uluslararası ticaret ve küreselleşme.

 Ülkeler arasındaki yaşam standardı ve ekonomik büyüme farklılıklarının nedenleri. Hükumet borçlanması. Mikro ekonomi

Ülkeler arasındaki yaşam standardı ve ekonomik büyüme farklılıklarının nedenleri. Hükumet borçlanması. Mikro ekonomi ile makro ekonomi arasındaki en büyük fark ölçekleridir. Mikro ekonomi bireysel ekonomi veya firma ekonomisi gibi çok daha küçük ölçekli iken, makro ekonomi ülkesel ya da global çaptadır. Mikro ekonomilerdeki değişim makro ekonomileri de etkiler. Bu durumun tam tersi de geçerlidir (Dinler Z. , 2016). .

 Mikro Ekonomi ile Makro Ekonomi Arasındaki Farklar Mikro ekonomi ile makro ekonomi arasındaki

Mikro Ekonomi ile Makro Ekonomi Arasındaki Farklar Mikro ekonomi ile makro ekonomi arasındaki farkları aşağıdaki şekilde özetlenebilir: Mikro ekonomi küçük ölçekli ekonomik analizlere odaklanırken, makro ekonomi büyük çapta ekonomilerle ilgilenir. Mikro ekonomiler pazarın er ya da geç denge yaratacağı prensibi üzerine çalışır. Makro ekonomilerde ise global pazar dengesizlikler (gerileme ya da ani patlama) içerisinde olabilir. Makro ekonomiler ampirik ve bilimsel veriye çok önem verir ve bunun üzerine çalışır. Mikro ekonomiler ise daha çok teoriye dayalı çalışma eğilimindedirler (Dinler Z. , 2016).

4. HAFTA Milli Gelir

4. HAFTA Milli Gelir

 Milli gelir, bir ülkede belirli bir dönemde (genellikle bir yıl) üretilen nihai mal

Milli gelir, bir ülkede belirli bir dönemde (genellikle bir yıl) üretilen nihai mal ve hizmetlerin net parasal değerine (dolaylı vergiler çıktıktan sonra) eşittir. Milli Gelir ve Milli Gelir Hesaplama Yöntemleri: Üretim yöntemi Gelir yöntemi Harcama yöntemi Kesimler Arasındaki Akımlar: Her ekonomi en basit şekilde iki kesime ayrılır: Mal ve hizmetleri üreten üretim kesimi ya da üretici kesim ve üretilen bu mal ve hizmetleri satın alarak tüketen tüketim kesimi ya da tüketici kesim. Üretim kesimine öz olarak firmalar (ya da üreticiler ve hatta iş alemi sektörü), tüketim kesimini de ev halkı (hane halkı) ya da tüketiciler denilmektedir.

 Üretim kesimi, tüketim kesiminden üretim faktörleri satın almakta, bunun karşılığında üretmiş olduğu mal

Üretim kesimi, tüketim kesiminden üretim faktörleri satın almakta, bunun karşılığında üretmiş olduğu mal ve hizmetleri satmaktadır. Bu iki kesim arasında ikisi reel, ikisi de bu reel akımın para cinsinden ifadesi olmak üzere dört akım vardır: 1 Nolu Akım (Mal ve Hizmet Akımı): Ekonomide tüm firmalar (üretim kesimi), ürettikleri tüm mal ve hizmetleri, ev halkına (tüketim kesimi) satarlar. 1 nolu akım, ev halkının satın aldığı bu mal ve hizmetlerin miktarlarını vermektedir (reel akım). 2 Nolu Akım (Harcama Akımı): Ev halkı, 1 nolu akımda yer alan ve satın aldıkları tüm mal ve hizmetlerin karşılığını para olarak öderler. 2 nolu akım ev halkının satın aldıkları mal ve hizmetler için yaptıkları harcama miktarlarını (ödemeleri) göstermektedir (parasal akım). 3 Nolu Akım (Üretim Faktörleri Akımı): Ev halkı, sahip oldukları üretim faktörlerini (ki bu faktörler bilindiği gibi emek, arazi ve sermaye) firmalara satarlar. 3 nolu akım, ev halkının firmalara sattıkları üretim faktörlerinin miktarlarını vermektedir (reel akım).

 4 Nolu Akım (Gelir Akımı): Ev halkı, firmalara sattıkları üretim faktörlerinin (emek, arazi

4 Nolu Akım (Gelir Akımı): Ev halkı, firmalara sattıkları üretim faktörlerinin (emek, arazi ve sermaye) karşılığında ücret, faiz, rant adı altında faktör gelirleri elde ederler. Bir de ev halkı aynı zamanda girişimci de olabileceğinden, bu kesimin girişiminden elde ettiği karşılık olan kar da ev halkı gelirleri arasında yer almaktadır (parasal akım). Tüketim kesiminin harcamaları gelirleri ile sınırlı olduğuna göre 4 nolu gelir akımı ile 2 nolu harcama akımı birbirine eşit olma durumundadır. Bu akım tablosunda, konuyu en basit şekilde ortaya koyabilmek içim, ekonomik faaliyette yer alan devlet analiz dışı bırakıldığı gibi, ekonominin dışarıya mal satmadığı ve dışarıdan mal almadığı ve de ev halkının tasarruf etmediği varsayılmıştır. Gerçek ekonomik hayatta bu akım tablosuna devleti ve dış alemi (ülke dışına yapılan satışları ve ülke dışından yapılan alışları) ve ev halkının tasarruflarını da ilave etmek gerekir.

Üretim Yöntemiyle Milli Gelirin Hesaplanmasında Milli Gelirle İlgili Kavramlar: Milli gelirin üretim yöntemiyle hesaplanmasında

Üretim Yöntemiyle Milli Gelirin Hesaplanmasında Milli Gelirle İlgili Kavramlar: Milli gelirin üretim yöntemiyle hesaplanmasında hareket noktası, bir ülkede bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerinin belirlenmesidir. 1 nolu akım bir ülkede üretilen mal ve hizmetlerin miktarını vermektedir. Öte yandan bu mal ve hizmetlerin fiyatları, üretici kesim tüketici kesim arasındaki mal ve hizmet piyasasındaki oluşmaktadır. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) Bir ülkenin sınırları içinde, belirli bir dönemde (genellikle bir yıl) üretilen nihai mal ve hizmetlerin üretildikleri yılın piyasa fiyatları cinsinden toplam parasal değerine, gayrisafi yurtiçi hasıla denir. 1 nolu mal ve hizmet akımında yer alan mal ve hizmetlerin üretildikleri yılın piyasa fiyatları cinsinden değeri (yani üretilen mal ve hizmetlerin miktarları ile bu mal ve hizmetlerin fiyatlarının çarpımı GSYİH’yı verir.

 Bir ülke vatandaşlarınca belirli bir dönemde gerçekleştirilen mal ve hizmetin değerini veren GSMH’yı

Bir ülke vatandaşlarınca belirli bir dönemde gerçekleştirilen mal ve hizmetin değerini veren GSMH’yı söz konusu ülkede üretilen mal ve hizmetin değerini veren GSYİH’dan hareketle hesaplayabilmek için söz konusu ülkenin GSYİH’na o ülke vatandaşlarınca diğer ülkelerden getirilen faktör gelirleri (dış alemden gelen faktör gelirleri) ilave etmek ve o ülkeden diğer ülke vatandaşlarınca götürülen faktör gelirleri (dış aleme giden faktör gelirleri) çıkarmak gerekir. GSMH = GSYİH + Dış Alemden Gelen Faktör Gelirleri + Dış Aleme Giden Faktör Gelirleri Dış alemden gelen faktör gelirleri ile dış aleme giden faktör gelirleri arasındaki farkı kısaca dış alem net faktör gelirleri (NFG) şeklinde ifade edilirse yukarıdaki formül: GSMH = GSYİH + Dış Alem Net Faktör Gelirleri şeklinde yazılabilir.

 NFG pozitif olabileceği gibi negatif de olabilir. Eğer bir ülkede dış alemden gelen

NFG pozitif olabileceği gibi negatif de olabilir. Eğer bir ülkede dış alemden gelen faktör gelirleri» «dış aleme giden faktör gelirleri’nden daha büyükse, NFG pozitif olur. Bu durumda söz konusu ülkenin GSMH’sı, GSYİH’dan daha büyük olacaktır. Safi Yurtiçi Hasıla (SYİH) Gayri safi yurtiçi hasılada üretilen mal ve hizmetlerin üretimi esnasında kullanılan üretim faktörlerinden sermaye mallarının uğradığı aşınma ve yıpranmanın (amortisman) göz önüne alınmamış olmasıdır. Gayri safi yurtiçi hasıladan, o yılki aşınma ve yıpranma payı çıkarıldığında, net yurtiçi hasıla (NYİH) da denilen safi yurtiçi hasıla (SYİH) elde edilir. SYİH = GSYİH – Amortismanlar Yurtiçi Gelir (YİG) Safi yurtiçi hasıladan dolaylı vergiler çıkarıldığında yurtiçi gelir elde edilir. Yurtiçi Gelir = Safi Yurtiçi Hasıla – Dolaylı Vergiler

Milli Gelir (MG) GSYİH’dan amortismanların çıkarılmasıyla, safi yurtiçi hasıladan da vasıtalı vergilerin çıkarılmasıyla yurtiçi

Milli Gelir (MG) GSYİH’dan amortismanların çıkarılmasıyla, safi yurtiçi hasıladan da vasıtalı vergilerin çıkarılmasıyla yurtiçi gelir elde edilmektedir. GSYİH’den hareket ederek GSMH’nin elde edilmesinde «dış aleme giden faktör gelirleri» ile «dış alemden gelen faktör gelirleri» arasındaki fark olan «dış alem net faktör gelirleri» yurtiçi gelirlerine ilave edildiğinde, ülke vatandaşlarının bir yılda elde ettikleri geliri ifade eden milli gelire erişilir. MG = Yurtiçi gelir + Dış Alem Net Faktör Gelirleri Üretim Yöntemiyle Milli Gelirin Hesaplanması

 Ekonomide üretim ve tüketim kesimine ilave olarak, devlet kesimini ve ülke dışına yapılan

Ekonomide üretim ve tüketim kesimine ilave olarak, devlet kesimini ve ülke dışına yapılan satışlar (ihracat) ve ülke dışından yapılan alışları (ithalat) göz önüne almak gerekir. Bir ekonomide belirli bir dönemde yapılan harcamalar, o ekonomideki fertlerin ve firmaların yapacakları tüketim ve yatırım harcamaları ile devletin tüketim ve yatırım harcamalarından oluşmaktadır. GSYİH = C + I + G C: özel tüketim harcamaları I: özel yatırım harcamaları G: devlet harcamalarını göstermektedir.

5. HAFTA Milli Gelir

5. HAFTA Milli Gelir

 Milli Gelir İhracat (X) ve İthalat (M), bir ülkenin başka ülkeye yaptığı ihracat

Milli Gelir İhracat (X) ve İthalat (M), bir ülkenin başka ülkeye yaptığı ihracat (X), tıpkı o ülke vatandaşlarının söz konusu ülkede üretilmiş mal ve hizmetleri satın almada yaptıkları harcamalar gibi, GSYİH’ye dahil edilir. Benzer şekilde bir ülkenin ithalatı (M), o ülke vatandaşlarının diğer ülkelerde üretilen mal ve hizmetlere olan harcamalarıdır ve ithalatın yapıldığı ülkenin GSYİH’sine dahil edildiğinden, ihracatı yapan ülkenin GSYİH’sinden çıkarılır. GSYİH = C + I + G + (X-M)

 Harcanabilir Gelir (Harcanabilir Kişisel Gelir) Harcanabilir kişisel gelir, bir ülkede kişilerin eline geçen

Harcanabilir Gelir (Harcanabilir Kişisel Gelir) Harcanabilir kişisel gelir, bir ülkede kişilerin eline geçen ve harcayabilecekleri gelirlerin toplamını ifade eder. Bir ülkede harcanabilir gelir daima kişisel gelirden daha küçüktür. Bunun nedeni, kişilerin elde ettikleri gelirin bir kısmını devlete dolaysız vergi olarak ödemek zorunda olmalarıdır. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, veraset ve intikal vergisi vb. gibi gelir üzerinden alınan vergiler çıkarıldıktan sonra kalan gelir, harcanabilir geliri (bir başka deyişle harcanabilir milli geliri) ifade eder. Harcanabilir Gelir = Kişisel Gelir – Dolaysız Vergiler Bir ülkede harcanabilir gelirin bir kısmı tüketim harcamalarına ayrılır ve kalan kısmı tasarruf edilir. O halde bir ekonomide ne kadar tüketim harcaması yapılacağı ve tasarrufun hangi düzeyde olacağı, o ekonomideki harcanabilir gelir düzeyine bağlıdır.

 Harcanabilir gelirin bir kısmı tüketim harcamalarına ayrılırken, bir kısmı tasarruf edilecektir. Harcanabilir Gelir

Harcanabilir gelirin bir kısmı tüketim harcamalarına ayrılırken, bir kısmı tasarruf edilecektir. Harcanabilir Gelir = Tüketim Harcamaları + Tasarruflar Kişi Başına Düşen Milli Gelir ve Uluslararası Kıyaslamalar Bir ülkenin ulusal parası cinsinden GSYİH’nın söz konusu ülkenin nüfusuna bölünmesi ile elde edilen kişi başına GSYİH o ülke insanları için anlamlıdır. Uluslararası karşılaştırmalarda «kişi başına düşen GSYİH, uluslararası ödemelerde kabul gören bir para cinsinden ifade edilir. Bu alanda biri «döviz kuru yaklaşımı» ve diğeri «satın alma gücü paritesi yaklaşımı» olmak üzere iki ayrı uygulama yapılmaktadır.

 Dolaylı ve dolaysız vergi ayırımında ölçü vergilerin yansıma durumu ve tahsil durumudur. Piyasanın

Dolaylı ve dolaysız vergi ayırımında ölçü vergilerin yansıma durumu ve tahsil durumudur. Piyasanın yapısı, mal ve hizmetlerin arz ve talep durumları, ekonomik koşullar verginin yansımasını etkiler. Daha önce yansıyan bir vergi ekonomik durumların değişmesine göre daha sonra yansımayabilir. Verginin tahakkuk ve tahsil şekli, verginin alınma süresi ve vergi konusunun düzenli ve sürekli olma durumunu belirlemektedir. Türk Vergi sisteminde vasıtasız vergiler şunlardır: Gelir Vergisi Kurumlar Vergisi Emlak Vergisi Veraset ve İntikal Vergisi Motorlu Taşıtlar Vergisi

 Türk Vergi sisteminde vasıtalı vergiler şunlardır: Mal ve hizmetlerden alınan vergiler Dâhilde Alınan

Türk Vergi sisteminde vasıtalı vergiler şunlardır: Mal ve hizmetlerden alınan vergiler Dâhilde Alınan Katma Değer Vergisi Ek Vergi Taşıt Alım Vergisi Akaryakıt Tüketim Vergisi Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi Damga Vergisi Harçlar Dış Ticaretten Alınan Vergiler Gümrük Vergisi Akaryakıt Gümrük Vergisi Tek ve Maktu Vergi

6. HAFTA Tüketim, Tasarruf ve Yatırım Fonksiyonları

6. HAFTA Tüketim, Tasarruf ve Yatırım Fonksiyonları

TÜKETİM HARCAMALARI ve TÜKETİM FONKSİYONU Ev halkı için tüketim harcamaları, aile fertlerinin gereksinim duydukları

TÜKETİM HARCAMALARI ve TÜKETİM FONKSİYONU Ev halkı için tüketim harcamaları, aile fertlerinin gereksinim duydukları mal ve hizmetlerin satın alımı için yaptıkları harcamaların toplamıdır. Makroekonomik anlamda tüketim harcamaları ise, bir ekonomideki tüm tüketicilerin (ev halklarının) belirli bir dönemde gereksinim duydukları mal ve hizmetleri satın almak amacıyla yaptıkları harcamaların toplamıdır. Tüketim harcamaları ile tüketim fonksiyonu arasındaki ilişkileri ortaya koyabilmek için, öncelikle tüketim harcamalarının nelere bağlı olduğunu belirtilmelidir.

TOPLAM TÜKETİM FONKSİYONU Bir ekonomide tüketim harcamaların, tüketimi etkileyen gelir dışındaki faktörler sabitken, harcanabilir

TOPLAM TÜKETİM FONKSİYONU Bir ekonomide tüketim harcamaların, tüketimi etkileyen gelir dışındaki faktörler sabitken, harcanabilir gelire bağlı olduğu belirtilmiştir. Harcanabilir gelir (Yd) ile tüketim harcamaları (C) arasındaki ilişki bir fonksiyon (toplam tüketim fonksiyonu) aşağıdaki gibi ifade edilebilir: C=f (Yd) ceteris paribus Bu ifade bir ülkede tüketim harcamalarının, o ülkedeki harcanabilir gelire bağlı olduğunu gösterir. C= f(Yd) fonksiyonunu, parametrelerini de belirterek, şu şekilde yazabiliriz: C=Co+c. Yd Bu fonksiyonda; C; tüketim harcamalarını, Co; otonom tüketimi yani, gelirin sıfır olması halinde yapılacak tüketim harcamalarının miktarını, c; marjinal tüketim eğilimini, Yd; harcanabilir kişisel geliri ifade eder.

TASARRUF VE TASARRUF FONKSİYONU Ev halkı elde ettiği harcanabilir gelirin tümünü harcamaz, bir kısmını

TASARRUF VE TASARRUF FONKSİYONU Ev halkı elde ettiği harcanabilir gelirin tümünü harcamaz, bir kısmını çeşitli nedenlerle tasarruf eder. Harcanabilir gelirin tüketilmeyen kısmı, tasarrufları oluşturur. Tasarruf, harcanabilir gelirin tüketim harcamalarına ayrılmayan kısmı olduğuna göre, önce tüketim fonksiyonu yardımıyla, tasarruf fonksiyonun elde edilmişini, daha sonra da marjinal ve ortalama tasarruf eğilimlerini açıklayalım.

TASARRUF FONKSİYONU Tasarruf harcanabilir gelirin tüketim harcamalarına ayrılmayan kısmı olduğuna göre, harcanabilir geliri şu

TASARRUF FONKSİYONU Tasarruf harcanabilir gelirin tüketim harcamalarına ayrılmayan kısmı olduğuna göre, harcanabilir geliri şu şekilde gösterebilmek mümkündür: Yd = C+S Bu ifade, harcanabilir gelirin, tüketim ve tasarruf fonksiyonlarının toplamından oluştuğunu gösterir. Buradan S’yi yalnız bırakarak, tasarruf fonksiyonunu şu şekilde edebiliriz: S=Yd-C dir Öte yandan, C=Co+c. Yd olduğuna göre, C yukarıdaki ifadede yerine koyulursa; S=Yd-(Co+c. Yd) elde edilir. Bu ifadeye göre tasarrufun, harcanabilir gelir ile yine harcanabilir gelire bağlı olan tüketim fonksiyonu arasındaki fark olduğu görülmektedir. Sonuçta tasarruf da harcanabilir gelire bağlı olmaktadır.

 S=f(Yd) bu ifadeyi fonksiyonun parametreleri ile gösterirsek; S=So+s. Yd S: tasarruf miktarını So:

S=f(Yd) bu ifadeyi fonksiyonun parametreleri ile gösterirsek; S=So+s. Yd S: tasarruf miktarını So: harcanabilir gelir sıfırken ne kadar tasarruf yapıldığını s: marjinal tasarruf eğilimini Yd : harcanabilir geliri göstermektedir.

YATIRIM ve YATIRIM FONKSİYONU Milli geliri belirleyen tüketim harcamaları yanında bir diğer unsurun yatırım

YATIRIM ve YATIRIM FONKSİYONU Milli geliri belirleyen tüketim harcamaları yanında bir diğer unsurun yatırım harcamaları olduğu daha önce vurgulanmıştır. Yatırımla ilgili açıklamalarda girişimcinin yatırım yaparken neleri göz önüne aldığını araştırarak, yatırım fonksiyonu ve yatırım talebi ortaya konulacaktır.

YATIRIM FONKSİYONU Yatırım fonksiyonu, bir ülkede yatırım miktarı ile bu miktarı etkileyen faktörler arasındaki

YATIRIM FONKSİYONU Yatırım fonksiyonu, bir ülkede yatırım miktarı ile bu miktarı etkileyen faktörler arasındaki ilişkiyi gösterir. Ancak yatırımı etkileyen, milli gelir dışındaki faktörleri değişmediği varsayıldığı zamanda, milli gelir ile uyarılmış yatırım arasındaki ilişki veya yatırım fonksiyonu şu şekilde ifade edilebilir: I=f(Y)=a. Y Bu fonksiyondaki a marjinal yatırım eğilimini gösterir. Ancak, bir ekonomideki yatırımların bir kısmı otonom, bir kısmı uyarılmış yatırımsa, toplam yatırım şekilde görüldüğü gibi, iki yatırımın toplamına eşittir. Uyarılmış ve otonom yatırımları kapsayan toplam yatırım fonksiyonu; I=I 0+a. Y şeklinde ifade edilir.

YATIRIM FONKSİYONU Yatırım fonksiyonu, bir ülkede yatırım miktarı ile bu miktarı etkileyen faktörler arasındaki

YATIRIM FONKSİYONU Yatırım fonksiyonu, bir ülkede yatırım miktarı ile bu miktarı etkileyen faktörler arasındaki ilişkiyi gösterir. Ancak yatırımı etkileyen, milli gelir dışındaki faktörleri değişmediği varsayıldığı zamanda, milli gelir ile uyarılmış yatırım arasındaki ilişki veya yatırım fonksiyonu şu şekilde ifade edilebilir: I=f(Y)=a. Y Bu fonksiyondaki a marjinal yatırım eğilimini gösterir. Ancak, bir ekonomideki yatırımların bir kısmı otonom, bir kısmı uyarılmış yatırımsa, toplam yatırım şekilde görüldüğü gibi, iki yatırımın toplamına eşittir. Uyarılmış ve otonom yatırımları kapsayan toplam yatırım fonksiyonu; I=I 0+a. Y şeklinde ifade edilir.

7. HAFTA Denge Milli Gelirinin Belirlenmesi

7. HAFTA Denge Milli Gelirinin Belirlenmesi

 Denge milli gelirinin belirlenmesi, öncelikle devlet faaliyetlerinin olmadığı ve ülkenin diğer ülkelerle hiçbir

Denge milli gelirinin belirlenmesi, öncelikle devlet faaliyetlerinin olmadığı ve ülkenin diğer ülkelerle hiçbir ticari ilişkide bulunmadığı basit Keynesyen modelden hareketle açıklanacaktır. Bu modelde kapalı ekonomi varsayımı nedeniyle, «GSYİH = GSMH» olduğu gibi devlet faaliyetlerinin olmaması nedeniyle «milli gelir = kişisel gelir = harcanabilir gelir» olur. Diğer yandan bu modelde fiyatlar yanında ücretlerin ve faizlerin sabit olduğu varsayılmaktadır. Fiyatların sabit olması, nominal milli gelir ile reel milli gelir arasında fark olmadığı anlamına gelmektedir. Bu nedenle harcamalardaki değişmeler reel milli gelir ve istihdamdaki değişime neden olmaktadır.

Devlet Faaliyeti Olmayan Kapalı Ekonomide Denge Milli Geliri Keynes, bir ekonomide denge milli gelirinin

Devlet Faaliyeti Olmayan Kapalı Ekonomide Denge Milli Geliri Keynes, bir ekonomide denge milli gelirinin Klasik iktisatçıların öne sürdükleri gibi tam istihdam milli geliri olmasının şart olmadığını belirtmiştir. Keynes’e göre denge milli geliri, ekonomi tam istihdama erişmeden ve hatta tam istihdamın üzerinde de olabilecektir. Denge milli gelirinin belirlenmesinde iki farklı yönteme başvurulmaktadır: 1. Reel faktöre dayanan toplam gelir – harcama modeli 2. 2. Parasal faktörlere dayanan tasarruf – yatırım modeli

TASARRUF VE TASARRUF FONKSİYONU Ev halkı elde ettiği harcanabilir gelirin tümünü harcamaz, bir kısmını

TASARRUF VE TASARRUF FONKSİYONU Ev halkı elde ettiği harcanabilir gelirin tümünü harcamaz, bir kısmını çeşitli nedenlerle tasarruf eder. Harcanabilir gelirin tüketilmeyen kısmı, tasarrufları oluşturur. Tasarruf, harcanabilir gelirin tüketim harcamalarına ayrılmayan kısmı olduğuna göre, önce tüketim fonksiyonu yardımıyla, tasarruf fonksiyonun elde edilmişini, daha sonra da marjinal ve ortalama tasarruf eğilimlerini açıklayalım.

Gelir – Harcama Modeline Göre Denge Milli Geliri Öncelikle planlanan toplam harcama fonksiyonu ile

Gelir – Harcama Modeline Göre Denge Milli Geliri Öncelikle planlanan toplam harcama fonksiyonu ile 45° doğrunun özelliklerini açıklanması gerekmektedir. a. Planlanan Toplam Harcamalar b. Planlanan toplam harcamalar bir ekonomide karar birimlerinin çeşitli milli gelir düzeylerinde yapmaya hazır oldukları muhtemel harcamaların seyrini göstermektedir. Dolayısıyla planlanan toplam harcamalar gerçekleşen (ex-post) değil, beklenen (exante) toplam harcama düzeyini ifade etmektedir. c. Planlanan toplam harcamaların neyi ifade ettiğinin daha iyi anlaşılması için toplam harcama kararlarının kimler tarafından alındığı ve toplam harcamaların nelerden oluştuğunun açıklığa kavuşturulması gerekir.

 Her ekonomide toplam harcama kararları dört karar birimi tarafından alınmaktadır. Bu birimler; tüketiciler

Her ekonomide toplam harcama kararları dört karar birimi tarafından alınmaktadır. Bu birimler; tüketiciler (=ev halkları), üreticiler (=firmalar), devlet (=kamu) ve dış taleptir. Harcamaları oluşturan harcama kalemleri ise; tüketim harcamaları, yatırım harcamaları, devletin yaptığı tüketim ve yatırım harcamaları (devlet harcamaları) ve ihracat ve ithalat arasındaki fark olarak ifade edilmektedir. O halde planlanan toplam harcama fonksiyonu (E) şu şekilde ifade edilmektedir. E= C + I + G + (X – M) E: Planlanan toplam harcamalar C: Tüketim mallarına yapılan harcamalar I: Yatırım mallarına yapılan harcamalar G: Devletin tüketim ve yatırım mallarına yaptığı harcamalar X: İhracat M: İthalat

 Her ekonomide toplam harcama kararları dört karar birimi tarafından alınmaktadır. Bu birimler; tüketiciler

Her ekonomide toplam harcama kararları dört karar birimi tarafından alınmaktadır. Bu birimler; tüketiciler (=ev halkları), üreticiler (=firmalar), devlet (=kamu) ve dış taleptir. Harcamaları oluşturan harcama kalemleri ise; tüketim harcamaları, yatırım harcamaları, devletin yaptığı tüketim ve yatırım harcamaları (devlet harcamaları) ve ihracat ve ithalat arasındaki fark olarak ifade edilmektedir. O halde planlanan toplam harcama fonksiyonu (E) şu şekilde ifade edilmektedir. E= C + I + G + (X – M) E: Planlanan toplam harcamalar C: Tüketim mallarına yapılan harcamalar I: Yatırım mallarına yapılan harcamalar G: Devletin tüketim ve yatırım mallarına yaptığı harcamalar X: İhracat M: İthalat

8. HAFTA Para

8. HAFTA Para

 İktisadi analizde para; malların ve hizmetlerin satın alınmasında ve borçların geri ödenmesinde genel

İktisadi analizde para; malların ve hizmetlerin satın alınmasında ve borçların geri ödenmesinde genel olarak kabul edilen şey olarak tanımlanır. Para, bir ekonomide mal ve hizmetlerin alım-satımında kullanılan ve herkes tarafından kabul gören bir mübadele aracıdır. Para, servetten farklıdır. Para, ekonomik hayatın işleyiş ve akışında önemli rol oynamaktadır. Mübadelenin (alış-veriş) kolaylıkla sağlanabilmesi için, duyulan ihtiyaç yüzünden ortaya çıkmıştır. Yani para ekonomik hayatın yarattığı bir varlık olup, ekonomik yaşamın vazgeçilmez ve mübadelenin bugünkü geniş şeklini almasına imkan veren bir vasıtadır. Bu yüzden bütün ekonomik sistemlerde para kullanılmaktadır.

 Ekonomik hayatta paranın esasen 3 temel fonksiyonu bulunmaktadır: Para bir değişim (mübadele) aracı

Ekonomik hayatta paranın esasen 3 temel fonksiyonu bulunmaktadır: Para bir değişim (mübadele) aracı olması Para ortak değer ve fiyat ölçüsü olması Para bir değer biriktirme aracı olması İktisat politikası aracı olması

A. Mal Para: Tarihi süreç içinde, mübadelelerde aracı olarak kullanılan ilk para «mal para»

A. Mal Para: Tarihi süreç içinde, mübadelelerde aracı olarak kullanılan ilk para «mal para» niteliğindedir. Yirminci yüzyılın başına kadar süren bu dönemde önceleri çeşitli mallar para olarak kullanılırken, daha sonra kıymetli madenler (altın, gümüş, platin vs. ) para olarak kullanılmaya başlanmıştır. Gerek herhangi bir malın, gerekse kıymetli madenlerin para olarak kullanılması halinde, para olarak kullanılan malın ya da madenin kendi değeri, temsil ettiği para değerine eşitse, bu tür paralara mal para denilmektedir.

B: Temsili Paralar: Altın ve Gümüş Sertifikaları: Altın ve gümüşten yapılmış madeni paraların muhafazası

B: Temsili Paralar: Altın ve Gümüş Sertifikaları: Altın ve gümüşten yapılmış madeni paraların muhafazası ve taşınmasının güçlüğünü ortadan kaldırmak için, bu paralar bankerlere emanet edilerek karşılığında belgeler (sertifikalar) alınmıştır. Bu sertifikaların temsil ettikleri para yerine geçmek üzere mübadelelerde aracı olarak kullanılmaya başlaması sonucu, ilk temsili para ortaya çıkmıştır. Para saklama işi, zamanla bankerlerden bankalara doğru akarken, modern bankalar doğmaya başlamıştır. Altın ve gümüş sertifikalarının en önemli özelliği, bu sertifikaları veren kurumun kasasında, bunların % 100 karşılığının bulunmasıdır. Banknot Kağıt Para Madeni Ufaklık Para (Bozuk Para)

 Bugünkü para sistemi, uzun tarihi bir gelişmeden sonra ortaya çıkmıştır. İlkel insanlar arasında

Bugünkü para sistemi, uzun tarihi bir gelişmeden sonra ortaya çıkmıştır. İlkel insanlar arasında mübadele yoktu; fert veya aile, daha ziyade buldukları ile ihtiyaçlarını gideriyorlardı. Sonra malın mal ile değiştirilmesi devri başladı. Mal para sistemi denilen bu uygulamada para olarak kullanılan malın hakiki bir değeri vardır: para olarak kullanılan malın, bu mal para olarak kullanılmasa bile bir piyasa değeri vardır. Bu yöntem çok fazla güçlükler ortaya çıkarıyordu. Çünkü insanlar önce mübadele edecekleri mala sahip bir insanı bulmak zorundaydılar. Ayrıca kendisinin ve trampa edeceği insanın sahip olduğu malların hepsi, bölünmeye, kısımlara ayrılmaya uygun olmadığından, trampa edilecek mallar arasında, kolaylıkla değer eşitliği de sağlanamıyordu. Bu ise ayni alışverişi zorlaştırıyordu.

 Bugünkü para sistemi, uzun tarihi bir gelişmeden sonra ortaya çıkmıştır. İlkel insanlar arasında

Bugünkü para sistemi, uzun tarihi bir gelişmeden sonra ortaya çıkmıştır. İlkel insanlar arasında mübadele yoktu; fert veya aile, daha ziyade buldukları ile ihtiyaçlarını gideriyorlardı. Sonra malın mal ile değiştirilmesi devri başladı. Mal para sistemi denilen bu uygulamada para olarak kullanılan malın hakiki bir değeri vardır: para olarak kullanılan malın, bu mal para olarak kullanılmasa bile bir piyasa değeri vardır. Bu yöntem çok fazla güçlükler ortaya çıkarıyordu. Çünkü insanlar önce mübadele edecekleri mala sahip bir insanı bulmak zorundaydılar. Ayrıca kendisinin ve trampa edeceği insanın sahip olduğu malların hepsi, bölünmeye, kısımlara ayrılmaya uygun olmadığından, trampa edilecek mallar arasında, kolaylıkla değer eşitliği de sağlanamıyordu. Bu ise ayni alışverişi zorlaştırıyordu.

9. HAFTA Para Çeşitleri

9. HAFTA Para Çeşitleri

Para Benzerleri: Kişiler çeşitli amaçlarla yaptıkları tasarruflarını, hem nemalandırmak hem de ileride gerektiğinde harcayabilmek

Para Benzerleri: Kişiler çeşitli amaçlarla yaptıkları tasarruflarını, hem nemalandırmak hem de ileride gerektiğinde harcayabilmek amacıyla, çeşitli tasarruf araçlarına kanalize ederler. Likiditesi yüksek, yani kolayca paraya dönüştürülmesi mümkün tasarruf varlıklarına vadeli banka mevduatları, devlet tahvilleri, hazine bonoları, bankaların yatırım fonları vb. örnek verilebilir. Mübadelelerde, karşı tarafça kabul edilmesinin söz konusu olmadığı, arzu edildiğinde paraya çevrilmesi mümkün olan bu varlıklara, para benzerleri denilmektedir. Vadeli mevduatlar vadesinden önce, ancak nemasından (faizinden) vazgeçilerek paraya çevrilebilir.

Para Benzerleri: Devlet tahvili ve hazine bonosunu ise, tahvil ya da bononun satın alındığı

Para Benzerleri: Devlet tahvili ve hazine bonosunu ise, tahvil ya da bononun satın alındığı bankaya arzulandığı zaman satmak (ikinci el piyasası) mümkün olduğu gibi, bankaların yatırım fonlarındaki para, belirli sınırlamalarla (likit fonlar hemen, bono ve tahvil fonları bir gün sonra) paraya çevrilebilmektedir. Vadeli banka mevduatlarında ise, vadesinden önce hesaptan para çekilmesine müsaade edilmesi halinde (ki bazı durumlarda müsaade edilmeyebilir) neması (faizi) verilmez. Görüldüğü gibi, para benzerleri, kıymet saklama amacıyla muhafaza edilen ve kolayca mübadele aracı olan paraya (kağıt para ya da vadesiz mevduat hesaba çevrilmesi mümkün olan varlıklardır.

 Para Verine Geçenler (Plastik Paralar) Son yıllarda bankacılık hizmetlerinin gelişmesi, kişilere bankadaki hesaplarında

Para Verine Geçenler (Plastik Paralar) Son yıllarda bankacılık hizmetlerinin gelişmesi, kişilere bankadaki hesaplarında paraları olmadan da, alış-veriş yapabilecekleri bir takım kolaylıklar getirmiştir. Modern bankacılığın sunduğu bu olanaklar içinde, "plastik para" da denilen "kredi kartları « en önemli yeri almaktadır. Ülkemizde de son yıllarda yaygınlaştın kredi kartları kartlara tanınan kredi limitleri dâhilinde, kart sahibine mevduat hesabında yeterli para olup olmamasına bakılmaksızın, alış-veriş yapma olanağı sağlamaktadır. O halde kredi kartı, kart sahibine tanınan kısa vadeli (en fazla bir aylık) bir faizsiz kredidir.

 Para İkamesi (Dolarizasyon) Gelişmekte olan ülkelerde yüksek enflasyon oranı ve sanayide dışa bağımlılık,

Para İkamesi (Dolarizasyon) Gelişmekte olan ülkelerde yüksek enflasyon oranı ve sanayide dışa bağımlılık, yabancı paralara olan ilgiyi artırmaktadır. Eğer ülkede siyasi istikrarsızlık varsa, halk tasarruflarını döviz olarak yastık altında saklamayı tercih etmektedir. Siyasi istikrar olması halinde ise, tasarruflar döviz tevdiat hesaplarına kaymaktadır. Tasarrufların bu şekilde döviz olarak saklanmasının tercih edilme nedeni, tasarrufların enflasyona karşı korunmasını sağlaması yanında, her an paraya çevrilebilme ve ulusal para yerine kullanılma avantajından kaynaklanır.

 Para İkamesi (Dolarizasyon) Son yıllarda başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, birçok ülkede

Para İkamesi (Dolarizasyon) Son yıllarda başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere, birçok ülkede döviz sağladığı avantajlar nedeniyle, güçlü bir para ikamesi (dolarizasyon) oluşturmaya başlamıştır. Türkiye’de döviz piyasasında gerçekleştirilen liberizasyonla birlikte Dolar ve 2002 yılından itibaren Euro para ikamesi olma niteliğine erişmiştir.

10. HAFTA Para Talebi ve Para Arzı

10. HAFTA Para Talebi ve Para Arzı

 Klasik ve Neoklasik faiz teorileri de denilen reel faiz teorilerine göre faiz haddi;

Klasik ve Neoklasik faiz teorileri de denilen reel faiz teorilerine göre faiz haddi; tasarruf arzı ve yatırım talebinin karşılaştığı sermaye piyasasında gerçekleşmektedir. Faiz haddinin para arz ve talebine bağlı olduğunun kabul edildiği parasal faiz teorilerine, teoriyi ileri sürenlerin adına atfen, Keynesyen faiz teorileri de denilmektedir. Keynes, faizin açıklanmasında parayı analize sokarak, ekonomideki faiz haddinin para arz ve talebine bağlı olduğunu savunmaktadır. Klasik ekonomistleri eleştiren Keynes, Klasiklerin öne sürdüğü gibi tasarruf eden ve bunu kasasında saklayan bir kimseye tasarruf yaptı diye karşılık ödenmeyeceğini belirtir. Keynes’e göre, tasarrufun faize hak kazanması için kasada tutulmayıp, ödünç verilmesi gerekmektedir. Dolaysıyla, faiz tasarruf etmenin değil, likiditeden vazgeçmenin bedelidir.

 Keynes’e göre faiz; kişilerin tasarruflarını ellerinde tutmaktan vazgeçmeleri karşılığında onlara ödenen bedeldir. Faiz

Keynes’e göre faiz; kişilerin tasarruflarını ellerinde tutmaktan vazgeçmeleri karşılığında onlara ödenen bedeldir. Faiz haddi ise, ekonomideki para arz ve talebine bağlıdır. Para Talebi (Likidite Tercihi) Para talebi, bir ekonomideki ev halkı ve firmaların, belirli bir anda, hemen harcanabilir durumda bulundurmak istedikleri para miktarıdır. Ev halkları ve firmalar Keynes’e göre üç farklı güdüyle para talep ederler. Bu güdüler, günlük muameleler için gerekli parayı yanlarında bulundurma (muamelat güdüsü), beklenilmeyen olaylara karşı hazırlıklı olma (ihtiyat güdüsü) ve doğabilecek karlı işleri kaçırmama (spekülasyon güdüsü) şeklinde gruplara ayrılırlar.

 Toplam Para Arzı = Kağıt Para + Madeni Para + Kaydi Para T.

Toplam Para Arzı = Kağıt Para + Madeni Para + Kaydi Para T. C. Merkez Bankası para arzını (M 1), dar tanım ve geniş tanım (M 2 ve M 3) olmak üzere iki grup altında vermektedir. M 1, dolaşımdaki para (TL) ve vadesiz mevduatlar toplamına eşittir. M 2, M 1 ve vadeli mevduat toplamına M 3 ise, M 2 ve Merkez Bankası ve diğer mevduat toplamından (repo ve para piyasaları fonları ile bankalarca ihraç edilen menkul kıymetler) oluşmaktadır.

 Para arzı içinde, dolaşımdaki paranın miktarı ülkenin gelişmişlik derecesine göre, % 20 ile

Para arzı içinde, dolaşımdaki paranın miktarı ülkenin gelişmişlik derecesine göre, % 20 ile % 40 arasında değişmektedir. Bir ülkede çek ya da kredi kartı kullanımı yaygınlaştıkça, kaydi para miktarı artarken, kağıt paranın, toplam para arzı içindeki payı azalmaktadır. Bir ekonomideki para arzının, dolaşımdaki para miktarı ile rezervlerinin toplamı olan parasal tabandan ne kadar fazla olduğu para çoğaltanı da denilen bir katsayı ile ölçülmektedir. Para çoğaltanı, para arzının parasal tabana oranlanmasıyla elde edilen bir katsayı ile ifade edilir.

 Bir ekonomide dolaşımda mevcut olan para miktarına para arzı denir. Para, her şeyden

Bir ekonomide dolaşımda mevcut olan para miktarına para arzı denir. Para, her şeyden önce bir hükümet organı olan merkez bankası tarafından basılan kağıt parayı ve darphane tarafından basılan madeni parayı kapsar. Merkez bankası tarafından basılan kağıt para ile darphane tarafından basılan madeni paranın toplamına kısaca nakit dendiği hesaba katılırsa, itibari paranın nakdi kapsadığı söylenebilir. Serveti oluşturan mali varlıklardan bir diğeri, nakit gibi bir faiz getirisi olmayan vadesiz mevduattır. Vadesiz mevduat sahibinin, bankaya ihbarda bulunmaksızın hesabına çek yazarak ödeme yapması mümkündür. İtibari para; nakdi ve vadesiz mevduatı kapsar. Nakit, vadesiz mevduat ve benzeri çek yazılabilir mevduatlardan oluşan paraya, işlemler parası veya kısaca M 1 adı verilir: M 1 = Nakit + Vadesiz Mevduat + Diğer Çek Yazılabilir Mevduat

 • Türkiye’nin 2002– 2012 yılları arasındaki GSYH’si ve yıl sonu M 1 para

• Türkiye’nin 2002– 2012 yılları arasındaki GSYH’si ve yıl sonu M 1 para arzı miktarlarının yer aldığı grafik, merkez bankasının, enflasyonu denetlemek üzere para arzını denetim altında tuttuğunu göstermektedir.

 M 1 harcamalarda derhal kullanılabilen bir mali varlıktır. Modern ekonomilerde harcamaların %80 -%90

M 1 harcamalarda derhal kullanılabilen bir mali varlıktır. Modern ekonomilerde harcamaların %80 -%90 gibi çok büyük bir kısmı M 1 ile yapılır. Bir mali varlığın mübadele aracına dönüşme kolaylığına ve hızına likidite denir. M 1 kapsamındaki varlıklar en likit veya tam likit, vadeli mevduat daha az likittir. Vadeli mevduatı belirli bir maliyet karşılığında vadesiz mevduata veya nakde dönüştürmek mümkündür. Bu nedenle paranın vadeli mevduatı da kapsadığı kabul edilebilir. Vadesiz mevduata dönüştürülebilen vadeli mevduat ve benzeri daha az likit varlıklara para benzerleri denir. M 1 ile para benzerleri toplamı M 2 diye nitelendirilir. M 2 = M 1 + Para Benzerleri M 2 = Nakit + Vadesiz Mevduat + Diğer Çek Yazılabilir Mevduat + Vadeli Mevduat ve Benzeri (Daha Az Likit) Varlıklar

11. HAFTA Enflasyon

11. HAFTA Enflasyon

 Bir ekonomide fiyatlar genel düzeyinin sürekli artması, enflasyon sorununun bir sonucudur. Fiyatlardaki artış,

Bir ekonomide fiyatlar genel düzeyinin sürekli artması, enflasyon sorununun bir sonucudur. Fiyatlardaki artış, sadece birkaç malda değil, ekonomideki bütün mallarda ya da en azından ekonomideki malların büyük bir çoğunluğu için söz konusu olmalıdır. Bir ülkede enflasyondan söz edilebilmesi için fiyat artışlarının sürekli olması gerekir. Enflasyon bir ülkede fiyatlar genel düzeyindeki sürekli yükselmedir» diyen bazı ekonomistlere göre, fiyatların aynı oranda arttığı bir ülkede, enflasyondan söz edilemez. Bazı ekonomistlere göre ise fiyatlar her yıl aynı oranda artıyorsa, söz konusu ülkede enflasyonun varlığından söz edilebilir. Ancak, söz konusu ülkede enflasyon oranı önceden tahmin edilebildiğinden, enflasyonun sakıncalarını ortadan kaldırabilecek tedbirlerin alınması kolay olacaktır. Enflasyonun tam tersi veya fiyatlar genel düzeyinin düşmesine deflasyon adı verilir.

 Enflasyonun farklı özelliklerine göre sınıflandırılması: A- Hız ve Şiddetine Göre Enflasyon Yüksek (Hiper-Açık-Aşırı)

Enflasyonun farklı özelliklerine göre sınıflandırılması: A- Hız ve Şiddetine Göre Enflasyon Yüksek (Hiper-Açık-Aşırı) enflasyonu Gizli (Belirsiz) veya sinsi enflasyon Kronik veya müzmin enflasyon B-Ortaya Çıkış Nedenlerine Göre Enflasyon Talep enflasyonu Maliyet enflasyonu İthalat enflasyonu (maliyet etkisi)

 Dünyada görülen en yüksek hiper enflasyon, İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda Macaristan’da yaşanmıştır.

Dünyada görülen en yüksek hiper enflasyon, İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda Macaristan’da yaşanmıştır. Ülkede 1945 Ağustos ayını izleyen bir yıl içinde aylık enflasyon oranı % 20. 000’lere yaklaşmıştır. Macaristan’da enflasyonun rekor kırdığı dönemde fiyatlar, her 15 saatte bir ikiye katlanmış ve günlük enflasyon % 207 olmuştur. Birinci Dünya Savaşını izleyen yıllarda fiyatların aşırı yükseldiği Almanya’da günlük enflasyon oranı % 20, 9’a erişmiş ve fiyatlar her 3, 7 günde bir ikiye katlanmış ve günlük enflasyon % 20, 9 düzeyinde gerçekleşmiştir.

 Durgunluk içinde enflasyon anlamına gelmektedir. Yüksek enflasyon sırasında iç piyasanın dar boğaza girmesidir.

Durgunluk içinde enflasyon anlamına gelmektedir. Yüksek enflasyon sırasında iç piyasanın dar boğaza girmesidir. Bu dönemde bir tarafta fiyatlar artarken diğer tarafta yatırımlar azalmakta, üretim düşmekte ve işsizlik artmaktadır. Stagflasyon, maliyet enflasyonunun bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Devalüasyon yapılması, faiz oranlarının yükseltilmesi, mal ve hizmet fiyatlarına yapılan zamlar, vasıtalı vergi oranlarının artırılması, yüksek oranlı kredi faizleri ve tekel maddelerine yapılan zamlar stagflasyon ortamına yol açabilmektedirler. Hammadde ve enerji fiyatlarının yükselişi, ara mallarındaki fiyat artışları, kredi faizlerinin yükselmesi ve toplu sözleşmeler nedeniyle girdi maliyetlerindeki artışlar yatırımları engelliyor ise yine stagflasyon durumu söz konusu olabilmektedir. Stagflasyonda ekonominin bazı sektörlerinde anormal ölçülerde fiyat artışları diğer bazı sektörlerde ise anormal ölçülerde işsizlik ve durgunluk görülmektedir.

 Deflasyonun bir ülke için özlenen bir olay olduğu sanılmamalıdır. Çünkü deflasyonun da faiz

Deflasyonun bir ülke için özlenen bir olay olduğu sanılmamalıdır. Çünkü deflasyonun da faiz ve iskonto oranlarının yükselmesi ile ekonominin enerjisini kaybetmesi, fertlerde teşebbüs arzu ve hevesinin kırılması sonucunda üretimin azalması ve bu yüzden de işsizlik başladığından, fakirliğin artması gibi iktisadi bünye üzerinde yaptığı birtakım olumsuz etkileri vardır. Deflasyonu gerçekleştirmek yani tedavüldeki para miktarını azaltmak, emisyon yolu ile tedavüldeki para miktarını çoğaltmak kadar kolay değildir. Hükümetler artırdıkları para miktarını deflasyonun dışındaki diğer bazı çeşitli önlemlere başvurmak suretiyle de azaltabilirler.

 Devalüasyon, ülke parasının kanuni kıymetinin devlet tarafından düşürülmesidir. Bu iş eğer ülke parası

Devalüasyon, ülke parasının kanuni kıymetinin devlet tarafından düşürülmesidir. Bu iş eğer ülke parası altına bağlı ise her ünite paranın altın miktarını azaltır. Örnek: 4 gram altın ihtiva eden para biriminde, altın miktarını 3 grama indirmekle, eğer altına bağlı değilse, paranın yabancı paraya olan resmi değerini düşürmekle yapılır. Hükümetler ekonominin zorunlu şartları gereği devalüasyon yapacakları gibi, dış ticaret dengesini sağlamak için de bu yola başvururlar. Devalüasyon yapılan ülkelerde ithalat zorlaşırken, ihracat kolaylaşır ve böylece döviz girişi, döviz çıkışına göre hızlanır ve denge tekrar kurulur. Devalüasyon yoluna gitmenin amacı; ödemeler dengesinin açıklarının kapatılmasıdır. Ancak zamanının ve oranının isabetle seçilmesi, arz-talep esnekliklerinin devalüasyonun amacına uygun özellikler taşıması gerekir.

 Devalüasyonun ülkede fiyatları arttırmak, enflasyonu yükseltmek, dövizle ödenen dış borç yükünü arttırmak gibi

Devalüasyonun ülkede fiyatları arttırmak, enflasyonu yükseltmek, dövizle ödenen dış borç yükünü arttırmak gibi olumsuz yanları vardır. Ancak devalüasyonla birlikte dış ticaret üzerinde tasarruf sağlayıcı etkiler oluşur, iç talep ve yabancı sermaye girişi çoğalır. Devalüasyon ve tersi olan revalüasyon veya para biriminin hükümetlerce dalgalandırılması, o ülkenin rekabet durumunu derinden etkiler. Merkez Bankası müdahalelerinin bu kadar yoğun olduğu ortamlarda hem gerçekçi kurdan söz edilemez, hem de ülkenin kredibilitesi azalır. Örneğin Türkiye’de 7 Eylül 1946 kararı ile resmi döviz fiyatlarına % 117 zam yapılmış ve böylelikle 128 kuruş olan Doların kıymeti, 280 kuruşa yükseltilmiştir ve yine Türkiye’de 4 Ağustos 1958 kararları ile Doların rayici 280 kuruştan 9 Liraya çıkmış ve Türk Lirasının değerinde bu oranda bir düşme olmuştur.

12. HAFTA İstihdam ve İşsizlik

12. HAFTA İstihdam ve İşsizlik

 Tüm üretim faktörlerinin üretimde görev alması ve dolayısıyla hiç birinin atıl kalmamasına tam

Tüm üretim faktörlerinin üretimde görev alması ve dolayısıyla hiç birinin atıl kalmamasına tam kullanım ya da tam istihdam adı verilir. Bir ekonomideki tüm üretim faktörlerinin üretime koşulması, bir başka deyişle, hiçbir faktörün atıl kalmaması şeklinde tam istihdam olgusuna geniş anlamda tam istihdam denir. Üretim faktörleri içinde emek faktörü, öteki faktörlerden farklı özelliklere sahiptir. Emek işçiye bağlı olduğundan çalışılmayan günlere ait çalışma gücünün biriktirilerek daha sonra üretime sokulması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle işçi emeğini satamazsa veya işsiz duruma düşerse, sosyal sorunlar ortaya çıkmaktadır. İşsizliğin boyutlarının arttığı dönemlerde, başta başbakan olmak üzere bakanlar ve iktidar partisine mensup milletvekilleri, halkın karşısına rahatlıkla çıkamazlar. Çıkmaya yeltendikleri etraflarını işsizler sarar ve iş isterler. İşsizliği azaltıcı politika izlemedikleri yönünde eleştirilere konuşmaları önlenir.

 Geniş anlamda istihdam bir ekonomideki tüm üretim faktörlerinin üretime koşulmasını ve dar anlamda

Geniş anlamda istihdam bir ekonomideki tüm üretim faktörlerinin üretime koşulmasını ve dar anlamda istihdam ise ekonomide çalışmak istek ve arzusunda olan tüm yetişkin insanların iş bulup çalışmalarını ifade etmektedir. Dar anlamda tam istihdamla geniş istihdam arasında yakın bir ilişki vardır. Dar anlamda tam istihdam sağlandığında veya çalışmak isteyen herkes iş bulduğunda emek dışındaki üretim faktörleri de büyük ölçüde üretime katılıyor demektir. Üretimde asli üretim faktörü olan emek öbür üretim faktörlerinin (arazi ve sermaye) tamamlayıcıdır. Emek faktörü üretime katılıyorsa, bu ancak öbür üretim faktörlerinin de üretime katılmasıyla mümkün olacaktır. Bir ekonomide tüm yetişkin nüfusunun iş bulup çalışması yani tam istihdamın gerçekleşmesi hiçbir zaman mümkün değildir.

 Her ekonomide daima bir miktar işgücü iş değişikliği başta olmak üzere çeşitli nedenlere

Her ekonomide daima bir miktar işgücü iş değişikliği başta olmak üzere çeşitli nedenlere ve talep edilen işgücünün niteliklerinin değişmesi nedeniyle iş bulamamaktadır. Bu nedenle geçici ya da yapısal işsizlerin varlığı göz önünde tutularak ekonomide makul bir işsizliğin olduğu bir istihdam düzeyi potansiyel istihdam olarak kabul edilmektedir. Doğal olarak potansiyel istihdam düzeyinde var olduğu kabul edilen işsizlik oranı ülkeden ülkeye değişmektedir. Özetle bir ülkede potansiyel milli gelir ya da tam istihdam milli geliri hesaplanırken doğal işsizlik oranının varlığı kabul edilir. Bir başka deyişle doğal işsizler dışında çalışmak isteyen herkesin iş bulup çalışması durumu potansiyel istihdam olarak kabul edilir.

 EKSİK İSTİHDAM Eksik istihdam bir ekonomide tüm üretim faktörlerinin üretimde görev almaması bir

EKSİK İSTİHDAM Eksik istihdam bir ekonomide tüm üretim faktörlerinin üretimde görev almaması bir kısmının atıl kalması halini ifade etmektedir. İstihdamı dar anlamda aldığımızda ise, eksik istihdam ekonomide çalışmak istediği halde iş bulamayanların olmasıdır. Ekonomide üretim mal ve hizmet miktarının erişebileceği üst sınırının altında olmaktadır. Bu eksik istihdam halinde ekonomide refah kaybının olduğunu milli gelirin olması gereken düzeyin altında gerçekleşeceğini göstermektedir.

 İSTİHDAM VE MİLLİ GELİR Bir ekonomide erişilen istihdam düzeyi ile milli gelir düzeyi

İSTİHDAM VE MİLLİ GELİR Bir ekonomide erişilen istihdam düzeyi ile milli gelir düzeyi arasında yakın bir ilişki vardır. İstihdam düzeyi yükseldikçe milli gelir de artar. İstihdam üretimde görev alan işgücü miktarını milli geliri ise bu istihdam düzeyinde gerçekleştirilen mal ve hizmetlerin safi miktarlarının parasal değerini göstermektedir. İstihdam yükseldikçe de milli gelir artmaktadır.

İŞSİZLİK TÜRLERİ İşsizlik nedenleri göz önüne alınarak işsizlik türleri, friksiyonel işsizlik, yapısal işsizlik, konjonktürel

İŞSİZLİK TÜRLERİ İşsizlik nedenleri göz önüne alınarak işsizlik türleri, friksiyonel işsizlik, yapısal işsizlik, konjonktürel işsizlik ve mevsimlik işsizlik. Diğer yandan friksiyonel işsizlikle yapısal işsizliğin toplamına ‘doğal işsizlik’ denilmektedir. İşsizliğin ortaya çıkış nedenlerine göre yapılan bu işsizlik türleri ayrımında söz konusu olan işsizlik tanımında da vurgulandığı gibi, çalışmak istediği halde iş bulamayan kişidir.

13. HAFTA Ekonomik İstikrar Politikaları

13. HAFTA Ekonomik İstikrar Politikaları

 Ekonomilerde yaşanan canlanma ve zirve dönemlerini mutlaka bir resesyon ve dip dönemi izliyordur.

Ekonomilerde yaşanan canlanma ve zirve dönemlerini mutlaka bir resesyon ve dip dönemi izliyordur. Bu kriz döneminde 1929 Dünya Ekonomik Krizi’nde yaşandığı gibi, çok şiddetli olmasa bile, birçok kişi işsiz kaldığından dolayı, hükümetlerin bu ekonomik dalgalanmaların yoğunluğunu azaltmak için ekonomiye müdahalelerde bulunması görüşü özellikle J. M. Keynes’ten bu yana geniş kabul görmüştür. Diğer yandan milli gelir ve istihdamdaki iniş çıkışlar yanında, aynı zamanda aşırı fiyat dalgalanmalarının önüne geçebilmek için para ve maliye politikaları izlenmektedir. 1929 Dünya Ekonomik krizinden sonra, Keynesyen görüşle birlikte itibar bulunan maliye politikası 1945 -70 yılları arasında başarıyla uygulanmıştır. Bu yıllarda ekonomideki istikrarın hükümetlerin izleyecekleri vergi ve harcama politikalarıyla sağlanacağı görüşünün büyük kabul görmesine karşın, 1970’lerden sonra ortaya çıkan stagflasyon krizinin aşılmasında maliye politikasını tamamlayan hatta tamamlamaktan öte bu politikaya alternatif olabilecek görüşler öne sürülmüştür.

 BÜTÇE: Bütçe devletin belirli bir dönemde -genellikle bir yıl- toplayacağı gelirlerin ve yapacağı

BÜTÇE: Bütçe devletin belirli bir dönemde -genellikle bir yıl- toplayacağı gelirlerin ve yapacağı harcamaların yer aldığı bir belgedir. Aynı zamanda hükümet, bütçe ile yapacağı harcamalar ve toplayacağı gelirle ilgili yasama organından yetki alır. Bir yandan bütçe harcamalarının miktar ve bileşimleri, öte yandan bütçenin harcama ve gelirleri ile ilişkili olması nedeniyle bütçe açığı ya da fazlası, maliye politikasının araçlarını oluşturmaktadır.

 Bütçe Giderleri: Bütçe giderleri içinde en büyük payı sırasıyla cari harcamalar, yatırım harcamaları

Bütçe Giderleri: Bütçe giderleri içinde en büyük payı sırasıyla cari harcamalar, yatırım harcamaları ve transfer harcamaları oluşturmaktadır. 2016 yılı faiz dışı bütçe giderleri içinde, personel giderlerinin payı % 25, 2 olarak tahmin edilmiştir. Bu da devlet bütçesinin dörtte birinin, kamuda çalışan personellere gittiğini göstermektedir. Diğer yandan faiz ödemeleri 2015 yılında net bütçe gelirlerinin % 11, 7’si kadar tahmin edilmiştir.

 Klasik İktisatçıların Denk Bütçe Görüşü Devlet bütçesinin tıpkı aile bütçesi gibi denk olması

Klasik İktisatçıların Denk Bütçe Görüşü Devlet bütçesinin tıpkı aile bütçesi gibi denk olması görüşü, Klasik iktisatçılar tarafından savunulmuş ve 1929 Büyük Ekonomik Krizi’ne kadar kabul görmüştür. Klasiklere göre, devlet bütçesinin açık vermesi halinde, bu açık borçlanmayla kapatılırsa, borçlar yıllarla birlikte artacak ve durum, borç alacak kimse kalmayana kadar devam ederek, devleti iflasa sürükleyecektir. Eğer bütçe açıkları para arzının artırılması yoluyla kapatılıyorsa, bu uygulama da enflasyona neden olacaktır. Öte yandan Klasikler bütçe fazlalarını da bütçe açıkları gibi arzulanmayan bir durum olarak nitelendirmişlerdir. Bütçenin fazla vermesi halinde, hükümetler rahat hareket edecek, bazı transfer harcamalarını ve kamu görevlilerinin maaşlarını artıracaklardır. Bu savurganlık bütçe giderlerinin yetersiz olduğu dönemlerde, bütçe açığının ortaya çıkmasına neden olacaktır.

13. HAFTA Para ve Maliye Politikası: IS-LM ANALİZİ

13. HAFTA Para ve Maliye Politikası: IS-LM ANALİZİ

 Mal Piyasasında Denge: Faiz Oranı, Milli Gelir ve IS Eğrisi IS eğrisi, mal

Mal Piyasasında Denge: Faiz Oranı, Milli Gelir ve IS Eğrisi IS eğrisi, mal piyasasında çeşitli faiz oranlarında tasarrufların yatırımlara eşit olduğu gelir düzeylerini vermektedir. Faiz haddi düştükçe, yatırımlar arttığından dolayı, yatırım talep eğrisi, sol yukarıdan sağ aşağıya azalan bir yönseme göstermektedir. Mal piyasasında çeşitli faiz oranlarında tasarrufların yatırımlara eşit olduğu gelir düzeylerini veren IS eğrisinin elde edilmesini açıklamak için yatırım talep eğrisinden hareket edilmektedir. Faiz oranı değiştikçe gelirin nasıl değiştiğini açıklayabilmek için, faiz oranının düşmesi durumunda yatırımların artmasının toplam harcamalar eğrisinin yukarı doğru kaymasıyla ilişkilendirilir.

 Faiz oranlarındaki değişiklik yatırımlarda değişmeye neden olmakta ve yatırımlardaki değişme, toplam harcamalar eğrisinin

Faiz oranlarındaki değişiklik yatırımlarda değişmeye neden olmakta ve yatırımlardaki değişme, toplam harcamalar eğrisinin kaymasına (faiz düşüşündeki artış yönünde, faiz artışında azalış yönünde) neden olurken, milli gelir değişmektedir. Faiz haddindeki değişiklikler sonucu mal piyasasında yatırımların ve dolaysıyla milli gelirin değişmesi, ekonomide yapılan bütün tasarrufların yatırıma dönüşmesi varsayımına dayanmaktadır. Dolaysıyla, çeşitli faiz oranlarında tasarrufları yatırıma eşitleyen gelir düzeylerini ayrı bir diyagramda göstermek mümkün olmaktadır.

 Toplam harcama fonksiyonundaki harcama kalemlerinden; Otonom tüketim harcamalarının (C 0) Otonom yatırım harcamalarının

Toplam harcama fonksiyonundaki harcama kalemlerinden; Otonom tüketim harcamalarının (C 0) Otonom yatırım harcamalarının (I 0) Kamu harcamalarının (G) İthalatın artması, toplaİhracatın (X) artması, toplam harcama fonksiyonunun yukarı kaymasına ve de IS eğrisinin sağa kaymasına neden olmaktadır. Diğer yandan; Otonom vergilerin (T 0) Tasarrufların (S 0) m harcamalar eğrisinin aşağıya ve de IS eğrisinin sola kaymasına neden olmaktadır.

 IS Eğrisinin Eğimini Belirleyen Faktörler D = C + I + G +

IS Eğrisinin Eğimini Belirleyen Faktörler D = C + I + G + (X-M) Toplam talebi oluşturan harcama kalemlerinden yatırım (I), devlet harcamaları (G) ve ihracat (X) otonom, yani milli gelirdeki değişmelerden bağımsızdır. Öte yandan, tüketim (C = C 0 + c. Y) ve ithalat (M = f(Y) = m. Y) milli gelire bağlıdır ve dışa açık ekonomilerde, toplam harcama eğrisinin eğimi, marjinal tüketim eğilimine (c) ve marjinal ithalat eğilimine (m) bağlı olarak değişmektedir. Marjinal vergi oranının (t) değişmesi tüketicilerin gelirini ve dolaysıyla marjinal tüketim eğiliminin değişmesine neden olduğundan, dolaylı olarak toplam harcamalar eğrisinin eğiminin değişmesine neden olmaktadır.

 Marjinal tüketim eğiliminin (c) büyümesi, toplam harcamalar eğrisinin eğiminin büyümesine, toplam harcamalar eğrisinin

Marjinal tüketim eğiliminin (c) büyümesi, toplam harcamalar eğrisinin eğiminin büyümesine, toplam harcamalar eğrisinin eğiminin büyümesi ise, IS eğiminin küçülmesine neden olmaktadır. Marjinal vergi oranının (t) büyümesi, toplam harcamalar doğrusunun eğiminin azalmasına ve dolaysıyla IS eğrisinin de eğiminin artarak daha dik hale gelmesine neden olmaktadır. Marjinal ithalat eğiliminin (m) büyümesi tıpkı marjinal vergi oranının büyümesi gibi, harcama çarpanının küçülmesi ve dolaysıyla da toplam harcamalar doğrusunun eğiminin azalmasına ve dolaysıyla IS eğrisinin de eğiminin artarak daha dik hale gelmesine neden olmaktadır.

KAYNAKLAR Makro Ekonomi, Rudiger Dornbush ve Stanley Fischer, Akademi Yayınları, 1998. Makro İktisada Giriş,

KAYNAKLAR Makro Ekonomi, Rudiger Dornbush ve Stanley Fischer, Akademi Yayınları, 1998. Makro İktisada Giriş, Ersan Bocutoğlu-Metin Berber- Kenan Çelik, Derya Kitabevi, Trabzon, 2006. Makro İktisat Problemleri ve Çözümleri, İlker Parasız, Ezgi Kitabevi, 2005. Makro İktisat, Erdal M. Ünsal, Demir Yayıncılık, 2007.