SOSYOLOJ Bilimsel Devrim Bilim Nedir Bilim gereklik hakknda

SOSYOLOJİ Bilimsel Devrim

Bilim Nedir? �Bilim gerçeklik hakkında bir biçimde ampirik olarak doğrulanan sistemli, dünyevi bilgi üretme çabasıdır. �Bu yönüyle de modern dünyaya ait bir girişimdir.

Bilimsel Devrim Akıl �Bilimsel Devrimler aklı ön plana çıkartır. Akıl önceki çağlar için de düşünce açısından önemli bir yere sahip olmuşsa da, burada özelikle belirli kurallar ve yöntemlerin rehberlik ettiği bilimsel akıl olarak anlaşılır.

Bilimsel Devrim Din eleştirisi �Din eleştirisi, en azından kurumsallaşmış dinin eleştirisi, bu rasyonelleşme sürecinin en önemli parçalarından biridir. �Din ve dini hurafeler insan zihnini sınırlayan dogmalar olarak damgalanır. Bacon “insan zihnini kuşatan putları yıkmak…” derken özellikle dini kastediyordur. �Şunu da söylemeliyiz: dönemin radikal yazarları henüz dine cephenden saldırmaya hazır değillerdir. Dine karşı ancak “doğru din”le karşı çıkılır.

Bilimsel Devrim Kültür Eleştirisi �Fakat tek problem din değildir. Kültürel formasyon da belirli bir zaman ve mekâna ait çarpıtma ve ön yargıları barındırdığından insan zihnini sınırlayan dogmalardan biri olarak görülür.

Bilimsel Devrim Hakikat ve İnsan �İnsan zihni bu tür engellerden kurtulduğunda hakikate ulaşmak mümkün hale gelebilecektir. Ezeli ve ebedi olan, tarih ve kültürün ötesinde olan hakikatin amaçlandığı bu yeni anlayışta, insan da, tarihsel-kültürel bir varlık olmanın ötesinde, belirli bir zaman ve mekâna ait çarpıtma ve ön yargılardan arınmış, tarih üstü/dışı bir insan doğası anlayışına göre anlaşılır. Hakikate de ancak bu insan doğası anlayışına bağlı kalarak ulaşılabilir.

Bilimsel Devrim Saf ve Evrensel Bilgi �Bütün bu süreçteki temel amaç saf bilgiyi saf olmayan bilgiden, yani insan zihnini bulanıklaştıran, tarihsel ve kültürel etmenlerden kaynaklanan bilgiden ayırmaktır. �Neticede ortaya çıkan bilim her yerde her zaman doğru olan, doğanın evrensel yasalarını arar.

İki Temel Varsayım �Doğuşunda modern bilimin arkasında iki temel varsayım bulunmaktadır: � 1. Bunlardan birisi, geçmiş ile gelecek arasında bir simetri öngören Newton modelidir. Buna göre her şey sonsuz bir bugünde var olur ve dolayısıyla geçmiş ile geleceği birbirinden ayırmamız gereksizdir. � 2. İkinci varsayım, doğayla insanlar arasında köklü ayrımlar bulunduğunu varsayan Kartezyen düalizmdir.

Bilimsel Devrim 1. Geçmiş ile gelecek arasında bir simetri öngören Newton fiziği. �Yani her şey sonsuz bir bugünde gerçekleşir. Tanrı gibi bizde kesin bilgiye ulaşabiliriz. Tanrı bir mimar, bir matematikçi ya da bir saat yapıcısıdır. Evren de büyük bir saat gibidir. Tanrı bir kere yarattıktan sonra evren kendi yasalarına, kurallarına ve insanın anlayıp tanımlayabileceği özelliklere göre çalışmaya başlamıştır. �Teolojik nihai sebepler ne bu evrenin bir parçasıdır ne de onu açıklamak için gereklidir. Evrendeki yasalar ahlaki değil matematikseldir. Evrende bulunan ahlak kuralları bu evrene rehberlik etmez. Böylece ahlak ile

Bilimsel Devrim � Bu anlayış geleneksel toplumun doğa anlayışından farklılaşır dolayısıyla. � -Doğrudan tanrı ve melekler tarafından yönetilen doğadan, kendini düzenleyen bir doğaya; � -Tanrısal istemleri yansıtan ve tanrının ihtişamını anlatan bir doğadan, doğanın yasalarının belirlenimciliğinden başka bir şeyi dile getirmeyen bir gök mekaniğine geçiş. � -Kopuştan önce insan tanrının düzenli ve ölçülü bir şekilde yarattığı sonlu ve hiyerarşik bir dünyada doğal olanla tanrısal olan arasında bir aracıdır. Evreni tanrı yaratmıştı, o ilk ve nihai nedendi ve yeryüzüne sürekli müdahale ediyordu. Aktif olarak yönetiyordu eski inanca göre. � -İnsanın bilgisine sunulan bu dünya düzeni, her şeyden önce tanrının insana seslendiği simgesel bir düzen olarak ortaya çıkıyordu (dünya kitabı).

Bilimsel Devrim �Kopuştan sonra ise fiziksel evren mekanik olarak düzenlenmiş, determinizme boyun eğen ve insanın yasalarını keşfetmek zorunda olduğu bir evren olarak kabul görür. Dünya artık matematikle anlaşılır. Fiziksel dünya özerktir ve onun yasaları da keşfedilebilirdir. Dünya kitabı imgesinden dev bir kozmik otomat imgesine geçilir. �Bir zamanlar “Gökler tanrının ihtişamını yansıtıyor” denirken, “bu sonsuz uzayın ebedi sessizliği beni ürkütüyor” denmeye başlanır.

Bilimsel Devrim 2. Kartezyen düalizm: �Doğa-insan, madde-akıl, fiziksel dünyamanevi dünya arasında ayrımlar koyulur. Dolayısıyla zihin ile maddi gerçeklik karşıya getirilir ve maddi gerçeklik bilmenin nesnesi olur. �Descartes: bilim ve bilgi için yeni bir başlangıç inşa etmek ister. Bir ilk temel bulmalıyız der. Şimdiki bilgimizin temeli oldukça zayıftır. Bu nedenle, kendisinden şüphe edilemeyecek bir ilk temel bulmalıyız. Bunun için duyulara güvenilemez.

Bilimsel Devrim �Amaç ilk önce düşünmeye başlarken doğruluğunu hiç dönüp dolaşmadan doğruya kavrayabileceğimiz sağlam noktayı bulmak sonra da bunun üzerine sentez yapmaktır. �Gerçek içinde açık ve seçik olarak bilinmiş bir nesne bulabilir miyiz? �İşe şüphe ile başlanır. Şüphe ederek şüphe diye bir şey olduğu, dolayısıyla düşünmenin olduğu ve düşünen benin olduğunu kavrarım: “düşünüyorum o halde varım. ” Bu kesin, açık ve seçik bir bilgidir. Tanrının varlığı da tanrı düşüncesinin bizde önceden var olduğu gösterilerek ispat edilir (Doğuştan ideler). Tanrı bizi aldatmayacağına

Bilimsel Devrim �Descartes’ın kendi ifadeleriyle: “… uyanık olduğumuzda aklımızdan geçen tüm düşüncelerin (görüntülerin) uyurken de aklımızdan geçebileceğini ve hiçbirinin doğru olmayacağını düşündüğümde, uyanıkken zihnime girmiş olan tüm şeylerin (görüntülerin) rüyalarımdaki illüzyonlardan daha fazla doğru içermediğini farz ettim. Ama bundan hemen sonra, bu yüzden tümünün yanlış olduğunu düşünmeyi arzularken bunları düşünen benim de mutlaka bir şeyler olmam gerekiyordu; Düşünüyorum öyleyse varım gerçeğinin, Şüphecilerin sarsıcı itirazlarına sebebiyet verse de hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar kesin ve ispatlı olduğunu gözlemledim. Bu gerçeği, tereddütsüz, aramakta olduğum felsefenin ilk

Bilimsel Devrim �Dolayısıyla, doğa ile akıl, nesne ile zihin arasında uygunluk vardır. Çünkü tanrı evrene ve insan ruhuna aynı ilkeleri yerleştirmiştir. Bu ilkeleri keşfederek evrenin yapılış ve kuruluşuna, ilk düşünceye kadar gidebiliriz. Rasyonel yapılı doğayı rasyo kavrayabilir.

Bilimsel Devrim �Manevi olaylar ile ilgili de aynı şeyi söyleyebiliriz. Doğuştan var olan kavramlar ve ilkeler gibi tanrı, iyi, adalet, doğal haklar da keşfedilebilirdir. Bu yeteneği bize tanrı vermiştir. Tanrı doğaya da aynı ilkeleri vermiştir. Dolayısıyla tanrı düşüncesinin karşısına yerleştirildiğini bildiğimiz rasyonalizm tanrı düşüncesinden tam anlamıyla kopmuş değildir. Yine de burada Teizm’den ziyade deizm’in varlığından söz etmek mümkündür.

Bilimsel Devrim �Burada epistemolojisi ve ontolojisi sunulmuş olan yeni bilimin misyonunu veya muradını en iyi Bacon tanımlar. Ona göre doğa kadın gibi zapt edilecek bir şeydir. �Başka bir deyişle, doğa dini tasavvurdan özerkleştikçe tanrının evi değil, insanın dışındaki bir varlık olarak algılanmaya başlandıkça (Descartes), Bacon’ın söylediği gibi üzerinde hâkimiyet kuracağımız bir nesneye dönüşür. �Doğanın bilgisi (ve sonrasında toplumun bilgisi) güce tahvil edildiğinde, başka bir deyişle insanın kendi kaderi üzerinde hâkimiyet kuruşuna yardım ettiği ölçüde anlam kazanır. �Dinin ve kurumlarının otoritesine darbe vurulmasında bu anlayışın önemli bir payı olacaktır.

Bilimsel Devrim �Bacon Yeni Atlantis isimli ütopyasında en önemli kurumlarından biri olan Salomon Evi’nin başkanına buna ilişkin bir ifadeyi söyletir: “Kuruluşumuzun amacı, doğadaki şeylerin nedenleri, gizli devinimleri ve derin anlamları hakkında bilgi sahibi olmak ve insanın hakimiyet alanın sınırlarını genişleterek mümkün olan her şeyin sırrına erişmektir. ”

Aydınlanma � 13. yüzyıldan sonra gelişen doğa bilimleri ve teknolojik atılımlar bilgilerimizi sonsuza dek geliştirebileceğimiz ve insanın doğa üzerinde güç ve kontrol elde edebileceği anlamına geliyordu. Aydınlanmanın buna eklediği sosyal bilimleri de bu işe dahil etmesidir. Doğanın fethinden sonra sıra insani olanın fethine gelir. Bunun için doğa bilimlerinin metodunu takip etmek yeterlidir. �Bahsi geçen bu devrimsel süreç, insanın bir tür erginleşme süreci, kendi dışındaki güçlerden özerkleşmesi süreci olarak da

Bilimsel Disiplinlerin Ayrışması

Bilimsel Disiplinlerin Oluşması �Doğa bilimlerinin sağlayabildiği pratik başarı ve sağladıkları siyasal ve sosyal destek nedeniyle başlangıçta üniversitelere ihtiyaç duymadıklarını söyleyelim. �Üniversitelere ihtiyaç duyanlar daha çok akademik çalışmaları için devlet desteğine ihtiyaç duyan tarihçiler, dilciler ve edebiyatçılardı.

Bilimsel Disiplinlerin Oluşması �Farklı disiplinlerin kurulma sürecinin altında yatan varsayım, sistemli araştırmanın gerçekliğin farklı alanlarında uzmanlaşmasını gerektirdiği yolundaki inançtı ve gerçeklik rasyonel olarak farklı bilgi kümelerine ayrıştırıldı (1850 -1914).

Bilimsel Disiplinlerin Oluşması Doğa Bilimleri: �Yelpazenin bir ucunda önce matematik (ampirik olmayan bir faaliyet); �Ondan sonra da kendi aralarında azalan determinizm sırlamasına göre dizilen deneysel doğa bilimleri (fizik, kimya, biyoloji) yer almaktaydı.

Bilimsel Disiplinlerin Oluşması Beşeri Bilimler: �Yelpazenin öbür ucunda ise en başta felsefe (ampirik olmayan bir faaliyet olarak matematiğin karşılığı); �Sonra da belli başlı sanatsal faaliyetleri inceleyen (edebiyatlar, resim, heykel, müzikoloji); � Çoğu zaman uygulamada bu sanatların tarihini yaptığı için tarihe yaklaşan insan bilimleri (edebiyat ve sanat) yer alıyordu. �Teoloji fakültesi önemini kaybedip felsefe fakültesinde belki bir bölümün adı oldu.

Bilimsel Disiplinlerin Oluşması Epistemolojik ayrımlar: �idiografik: uluslar ve kültürleri diakronik ve senkronik bağlamlar içinde özel bir an, bir tekillik olarak ele alıp incelemek. �nomotetik: insan davranışına yön verdiği düşünülen genel yasaları saptamak, incelenecek olayları tekil olaylar olarak değil bir dizinin örnekleri olarak ele almayı gerektiren yöntem.

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı �Sosyal bilimler, doğa ve insan bilimlerinden sonra, 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. �Sosyal bilimlerin ortaya çıkışı ve epistemolojik tavrını sergileyişini Fransız Devrimi’yle gündeme gelen altüst oluş dayattı. Siyasal ve sosyal dönüşüm yönündeki baskılar öylesine ivme ve meşruiyet kazanmıştı ki, artık bunları, sosyal hayatın sözde doğal düzeni türünden teoriler geliştirerek önlemek

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı �Birçok kişi çözümün, ‘halk’ egemenliğinin hızla norm haline geldiği bir dünyada, önlenemez denilen, sosyal değişmeyi, kuşkusuz çapını sınırlı tutma umuduyla, örgütlemek ve rasyonelleştirmekten geçtiğini savunuyordu. �Ama eğer sosyal değişim örgütlenecek ve rasyonelleştirilecek idiyse, daha önce onu incelemek ve değişmeye yön veren kuralları anlamak gerekiyordu.

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı �Sosyal bilimlere olan ihtiyacın ciddi olarak ortaya çıkması söz konusuydu. Ama yeni bir sosyal düzenin istikrarlı bir biçimde kurulmasına çalışılacaksa, söz konusu bilimin olabildiğince kesin (pozitif) olması gerekiyordu. 19. Yüzyılın ilk yarısında modern sosyal bilimin temellerini atmaya girişenler doğa bilimleri modeline (Newton fiziğini) göz diktiler. �Dünyayı determinist yasalar mı yönetiyor? Yosa bu dünyada insan yaratıcılığı ve hayal gücüne de yer var mı? Entelektüel ve siyasal sorunlar içiçe geçer. . Toplumun teknokratça denetimi için

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı Comte: Sosyal Fizik �Comte’a göre sosyal fizik, sosyal sorunların çözümünü uygun eğitimi almış, “sınırlı sayıdaki seçkin zekaya” devrederek düzen ve ilerlemenin bağdaştırılmasını sağlayacaktı. Bu yolda yeni bir manevi güç oluşturarak Devrim sonlandırılacaktı. �Görüldüğü gibi yeni sosyal fiziğin teknokratik temeli ve sosyal işlevi çok açıktı.

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı � Bütün bunlar Newtoncu bilimin felsefeye galip geldiği, dolayısıyla bilgi dünyasında sosyal prestiji kendinde cisimleştirdiği bir bağlamda olmakta olduğunu hatırlatalım. Doğa bilimi olarak anlaşılan bilim karşısında, insan bilimi (sanat, edebiyat, felsefe, kültür olarak da adlandırılır) a priori, deneye, ampirik çalışmalara dayanmayan bilgi üretimiyle eş değer tutulur. Bilim sadece bu yöntemlerini kullanan doğa bilimleridir. � Bunun dışında bu alanlar: � -iç tutarlılıktan yoksun, � -pratik yarar sağlamadaki görünür zayıflığı nedeniyle ve � -bu bilgiyle uğraşanların davalarını otoritelere kabul ettirmelerine hiç yardımcı olmadığından, zayıf görünüyordu.

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı Sosyal Bilim Disiplinleri: �Meşruluk önemliydi, çünkü mesele doğa üzerindeki değil, insanların dünyasıyla ilgili bilgiyi kimin denetleyeceği ile ilgiliydi. Üniversitenin yeniden canlandığı bu dönemde modern devletin kararlarını dayandıracağı ihtiyaç duyduğu bilginin elde edilmesi meselesi önem kazandı. � Sonrasında sosyal bilimlerin değişik disiplinleri, 19. yüzyılda gerçeklik hakkında ampirik bulgulara dayalı nesnel bilgi elde edilmesini sağlamak için harcanan genel çabaların bir parçası olarak yaratıldı (nomotetik).

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı �Sosyal Bilim Disiplinleri: �Sonunda, Birinci Dünya savaşı sonrasında yaklaşık beş sosyal bilim disiplini üzerinde uzlaşıldı : Tarih, İktisat, Sosyoloji, Siyaset Bilimi ve Antropoloji. �Bu bilim dalları [ilk dördü] beş ileri ülkenin (ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya’da) toplumsal gerçekliğini açıklayacak bilimler olarak görüldüler.

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı Tarih �Tarihin sosyal bilim kategorisi içerisinde değerlendirilmesine sıklıkla karşı çıkıldığı söylenmelidir. -Bir taraftan sosyal bilimler gibi modern bilgi edinme tarzını tercih edişi (nesnel ve bilinebilir gerçek dünya, ampirik kanıt, araştırmacının tarafsızlığı—Ranke: gerçekte ne oldu? ) : -Ama diğer taraftan ampirik verileri açıklamak için gerek duyulan genel şemalar oluşturmaya dönük sosyal bilimlerin tavrını reddedişi, �tarihi idiografik bilimler alanında ve edebiyat

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı Antropoloji �İleri Avrupa toplumsal gerçekliğinden farklı gerçekliklere sahip toplumlar da vardı. Bunlar iki türe ayrıldılar. �Bazı halklar görece küçük gruplar halinde yaşıyorlardı, yazılı kayıt tutma sistemleri yoktu, geniş bir coğrafyaya yayılan bir dini inanç sistemine dahil değildiler ve Avrupa teknolojisiyle karşılaştırıldığında askeri bakımdan güçsüzdürler. Bu halklar (kabileler) Antropoloji tarafından incelenmiştir.

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı Şarkiyatçılık: �Avrupalı olmayan halkların bir başka türü yüksek uygarlıklar kurabilmiş ama yine Avrupa dışında kalan Çin, İslam dünyası gibi uygarlıklardı. Bunların yüksek uygarlık olarak görülmesi yazılarının olması, coğrafi olarak geniş bir alana yayılan din sistemlerinin bulunması ve siyasal yönden büyük bürokratik imparatorluklar şeklinde örgütlenmiş olmalarıydı. �Bu ülkeler de sömürgeciliğe muhatap olmuşlardı. İlk evi kilise ve ilk gerekçesi dinin yayılmasına yardımcı olmak olan Doğu araştırmaları sonunda dünyevi bir faaliyete dönüştü ve üniversiteler içinde kurumsallaştı.

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı Şarkiyatçılık: �Bu disiplinde amaç bu uygarlıkları yüksek yapan (her ne kadar ilerlemeye sahip olmayan durağan bir tarihler varsa da) değerler ve uygulamalar dizisini anlamaktı; bunun yolu da bu uygarlıkların temel metinlerini incelemekten geçiyordu. Bu yönüyle oryantalizm modern bilimsel atmosferin dışında kalmayı tercih etti çoğunlukla (idiografik). �Ama bu alandaki uzmanların ilgilendikleri ülkelerin üniversitelerdeki tek uzmanları olması sosyal bilimlerin de ilgisini çekiyordu (Weber). Bu sosyal bilimcilerin temel sorusu modernliği (kapitalizmi) yaratan şeyin neden diğer uygarlıklarda bulunmadığıydı.

Sosyal Bilimlerin Ortaya Çıkışı Coğrafya, psikoloji ve hukuk. � İlerleme konusu zamana önem verirken mekânın konu dışında kalmasına yol açmıştı; bu yüzden coğrafya ilgi dışı kaldı; ayrıca coğrafya iki epistemolojik tutumun ikisini birden temsil ettiğinden (fiziki ve beşeri coğrafya) her zaman arada kalmaktaydı. Bu nedenlerle coğrafya her zaman diğer sosyal bilimler tarafından ikincil bir konumda tutuldular. � Psikoloji ise kendisini daha çok sosyal bilim olarak değil de, bir doğa bilimi (Tıp ve biyoloji) tarafında görüyordu. Sosyal psikoloji ise kendisini ayrı bir disiplin olarak meşrulaştıramamıştır. � Hukuk ise sosyal bilimler için bir bilim olamayacak düzeyde çeşitli zaaflara sahipti. -Birincisi içtihat kuşkuyla karşılanan bir yöntemdi. -İkincisi hukuk fazlasıyla normatif ve ampirik araştırmaya izin vermeyen bir yapıya sahipti. Yasaları bilimsel yasalar değildi ve içinde bulunduğu

Üç Sosyal Bilim �Süreç üç sosyal bilimin kendilerini diğer insani bilimlerden ayırmaya başlamasıyla tamamlanacaktı. �Tarih, anropoloji, oryantalizm tikel olanı incelmekle sınırlanırken sosyal bilimler insan davranışına yön verdiği düşünülen genel yasaları saptamaktaydı. �İncelenecek olguları tekil olaylar olarak değil bir dizinin örnekleri olarak ele almaya ve çözümleme yapabilmek için insan gerçekliğini parçalara ayırmaya yatkındılar. �Kullandıkları bilimsel yöntem (teoriden türetilen hipotezlerin bilimsel yollarla elde edilmiş, tercihen nicel verilerle kanıtlanması bekleniyordu) sistemli olarak elde edilmiş kanıtlar (alan araştırması

Üç Sosyal Bilim � Sosyal bilimler bu yönüyle insan bilimlerinden ziyade doğa bilimlerine yanaşmış olsa da 1945’te kendisini bu ikisinden de ayıracaktı. � Doğa bilimleri insana dayalı değildi ve diğer tikelci bilimler yalınızca zihinsel ve manevi ürünleri inceliyordu. Bu yüzden sosyal bilimler bunlardan ayrılmalıydı. � Bu yıllarda bölge araştırmaları ve modernleşme teorisinin yükselişine rastlarız. Sonuç: Üç sosyal bilimin arasındaki ayrımların ortadan kalkışı ve Batılı ülkeleri araştırmak için ayrılmış bilimlerin bütün dünyayı incelemek için de kullanılmasıdır.

Evrensellik İddiası �Evrensellik iddiası –evrensel anlamlılık, evrensel uygulanırlık, evrensel geçerlilik- bütün akademik disiplinlerin varoluş gerekçelerinden birdir. �Çünkü bu kurumsallaşmış bilgi iddiaları, incelenen durumdan çıkan sonuçların benzeri bir başka durum için de anlamlı olacağı varsayımı üzerine kuruludur. �Sosyal bilimlerin evrensellik iddiaları her zaman tartışmaların konusu olacaktır:

Evrensellik İddiası �Bir kere bir araştırma alanıyla ilgili evrensellik iddiaları tarihin belirli dönemlerinde, belirli sosyal sistemler içinde ortaya atılmış ve dolayısıyla ancak tarihsel, bugün olup yarın olmayabilecek kurumlar ve pratiklerle doğrulanabilirler. �İkincisi, doğa bilimcilerin tanımladıkları doğal dünyadan farklı olarak, sosyal bilimlerin alanı, araştırmacının kendisinin de araştırma nesnesine dahil olduğu bir alan olmakla kalmıyor, ayrıca, incelenen kişiler araştırmacılarla çok çeşitli diyaloglara ya da çekişmelere girebiliyorlar. Doğa bilimlerinde ise araştırma nesnesinin görüşleri alınamıyor.

Evrensellik İddiası � Feministler, evrensel iddiaların aslında dünyanın çok küçük bir kesiminin görüşleri olduğunu iddia ederler. Ayrıca bilgi dünyasına egemen olanlar, akademi dışı dünyaya da egemen olurlar. � Bilimsel üretimden, kadınlar, Batılı olmayanlar, azınlıklar ve diğer marjinal gruplar dışlanmışlardır. Dolayısıyla bilimi üretenlerin tabanını genişletmek gerekir. � Her evrensellik iddiası arkasında bir iktidar ve tikellik barındırır. Dolayısıyla evrensellikler/tikellikler tartışması vardır. Ya bunlara dahil olunur (bu da daha baştan yetersizliğinin kabulü anlamına gelir) ya da bunlardan kendini geri çekersin (bu da durumu düzeltme şansını yitirmen anlamına gelir). Çoğulcu bir evrenselcilik mi?

İki Kültür Arasındaki Ayrımın Geçerliliği �İki Kültür –hatta üç kültür: doğa bilimleri, sosyal bilimler ve insan bilimleri- arasındaki ayrımlar tartışmaya açılacaktır. �Birincisi doğa bilimlerin nesnellik iddiasının o kadar da tartışmaya kapalı olmadığının anlaşılması söz konusudur. �İkincisi toplumsal dünyanın doğal dünyaya hiç de benzemediğini ilişkin kültürel araştırmalardan gelen eleştiriler tarafından gösterilmiştir. �Dolayısıyla bu üç kültür arasında kesin ayrımlar koymanın anlamı pek de kalmamıştır.

Nesnellik �Anlaşılabileceği gibi nesnellik iddiası evrensellikle oldukça ilişkilidir ve birine yapılan eleştiriler diğeri için de bir anlam ifade edecektir. �Evrenselliğe yapılan itirazlara rağmen, eğer bilim yapmayı sürdüreceksek, bu evrensellik iddiasının sürdürülmesi gerekecektir. Aynı zamanda bilginin sosyal olarak kurulmuş olduğunun tespiti gerekçesiyle nesnellik arayışından da vazgeçilemez. �Ancak nesnellik de ancak evrensel ve çok kültürlü yapılar kurulmasına bağlıdır.

Nesnellik � Toparlarsak: Eğer araştırmacı tarafsız olamayacaksa sosyal bilimlerin yeniden yapılandırılması işi farklı iklimlerden gelen ve farklı bakış açılarına sahip her türlü akademisyenin karşılıklı etkileşiminin ürünü olmalı ve her türlü farklılığı hesaba katmalıdır. � Ayrıca, dünya çapında olması gereken bu etkileşim, dünya bilimcilerinin yalnız bir bölümünün görüşlerini dayatmalarını maskeleyen biçimsel bir nezaketin ötesine gidip gerçek bir etkileşim olmalıdır. � Sonuç olarak: deneyimimizin her bir öğesinin yorumlanabilmesi için tutarlı, mantıklı, zorunlu bir genel düşünce sistemi oluşturulmalıdır ve bu birlikte yapılmalıdır. Bilim toplumsal organizasyondan bağımsız bir faaliyet değildir. � Ancak rasyonel süreçlere de ehemmiyet verilmelidir.
- Slides: 45