YALILIK ve SOSYAL HZMET Dnyada nfusun giderek yalanmas

  • Slides: 41
Download presentation
YAŞLILIK ve SOSYAL HİZMET Dünyada nüfusun giderek yaşlanması, yeni yüzyılda öne çıkan en önemli

YAŞLILIK ve SOSYAL HİZMET Dünyada nüfusun giderek yaşlanması, yeni yüzyılda öne çıkan en önemli demografik olgulardan biridir. Günümüzde insanlar daha uzun yaşamakta, doğum oranları azalmakta, yaşlı nüfusun toplum içindeki sayısı ve oranı artmaktadır. Böylece nüfusun yaşlanması, sağlıktan sosyal güvenliğe, çevre konularından eğitime, iş olanaklarına, sosyal - kültürel ve boş zaman aktivitelerinden aile yaşamına kadar toplumu tüm yönleri ile etkilemektedir. Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, tüm dünyada, yaşlı nüfusun giderek artmasının en önemli nedenleri; Son 50 yılda yaşanan hızlı teknolojik gelişmelerle beraber daha sağlıklı yaşam koşullarının oluşması, Antibiyotiklerin keşfi ile bulaşıcı hastalıkların etkinliğini yitirmesi, İnsanların eğitim düzeylerinin yükselmesi, Sağlık hizmetlerinin gelişmesi ve toplumun sağlık durumunda iyileşmenin sağlanması ile yaşam süresinin uzaması olarak sıralanmaktadır. 1

Diğer yandan, yaşam süresinin uzaması ile mortalite (ölüm) hızının önemli düzeyde düşmesi, özellikle gelişmiş

Diğer yandan, yaşam süresinin uzaması ile mortalite (ölüm) hızının önemli düzeyde düşmesi, özellikle gelişmiş ülkelerde yaşam beklentisini arttırarak, yaşlı nüfusun artışını desteklemiştir. Günümüze değin gelişmiş ülkelerde daha görünür olan yaşlanma olgusu, artık gelişmekte olan ülkeler açısından da önemle değerlendirilmesi gereken bir konudur. Gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin yaşlı nüfusa bakışları arasında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu bölümde yaşlılık, yaş ve yaşlanma kavramlarının farklı tanımları açıklanacaktır. YAŞLILIK NEDİR? Günlük yaşamda yaşlılık ile ilgili birçok kavram kullanılmaktadır. “Yaş”, “yaşlı”, “yaşlanma” ve “yaşlılık” kavramları aynı anlama geliyor gibi görünse de farklı tanımlanmaktadır. Yaş; kronolojik ve biyolojik yaş olarak iki biçimde açıklanmaktadır. İnsan yaşamının, doğumdan içinde bulunulan ana kadar olan bütün dönemlerini kapsayan süreci “kronolojik yaş”; içinde bulunulan yaş basamağının zaman birimi ise “biyolojik yaş” olarak ifade edilmektedir. Yaşlanma; her canlıda görülen, tüm işlevlerde azalmaya neden olan evrensel bir süreçtir. 2

Gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfus oranının yüksek olması ve bunun sonuçları ile karşılaşmaları, öncelikli olarak,

Gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfus oranının yüksek olması ve bunun sonuçları ile karşılaşmaları, öncelikli olarak, yaşlıların yaşamlarının iyileştirilmesine ve daha kaliteli bir yaşam sürdürmelerine yönelik düzenlemelerin, uygulamaya yönelik politikaların ve hizmetlerin geliştirilmesini sağlamıştır. Ancak gelişmekte olan ülkelerde yaşlılık olgusunun sağlığa, ekonomiye ve topluma etkilerine ilişkin farkındalık daha azdır. Gelişmekte olan ülkeler için yaşlı nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması henüz bir sorun olmamakla birlikte, çok yakın gelecekte bu ülkelerin yaşlılık eylem planlarını oluşturmaları kaçınılmaz hâle gelecektir. Yaşlanma, beden yapısı ve işlevinde süregelen bozuklukların birikiminin sonucudur. Diğer bir deyişle yaşlanma, önlenmesi mümkün olmayan kronolojik, sosyal ve biyolojik bir süreçtir. Yaşlanmaya ilişkin tanımların ortak yanı ise, bu olgunun canlılara özgü olduğu gerçeğidir. Yaşlanma beden yapısı ve işlevindeki süregelen engellerin birikimi olarak ortaya çıkar. 3

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1963 yılında yaşlıların sağlık sorunları konusunda düzenlediği toplantıda yaşlıları kronolojik

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1963 yılında yaşlıların sağlık sorunları konusunda düzenlediği toplantıda yaşlıları kronolojik olarak üçe ayırmıştır: 1) orta yaşlılar (45 -59 yaş) 2) yaşlılar (60 -74 yaş) 3) ihtiyarlar (75 yaş ve üzeri) Yaşlanma, genel olarak, organizmanın çevreye uyumunda gitgide artan bir yetersizlik şeklinde ortaya çıkar. Bireyin saçlarının beyazlaşması ya da dökülmesi, cildinin kırışması “yaşlanma” olarak algılanmamalıdır. Gerçekte birey çevresine uyum göstermekte artık zorlanıyor ise yaşlanıyor demektir. Yaşlanma: birincil ikincil üçüncül yaşlanma şeklinde de incelenmektedir. 4

Birincil yaşlanma, (normal yaşlanma); izleri yıllarca ortaya çıkmasa da yaşamın erken dönemlerinde başlar. Bütün

Birincil yaşlanma, (normal yaşlanma); izleri yıllarca ortaya çıkmasa da yaşamın erken dönemlerinde başlar. Bütün organlar ya da sistemler aynı düzeyde olmasa da beden genel olarak yaşlanır. İkincil yaşlanma, insanların çoğunda ortaya çıkar, ama evrensel ya da kaçınılmaz değildir. Bu yaşlanma hastalıklar, sigara, alkol ya da madde bağımlılığı gibi kötü kullanımlar sonucunda bedenin yıpranmasıdır ve böyle bir yaşam sürecinin sonucudur. Üçüncül yaşlanma, yaşamın sonunu haber veren hızlı ve en ileri düzeydeki bozulmadır. Sağlıkta, toplumsal yaşamda, bilişsel işleyişteki değişiklikler ile ortaya çıkar. Yaşlılık, tüm canlılarda görülen temel bir biyolojik süreçtir. Yaşlılık; bireylerin fiziksel ve ruhsal güçlerini bir daha yerine gelmeyecek şekilde yavaş kaybetme hali olarak tanımlanmaktadır. Yaşlılık, yaşam sürecinin çocukluk, gençlik, yetişkinlik gibi doğal ve kaçınılmaz bir sürecidir. Fransızların büyüme ve olgunluk sürecinden sonra “üçüncü çağ” olarak isimlendirdikleri yaşlılık, insan yaşamının son dönemidir. 5

Yaşlılık, ilk bakışta fizyolojik bir olgu olup, döllenme ile birlikte başlayıp, ölüme kadar devam

Yaşlılık, ilk bakışta fizyolojik bir olgu olup, döllenme ile birlikte başlayıp, ölüme kadar devam eden değişim sürecidir. Bu nedenle yaşlanmanın biyolojik, sosyal, ekonomik, ekolojik ve biyografik bir yazgı olduğu kabul edilir. Yaşlılık sürecindeki sorunları geniş bir bakış ile inceleyen “Gerontoloji Bilimi”, yaşlanma ve yaşlı insanlar üzerinde çalışmak için yaşlanmanın toplumsal ve kültürel boyutları ile ilgilenir. Yaşlıların tıbbi sorunları ile de “geriatri” bilimi ilgilenmektedir. Gerontoloji yaşlılığın biyolojik, psikolojik ve fizyolojik boyutlarına sosyolojik olarak bakar. Kronolojik Yaşlanma Doğumla birlikte başlayan ve yaşın ilerlemesi ile geçen zaman “kronolojik yaşlanma” olarak açıklanmaktadır. Günümüzde, fizyolojik olarak yaşlılığın başlangıcını belirlemenin son derece güç, psikolojik olarak ise hemen olanaksız olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda, doğumdan başlayarak yaşın ilerlemesi ile geçen zaman olarak tanımlanan “kronolojik yaşlanma” primer ve sekonder yaşlanma 6 ayrımıyla irdelenmektedir.

Primer yaşlanma Kronolojik yaşın ilerlemesiyle birlikte, sabit bir hızla gelişen biyokimyasal değişimlerdir. Bunlar; beyin

Primer yaşlanma Kronolojik yaşın ilerlemesiyle birlikte, sabit bir hızla gelişen biyokimyasal değişimlerdir. Bunlar; beyin hücrelerindeki sürekli kayıp, otuzlu yaşlarla başlayarak gelişen kırışma, kuruma gibi derideki değişimler ve çeşitli bedensel gerilemelerdir. Primer yaşlanmanın genetik olduğu belirtilmekte ve insan vücudunda primer yaşlanmaya yol açan bir genin varlığından da söz edilmektedir. Bu gen üzerinde sürdürülen araştırmaların, kronolojik yaşlanma ile gelişen değişimlerin ortaya çıkışını geciktirebilecek ya da önleyebilecek sonuçlar ortaya koyabileceği tahmin edilmektedir. Sekonder yaşlanma Duygusal örselenmeler, hastalıklar, gerilimli ve yorucu bir yaşam temposu, yetersiz ve dengesiz beslenme, fiziksel ve düşünsel aktivite yetersizliği gibi yaşam baskıları ile primer yaşlanmanın hızlanmasıdır. Bu noktada, yaşlılığın başlangıcının bireysel farklılıklar nedeniyle değişebileceği anlaşılmakla birlikte, durdurulamayan bir süreç olduğu da kabul edilmektedir. 7

Burada bilim, insanlara yaşlanma sürecini anlama ve öğrenme olanağını sunarken, sekonder yaşlanmadan korunarak, primer

Burada bilim, insanlara yaşlanma sürecini anlama ve öğrenme olanağını sunarken, sekonder yaşlanmadan korunarak, primer yaşlanmanın yavaşlatılmasını sağlamaya yönelik yaşam biçimi değişiklikleri ile yeni davranış kalıplarının geliştirilmesi gereğine de dikkati çekmektedir. Biyolojik Yaşlanma Biyolojik yaşlanma, zamana bağlı olarak bireyin anatomi ve fizyolojisindeki değişiklikler ile ortaya çıkar. İskelet sistemindeki yıpranmaya bağlı olarak duruşta, boyda, omuzlar arasındaki açıklıkta ve göğüs derinliğindeki değişikliklerde gözlemlenir. Fizyolojik Yaşlanmayla birlikte üretkenlikte ve fizyolojik süreçlerde sürekli ve kaçınılmaz düşüşler görülmektedir. Vücut bileşimi, kalp-damar sistemi, böbrekler, sindirim sistemi, karaciğer, beyin, sinirler, akciğerler ve endokrin sistemde (içsalgı bezleri) islevsel olarak yetersizlikler ortaya çıkmaktadır. 8

Psikolojik Yaşlanma Psikolojik yaşlanma, bireyin zihinsel yetenek ve işlevlerindeki azalma ile birlikte, davranışsal uyum

Psikolojik Yaşlanma Psikolojik yaşlanma, bireyin zihinsel yetenek ve işlevlerindeki azalma ile birlikte, davranışsal uyum yeteneğinde yaşa bağlı ortaya çıkan değişimleri ifade etmektedir. Yaşlanma sürecinde sevilen birinin kaybı, işlevsel yetersizlik, kronik fiziksel hastalıklar, günlük yaşam aktivitelerinde başkalarına bağımlılığın artması, otonomi kaybı, ekonomik yetersizlik, sosyal destek kaybı gibi yoksunluklar ve kurum bakımına duyulan ihtiyaç, depresyon olasılığını arttırmakta ve psikolojik yaşlanmayı hızlandırmaktadır. Sosyal/Sosyo-Kültürel Yaşlanma Toplumun yaşlılığa bakışı, yaşlı bireyin kayıplarla başa çıkması, emeklilik ve ölüme yaklaşımları bağlamında değerlendirilmektedir. Sosyal/sosyo-kültürel yaşlanma, sosyalizasyon sürecinde gerçekleşmektedir. Sosyalizasyon, bireyin çevresindeki bireylerle iletişim kurduğu ve toplumun normlarını, değerlerini, rol beklentilerini öğrendiği, toplumsal yaşama ilişkin tutumlarını ve fikirlerini geliştirdiği bir süreçtir. 9

Böylece birçok toplumda yaşlılığa ilişkin değerler, yargılar, gelenekler, diğer öğrenilmiş davranışlar ve tutumlar yaşlıların

Böylece birçok toplumda yaşlılığa ilişkin değerler, yargılar, gelenekler, diğer öğrenilmiş davranışlar ve tutumlar yaşlıların rollerini belirlemektedir. Bu açıdan yaşlılık bireyler için aile bireyleri, çocukları, akraba ve arkadaşları iletişim sürecinde öğrendikleri yaşam boyu gelişen bir süreçtir. Ekonomik Yaşlanma Emeklilik döneminin başlaması ile birlikte gelir azalmakta ve alışılmış toplumsal statü giderek kaybolmaktadır. Bu da çoğu zaman yaşlılar için ilişkilerin ve etkileşimlerin değişmesine neden olabilmektedir. Diğer yandan yaşlılık bilişsel ve fiziksel gerileme, üreticilik rolünün azalması, sosyal statüde değişme, sosyal desteğin zayıflaması, sağlığın kaybı gibi özgün sorunlarıyla bir “kayıplar dönemi” olarak tanımlanabilir. Kayıpların birbiriyle kesişmesi ve yoksunluklara dönüşmesi; gelirin düşmesi ile yoksulluğun başlaması yaşlıların öz-saygısını ve yaşamdan duydukları tatmini azaltmaktadır. Böylece sağlık ve bakım maliyetinin arttığı bir dönemde gelir kaynaklarındaki azalma, yaşlıların yaşam biçiminin değişmesini kaçınılmaz hâle getirmektedir. 10

Toplumsal Yaşlanma Toplumsal yaşlanma “doğumda beklenen yaşam süresi”, “toplumun ortalama yaşı” göstergeleri bağlamında değerlendirilmektedir.

Toplumsal Yaşlanma Toplumsal yaşlanma “doğumda beklenen yaşam süresi”, “toplumun ortalama yaşı” göstergeleri bağlamında değerlendirilmektedir. Bir toplumda 65 yaş ve üzerindeki birey sayısının toplam nüfus içinde aldığı payın düzeyine göre toplumlar için “genç olgun-yaşlı” tanımlamaları yapılabilmektedir. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı % 4’ten az ise “genç nüfus”; % 4 - % 6. 9 arasında ise “olgun nüfus”; % 7 - % 10 arasında ise “yaşlı nüfus”; % 10’un üzerinde ise “çok yaşlı nüfus” olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca “doğumda beklenen yaşam süresi” toplumda yaşlılığın değerlendirilmesinde sık kullanılan bir değişkendir. Toplumdaki ölüm oranlarından yararlanılarak, koşullar sabit olarak düşünülüp, yeni doğmuş bir bebeğin kaç yıl yaşama olasılığı olduğu hesaplanmaktadır. 11

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE YAŞLANMA Bugün sosyal, ekonomik, tıbbi, bilimsel ve teknolojik değişimlerin sonucu olarak

DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE YAŞLANMA Bugün sosyal, ekonomik, tıbbi, bilimsel ve teknolojik değişimlerin sonucu olarak dünyada yaşlı nüfusu artmış ve artmaya devam etmektedir. 1970 -2025 yılları arasında dünyada yaşlıların sayısının 694 milyon (% 22, 3) olması tahmin edilmektedir. Böylece 2025 yılında 60 yaş üzerindeki bireylerin sayısının 1, 2 milyar, 2040 yılında 1, 3 milyar, 2050 yılında 2 milyar olacağı öngörülmektedir. 2002 yılında gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 60 ve daha büyük yaştaki bireyler yaklaşık 400 milyondur. 2025 yılına gelindiğinde bu sayının yaklaşık 840 milyona yükseleceği tahmin edilmektedir. Dolayısıyla, gelişmiş ülkelerin, neredeyse tümü önümüzdeki on yıllar içinde nüfuslarının yaşlanmasına tanıklık edeceklerdir. Şimdilerde gelişmiş ülkelerdeki her 7 insandan biri 65 yaşın üzerinde iken, 2030’a gelindiğinde bu oran her 4 kişiden biri olacaktır. Bu durum, yaşlı nüfus için “yaşlıların yaşlanması” olarak adlandırılan bir süreci başlatacaktır. 2000’li yılların ilk yarısı sonunda 85 yaş üzerinde “yaşlılar/ileri yaş” kategorisindekilerin sayısı 65 yaşındaki “genç yaşlı”ların sayısından altı kat fazla olacaktır. 12

Kıtalara göre değerlendirildiğinde günümüzde dünyadaki yaşlı nüfusun yarısından fazlası Asya’da yaşamaktadır. Avrupa’nın küresel yaşlı

Kıtalara göre değerlendirildiğinde günümüzde dünyadaki yaşlı nüfusun yarısından fazlası Asya’da yaşamaktadır. Avrupa’nın küresel yaşlı nüfus içindeki oranı iki asırdan daha fazla süredir azalırken, Asya’nın yaşlanan nüfusu daha da artacaktır. Gelişmekte olan ülkelerde sosyoekonomik gelişme, nüfusun yaşlanma oranı ile paralel gelişmemektedir. Örneğin, Fransa’da yaşlı nüfusun yüzde 7’den yüzde 14’e yükselmesi 115 yıl gerektirirken, Çin’de aynı oranda artış için yalnızca 27 yıl geçmesi gerekmektedir Gelişmiş ülkeler, nüfusları yaşlanmadan önce “refah ülkesi” haline gelirken, gelişmekte olan ülkelerin refah düzeylerinde somut bir artış gözlenmeden önce nüfusları yaşlanmış olacaktır. Gelişmekte olan ülkelerdeki hızlı yaşlanma, aile yapısı, toplumsal cinsiyet rolleri, çalışma kalıpları ve göç hareketlerinde dramatik değişimlere neden olabilmektedir. Ayrıca bu ülkelerde kentleşme, genç bireylerin araştırma yapmak ya da işe girmek için başka şehir ya da ülkelere göç etmesi, çekirdek aile yapısı ve kadının çalışma yaşamına katılması da yaşlı bireylerin bakıma, desteğe ya da herhangi bir yardıma ihtiyaç duyduklarında daha az bakım veren insan gücünün olacağını göstermektedir 13

2008 yılında en gelişmiş ülkelerdeki 65 yaş ve üzerindeki bireylerin toplam nüfusundaki oranı yüzde

2008 yılında en gelişmiş ülkelerdeki 65 yaş ve üzerindeki bireylerin toplam nüfusundaki oranı yüzde 13’ten yüzde 21’e yükselmiştir. Uzun yıllar İsveç ve İtalya en yüksek yaşlı nüfus oranına sahipken, bugün Japonya demografik olarak dünyanın en yaşlı ülkesidir. Japonya nüfusunun yüzde 21’inden fazlası 65 yaş veüzerindedir. Almanya, Yunanistan, İtalya ve İsveç’te önceki yıllarda yüzde 18 olan yaşlı nüfus oranı son yıllarda yüzde 20’ye yükselmiştir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yüzde 13 yaşlı nüfus oranı ile, gelişmiş ülke standartlarına göre oldukça genç bir nüfusa sahiptir 14

Tablo: Küresel yaşlanma belirleyicileri 2011 -2012 Yaşam Süresi beklentisi Kadın Erkek 2050 projeksiyonu Erkek

Tablo: Küresel yaşlanma belirleyicileri 2011 -2012 Yaşam Süresi beklentisi Kadın Erkek 2050 projeksiyonu Erkek Kadın Doğumda 71, 6 67, 1 78, 0 73, 2 60 yaşında 21, 6 18, 5 24, 2 20, 9 80 yaşında 8, 5 7, 1 9, 8 8, 3 Sayı Nüfus Oranları 2011 -2012 Yüzde 2050 2011 -2012 2050 60 yaş ve üstü 809. 742. 889 2. 031. 337. 100 11, 5 21, 8 80 yaş ve üstü 114. 479. 616 402. 467. 303 1, 6 4, 3 100 yaş ve üstü 316. 600 3. 224. 400 83, 7 86, 4 Cinsiyet oranı: 60 yaşındaki erkeklerin 60 yaşındaki her 100 kadına oranı Kaynak: Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, 2012 15

TÜRKİYE’DE YAŞLI NÜFUS Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yılında Cumhuriyetin ilanından dört yıl sonra

TÜRKİYE’DE YAŞLI NÜFUS Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yılında Cumhuriyetin ilanından dört yıl sonra yapılmıştır. Bu sayımda Türkiye’nin nüfusu 13. 6 milyon olarak bulunmuştur. Türkiye’de Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra uzun süren savaşlar, ölümler, göçler, kayıplar nedeniyle nüfus azalmıştır. Salgın ve bulaşıcı hastalıklar nedeniyle yetişkin ölüm hızı artmış, diğer yandan bebek ve çocuk ölümleri çok yüksek düzeylerde gerçekleşmiştir. Bu nedenle, sağlıklı bir neslin sayısının artırılması, yetiştirilmesi ve sürdürülmesi cumhuriyetin ilk yıllarında önem verilen bir politika olmuştur. Bu nüfus politikası, 1930’lu yıllarda ölümlerin azalmasında ve doğum hızının artmasında başarılı sonuçlar vermiştir. Bu dönemde Türkiye nüfusu 16 milyondan biraz fazladır. Türkiye’nin nüfusu binde 28 artış hızı ile 1950’li yılların ortalarında 24 milyona, 1960’lı yıların başında ise 1927 yıl seviyesine göre iki kat artarak 28 milyona yükselmiştir. Türkiye’de nüfus artış hızı bu tarihten sonra azalmaya başlayarak 1970’lerde binde 25’e, 1980’lerde binde 20’ye, 2000’lerde ise binde 15’e gerilemiştir 16

Günümüzde binde 13 seviyesinde olan nüfus artış hızının Cumhuriyetin 100. Yılı olan 2023’de binde

Günümüzde binde 13 seviyesinde olan nüfus artış hızının Cumhuriyetin 100. Yılı olan 2023’de binde 9 seviyelerine düşeceği öngörülmektedir. Türkiye’deki nüfus artış hızı 1960’lardan başlayarak sürekli azalmasına karşın, nüfus büyüklüğü artarak 1990 yılında 56 milyona, 2000’li yılların sonunda 72 milyona ulaşmıştır. Cumhuriyetin 100. yılında nüfusun 82. 3 milyon olması beklenmektedir. Bu süreçte nüfusun yaş yapısında önemli değişiklikler görülmüştür. Bilindiği gibi bir toplumda 65 yaş ve üstü bireylerin sayısının toplam nüfus içinde aldığı payın düzeyine göre toplumlar için “gençolgun-yaşlı” tanımlamaları yapılabilmektedir. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 4’ten az ise “genç nüfus”, yüzde 4 -6, 9 arasında ise “olgun nüfus”, yüzde 7 -10 arasında ise “yaşlı nüfus”, yüzde 10’un üzerinde ise “çok yaşlı nüfus” olarak tanımlanmaktadır. Buna göre Türkiye 1965 ve 2000 yılları arasında “olgun nüfus” sürecini tamamlayarak, 2007 yılından itibaren “yaşlı nüfus” olarak tanımlanma noktasına gelmiştir. Bu nedenle “çok yaşlı nüfus” noktasında olduğumuz şu yıllarda Türkiye’de yaşlı bireylerin sosyal politikalarda öncelikli nüfus grubu hâline gelmesidir. 17

Yıllara, yaş grubu ve cinsiyete göre nüfus, 2000 VE 2015 Yıl Year 2000 Yaş

Yıllara, yaş grubu ve cinsiyete göre nüfus, 2000 VE 2015 Yıl Year 2000 Yaş grubu Age group Erkek Male Toplam - Total 67. 803. 927 34. 346. 735 33. 457. 192 100, 0 0 -14 20. 220. 095 10. 453. 093 9. 767. 002 29, 8 30, 4 29, 2 15 -64 43. 701. 502 22. 131. 543 21. 569. 959 64, 5 64, 4 64, 5 65+ 3. 858. 949 1. 749. 563 2. 109. 386 5, 7 5, 1 6, 3 23. 381 12. 536 10. 845 0, 03 0, 04 0, 03 Toplam - Total 78 741 053 39 511 191 39 229 862 100, 0 Bilinmeyen Unknown 2015 Toplam Total Toplam Erkek Kadın Total Male Female Kadın Female Oran - Proportion (%) 0 -14 18 886 220 9 695 191 9 191 029 24, 0 24, 5 23, 4 15 -64 53 359 594 26 972 558 26 387 036 67, 8 68, 3 67, 3 65 + 6 495 239 2 843 442 3 651 797 8, 2 7, 2 9, 3 18

Bilindiği gibi bir toplumda 65 yaş ve üstü bireylerin sayısının toplam nüfus içinde aldığı

Bilindiği gibi bir toplumda 65 yaş ve üstü bireylerin sayısının toplam nüfus içinde aldığı payın düzeyine göre toplumlar için “genç-olgunyaşlı” tanımlamaları yapılabilmektedir. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı yüzde 4’ten az ise “genç nüfus”, yüzde 4 -6, 9 arasında ise “olgun nüfus”, yüzde 7 -10 arasında ise “yaşlı nüfus”, yüzde 10’un üzerinde ise “çok yaşlı nüfus” olarak tanımlanmaktadır. Buna göre Türkiye 1965 ve 2000 yılları arasında “olgun nüfus” sürecini tamamlayarak, 2007 yılından itibaren “yaşlı nüfus” olarak tanımlanma noktasına gelmiştir. Bu nedenle “çok yaşlı nüfus” noktasında olduğumuz şu yıllarda Türkiye’de yaşlı bireylerin sosyal politikalarda öncelikli nüfus grubu hâline gelmesidir. 2015 yılında 65 yaş ve üzerindeki nüfus 6, 5 milyon kişi, bunların toplam nüfusa oranı ise % 8, 2’dir. 2023 yılına gelindiğinde bu nüfus 8, 6 milyon kişiye, oranı ise % 10, 2’ye yükseleceği tahmin edilmektedir. 19

YAŞLILIKTA BİREYSEL YAŞAM Yaşlılık döneminde gerçekleştirilmesi gereken gelişimsel görevlere bakıldığında yaşlı bireylerin sıklıkla yaşayabileceği

YAŞLILIKTA BİREYSEL YAŞAM Yaşlılık döneminde gerçekleştirilmesi gereken gelişimsel görevlere bakıldığında yaşlı bireylerin sıklıkla yaşayabileceği sorunların kapsamı da ortaya çıkmaktadır. Bu sorunlar; Ekonomik sorunlar ve yoksulluk: Emeklilik ile birlikte gelirin azalması bireylerin doktor ve ilaç gibi sağlık harcamalarının arttığı bir döneme rastlamaktadır. Ayrıca yaşamı boyunca sosyal güvenlik sistemine dahil olmamış; özellikle kırsal alanda sağlıkları ve fiziksel kapasiteleri yettiği yaşa kadar çalışmış olan yaşlı bireyler yoksullukla daha sık karşılaşmaktadırlar. Bu konuda dikkate alınması gereken diğer bir husus yaşlı yoksulluğunun yüzünün kadın yoksulluğu olmasıdır. Türkiye’de son yıllarda kadının eğitim düzeyi ve işgücüne katılma oranları yükselse de istenilen düzeye ulaşamamaktadır. Bu nedenle yaşlılık döneminde kadınlar daha mağdur durumda yaşamaktadırlar. Psiko-sosyal sorunlar: Yaşlılık döneminde bireyin zihinsel yetenek ve işlevlerindeki azalma ile birlikte davranışsal uyum yeteneği de farklılaşmaktadır. Yaşlanma sürecinde sevilen birinin kaybı, kronik fiziksel hastalıklar ve günlük yaşam aktivitelerinde dışa bağımlılığın artması, sosyal destek kaybı gibi yoksunluklar, kurum bakımına duyulan ihtiyaç kaygıyı artırmakta; psikolojik ve sosyal sorunları 20 beraberinde getirmektedir.

Bireylerarası ilişkiler: Yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan hastalıklar genellikle bireyin toplumsal katılımını engellemekte, yakın çevresi

Bireylerarası ilişkiler: Yaşlılıkla birlikte ortaya çıkan hastalıklar genellikle bireyin toplumsal katılımını engellemekte, yakın çevresi olan komşuları ile dahi iletişimini sınırlamaktadır. Çoğunlukla aile bireylerinin, akrabaların, çocuklar ve torunların uzakta olması yaşlı bireyi yalnızlaştırmaktadır. Eşin kaybı yaşlı bireyler için önemli bir üzüntü ve çöküş kaynağı olmaktadır. Sağlık sorunları: Yaşlanmayla birlikte üretkenlikte ve fizyolojik süreçlerde sürekli ve kaçınılmaz düşüşler görülmektedir. Vücut bileşimi, kalp-damar sistemi, böbrekler, sindirim sistemi, karaciğer, beyin, sinirler, akciğerler ve endokrin sistemde işlevsel olarak yetersizlikler bireyin anatomi ve fizyolojisindeki değişiklikler ile ortaya çıkar. Doğumda beklenen yaşam süresinin yükselmesi ile birlikte Demans, Alzheimer gibi hastalıkların görülme sıklığı da artmaktadır. Yaşlılıkta görülen sağlık sorunları hem yaşlı bireyin bağımlılığını artırmakta, hem de ileri sağlık sorunları durumunda yaşlısına bakım veren aile bireylerinin desteğe ihtiyaç duymasına neden olmaktadır. Yaşlılık döneminde ortaya çıkan bu sorunların aşılmasında ise son yıllarda üzerinde tartışılan görüşlerden biri “kuşaklararası dayanışma”dır. 21

Yaşlılık ve İhtiyaçlar Hiyerarşisi İnsan ihtiyaçlarını 5 hiyerarşik düzeyde ele alan Abraham Maslow (1943),

Yaşlılık ve İhtiyaçlar Hiyerarşisi İnsan ihtiyaçlarını 5 hiyerarşik düzeyde ele alan Abraham Maslow (1943), (rus psikoloji prof) insan ihtiyaçlarını en alt düzeyden en üst düzeye kadar “fizyolojik, güvenlik, sevgi ve ait olma, saygı görme ve kendini gerçekleştirme” olarak sıralamıştır. İnsanın en alt düzeydeki ihtiyaçlarının karşılanmasının ardından bir üst düzeydeki ihtiyaçlara yöneldiğini ifade etmiştir. Bir anlamda en düşük düzeyden en üst düzeye kadar her kategorideki ihtiyaçların karşılanması, bir üst düzeydekileri karşılama isteğini güdüler. Fizyolojik ihtiyaçlar: Yeme, uyuma gibi insan yaşamının sürdürülebilirliği için karşılanması zorunlu olan temel ihtiyaçlardır. Güvenlik ihtiyacı: Bireylerin can ve mal varlıklarının korunmasını, baskı ve zorlamalara karşı özgürlük ve mülkiyet ihtiyacının karşılanmasını içerir. Yaşlılık bu açıdan özel bir dönem olarak görünmektedir. Sevgi ve ait olma ihtiyacı: Fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarından sonra bireylerin sosyal yaşamını öne çıkaran bu ihtiyaç düzeyinde sevme, sevilme, bir gruba ait olma, şefkat, yardımseverlik gibi ihtiyaçlar bulunmaktadır. 22

Saygı görme ihtiyacı: Bireyler ilk üç basamakta sözü edilen “fizyolojik, güvenlik, sevgi ve ait

Saygı görme ihtiyacı: Bireyler ilk üç basamakta sözü edilen “fizyolojik, güvenlik, sevgi ve ait olma” ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, sosyal statü sahibi olma, saygı görme, başarı elde etme, takdir edilme, tanınma gibi daha üst düzeydeki ihtiyaçlarını karşılamak isterler. Kendini gerçekleştirme: İlk basamaklardaki ihtiyaçlarını karşılamış olan bireyler, hiyerarşisinin son aşamasında ideallerini gerçekleştirmeye, başarmaya ve haz duymaya daha fazla önem vermektedir. Modern toplumlarda amaç, bireysel yaşam kalitesini geliştirmektir. İhtiyaçların hiyerarşik olarak sıralanması, insanın farklı yaşam dönemlerinde bu amaca ulaşmak için değişmesidir. Yapılan araştırmalar özellikle yaşlılık döneminde bu hiyerarşinin tam olarak tersine döndüğünü ortaya koymuştur. Majercsick (2005) Budapeşte’de hastanede kalan 300 yaşlı hasta üzerinde yaptığı araştırmada, yaşlıların hiyerarşinin en üst düzeyinde bulunan “kendini gerçekleştirme” ihtiyacına ilk sırada önem verdiklerini belirlemiştir. Bunu güvenlik, saygı görme, sevgi ve değer verilme ihtiyacı izlemiş, fizyolojik ihtiyaçlar ise en son sırada yer almıştır. (ŞEKİL 2) 23

Kendini gerçekleştirme Saygı görme Sevgi ve ait olma ihtiyacı Güvenlik ihtiyacı Temel fizyolojik ihtiyaçlar

Kendini gerçekleştirme Saygı görme Sevgi ve ait olma ihtiyacı Güvenlik ihtiyacı Temel fizyolojik ihtiyaçlar Şekil: Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi 24

Kendini Ger. Güvenlik Saygı Sevgi Fizyolojik İhtiyaçlar Şekil 2: Yaşlılıkta öncelikli ihtiyaçların değişmesi 25

Kendini Ger. Güvenlik Saygı Sevgi Fizyolojik İhtiyaçlar Şekil 2: Yaşlılıkta öncelikli ihtiyaçların değişmesi 25

YAŞLILIK VE YAŞAM AMAÇLARI Bireyin amaçları, istekleri ve değerleri ile gelişir. Bu durum yaşam

YAŞLILIK VE YAŞAM AMAÇLARI Bireyin amaçları, istekleri ve değerleri ile gelişir. Bu durum yaşam boyunca devam eder. Her birey yaşamı boyunca belirlediği amaçlara ulaşma doğrultusunda davranır. Bireyler her yaşam döneminde amaçlarına ulaşmak için yeni yöntem arayışları içindedir. Amaçların öncelikleri ve zamanlaması, ilerleyen yaşla birlikte değişir. Yaşlılar için, uzun dönemli amaçların yerini, kısa ve çabuk gerçekleştirilebilecek, erişilmesi kolay olanlar alır. Bunlar, yaşlılar için basit ve karmaşık olmayan karar süreçlerini içerir. Örneğin; seyahatler, kısa tatiller, akraba ziyaretleri, arkadaş toplantıları gibi anı yaşamaya yönelik olan, yaşamı köklü bir biçimde etkileyen arzuların değil, huzur ve mutluluk veren, yorucu olmayan amaçların gerçekleştirilmesi istenir. Yaşlı bireylerin yaşama ilişkin amaçları; -Başarılı toplumsal etkileşim ile psikolojik refahın sağlanması, -Toplumsal uyumun korunması ve sürdürülmesi, -Sağlık, yeterli ve dengeli beslenme koşullarının sağlanması ile fizyolojik refahın korunması ve sürdürülmesi, -Yaşam alanı ve ekonomik koşulların iyileştirilmesi ile uygun bir çevre yaratılması olarak sıralanmaktadır. 26

Ancak günümüzde pek çok yaşlı, yaşamının son döneminde kendisini gençliğinde düşündüğü ve düşlediği koşullardan

Ancak günümüzde pek çok yaşlı, yaşamının son döneminde kendisini gençliğinde düşündüğü ve düşlediği koşullardan çok daha farklı bir konumda bulabilmekte, yaşam kalitesi, bireysel ve çevresel faktörlerden etkilenmektedir. Bireysel Faktörler Birbirini izleyen bedensel, fonksiyonel ve mental gerilemeler ile bunlara bağlı olarak zaman kullanımı ve toplumsal davranışlarda gözlenen değişimleridir. Biyo-fiziksel ve psikolojik faktörlerle açıklanmaktadır. Bedensel gerileme Bireyin bedensel faaliyetlerindeki gerilemenin nedeni, hücre kayıplarının yerine konamaması sonucunda organların yenilenemeyişinin, sindirim, solunum ve dolaşım sistemlerinde kapasite kaybına yol açarak bedensel gücü zayıflatmasıdır. Fonksiyonel gerileme Bedensel gerilemelere bağlı olarak; yatma-oturma, kalkma, banyo yapma, giyinme, yemek yeme, tuvalet ihtiyacını giderme ve hafif ev işleri olarak saptanan “temel” yaşam aktiviteleri ile alışveriş, taşıtları kullanma, evde ya da dışarıda dolaşma, merdiven inip çıkma, çamaşır yıkama, yemek yapma, ev temizliği, harcama kaydı tutma, bütçe yapma gibi ekonomik kaynakların yönetimi olarak belirlenen “araç” yaşam 27 aktivitelerinde dikkat çekici bir yavaşlama gözlenmesidir.

Mental gerileme Zihinsel güç anlamlı bir kayba uğramamakla birlikte, yavaşlamaktadır. Özellikle bedensel gerileme sonucunda

Mental gerileme Zihinsel güç anlamlı bir kayba uğramamakla birlikte, yavaşlamaktadır. Özellikle bedensel gerileme sonucunda kan dolaşımında oluşan kapasite kaybı; algılama, hafıza, koşullanma, düşünme, problem çözme, karar verme ve yaratıcılık gibi mental etkinlikler ile bilişsel yetileri yavaşlatmaktadır. Zaman kullanımı Bedensel, fonksiyonel ve mental gerilemeler zaman kullanımına ilişkin uyaranları değiştirmekte, zaman duygusu, zamanı algılama farklılaşmaktadır. Özellikle, ortaya çıkan boş zaman, bireyin yaşamdan tatmin olmasına katkıda bulunmakta, zamanın kullanımına ilişkin yaratıcılığa ihtiyaç duyulmaktadır. Toplumsal davranış Bu kapsamda, diğer bireylerle duygusal iletişim ve dostluk kurma, torunların yetiştirilmesine katkıda bulunma, ev hayvanları edinme, çiçek yetiştirme, gönüllü toplumsal çalışmalara katılma gibi sorumluluklar alma, sevgi, özveri ve hoşgörüye dayalı davranışlar, toplumun yaşlı bireyden bekledikleridir. 28

Çevresel Faktörler Toplumsal, sosyo-kültürel ve ekonomik olarak belirlenen çevresel faktörler yaşlılık döneminde bireylerin yaşam

Çevresel Faktörler Toplumsal, sosyo-kültürel ve ekonomik olarak belirlenen çevresel faktörler yaşlılık döneminde bireylerin yaşam kalitesini çok yönlü etkilemektedir. Toplumsal değişme ve gelişme sürecinde; geniş aileden çekirdek aileye geçiş, kadının çalışma yaşamına katılması, geleneksel kültürel değerlerin değişmesi, coğrafi hareketlilikteki artış, aile değerlerinin farklılaşması nedeniyle toplumun yaşlılığa bakışı ve yaşlı bireylerin bakım ihtiyaçlarının karşılanmasına ilişkin yaklaşımlar değişmiştir. Diğer yandan emeklilik ile birlikte geliri azalan, toplumsal statüsü değişen, fiziksel etkinliği yavaşlayan, yaşamı boyunca çalışmayı, iş yapmayı yaşamın anlamı olarak kabul eden ve yaptığı işe bağımlı durumda iken rol ve fonksiyon kaybına uğrayan birey için bu değişikliği kabullenmesi kolay değildir 29

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM Sosyal devlet anlayışında, toplumsal refahın artırılması amaçlanır. Bu amaç, bireylerin maddi

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM Sosyal devlet anlayışında, toplumsal refahın artırılması amaçlanır. Bu amaç, bireylerin maddi ve manevi olarak gelişmeleri ve korunmaları için gerekli koşulların sağlanması ile ülke kalkınmasının getireceği yararların adil olarak topluma yansıtılmasını içerir. Yaşlılık, fiziksel ve mental yönden gerileme ile başlayan bir deneyimdir. Bu nedenle ne zaman başladığını da kesin bir çizgiyle ayırmak olanaksızdır. Çünkü yaşlılık, özellikle 60 -75 yaş arasındaki süreçte çeşitlilik gösterir. Ancak, yasa ve tüzükler yapma gibi bürokratik faaliyetler yönünden 60 yaş, yaşlılığın başlangıcı kabul edilir. Buna karşın, bireyin fiziksel ve beyin fonksiyonları açısından bağımsızlıktan bağımlılığa geçiş döneminin 75 yaş civarı olduğunu belirtmekte de yarar vardır. Yaşlılıkta karşılan sorunlara bağlı olarak, yaşama gücü ve isteğinin azalması dikkati çekmektedir. Hatta duygu durumlarında bozulma ve kalite değişimi gözlenir. Özellikle sevme içgüdüsünün sarsıldığı belirtilmektedir. Bunun büyük ölçüde bireyin içindeki gençliği kaybetmesinden ve ölüme yaklaşmış olmaktan duyduğu kaygıdan 30 kaynaklandığı varsayılmaktadır

YAŞLILIK VE BENLİK BÜTÜNLÜĞÜ Yaşlı birey, fiziksel güçlerinin sınırlanması nedeniyle hareket yetisinin azalması sonucunda

YAŞLILIK VE BENLİK BÜTÜNLÜĞÜ Yaşlı birey, fiziksel güçlerinin sınırlanması nedeniyle hareket yetisinin azalması sonucunda “bağımsız” bireyden “yardım alan” bireye dönüştüğüne tanıklık ederken, sağlığını kaybettiği kaygısını da taşır. Diğer yandan, kadınlar için menopoz dönemi ve genel olarak yaşlı bireyler için yaşlanma ile ortaya çıkan cinsel statü ve güç kaybı da başka bir sorundur. Yaşlılıkta kişilikle ilişkili gelişimsel görevler farklıdır. Benlik bütünlüğü, yaşamın olduğu gibi kabul edilişidir. Bu da ancak insanın yaşlılık döneminde kendi içinde bir düzen bularak yaşamı anlamlandırabildiği ölçüde gerçekleşir. Yaşlı bireyin kabullenişinde geleceğe ait korku ve endişenin yerini, yaşanan geçmişe pişmanlıklarla dolu olmayan bir özlem ve anımsama alır. Çünkü yaşlı bireyler için geleceğin ne olacağı er geç bellidir. Bu noktada benlik bütünlüğüne ulaşan yaşlı bireyler ölümden korkmazlar. Ancak benlik bütünlüğüne ulaşamayan yaşlı bireyler için bu yoksunluğun en önemli belirtisi, “geçmişin hakkıyla yaşanmamış” olduğuna dair olumsuz duygular ve ölüm korkusudur. Yaşlılık döneminde birey için en büyük risk de budur. Umudun kaybedilmesi ve ölüm korkusu 31

YAŞLILIK VE BENLİK BÜTÜNLÜĞÜ Yaşlılık döneminde benlik bütünlüğü duygusu ile bebeklik dönemindeki “güven duygusu”

YAŞLILIK VE BENLİK BÜTÜNLÜĞÜ Yaşlılık döneminde benlik bütünlüğü duygusu ile bebeklik dönemindeki “güven duygusu” birbiriyle ilintilidir ve benzemektedir. Aslında bu durum bireylerin tüm yaşam dönemlerini psiko-sosyal olarak sağlıklı tamamlamalarına dayanmaktadır. Yaşam dönemlerindeki olumsuzluklar birbirini etkilemektedir. Yaşlı bireylerin kendileri ile ilgili gelişimsel görevleri değişirken, toplumsal görev ve sorumlulukları azalır. Bu da boş zamanın artması anlamına gelmektedir. Çünkü benlik bütünlüğü orta yaşlarda üreticiliğe odaklanırken, yaşlılıkta olumlu olumsuz bütün yönleri ile yaşamı bir bütün olarak kabul etmeye ve günleri daha keyifle sürdürmeye yönelmektedir. YAŞLILIK DÖNEMİ GELİŞİMSEL GÖREVLERİ -Değişen sağlık durumuna ve performansa uyum sağlama, -Emeklilikle birlikte değişen sosyal ve ekonomik duruma uyum sağlama -Eş kaybı ve/veya çocukların evden ayrılması ile karşılan yalnızlıkla başa çıkma, -Akranları iletişim ve uyum sağlama; sosyal yaşamı sürdürme, -Fiziksel koşullarını geronteknoloji (yaşlılar ve fiziksel çevre uyumu) uygu-lamaları ile düzenleme ya da bunun için destek alma olarak 32 açıklanabilir

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün yaptığı sınıflandırmaya göre; -45 -59 yaş arası orta yaş, -60

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün yaptığı sınıflandırmaya göre; -45 -59 yaş arası orta yaş, -60 -74 yaş arası yaşlılık, -75 -89 yaş arası ileri yaşlılık, -90 ve üstü ise ihtiyarlık kategorisine alınmıştır. Yaşlılar genel olarak demografik özelliklerine göre tanımlandığında ise farklı sınıflamalar karşımıza çıkabilmektedir. Yaşlılık çağında yaşamın bireylerin demografik özelliklerinden de etkilendiğini belirtmekte ve 8 ayrı risk grubunu ortaya koymaktadır, -Çok yaşlı (ihtiyar) grup (80 yaş üzeri), -Yalnız yaşayanlar, -Yaşlı kadınlar (özellikle evlenmemiş ya da dul olanlar), -Huzurevlerinde yaşayanlar, -İzole edilmiş yaşlılar, -Çocuksuz yaşlı çiftler, -Kronik bir hastalığı ya da günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmede yetersiz olan yaşlılar, -Devlet ya da sosyal kurumlardan çok az destek görerek yaşayan 33 yaşlılar

YAŞLILIKTA TOPLUMSAL YAŞAM Günümüzde pek çok yaşlı, kendisini gençliğinde düşündüğü ve düşlediği koşullardan çok

YAŞLILIKTA TOPLUMSAL YAŞAM Günümüzde pek çok yaşlı, kendisini gençliğinde düşündüğü ve düşlediği koşullardan çok daha farklı bir konumda bulabilmektedir. Bu noktada yaşlılık döneminde sürdürülebilir ve dengeli yaşam dinamiği ile sağlıklı bir toplumsal yaşama katılmak önem kazanmaktadır. Yeterli sağlık, beslenme ve barınma koşulları ile başarılı sosyal ilişkiler ve ekonomik kaynakların rasyonel yönetimi, yaşam dinamiğinin öğelerini oluşturmaktadır. YAŞLILARIN YAŞAM DİNAMİĞİNİ SINIRLAYAN FAKTÖRLER Yaşlılar bireysel bütünlük ya da topluma bağlı olma duygularını herhangi bir şekilde kaybettiklerinde, yaşam dinamiğinin sürdürülebilirliği, dengesi bozulmakta, bağımsızlık duygusu ve yaşamdan tatmin olmak, yerini bir çöküntü sürecine bırakmaktadır. Bu süreç, yaşam dinamiğini “bireysel ve çevresel sınırlayıcı faktörlerin” de etkisiyle yıpratmaktadır İç Sınırlayıcı Faktörler Biyo- fiziksel ve psikolojik olarak iki boyutludur 34

Biyo-fiziksel faktörler Yaşlıların sağlık problemleri ve ileri yaşın neden olduğu devinim güçlüğü, duyuların zayıflaması

Biyo-fiziksel faktörler Yaşlıların sağlık problemleri ve ileri yaşın neden olduğu devinim güçlüğü, duyuların zayıflaması ya da kaybı, fiziksel gücün ve bağışıklığın azalması, fiziksel görünümün değişmesi ve bazı hastalık semptomları, yaşlı bireyin yaşam dinamiğinin sürdürülebilirlik ve denge özelliklerini zorlayabilir. Psikolojik faktörler Toplumsal rollerdeki farklılaşma, statü kaybı ve toplumsal olanakların giderek azalması gibi değişimler, yaşam dinamiğini sınırlar. Informel etkileşimlerden formel etkileşimlere, ilişkilerdeki bağımsızlıktan bağımlılığa kadar toplumsal faaliyetlerdeki değişimler, karar verme ve muhakeme yetisinin zayıflaması, cinsel gücün kaybı ve yine bu anlamda tensel duyarlığın kaybedilmesi, yaşlı bireyin izole edilmiş, toplumdan soyutlanmış duygusuna kapılmasına yol açmaktadır. Dış Sınırlayıcı Faktörler Ekonomik ve sosyal faktörler olarak iki grupta incelenmektedir 35

Ekonomik faktörler Yaşlı bireyin yaşam dinamiğine sürdürülebilirlik ve denge kazandıran en kritik öğe, ekonomik

Ekonomik faktörler Yaşlı bireyin yaşam dinamiğine sürdürülebilirlik ve denge kazandıran en kritik öğe, ekonomik koşullardır. Eğer yaşlı birey gerekli hizmetleri ve temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek satınalma gücünü kaybetmişse, yaşamını dengeli biçimde sürdürmesi güçleşmektedir. Sosyal faktörler İş ve aile rollerindeki işlerliğin değişimi, emeklilikle sınırlanan toplumsal iletişimler, eşin ya da yakın bir arkadaşın ani kaybı, yaşam dinamiğinin sınırlanmasına ve psikolojik boyutları ağır basan etkilerle örselenmesine yol açmaktadır. Toplumda yaşlılığa ilişkin yerleşik kalıp yargıların, herhangi bir şekilde özellikle kuşaklar arasındaki bireysel etkileşimlerde ön plana geçmesi ya da yaşlı bireyin daha uygun fiziksel koşullarda yaşamak ve çocuklarına yakın olmak için evinden taşınması gibi değişimler de yaşam dinamiğini etkiler. 36

YAŞLILIKTA YAŞAM KALİTESİ STANDARTLARI Birleşmiş Milletler dünyadaki yaşlı nüfusa ilişkin tahminlerinde, 21. yüzyılın tarihe,

YAŞLILIKTA YAŞAM KALİTESİ STANDARTLARI Birleşmiş Milletler dünyadaki yaşlı nüfusa ilişkin tahminlerinde, 21. yüzyılın tarihe, “yaşlanma yüzyılı” olarak geçeceğini öngörmektedir. Bu nedenle, yaşlıların daha kaliteli bir yaşam sürdürmelerine ilişkin insan hakları ve sosyal haklar bağlamında çeşitli standartların ortaya koyulması gerektiği belirtilmektedir. Birleşmiş Milletler’in Yaşlılıkta Yaşam Kalitesi İçin Önerdiği Standartlar Bunlar, esas olarak; bağımsızlık, katılım, bakım, kendini gerçekleştirme ve saygınlık olarak belirlenmiştir. 37

BAĞIMSIZLIK Yaşlı bireyler; Beslenme, barınma, giyim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak ve sağlık hizmetlerinden yararlanmak

BAĞIMSIZLIK Yaşlı bireyler; Beslenme, barınma, giyim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak ve sağlık hizmetlerinden yararlanmak için yeterli gelire sahip olmalıdırlar. Bu ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için ailelerinden ve toplumun her kesiminden destek almalıdırlar. İhtiyaçlarını karşılama konusunda kendilerine yardımcı olabilmeleri yönünde destek almalıdırlar. Gelir getirici bir işte çalışabilmeli ya da toplumdaki diğer gelir getirici faaliyetlerden yararlanmalıdırlar. Emeklilik yaşının belirlenmesi ve emeklilik koşullarının tanımlanmasında söz sahibi olmalıdırlar. Yaşlarına, yeteneklerine uygun eğitim ve öğretim prog- ramlarından yararlanmalıdırlar. Bireysel tercihlerine uygun, güvenli bir çevrede yaşamalıdırlar. Yaşadıkları çevre onlara aynı zamanda kapasitelerini geliştirebilecek fırsatlar sunmalıdır. Mümkün olduğunca uzun süre kendi evlerinde ya da aile ortamında yaşamalıdırlar. 38

KATILIM Yaşlı bireyler; Toplumla ilişkilerini sürdürmelidirler. Refah düzeylerini doğrudan etkileyecek politikaların hazırlanması ve uygulanması

KATILIM Yaşlı bireyler; Toplumla ilişkilerini sürdürmelidirler. Refah düzeylerini doğrudan etkileyecek politikaların hazırlanması ve uygulanması aşamalarına aktif biçimde katılımda bulunmalıdırlar. Bilgi ve becerilerini genç kuşaklar ile paylaşmalıdırlar. Topluma hizmet etmek için çeşitli fırsatlar geliştirebilmelidirler. Kendi ilgi ve yeteneklerine uygun etkinliklere gönüllü olarak katılımda bulunmalı ve hizmet edebilmelidirler. KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME Yaşlı bireyler; Bireysel potansiyellerini (yetenek ve becerilerini) tam olarak geliştirebilecek fırsatlar yaratılmalı, varolan uygulamalardan yararlanmalıdırlar. Toplumun eğitim ve kültür etkinliklerine aktif olarak katılabilmelidirler. 39

SAYGINLIK Yaşlı bireyler; İtibar görmeli ve güven içerisinde yaşamalıdırlar. Sömürüden, fiziksel ya da zihinsel

SAYGINLIK Yaşlı bireyler; İtibar görmeli ve güven içerisinde yaşamalıdırlar. Sömürüden, fiziksel ya da zihinsel istismardan uzak tu- tulmalıdırlar. Hizmetlerden yararlanırken; yaş, cinsiyet, ırk, etnik köken, özür durumu ya da diğer konumları nedeniyle bir ayırım görmemelidirler. Gelir durumları belirleyici bir unsur olmamalı, gelir düzeyinden bağımsız olarak gereksinimleri karşılanacak şekilde uygun hizmetlerden yararlanmalıdırlar. 40

Kaynaklar 1 -Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Gerentolojik Sosyal Hizmet Ders Notları (1, 2, 3,

Kaynaklar 1 -Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Gerentolojik Sosyal Hizmet Ders Notları (1, 2, 3, 4, 5. Üniteler) 41