Tanzimat Dnemi Edebiyat Eser zetleri lk Trk Roman

Tanzimat Dönemi Edebiyatı Eser Özetleri

İlk Türk Romanı: Taaşşuk ı Talat ve Fitnat, Şemsettin Sami, 1872 Batılı Tekniklere Uygun ilk Gerçek Roman: Aşk ı Memnu, Halit Ziya Uşaklıgil ROMAN İlk Edebi Roman: İntibah, Namık Kemal İlk Köy Romanı: Karabibik, Nabizade Nazım İlk Çeviri Roman: Telemak, Yusuf Kamil Paşa, 1862 (Fransız Fenelon’dan çeviri)

İlk Psikolojik Roman: Eylül, Mehmet Rauf İlk psikolojik roman denemesi: Zehra, Nabizade Nazım İlk Realist Romanlar: 1. Sergüzeşt, Samipaşazade Sezai, 1889 2. Araba Sevdası, Recaizade Mahmut Ekrem, 1896 İlk Tarihi Roman: Cezmi, Namık Kemal

ŞAİR EVLENMESİ - ŞİNASİ Türk edebiyatının ilk tiyatro metni olan tek perdelik bir “Töre Komedyası” özelliği taşıyan ve İbrahim Şinasi tarafından yazılan ”Şair Evlenmesi“, görücü yoluyla evliliğin getirdiği hataları konu edinmektedir. Batılı yanlısı tutum ve davranışı, kılık ve kıyafetiyle çok da sevilmeyen, aydın olmasına rağmen saf biri olan Müştak Bey, aşık olduğu Kumru Hanım ile yenge hanımlar ve kılavuz kadınlar aracılığıyla evlenme kararı almıştır.

İNTİBAH (SON PİŞMANLIK) – NAMIK KEMAL Zengin bir ailenin çocuğu olan Ali Bey, çok iyi eğitim görmüş, kibar bir gençtir. Gösterişi sever, bol para harcar. Bir gün Çamlıca'da Mahpeyker adında güzel bir kadınla tanışır, ona âşık olur. Oysa Mahpeyker, kötü yola düşmüştür; herkes de bunu bilmektedir. Ali Bey, bu kadına aşırı biçimde bağlanır. Ali Bey'in annesi, oğlunun bu durumunu öğrenince, onu Mahpeyker'den kurtarmak ister; eve Dilaşup adında güzel bir cariye alır. Dilaşup, Ali Bey'i bir türlü kendisine bağlayamaz.

İNTİBAH (SON PİŞMANLIK) – NAMIK KEMAL Ali Bey, bir gün Mahpeyker'i yine görmeye gider, onu evde bulamaz. Çevresinden onun bir fahişe olduğunu öğrenince hayatı altüst olur. Bir süre sonra Ali Bey, Dilaşup'a bağlanır ve onunla evlenir. Durumu öğrenen Mahpeyker, kıskançlık duygusuna kapılır; dedikodu çıkartarak Dilaşup'un kötü bir kadın olduğunu söyler. Zayıf iradeli Ali Bey, söylentilere inanır; Dilaşup'u döver ve bir esirciye satar. Mahpeyker, bir yolunu bulup Dilaşup'u da kendisi gibi kötü yola düşürür.

İNTİBAH (SON PİŞMANLIK) – NAMIK KEMAL Ali Bey, üzüntüsünden hastalanır. Mahpeyker Ali Bey'i öldürmek ister. Onu eğlenceye çağırır. Mahpeyker'in kötü niyetini öğrenen Dilaşup, Ali Bey'i uyarır; fakat o inanmaz. Ali Bey, eğlence yerinde kendisine kurulan tuzağı anlar ve kaçar. Kiralık katil, Ali Bey yerine yanlışlıkla Dilaşup'u öldürür. Polisi eve çağıran Ali Bey, Dilaşup'un oracıkta öldürüldüğünü görünce Mahpeyker'e saldırır ve onu bıçaklayarak öldürür. Tutuklanıp hapse atılan Ali Bey, hapiste hastalanır ve kahrından ölür.

CEZMİ – NAMIK KEMAL Eser, Kırım Şehzadesi Adil Giray’ın İran ile Osmanlı arasında yapılan savaştan sonra esir düşüp, orada Perihan, Şehriyar ve Cezmi ile olan ilişkilerini anlatmaktadır. Kitapta genç, cesur, vatanını ve milletini her şeyden daha çok seven Cezmi’nin devleti için yaptıkları ve savaştaki kahramanlıkları anlatılır.

FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ – AHMET MİTHAT Mustafa Meraki alafrangalık meraklısıdır. Çocuklarını çok şık giydirir, fakat öğrenimlerine o kadar önem vermez. Oğlu Felatun Bey büyüyünce kalemlerden birine memur olur, fakat işe gidecek yerde vaktinin çoğunu eğlence yerlerinde, geçirir. Babası ölünce payına miras düşer. Polini adlı bir aktriste âşık olur. Aşık olduğu aktris uğrunda bütün servetini tüketir, tanıdıklarından birinin yardımıyla Akdeniz adalarından birinde bir mutasarrıflık elde ederek İstanbul’dan uzaklaşır.

FELATUN BEY İLE RAKIM EFENDİ – AHMET MİTHAT Rakım Efendi ise eski Tophane kavaslarından birinin oğludur. Daha bir yaşında iken babası ölmüştür. Annesiyle Arap dayısı Fadayi’nin çalışmaları sayesinde öğrenimini tamamlar; hariciye kalemlerinden birine memur olur. Fransızca öğrenir, bir matbaacıya kitap çevirir, yabancılara Türkçe dersi verir, böylece epey para kazanır ve Canan adlı küçük bir cariyeyi satın alarak ona okuma yazma öğretir, piyano dersi aldırır. Sonunda, iyice yetişmiş bulunan Canan ile evlenir.

TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT – ŞEMSETTİN SAMİ Küçük yaşta babasız kalan Talat’ı, annesi Saliha Hanım büyütür. İşe gidip gelirken uğradığı bir dükkân vardır. Hacı Mustafa’nın dükkânı. Bu Hacı Mustafa, Fitnat’ın üvey babasıdır. Fitnat’ın annesi Zekiye Hanım, Fitnat’a hamile iken kocasından ayrılmış, bu Hacı Mustafa ile evlenmiş, birkaç yıl sonra da ölmüştür. Talat yine bir gün eve dönerken, dükkânın üstündeki evin cumbasında Fitnat’a görür görmez tutulur. Fitnat da Talat’ı görür görmez tutulur. Fitnat da deli gibi Talat’ı sevmektedir.

TAAŞŞUK-I TALAT VE FİTNAT – ŞEMSETTİN SAMİ Fakat “Hacı Baba”sının korkusundan sokağa çıkamaz Talat, çarşaf giyerek, kadın kılığında eve girer. Fitnat’la konuşur. Hacı Baba; Fitnat’ı zengin bir adamla evlendirir. Fitnat, Ali Bey adındaki bu adamı yanına yaklaştırmaz. Kahrından, kurtuluşu ölümde bulur. Boynunda annesinin taktığı bir muska vardır. Kocası olacak Ali Bey, bu muskayı açıp okuyunca, öz kızıyla evlendiğini anlayarak çıldırır. Talat’tan altı ay sonra Ali Bey de ölür.

ARABA SEVDASI – RECAZİADE MAHMUT EKREM Bihruz Bey, zengin bir ailenin şımarık çocuğudur. Evde, özel öğretmenlerden yarım yamalak bir öğrenim görmüş, alafranga özentiler içerisindedir. Babasının ölümüyle kendisine büyük bir servet kalır. Şımarıklığı, sorumsuzluğu, herkesten daha şık giyinmek, az buçuk bildiği Fransızcasını olur olmaz yerlerde kullanmak tutkusu artar. Çalıştığı kaleme zaman buldukça uğramaktadır. En büyük zevki, zamanın modasına uyarak son derece gösterişli arabasıyla mesireleri, eğlence yerlerini dolaşmaktır.

ARABA SEVDASI – RECAZİADE MAHMUT EKREM Bir gün Çamlıca’da dolaşırken, güzel bir araba içinde sarışın bir kız görür. Hemen âşık olur. Sarışının zannettiği kira arabasına gizlice bir aşk mektubu atar. Yüksek bir aileden sandığı sarışın ise, adi bir sokak yosmasıdır. Periveş adındaki bu düşkün kadına şiirler yazar, geçebileceği yerlerde dolaşır, bulamaz. Yazdığı mektuba cevap beklerken, yalan söylemekten hoşlanan arkadaşı Keşfi Bey’den Periveş’in öldüğü haberini alır.

ARABA SEVDASI – RECAZİADE MAHMUT EKREM Mezarını bulabilmek için çırpınıp durduğu bir gün sevdiği kızla Şehzadebaşı’nda karsılaşır. Sevgilisinin ablası zanneder. Periveş’in mezarını sorar. Alaylı kahkahalarla karsılaşınca sevdiğinin düşkün bir kadın olduğunu anlar.

SERGÜZEŞT – SAMİ PAŞAZADE SEZAİ Dilber Kafkasya’dan kaçırılarak, İstanbul’a getirilen dokuz yaşlarında güzel bir Çerkez kızıdır. Esirci Hacı Ömer, Dilber’i emekli bir mutasarrıfın evine satar. Evin hanımı acımasızdır. Kızı ezdikçe ezer. Dilber gücünün üstünde çalışır, böyleyken hanıma yaranamaz, kaçar. İhtiyar bir kadın onu sokakta baygın bulur; sahibine teslim eder. Dilber, bir başka esirciye satılır. Kızı satın alan esirci Dilber’in güzelliğini görünce hemen satışa çıkarmaz. Çalgı çalmasını, şarkı söylemesini öğretir.

SERGÜZEŞT – SAMİ PAŞAZADE SEZAİ On beş yaşlarına gelen Dilber’i bir hanımefendi oğlu için satın alır. Oğlu Celal, Paris’te Güzel Sanatlar Akademisi’nde çalışmıştır. Dilber’i beğendiği için, resimlerini yapar Kızı sevdiğini, Dilber’in de onu sevdiğini anlamaktadır. Dilber’le evlenmeyi düşünür. Annesi karşı çıkar. Celal’in annesi Dilber’i gizlice bir esirciye sattırır. Celal, deliye döner. Kendini toparlayamaz. Delirir. Annesi, yaptığı yanlışlığı anlamış, lakin iş işten geçmiştir. Dilber’se Mısır’a bir başka tüccara satılmıştır.

SERGÜZEŞT – SAMİ PAŞAZADE SEZAİ Tüccarların saraya yaptırdığı harem kısmında yaşamaya başlar. Haremağası Cevher Ağa, bir gün sırrını öğrenir. Cevher Ağa da Dilber’i sevmektedir. Onu İstanbul’a göndermeyi aklına koyar. Vapur biletlerini alır. Harem dairesine karanlık bir gece dışarıdan merdiven dayayarak Dilber’i kaçırmak ister, ihtiyar olduğu için heyecandan merdivenden düşer ölür. Son desteğini de böylece kaybeden Dilber, ne yapacağını şaşırır; çaresizlik içinde, kendini Nil zehrine atarak, yaşamına son verir.

KARABİBİK – NABİZADE NAZIM Karabibik, Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Beyelik köyünde yaşamaktadır. Sekiz dönümlük tarlasında yaşamını sürdürmek zorundadır. Tarlasını sürmek için Koca İmam’ın öküzlerini kiralar. Kızı Huri’yi Koca İmam’ın kayınçosu Sarı İsmail’le evlendirebilse öküzleri kiralamaktan kurtulacaktır. Sarı İsmail başka bir kızla evlenince bu umudu suya düşer.

KARABİBİK – NABİZADE NAZIM Tefeci bir Rum’dan yüksek faizle borçlanarak, bir çift öküz alır. Tarlası, öküzleri olduğu için nasıl olsa kızına bir kısmet çıkacaktır. Ve çıkar. Kavgalı olduğu toprak ağası Yosturoğlu’nun yeğeni Hüsey’in sevmekte olduğu Huri ile evlenince, Karabibik, bu mutluluktan payını alır.

Tanzimat döneminde göstermeye bağlı edebi metinlerin genel özellikleri şunlardır: Tanzimat’tan önce Türk edebiyatın geleneksel halk tiyatrosu ürünleri vardı. Karagöz, meddah, orta oyunu ve köy seyirlik oyunlarının oluşturduğu geleneksel tiyatro doğaçlamaya dayanıyordu ve genel olarak belirli bir sahnesi, dekoru yoktu. Tanzimat’la birlikte, Şair Evlen mesi’nin yayımlanmasıyla başlayan modern tiyatro ise belli bir metne dayalıdır ve bir sahnesi, dekoru ve komedi, trajedi, dram gibi türleri vardır.

I. Toplulukta tiyatro toplumu eğitmede bir araç olarak görülmüştür, II. toplulukta okunmak için, bireysel konuların işlendiği tiyatrolar yazılmıştır. Birinci dönemde genellikle görücü usulüyle evliliğin yanlışlığı (Şair Evlenmesi), çokevliliğin yanlışlığı (Eyvah), vatan sevgisi, kahramanlık (Vatan yahut Silistre), aşk dramı (Zavallı Çocuk, Akif Bey) ve tarihsel konular (Celalettin Harzemşah) işlenmiştir. İkinci dönemde ise genellikle aşk dramları (Afife Anjelik, Vuslat yahut Süreksiz Sevinç), töreler (Çok Bilen Çok Yanılır), tarihsel konular (Tezer, Tarık, İbn i Musa) işlenmiştir.

İlk dönem ürünleri mensur olarak yazılırken Tanzimat’ın ikinci topluluğunda yer alan Abdülhak Hamit Tarhan’ın tiyatroları manzum olarak da yazılmıştır. Birinci dönem yazarlarının (Şinasi, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi) eserlerinde günlük konuşma dilinden yararlanılmış, sade bir dil vardır. İkinci dönem yazarlarının (Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan) tiyatro dili genel olarak sanatlı ve ağırdır.

Tanzimat birinci dönemi edebiyatında Şinasi, Ahmet Mithat gibi yazarlar dilin sadeliği ve diyalogların doğallığıyla tiyatro eserlerini sahneleme tekniğine uygun yazmışlardır. Bununla birlikte Abdülhak Hamit Tarhan, tiyatrolarını okunmak için yazdığı için sahne tekniği bakımından zayıf tiyatrolar ortaya koymuştur, yine ikinci dönem yazarı Recaizade Mahmut Ekrem’in tiyatroları da sahne tekniğine uygun değildir. Ahmet Vefik Paşa, Moliere’den yaptığı çeviri ve uyarla malarla tiyatroya büyük katkılarda bulunmuştur. Tanzimat tiyatrosunda, önce klasisizm (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa) ve romantizm (Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit Tarhan) akımlarının etkisi görülür.

5 - AHMET VEFİK PAŞA (1823 -1891) v Tanzimat döneminde milliyetçilik ve Türkçülük akımlarının ilk büyük temsilcisi olan sanatçının dil, tarih, folklor alanlarında çalışmaları vardır. v Molliere’den yaptığı çevirilerle Tanzimat tiyatrosunun gelişmesini sağlamıştır. Bursa’da tiyatro kurmuştur. v Tiyatro alanında çeviri ve uyarlamalarıyla bilinir.

v Önemli eserleri (Molliere’den uyarlamaları) Zor Nikah, Zoraki Tabip, Kocalar Mektebi, Kadınlar. Mektebi, Dekbazlık, Meraki, Yorgaki Molliere’den Çevirdiği Manzum Oyunlar: Savruk, Kocalar Mektebi, Kadınlar Mektebi, Adamcıl, Tartuffir Molliere’den Çevirdiği Mensur Oyunlar: Don Civani, Dudu Kuşları İnfial i Aşk Şecere i Türk (Tarih) Lehçe i Osmani (Dil) Fezleke i Tarih i Osmani (TARİH)

7 - DİREKTÖR ALİ BEY (1844 -1899) v Tanzimat tiyatrosuna büyük emeği geçmiş, Diyojen dergisinde mizahi yazılarıyla tanınmıştır. Diyojen, edebiyatımızın ilk mizah dergisidir ve Teodor Kasap tarafından çıkarılmıştır. (1861) v Sanatçının komedileri ve Molliere’den yaptığı uyarlamaları dikkate alınırsa Klasisizmin etkisinde olduğu söylenebilir. v Önemli eserleri: Kokona Yatıyor, Misafiri İstiklal (komedi) Ayyar Hamza (Molliere’den uyarlama) Seyahat Jurnali (günlük), Lehçetü’l Hakayık (mizahi sözlük)

ALİ SUAVİ (1839 – 1878) Muhbir gazetesindeki yazılarında sade bir dil kullanarak Tanzimat dönemindeki dilde Türkçülük hareketine öncülük etmiştir. Milliyetçilik düşüncesinin kökleşmesine çalışmıştır. “Hive Hanlığı” adlı eserinde milliyetçi yönü öne çıkar. “Kamusü’l-UIum ve’l-Maarif” (Bilim ve Kültür Sözlüğü) adlı bir ansiklopedisi de vardır.

ŞAİR EVLENMESİ - ŞİNASİ Müştak Bey, sevdiği kadın Kumru Hanım yerine, Kumru Hanım’ın çok çirkin ablası ile evlenir. Müştak Bey gerdek gecesi gerçeği öğrenir. Nikahı kıyan imama para vererek, yanlışlığı düzeltir. İmam da yaşça büyük olan kız yerine, boyca büyük olan kızı evlendirdiğini söyler ve her şey normale döner.

VATAN YAHUT SİLİSTRE – NAMIK KEMAL İslam Bey, gönüllü olarak orduya gideceğinden sevmekte olduğu Zekiye ile vedalaşmak üzere yanına gider. Zekiye’ye, aşkını anlatır. Kız da ona karşı kayıtsız olmadığı gibi, onun arkasından o da erkek elbisesi giyerek gönüllüler takımına karışır, Silistre’ye kadar gider. Silistre’de kuşatma altında kalırlar. Bu arada İslam Bey yaralanır, ona, dem ismini almış olan Zekiye bakar. Yaralı olduğu halde İslam, yanında Abdullah Çavuş ve Zekiye ile düşman cephanesini ateşlemek üzere giderler.

VATAN YAHUT SİLİSTRE – NAMIK KEMAL Dönüşlerinde düşman kuşatmayı kaldırıp çekilmiş vaziyette bulurlar. Kumandan Sıtkı Bey de. Zekiye’nin vaktiyle bir namus meselesinde itaatsizlik ettiği için keçe külah edilmiş olduğundan asıl adı olan Ahmet’i değiştirip Sıtkı’yı kullanarak yeniden askerlikte rütbesi kazanmış olan babası çıkar. İslam ile Zekiye’nin düğünleri kazanılan savaşın mutluluğuyla birlikte yapılır.

Zavallı Çocuk Oyunun Konusu ve Özeti Oyundaki başlıca kişiler on dokuz yaşında bir tıp öğrencisi olan Ata Bey, onun sevgilisi on dört yaşında Şefika Hanım, kızın babası Halil Bey, annesi Tahire Hanım’dır. Oyunun konusu, kendisinden yaşlı biriyle evlendirildiği için sevgilisine kavuşamayan Şefika’nın ve sevgilisi Ata’nın acıklı ölümleridir.

Ata öksüz bir çocuktur, amcası Halil Bey’in yanında büyümüş, kızı Şefika’ya âşık olmuştur. Şefika da ona âşıktır. Ata Askeri Tıbbiye’de okumakta, eve ancak izin günlerinde gelmektedir. On dört yaşındaki Şefika’ya otuz sekiz yaşında zengin bir Paşa talip olur. Bir zamanlar varlıklı olan Halil Bey’in durumu sonradan bozulmuş, bir sarrafa beş yüz kese borçlanmıştır. Sarrafın ölümü üzerine varisleri Halil Bey’i sıkıştırmakta, alacaklarını istemektedirler. Paşa, kızı nikâhına alınca, sarraftaki senedini Halil Bey’e başlık parası olarak verecektir. Paşa ile evlenmekle Şefika, koca bir konağın hanımefendisi olacak, hem de babasını borçtan kurtaracaktır. Şefika bunun üzerine Paşa’ya varmayı kabul eder. Ama bir koşulu vardır: Paşa’ya varıncaya kadar kimse Ata’ya bir şey duyurmayacaktır.

Nikâhla birlikte daha baba evinden ayrılmadan, Şefika üzüntüden verem olup yatağa düşer. Sarraftaki senet alınmıştır, ama kızın hastalığı görülmemiş bir hızla kötüye gitmekte, akşama sabaha ölümü beklenmektedir. O gün Ata okuldan izinli gelir. Şefika’nın isteği üzerine annesi Tahire Hanım, Ata’dan durumu saklar, hizmetçilere kızının evde olmadığını, Boğaziçi’ne gittiğini söyletir. Şefika’nın isteğinden haberi olmayan Halil Bey ise, Ata’ya her şeyi anlatır, kızının odasına götürür. Şefika’yı ölüm döşeğinde gören Ata’nın kendisi için yazdığı zehri, Halil Bey kızı için yazılan bir ilaç sanarak hemen eczaneden aldırtır. İki sevgili yalnız kalınca Ata zehri içip Şefika’nın yatağına uzanır, o acılar içinde kıvranarak ölürken, ikisi de birbirlerine bağlılıklarını dile getirirler, öbür dünyada birlikte olmaya hazırlanırlar. Önce Ata, ardından Şefika ölür.

ÇOK BİLEN ÇOK YANILIR “Çok Bilen Çok Yanılır” isimli tiyatro eserinde konu, “Binbir Gece Masallarından alınmış ve Türk toplum yaşamına adapte edilmiştir. ” Fesat ve kıskanç bir insan olan Maraş hâkimi Azmi Efendi, Kaymakam Edip efendi ile anlaşamamaktadır. O esnada kaymakamın kızı Lütfiye Hanım’ı, Halep valisinin oğlu İhsan Bey istemiş ve ihsan Bey, alacağı kızı görmek amacıyla yoksul bir gezgin kılığında Maraş’a gelmiştir. Azmi Efendi, İhsan’ın, valinin oğlu olduğunu bilmediği ve gerçekten yoksul bir gezgin sandığı hâlde, sırf kaymakama kötülük etmek amacıyla onu “Halep valisinin oğlu İhsan Bey” olarak tanıtır ve Lütfiye’yle evlenmesini sağlar. Halbuki İhsan Bey gerçekten valinin oğludur. Önce, fakir biri ile (oyuna gelerek) evlendiğine üzülen, sonra da onun, valinin oğlu ihsan olduğunu anlayarak mutlu olan Lütfiye Hanım, kötü niyetli Azmi Efendi’den intikam almaya karar verir. Bir gün mahkemedeki odasına gizlice girer ve kadıya güzelliğini gösterir. Sonra da kendisinin, Kahveci Hasan’ın kızı Kokmuş Ayşe olduğunu, babasının onu çok çirkin bularak kocaya vermediğini söyleyerek onu buna inandırır. Lütfiye’yi çok beğenen Azmi Efendi, 30 senelik karısını boşayıp kahvecinin kızı zannettiği Lütfiye ile evlenir fakat düğün günü duvağı açtığı an karşısında gerçekten Kahveci Hasan’ın kızı sümüklü, salak , çolak ve topal Kokmuş Ayşe’yi görür. Lütfiye Hanım, hâkimden bu şekilde öç alır.

Finten – Abdülhak Hamit Tarhan 25 Kasım 2013 tarihinde admin tarafından eklendi. Kanadalı olan Mr. Cross, Avustralya’da altın madenleri işletmektedir. Karısı Finten ise Londra’da oturmakta istediği gibi gönül eğlendirmektedir. Finten, asil sayılmadığı için sosyete arasına girememektedir. Sevgililerinden biri Lord Dick’tir. Finten, Lord Dick ile evlenirse sosyeteye gireceğini düşünür. Fitnen, yeni doğan çocuğunun, Lord Dick’ten olduğunu söyler ve onu buna inandırır. Aslında çocuk, Hintli uşağı Davalaciro’dandır. Lord ailesi, bir skandali önlemek için Finten’in çocuğunu kendi evlerinde gizlemekte ve ona asil bir anne aramaktadır. Dick’in aile doktoru Dr. Thomas buna bir çare bulur. Çalıştığı hastaneden bir veremli kız ile Dick evlenecek, çocuk ondan doğacak ve zaten kız da bir süre sonra ölmüş olacaktır. Böylece Finten, Lord ile daha kolay evlenebilecektir. Kocasını ise uşağı Davalaciro’ya havale eder, bu sadık uşak Avustralya’ya gidecek ve yaşlı adamı öldürecektir. Gerçekten de hastaneden bir kızı bayıltarak çıkarırlar ve onu gömerler. Herkes hastaneden bir kızın öldüğü söylentisine inanır. Fitnen ile Thomas, bu genç kızı gece mezardan çıkarırlar ve adını da Blanche de la Toure olarak değiştirirler. Herkes bu oyuna inanmıştır fakat zorla evlendirilen Lord Dick ile bu oyundan habersiz Bilanche birbirlerini severler ve gizlice Akdeniz’e balayına çıkarlar. Onların kaçtığını fark eden Finten, nedimesi Melville ile peşlerine düşer. Beyrut önlerine gelmişlerdir. Burada çıkan dalgalar, Finten’in kayığını o sırada Avustralya’dan dönmekte olan Davalaciro’nun içinde bulunduğu geminin güvertesine atar. Londra’ya dönüşlerinde Finten ile Davalaciro evlenmişlerdir. Fitnen, tek göz doğmuş çocuğunu yanına alır. Davalaciro, bu çocuğun kimden olduğu konusunda şüpheye düşmüştür. Nitekim bir tartışma sırasında çocuğu boğar, Finten de onu silahla öldürür; o sırada odada açılan bir çukur Finten’i yutar.

Gülnihal – Namık Kemal Çok zalim bir kimse olan Kaplan Paşa, Rumeli’de bir sancak beyidir. Zulümle halkın nefretini toplamıştır amca oğlu Muhtar Bey ise halkın çok sevdiği iyi ve cesur bir gençtir. Muhtar Bey’in sevdiği İsmet adlı akraba kızını Kaplan Paşa da sevmektedir. Bu yüzden araları açılır. Kaplan, Muhtar’ın saraya gelip İsmetle görüşmesini bahane ederek onu zindana attırır. Dadısı Gülnihal, sırf Muhtar’ı kurtarmak için ismet’i Kaplan’la nişanlamaya razı eder. Fakat Muhtar, İsmet’in onunla gerçekten evleneceğini sanarak küser ve zindandan çıkmak istemez. Bu sefer Gülnihal, tüfekçibaşı Zülfikar Ağa’ya kendisiyle evleneceğini vadederek Muhtar’ı hapisten kurtarır çünkü Zülfikar, zaten kardeşini öldürmüş olan Kaplan Paşa’ya düşmandır. Muhtar, Sofya valisine gidip Kaplan’ın çılgınca zulümlerini anlatır. Vali’den Kaplan’ın idam emrini alıp gelir. Yerine de kendi geçecektir. Muhtar, adamlarıyla sarayı bastığı sırada, Kaplan Paşa, Gülnihal ve ismet’i sıkıştırarak nikâhlarının kıyılmasını istemektedir. İkisi de buna razı olmayınca Kaplan, Gülnihal’i hançerler. Bunu gören Zülfikar Ağa Kaplan’ı öldürür. Muhtar, adaletli bir sancak beyi olur ve kendisine bağlı olduğuna inandığı İsmet’le evlenir.

Tanzimat edebiyatı, özellikle batılı devletlerin Osmanlı Devleti sınırları içindeki azınlıkların haklarını korumak için aldıkları tavrın sonucu olarak yürürlüğe giren Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinden sonra ortaya çıkan ve gelişen yeni edebiyat akımının ilk evresidir. Tanzimat dönemi edebiyatçıları: İbrahim Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamid Tarhan, Muallim Naci, Samipaşazade Sezai, Ahmet Mithat Efendi, Nabızade Nazım, Ahmet Vefik Paşa, Feraizcizade Mehmet Şakir. Tanzimat Edebiyatı sanatçıları divan edebiyatında bulunan şiir, tarih, mektup gibi edebiyat türlerini batı anlayışına göre yenilemişlerdir. Ayrıca edebiyatımızda hiç bulunmayan makale, roman, tiyatro, hikâye, anı, eleştiri gibi yeni türleri getirmişlerdir. Tanzimat Edebiyatı sanatçıları iki kuşağa ayrılır:

* “Toplum için sanat” anlayışına eser veren Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi * “Sanat için sanat” görüşünü benimseyen Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Samipaşazade Sezai Tanzimat Edebiyatının özellikle ilk döneminde yetişen sanatçılar Fransız devrimci yazarların (Voltaire, Rousseou…) etkisi altında kalıp eserlerinde zulm, haksızlık, yolsuzluk ve cehalete karşı mücadeleye girmişlerdir. Vatan, millet, hürriyet, kanun, hak, adalet, meşrutiyet gibi kavramları halka öğretmeye çalışmışlardır. Tanzimat sanatçılarının çoğu Fransız edebiyatının sanatçılarından örnek alarak kimisi klasik (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa) kimisi romantik (Namık Kemal, Recaizade Mahmut Ekrem) kimisi de realist (Samipaşazade Sezai, Nabızade Nazım) özellikler taşıyan eserler vermişlerdir. Ancak bu akımlar keskin çizgilerle benimsenmemiş ve uygulanamamıştır.

Halk için yazma görüşünün sonucu olarak konuşma dilinin yazı dili haline getirilmesi savunulmuştur. Tanzimat Edebiyatı sanatçılarının çoğu böyle düşündüğü halde eski alışkanlıklarından tamamen kurtulup konuşma dilinde yazmış değillerdir. Sade dil daha çok tiyatro, mektup, anı bazen de makale ve romanlarda kullanılmıştır. İkinci dönem sanatçıları ise konuşma dilinden daha çok uzaklaşmışlardır. Tanzimat edebiyatıyla birlikte nesirde noktalama işaretleri kullanılmaya başlanmıştır. Batı edebiyatından yapılan ilk şiir tercümelerini Tercüme i Manzume adı ile 1859’da Şinasi yayınlar. Bunu Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği ilk tercüme olan Telemapue(telemak) 1862 takip eder. Batıdan yapılan bir edebi tercüme Münif Paşa’nın Fransızca’dan çevirdiği Muhaberat ı Hikemmiye (felsefi diyaloglar)dır.

Türk Edebiyatı’nda batılı anlamda ilk yerli tiyatro eseri Şinasi’nin 1859’da yazdığı Şair Evlenmesi adlı eseridir. İlk özel gazete olan Tercüman ı Ahval’ı Şinasi 1860 yılında Agah Efendi ile birlikte çıkarır. Divan şiirindeki parça güzelliği anlayışı yerine bütün güzelliğine önem verilir. Şiirin başından sonuna kadar bir düşünce etrafında gelişmesine ve konu birliğinin sağlanmasına çalışılır. Şiirde divan edebiyatında olduğu gibi aruz ölçüsü kullanılmıştır.

Tanzimat Edebiyatında tiyatro, komedi ve dram üzerinedir. Eserler oynanmak için değil okunmak için yazılır. Tiyatro hem eğlence aracı hem de ahlak okuludur. Tanzimat şiirinde dört ana tema işlenir: Sosyal Ögeler (akıl, kanun, adalet, hak, millet, medeniyet, kültür…) Metafizik Ögeler (varlık, yokluk, ölüm, ruh, Allah…) Aşk Tabiat

Çiğdem GÜLER&Güven GÜLER Türk Dili ve Edebiyatı
- Slides: 43