Eskiehir Tepeba Rehberlik Aratrma Merkezi Travma Sonras Byme
Eskişehir Tepebaşı Rehberlik Araştırma Merkezi Travma Sonrası Büyüme Rehber Öğretmen Ziya YALVAÇ
• “Öldürmeyen şey seni güçlendirir. ” • Alman filozof Friedrich Nietzsche’nin bu tarihi ve bilimsel sözüyle özetlenebilecek Travma Sonrası Büyüme kavramını inceleyeceğiz.
• Travma sözcüğü Yunanca, Sanskritçe ve Persçe kökenli "tere" sözcüğü ile ilişkili olan, etimolojik olarak M. Ö 1500’lere kadar dayanan bir kelimedir. • Kelime anlamıyla travma, "open hole" (açık delik) anlamında olup; vücut bütünlüğünün bozulmasını ifade eder. • Yaşadığımız karantina günleri ise travmanın ruhsal boyutunun ele alınmasını gerektiriyor.
• Doğal afetler, savaşlar, kazalar, yaşamı tehdit eden bir hastalık tanısı almak, ayrılık ya da kayıplar doğaları gereği bizleri varoluşsal bir sorgulamaya yönlendirme gücüne sahip, olumsuz ve bazı durumlarda yıkıcı sonuçları olabilen yaşam deneyimleridir. • Gündelik yaşamda pek çoğumuz kendimize stres veren olaylara maruz kalırız ancak bu deneyimlerimizden bazıları şuanki ve gelecekteki durumumuzu belirleme gücüne sahip birtakım özgül özellikler taşır. • Travmatik yaşantılar, gerçek bir ölüm veya ölüm tehdidinin bulunduğu, ağır yaralanmaların veya fiziksel bütünlüğümüze yönelik bir tehdidin ortaya çıktığı ve bizzat yaşadığımız ya da tanık olduğumuz olaylar olarak tanımlanmaktadır.
• Travmatik yaşantılar, kişide davranışsal, duygusal, bilişsel ve fiziksel bir dizi olumsuz tepki ortaya çıkarabilmektedir. • Bazı durumlarda söz konusu tepkiler uzun süreli ve şiddetlidir. • travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), akut stres bozukluğu (ASB), disosyatif bozukluklar ve uyum bozuklukları Travma ve Stres ile İlişkili Bozukluklardır.
Karşılaştığımız travmatik olayların bazı özellikleri şöyledir: • Ani ve beklenmedik olma, • Kontrol kaybına neden olma, • Uzun erimli sorunlara yol açma potansiyeli taşıma, • Bireyin anlamlandırma kapasitesini aşma.
• Travmatik yaşantıyı bizzat biz geçirmesek bile, şahit olduğumuz travmatik olaylar bizde de travmatik etkiler gösterebilir. • Alan yazında bu durum İkincil Travma olarak adlandırılır.
• İnsanlar karşılaştıkları durumlara karşı genellikle üç kategorik davranış biçimi sergilerler. • Kaç, savaş ve dona kalma… • Travmatik yaşantılarda kaçma ve savaşma tepkisi vermemiz genellikle mümkün olmaz. • Durum anlamlandırma kapasitemizi aşar ve dona kalırız.
• Bilişsel yapımız yaşadığımız olayı sistematik ve anlamlı şekilde zihinsel sisteme dahil edemez. • Bu nedenle yaşadığımız travmatik olayları bazen hatırlayamayabilir, kendi yaşantımıza yabancılaşabiliriz.
• Bazen de yaşadığımız travmatik olayları hatırlatan Flash Back’ler yaşarız. • Flash Back’ler tekrarlayıcı ve istemeden düşünce sistemimize getirdiğimiz travma hatırlatıcısı yaşantı kalıntılarıdır. • Bazen bir koku, bazen bir görüntü, bazen bir histir…
• Travmatik yaşantının bilişsel sistemimize normal olarak işlenememesi pek çok kaygı bozukluğu temelli psikiyatrik hastalığın da nedenidir. • 20. Yüzyılda geliştirilen EMDR terapisi travmatik yaşantılardan kaynaklanan psikolojik bozuklukların tedavisinde oldukça başarılıdır.
• Örnek Vaka: M. A. 9. sınıfa giden bir öğrencidir. 1 yıl önce ablasıyla tarlada traktör kazası yaşamış ve ablası vefat etmiştir. M. Traktörü kendisi kullandığı için kazanın sorumlusu olarak kendisini görmektedir. Uykusuzluk, kazayla ilgili Flash Back’ler, ağlama nöbetleri, çökkünlük gibi belirtilerin eşlik ettiği bir travmatik yas süreci yaşamaktadır.
• Öğrenci tarafımca psikiyatriste yönlendirilmiştir. • 2 ay kadar süren EMDR terapisiyle öğrencinin ruh sağlığında gözle görülür iyileşme olmuştur. • travmatik bir olay yaşayan herkesin akut stres bozukluğu ya da travma sonrası stres bozukluğu geliştirmediği bilinmektedir.
• İnsanlar işten çıkarılma, sakatlanma, ya da duygusal bir ilişkinin sona ermesi gibi durumları üzüntüyle karşılasalar da, var olan pek çok araştırma bu yaşantıların bireyler üzerinde uzun süren duygusal sonuçlarının olmayabileceğine işaret etmektedir. • Çalışmalar, insanların başına gelen olayların iyilik halini kısa süre için etkilese de, uzun vadede bireylerin hemen tüm yaşantılara uyum gösterme becerisinin olduğunu ortaya koymaktadır.
• Tinsel yol ve öğretilerde acı, sevinç kadar değerlidir ve acı çekmenin olumlu değişimi ortaya çıkarabilme gücüne ilişkin anlayış oldukça eskiye dayanır. • Travma sonrası büyüme kavramının örneklerine Mısır mitolojisi, İslamiyet, Katolik inancı, Budizm ve Hinduizm öğretilerinde rastlamak mümkündür.
• Felsefi metinlerde de uzun süren acıların ardından yaşanan büyüme deneyimlerine ait pek çok örnek bulunmaktadır. • Nietzsche (1955) ve Kierkegaard’a (1983) ait yazılarda kişilerin acı veren olaylardan çıkardıkları olası yararları tartışılmıştır. • Rollo May (1950) bireylerin yaşamlarında kendilerinde belirsizlik ve kaygı yaratan, otantik olmayan her şeyi çekip çıkarmaları gerektiği fikrini ortaya atmıştır. • Ancak kişi bir kere bu eylemi gerçekleştirip bunun beraberinde getirdiği acıyı çektikten sonra gerçekten kim olduğunu ve nelerin kendisi için önemli olduğunu daha iyi anlayabilecektir.
• Maslow (1954) ve Yalom (1980) gibi bilim insanları yaşamsal krizleri değişim için bir yol olarak göstermişlerdir. • Örneğin varoluşçu psikologlar, acı ve stres verici yaşantıların gelişim için bir fırsat olduğunu kabul eder ve travmayı anlam ve cesaretin bulunabildiği zaman olarak tanımlarlar.
• Araştırmalar, travmatik bir yaşantının ardından kişinin kendisi, diğerleri ve dünyaya ilişkin temel varsayımlarında ortaya çıkan değişikliklerin sadece, travma sonrası stres belirtileri ve ASB ya da TSSB gibi travmayla bağlantılı psikopatolojiler şeklinde olmadığı, • bir kısım insanın da olumlu yönde değiştiklerini göstermektedir. • Tedeschi’ye göre (2004), travmatik bir olayla karşılaşan kişilerin 2/3’ü, yaşamının her alanında olmasa da en azından bazı yönlerden olumlu değişimler göstermektedir.
• Kişiye yüksek düzeyde stres veren bir olayın sonrasında ortaya çıkan olumlu psikolojik değişmeler sıklıkla ‘travma sonrası büyüme’ olarak nitelendirilmektedir. • Büyümenin düzeyi yaşantının doğrudan bir sonucu değil, olayın ardından kişinin verdiği mücadelenin sonucudur. • Bu açıdan, travmatik olaylar kişide derin bir rahatsızlık duygusuna yol açarken, büyümenin psikolojik stresle baş etme ve ona uyum sağlama sürecinde eş zamanlı olarak ortaya çıkabileceğini belirtmek önemlidir. • Bir başka deyişle, sözü edilen rahatsızlığın yönetilmesinden sorumlu psikolojik süreçler, büyümeyi ateşleme potansiyeli olan süreçle aynı bileşenleri içerir.
• Travma sonrası büyüme kuramına göre yüksek düzeyde stres yaratan bir olayın ardından yaşanan büyümenin kendilik algısında, insan ilişkilerinde ve yaşam felsefesinde ortaya çıkan değişimler olmak üzere üç genel alanda gerçekleştiği düşünülür.
• “Her şeyin bir başkasının hatasından kaynaklandığını düşünürseniz çok acı çekersiniz. Her şeyin kendi içinizden kaynaklandığını fark ettiğinizde hem huzuru, hem de neşeyi öğrenirsiniz. ” 14. Dalai Lama. • Travma sonrası büyüme için önemli aşamalardan biri bireylerin kendilerini başlarına gelenin kurbanı olarak değil, travma sonrasında hayatta kalan (survivor) olarak görmelerinde yatmaktadır. • Hayatta kalan rolünün, travmadan etkilenen kişinin kendini güçlü biri olarak algılaması ile başladığı düşünülür.
• Bu anlamda yaşanan değişimlerden biri “kendine yeterlik ve kişisel güçlülük hissinde artış” olarak değerlendirilir. • Değişimin bir yönünün, hayatta kalan kişilerin sıklıkla güçlü olduklarına ve başka zorluklar karşısında hangi baş etme yöntemlerini kullanacaklarına dair hislerinin gelişmesiyle ortaya çıktığı düşünülür. • Sonuçta bu bireyler olası yeni bir yaşam güçlüğünde daha az incinebilir olacak ve önceki deneyimden gelen büyümeyi ilerleterek gelişimlerini sürdürebileceklerdir.
• Bir diğer değişimin “incinebilirliğin fark edilmesi ve kabulü” olduğu ifade edilir. • Travma sonrası büyümeyi deneyimleyen bazı bireyler yaşamdaki incinebilirliklerine ve ölümlülüklerine dair artan bir farkındalık kazandıklarını ve hayatın değerli, kırılgan ve hassas olduğunun farkına vardıklarını dile getirmektedirler.
• Söz konusu değişimlerin insan ilişkileri üzerinde de etkilerinin olacağını düşünmek yanlış olmaz. • Olayın ardından diğer insanlarla kurulan ilişkilerde değişimin bir kısmının, “kendini açma ve duyguların ifade edilmesi” alanında yaşandığı düşünülür. • İnsanların olayla başa çıkma ihtiyacının sonucu olarak, olanlar hakkında konuşmalarının güçlü insani ilişkilerin ulaşılabilirliği ve önemini fark etmelerini sağlayabileceği düşünülür.
• Zorlayıcı yaşam olaylarıyla mücadele etmiş kişilerin ifade ettikleri bir diğer değişim, “ilişkiler için harcanan çaba, empati ve bağlılıkta artış” olduğu yönündedir. • Kişilerin sosyal ilişkilerindeki olumlu değişimin bir kısmı diğer insanların duygu ve ihtiyaçlarına yönelik artan bir hassasiyet ve ilişkilerin ilerletilmesi için daha çok çaba harcamanın sonunda gelmektedir.
• Travmadan etkilenen kişiler diğer insanlara yardım etmeye daha çok eğilimli olabilmektedir. • Zor durumda olan diğer bireylere yardım etmek daha fazla iyileşmeye izin vermekte ve hala mücadele edenlerle sosyal karşılaştırma yolu ile bireyin zorluğu hakkında farkındalık sağlanabilmektedir.
• Travmatik yaşantı geçiren pek çok kişinin ifade ettiği bir diğer fayda, “hayatı kolaydan almak” ya da “yaşamaktan daha çok zevk almak” şeklinde ortaya çıkan yaşam felsefesinin değişmesidir. • İnsanlar bazen yaşadıklarının bir sonucu olarak hayatın başka yönlerini fark edebilir ve daha önce hiç dikkat etmedikleri gündelik yaşamdaki sıradan şeyler için şükran duyabilirler.
• Fiziksel bütünlük için tehlike oluşturan durumlar, bireyin hayatın kendisine verilen ikinci bir şans olduğu duygusunu ortaya çıkarabilmektedir. • İnsanlar her bir günün değerini daha iyi bildiklerini ve küçük şeylerden daha çok zevk aldıklarını ve yaşamı daha basit biçimde ele aldıklarını belirtmektedirler. • Bir diğer ifadeyle insanlar, başa çıktıkları olayın kendilerine “yaşamın değeri ve hayattaki öncelikleri” sorgulamayı öğrettiklerini ifade ederler.
• Sürecin bir diğer önemli parçası “varoluşsal konuların sorgulanması ve anlam arayışı”dır. • Kişilerin bu bağlamda özelde olayın, genelde var olmanın ne anlama geldiğine yönelik bir sorgulama sürecine girdikleri ifade edilir.
• Sarsılan temel varsayımların sorgulanması ve yeniden yapılandırması belirli bir süre gerektirse de; söz konusu olumlu değişimlerin, sürecin ilerleyen zamanlarında gelişebileceği gibi, bu boyutlardan bazılarının olayın hemen ardından ortaya çıkabilmesi mümkündür.
• Kuramsal olarak büyümeyi oluşturan belli başlı temel ilkelerden söz edilebilir. • Bunlardan ilki, büyümeye dünyaya ilişkin temel inançların değişiminin eşlik etmesidir.
• İkinci ilke olarak, yaşantının ardından belirli varsayımların yanlış olduğunu ispat etmenin daha zor olabileceği ifade edilir. • Bu ilkeye göre bazı sayıltılar değişime daha dirençlidir, bu durumun inanç ya da varsayımların değişimi ile birlikte gözlenen büyümenin ortaya çıkma olasılığını azalttığı düşünülür.
• Üçüncü ilke, büyümenin oluşabilmesi için travmanın ardından hayat yeniden inşa edilirken sürecin bir miktar olumlu değerlendirmeyi içinde barındırmasının gerekli olduğudur. • Bir diğer önemli ilke, farklı türden olayların farklı türden büyüme biçimlerini ortaya çıkarma olasılığıdır. • Bu bağlamda kişinin yaptığı nedensel atıflar, örneğin olayın bireyin kendisinden, diğer insanlar tarafından ya da şans eseri gerçekleştiğine inanması, farklı büyüme deneyimlerine yol açabilir.
• Belirli türden kişilik özelliklerinin potansiyel büyüme yaşantısı üzerindeki dönüştürücü ya da sınırlandırıcı etkisi mümkündür. • Aynı zamanda travmatik olayın yaşam öyküsünde ne kadar merkezi bir yere sahip olduğu, yani kişisel tarihçe açısından önem düzeyinin büyüme ilişkili olabileceği varsayılır.
• Travma sonrası büyüme kavramının içeriğini oluşturan boyutlar olarak Tedeschi ve Calhoun beş temel değişim alanından söz eder. • insanlar hayatta kendileri için yeni seçeneklerin olduğunu fark edebilirler. • ör. , “Yaşamda neyin önemli olduğuna ilişkin önceliklerimi değiştirdim”
• Diğer insanlarla ilişkilerin olumlu şekilde değiştiği görülebilir. • İnsanlar kendileri için önemli kişilerle yakınlaşma ya da benzer zorluklardan geçmiş biriyle kendileri arasında bağlantı kurabilir. • (ör. , “Başkalarına daha fazla yakınlık hissediyorum” ya da “Artık başkalarına karşı daha şefkatliyim”).
• III. travmanın olumsuz sonuçlarına karşı savaşan birey, artan bir güçlülük ve kendine güven duygusu deneyimleyebilir • (ör. , Zannettiğimden daha güçlü olduğumu keşfettim” • IV. Bazı insanlara hayata karşı genel olarak artan bir memnuniyet ve şükran duygusu hissettiklerini belirtirler. • (ör. , “Her günün değerini artık daha iyi takdir edebiliyorum”, “Hayatımın değerini şimdi daha çok takdir ediyorum”).
• V. İnsanlar var oluşlarını sorgulayabilir ve spiritüel ya da dini alanda gelişim yoluyla anlam bulabilirler. • (ör. , “Manevi konuları artık daha iyi anlıyorum” ya da “Daha inanç sahibi biri oldum”).
• “Dünyaları yıkılan insanların başına güzel bir şey gelir: Dizlerimizin yere çöktüğü noktadan bir alçak gönüllülük, bir asalet ve daha yüksek bir zeka ortaya çıkar. . . ” • Marianne Williamson
KAYNAKÇA Amerikan Psikiyatri Birliği (1994). Mental bozuklukların tanısal ve sayımsal elkitabı, dördüncü baskı (DSM-IV). (Çev. ed. : E Köroğlu) Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 1995. Haselden, m. (2014) Üniversite Öğrencilerinde Travma Sonrası Büyümeyi Yordayan Çeşitli Değişkenlerin Türk ve Amerikan Kültürlerinde İncelenmesi: Bir Model Önerisi, Doktora Tezi. Tedeschi, R. G. , ve Calhoun, L. G. (1995). Trauma and transformation: Growing in the aftermath of suffering. Thousand Oaks, CA: Sage. Tennen, H. , ve Affleck, G. (1998). Personality and transformation in the face of adversity. Ed.
- Slides: 40