TRK ETM TARH 1 slamiyetten nceki Trk Devletlerinde

  • Slides: 24
Download presentation
TÜRK EĞİTİM TARİHİ 1

TÜRK EĞİTİM TARİHİ 1

İslamiyet’ten Önceki Türk Devletlerinde Eğitim 2

İslamiyet’ten Önceki Türk Devletlerinde Eğitim 2

İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK DEVLETLERİNDE EĞİTİM Eski Türklerde Eğitim Var mıdır? v Eğitimi aile, çevre

İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK DEVLETLERİNDE EĞİTİM Eski Türklerde Eğitim Var mıdır? v Eğitimi aile, çevre ve okul üçgeninin oluşturduğu bir süreç olarak değerlendirdiğimizde bu soruya verilecek cevap elbette vardır olmalıdır. v Çünkü çocuk ilk önce anne ve babasından sonra da çevresinden birçok davranış öğrenir. Bu manada bir eğitim insanlığın var oluşundan günümüze kadar mevcuttur. v Dolayısıyla eski Türklerde de aile ve çevreye dayalı bir eğitimin olmaması düşünülemez. v Bizim burada sözünü ettiğimiz husus bir teşkilata dayalı eğitimin olup olmadığıdır. 3

1 -HUNLARDA EĞİTİM v Türk siyasi tarihinin ilk örneğini teşkil eden Büyük Hun Devleti,

1 -HUNLARDA EĞİTİM v Türk siyasi tarihinin ilk örneğini teşkil eden Büyük Hun Devleti, sivil ve askeri teşkilatı, iç ve dış siyaseti, dini, ordusu, harp tekniği ve sanatı ile yüksek niteliklere sahip bir devletti. v Bu devlet bütün Türkleri aynı bayrak altında topladığı gibi, Çin, Moğol, Tunguz vs. gibi kavimleri bünyesinde bulunduruyor ve sınırları 22 milyon kilometre kareye ulaşıyordu. v v v a-Halk eğitimi Böylesine güçlü bir devlet ve cemiyet yapısının ortaya çıkması devleti oluşturan topluluğun tümünde kollektif şuurun oluşmasıyla mümkündür. Hun siyasi oluşumu içerisindeki insanlar birbirine sımsıkı bağlanmakta, aynı devlet anlayışına inanmakta ve aynı değerleri taşımaktadırlar. Böyle bir yapının töre ve aile içerisinde verilebilecek bir eğitim ile oluşması mümkün olabilir. Ancak vatandaşın töreye uygunluğunu sağlayacak, onlara töreyi öğretecek bir mekanizmanın olması gerekir. Dede Korkut hikayelerinden anlaşılıyor ki bu işlevi «kam» adı verilen bilge kişiler yerine getirmektedir. 4

v Aynı zamanda bu güçlü yapıyı ortaya çıkaran iki önemli faktör daha var. 1

v Aynı zamanda bu güçlü yapıyı ortaya çıkaran iki önemli faktör daha var. 1 - Güçlü, dirayetli yöneticilere sahip olması, 2 - Güçlü ve disiplinli bir orduya sahip olması v Hiç şüphesiz ki Çin gibi oldukça kalabalık ve kurnaz bir siyaset izleyen devletin yanı başında bir devlet olabilmek, hem yöneticilerin ve hem de askerin iyi bir eğitim almasıyla mümkündür. v Halktaki kollektif şuurun oluşmasını sağlayan eğitimi hüküm yürüterek kam kimliğindeki bilge kişilere bağladık. Ancak yöneticilerin ve askerin eğitimine dair ciddi bir takım delillere sahibiz. v v b-Yöneticilerin Eğitimi Hunlarda Şanyü ya da Tanhu ünvanı verilen hükümdarın hükmetme yetkisinin kaynağı tanrı tarafından verilen «kut» idi. Kut’un manası ise, bilgi ve tecrübeye dayalı liyakat demektir. Yani Türk hükümdarlarında aranan niteliklerin başında bilgi ve tecrübe gelmektedir. Dolayısıyla hükümdarın bilgiye sahip olabilmesi ve sahip olduğu bilgiyi hayata aktarabilmesi için de eğitim almış olması gerekir. 5

v Ayrıca Türk hükümdarlarının bilge kişilere büyük önem verdiğini, onları kendilerine vezir tayin ederek

v Ayrıca Türk hükümdarlarının bilge kişilere büyük önem verdiğini, onları kendilerine vezir tayin ederek bilgi ve tecrübesinden yararlandığını biliyoruz. v Örneğin, Oğuz Kağan destanında Mete ile aynı olarak gösterilen Oğuz Kağan’ın Irkıl Hoca adında bir vezirinin olduğu belirtiliyor. v Diğer taraftan eski Türk devlet anlayışında ülke sağ ve sol olmak üzere ikili bir idari teşkilatlanmayla yönetilirdi. Sağ doğuyu, sol ise batıyı temsil ederdi. Bunların başında bulunan kimselerin de iyi bir eğitim almış olmaları gerekirdi. Bu kimselere verilen ünvanlar bunun bir göstergesidir. Nitekim: v Sağ yönde bulunan idareciye «Sağ Bilge Eliği» (sağ bilge kralı), v Sol yöndeki idareciye de «Sol Bilge Eliği» (sağ bilge kralı), denirdi. 6

v Ayrıca bu derece geniş bir devletin idaresi için katiplik, tahsildarlık vb. gibi memuriyetlere

v Ayrıca bu derece geniş bir devletin idaresi için katiplik, tahsildarlık vb. gibi memuriyetlere de ihtiyacının olması doğaldı. v Bu tür memuriyetler Çin’den esir alınan askerlerden karşılanmakla beraber, Tür unsurdan da bu görevlere memur yetiştirildiği bilinen bir gerçektir. v Kayıtlardan anlaşıldığına göre, bu memuriyetlerde çalışan esirlerin hürriyetini kazanabilmeleri için, Türk çocuklarını eğitmeleri gerekiyordu. v Buda bize bürokrat yetiştirmede usta-çırak ilişkisine dayalı bir eğitimin varlığını olduğunu göstermektedir. c-Askeri Eğitim v Orta Asya’da kurulmuş olan Büyük Hun Devleti’nin ezeli düşmanı Çin’e karşı varlığını koruyabilmesi, onlara karşı başarılı olabilmesi için şüphesiz ki düzenli, disiplinli ve eğitilmiş bir orduya ihtiyacı vardı. v Yarı göçebe bir hayat tarzı benimsemiş olan Türk toplumunun ani bir baskın karşısında nasıl davranacağının da önceden belirlenmiş olması gerekirdi. v Öyle anlaşılıyor ki daha Mete zamanında Türk milleti güçlü bir ordu oluşturmayı başarmıştır. 10’lu sistem. 7

v Bu askeri sistem Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar, Selçuklular ve v v v Osmanlılar yoluyla

v Bu askeri sistem Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar, Selçuklular ve v v v Osmanlılar yoluyla günümüze kadar intikal etmiştir. Hunlarda en büyük askeri birlik onbin kişilik kuvvettir. /tümen Böyle bir ordunun savaşlarda başarılı bir şekilde sevk ve idare edilebilmesi için iyi bir eğitim almış olması gerekirdi. Bu ordu sağ ve sol başbuğların idaresinde yetiştirilir, savaşlarda da onbaşılardan tümenbaşılarına kadar belli bir komuta kademesi içerinde sevk ve idare edilirdi. Türk ordusunun barış esnasında ata binmek, at yarışları yapmak, cirit atmak ve güreş yapmak gibi spor hareketleri askeri eğitimlerinin bir parçasıydı. Adeta bir savaş tatbikatı özelliği taşıyan sürek avları da Türk ordusunun eğitiminde önemli bir yere sahipti. Türklerin savaş esnasında uyguladıkları «Sahte ricat ve pusu» taktiği de yine önceden verilen bir eğitimle gerçekleştirilebilecek bir taktikti. 8

v v v d-Mesleki Eğitim Hunların sahip oldukları ordunun kılıç, kalkan, ok ve yay

v v v d-Mesleki Eğitim Hunların sahip oldukları ordunun kılıç, kalkan, ok ve yay gibi silah ve teçhizat ihtiyacını karşılayacak bir mesleğe ve bu mesleği sonraki nesillere aktaracak bir meslek eğitimine ihtiyacı kaçınılmazdı. Bu konuda Türklerin ne kadar mahir oldukları tarihi kayıtlarla sabittir. Bu mesleklerin sonraki nesillere aktarılması konusunda bir örgün eğitimin varlığından söz etmek mümkün değilken, bu bilgilerin usta-çırak ilişkisi içerisinde öğrenilmiş olduğu muhakkaktır. Ekonomik faaliyete yönelik zanaatların da benzer şekilde usta-çırak ilişkisi içerisinde öğretilmiş olduğunu söyleyebiliriz. Yarı göçebe bir hayat yaşayan Hunlarda ekonomik faaliyetlerin temeli hayvancılıktır. Hunlar, hayvanlardan elde edilen et, süt, deri ve yün gibi ürünleri en iyi şekilde değerlendirmişlerdir. Keçe-kürk-halı vb. 9

v v 2 -GÖKTÜRKLERDE EĞİTİM Göktürk devleti gerek tebaası, gerek kurulduğu saha, gerekse devlet

v v 2 -GÖKTÜRKLERDE EĞİTİM Göktürk devleti gerek tebaası, gerek kurulduğu saha, gerekse devlet teşkilatı ve anlayışı yönünden Büyük Hun Devleti’nin varisi niteliğindedir. Dolayısıyla Göktürklerin eğitimi de Hunlardaki ile büyük bir benzerlik göstermekteydi. Ancak Göktürklerdeki eğitim seleflerindeki eğitimden daha fazla gelişmişti. Çünkü Hunlarda varlığı tespit edilemeyen alfabe Göktürkler tarafından kullanılmıştır. (38 harfli). v Bu ilk Türk milli alfabesinin mevcudiyeti Göktürklerde bir örgün eğitimin varlığı ihtimalini güçlendirmektedir. v Göktürk çağına ait herhangi bir örgün eğitim kurumunun varlığı kesin olarak tespit edilememiş olmasına rağmen, yöneticilerin ve halkın bu yazıyı bildiğini gösteren bir takım işaretler vardır. 10

v v v a-Yöneticilerin Eğitimi Hunlarda olduğu gibi Göktürklerde de hükümdarın ve yöneticilerin bilge

v v v a-Yöneticilerin Eğitimi Hunlarda olduğu gibi Göktürklerde de hükümdarın ve yöneticilerin bilge olmasına büyük önem verilirdi. Bir kimsenin bilge olabilmesi için de herhalde belli bir eğitim sürecinden geçmesi gerekirdi. Bu husus Kül Tigin kitabesinde, «büyük kardeş küçük kardeş gibi yaratılmadığı, oğul babası gibi yaratılmadığı için, bilgisiz ve kötü kağanlar iş başına gelmiş, buyrukları da (bakan), beyleri de bilgisiz kötü imişler» şeklinde ifade edilmiştir. Göktürklerde yalnız hakanlar değil, diğer yüksek memuriyetlerde bulunan kişilerin de bilge olması gerekirdi. Göktürk veziri Tonyukuk bunun en somut göstergesidir. Vezir Tonyukuk, kitabesinde: «ben bilge Tonyukuk, Türklerin bilge kağanının ülkesine bu yazıtı yardırdım» diyerek başlıyor. 11

v v v b-Halk Eğitimi Güçlü bir devlet yapısının ancak tebada oluşacak kollektif şuurla

v v v b-Halk Eğitimi Güçlü bir devlet yapısının ancak tebada oluşacak kollektif şuurla mümkün olabileceğine işaret etmiştik. Hunlarda bu şuurun oluşumunu töre ve bilge kişilerin halkı sözlü olarak aydınlatması yoluyla mümkün olabileceği varsayımından hareketle açıklamaya çalışmıştık. Göktürklerde karşımıza çıkan yazı, bu şuurun oluşmasında yazının da kullanılmış olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Çünkü Göktürklerde Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tonyukuk kitabelerinin dışında çok yaygın bir kitabe geleneği vardır. Göktürklerde yazıta ebedi anlamına gelen «bengü» adı verilmekteydi. Göktürklerin siyasi hakimiyet sahasında önemli kişilerin dışında «il bengüsü» denilen ve devlet tarafından diktirilen yazıtları da görmek mümkündür. Bunlar hakanların halka duyurmak istediği, töre, kanun ve buyrukları içerir ve herkesin görüp okuyabileceği meydanlara dikilirdi. 12

v Aynı zamanda Göktürkler ülkenin siyasi hakimiyet sahasını belirleyen sınırlara da yazıtlar dikmişlerdir. v

v Aynı zamanda Göktürkler ülkenin siyasi hakimiyet sahasını belirleyen sınırlara da yazıtlar dikmişlerdir. v Herhalde bu yazıtlar bir sanat eseri olmaktan öte amaçlarla, herkes okusun, ibret alsın, bilsin diye yazılmaktaydı. v Bunun için de herkesin okuma bilmesi gerekirdi. v Göktürklerdeki bu yaygın kitabe geleneği halkın (en azından bir kısmının) okuma bildiğinin en güçlü delillerinden bir tanesidir. v Ayrıca Göktürklerde askeri, sosyal ve ekonomik hayata ilişkin aile içerisinde ve usta-çırak ilişkisine dayalı bir eğitimin varlığını da ifade edelim. 13

c-Göktürk Kitabeleri ve Türk Eğitim Tarihindeki Yeri v Avrupa milletlerinin hemen hiç birinin milli

c-Göktürk Kitabeleri ve Türk Eğitim Tarihindeki Yeri v Avrupa milletlerinin hemen hiç birinin milli bir dil ve yazısı bulunmadığı bir dönemde Göktürkler ileri bir yazı ve dil ile bize çok değerli belgeler bırakmışlardır. v Orhun Abideleri ya da Göktürk Abideleri olarak isimlendirilen bu belgeler: v 732 yılında dikilen Kültiğin v 735 yılında dikilen Bilge Kağan ve v O yıllarda dikilen Tonyukuk kitabeleridir. v İlk ikisi Rus alim Jadrincev, v Üçüncüsü Klementz tarafından bulunan kitabeler Danimarkalı Thomsen tarafından okunmuştur. Günümüzde bu kitabeler üzerinde çalışan Türkologlar da vardır. v Bu kitabelerin Türk eğitim tarihinde önemli bir yeri vardır. Çünkü bu kitabeler halka ve sonraki nesillere bir takım şeyleri öğretmek maksadıyla yazılmıştır. 14

v Kitabelerdeki bilgiler, sadece kuru bir biyografi ya da faaliyetleri sıralayan söz yığını değil;

v Kitabelerdeki bilgiler, sadece kuru bir biyografi ya da faaliyetleri sıralayan söz yığını değil; olayları yorumlayarak, sebep ve sonuç ilişkilerini değerlendirerek, sonuç üzerinde nesilleri düşündürmekte ve bu haliyle eğitici bir nitelik taşımaktadır. v Kitabelerde Türk halkına hitap eden Bilge Kağan, Türk halkını ve beylerini milli benlik, milli ruh ve milli şuura sahip kılmak için tenkit etmekte, uyarmakta ve onlara güven duyguları aşılamaktadır. v Eski Türk devlet anlayışını, iktisadi faaliyetlerini ve sosyal yapısını da anlamamıza yardımcı olan bu kitabelerde anlatılan olaylarla, Türk halkının bu acı olaylardan ders alması isteniyor. v Bu yönü ile kitabeleri Türk milletinin gelecekte bağımsız ve mutlu yaşamasını sağlamayı amaçlayan bir tarih dersi, v Bilge Kağanı da Türk milletinin ilk siyasal eğitimcisi olarak kabul edebiliriz. 15

GÖKTÜRK ALFABESİ VE GÖKTÜRK YAZITLARI 16

GÖKTÜRK ALFABESİ VE GÖKTÜRK YAZITLARI 16

3 -UYGURLARDA EĞİTİM v 744’te Göktürk Devleti’nin yerine kurulan Uygur Devleti kurulduğu alan itibarıyla

3 -UYGURLARDA EĞİTİM v 744’te Göktürk Devleti’nin yerine kurulan Uygur Devleti kurulduğu alan itibarıyla onların varisi olmakla birlikte, siyaset ve kültür bakımından onlardan ayrılmıştır. v Kuruluşundan hemen sonra batıya doğru genişleyen Uygurlar, Turfan, Beşbalıg, Kuça , Karaşar ve Hami gibi önemli ticaret ve kültür şehirlerine sahip olmuşlardır. v Uygurların, bulundukları coğrafyanın tesiriyle ticaretle meşgul olmaları, aynı zamanda yerleşik hayata geçmeleri, Bögü Kağan zamanında Mani dinini kabul etmişleri, 14 harften oluşan bir alfabeye ve matbaaya sahip olmaları onlarda planlı ve örgün eğitim-öğretimin olması ihtimalini daha da güçlendirmektedir. v v a-Uygurlarda Bilgiye Verilen Önem Uygurlar da kendilerinden önceki Türk devletleri gibi bilgiye büyük önem vermişlerdir, özellikle kağanın bilge olmasına dikkat etmişlerdir. Kağanların hemen hepsi «bilge» adını taşımışlardır. Uygurların 14 harfli Soğd alfabesine bazı ilaveler yaparak bir alfabe oluşturduklarını biliyoruz. Bu alfabe ile halkı aydınlatacak kitabeler dikmişlerdir. 17

v Hatta ticari özelliğinden dolayı Uygurların bazı kitabeleri Türkçe, Çince ve v v Soğdakça

v Hatta ticari özelliğinden dolayı Uygurların bazı kitabeleri Türkçe, Çince ve v v Soğdakça olmak üzere üç dilde yazdıklarını görüyoruz. Bu alfabe yalnızca yazıtlarda değil; edebiyat, sanat ve din kitaplarının yazımında da kullanılmıştır. Uygurlar özellikle Mani dinini kabul ettikten sonra (840) mabetlerinde bir de kitaplık oluşturmuşlardır. Turfan şehri yakınlarında yapılan kazılarda geç Uygur çağına ait kitaplar bulunmuştur. Uygurların son zamanlarında yazılan ve Tufan'da bulunan bir mecmuada bilginin değeri şöyle anlatılır: Bilgi bilin ey beyim Bilgi sana eş olur Bilgi bilen insana Bir gün devlet yar olur Bilgili insan beline Taş kuşansa kaş olur Bilgisizin yanına Altın konsa taş olur 18

b-Uygurlarda Katiplik, Bürokratlık ve Danışmanlık v Uygurlar, hem ticaretle uğraşıp ve hem de yerleşik

b-Uygurlarda Katiplik, Bürokratlık ve Danışmanlık v Uygurlar, hem ticaretle uğraşıp ve hem de yerleşik yaşama geçince hiç şüphesiz ki bu yeni statünün gereği olan teşkilatlanmayı gerçekleştirerek, buna uygun bürokrasiyi de oluşturacaktı. v Üstelik ticaret vesilesiyle, farklı milletlerle temasa geçme mecburiyeti bunu daha da gerekli kılıyordu. v Çağının en yüksek kültür seviyesini yakalayan Uygurlar bürokratlarını da en iyi şekilde yetiştirmişlerdir. v Öyle ki bu vasıfları dolayısıyla devlet, siyasi hakimiyetini kaybettikten sonra bile bazı Uygur aileleri itibarlarını devam ettirmeyi başaracaklardır. 19

v Uygurlar, diğer devletlere yol gösteriyorlar (danışmanlık) bunun karşılığında da ilgili devletlerin nimetlerinden faydalanıyorlardı.

v Uygurlar, diğer devletlere yol gösteriyorlar (danışmanlık) bunun karşılığında da ilgili devletlerin nimetlerinden faydalanıyorlardı. v Uygur prensleri Karahıtay saraylarında önemli görevler alırken, diğer yandan önemli Uygur hocaları aynı sarayda hükümdarın çocuklarını okutuyorlardı. v Pek çok Asya devletinde, katiplik, elçilik, danışmanlık ve bürokratlıklar Uygurlar tarafından işgal edilmişti. v Ayrıca kaynaklar Uygurlarda müzik, sanat ve bazı zanaat dallarının (demircilik, deri, kumaş gibi. ) son derece gelişmiş olduğunu da bize göstermektedir. v Elbette ki bu memuriyetlerin ve bazı zanaat dallarının bir şekilde var olan meslek eğitimi ile sonraki nesillere aktarılacağı tartışılamaz. 20

c-Uygurlarda Matbaa v Uygurlar başlangıçta kalem ve fırça kullanarak yazıyorlardı. v Kalem dağlarda yetişen

c-Uygurlarda Matbaa v Uygurlar başlangıçta kalem ve fırça kullanarak yazıyorlardı. v Kalem dağlarda yetişen bir ağaçtan veya sığır boynuzundan yapılıyordu. Uygurlar, hayvan boynuzundan yaptıkları ve adına «şütük» dedikleri divitler kullanmışlardır. v Siyah, kırmızı vb. renkli mürekkeple yazı yazmışlardır. v Uygurlar yazdıklarını kitaba dönüştürmüşler ve bunlara deriden ciltler yapmışlardır. v Bilgiyi yaymak ve yazılanları çoğaltmak için ilk defa matbaanın da Uygurlar tarafından kullanıldığını gösteren çok ciddi işaretler vardır. 21

v Arkeoloji profesörü Bossert’e göre bir ülkede matbaanın icadı ve geliştirilebilmesi için üç şartın

v Arkeoloji profesörü Bossert’e göre bir ülkede matbaanın icadı ve geliştirilebilmesi için üç şartın birlikte bulunması gereklidir. 1 -Harf sayısı az olan bir alfabenin olması, 2 -İnsanlarda okuma arzusunun ve kitaplara talebin olması, 3 -Kağıdın bilinip kullanılması gerekir. v Uygurların sade bir alfabeleri vardı. v Okuma, yazma ve kültür düzeyleri çok yüksekti. Hatta başka devletlere kâtip, bürokrat, çevirmen, danışman, öğretmen olarak hizmet verecek kadar bilgili, kültürlü yetişiyorlardı. v Kalıp baskıyı ve kağıdı bilip, kullanıyorlardı. v Böylece ayrı kesilmiş harflerle basım tekniğinin ortaya çıkması için tüm şartlar hazırdı. Bu uygun ortam içinde, onların matbaa tekniğini bulduklarını gösteren somut veriler vardır. 22

v Kan-su bölgesinde Tun Huang’da bir mağarada tahtadan bazı Uygur matbaa harfleri ve Uygurca

v Kan-su bölgesinde Tun Huang’da bir mağarada tahtadan bazı Uygur matbaa harfleri ve Uygurca kitaplar bulunmuştur. v Bu bulguların M. S. 700 -900 yıllarına çıktığı anlaşılmıştır. Böylece, Profesör Bossert’e göre, matbaayı Uygurların bulduğunu kabul etmek gerekiyor. v Bossert’in iddiasına göre matbaanın önce Çinliler tarafından bulunduğu söylentisi doğru değildir. Kağıdı biliyorlardı ama binlerce harften oluşan Çin yazısı, basım bakımından çok büyük teknik zorluklar taşıyordu. v Çinliler bu tekniği 11. yüzyılda onlardan alıp demirden harfler yaparak geliştirmişlerdir. 1241’de de Altın Ordu Devleti kuvvetleri, Almanya’ya yaptıkları akınlarında bu tekniği oralara götürdüler. 1440 -1450’lerde Gutenberg matbaayı geliştirdi. 23

UYGUR ALFABESİ İLE YAZILMIŞ BİR KİTAP 24

UYGUR ALFABESİ İLE YAZILMIŞ BİR KİTAP 24