DOU SYASAL DNCES Ksm3 Soner hoca Osmanl siyas

  • Slides: 68
Download presentation
DOĞU SİYASAL DÜŞÜNCESİ Kısım-3 Soner hoca

DOĞU SİYASAL DÜŞÜNCESİ Kısım-3 Soner hoca

Osmanlı siyasî düşüncesi • Osmanlı idarî uygulamaları gibi siyasî düşüncesi de tarihî olarak büyük

Osmanlı siyasî düşüncesi • Osmanlı idarî uygulamaları gibi siyasî düşüncesi de tarihî olarak büyük ölçüde İslam geleneğine dayandırılabilir. Tabiî ki bu İslam geleneği, İslam dininin evrensel ilkeleri temel olmak üzere, değişen oranlarda, bir yandan eski Hint-İran geleneklerini, öte yandan kadim. Yunan siyasî felsefesi ve Bizans pratiklerini özümsemiş bir gelenekti

OSMANLI KLASİK DÖNEM

OSMANLI KLASİK DÖNEM

yeni bir sentezin ürünü • İslâm medeniyetinin siyaset anlayış ve pratiğine son önemli katkı

yeni bir sentezin ürünü • İslâm medeniyetinin siyaset anlayış ve pratiğine son önemli katkı bozkırdan gelecektir. Türklerin İslamlaşması sürecinde Orta Asya Türk. Moğol devlet anlayışı ve uygulamalarının katkısıyla yeni bir sentezin doğduğu söylenebilir.

devlet anlayışı ve üç temel esas: • Bu dönemde daha çok İslam devlet geleneği

devlet anlayışı ve üç temel esas: • Bu dönemde daha çok İslam devlet geleneği hâkim olmuştur. Bu dönemde, Osmanlı devletinin kuruluşunda siyasi düşünce olarak Selçuklu siyasi görüşü ve İslam Devlet geleneğinden etkilenmiştir. Devlet yönetimi için Selçuklu dönemindeki devlet şekli örnek alınarak Osmanlı devlet anlayışı üç temel esastan oluşmuştur. Bu üç temel esas şu şekildedir; 1. Devlet-i Ebed Müddet (Devletin sonsuza kadar yaşatılması) 2. Nizam-ı lem (Dünya düzeninin sağlanması adalet ve barışın sağlanması) 3. Kanun-ı Kadim (Kamu hukuk kurallarının üstünlüğü, büyük kanunlar) dir.

Türk- İslâm devlet geleneği • Osmanlı devlet ve hükümranlık anlayışını ele alırken, bu anlayışın

Türk- İslâm devlet geleneği • Osmanlı devlet ve hükümranlık anlayışını ele alırken, bu anlayışın temelde bir yanıyla Orta Asya Türk geleneğine, diğer yanıyla da Yakındoğu devlet anlayışını özümsemiş İslâm devlet geleneğine dayandığını söyleyebiliriz • Osmanlı Devleti bir uç beyliği olarak tarih sahnesine çıktıktan sonra ve özellikle Orhan Gazi döneminden itibaren Türk- İslâm devlet geleneği doğrultusunda kurumlarını oluşturmağa başlamıştır

devletin kökeni • Tursun Bey devletin kökenine dair fikirlerini, Hâce Nâsıruddin Tûsî, (öl. 1273)’nin

devletin kökeni • Tursun Bey devletin kökenine dair fikirlerini, Hâce Nâsıruddin Tûsî, (öl. 1273)’nin Ahlâk-ı Nâsırî ve Fârâbî (öl. 950)nin el-Medinetü’l-Fâdıla adlı eserlerinden naklen ortaya koymuştur. • Düzen için tedbîr gereklidir; tedbîr ise kaynağı itibariyle siyâset-i ilahî (şeriat) vesiyâset-i sultânî(yasağ-ı padişâhî veya örf) olmak üzere iki çeşittir • Celaleddin Devvanî’nin Ahlâk-ı Celalî adlı eseri de Osmanlı siyasî düşünce eserlerinin en yoğun biçimde yararlandığı kaynaklardan birisidir. • Kısaca, insanlar medenî tabiatlıdır ve topluluk halinde yaşamaları gereklidir; bu topluluğun düzenini sağlayacak bir otoriteye ihtiyaç vardır. Zira, eğer insanlar tabiatları gereği bırakılsalar pek çok düşmanlıklar meydana gelir ve düzenin devamının şartı olan yardımlaşma gerçekleşemez

Kınalızade’ye (Kınalızade Ali Isparta'da doğdu. Türk ahlakçılarındandır ö 1511) göre toplumsal düzen açısından tedbirin

Kınalızade’ye (Kınalızade Ali Isparta'da doğdu. Türk ahlakçılarındandır ö 1511) göre toplumsal düzen açısından tedbirin gerekliliği 3 şeye bağlıdır: • 1 -Namus-ı Şari • Kınalızade’ye göre şeriat-ı ilahidir. • 2 -Hâkim-i Mani • Önleyici hakim, Allah tarafından desteklenmiş olmalıdır • 3 - Dinar-ı nafi • faydalı para, kazanç. • İnsanların bir araya gelmeleri, karşılıklı alışverişi gerektirir. Bu ilişkiler ise adalet üzere olmalıdır

Nizâm-ı âlem anlayışı • Devlet düzeni ve padişahın vücudu kavramlarını birlikte mütalaa etmemiz gereken

Nizâm-ı âlem anlayışı • Devlet düzeni ve padişahın vücudu kavramlarını birlikte mütalaa etmemiz gereken bir kavram da nizâm-ı âlem tabiridir. Dünyanın düzeni anlamındaki bu kavram ile Osmanlılar esas itibariyle kendi ülkelerindeki kamu düzenini kastetmişlerdir. 16. Yüzyıl sonlarından itibaren gözlemlenen değişiklikleri, bozulma ve karışıklık olarak yorumlayan Osmanlı yazarları bu hususu “nizâm-ı âleme ihtilâl ve reâyâ ve berâyâya infial gelmesi” biçiminde ifade ettiler

Adalet anlayışı • Osmanlı yönetim felsefesinin temel kavramlarından biri ve belki de en önemlisi

Adalet anlayışı • Osmanlı yönetim felsefesinin temel kavramlarından biri ve belki de en önemlisi adalet kavramıdır. Tabiî bu Osmanlı'ya özgü bir kavram değil, gelenekten alınan bir kavramdır. Bugün `Adalet mülkün temelidir' şeklinde özellikle mahkemelerde görüyoruz ama mahkemelere has bir özdeyiş değildir bu; bir yönetim felsefesidir. Esasen nizâm-ı âlem de ancak adaletle sağlanabilirdi. Bu temel kavram bir daire biçiminde izah edilir. Buna Osmanlı literatüründe `daire-i adliye' denir, yani `adalet dairesi’, `adalet çemberi'. Adalet olursa mülk ayakta durur

Adalet üzerine… Adalet dünyanın kurtuluşunu sağlar; dünya, duvarı devlet olan bir bağdır; devleti düzenleyen

Adalet üzerine… Adalet dünyanın kurtuluşunu sağlar; dünya, duvarı devlet olan bir bağdır; devleti düzenleyen şeriattır; hükümdar olmadan şeriat korunamaz; hükümdar askersiz duruma hakim olamaz; mal olmadan hükümdar asker toplayamaz; malı toplayacak olan halktır; halkı padişaha kul eden ise adalettir.

Karşılıklı bir bağımlılık: Mülk [devlet, egemenlik, hükümdarlık]-Asker - Hazine - Reâyâ-Adalet. • Bu bağlamda,

Karşılıklı bir bağımlılık: Mülk [devlet, egemenlik, hükümdarlık]-Asker - Hazine - Reâyâ-Adalet. • Bu bağlamda, iktidar ile adâlet arasında karşılıklı bir bağımlılık mevcuttu ve iktidarın keyfî bir şekilde kullanılması gayrı meşru addedilirdi.

iktidar ile adâlet • Mülk[devlet, egemenlik, hükümdarlık]-Asker-Hazine-Reâyâ-Adalet birarada görülecek • Bu bağlamda, iktidar ile

iktidar ile adâlet • Mülk[devlet, egemenlik, hükümdarlık]-Asker-Hazine-Reâyâ-Adalet birarada görülecek • Bu bağlamda, iktidar ile adâlet arasında karşılıklı bir bağımlılık mevcuttu ve iktidarın keyfî bir şekilde kullanılması gayrı meşru addedilirdi

Erkân-ı Erbaa (Dört Direk) • Klasik İslâm siyaset felsefesinin temel kavramlarından birisi de toplumu

Erkân-ı Erbaa (Dört Direk) • Klasik İslâm siyaset felsefesinin temel kavramlarından birisi de toplumu oluşturduğu varsayılan dört ana sınıfın temel fonksiyonlarını ve bunların birbirleri ile münasebetini izah eden erkân-ı erbaa (bazen anasır-ı erbaa) kavramıdır. Meselâ Devvanî bedenî mizacın dört unsuruna karşılık toplumda mevcut dört sınıftan, yani ilim ehli, savaşçılar, tüccar-esnaf-zanaatkârlar ve çiftçilerden bahseder. Ancak bu dört sınıfın karşılıklı yardımlaşması ile oluşan denge siyasî hayatın güvenliğini sağlayabilir

nizâm-ı âlemin bozulması • herkesin kendi işiyle meşgul olup başkasının alanına geçmemesini gerektiriyordu; herhangi

nizâm-ı âlemin bozulması • herkesin kendi işiyle meşgul olup başkasının alanına geçmemesini gerektiriyordu; herhangi bir meslek gurubuna kanuna aykırı bir şekilde hariçten ecnebi girmesi nizâm-ı âlemin bozulmasının sebepleri arasında sayılırdı. • mansıp (makam) sahipleri tüccarlık ve esnaflık ile uğraşmamalıdır. • Aynı şekilde ata ve dededen sipahizâde olmayanlar sipahi yapılmamalıdır.

Erkân-ı Erbaa (Dört Direk) TEORİSİ • İdeal toplum tasavvuruna dönersek, Erkân-ı erbaa teorisinin bir

Erkân-ı Erbaa (Dört Direk) TEORİSİ • İdeal toplum tasavvuruna dönersek, Erkân-ı erbaa teorisinin bir özelliği de, tabiatta var olan dört temel unsur olan su, ateş, toprak ve havanın toplumu oluşturan unsurlara benzetilmesidir. • Devvânî ve benzerlerini izleyen Kınalızade Ali bunları şöyle eşleştirir: • 1)Ulema, kadılar, kâtipler, muhasebeciler, tabibler, şairler, müneccimler vb. den oluşan ehl-ikalem su karşılığıdır. Su vücudun hayatı için nasıl gerekliyse ilim de insanların ruhu için öyle gereklidir; • 2) Düşmanlara karşı ülkeyi koruyan kumandan ve askerlerin oluşturduğu kılıçerbabı ise ateş gibidir; • 3) Tüccar ve zanaatkârlar hava gibidir, halkın ihtiyaçlarını karşılarlar; • 4) İnsanların yiyeceklerini karşılayan çiftçiler ise toprak gibidir, cümlenin menfaati bunlardanhasıl olur. İnsan vücudunun sağlığı açısından da toplum açısından da dört unsur dengeli birşekilde bir arada bulunmalıdır, aksi takdirde hastalıklar zuhur eder

Katip Çelebi’ye göre • Kâtip Çelebi (Ordulu, 17 yy. , Cihannüma’nın yazarı) ise devleti

Katip Çelebi’ye göre • Kâtip Çelebi (Ordulu, 17 yy. , Cihannüma’nın yazarı) ise devleti insana benzeterek devletlerin ömrü ile insanların ömürleri arasında paralellik kurar ve İbn Haldun etkisinin açıkça görüldüğü bu yorumunda güçlü bedene sahip kişilerin olgunluk ve yaşlılık çağının uzun sürmesine benzer bir şekilde güçlü devletlerin olgunluk ve çöküş dönemlerinin uzun olduğundan bahseder; yazar ayrıca dört sınıfı insan vücudunda bulunan dört unsura benzetir. Ulema bedendeki kana, asker balgama, tüccar safraya ve reâyâ ise sevdaya denktir. Bunların fonksiyonlarını ayrıntılı bir şekilde açıklayan Kâtip Çelebi bedendeki dört hıltın birbirinden yararlanması gibi dört toplum sınıfının da birbirinden yararlanmasıyla toplum ve devlet düzeninin sağlık bulduğunu ve bu unsurların dengeli bir şekilde bulunması gerektiğini belirtir

Kanun-i kadim • Osmanlı Siyasal Düşünde bir başka temel kavram kanun-i kadim kavramıdır. Osmanlı

Kanun-i kadim • Osmanlı Siyasal Düşünde bir başka temel kavram kanun-i kadim kavramıdır. Osmanlı yönetim sisteminde iki temel kavram çok merkezî bir yer tutar: Şeriat ve kanun. • Burada söz konusu olan kanun hükümdarın yasama hakkının bir ürünüdür, fakat bunun kökeni geleneğe dayanır. Bir başka deyişle bu, öteden beri, uygulanan kuralların kanunlaştırılmasıdır • 17. Yüzyılda yazılan Koçi Bey Risalesi ve benzeri eserlerde de kadimkanunların ihmalinin ne gibi bozukluklara yol açtığı uzun anlatılır

Emanetleri Ehline Vermek • Osmanlı yönetim felsefesinin bir başka önemli ilkesi de emanetlerin ehline

Emanetleri Ehline Vermek • Osmanlı yönetim felsefesinin bir başka önemli ilkesi de emanetlerin ehline verilmesidir. Adalet ilkesi gibi emanetlerin ehline verilmesi de evrensel bir ilkedir; bunlar aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’den kaynaklanan ilkelerdir • Veziriâzam kul taifesine tedbirli ve zâbıt kimseleri ağa, akıl ve idrâkehli olanları kâtip tayin etmelidir; çünkü kul mazbut olamayınca vezir rahat edemez • düzendeki bozulmanın en önemli sebebi aşağı kimselerin (edanî) yüksek makamlara getirilmesidir. Liyakat ve ehliyet esas alınmalı, rüşvet ve kayırma ile hak etmeyen kişiler mansıplara getirilmemelidir

Reâyâ • Adalet kavramında reâyâya adil davranmanın devlet düzeninin temelini teşkil ettiği yeterince vurgulanmıştır.

Reâyâ • Adalet kavramında reâyâya adil davranmanın devlet düzeninin temelini teşkil ettiği yeterince vurgulanmıştır. Esasen halk padişaha Tanrının bir emanetidir. Ancak reâyâya bakışısadece adâlet kavramının ışığında değil aynı zamanda erkân-ı erbaa anlayışı çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Bu açıdan bakıldığında reâyâ kendi görevi olan üretimle uğraşmalı ve yönetici sınıfa geçmeye çalışmamalıdır; yani toplum düzenindeki yerini bilmeli ve ona göre davranmalıdır. Bu davranış tarzı, yöneten-yönetilen ilişkisinde statüye ve onun göstergelerine büyük önem atfeden Osmanlı siyaset anlayışına göre giyim-kuşama da yansımalıdır. • Kâtip Çelebi, insan organizması ile toplum sınıfları arasında kurduğu benzerlikte hazineyi mideye benzetir. Midehazımdan bir müddet sonra karın açlık hissetmesin diye sevda denilen bir madde salgılar; sevda makamında olan reâyâ da, hazinenin gıdası olan mal hazineye ulaşmadığı zaman malınıdökerek hazinenin boş kalmaması için çalışır. Özellikle rüşvetin ve Celâli zulmünün halküzerindeki olumsuz etkileri üstünde duran Kâtip Çelebi oluşan ortamda reâyânın hazinenin ihtiyacını karşılayamayacak derecede takatten düştüğü kanaatindedir

Önemli Klasik Dönem Osmanlı Düşünürleri • Kınalızade Ali • Gelibolulu Mustafa Ali • Katip

Önemli Klasik Dönem Osmanlı Düşünürleri • Kınalızade Ali • Gelibolulu Mustafa Ali • Katip Çelebi • Lütfi Paşa • Koçi Bey

Kınalızade Ali (1511) • Ahlak-ı Alai adlı eseriyle tanınmıştır. Kitabı Türkçe yazılmış ilk ahlak

Kınalızade Ali (1511) • Ahlak-ı Alai adlı eseriyle tanınmıştır. Kitabı Türkçe yazılmış ilk ahlak eseridir. • Ahlak-ı Alai'de girişte ilimler tasnifi yapılır, ahlak 'hulk ilmi' diye tanımlanır. Aristo'dan etkilenmiştir. Mizaç ve huy kavramlarının tahlilini yapar. Kitap üç kısımdır: ferdi ahlak, aile, devlet. Kitap 1833'de Mısır'da basıldı, 1974'te giriş ve birinci bölümü Ahlakı Alai adıyla yayınlandı.

Kınalızade adalet ve devlet anlayışı 1. Adldir mucib-i salâh-ı cihan (Adâlettir dünya düzen ve

Kınalızade adalet ve devlet anlayışı 1. Adldir mucib-i salâh-ı cihan (Adâlettir dünya düzen ve kurtuluşu nu sağlayan) 2. Cihan bir bağdır dîvarı devlet ( Dünya bir bahçedir, duvarı devlet) 3. Devletin nâzımı şeriattır (Devletin nizamını kuran Allah kanunudur) 4. Şeriate olamaz hiç hâris illa mülk (Allah kanunu ancak saltanat ile korunur). 5. Mülk zabt eylemez illa leşker (Saltanat -devlet-, ancak ordu ile zaptedilir) 6. Leşkeri cem’ idemez illa mal (Ordu, ancak mal ile ayakta kalır) 7. Malı cem’ eyleyen raiyyettir (Malı toplayan halktır) 8. Raiyyeti kul ider padişah-ı aleme adl (Halkı idare altına ancak Cihan Padişahı’ nın adâleti alır. )

Gelibolulu Mustafa Ali • Eğitimini tamamlamasını takiben 1561 yılında Şehzade Selim'in (II. Selim) yanına

Gelibolulu Mustafa Ali • Eğitimini tamamlamasını takiben 1561 yılında Şehzade Selim'in (II. Selim) yanına kâtip olarak girmiştir. Bu sıralarda ilk eseri olan "Mihr ü Mâh" kaleme almıştır. Şehzade Selim'in yanındaki hizmeti 1563 yılına kadar devam etmiştir. Daha sonra Şam'a giderek Şam Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa'nın dîvan kâtipliğini yapmıştır. Mustafa Paşa'nın Yemen'in fethiyle görevlendirilmesi üzerine Paşa'yla birlikte Mısır'a gitmiştir. Ancak, çeşitli siyasi nedenlerle her ikisi de görevlerinden azledilmiştir.

Katip Çelebi • 1609'da İstanbul'da doğdu. Babasının adı Abdullah’dı. Babası, Osmanlı devlet ve siyâset

Katip Çelebi • 1609'da İstanbul'da doğdu. Babasının adı Abdullah’dı. Babası, Osmanlı devlet ve siyâset adamlarının yetiştirildiği Enderûn kurumunda eğitim görerek yetişmiş bir askerdir. Kâtip Çelebi'nin asıl adı Mustafa bin Abdullah'tır. Ordu kâtipliğinde bulunduğu için ulema ve halk arasında Kâtip Çelebi lakabı ile tanındı. Diğer lakabı ise Hacı Halife'dir. Hacca gittiği ve uzman memur (halife) olduğundan ötürü bu lakap ile de anılmıştı • A’rec Mustafa Efendi, Ayasofya dersiâmı (öğretim görevlisi) Abdullah Efendi ile Süleymâniye dersiâmı (öğretim görevlisi) Mehmed Efendiden ders aldı ve A'rec Mustafa Efendiyi kendisine üstâd edindi. Bir taraftan kendisi öğrenirken, diğer yandan birçok öğrenciye ders verdi. Osmanlı Devleti'nde Batı bilimleriyle fazla ilgilenen ve Doğu bilimleriyle karşılaştırıp sentezini yapan ilk Türk bilim adamlarından biridir ESERLERİ: • • • Dürer-i müntesira vel gurer-i münteşira, Recmü’r-râcim bi’s-sîn ve el-Cim Beyzâvi Tefsirinin şerhi Muhammediyye şerhi Kanunnâme Tütün Risalesi

Lütfi Paşa • Damat Çelebi Lütfi Paşa (d. 1488 ? - ö. 27 Mart

Lütfi Paşa • Damat Çelebi Lütfi Paşa (d. 1488 ? - ö. 27 Mart 1564 Dimetoka), Kanuni Sultan Süleyman saltanatı döneminde 13 Temmuz 1539 - Nisan 1541 arasında sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır • En çok bilinen eseri, Tevârîh-i l-i Osman olup, Osmanlı devletinin kuruluşundan 1553'e kadar olan dönemi anlatır. • Asafnâme ise Lütfi Paşa'nın en tanınmış eseri olup, hayat hikâyesini ayrıntılı tarihler vermeden, ihtiva eder. Siyasetname türündeki bu eser devlet idaresi, mesleğine ait tespitler ve bilgiler ihtiva eder. • Halisil Ümme Marifeti-l eimme" adlı eseri Arapça yazılmıştır. Bu eserin ana teması Osmanlı sultanlarının halifeliklerini meşruiyetidir. Bu nedenle kurum olarak halifeliği ele almıştır. Bu kurumun "Kureyşli" olma sorunu üzerinde durmuştur. Bu niteliğin "şer-i saadet"'e ait bir şart olduğunu kabul etmiş; ama halifelik için diğer şartların da bulunması gereğine işaret etmiştir. Osmanlı sultanlarının bu diğer şartları taşıdıkları için halifeliklerinin meşru olduğu sonucuna varmıştır. Bu inceleme Osmanlı politika edebiyatında halifelik kurumunu ele alan ilk eser olduğu için çok önemlidi

Koçi Bey: • lakabı "Koca" ve "Kuçi" olarak da geçmektedir. Doğum tarihi, hayatı ve

Koçi Bey: • lakabı "Koca" ve "Kuçi" olarak da geçmektedir. Doğum tarihi, hayatı ve vefât tarihi hakkında kesin bilgiler elimizde bulunmamaktadır. Kardeşinin Rus Çarlığı'nda Koçi Beyin Osmanlıda yaptığı gibi yüksek danışmanlık yaptığı bildirilmektedir. • İlk risalesi, devlet idaresinde gördüğü yolsuzluklar hakkında 1631'da padişaha arz ettiği bir rapordur. Bu risalede Osmanlı devletinin gerileme sebeplerini I. Süleyman dönemine kadar götürmekte, fakat o devirde devletin güçlü olması yüzünden bu zayıflıkların iyi anlaşılamadığını, ancak III. Murad döneminde bunların iyice ortaya çıkıp anlaşıldığını ileri sürmektedir. • Koçi Bey Risalesi IV. Murad üzerinde büyük etkiler yapmıştır. O zamana kadar IV. Murad annesinin tavsiyelerine göre politika uygulamakta iken bu tarihten sonra devlet idaresini tamamiyle kendi eline almış ve Koçi Bey'in tavsiyelerine uyarak ıslahat yapmaya geçmiştir. İçki ve tütünü yasaklamış, kapıkulu askerlerinin elebaşlarını idam ettirmiş, devlet teşkilatında görevini suistimal edenleri ve ihmalleri görülenleri cezalandırmış, rüşvet, kayırma ile iltimasları azaltmaya çalışmıştı • Sultan Murad’in yerine geçen kardeşi Sultan İbrahim (1616 -1648)’in de musahip ve sırdaşı olmuştur. Ona da 1640'lı yıllarda ikinci risâlesini sunmuştur Koçi Bey bu risalesinde sade bir dil kullanıp devlet idaresinde bazı kullanılan kelime, terim ve kavramları ayrıntıları ile izah etmiştir. Böylece sultana devlet teşkilatını öğretme hedefini almıştır. Bu risalede devlet erkanına sultanın nasıl muamele ve hitap edeceği, fermanlar ile hatt-ı hümayunları nasıl yazacağı hakkında geniş bilgiler de bulunmaktadır. Bunların etkileri Sultan İbrahim'in risaleyi aldıktan sonra hazırlattığı hatt -ı hümayunlarda açıkça görülebilmektedir

kitabu mesalihi'l-müslimin ve menafi'i'lmüminin adlı eser: • 1639’da yazılmış ve veziriazam kemankeş kara mustafa

kitabu mesalihi'l-müslimin ve menafi'i'lmüminin adlı eser: • 1639’da yazılmış ve veziriazam kemankeş kara mustafa paşa’ya sunulmuştur. Yazarı bilinmemektedir. bazı sayfaları eksik olan risale; değişen şartlar altında ileriye dönük yenilikleri konu alan ıslahat metinleridir.

OSMANLI TANZİMAT SONRASI DÖNEM

OSMANLI TANZİMAT SONRASI DÖNEM

Tanzimat Dönemi Siyasal Düşüncesi • Tanzimat döneminde siyasal düşünce klasik dönemine göre farklılıklar yaşanmıştır.

Tanzimat Dönemi Siyasal Düşüncesi • Tanzimat döneminde siyasal düşünce klasik dönemine göre farklılıklar yaşanmıştır. Fransız İhtilali ile birlikte Avrupa’ da ulus devlet anlayışı belirginleşmesiyle birlikte bu akıma Osmanlı devletini de etkilemiştir. Bu dönemde Osmanlı Devletinin batı ülkeleri karşısında askeri, siyasi ve ekonomik anlamda sorunların baş göstermesiyle birlikte birtakım çözüm üretme mecburiyeti içerisine girmiştir.

Siyasal Düşünüş Neden değişiyor? Hızla gelişen batıya direnmek için bazı reformların yapılması kaçınılmaz olmuştur.

Siyasal Düşünüş Neden değişiyor? Hızla gelişen batıya direnmek için bazı reformların yapılması kaçınılmaz olmuştur. Geleneksel devlet anlayışı Osmanlı devletinin gelişiminde engeller teşkil etmekteydi. Batı hızla gelişiyor, Osmanlı devletinin gelirleri azalıyor, Osmanlı devleti siyasi, askeri ve ekonomisinde ve devlet yapısının hantal yapısıyla gerileme hızla sürüyor ve bu sorunlara çözüm aranması gerekiyordu. Ancak, Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde yaşanan askeri ve siyasi mağlubiyetler ve ekonomik krizler Osmanlı reformcularının ekonomi ve diğer problemler göz ardı edilerek sadece askeri alanda reformlarla ilgilenmelerine sebep olmuş ve bu durum onların toplumun diğer alanlarıyla ilgili reform yapma düşüncesi geliştirmelerine engel olmuştu

Çözüm Fikri: • Bu dönemde çözüm olarak öncelikle askeri ve bürokratik reformlar yapılır. Amaç

Çözüm Fikri: • Bu dönemde çözüm olarak öncelikle askeri ve bürokratik reformlar yapılır. Amaç devleti modernize ederek tekrar güçlü kılmaktır. Sonra da Anayasal reformlar. Buradaki amaç da anayasal hakları genişleterek dağılmayı önlemektir. Bu modernize çabası sırasında birçok Avrupalı düşünce Osmanlı entelektüel-bürokratını etkilemiştir. Özellikle modern siyasi kurum ve kavramlar ile bunların faydaları tartışmaya açılmış; bu da zamanla değişim düşüncesini getirmiştir. Klasik dönem bozulma durumunda hep eskiden elde edilmiş düzene geri dönmeyi salık verirken; modern dönem (Avrupa’yı esas alarak) ileriye/yeniye yönelmiştir

Klasik dönemden farkı Osmanlı Devletinin klasik dönem siyasi düşüncesi ile Tanzimat dönemi siyasi düşüncesi

Klasik dönemden farkı Osmanlı Devletinin klasik dönem siyasi düşüncesi ile Tanzimat dönemi siyasi düşüncesi arasındaki siyasal düşünce farklılıkları en fazla askeri alanda görülmektedir. Modern dönem (Tanzimat dönemi) siyasi düşüncesi Avrupa' dan etkilenmiş ve yeni düşünceler geliştirmiştir. Önce Tanzimat döneminin klasik dönemle arasındaki benzerliğini söyleyeyim. Modern Osmanlı düşüncesi de devleti neredeyse tek siyasi aktör olarak görür. Bir tür klasik dönem siyasi ve toplumsal yapısını ihya amacı güder. Çünkü 19. yüzyıl Osmanlı Devleti merkez kaç güçler üzerindeki etkisini kaybetmek üzeredir (Ayrılıkçı hareketler vs. ) Tanzimat dönemi, Türk siyasi, idari, ekonomi ve sosyal hayatın bütünüyle değişimi hedefleyen ve yeni bir yapılanmayı hedef alır.

XIX. YÜZYIL OSMANLI İMPARATORLUĞU • 15. ve 16. Yüzyılda Avrupa’nın ve Dünyanın en güçlü

XIX. YÜZYIL OSMANLI İMPARATORLUĞU • 15. ve 16. Yüzyılda Avrupa’nın ve Dünyanın en güçlü devletlerinden biri olan Osmanlı İmparatorluğu, devam eden yüzyıllarda Avrupa’daki gelişmelere ayak uyduramamış ve eski gücünü kaybetmişti. 18. asırda yapılan askeri, siyasi ve idari reformlar istenilen neticeyi vermemiş ve zayıflama süreci devam etmişti. 19. asır, devletin yeniden yapılanması ve anayasal yönetime geçiş için önemli reformların yapıldığı yüzyıl olmuştur.

1648 Yılı Avrupa Ülkeleri • 17. Yüzyılın ortalarında Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’nın en güçlü devletleri

1648 Yılı Avrupa Ülkeleri • 17. Yüzyılın ortalarında Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’nın en güçlü devletleri arasındaydı

 • Osmanlı Devleti, bu dönemde Avrupa devletleri arasında süregelen sürtüşmeler ve rekabetten faydalanarak

• Osmanlı Devleti, bu dönemde Avrupa devletleri arasında süregelen sürtüşmeler ve rekabetten faydalanarak ayakta kalmaya çalışmış, varlığını devam ettirebilmek için bir bakıma Denge Politikası izlemiştir. (Düşmanımın düşmanı, dostumdur!) • Çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti, özellikle Fransız İhtilâli’nin ortaya çıkardığı milliyetçilik akımından son derece olumsuz etkilenmiş, devletin varlığını sürdürmesi için askerlik, bilim, teknik, maliye, eğitim, hukuk vb. pek çok alanda ıslahat yapılmıştır.

XIX. YÜZYIL ISLAHATLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ İlk kez “yönetim” ve “hukuk” alanlarında ıslahatlar yapılmıştır. İlk

XIX. YÜZYIL ISLAHATLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ İlk kez “yönetim” ve “hukuk” alanlarında ıslahatlar yapılmıştır. İlk kez halk yönetime katılmıştır. İlk kez padişahın yetkileri kısıtlanmıştır. İlk kez kanunun üstünlüğü kabul edilmiştir. İlk kez Osmanlı’da “parlamentolu dönem” başlamıştır. Avrupa devletlerinin Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışması önlenmek istenmiştir. • Islahatlar devlet politikası haline gelmiştir. • Hemen her alanda ıslahat yapılmıştır. • • •

Sened-i İttifak (1808) • II. Mahmut ile yanlar arasında yapılan bir sözleşmedir. • Sened-i

Sened-i İttifak (1808) • II. Mahmut ile yanlar arasında yapılan bir sözleşmedir. • Sened-i İttifak’ın imzalanmasında, II. Mahmut’un tahta çıkmasını sağlayan Rusçuk yanı Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa etkili olmuştur. • İmzalanan bu sözleşmeye göre; • yanlar padişaha bağlı kalacak ve devletin emirlerine uyacaklardır. • yanlar bulundukları bölgelerde vergi ve asker toplanmasına yardımcı • olacaklardır. • Padişah âyanların fiilî feodal statüsünü resmen tanıyacaktır. • yanlar halka âdil davranacaklardır. Sened-i İttifak ile Osmanlı Devleti’nde padişahın yetkileri ilk kez sınırlandırılmıştır.

TANZİMAT DÖNEMİ 1839 -1876 • • • Osmanlı Devleti’nin kapsamlı ve köklü değişiklikler yaptığı

TANZİMAT DÖNEMİ 1839 -1876 • • • Osmanlı Devleti’nin kapsamlı ve köklü değişiklikler yaptığı bir dönemdir. Yönetim ve hukuk alanında ıslahatların en yoğun yapıldığı dönemdir. Osmanlı’da eski ve yeni kurumların ilk kez bir arada faaliyet gösterdiği dönemdir. Avrupalı devletlerin azınlık hakları (eşitlik, güvence vb. ) bağlamında Osmanlı Devleti üzerinde çeşitli baskılar kurduğu bir dönemdir. Tanzimat Dönemi, 1839’da Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa tarafından okunan Gülhâne Hatt-ı Hümâyunu ile başlamıştır. Bu dönemde; Sultan Abdülmecit (1839 -1861), Sultan Abdülaziz (1861 -1876) ve V. Murat (1876) padişahlık yapmıştır.

TANZİMAT FERMANI 1839 • II. Mahmut zamanında Avrupa’da elçilik görevlerinde bulunmuş olan Mustafa Reşit

TANZİMAT FERMANI 1839 • II. Mahmut zamanında Avrupa’da elçilik görevlerinde bulunmuş olan Mustafa Reşit Paşa, 1837 yılında Hariciye Nazırlığına getirilmiştir. Tanzimat Fermanı 1839 yılında Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanmış ve padişah Abdülmecit tarafından ilan edilmiştir. • Tanzimat Fermanı’nın İlan Edilme Nedenleri: • Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını önlemek • Avrupalı devletlerin azınlık haklarını öne sürerek Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmasını önlemek • Fransız İhtilâli’nin yaydığı milliyetçilik akımının etkilerini azaltmak • Azınlıkların Osmanlı Devleti’ne bağlılığını artırmak

Tanzimat Fermanı’nın İçeriği • Müslüman ve Hıristiyan halkın can, mal ve namus güvenliği sağlanacaktır.

Tanzimat Fermanı’nın İçeriği • Müslüman ve Hıristiyan halkın can, mal ve namus güvenliği sağlanacaktır. • Askerlik vatan hizmeti haline getirilecek, askere alma ve terhis işlemleri belirli kurallara göre yapılacaktır. • Vergiler herkesin gelirine göre alınacaktır. (vergide adalet) • Kanunlar herkese eşit uygulanacak ve mahkemeler açık olacak. • Kimse yargılanmadan cezalandırılmayacak. (hukuk üstünlüğü anlayışı) • Rüşvet ve iltimas (adam kayırma) önlenecek. • Müsadere Sistemi (mal varlığına el koyma uygulaması) kaldırılacak. • İşkence ve angarya yasaklanacak.

ISLAHAT FERMANI 1856 • 1856 yılında, Kırım Savaşı’nda İngiltere ve Fransa’nın vermiş olduğu desteğe

ISLAHAT FERMANI 1856 • 1856 yılında, Kırım Savaşı’nda İngiltere ve Fransa’nın vermiş olduğu desteğe karşılık olarak ıslahat Fermanı ilan edilmiştir. Bu fermanla Tanzimat Fermanı bir kez daha teyit edilmiş ve dine bakılmaksızın bütün Osmanlıların eşit olduğu vurgulanmıştır. • 1856 yılında Sultan Abdülmecit tarafından ilan edilmiştir. • Tanzimat Fermanı’nın devamı niteliğinde olan Islahat Fermanı, toplumsal alanda eşitliği sağlamaya yönelik olsa da, daha çok gayr-i müslimlere ayrıcalık getirmiştir

Islahat Fermanı’nın İlan Edilme Nedenleri • • • Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını önlemek 1856 Paris

Islahat Fermanı’nın İlan Edilme Nedenleri • • • Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını önlemek 1856 Paris Konferansı’nda azınlıklarla ilgili kararlar alınmasını engellemek Avrupalı devletlerin Osmanlı’nın iç işlerine karışmasını önlemek Fransız İhtilâli’nin yaydığı milliyetçilik akımının etkilerini azaltmak Azınlıkların Osmanlı Devleti’nden kopmalarını önlemek

Islahat Fermanı’nın İçeriği • Resmî yazışmalarda gayr-i müslimler için hakaret içeren ya da aşağılayan

Islahat Fermanı’nın İçeriği • Resmî yazışmalarda gayr-i müslimler için hakaret içeren ya da aşağılayan yazılar ve deyimler kullanılmayacak. (gâvur vb. ) • Gayr-i müslimler de devlet memuru olabilecek. • Gayr-i müslimler de belediye ve il genel meclislerine üye olabilecek. • Gayr-i müslimlerden alınan cizye ve haraç vergileri kaldırılacak. • Gayr-i müslimler de asker olabilecek ve askerî okullarda okuyabilecek. • Gayr-i müslimler “nakdî bedel” usulüyle askerlikten muaf tutulacak. • Gayr-i müslimler kendi dillerinde okul açabilecek. • Gayr-i müslimler banka ve şirket kurabilecek, devlet memuru olabilecek. • Herkese din ve mezhep özgürlüğü tanınacak ve bu konuda baskı yapılmayacak.

Islahat Fermanı’nın Özellikleri • Müslüman halka bir ayrıcalık getirmezken gayr-i müslim halkın hakları daha

Islahat Fermanı’nın Özellikleri • Müslüman halka bir ayrıcalık getirmezken gayr-i müslim halkın hakları daha da genişletilmiştir. • Gayr-i müslimler, Müslümanlardan daha ayrıcalıklı duruma gelmişlerdir. • Ferman daha çok Hıristiyan azınlığa ve onların haklarını, ayrıcalıklarını genişletmeye yöneliktir. • Islahat Fermanı ne Müslümanları ne de gayr-i müslimleri memnun etmemiştir

BİRİNCİ MEŞRUTİYET “ 1876” • Saltanat makamıyla yönetilen ülkelerde padişahın başkanlığında oluşturulan parlamento sistemine

BİRİNCİ MEŞRUTİYET “ 1876” • Saltanat makamıyla yönetilen ülkelerde padişahın başkanlığında oluşturulan parlamento sistemine Meşrutiyet Sistemi adı verilmektedir. Bu sistemde padişahın yanı sıra yönetimde halk da yer almıştır. • Meşrutî yönetim şu şekilde düşünebiliriz: Padişah + Anayasa + Parlamento • I. Meşrutiyetin ilanında, Jön Türkler (Genç Osmanlılar) adı verilen Avrupa’da eğitim görmüş aydınlar etkili olmuştur. Bu aydınlar içinde; Namık Kemal, Ahmet Mithat, Ali Suavi, Ziya Paşa, Mustafa Fâzıl Paşa gibi isimler vardı. Jön Türklerin kurduğu ilk dernek ise İttihad-ı Osmânî’dir.

Kanun-i Esâsi’nin Bazı Maddeleri

Kanun-i Esâsi’nin Bazı Maddeleri

1876’da Açılan İlk Osmanlı Parlamentosu

1876’da Açılan İlk Osmanlı Parlamentosu

BİRİNCİ MEŞRUTİYET’İN ÖNEMLİ İSİMLERİ Sultan II. Abdülhamit Sadrazam Mithat Paşa

BİRİNCİ MEŞRUTİYET’İN ÖNEMLİ İSİMLERİ Sultan II. Abdülhamit Sadrazam Mithat Paşa

İSTİBDAD DÖNEMİ(1878 -1908) • II. Abdülhamit’in baskı ve sansür politikalarıyla kendi siyasetini izlediği ve

İSTİBDAD DÖNEMİ(1878 -1908) • II. Abdülhamit’in baskı ve sansür politikalarıyla kendi siyasetini izlediği ve ülkeyi “tek başına” yönettiği 30 yıllık dönemdir. II. Abdülhamit, 1877 -1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nı (93 Harbi) bahane ederek, Kanun-i Esâsi’yi yürürlükten kaldırmış, Mebusan Meclisi’ni kapatarak meşrutiyet yönetimine son verdiğini ilan etmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’nde yeniden mutlak monarşi sistemine geri dönülmüştür. Bu gelişme ile birlikte, II. Abdülhamit’in 30 yıllık baskı ve sansür dönemi olan İstibdat Dönemi başlamıştır.

II. Abdülhamit Döneminin Genel Özellikleri • Bu dönemde basına sansür uygulanarak cemiyet kurulması, gazete

II. Abdülhamit Döneminin Genel Özellikleri • Bu dönemde basına sansür uygulanarak cemiyet kurulması, gazete çıkarılması ve yönetim aleyhine yazılan kitapların okunması yasaklanmıştır. • Bu dönemde İslâmcılık (Panislâmizm) siyaseti izlenmiştir. • II. Abdülhamit, bu dönemde devleti Yıldız Sarayı’ndan yönetmiştir. • Hafiyelik Teşkilâtı (Jurnal/İstihbarat) kurulmuş ve bu amaçla jurnalciler (=ajanlar) yetiştirilmiştir. Bu durum II. Abdülhamit’in kuşkucu bir kişiliğe sahip olduğunun ve otoritesini güçlendirmek istediğinin en önemli göstergesidir. • Osmanlı Devleti borçlarını ödeyememesi üzerine, 1881’de yayımlanan Muharrem Kararnâmesi ile iflas ettiğini açıklamıştır. Bu gelişme üzerine Avrupalı alacaklı devletler Düyûn-u Umûmîye İdaresi (Genel Borçlar İdaresi)’ni kurarak Osmanlı Devleti’nin önemli gelir kaynaklarına el koymuştur.

II. Abdülhamit’in devlet politikalarında İslamcılığı ön plana çektiği de görülmektedir. O, Halifeliğin sembol ve

II. Abdülhamit’in devlet politikalarında İslamcılığı ön plana çektiği de görülmektedir. O, Halifeliğin sembol ve simgelerini önceki padişahlardan daha çok kullanmıştır. Bundan yararlanarak, Balkanlar’da yaşanan toprak kayıpları ve Rusya’nın etkisiyle yaşanan Panslavizm’e karşı, devletin devamını Asya’da kalan topraklar ile sağlamak için İslam dayanışmasını kurmaya çalışmıştır.

İslâmcılık (Ümmetçilik) (Panislâmizm) • Temsilcileri: Said Halim Paşa, Mehmet kif, Ahmet Hamdi Akseki •

İslâmcılık (Ümmetçilik) (Panislâmizm) • Temsilcileri: Said Halim Paşa, Mehmet kif, Ahmet Hamdi Akseki • Amacı: Millet olmanın en önemli özelliği dindir. Dinî birlik devleti ayakta tutabilir, düşüncesiyle İslâm toplumlarının devletten ayrılmalarını önlemek ve tüm Müslümanları tek bir çatı altında toplamak. • Sonuç: I. Dünya Savaşı sırasında halifenin cihat çağrısına rağmen Müslüman Arapların İngilizlerle birlikte hareket etmeleri ile geçerliliğini kaybetmiştir.

İKİNCİ MEŞRUTİYET (1908 -1918) • Osmanlı Devleti’nde Sultan II. Abdülhamit’in 1908’de Kanun-i Esâsi’yi tekrar

İKİNCİ MEŞRUTİYET (1908 -1918) • Osmanlı Devleti’nde Sultan II. Abdülhamit’in 1908’de Kanun-i Esâsi’yi tekrar yürürlüğe koyarak Mebusan Meclisi’ni açmasıyla başlayan ve 1918’de Sultan Vahdettin’in Mebusan Meclisi’ni kapatmasıyla sona eren dönem “II. Meşrutiyet Dönemi” olarak adlandırılmaktadır. • II. Meşrutiyet’in ilan edilmesinde etkili olan grup İttihat ve Terakki Cemiyeti’dir

İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ • 1889 yılında İstanbul’da askerî tıbbiye öğrencileri olan İbrahim Temo,

İTTİHAT VE TERAKKİ CEMİYETİ • 1889 yılında İstanbul’da askerî tıbbiye öğrencileri olan İbrahim Temo, İshak Sukutî, Abdullah Cevdet, Mehmet Reşit, Hikmet Emin Bey, Hüseyinzâde Ali ve Nâzım Bey tarafından İttihad-ı Osmânî adıyla gizlice kurulan cemiyettir. • Aynı yıl içinde Paris’teki Jön Türkler (Genç Osmanlılar) ile temas kuran bu grup Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adını almıştır. • Mustafa Kemal’in 1906’da Şam’da kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti, 1907 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılmış ve iki cemiyet birleşmiştir.

 • Başlıca yayın organları Mizan, Meşveret ve İçtihat gazeteleridir. • 1918’de kapatılan parti,

• Başlıca yayın organları Mizan, Meşveret ve İçtihat gazeteleridir. • 1918’de kapatılan parti, Teceddüt Fırkası adı ile çalışmalarını sürdürmüştür. • Siyasî fikir olarak Türkçülük (Turancılık/Pantürkizm) akımını savunan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başlıca amaçları ise şunlardır: • 1 -Osmanlı Devleti’nin dağılmasını önlemek • 2 -Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti üzerindeki baskısını engellemek • 3 - Meşrutiyet’i ilan ederek halkı yönetime dâhil etmek • 4 -Millî kültüre hizmet etmek • 5 - Millî bir ekonomi oluşturmak

 • İttihat ve Terakki Cemiyeti kolektif liderlik anlayışı ile yönetilmiştir. Kararlar “Merkez-i Umumiye”de

• İttihat ve Terakki Cemiyeti kolektif liderlik anlayışı ile yönetilmiştir. Kararlar “Merkez-i Umumiye”de alındığı için bir lider hareketi değildir. Ancak zaman içinde iki kişi ön plana çıkmıştır. Bunlar sivil kanadın lideri Talat Paşa ile askeri kanadın lideri Enver Paşa’dır. • Bu iki isim zaman içinde iyice yükselecek, Talat Paşa önce Dahiliye Nazırı, sonra Sadrazam, Enver paşa ise, Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili olacaktır.

İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN İKİ ÖNEMLİ İSMİ ENVER PAŞA TALAT PAŞA

İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN İKİ ÖNEMLİ İSMİ ENVER PAŞA TALAT PAŞA

-Vatanın kurtarılması amacıyla ittihat ve terakkiden farklı düşüncelerde mevcuttu. Bunlardan biri de Prens Sabahaddin’di.

-Vatanın kurtarılması amacıyla ittihat ve terakkiden farklı düşüncelerde mevcuttu. Bunlardan biri de Prens Sabahaddin’di. -II. Abdülhamit’in kız kardeşinin iki oğlundan biri olan ve babası ile birlikte Paris’e kaçarak hayatını burada sürdüren Sabahattin, Fransız kamuoyunda “Prens” olarak tanınıyordu. -Jön Türk Hareketinde yaşanan ayrılık sonrası Prens Sabahattin “Teşebbüs-i Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyeti”ni kurmuştu. -Sabahattin’e göre devlet toplum merkezli değil, İngiltere’de olduğu gibi birey merkezli bir yapıda gelişmelidir. Bu şekilde ortaya çıkacak olan devlette, yerel güçlere ayrılarak yönetilen toplumlar çok daha güçlü ve sağlıklı olacaklardı. Sabahattin’e göre, Osmanlı’nın kurtuluşu, ancak bu bireyci topluma geçiş ile mümkündü.

PRENS SABAHATTİN

PRENS SABAHATTİN

Bu dönemde rejime karşı muhalefet ortamından etkilenenlerden biri de Mustafa Kemal olmuştur. Kurmay Yüzbaşı

Bu dönemde rejime karşı muhalefet ortamından etkilenenlerden biri de Mustafa Kemal olmuştur. Kurmay Yüzbaşı olarak ilk tayin yeri olan Şam’da kendisi gibi muhalif kişilerle temasa geçen Mustafa Kemal, burada “Vatan” isimli bir örgüt ile karşılaşmış, zaman içinde bu örgütün başına geçerek adını “Vatan ve Hürriyet” olarak değiştirmiştir. Daha sonra ihtilalcı bir oluşumun daha rahat örgütlenebileceğini düşünerek gizlice Selanik’e gelip burada örgütün şubesini kurmuştur. Ancak görev yeri olan Şam’a dönmek zorunda kaldığı için Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik’te gelişmesi mümkün olmamıştır.

Kurmay Yüzbaşı olarak görev yaptığı sırada 1906 yılında Şam’da çekilmiş olan resmi.

Kurmay Yüzbaşı olarak görev yaptığı sırada 1906 yılında Şam’da çekilmiş olan resmi.

II. Meşrutiyet’in İlan Edilmesinin Nedenleri • İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne bağlı subayların Meşrutiyet yönetimini

II. Meşrutiyet’in İlan Edilmesinin Nedenleri • İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne bağlı subayların Meşrutiyet yönetimini istemesi • Osmanlı hanedanından başka birinin tahta çıkacağı söylentileri • Padişaha, “Serez’den İstanbul’a bir ordunun yürüyeceği” şeklinde bir telgraf ulaştırılması • Ordu ile halk arasında isyan belirtilerinin ortaya çıkması • 1908’de İngiltere ile Rusya arasında Reval Görüşmesi’nin yapılması • « 1908’de İngiltere ile Rusya arasındaki Reval Görüşmesi’nde; Makedonya meselesi, Boğazların durumu ve Osmanlı’daki azınlıklar için yapılacak ıslahatların görüşülmesi Meşrutiyet’in ilânında hızlandırıcı etkiye sahip olmuştur. »

II. Meşrutiyet’in İlanı (24 Temmuz 1908) • İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri, basından ve

II. Meşrutiyet’in İlanı (24 Temmuz 1908) • İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri, basından ve Almanya istihbaratından aldıkları Reval Görüşmeleri bilgisine dayanarak, silah zoruyla da olsa padişaha Meşrutiyet’i ilan ettirebilmek için Hürriyet Taburları’nı kurmuşlar ve isyan çıkarmışlardır. • Halk tarafından da desteklenen bu ayaklanma sonucunda Selanik Hükûmet Konağı işgal edilmiştir. İttihat ve Terakki liderlerinden Enver Paşa, Resneli Niyazi Bey ve Eyüp Sabri Bey’in ordularıyla İstanbul’a geleceği dedikoduları üzerine endişelenen II. Abdülhamit, 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’i ilan ederek Kanun-i Esâsi’yi yeniden yürürlüğe koymuştur. Böylece İstibdat Dönemi sona ermiştir.

31 MART OLAYI • II. Meşrutiyet’in ilanından sonra bu yönetimi istemeyen grupların, Volkan Gazetesi

31 MART OLAYI • II. Meşrutiyet’in ilanından sonra bu yönetimi istemeyen grupların, Volkan Gazetesi yazarı Derviş Vahdeti öncülüğünde İstanbul’da başlattıkları isyandır. Osmanlı Mebusan Meclisi’nin ikinci kez açılışından sonra çatışmalar artmıştır. İttihatçılara muhalif olanların kurduğu Ahrar Fırkası, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çalışmalarına engel olmak istemiştir. Politik istikrarsızlık ve çatışmalar, Serbesti Gazetesi yazarı Hasan Fehmi’nin öldürülmesi ile daha da şiddetlenmiştir. Volkan Gazetesi, İttihad-i Muhammedî Cemiyeti’nin yayın organı haline geldikten sonra özellikle din adamları ve ittihatçılara karşı olan subaylar üzerinde son derece etkili olmuştur.

1876 Kanun-i Esâsisi’nde Yapılan “ 1909 Yılı” Değişiklikleri • Hükûmet, padişaha değil Mebusan Meclisi’ne

1876 Kanun-i Esâsisi’nde Yapılan “ 1909 Yılı” Değişiklikleri • Hükûmet, padişaha değil Mebusan Meclisi’ne karşı sorumlu tutulmuştur. • Padişahın Meclis’i kapatma yetkisi büyük oranda sınırlandırılmıştır. • Uluslararası antlaşmalarda “Mebusan Meclisi’nin Onayı” zorunluluğu getirilmiştir. • Kanun teklifi için gerekli olan padişah izni kaldırılmıştır. • Padişahın sürgün ve sansür yetkisine son verilmiştir. • Padişahın veto hakkı sınırlandırılmıştır. • Basın üzerindeki sansür kaldırılmıştır. • Cemiyet, dernek ve parti kurma hak ve hürriyetleri kabul edilmiştir.

II. Meşrutiyet Döneminde Kurulan Siyasî Partiler • İttihat ve Terakki Cemiyeti: Türk siyasî tarihinin

II. Meşrutiyet Döneminde Kurulan Siyasî Partiler • İttihat ve Terakki Cemiyeti: Türk siyasî tarihinin ilk partisidir. Siyasî fikir olarak Türkçülük (Turancılık/Pantürkizm) akımını savunmuştur. Mizan, Meşveret ve İçtihad gazeteleri desteklemiştir. • Osmanlı Ahrar Fırkası: Prens Sabahattin önderliğinde kurulmuştur. Türk siyasî tarihinin ilk muhalefet partisidir. Volkan ve Serbestî gazeteleri desteklemiştir. • Hürriyet ve İtilaf Fırkası: Liderleri Dr. Rıza Nur ve Damat Ferit Paşa’dır. 1911 yılında İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı kurulan en önemli muhalefet partisidir.

Bu önemli üç siyasî parti dışında ayrıca; Fedakâran-ı Millet Fırkası, İttihad-ı Muhammedî Fırkası, Osmanlı

Bu önemli üç siyasî parti dışında ayrıca; Fedakâran-ı Millet Fırkası, İttihad-ı Muhammedî Fırkası, Osmanlı Demokrat Fırkası, Islahat-ı Esâsiye-i Osmaniye Fırkası, Mutedil Hürriyetperverân Fırkası, Osmanlı Sosyalist Fırkası ve Ahâli Fırkası gibi siyasî partiler de kurulmuştur.