TURISTLIK YERLERIN KONUMLARININ TANIMLANMASI Turizmin ortaya kndan itibaren
TURISTLIK YERLERIN KONUMLARININ TANIMLANMASI Turizmin ortaya çıkışından itibaren, turistik yörenin doğal çevre ile olan ilişkileri belirli gelişim aşamalarından geçer. Turistik yerlerin, turistik gelişmişlik açısından konumlarının tanımlanabilmesi ve belirlenebilmesi için aşağıdaki kriterler göz önünde bulundurulmalıdır. Turistik yerlerin turistik gelişmişlik açısından konumlarının belirlenmesinde zaman faktörü göz önünde bulundurularak yaşam döngüsü içerisinde olgunluk, azalma veya yeniden canlanma şeklinde bir bakış açısı geliştirilmiştir. Buna göre turizmin yaşam döngüsü, şu şekilde ifade edilir.
Turizmin çevresel ve toplumsal bir olgu olduğu, bir doğal çevre üzerine kurulu olduğu ve bir toplumsal ilişkiler ağı olduğuna daha önce değinilmişti. Bununla birlikte, turizmin çevresel ve toplumsal boyutları da iç içe geçmiş durumdadır. Yukarıda belirtilen, turizmin gelişmişlik açısından konumunu belirleyebilmek ve üzerine kurulu olduğu doğal çevre ile olan ilişkisini ve sosyo-kültürel çevre içinde nasıl oluştuğunu anlayabilmek için, söz konusu ilişkilere daha ayrıntılı olarak bakmak gerekmektedir.
TURIZM GELIŞIMININ ÇEVRE ÜZERINDEKI ETKISI Ekonomik bir faktör olarak kabul edilmemesine rağmen, “çevresel kaynaklar”ın, turistlerin tercihleri üzerinde etkisi olduğu açıktır. Söz konusu tanımlama içerisinde, turistlerin tercihlerini belirleyen pek çok faktörden söz edilebilir. Bunlar; doğal kaynaklar, yerli halkın konukseverliği, yerel adetler ve iyi korunmuş tarihsel yerlerdir. Böylece çevresel kaynaklar üç ayrı kategoriye ayrılır: Doğal Çevre: Kara (toprak), hava, su ve şora. Sosyal ve Kültürel Çevre: Gelenekler, görenekler, tarih, sanat, konuksever-lik ve bütün bir sosyal yapı. Kentsel Çevre: Turistler kadar yerli halka da hizmet veren yapay çevrenin ulaşım ve iletişim gibi üst yapılarıdır.
Turizm açısından sürdürülebilirlik; turizm açısından vazgeçilmez olan doğal kaynakların sadece bir defalık kullanımını değil, gelecek kuşakların da kullanımına olanak verecek bir anlayışı öngörür. Sürdürülebilir turizm açısından en uygun turizm türü eko-turizmdir. Ekoturizm, turizmin gelişmesi ve işleyişinde ekolojik ilkelerin temel olarak benimsenmesini ifade eder.
SÜRDÜRÜLEBILIRLIK VE EKO-TURIZM Sürdürülebilirlik, ekonomik ve toplumsal boyutları olan bir kavramdır. Sadece bugünün toplumunu ve gereksinimlerini değil, geleceğin toplumunu ve gereksinimlerini de dikkate alan bir anlamsal içeriğe sahiptir. Sürdürülebilir ekonomik kalkınma, ekonomik üretim için gerekli olan (doğal) kaynakların sürekli yeniden üretilmesini ve üretim sürecinde, doğal dengelere olabildiğince zarar verilmemesini ifade etmektedir. Bu anlamda eko-turizm sürdürülebilir bir turizm ve sürdürülebilir bir ekonomik kalkınma ve gelişme modelidir.
Ekonomik ve toplumsal gelişmenin gerçekleştirilebilmesi için, toplumun gereksinim duyduğu malların ve hizmetlerin üretilmesine ihtiyaç vardır. Bununla birlikte üretim ve tüketimle ilgili etkinliklerin, bugünkü kuşağın refahını azaltıcı sonuçlara yol açmadan yürütülmesi istenmektedir. Ayrıca gelecek kuşakların refah ve yaşam kalitesinin güvence altına alınması gibi bir zorunluluk ve sorumluluk da söz konusudur. Bir toplumun üstlendiği ekonomik gerekleri ifade eden bu yaklaşım, sürdürülebilir kalkınma anlayışının bir yansımasıdır.
Dolayısıyla, doğal kaynakların ekonomik üretim sürecinde kullanımı açısından “sürdürülebilirlik” ve “sürdürülebilir kalkınma” kavramları gündeme gelmektedir. Sürdürülebilir kalkınma, bugünün ihtiyaçları karşılanırken gelecek kuşakların da kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmesi olanağından ödün vermemesini ifade eder (Ceylan, 1995: 205). Çevrenin serbest mal olarak görüldüğü, geleneksel ekonomik büyüme ve kalkınma yaklaşımlarından farklı olarak sürdürülebilir kalkınma yaklaşımında doğal kaynaklar ve çevre, kıt girdiler olarak kabul edilmektedir. Sürdürülebilirliğin yedi temel ilkesi vardır, bu ilkeler şunlardır:
Fiziki ve kültürel kaynakların korunması ve turizm amaçlı ekonomik gelişmenin sağlanması, sürdürülebilir turizm gelişmesinin amacını gösterir. Sürdürülebilir bir turizm sağlanabilmesi için, turizmin doğal girdilerinin tek yönlü tüketimi yerine dengeli ve yeniden üretimini kapsayacak şekilde kullanılması, fiziki ve sosyal taşıma kapasitesinin sınırlarının aşılmaması temel ilke olarak benimsenmelidir. Sonuç olarak turizm açısından “taşıma kapasitesi, ” bir turizm bölgesinin, içinde bulunduğu doğal kaynaklara, halka, ekonomiye ve kültüre olumsuz etki yaratmadan ve ziyaretçilerin tatmin düzeyini azaltmadan, maksimum miktarda kullanılmasını belirleyen düzeydir. Belirlenen kapasiteyi aşan turizm yatırımları, kelime anlamıyla artan, gelişen bir turizm olarak “sürdürülebilir” bir görünüm arz etse de taşıma kapasitesinin geçildiği seviyeden itibaren sürdürülemez bir seviyeyi ifade eder.
Taşıma kapasitesi: Turizm açısından taşıma kapasitesi, turizm faaliyetlerinin, yörenin doğal, sosyo -kültürel ve kentsel çevresi üzerinde olumsuz etki yapmadan gerçekleştirilmesini ifade eder. Eko-turizm, kitle turizminin doğal ve sosyo -kültürel çevre üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri ortadan kaldırabilir. ekolojik amaçlarla bütünleşmesini esas alan sürdürülebilir turizm yaklaşımı, eko-turizm kavramıyla yaşama geçmekte ve anlam kazanmaktadır.
TURIZMDE ÇEVRE YÖNETIMI Çevre yönetimi; çevresel etki (estetik, kültürel, ekolojik ve toplumsal), sürdürülebilirlik, kaynak yönetimi ve kirlilik gibi birçok süreci kapsayan bir terimdir. Dolayısıyla, başarılı bir çevre yönetimi sistemi içinde, yukarıda sayılan tüm süreçlerin yer alması gerekmektedir. Çevre yönetimi, bir ekonomik faaliyetin çevresel etkilerinin tespit ve kontrol edilerek bu etkilerin sınırlandırılmasını ve mümkünse ortadan kaldırılmasını hedefler.
IŞLETME YÖNETIMI Çevre yönetimi açısından öncelikle, sağlam bir planlama ile atıkların oluşumunun engellenmesi gerekmektedir. Atık denetimiyle, atıkların üretildiği şekil ve üretildiği alanlar belirlenmelidir. Atık ürettiği tespit edilen işlemlerin belirlenip atıkları minimize edecek hale getirilmesi gereklidir. Atıkların çoğunun, elden çıkarılması gereken atık materyallerden oluştuğu kanıtlanmıştır. Bazı maddeler kullanılırken atıkların oluştuğu görünmeyebilir. Bu durum temizlik maddelerinde sıkça görülür. Amaç temizlik yapmakken sonuçta bir sürü atık oluşur. Deterjanla temizlik yapılırken su kullanımına gereksinim vardır. Temizlik sonrasında arta kalan su atık sudur ve bu suyun ıslah edilmesi oldukça maliyetlidir, ayrıca deterjanlı olduğundan sucul yaşamı tahrip eder. Aynı şekilde, gıda maddelerinin de toplu bir şekilde diğer atıklarla atılması, hem gıda hem de para kaybına yol açar ve atık suyun artmasına yol açar.
KAYNAKÇA Prof. Dr. Muammer Tuna ve Doç. Dr. Aslıhan Aykaç Yanardağ , Turizm Sosyolojisi, Anadolu Üniversitesi, 1. baskı, 2012
- Slides: 12