Gotik mimarlk Romanesk mimarlk elerinden ok fazla yararlanmtr

  • Slides: 33
Download presentation
Gotik mimarlık Romanesk mimarlık öğelerinden çok fazla yararlanmıştır. Ancak Gotik mimarlıkta kemer, kubbe, sütunların

Gotik mimarlık Romanesk mimarlık öğelerinden çok fazla yararlanmıştır. Ancak Gotik mimarlıkta kemer, kubbe, sütunların en üstteki kasnaklarının köşeli kemerlerle bağlanması, sütun boylarının kısaltılması, yapının içinde ve dışında yukarı doğru çıkan çizgilerin birbirine denk gelmesi, bunu sağlamak için de sütunların duvara birleştirilmesi, çatının üzerine kadar yükselen yivli oklar, vitraylar ve gül pencerelerle yapının içinin daha aydınlatılması, ölçü açısından yapının geniş ve yüksek tutulması gibi özellikler

Gotiğin en belirgin özelliklerinden biri sivri kemer ve kaburgalı çapraz tonoz kullanımıdır.

Gotiğin en belirgin özelliklerinden biri sivri kemer ve kaburgalı çapraz tonoz kullanımıdır.

Sivri kemer, merkezleri iki ayrı daire kavisinin birbirini karşılıklı olarak kesmesinden meydana gelmiştir. Sivri

Sivri kemer, merkezleri iki ayrı daire kavisinin birbirini karşılıklı olarak kesmesinden meydana gelmiştir. Sivri kemerlerin kesişmesinden oluşan kaburgalı tonoz sisteminin kullanılması, çatı yükünün içten birleşik sütunlara ve ayaklara yüklenerek yere aktarılması, dıştan payandalarla yapının bir tür askıya alınması gibi teknik çözümler bu üslubun getirdiği yeniliklerdir.

Bu durum, 11. yüzyıl sonunda Lombardiya’da ve Güney Fransa’da, 12. yüzyılda İngiltere’de Durham Katedrali’nde

Bu durum, 11. yüzyıl sonunda Lombardiya’da ve Güney Fransa’da, 12. yüzyılda İngiltere’de Durham Katedrali’nde ortaya çıkmıştır. Mimarın yapı üzerine uygulamış olduğu orta kısmının yükseltilerek kubbeleştirilmesi haç tonoza kaburgaların ilavesi ile sağlanmıştır. Böylece tonoz ağırlığı kaburgalara yüklenmiştir. Bu çeşit tonozlarda önce kaburgalar inşa edilip sonra araları doldurulmuştur. Bu nedenle kaburgalar sonradan konulan kısımların ağırlığını yüklenmiş, dayanma kemeri ile Durham Katedrali

Gotik mimarlığında 2 tür payanda kullanılmıştır. Paris St. Chapelle’de olduğu gibi kilisede yan geçitler

Gotik mimarlığında 2 tür payanda kullanılmıştır. Paris St. Chapelle’de olduğu gibi kilisede yan geçitler olmadığında yukarı doğru incelen payandalar duvara bitiştirilmiştir. Yan geçitli kiliselerde ise payanda kemerler yöntemine başvurulmuştur.

Önceleri duvarlara bitişik olarak yapılan kalın kagir ayaklardan meydana gelen bu payanda kemerler, daha

Önceleri duvarlara bitişik olarak yapılan kalın kagir ayaklardan meydana gelen bu payanda kemerler, daha sonraları yapıdan uzaklaştırılarak birer kemerle yapıya bağlanmıştır.

Bir taraftan ayaklara, diğer taraftan yapının çevre duvarlarının kemer ayaklarına gelen kısımlarına dayanarak dışa

Bir taraftan ayaklara, diğer taraftan yapının çevre duvarlarının kemer ayaklarına gelen kısımlarına dayanarak dışa doğru açılma önlenilmiştir.

Sivri kemer çaprazı üzerindeki tonoz ve payanda kemerin ustalıklı bir yapım yöntemiyle dört köşeye

Sivri kemer çaprazı üzerindeki tonoz ve payanda kemerin ustalıklı bir yapım yöntemiyle dört köşeye yöneltilmesi, yapılarda büyük pencereler açmaya olanak sağlamıştır. Böylece taşıyıcı olmaktan çıkan duvarlarda büyük pencere boşluklarının açılmasına neden olmuştur.

Gotik kiliselerde yüksek pencerelerin olması bir ışık çözümlenmesini göstermiştir. Bunlardan az ışık gelmesi için

Gotik kiliselerde yüksek pencerelerin olması bir ışık çözümlenmesini göstermiştir. Bunlardan az ışık gelmesi için vitray tekniği geliştirilmiştir. Bu nedenle vitray yeni bir sanat haline gelmiştir.

Özellikle Paris civarında bu sanat alanı ile ilgili atölyeler kurulmuştur. Böylece dinamik ve işlevsel

Özellikle Paris civarında bu sanat alanı ile ilgili atölyeler kurulmuştur. Böylece dinamik ve işlevsel yapısal çözümlerden oluşan bu düzenin sonucunda mekanın sınırsızlığa doğru yönelmesi ile karşılaşılmıştır. Chartres Katedrali

Ayrıca şu özellikler Romanesk mimarisini Gotik mimariden ayırmaktadır: Bu dönem yapılarında orta nefi yan

Ayrıca şu özellikler Romanesk mimarisini Gotik mimariden ayırmaktadır: Bu dönem yapılarında orta nefi yan neflerden ayıran ayak ile sütunun dönüşümlü olarak sıralanması ortadan kalkmıştır. Ayaklar, silme ve gömme sütunlarla kalınlaşıp yükselmiştir. Roman kilisesindeki kare mekan bu mimaride görülmemektedir. Kripta, Gotik kiliselerde genellikle yoktur. Roman kiliselerinden de bu yüzden ayrılır.

Bu yapılarda, Roman kiliselerindeki yatay hatlar yerine, dikey hatlara önem verilmiştir ve apsis ayırımı

Bu yapılarda, Roman kiliselerindeki yatay hatlar yerine, dikey hatlara önem verilmiştir ve apsis ayırımı mekan düşüncesi ile terkedilmiştir. Roman mimarları, yapıların masif duvarlarını frizler, küçük galeriler, kör kemerler gibi mimari fonksiyonları olmayan, fakat ağır görünüşlü unsurlarla süslerken; Gotik mimarlar ise duvarları parçalayarak bu tarz süsleyici unsurlara itibar etmemişlerdir.

Gotik mimaride görülen sütun başlıkları bitkisel karakterde olurken Roman yapılarının son devresinde görülen Bizans’a

Gotik mimaride görülen sütun başlıkları bitkisel karakterde olurken Roman yapılarının son devresinde görülen Bizans’a ait trapez sütun başlığının çok çeşitli soyut biçimlendirilmesi de yoktur.

Dış çephelerde gül pencereler yer alırken, portal ve pencerelerin üzerinde de fiale denilen üçgen

Dış çephelerde gül pencereler yer alırken, portal ve pencerelerin üzerinde de fiale denilen üçgen biçimli, üç boyutlu süs halinde küçük kuleler yerleştirilmiştir. Westminster Abbey

Pencere üzeri çeşitli şekilde süs unsurları ile yüklü hale getirilip haç çiçek denilen istavroz

Pencere üzeri çeşitli şekilde süs unsurları ile yüklü hale getirilip haç çiçek denilen istavroz biçimli süsler, yapı bedenine bağlı olmayarak fiale üstünde yükselmiştir.

Gotik yapı süslemeleri, geometrik kanunlara uygun bir şekilde düzenlenmiştir. Masswerk adı verilen bu süsleme

Gotik yapı süslemeleri, geometrik kanunlara uygun bir şekilde düzenlenmiştir. Masswerk adı verilen bu süsleme şekli, özellikle pencere kemeri içine gelen kısmın biçimlendirilmesinde kullanılmıştır.

Pencere kemerlerinin içinde yoğunlukla yer alan bu ölçü işi, kemer bölümünden aşağı doğru, dikey

Pencere kemerlerinin içinde yoğunlukla yer alan bu ölçü işi, kemer bölümünden aşağı doğru, dikey kolonlar halinde inmektedir.

Pencere kemerleri içinde gelişen ölçü işi Sechspassform (Altıdelik formu) denilen çok değişik şekilde Gotik’in

Pencere kemerleri içinde gelişen ölçü işi Sechspassform (Altıdelik formu) denilen çok değişik şekilde Gotik’in sonuna kadar devam etmiştir.

Balık hava kabarcığı adı verilen ölçü işi, üç boyutlu süslemeyi alev üslubuna çevirmiştir. Soest

Balık hava kabarcığı adı verilen ölçü işi, üç boyutlu süslemeyi alev üslubuna çevirmiştir. Soest de Wiesenkirche Kilisesi

Gotikte portal, Roman kiliselerinden itibaren geliştirilmiştir ve Roman’da yuvarlak kemerli olan arşitrav sivri kemerli

Gotikte portal, Roman kiliselerinden itibaren geliştirilmiştir ve Roman’da yuvarlak kemerli olan arşitrav sivri kemerli olarak yapılmıştır. Ayrıca sivri kemerlerin gözlerinde yer alan tympanon içinde İsa ile ilgili bir konuyu işleyen kabartma yer almıştır.

Vendome Trinite Katedrali Pencere ve kapı kemerlerinin üzerlerine, üçgen biçimli dantela gibi oyulmuş bir

Vendome Trinite Katedrali Pencere ve kapı kemerlerinin üzerlerine, üçgen biçimli dantela gibi oyulmuş bir tepelik (Wimperg) konulmuştur. Bunlar pencere ve kapı unsurlarını yukarı doğru yükselten bir etki yapmaktadırlar.

Gotik yapıda Romanesk mimariden farklı olarak mekan bir bütün olarak incelenmiştir. Yapı bölümleri birbirine

Gotik yapıda Romanesk mimariden farklı olarak mekan bir bütün olarak incelenmiştir. Yapı bölümleri birbirine kaynaştırılmıştır. Hem iç hem de dış mekanda tüm mekanlar birbirlerine yedirilerek planda görüleceği gibi bir bütün olarak biçimlendirilmiştir. İç mekandaki ayaklar, silmeler ve tonozlardan sonra kaburgalarla da yukarı yükselen bir hareket görülmektedir. Lincoln Katedrali

Romanesk sanatının mimarları her zaman kiliseye mensup kişilerdir. Ancak Gotik mimarlar ise, sanatlarıyla geçinen

Romanesk sanatının mimarları her zaman kiliseye mensup kişilerdir. Ancak Gotik mimarlar ise, sanatlarıyla geçinen sivil mimarlar olarak bilinmektedir. Bu mimarlar için, Latince bina ustası anlamına gelen magisler operis tabiri kullanılmaktaydı. Büyük bir teknik bilgiye sahip olan bu mimarlar arasında en ünlüleri; Étienne de Bonneuil, Mathieu d’Arras, Henry ve Pierre Arler, Pierre de Montereaux, Libergier, Jean d’Orbais, Robert de Couey, Robert Luzarches vs. dir. . Mathieu

Sivri kemerlerin yapısal şekillerine ve bazı mimari unsurlarına göre Gotik mimarinin Erken Gotik, Işınsal

Sivri kemerlerin yapısal şekillerine ve bazı mimari unsurlarına göre Gotik mimarinin Erken Gotik, Işınsal Gotik, Alevli Gotik gibi dönemleri vardır. Romaneskten Gotiğe geçiş devri olan Erken Gotik üslubu, Fransa’da 1150 -1200, Almanya’da 12001300, İngiltere’de 1170 -1250 arasında, İtalya’da 13. yüzyıl başlarından itibaren uygulanmıştır.

Sivri kemerin yavaş kendini belli ettiği, pencere sayılarının çoğaldığı ve süsleme unsurlarının hatlarının keskinleşmeye

Sivri kemerin yavaş kendini belli ettiği, pencere sayılarının çoğaldığı ve süsleme unsurlarının hatlarının keskinleşmeye başladığı Işınsal Gotik üslubu St. Chapelle Kilisesi (Rayonnant üslup), Fransa’da 1200 -1300, Almanya’da 1260 -1400, İngiltere’de 1250 -1350 arasında, İspanya’da da 1200’den başlayarak geçerli olmuştur.

Tezyinatın yoğun ve çok olduğu, süsleme unsurlarının alevler şeklinde kıvrımlı olarak yapıldığı Alevli Gotik

Tezyinatın yoğun ve çok olduğu, süsleme unsurlarının alevler şeklinde kıvrımlı olarak yapıldığı Alevli Gotik üslubu ise genel olarak 14. yüzyıldan 16. yüzyıl başlarına kadar sürmüştür. Bu üslupta kemerler daha alçak şekilde düzenlenmiş, sivri kemerler ile kapı ve pencere yüzeyleri çiçek demetleriyle, tonoz ve kaburgaların kesişme noktaları kabartma ve armalar ile süslenmiştir. Saint-Maclou Kilisesi

Kilise, manastır ve vaftizhanelerin yanı sıra belediye yapıları, loncalar, esnaf birlikleri, saraylar, şatolar ve

Kilise, manastır ve vaftizhanelerin yanı sıra belediye yapıları, loncalar, esnaf birlikleri, saraylar, şatolar ve kent surları da inşa edilmiştir. Özellikle katedral inşasında büyük bir desteği ortaya koyan halk, günlük yaşamda, en yoksul koşullar içinde bile kilisenin yapımı için hiçbir bağıştan kaçınmamıştır. Böylece yapı, sadece tüm kentin Tanrı tarafından bağışlanmasını dile getirmekle birlikte halkın gücünün ve kendine güveninin de görkemli bir kanıtı olmuştur.

Gotik Sanatın Oluştuğu Dönem � Avrupa’da yüksek ortaçağda krallar ve kiliselerin mücadelesi dikkat çekmektedir.

Gotik Sanatın Oluştuğu Dönem � Avrupa’da yüksek ortaçağda krallar ve kiliselerin mücadelesi dikkat çekmektedir. Papa VII. Gregor ( ölümü 1085) kendini dünyanın en üst yönetiçisi olarak görmekte ve onu takip edenlerden Papa İnnozenz’de (1216) daha ileri giderek kendini İsa’nın temsilcisi olarak görmüştür. Bu arada Kendilerini dünyevi ve manevi dünyanın hakimleri olarak görmektedir. Bu ikisi arasındaki mücadele dini, siyasi alanlarda sürmüştür. Bizans’ın manevi ve dünyevi birliği sağlayacak gücünü kaybetmesi ve yerel krallıkların bunu dolduramaması bu mücadeleyi körüklemiştir. Avrupa’da Krallar, Kayzerler ve prenslikler şeklinde tanrısal bir kademelenme kabul görmüştür. XIII. yy da bu düşünce kuvvetlenerek yerleşmeye başlamıştır. � Fransa saraylarında bu dönemde bir şovalye kültürünün doğduğu görülmekte ve hıristiyan alemine yayılmaktadır. � Bu kültür hıristiyanlığa hizmet şuuruna dayanmakta ve bundan da bir namus anlayışı doğmuştur. XIII. yy sonlarına doğru şovalyelik ruhu zayıflamaya başladı. Bu dönemde üçüncü bir erk devreye girmeye başladı Bu her şeyi araştırmak ve sorgulamak üzere Teoloji, Fen Bilimleri, Hukuk gibi alanlar şeklinde düzenlenip yüksek okullarda okutulmaya başlandı. 1202 yılında birçok papaz bu okullarda okumaya başladı ve skolastik düşünce olgunlaştı.

� Bu skolastik düşüncenin yanında dinle birleşmeyi esas alan bir mistik alanda oluştu. Bu

� Bu skolastik düşüncenin yanında dinle birleşmeyi esas alan bir mistik alanda oluştu. Bu mistik düşünce İsa, Meryem ve Possion düşünceleri aracılığı ile güzel sanatlara etki yapmıştır. Bu mistik akım dini inanışlara zarar verecek boyutlara ulaşmış ve Papalık bunun önüne geçmekte zorlanmaktadır. Hatta 1309 -1378 yıllarında Papa Avignon sürgüne gönderilmiştir. 1378 -1417 yıları arasında üç papanın karşıya geldiği görülmektedir � Bu durum kilise ile devlet arasındaki ilişkileri bozmuş ve bazen papaz, toplantılar tarafından yönetilmiştir. Bu durum güçlü kişilerin ortaya çıkmasına sebep olmuş ve bu kişiler kilisenin bölünmesinin önüne geçmek için çabalamışlardır. Avrupa’da gelirlerini artıran burjuvaya karşın bölünmeler devam etmiş olmasına rağmen din devleti fikrinin kuvvetli olduğu bu ortamda bölünme tam anlamı ile gerçekleşmemiştir. Dini bir inancın sürüklediği insanlar ibadet haneler yapmak üzere tüm varlıklarını vakfetmişlerdir. . Gotik sanat böyle bir ortamda doğup gelişmiştir.

� Gotik kelimesi bazılarına göre Gotlara itafen verilmiş bir isim olduğu iddia edilse de

� Gotik kelimesi bazılarına göre Gotlara itafen verilmiş bir isim olduğu iddia edilse de Gotların yerleştiği alanda bu sanat anlayışının ortaya çıkmadığı görülür. Gotlar 1. yy da Vistül nehrinin ağzından güneye inerek Tunanın sol kıyılarına yarleşmişlerdi � Bir diğer görüş ise Rönesansın hümanistlerince Alplerin kuzeyinden gelen ve barbar olarak nitelenen her şeye karşılık kullanılan bir kelimedir. Bu kelimeyi ilk kez Rafael’in kullandığı belirtilmektedir. � Gotik mimarinin ilk örneği Paris yakınında Sn Denis Manastırının koro kısmının onarımını yapan ancak ismi bilinmeyen mimarın uygulaması olarak ortaya çıkmıştır. Bundan sonra Fransa’da katedraller bu şekle dönüştürülmeye veya bu tarzda yapılmaya başlanmıştır.

Gotik Sanatın Özellikleri � Gotik mimarinin elemanları olan sivri kemer, uçan payanda ve kaburgalı

Gotik Sanatın Özellikleri � Gotik mimarinin elemanları olan sivri kemer, uçan payanda ve kaburgalı tonozlar bu üslubun ortaya koyduğu mimari elemanlar değildir ancak bunların bir estetik amaç ve yeni anlayışlarla bir araya getirilmesi gotik üslubu oluşturmuştur. Buradaki estetik amaç sağır duvarları hareketlendirmek, mekansal akışı temin edip yapıyı canlı hareket çizgilerinden kurulu bir dış görünüşe büründürmektir. � Uçan payandalar, Kaburgalı tonozlar ve sivri kemerlerden oluşan mimari elemanların sağladığı teknik avantajlar üç grupta incelenir. � 1 -Beşik tonozlar yapının duvarlarına fazla yük bindirmektedir. Yuvarlak kemerli çapraz tonozlar ise kare birimlerde kullanılmakta ancak dikdörtgen alanların örtülmesinde yapısal zorluklar doğurmaktadır. Burada yuvarlak kemer sayıları artmakta veya basık yuvarlak kemeler oluşmaktadır. Bu durumda tonozların yükü bu kemerlerce taşınamaz duruma gelmektedir. � Sivri kemerler yuvarlak veya sivri kemerlere nazaran daha düşey bir yapıdadır. Bu durum yükün duvarlara daha dik bir noktada aktarılmasını sağlamakta ve duvarların açılmasını veya yıkılmasını zorlaştırmaktadır. Bu kemerle dikdörtgen alanların aşılmasında daha kolay olmaktadır. � Kare alanlarda tüm ağırlık dört noktaya binerken dikdörtgen alanlarda bu ağırlık noktası iki katına yükseltilmektedir.

� Dikdörtgen alanları gotik üslubun tonozları ile yani kaburgalı tonozlarla geçmenin bir avantajı da,

� Dikdörtgen alanları gotik üslubun tonozları ile yani kaburgalı tonozlarla geçmenin bir avantajı da, beşik tonoz veya çapraz tonozlarda açık alanın tamamını kaplayacak kalıplar kullanılırken kaburgalı tonozlarda kaburgaları destekleyecek kadar kalıp kullanılır. Harç kuruduktan sonra ise kaburgalar arasına geçici ve daha hafif kalıplar kullanılarak keresteden tasarruf edilerek maliyetler düşürülmektedir. � Gotik tonozun asıl hedefi hafifliktir burada estetik kaygı yine maddesel kaygının önüne geçmiştir.