Boaltm sistemi Boaltm sistemi Bbrekler reterler drar torbas
Boşaltım sistemi
Boşaltım sistemi – – Böbrekler Üreterler İdrar torbası Üretradan meydana gelir.
Böbrekler 12. Torakal, 3. Lumbal vertebraların hizasında, vertebranın iki tarafında bulunan fasulye şeklinde organlardır. Abdominal boşluğun dışında retroperitoneal (periton dışında) organlardır. Her böbreğin orta kısmında hilum adı verilen arter, ven, lenf damarlarının, sinirlerin girdiği, üreterlerin çıktığı bir bölge bulunur.
Böbrek uzunlamasına incelendiği zaman iki kısım görülür. – Korteks (dış kısımda) – Medulla (iç kısımda) Medullada koni biçiminde böbrek piramitleri bulunur. Piramitlerin ucu papillada sonlanır. Papillalar minör kalikslere minör kaliksler major kalikslere, onlarda pelvise açılır. Pelviste toplanan idrar, üreterler ile mesaneye iletilir.
Böbreğin fonksiyonları Su ve inorganik iyon dengesini sağlamak Metabolik ürünlerin idrarla atılmasını sağlamak İdrara yabancı maddeleri atarak uzaklaştırmak Hormon salgılamak – Eritropoetin – Renin – 1. 25 dihidroksivitamin D 3
Böbreklerin fonksiyonel ünitesi nefronlardır. Her bir böbrekte 1 -1. 5 milyon nefron vardır. Nefron iki ana kısımdan meydana gelir. – Böbrek cisimciği Glomerulus: Filtratı oluşturan kısım Bowman kapsülü: Glomerulusu saran iki katlı bir yapı – Tübüler kısım: Filtratın idrar haline getirildiği kısım proksimal tübülüs henle kulpu distal tübülüs kolektör kanal – Henle kulpu, kollektör kanal medullada, diğer kısımlar ise kortekste yerleşmiştir
• İdrar oluşumunda üç mekanizma rol alır. • Glomerüler filtrasyon: • Reabsorbsiyon: Filtre olan sıvıların büyük bir kısmının tekrar geri emilmesi • Sekresyon: Kandan maddelerin böbrek tübülüslerine salgılanması Bir maddenin idrarla atılma hızı= Filtrasyon hızı - geri emilim hızı + Sekresyon hızı
Glomeruler filtrasyon Glomerüler kapillerden kanın Bowman kapsül aralığına filtre olmasıdır. Filtre olan sıvıya glomerüler filtrat adı verilir. Filtratta – Kan hücreleri – Proteinler bulunmaz – Plazmada bulunan diğer maddeler aynı miktarda bulunur. – Negatif yüklü maddeler pozitif yüklü maddelere oranla daha zor filtre olurlar.
Filtrasyonun gerçekleştiği alana filtrasyon membranı adı verilir. Üç tabaka bulunur. – Kapiller endotel hücreleri arasında fenestra denilen pencereler bulunur. – Bazal membran: Kollagen ve proteoglikan fibril ağından yapılmıştır. Plazma proteinlerin geçişini etkin bir şekilde engeller. – Epitel tabaka (podosit): Bowman kapsülü epitel hücreleri arasında yarıklar bulunur.
Bazal membranın iki komşu epitel hücreleri tarafında mezengiyal hücreler bulunur. Bu hücreler – Glomerüler kapillerin etrafını sararak yapısal destek sağlar – Fagositik aktive gösterirler – Prostaglandin ve sitokinin sagılarlar. – Kasılarak glomerüler yüzey alanını ve glomerüllere gelen kan akımını değiştirerek glomerüler kan akımının düzenlenmesinde rol oynarlar.
Glomerüler filtrasyon hızına etki eden kuvvetler Diğer kapillerde olduğu gibi glomerüler filtrasyonda etki eden kuvvetler Starling kuvvetleridir. – Glomerüler hidrostatik basınç (60 mm Hg) – Bowman kapsülünde filtre olan sıvının hidrostatik basıncı – Glomerüler kapillerdeki plazma proteinlerinin onkotik basıncı – Bowman kapsülündeki sıvı proteinlerinin ozmatik basıncı – Kapiller membranın geçirgenliği
Birim zamanda filtre olan sıvı hacmine glomerüler filtrasyon hızı denir. Günlük mikarı 180 L/gün Dakikadaki miktarı ise 125 ml/dak dır. Vücudun diğer kapillerinden diffüzyona uğrayan sıvı miktarı 4 L/gündür.
Glomerüler filtrasyonunu (GF) etkileyen faktörler Glomerüler kapiller geçirgenliğinin artması GF yi arttırır. Bowman kapsülündeki sıvının hidrostatik basıncının artması GF azaltır. Glomerüler kapillerde kollid onkotik basıncın artması GF azaltır. Glomerüler kapillerde hidrostatik basıncın artması GF yi arttırır.
GF nin otoregülasyonu Kan basıncında 75 -160 mm Hg arasındaki değişiklikler GFde sadece %1 -2 oranında değişiklik oluşturur. Nedeni iki faktöre bağlıdır. Böbrek otoregülasyonu Tübüloglomerüler geri bildirim Glomerülotübüler denge
Tübüloglomerüler geribildirim, jukstaglomerüler aygıt aracılığı ile afferent ve efferent arteriyoler çapını ayarlayan mekanizmalarla sağlanır. Jukstaglomerüler aygıt – Distal tübülün başlangıcında makula densa – Afferent ve efferent arteriyol duvarlarındaki justaglomerüler hücrelerden oluşur.
Arter basıncı Glomerül hidrostatik basınc Glomerüler filtrasyon Makula densa Na. Cl Renin Anjiyotensin II Efferent arteriyoler vazokonstrksiyon Afferent arteriyoler vazokonstrisiyon
Glomerüler filtrat miktarı yüksek ise Makula densaya fazla miktarda ulaşır. Na ve Ca girişine yol açar – Ca renin salgılanmasını inhibe eder – Adenozin düzeylerini arttırır. – Afferent arteriol daralıp efferent arteriol genişleyerek glomerüler kan akımını azaltır. – Glomerüler filtrasyon hızı düşer
Glomerüler filtrasyon hızı azaldığında – Makula densaya ulaşan Na. Cl miktarı düşer – Ca girişi azalır. – Renin salgılanması artar. – Renin angiotensinojenden angiotensin I meydana gelir. – Angiotensin II oluşur. – Vazokonstritör etkilidir. – Efferent arteriol angiotensin II’e daha duyarlıdır. – Glomerüler filtrasyon hızı artar.
Prostaglandinler ve nitrik oksit glomerüler arteriolleri genişleterek glomerüler filtrasyon miktarını arttırırlar. Böbrek kan akımı nöronal ve endokrin yolaklar aracılığı ile otonom sinir sistemi ile kontrol edilir.
Glomerüler arterioller sempatik innervasyon alır. Hafif olarak kan basıncı düştüğü zaman – Efferent arteriol daralır. – Glomerüler filtrasyon hızını arttırır. Ancak aşırı kan kaybı – Yoğun sempatik uyarıya neden olur. – Her iki arteriyolu daraltarak kan akımının azalmasına neden olur
Böbrek kan akımının düzenleminde rol alan diğer hormon ise atriyal natriüretik peptittir. Kan hacmi arttığında salgılanır. Afferent arteriol genişler Mezengial hücreleri gevşer Filtrasyon membranı genişler. Kan akımı, glomerüler filtrasyon hızı, tuz ve su atılımı artar.
Glomerülotübuler denge Glomerüler filtrasyon miktarı nekadar artarsa tübülüslerden gerçekleşen reabsorbsiyon (geri emilim) o kadar artar. Tersi de geçerlidir.
Glomerüler filtrasyon miktarı nekadar artarsa tübülüslerden gerçekleşen reabsorbsiyon (geri emilim) o kadar artar. Tersi de geçerlidir. Geri emilim peritübüler kapillerde gerçekleşir. Peritübüler kapiller tübüle oksijen ve besin maddesi sağlar
Tübüllerdeki sıvının dokular arasındaki mesafede birikmeden kana geçmesini sağlar. onkotik basınç: 35 mm. Hg hidrostatik basınç: 20 mm. Hg sıvı emilimi: 15 mm. Hg
Tübüler reabsorbsiyon • Günde filtre edilen sıvı miktarı 180 L olmasına karşın çıkarılan idrar miktarı 1 -1, 5 L dir. • Bu filtre edilen sıvının büyük bir kısmının yaklaşık( % 99) geri emildiğini göstermektedir. • Reabsorbsiyon edilecek bir madde • Tübüler epitel membrandan hücreler arası mesafeye • Peritübüler kapiller zar aracılığı ile kana geri taşınmalıdır.
Maddeler – Hücreler arası birleşme noktalarından (parasellüler yol) – Epitel hücrelerinden geçerek (transsellüler yol ) reabsorbe olabilirler. Tübüler reabsorbsiyon iki farklı mekanizma ile olur. – Aktif transport Primer Sekonder – Pasif transport
Primer aktif transport ile reabsorbsiyon Maddelerin elektriksel ve kimyasal farka ters yönde ATP nin hidrolizinden sağlanan enerji ile taşınmasıdır. En güzel örnek proksimal tübül membranından Na reabsorsiyonudur. Hücrelerin kapillere bakan (bazolateral ) membranı Na-K ATP-az içerir.
Na ‘un dışarıya pompalanması lümene bakan lüminal membrandan Na geri emilimini kolaylaştırır. Bu olay iki nedenle meydana gelir. – Hücre içinde Na konsantrasyonunun düşük, tübüler sıvıda yüksek olması – Hücre içinde negatif yüklerin daha fazla olması
Ayrıca – Na’mun geri emilimi aynı zamanda tübül membranından hücre içine akıma yol açan osmatik fark oluşturur. – Suyun geri emilimi lümendeki maddeleri yoğun hale getirerek diffüzyonu kolaylaştırır.
Na geri emiliminde Na /H değişimi de önemli rol oynar. (proksimal tübülüs). Henle kulpunun çıkan kalın kısmından Na/K /2 Cl taşıyıcısı ile geri emilir. Toplayıcı kanallarda aldosteron hormonun etkisi ile epitelyal Na kanalları ile emilir.
Sekonder aktif transport ile reabsorbsiyon Bu tip taşınmada iki veya fazla madde aynı taşıyıcıya bağlanarak doğrudan enerji kullanmadan taşınırlar. Na’un primer aktif transport ile epitel hücresinde düşük konsantrasyonda tutulması lüminal membrandan Na taşınmasını kolaylaştırır. Glukoz ve amino asitler kendilerine özgü taşıyıcıya bağlanarak Na ile birlikte epitel hücresine taşınırlar.
Glukozun geri emilimi – Glukoz tübule serbestce filtre olur. – %98 si proksimal tübülüsün başlangıç kısmından geri emilir. – Glukoz iki farklı taşıyıcı tarafından geri emilir. Proksimal tübülüsün başlangıç kısmında glukoza düşük affineteli yüksek kapasiteli Na bağımlı bir taşıyıcı olan SGLT-1 tarafından epitel hücresine taşınır. Hücre içine taşınan glukoz GLUT-2 tarafından kapillere kolaylaştırılmış diffüze edilir.
Proksimal tübülüsün son kısımlarında ise glukoz miktarı azaldığı için glukoz yüksek affineteli fakat düşük kapasiteli bir taşıyıcı SGLT_2 tarafından Na ile birlikte hücre içine taşınır. Hücre içinde artan glukoz konsantrasyonu GLUT-1 taşıyıcısı ile dokular arası mesafeye oradan da kapillere diffüze olur.
Amino asitlerin geri emilimi – Proksimal tübülüsün başlangıç kısmında amino asitlerin % 98 i geri emilir. – amino asitler kimyasal yapılarına göre K , H Na , aminoasit değiştiricisiyle geri emilirler – Kapiller damarlara ise Na ile birlikte veya kolaylaştırılmış diffüzyonla taşınırlar
Amino asitlerin geri emilimi – Proksimal tübülüsün başlangıç kısmında amino asitlerin % 98 i geri emilir. – Anyonik amino asitler K ile H , 2 Na , bir aminoasit değiştiren aminoasit değiştiricisiyle geri emilirler – Katyonik amino asitler bir nötral aminoasitle değiştrilerek – Nötral aminoasitler bir Na veya H birlikte taşıcısı ile taşınırlar. – Kapiller damarlara ise Na ile birlikte veya kolaylaştırılmış diffüzyonla taşınırlar
Hücreye giren glukoz ve amino asitler konsantrasyona bağlı olarak kapillere taşınırlar. Aktif olarak geri emilen maddelerin taşınabilmesinin de bir sınır vardır. Buna Tmax değeri denir. Tübüler sıvıya ulaşan madde miktarına tübüler yük denir. Tübüler yükün T max yüksek olduğu durumlarda madde reabsorbe olamayarak tübüler sıvıda görülür.
En güzel glukozun reabsorbsiyonudur. Normal koşullarda idrarda glukoz görülmez. Yetişkin bir insanda – T max 320 mg/dak – Tübüler yük ise 125 ml/dak dır. – İdrarda maddenin görüldüğü plazmadaki miktarına ise eşik değer denir. Glukoz için bu değer 220 mg/dak. dır. – Eşik değer ile T max arasındaki fark nefronların kapasitelerinin farklı olmasından kaynaklanmaktadır.
Pasif diffüzyonla reabsorbsiyon Epitel hücrelerde Na’mun geri emilimine bağlı olarak – Klorür iyonları elektrik potansiyeli nedeniyle – Su ise osmatik basıncı dengelemek amacıyla pasif diffüzyona uğrar. – Üre de pasif diffüzyona uğrar.
Proksimal tübüllerde tübüler reabsorbsiyonun % 65 i gerçekleşir. – Proksimal tübülün başlangıç kısımında Na ile birlikte glukoz, aminoasitler, bikarbonat iyonları ile geri emilir. Na/H değişimi ile geri emilir Proksimal tübülüsün diğer yarısında ise Na klor iyonları ile birlikte emilir. K aktif olarak %80 -90 reabsorbe edilir. Ca’un %70 basit diffüzyona uğrar. Proksimal tübülüslerde reabsorbsiyon aktif ve pasif transport mekanizmalarına bağlı olarak gerçekleşir. Distal tübülüslerin son kısmı ve toplayıcı kanallarda ise reabsorbsiyon vücudun ihtiyacına göre hormonların kontrolünde gerçekleşir.
Distal tübülüsler iki farklı kısımdan oluşmuştur. – Sulandırıcı segment : Henle kulpunun kalın kısmı ile aynı özelliklere sahiptir. – Son bölüm: Toplayıcı kanallarla aynı özelliklere sahiptir. İki farklı hücre görülür. Esas hücreler (P hücreleri): Aldosteron ve ADH aracılığı ile Na ve Su reabsobsiyonu yapar. İnterka. Iat (I) hücreleri: HCO 3 reabsorbe edip H iyonunu tubul lümenine sekrete ederek asit baz dengesine yardımcı olur.
Tubuler reabsorbsiyona etki eden hormonlar Anjiotensin II ( Na. Cl ve su reabsorbsiyonu, H sekresyonu) Parathormon (Ca reabsorsiyonunu arttırır, fosfat reabsorsiyonunu azaltır) Aldosteron ( Na. Cl ve su reabsorbsiyonu, K sekresyonu) ADH (su reabsorbsiyonu) Atriyal natriüretik peptid (ANP; Na. Cl reabsorbsiyonunu azaltır)
Tübüler sekresyon Maddelerin peritübüler kapillerden tübül lümenine doğru hareketine tübüler sekresyon denir. –K –H – Kolin, kreatinin gibi oluşan bazı metabolitler – Penisilin gibi bazı ilaçlar böbreklerde sekresyona uğrarlar.
Klirens Böbrek fonksiyonlarını değerlendirmede kullanılan bir terimdir. Birim zamanda böbrekler tarafından bir maddeden temizlen plazma hacmidir. Her madde için farklıdır. Klirens=Birim zamanda uzaklaştırılan madde miktarı/maddenin plazma konsantrasyonu
Birim zamanda uzaklaştırılan madde miktarı ise – İdrar miktarı x idrardaki konsantrasyonuna eşittir. İnülin (bir polisakkarit), tübüler lümende ne sekrete ne de reabsorbe olan bir maddedir. Bu maddenin idrardaki değeri Glomerüler filtrasyon miktarını gösterir. Klinik amaçla daha çok tübüler sekresyona çok az miktarda uğrayan kreatinin klirensi kullanılır.
Na ve su reabsorsiyonu ve kontrolü Na ve su glomerüllerden kolaylıkla filtre olabilir ve % 99’u tekrar reabsorbsiyona uğrar. Proksimal tübülüslerde Na reabsorsiyonuna bağlı olarak negatif iyonlar ve su molekülleri reabsorbsiyona uğradığı için ozmatik denge korunur ve tübüler sıvı izotoniktir. Suyun reabsorsiyonunda aquaporin-1 adı verilen su kanalları suyun geri emilimini kolaylaştırır.
Henle kulpunda geri emilim zıt akımlı ozmatik çoğalma prensibine göre reabsorbsiyon yapılır. Henle kulpunun inen ve çıkan kısımlarında zıt akım vardır. İnici kolda tübüler sıvı ilerledikce hipertonik hale gelir. Çünkü – İnici koldaki hücreler Suya geçirgendir. Na, Cl ve diğer maddelere geçirgenlik çok azalmıştır. – Suya geçirgenlik nedeniyle suyu kaybeden tübüler sıvı hipertonik hale gelir.
– Çıkan kısımda ise İlk kısmı olan ince kısımda az miktarda pasif olarak Na ve Cl reabsorbsiyonu olur. Yukarıya çıkıldıkca geçirgenlik azalır. Üst kısımlar suya geçirgen değildir. Na, K ve 2 Cl iyonlarını hücrelere pompalayan aktif transport sistemi vardır. Hücreye alınan iyonlardan K ve Cl özel iyon kanalları ile hücreler arası mesafeye geçer. Na ise Na/K pompası ile uzaklaştırılır. – Çıkan kısımda tübüler sıvı iyonlarını kaybettiği için ozmolaritesi düşerek hipotonik hale gelir. Ekstrasellüler sıvıya çıkan su (inen kısımda) ve iyonlar (çıkan kısımda) henle kulpu etrafında bulunan Vasa rektalara geçer. Böylelikle ortamın ozmolaritesinin dengesi sağlanmış olur.
Distal tübülüslerin son kısımlarında ve kollektör kanallarda reabsorbsiyon hormonların kontrolünde yapılır. – Na reabsorbsiyonu aldosteron etkisiyle olur. Hücre içinde m RNA yapımını uyararak Na taşıyıcı proteinlerinin sentezini arttırır. Bu da Membranda Na-ATP-az enziminin aktivitesini arttırır. Membranın Na geçirgenliğini arttırır. – Na reabsorbsiyonuna karşılık genellikle K iyonları lümene salgılanır ( nötraliteyi sağlamak için). Bazı durumlarda ise H iyonları salgılanır.
Su reabsorbsiyonu iseantidiüretik hormonun (ADH) (vazopressin) etkisiyle kontrollü olarak gerçekleşir. Su reabsorbsiyonu ise etkisiyle kontrollü olarak gerçekleşir. – ADH c. AMP aracılığı ile aquaporin 2 içeren veziküllerin hücre yüzeyine taşınmasına neden olur – membranın suya geçirgenliğini arttırır. – ADH hipofizin arka lopundan salgılanır. – Salgılanmasını osmoreseptörler ayarlar. ADH yokluğunda çıkarılan idrar miktarı artar. Bu hastalığa diabetes insipidus denir.
K reabsorbsiyonu ve salgılanması GF geçen K tümü tübüllerde özellikle proksimal olmak üzere aktif olarak reabsorbe edilir. Plazma K konsantrasyonunu belli bir değerde tutmak için distal tübülüslerden salgılanır.
K vucuttaki miktarına göre atılmalı veya geri emilmelidir. GF geçen K tümü tübüllerde özellikle proksimal olmak üzere aktif olarak reabsorbe edilir. Plazma K konsantrasyonunu belli bir değerde tutmak için distal tübülüslerden salgılanır.
Esas hücreler tarafından – Kapiller taraftaki Na-K ATP-az tarafından alınır. – K kanalı tarafından lümene aktarılır. Bu olay Hücre içi yüksek K konsantrasyonu Tübül lümenindeki negatif yükle desteklenir.
– Hiperkalemi Na-K ATPaz aktivitesini arttırır Aldosteron salgılanmasını uyarırı.
Hipokalemi sırasında – K geri emilimi olur. İnterkale hücrelerin – Lümene bakan membranında H-K ATP-az ile H ile K değiştirilerek K hücre içine girer. – Kapillere bakan membranındaki K kanalları ile hücreden çıkarak geri emilir. Esas hücrelerde hipokalemide – K salgılanmasını sağlayan proteinlerin transkripsiyonu azalır. – Na-K ATP-azın aktivitesini azaltır.
Asit-Baz dengesi Ekstrasellüler sıvının p. H nın belirli değerde tutulması gerekir. p. H 7, 4 den fazla olmasına alkaloz p. H 7, 4 altına düşmesine asidoz adı verilir. Hidrojen iyonunu kaybına neden olaylar – Kusma – İdrar
H iyonunu arttıran kaynaklar – CO 2 – protein ve diğer organik moleküllerin metabolizması – Diyare (HCO 3 iyonların kaybına bağlı olarak) – İdrarda ( HCO 3 iyonlarının kaybına bağlı olarak)
Tampon sistemler Hidrojen iyonlarını bağlayarak ortamın p. H’sının değişmesini engelleyen maddelerdir. – CO 2/HCO 3 – Hemoglobin – Proteinler – Fosfatlar HPO 4/H 2 PO 4
HCO 3 geri emilimi Büyük bir çoğunluğu proksimal ve Henle kulpunda Na ile birlikte pasif olarak reabsorbe olur. Kan p. H alkaliye kaydığı durumlarda emilimi azalır. Distal tübülüs ve kollektör kanallarda asitbaz dengesine bağlı olarak reaksiyona girer.
Böbrekler HCO 3 /H iyon konsantrasyonlarını sabit tutarlar. HCO 3 ya idrarla atarlar yada kana yeni HCO 3 verirler. Büyük bir çoğunluğu proksimal ve Henle kulpunda Na ile birlikte pasif olarak reabsorbe olur. Kan p. H alkaliye kaydığı durumlarda emilimi azalır.
HCO 3 reabsorbsiyonu tübüler H sekresyonu ile başlar. Hücre içine giren CO 2 su ile birleşerek karbonik asidi oluşturur. Karbonik asit HCO 3 ve H iyonlarına ayrılır. HCO 3 konsantrasyon farkına bağlı olarak kapillere diffüze olur. H iyonu ise lümene salgılanır. bu salgılama – H-ATPaz pompası – H/K –ATPaz – Na/H zıt taşıyıcılar aracılığı ile olur. Salgılanan H filtre edilen HCO 3 ile birleşerek CO 2 ve H 20 oluşturur. Böylelikle – filtre olan HCO 3 kaybolur. – Plazmayada hücrede sentezlenen HCO 3 geçer. – Plazmada net bir HCO 3 değişimi görülmemiş olur.
Lümende filtre olan önemli miktarda HCO 3 iyonu olduğu müddetçe salgılanan H iyonları HCO 3 iyonları ile birleşerek CO 2 ve suya dönüşür. HC 03 iyonlarının tümü emilmesine rağmen lümende bulunan H iyonları – Bir kısmı fosfat molekülleri ile birleşerek H 2 PO 4 halinde idrarla atılır. Bu durumda plazmaya yeni bikarbonat eklenir. Plazmayı alkali hale getirir.
Böbrek epitel hücreleri tübüler sıvıda bulunan glutaminden amonyak sentez ederler. – Amonyak hücredeki H iyonu ile birleşerek amonyum oluşturur. – Amonyum Na/ NH 4 antiportu ile lümene salgılanır. İdrarla atılır. – Bu arada HCO 3 iyonu da plazmaya geçer.
İdrar yapma (Miksiyon) Nefronlarda oluşan idrar, üreterler yolu ile mesanede toplanır. Mesane düz kaslardan (detrusor kas) oluşmuştur. – – Parasempatik sinirlerle innerve edilir. PSS detrusor kasında kasılmaya neden olur. Detrusor kası gevşediği zaman internal sfinkter kapanır Detrusor kasıldığı zaman internal sfinkteraçılır. Üretranın başladığı bölgede bu kas kalınlaşarak bir sfinkter görevi görür (internal üretral sfinkter). İnternal üretral sfinkterin etrafında eksternal sfinkter vardır. Çizgili kaslardan yapılmıştır.
Mesaneye idrar geldikçe detrusor kası gevşer. Mesanedeki idrar belli bir hacme ulaşınca basınç artışı başlar. İlk idrar yapma hissi 150 -200 ml idrar toplanınca duyulur. 300 ml olunca çok şiddetlenir.
• İdrar yapma refleks bir olaydır. • Parasempatik-sempatik sinir sistemi ve korteks işbirliği ile yapılır. • Mesane dolunca PSS uyarılır. Detrusor kasılır. İnternal sfinkter gevşer. • Aynı zamanda SSS de uyarılarak sfinkterin daha fazla açılmasına yol açar. • Ayrıca eksternal sfinkterin somatik motor sinirleri baskılayarak sfinkteri genişletir. • Her iki sfinkter genişleyerek detrusor kasın kasılması ile idrar dışarı çıkar.
- Slides: 89