Hilmi Ziya lken ve ada Trk Dncesi Konunun

  • Slides: 11
Download presentation
Hilmi Ziya Ülken ve Çağdaş Türk Düşüncesi

Hilmi Ziya Ülken ve Çağdaş Türk Düşüncesi

Konunun önemi • Türk Düşüncesi Tarihini yazmaya otuz üç yıl önce girişmiştik*. O zamanki

Konunun önemi • Türk Düşüncesi Tarihini yazmaya otuz üç yıl önce girişmiştik*. O zamanki başlıca tasamız orta öğretimde edebiyat tarihi yanında Türk fikir tarihini de tanıtma ihtiyacıydı. Burada 19. yüzyıl ortalarından başlayan Türkiye çağdaş düşünce tarihini vermeye çalışıyoruz. Bir devir tam anlamıyla tarih olabilmek için yaşayanların görüş ve ihtiraslarından uzaklaşmış ve kapanmış olmalıdır. Halbuki burada ele aldığımız konu 1860 lardan hemen günümüze kadar geliyor. Söz konusu ettiğimiz fikir hareketlerinden bir kısmı ya aramızda yaşıyor ya da biz onların az çok kuvvetli etkisi altında bulunuyoruz. Burada tarafsız ve objektif olabilmek için ele aldığımız düşünürler hakkında kendi hükümlerimizi elden geldiği kadar bir yana bırakmaya ve onları kendi ağızlarından konuşturmaya çalıştık. Ancak bu koşullar altında bu objektifliğin de bir sının olacaktır. Çağdaş düşünürleri bugünkü belirli bir siyasi veya ideolojik düşünce açısından incelemek doğru olamazdı. Çünkü başka bir görüş açısı bu yargılann aksini verebilecek her iki görüş de sübjektiflikleri yüzünden bir tarih kitabından beklenen şeyi ortadan kaldıracaktı. Biz ise bu hükümleri okuyana bırakmayı tercih ettik. Çağdaş dediğimiz fikir hayatı, içtimai-siyasi büyük sarsıntılar içinde gelişmiştir. Yüzyıllar boyu savaş halinde bulunduğumuz bir dünya karşısındaki direnişler ve devrimler, sonunda İmparatorluğun yıkılmasıyla yeni bir siyasi bünyenin meydana çıkışı, bu bir yüzyıllık fikir hayatını çoğu ihtiraslı, günlük siyasi eyleme bağlı ve derin olmaktan uzak bırakmış, Batının fikir köklerine nüfuz etmek ve yeni fikirleri geniş boyutlarıyla kavramak imkânı bırakmamıştır. Mesela Fransız İhtilalinin dünyaya yaydığı fıkirler. Türkiye ye de girerken, bu hareketin arkasındaki büyük düşünürlerin bütün eserleriyle taninması ve tartışılması gerekirken, onlardan hemen hiç bir sey cevrilmemiş ve Türk düşünürleri yakın yıllara kadar gazete ve haftalık dergi sayfalarında günlük sorulara cevap vermeye çırpınan dar bir çerçeveye sıkışıp kalmışlardır. Bu açıdan bakınca Tanzimat ve Meşrutiyetin olduğu kadar Cumhuriyetin fikir tarihinin de üzeyşel olduğunu belirtmek gerekecektir. H. Ziya Ülken, Çağdaş Türkiye Tarihi, Ülken Yayınları, İstanbul, 1992, s. 15

 • Fakat konuya bajka bir açıdan bakınca, bu bir yüzyıllık fikir mücadelesinin değerini

• Fakat konuya bajka bir açıdan bakınca, bu bir yüzyıllık fikir mücadelesinin değerini tanımamak büyük yanlışlık olur: İslam uygarlığı zafer devrinde uzun ve rahat bir çeviri çabasıyla Helen uygarlığının fikir ürünlerini almış ve üzerinde yüzyıllarca işlemiş olmasına rağmen sonuç hiç de parlak olmamıştır Mesai ve İşraki ekolleri Yunan felsefesinı eksik olarak anlamış birçok sentez yetmezliklerînin bunalımı içinde kalmış, Süryanice kanalıyla A rapçaya çevrilen eserlerde önemli boşluklar doldurulamamış, fikir hareketi de 14. yüzyıldan sonra haşiyecilik ve tekrarcılık içine düşmüştür. Buna karşılık 13 -15. yüzyıllar arası Batılının, Doğu fikir hayatını anlamak için yaptığ çaba hızla gelişerek onu bir dünya uygarlığı haline getirmiştir. 19. yüzyıl ortalannda iki âlem arasındaki fark ölçülemeyecek kadar büyüktür. Her bakımdan yenilmiş bir âlemin bu sarsıntılı devresinde dünya uygarlığının fikir ürünlerin geniş boyutlarıyla kavraması mümkün müdür? Bütün kafaların savaşlar ve devrimlerdeki şüpheli sonuçlara çevrildiği zamanlarda Kant ve Hegel sistemlerini derinleştiren akademik çalışmalar beklemek kolay değildir

 • Bununla birlikte Türk düşüncesi içtimai eyleme bağlı olarak_Batı düşüncesinin başlıca özelliklerini tanımıştır.

• Bununla birlikte Türk düşüncesi içtimai eyleme bağlı olarak_Batı düşüncesinin başlıca özelliklerini tanımıştır. Türk düşünürleri toplumun bunalımları karşısındaki sorumluluklannı bilen insanlardır. Fildiş kule. Jenne çekilmemişlerdir. Ellerindeki bütün imkanları kullanarak eğitimin yayıldığı yerlere kadar yeni fıkirleri tanıtmaya yeni içtimai hareketlere önderlik etmeye çalışmışİardır. Siyasi değişmelerin çok gerisinde kalan boğuk sesler olmamışlar, zaman kendilerini'dinletmesini bilmişlerdir. Hatta içtimai eyleme karşı aşırı bağlılık belki de bir bakıma bu devir Türk düşüncesinin kusuru gibj görülebilir. Derinleştirilmiş fikir eserlerini, bu bağlılıktan kurtulabildiği ölçüde vermesi beklenmelidir. Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, orijinal fikirler ve dünya için yeni görüşlerin tarihi değildir. Fakat bütünü ile Türkiye için yeni ve gerçek yaratışları hazırlayan eserlerin tarihidir. Ag. e. , s. 16.

 • Türk düşüncesi son yüzyılda Balı kültürü ile temasların çoğalması sonunda yeni bir

• Türk düşüncesi son yüzyılda Balı kültürü ile temasların çoğalması sonunda yeni bir devreye girmeye başlamıştır. Böylece, İslam medeniyeti çevresinde paien inanç ve düşüncelerin yerine nasıl yeni bir düşünce tarzı doğmuşsa, bu son temaslar çoğaldıkça yeni bir düşünce tarzını benimseme imkânları da meydana çıkmıştır. İslamdan önceki düşünce kalıntıları o kadar azdır ki, onunla İslami devrin veya ümmet devrinin dünya görüsü arasında tam bir karşılaştırma mümkün olmamaktadır. Halbuki Batı kültürü ile temas - ilk kaynaklarına inilecek olursa hayli eski ise de, yeni dünya görüşünün meydana çıkması o kadar birdenbire olmamıştır. Bu yüzden, iki düşünce tarzı uzunca bir süre birbirine tesirsiz yana veya birbiriyle uzlaşmaya çalışarak, fakat çoğunda hiçbir gerçek kaynaşmaya ulaşmadan yaşamıştır. Türklerin Müslümanlığa girerken gösterdikleri kesin kararı, batılılaşmayı kabul ederken göstermemiş olmaları şaşılacak bir sev değildir. Hemen bütün ilkçağ kavimleri insani dinler çevresine girdikleri zaman esaslı değişikliklere uğramışlardır. Bu dinlerin tümel-bütünsel vasfı yeni bir hayat kuralı ve insan anlayışı getirmesi, Hıristiyanlığı olduğu kadar îslamlık ve Budistliği kabul eden kavimler üzerinde aynı derin tesiri yapmıştır. İçedönme (introversion) ve manevileşme (spiritualisalion) diyebileceğimiz bu etki, modern insanın önemli temellerinden birini hazırlamıştır.

 • Şu farkla ki, İslam ve Budist dünyaları bu gelişmenin son halkası ve

• Şu farkla ki, İslam ve Budist dünyaları bu gelişmenin son halkası ve kendi içine katlanmasındî n ibaret olan Skolastik'de donup kaldığı halde. Batı dünyası eşsiz bazı şartların yârdım ile payen kültürden yeni aşılar almak ve skolastiği kırmak gücünü göstermiş, böylece görünüşte kendisinin yeniden doğduğu (renicita)^ iddiasına rağmen gerçekte bu yeni aşılarla eskiyi canlandırmak ve onu tamamlamak şeklinde bir gelişme yoluna girmiştir. A. g. e. , s. 19.

 • Batı kültürü önce ekonomik-siyasi alanda, sonra bütün değerler alanında dünya görüşü olacak

• Batı kültürü önce ekonomik-siyasi alanda, sonra bütün değerler alanında dünya görüşü olacak kadar genişlediği zaman, 16. yüzyıldan sonra onun gelişme hızına ayak uyduramayan başka kültürler için tek yol kalıyordu: Modernleşmek. Çünkü bu artık. Batı veya Doğu’nun karşılaşması, kapalı eski kültür çevrelerinin alışverişi değil, . dünya ölçüsünde (oecuménique) karakteri olan yeni kültüre katılmadan başka bir şey olmayacaktı. s. 20.

 • Islam-Hıristiyan dünyalarının yüzyıllarca süren gerginliği, İkincisinden gelen her tesirin olumsuz karşılanmasına sebep

• Islam-Hıristiyan dünyalarının yüzyıllarca süren gerginliği, İkincisinden gelen her tesirin olumsuz karşılanmasına sebep oldu. Islam dünyası kendi yenilişini açığa vurma zorunda olduğu zaman dahi bu olumsuz karşılamaya devam etti. Aralarında hiçbir sivasi-ideoloiik yarışma söz konusu olmayan Hıristiyan ve Uzakdoğu dünyaları arasındaki temas ise, birincisinden daha başarılı sonuçlar doğurdu. Türkiye daha 17. yüzyıl sonunda (1689 II. Viyana-1699 Karlofça) Batının üstünlüğünü fark etmiş görünüyordu.

 • Arnold Toynbee İslam dünyasında modernleşme bakımından iki tavır görüyor: Selim III ve

• Arnold Toynbee İslam dünyasında modernleşme bakımından iki tavır görüyor: Selim III ve Mısırlı Mehmet Ali’de örneklerini bulduğu birinciye, kendi peygamberinin kafasını kesen Kral Hérode’a benzeterek Herodiate diyor. Onca, bu hareket kutsal ku^mları yıkarak işe başladığı için başarısızlığajnahkûmdur. Sünusîler ve Vehhabîler’de örneğini bulduğu İkinciye, fanatik inançlarından dolayı, zélote diyor. S. 21

Kültür paradoksu sorunu • İngiliz tarihçisinin gösterdiği bu iki alternatif doğru değildir. Doğru olan,

Kültür paradoksu sorunu • İngiliz tarihçisinin gösterdiği bu iki alternatif doğru değildir. Doğru olan, derece farkı ile, zelote hareketinin İslam dünyasını kararsızlığa götürmüş olmasıdır. Modern külür karşısında kulaklarını tıkayanlarla onun köklerine inmeyi istemeyen ve yalnızca yemişlerini devşirmekle işin çözülebileceğim sananlar, ya da kültürü medeniyetten ayırarak, eski ile yeniyi, nasyonal ile enternasyonali. Batı ile Doğu’yu, kısaca iki ayrı dünya görüşünü hem ayırmak hem uzlaştırmak kabil olacağını sananlar, hatta külür ve medeniyet ikiliğini kaldırmak içinmodernleşmeyi yalnız şekilde, teknikte ve ekonomik gelişmede gören ve bunun derin bir kültür paradoksunun sonucu olduğunu, bu küİtür parâdoksunun modem kültür seviyesine erişmedikçe ve bu faaliyete katılmadıkça elde edilemeyeceğini anlayamiyanlar arasında yalnızca derece farkı vardır. Her ne kadar bu sonuncular modernleşmede râdikal olduklarını ilan ederlerse de kültürün öz anlamına asla girememişlerdir. S. 22

Ziya Ülken’in Türk Modernleşmesi Çözümlemesi • Ancak çağdaş ve birleşik faaliyetleri olan bir milletler

Ziya Ülken’in Türk Modernleşmesi Çözümlemesi • Ancak çağdaş ve birleşik faaliyetleri olan bir milletler seviyesi vardır. O seviyeye erişmek için sanatta da, hukukta da, ahlakta da, felsefede de, ilimde de yaratıcı olmak gerekir. Bu değerlerde yaratıcı olamayan bir milletin milletlerarası piyasadan sanat örneklerini, hukuk şekillerini, felsefe eserlerini almasından bir sonuç çıkamaz. Hele bunların son yemişleri olan tekniği ve teknik ürünlerini almasından hiçbir sonuç çıkamaz. Çünki onları yapan, o üstün kültürün yaratıcılığını ve üreticiliğini sağlayan, dünya görüşü ve zihniyettir. Toptan bir dünya görüşü seviyesine varmadıkça, bu zihniyeti almadıkça, çağdaş kültüre girmek mümkün değildir. S. 23