GELME VE AZGELME SOSYOLOJS HAYRYE ERBA HUNGTNGTON MEDENYETLER
GELİŞME VE AZGELİŞME SOSYOLOJİSİ HAYRİYE ERBAŞ
HUNGTİNGTON MEDENİYETLER ÇATIŞMASI
Modernleşme Okulu’nun Günümüz Temsilcileri • Günümüzde küreselleşme söylemi pek çok açıdan Modernleşme Okulu’nun görüşlerinin devamı niteliğindedir. • Küreselleşmenin temel varsayımları tam anlamı ile Modernleşme Okulu’nun temel varsayımları ile örtüşmektedir. Küreselleşme söyleminin savunucuları olarak tek kutuplu bir dünya ve gelişen teknolojiler ile daha da hızlı ve etkili bir biçimde dünyanın küresel bir bütün daha gelişmiş bir noktaya doğru evrilmekte olduğunu ileri sürmektedirler.
Samuel Phillips Huntington Kimdir? -1 • Samuel Phillips Huntington (d. 18 Nisan 1927 New York, ABD - ö. 24 Aralık 2008, Massachusetts, ABD), ABD'li siyaset bilimcidir. ABD'nin yetiştirdiği en önemli siyaset bilimcilerinden olan Samuel Phillips Huntington 1927’de New York’ta doğdu. 18 yaşında Yale Üniversitesi’ni bitirdi. 23 yaşında Harvard Üniversitesi’ne öğretim görevlisi oldu. 1968’den itibaren ABD Dışişleri Bakanlığı’nda danışman olarak çalışmaya başladı. Ölümünden önce Harvard Üniversitesi'ne bağlı John M. Olin Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde öğretim görevlisiydi. Aynı zamanda ABD Savunma Bakanlığı'na danışmanlık yapmaktaydı. 17 kitap yazan Huntington, Harvard’dan 2007’de emekli oldu.
Samuel Phillips Huntington Kimdir? -2 • Samuel Phillips Huntington (d. 18 Nisan 1927 New York, ABD - ö. 24 Aralık 2008, Massachusetts, ABD), ABD'li siyaset bilimcidir. ABD'nin yetiştirdiği en önemli siyaset bilimcilerinden olan Samuel Phillips Huntington 1927’de New York’ta doğdu. 18 yaşında Yale Üniversitesi’ni bitirdi. 23 yaşında Harvard Üniversitesi’ne öğretim görevlisi oldu. 1968’den itibaren ABD Dışişleri Bakanlığı’nda danışman olarak çalışmaya başladı. Ölümünden önce Harvard Üniversitesi'ne bağlı John M. Olin Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde öğretim görevlisiydi. Aynı zamanda ABD Savunma Bakanlığı'na danışmanlık yapmaktaydı. 17 kitap yazan Huntington, Harvard’dan 2007’de emekli oldu. • Harvard Üniversitesi Politik Bilimler Akademisi Profesörü olan Samuel Huntington, aynı üniversitede Uluslararası İlişkiler Direktörü, Harvard Uluslararası ve Alan Çalışmaları Başkanı, 1986 -1987 yıllarında Amerikan Politik Bilimler Birliği'nin başkanlığını, 1977 -78 yıllarında Beyaz Saray'da Ulusal Güvenlik Konseyi ve Güvenlik Planlama bölümünün koordinatörlüğü görevlerini üstlendi. Dış Politika dergisinin kurucusudur.
Kitapları • 1957 - Asker ve Devlet (The Soldier and The State) 1957 - Asker-Sivil İlişkileri Politikaları ve Teorileri (The Theory and Politics of Civil-Military Relations) 1961 - Ortak Savunma: Ulusal Politikalarda Stratejik Programlar 1968 - Değişen toplumlarda politik sistem (Political Order in Changing Societies) 1981 - Amerikan Politikaları: Uyumsuzluk sözü (American Politics: The Promise of Disharmony) 1991 - Üçüncü Dalga: 20. Yüzyılın Sonlarında Demokratikleşme ( The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century) • 1996 - Medeniyetler Çatışması ve Yeni Dünya Düzeni (The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order) 2004 - Biz kimiz? Amerika'nın Ulusal Kimlik Arayışı (Who are we? The Challenges to America's National Identity)
Tek Kutuplu Dünyaya Geçiş-1 • İkinci dünya savaşından sonraki dönemde dünya iki kutuplu bir düzene göre ayrışmaya başladı. Bu iki kutuplu ‘denge’ nin bir ayağını Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği liderliğindeki Sosyalist Doğu Bloğu (Varşova Paktı) diğer ayağını ise ABD liderliğinde liberal demokrat Batı Bloğu(NATO Paktı) oluşturuyordu. Bununla birlikte ki bloğu da desteklemeyen Bağlantısızlar Hareketi adında üçüncü bir blok mevcuttur. • Bu iki blok arasında bir Soğuk Savaş yaşanıyordu. Bu savaş 1947 -1991 yılları arasında devam etmiş, 1991 yılında Doğu Blok’unun ve SSCB’nin dağılmasıyla son bulmuştur.
Tek Kutuplu Dünyaya Geçiş-2 • Soğuk Savaş’ın bitmesi ve iki kutuplu dünya düzeninin ortadan kalkmasıyla yeni dünya düzeninin nasıl olacağına dair farklı görüşler ortaya çıkmaya başlamıştır. Yeni dünya düzenine ait tüm tezler Soğuk Savaş’tan galip çıkan ve dünyadaki tek süper güç olan ABD liderliğinde şekillenmiştir. Bu yeni düzenin Soğuk Savaş’tan sonra dünyanın pek çok bölgesinde ortaya çıkan yeni savaş ve iç savaşları engelleyeceği düşüncesi hakimdi.
Tek Kutuplu Dünyaya Geçiş-3 • Ortaya çıkan yeni dünya düzeni tezlerinin içide Fukuyama’nın ‘Tarihin Sonu’ tezi ve Huntington’un ‘Medeniyetler Çatışması’ tezi bulunmaktadır. Fukuyama’nın tezine göre: Tarih bir amaca doğru ilerler ve bu amaç liberalizmdir. Fukuyama’ya göre farklı dinsel, kültürel ve geleneksel yapıdaki her devlet aynı düzlemde buluşacaktır. Bu ortak noktayı ‘Tarihin Sonu’ kavramı ile adlandırır. Bu kavram tarisel olayların tamamen son bulacağı anlamında değil; tüm kurumların liberal demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi altında birleşeceğine dairdir.
Tek Kutuplu Dünyaya Geçiş-4 • Bu teze göre liberalizmin çözemediği veya çözemeyeceği bir meseleyi çözebilecek hiçbir muhalif ideoloji yoktur. Batı dışında dünyanın ve liberalizmin dışında ideolojilerin Batı tarihini taklit etmekten başka seçenekleri yoktur. Bu noktada Huntington’un tezi devreye girer çünkü ona göre dünyadaki medeniyetlerin Batı’yı taklit edemeyecek farklı öznellikleri vardır. Huntington’un tezi bu farklı öznellikler ve bu öznelliklerden doğan çatışmalar üzerinden ilerlemekte; bu çatışmaların ve öznelliklerin neler olduğunu anlatmaktadır.
Hungtington’un Kuramının Temel Tartışma Konuları • Medeniyetler Niçin Çatışacak? Medeniyetler Arasındaki Fay kırıklıkları Akraba-Ülke Sendromu Batı ve Geri Kalan Ülkelerin Karşıtlıları Bölünük Ülkeler Konfüçyen-İslami Bağlantı, ve sonuç olarak Batı İçin Neticeler
Yeni Dönemde Medeniyetler • Bu mücadelelerin hepsi Batı’nın mücadelelerini tasvir ediyordu. • Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle milletlerarası siyaset Batılı görüşün dışına çıkmış, dünya Batı ve Batılı olmayan medeniyetler olarak adlandırılmaya başlanmış, Batı dışı medeniyetlerin kendi aralarındaki etkileşim uluslararası siyasetin odak noktası haline gelmiştir. • Bu dünyanın Birinci, İkinci ve Üçüncü Dünya ülkeleri olarak nitelendirilmesini önemsizleştirmiştir.
Huntington’a Göre Medeniyet-1 • Huntington ülkeleri kültür ve medeniyetleriyle ilgili terimlerle gruplandırmanın daha doğru olduğunu savunmuştur. • Medeniyet kültürel bir varlıktır. Bunun içine: köyler, bölgeler, etnik gruplar, milliyetler, dini gruplar vs. gibi özellikler dahildir. • Medeniyet hem dil, tarih, din, adetler, müesseseler gibi ortak objektif unsurlar hem de insanların subjektif olarak kendilerini teşhis etmeleriyle tarif edilir. • Ayrıca Amerika ve Arap medeniyetlerinde olduğu gibi çeşitli milli devletleri veya Japon medeniyetlerindeki gibi tek bir milli devlete denk düşebilir.
Huntington’a Göre Medeniyet-2 • Medeniyet kültürel bir varlıktır. Bunun içine: köyler, bölgeler, etnik gruplar, milliyetler, dini gruplar vs. gibi özellikler dahildir. • Medeniyet hem dil, tarih, din, adetler, müesseseler gibi ortak objektif unsurlar hem de insanların subjektif olarak kendilerini teşhis etmeleriyle tarif edilir. • Ayrıca Amerika ve Arap medeniyetlerinde olduğu gibi çeşitli milli devletleri veya Japon medeniyetlerindeki gibi tek bir milli devlete denk düşebilir.
Medeniyetler Niçin Çatışacak? • Huntington yeni dünya düzeniyle birlikte ortaya çıkan görüşlerin içerdiği gibi bu yeni dünya düzeni içinde ortaya çıkacak çatışmaların nedeninin ideolojik ve ekonomik olacağı düşüncesine katılmaz. Ona göre hakim mücadelenin kaynağı ‘kültürel’olacaktır ve global politikaların asıl kültürel mücadeleleri farklı medeniyetlere bağlı grup ve milletler arasında meydana gelecektir. Medeniyetler arasındaki fay hatları geleceğin savaş hatlarını belirleyecektir. • Fransız Devrimi’nin başlamasıyla birlikte prenslerin mücadele tarihi yerini milletlerin mücadelesine bırakmıştır. Daha sonra Rus ihtilali ile bu mücadele ideolojiler mücadelesine dönüşmüştür. Bu durum Soğuk Savaş döneminde blokların kendilerini ideolojileriyle tanımlıyor olmalarının en önemli nedenidir.
Medeniyetler Niçin Çatışacak? • Huntington bu konuyu 6 basamakta incelemiştir. • 1)Medeniyetler arasındaki farklılıklar sadece hakiki değil aynı zamanda esaslıdır. Medeniyetler birbirlerinden en önemli anlamda din yoluyla farklılaşırlar. Bu farklılıklar asırların ürünüdür. Ve kısa sürede giderilemez. Bu farklılıklarla mücadele şart değildir ve mücadele çatışmayı beraberinde getirmek zorunda değildir ancak yüzyıllar boyu en büyük çatışmaların ve savaşların sebebi de aynı zamanda bu farklılıklardır. • 2) Dünyanın globalleşmesiyle birlikte farklı medeniyetlerin insanları arasındaki etkileşim gittikçe artmaktadır. Bu etkileşim beraberinde farklı kültürleri tanımayı ve insanların sınırlarının gelişmesini sağlamakla beraber medeniyetler arasındaki farklılıkların daha net görülmesine neden olmaktadır. Farklı medeniyetlerin insanları arasındaki etkileşimler sırasıyla düşünceyi tarihin derinliklerine yaymak için farklılıkları abartarak insanların medeniyet şuurlarının artmasını sağlamaktadır.
• 3)Dünya çapındaki sosyal değişme ve ekonomik modernleşme süreçleri, insanları yöresel kimliklerinden kopartıyor. Bunlar aynı zamanda, bir kimlik kaynağı olarak milli devleti zayıflatıyor. Dünyanın çoğu yerinde din bu boşluğu doldurmak için ‘fundamentalist’diye yaftalanan hareketler biçiminde ortaya çıkmıştır. Çoğu ülke ve dindeki fundamentalist hareketler içinde faal olan insanlar genç, yüksek tahsilli, orta sınıf teknisyenleri ve meslek sahibi kişilerdir. Din medeniyetleri birleştiren ve milli sınırları aşan bir kimlik ve ümit temeli sağlıyor. • 4)Medeniyet şuurunun gelişmesi Batı’nın iki yönlü rolü tarafından güçlendiriliyor. Batı bir yandan kudretin zirvesindedir lakin Batılı olmayan medeniyetler arasında ecdat fenomenine dönüş ortaya çıkmaktadır. Gücün zirvesindeki Batılı olmayan yollardan dünyayı biçimlendirmek isteyen Batı dışı ülkelerle gittikçe daha fazla yüze geliyor.
• 5)Kültürel farklılıklar siyasi ve ekonomik farklılıklara göre daha zor değişirler. Bu nedenle ayrışmaları ve uyuşmaları da aynı zorluktadır. İnsanlar taraflar arasında tercihte bulunabilir ve taraf değiştirebilirler ancak etnisite veya din değiştirilemez verilerdir. Ve bunlar insanlar arasında kesin ve dışlayıcı bir ayrıma neden olurlar. • 6)Ekonomik bölgeciliğin artıyor olması medeniyetlerin çatışma sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Gelecekte de bu önem artmaya devam edecektir. Başarılı bölgesel ekonomi bir yandan medeniyet şuurunu arttıracak diğer yandan da ortak bir medeniyet içinde kök salması gerektiğinden ortak kimliğe daha sıkı sarılması gerekecektir. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle kültürel ortaklıklar ideolojik farklılıkları bertaraf etmeye başlamıştır.
Makro ve Mikro Düzeyli Medeniyetler Çatışması • İnsanlar kimliklerini etnik ve dini nedenlere tanımladıkça farklı din ve etnik gruplara mensup insanlarla aralarında ‘biz’ ve ‘onlar’ ilişkisi var olmaya devam edecektir. Batı’nın kendi liberalizm ve demokrasi değerlerini evrensel değerler olarak ortaya koyması, askeri üstünlüğünü sürdürmek ve ekonomik çıkarlarını arttırma çabaları diğer medeniyetlerin aksi yönde ilerlemesine neden olmaktadır. İdeoloji temelli ittifak kurma ihtimali azaldıkça hükümetler sürekli artan bir din ve medeniyet kimliğine başvurmaktadır. Medeniyetlerin çatışması böylelikle iki seviyede ortaya çıkar: makro seviye ve mikro seviye
Medeniyetler Arasındaki Fay Kırıkları • Medeniyetler arasındaki fay kırıklıkları Soğuk Savaş Dönemi’nin ideolojik ve siyasi sınırlarla yer değiştiriyor. İdeolojik bölünmeler ortadan kalktıkça Avrupa’nın Batı Hristiyanlığı ve Ortodoks Hristiyanlığı arasında diğer yandan ise İslam'la kendisi arasındaki kültürel farklılıkları yeniden ortaya çıkmaya başladı. • Medeniyetler arasındaki etkileşimler şiddetli bir biçimde değişiyor ve büyüyor. Ekonomik rekabet arttıkça Batı’nın Amerikan ve Avrupa altmedeniyetleri arasında ve bunlarla Japonya arasında hüküm sürüyor. Avrasya kıtasında ‘etnik temizlik’ olarak adlandırılabilecek etnik çatışmaların çoğalması tesadüfi değildir. Bu çatışma en sık ve en şiddetli biçimde farklı medeniyetlere mensup gruplar arasında meydana gelmiştir. Avrasya’da tarihi fay kırıklıkları yeniden alevlenmiştir. Bu Afrika’nın ucundan Orta Asya’ya kadar uzanan İslam ülkeleri bloğu sınırınca olagelmiştir.
Medeniyet Saflaşması-Akraba Ülke Sendromu • Bir medeniyete mensup grup veya devleter, farklı medeniyetten bir milletle savaşa girdiklerinde tabii olarak kendi medeniyetinin diğer üyelerinden yardım bulmatı isterler. Bu akraba-ülke adlandırmasını Soğuk Savaş sonrası H. D. S Greenway yapmıştır. Bu kavram Soğuk Savaş’tan sonraki mücadelelerde bir derecede görülebilir. Bu mücadelelerin her biri medeniyet saflaşmasının bazı unsurlarını göstermektedir, ki bu unsurlar sürekli bir mücadele sebebi olarak önemli noktalardır. • Medeniyet saflaşması bugüne kadar sınırlı kalmıştır, fakat büyümektedir ve ciddi ölçüde yayılma potansiyeline sahiptir. İran Körfezi, Kafkasya ve Bosna’daki ayrılıklar devam ettikçe , milletlerin konumları ve aralarındaki ikilik de artan bir biçimde devam edecektir. • Politikacılar, dini liderler ve medya bu noktada kitle desteğini harekete geçirip hükümetleri baskı altına almanın yollarını bulmuşlardır. Gelecek yıllarda bu çatışmalar medeniyetler arasındaki fay kırıklıkları boyunca, çok büyük ihtimalle daha büyük savaşlara dönüşecektir. Şayet olursa bundan sonraki dünya savaşı, medeniyetler arası bir savaş olacaktır.
Batı ve Geri Kalanlar • Batı süper güce sahip rakibi ortadan kalktıktan sonra tek güç olmuştur. Batılı devletler arasında askeri bir mücadele çıkması düşünülecek bir şey değildir ve Batının askeri gücü rakipsizdir. Japonya hariç herhangi bir ekonomik meydan okumayla karşıya değildir. • Milletlerarası güvenlik meseleleri fiilen birleşik Devler, Fransa, İngiltere tarafından; dünya iktisadi meseleleri Birleşik Devletler, Almanya, Japonya tarafından karara bağlanır ve bu devletler daha küçük ve genellikle Batılı olmayan devletlere meydan vermemek için birbirleriyle sıkı ilişkiler içindedirler. BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı, Batı’nın menfaatlerini yansıtan kararlar dünya toplumunun arzularıymış gibi yansıtılır. • Birleşik Devletler ve diğer Batlılı güçlerin menfaatlerini yansıtan eylemlere global bir meşrutiyet vermek için ‘dünya toplumu’ ifadesi kullanılır. Batı IMF ve diğer milletlerarası ekonomik kuruluşlarla kendi iktisadi çıkarlarını desteklemektedir ve kendisi için uygun olduğunu düşündüğü ekonomik politikaları diğer milletlere zorla kabul ettirmektedir.
• Aynı zamanda Batı, Batılı hakmiyeti sürdürecek ölçülerde dünyaya hükmetmek için milletlerarası kuruluşları, askeri gücü ve ekonomik kaynakları kullanmaktadır. Ve bunlar Batı ve diğer medeniyetler arasındaki uyuşmazlıkların en önemli kaynağıdır. • Temel değerler ve inançlardan oluşan kültür farkları ise bu uyuşmazlıkların ikinci kaynağıdır. • Batının bireycilik, liberalizm, anayasacılık, eşitlik, hürriyet serbest piyasa, kilise ve devletin ayrılması gibi fikirleri İslami, Konfüçyen, Hindu, Budist, Japon veya Ortodoks kültürlerde fazla bir yankı uyandırmaz. Batın’nın bu fikirleri yaymak için gösterdiği çabalar, bedel olarak ‘insan hakları emperyalizmi’ne karşı bir duruş ve Batılı olmayan kültürlerde daha genç neslin dini fundamentalizmi desteklemesinde görüldüğü gibi yerli değerlere yeniden dönüşü sağlıyor.
• Gelecekte dünya sisteminin merkezi Kishore Mahbubani’nin tabiri ile ‘Batı ile geriye kalanlar arasındaki bir mücadele ve Batılı olmayan medeniyetlerin Batılı güç ve değerlere verdiği karşılıklardan oluşacaktır. Toplumlardaki bu karşıtlıklar şunlar olabilir. • Batı etkisinin topluma yayılmasını engellemek adına izolasyon yoluna gidebilirler ve global topluluğa katılmama yolunu seçebilirler • Batı’ya katılmak Batı’nın değerlerini korurken Batılı olmayan diğer toplumlarla Batı’ya karşı işbirliği yaparak iktisadi ve askeri güç toplayarak Batı’yı dengeleme; Batılılaşmadan modernleşmeye çalışmak.
Bölünük Ülkeler • Gelecekte insanlar kendilerini medeniyetlerine göre ayırdıkça farklı medeniyetlere mensup çok sayıda kavmi bünyesinde barındıran ülkeler parçalanmaya adaydırlar. Bir kısım ülkelerde kötü bir seviyede kültürel uyuma sahiptirler ama toplumları hangi medeniyete ait oldukları konusunda bölünmüşlerdir. Bunlar bölünük ülkelerdir. Liderleri, tipik olarak Batı’ya katılma arzusundadır ancak tarihleri, kültürleri ve gelenekleri Batılı değildir.
Konfüçyen-İslami Bağlantı • Batılı olmayan ülkelerin, Batı’ya katılmaları yönündeki engeller birbirinden oldukça farklıdır. Müslüman, Konfüçyen, Hindu ve Budist toplumlarda ise bu engeller daha aşılmazdır. Sadece Japonya, Batı’nın yakın temastaki bir üyesi olarak kendisine benzeri bulunmayan bir mevki sağlamıştır. Bazı konularda Batı’ya dahildir ancak önemli konularda Batı’nın üyesi değildir. Kültür ve güç sebebiyle Batı’ya katılmak istemeyen, katılmayan ülkeler, kendi ekonomik, siyasi ve askeri güçlerini geliştirerek Batı’yla rekabete giriyor. • Bu durumu iç gelişimlerini ilerletmek ve Batılı olmayan diğer toplumlarla işbirliğine giderek sağlamaya çalışıyorlar. Bu işbirliğinin en göze çarpan kısmı ise Konfüçyen-İslami yakınlıktır. Batılı medeniyetler askeri güçlerini azaltıyorken; Çin, Kuzey Kore ve çeşitli Orta-Doğu ülkeleri ise askeri kapasitelerini önemli ölçüde genişletiyorlar.
Konfüçyen-İslami Bağlantı-2 • Bu durum Batılı bir kavram olan silahların kontrolü kavramının yeniden tanımlanmasına neden oluyor. Soğuk Savaş sırasında silahların kontrolünün nedeni iki kutup arasındaki askeri dengeyi sağlamaktı şimdi ise silahların kontrol edilmesindeki esas amaç Batı’nın çıkarlarını tehdit edebilecek askeri kapasitelerin Batılı olmayan toplumların eline geçmesini önlemektir. • Batı ile Konfüçyen-İslami bağlantı arasındaki mücadele büyük ölçüde nükleer, kimyevi ve biyolojik silahlar, bu silahları fırlatmaya yönelik füzeler, rehberlik ve elektronik kapasiteler üzerinde yoğunlaşıyor. Batı dikkatini potansiyel olarak düşman gördüğü ülkeler üzerinde yoğunlaştırıyor. Diğer ülkeler de güvenlikleri için elzem saydıkları herhangi silah olursa olsun tedarik etme ve genişletme haklarının var olduğunu savunuyorlar. Nükleer ve kimyevi füzeleri hatalı bir şekilde, Batı’nın süper gücünün dengeliyicisi olarak görüyorlar.
Batı İçin Sonuçlar-1 • Medeniyetler arasındaki farklar ciddi ve önemlidir. Medeniyet bilinci artıyor, medeniyetler arasındaki mücadele, hakim global mücadele tarzı olarak ideolojik ve diğer mücadele biçimlerinin yerine geçecek; tarihi olarak Batı medeniyetleri içerisinden çıkan ve etkisini kaybetmiş olan bu akım Batılı olmayan medeniyetlerin içerisinde önemli bir aktör haline gelecek. Farklı medeniyetlere mensup gruplar arasındaki şiddetli mücadeleler global savaşlara yol açacak en önemli tahrik kaynağıdır. Dünya sisteminin hakim görüşü ‘Batı ile geride kalanlar’ arasında şekillenecek, Batılı olmayan medeniyetlerin elitlerinin ülkelerini Batılılaştırma yolundaki eğilimleri büyük olumsuzluklarla karşılaşacaktır. • Orta vadeli bir gelecekte, merkezi mücadele saflarını Batı ve Konfüçyen-İslami devletler oluşturacaktır. Eğer bu tezler makul tezler ise Batı’nın politikalarının gözden geçirilmesi gerekecektir. Batı: kısa vadede Avrupa ve Kuzey Amerika ulusları ile daha büyük birliktelik ve dayanışma içinde olmalıdır. Batı’ya yakın medeniyetleri Batı toplumları içine katmalı, Rusya ve Japonya ile işbirliğine dayalı yakın ilişkilerini geliştirmelidir. Aynı zamanda Konfüçyen-İslami devletlerin askeri gücünü hafifletmeli ve kendisine yakınlık duyan diğer medeniyetleri ve grupları desteklemelidir.
Batı İçin Sonuçlar-2 • Uzun vadede ise Batılılaşmayı modernleşme olarak gören ve bu modernleşmeyi zenginlik, teknoloji, silah ve askeri güç ile tanımlayan medeniyetlerle artan bir biçimde uzlaşmalıdır. Batı bu medeniyetlerle arasındaki uzlaşmayı koruyacak iktisadi ve askeri gücü elinde bulundurmak zorundadır. Bununla beraber Batılı olmayan medeniyetlerin temelindeki esaslı dini ve felsefi kabullerin ne olduğu ve bu medeniyetlere mensup insanların menfaatlerini nerede gördükleri hakkında daha derin bir kavrayışa sahip olması gerekmektedir. • Uzak olmayan gelecekte evrensel bir medeniyet olmayacak fakat bunun yerine, her biri başkalarıyla beraber yaşamayı öğrenmek zorunda kalacak farklı medeniyetlerden oluşan bir dünya olacaktır
• Ceylan, Ş. Ş. (2006). Francis Fukuyama Ve Tarihin Sonu Tezi. • Huntington, S. P. , & Çatışması, M. (2003). Vadi Yayınları. Derleyen Murat Yılmaz, Ankara.
- Slides: 30