Kazaklar 15 Yzyln ikinci yarsnda Altn ordu ve

  • Slides: 26
Download presentation

Kazaklar 15. Yüzyılın ikinci yarısında Altın ordu ve Timur devletlerinin dağılması sırasında teşekkül etmiş

Kazaklar 15. Yüzyılın ikinci yarısında Altın ordu ve Timur devletlerinin dağılması sırasında teşekkül etmiş bir boyudur. Kazak Türklerinin edebiyatı 15. yy. ’nin ikinci yarısında Kazak hanlığının kurulması ve bunun sonucu olarak Kazak boyunun ve Kazak Türkçesinin oluşumu ile başlar.

Mağcan Cumabay, Milli edebiyat devri ve Sovyet devri Kazak edebiyatı dönemlerinde yaşamış ünlü bir

Mağcan Cumabay, Milli edebiyat devri ve Sovyet devri Kazak edebiyatı dönemlerinde yaşamış ünlü bir Kazak şairidir.

Kazak Türklerinin büyük şairi Mağcan Cumabay 1893 yılında, Güney Kazakistan’daki Sasık Köl kenarında, konar

Kazak Türklerinin büyük şairi Mağcan Cumabay 1893 yılında, Güney Kazakistan’daki Sasık Köl kenarında, konar göçer hayat yaşayan bir kazak avılında doğmuştur.

Mağcan henüz dört yaşında iken köy mollasından okuma ve yazmayı öğrendi. Kısasü’l- Enbiya’yı yedi

Mağcan henüz dört yaşında iken köy mollasından okuma ve yazmayı öğrendi. Kısasü’l- Enbiya’yı yedi yaşında okudu ve çocukluk çağında tüm peygamberlerin hayatını öğrendi. İlk sistemli eğitimi bizzat babası tarafından yaptırılan okulda Başkurt öğretmen Akiyet Akanov’dan aldı. 1910 yılında Galiya Medresesine kaydoldu. Bu sıralarda ilk şiir denemelerini de yazmıştır. Medresede Kazak şair Mircakıp Duvlat ile tanışır ve ondan Rusça öğrenir. Mağcan 1913 yılında Ombı’daki Rus öğretmen okuluna kaydolur. 1917’de Omsk öğretmenlik okulundan altınmadalya kazanarak mezun oldu. Aynı yıl Zeynep Hanım ile evlenmiştir.

Yine 1917 yılında Alihan Bökeyhanulı, Ahmet Baytursunulı ve Mircakıp Duvlat’ın öncülüğünde kurulan ve Kazakistan’ın

Yine 1917 yılında Alihan Bökeyhanulı, Ahmet Baytursunulı ve Mircakıp Duvlat’ın öncülüğünde kurulan ve Kazakistan’ın bağımsızlığını savunan Alaş Orda Partisine girer ve bu partinin Alaş Orda Hükümeti Maarif Komisyonu üyesi olur. Bu gelişmeler sonucunda ilk defe 1918 yılında Sovyet yönetimi tarafından tutuklandı ve dört ay hapiste kaldı. 1919 yılında eşi Zeynep Hanım ve ilk çocukları vefat etmiştir. Daha sonra 1922’de Zeliha Hanım ile evlenmiştir. Mağcan şiirlerinden dolayı Sovyet yönetimi ile problemler yaşamıştır ve birçok kez yargılanıp hapiste yatmıştır. 1937 yılında “Ya Muhtar Awezov’ u tutuklamamızı sağlayacak bilgiler verirsin, ya da seni tutuklayacağız” şantajıyla karşılaşır. Zor bir tercihle karşıya kalan Mağcan kendini feda etme yolunu seçer ve tutuklanır. Yargılanması sonuçlanmadan 19 Mart 1938’de kurşuna dizilerek öldürülür. Sovyetler Birliği Komünist Partisi tarafından Mağcan’ın eserlerinin okunması, bulundurulması, yayınlanması, hatta adının kitaplarda ve yazılarda geçmesi 1929 yılından itibaren yasaklanmış, bu yasak 1988 yılı sonlarına kadar devam etmiştir.

Türk dünyasında milliyetçi ve büyük Türkçü olarak tanınan Mağcan Cumabay’ın şiirlerindeki Türkçülük fikri başta

Türk dünyasında milliyetçi ve büyük Türkçü olarak tanınan Mağcan Cumabay’ın şiirlerindeki Türkçülük fikri başta eğitim aldığı hocalardan ve Türk’ün şanlı tarihini çok iyi bilmesinden, sonra ise yaşadığı dönemin sosyal ve siyasi olaylarından kaynaklanmaktadır.

Mağcan Cumabay, Kadim Türk yurdunda asırlar süren parçalanmışlık bölünmüşlüklerin ardından, yıllarca devam eden esaret

Mağcan Cumabay, Kadim Türk yurdunda asırlar süren parçalanmışlık bölünmüşlüklerin ardından, yıllarca devam eden esaret yönetimlerinde bu bölünmüşlüğün sistemli bir şekilde Kazak, Kırgız, Özbek gibi alt kimlikler üzerine kurumsallaştırılma çabalarından sonra, şiirlerinde ısrarla ortak Türk adını ve ortak Türk kimliğini haykıran bir şuurlu sestir. Onun şiirlerinde milletin adı "TÜRK" ve vatanın adı "TÜRKİSTAN"dır. Bu tanımın (yani milli kimlik ve vatan tanımının), şiir diliyle söylenişini, Mağcan "TÜRKİSTAN" şiirinin daha ilk dörtlüğünde zirveye çıkarıyor: Türkistan iki dünya eşiğidir Türkistan er Türkün beşiğidir Muhteşem, Türkistan gibi yerde doğmak Türkün Tanrı veren nasibidir.

Mağcan Cumabay toplam 27 dörtlükten oluşan Türkistan şiirinde hemen her kıtasında Türk’ten ve onun

Mağcan Cumabay toplam 27 dörtlükten oluşan Türkistan şiirinde hemen her kıtasında Türk’ten ve onun yurdu olarak da TURAN’dan söz ediyor. Her ikisini birden tanımlıyor, tarif ediyor. Çölleri, gölleri, nehirleri, dağları ve ovaları ile Turan’ı karış anlatıyor. Bu dörtlüklerden birisinde Vatan TURAN’ı ve onun sahibi TÜRK’ü şöyle tanımlıyor: Turana yer yüzünde yer yeter mi? Türk’e insanlıkta el yeter mi? Büyük akıl, ateşli gayret, kıvrak zeka Turanın erlerine er yeter mi?

Mağcan Cumabay’ın Türk’ü, onun yüreği kadar büyük bir coğrafyada yaşamakta ve onun yüreği de

Mağcan Cumabay’ın Türk’ü, onun yüreği kadar büyük bir coğrafyada yaşamakta ve onun yüreği de Büyük Dünya Türklüğü Coğrafyasının her noktasında atmaktadır. Bu yönü ile Mağcan, aynı yıllarda Anadolu’da: "Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: TURAN” diye haykıran büyük Şair Ziya Gökalp ile aynı yolda ve aynı hedefe yürümektedir.

Mağcan Cumabay Men Kimim? Adlı şiirinde şöyle seslenmektedir: Arslanım ben, heybetime kim dayanır? Ben

Mağcan Cumabay Men Kimim? Adlı şiirinde şöyle seslenmektedir: Arslanım ben, heybetime kim dayanır? Ben kaplanım, bana karşı kim durur? Gökte bulut, yerde yelim gürleyen Yer yüzü kralıyım, yele yönünü kim sorar? Gökte güneşim, herkese nur saçarım Gönlüme koysam, şimdi arşa uçarım Ucu, dibi yok denizim kara kök Bunalırım–heyecanla, kaynar, taşarım. Mağcan’daki bu yiğit ses, aynı yıllarda Anadolu topraklarında gürleyen bir başka yiğit sesi hatırlatıyor:

Milli meselelere Mağcan ile aynı açıdan bakan ve yine Mağcan gibi engin bir yürekten

Milli meselelere Mağcan ile aynı açıdan bakan ve yine Mağcan gibi engin bir yürekten beslenen; Mehmet Akif Ersoy şöyle seslenmektedir: "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım; Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım

Mağcan’ın şiirlerinde vatanın adı Türkistandır: Türkistan iki dünya eşiğidir Türkistan er Türkün beşiğidir Muhteşem,

Mağcan’ın şiirlerinde vatanın adı Türkistandır: Türkistan iki dünya eşiğidir Türkistan er Türkün beşiğidir Muhteşem, Türkistan gibi yerde doğmak Türkün Tanrı veren nasibidir.

Dün ile bugün arasında anlamlı köprüler kurmuştur: Eskiden Okıs, Yaksard-şimdi Ceyhun, Seyhun Türkler bu

Dün ile bugün arasında anlamlı köprüler kurmuştur: Eskiden Okıs, Yaksard-şimdi Ceyhun, Seyhun Türkler bu ikisine derya demiştir Kıyılarında bu mukaddes iki suyun Mübarek ataların kabrini bulursun.

Şair, istiklal mücadelesi veren Anadolu halkı için yazdığı Uzaktaki Kardeşime adlı şiirde şöyle seslenmektedir:

Şair, istiklal mücadelesi veren Anadolu halkı için yazdığı Uzaktaki Kardeşime adlı şiirde şöyle seslenmektedir: Görmüyorum gece gezdiğim ovayı, Gündüz güneşi, gece gümüş nurlu ayı. Nazlı nazlı ipek kundaklara sarmalayıp, Bizi büyüten altın anam Altay’ı.

Mağcan kendisini Türk yapan özellikleri, böylelikle milletini ve milliyetini tasvire devam ediyor: Alevim ben,

Mağcan kendisini Türk yapan özellikleri, böylelikle milletini ve milliyetini tasvire devam ediyor: Alevim ben, gelme yakın yanarsın Tulparım ben, tozuma ermez kalırsın Kül olsun gök, çöksün yer, kaygım yok Göz ucuyla sade güler geçerim Bu coşkulu mısraların sonunda Mağcan büyük bir vecd ile "Vahdeti Vücud"a yükseliyor ve "Ene'l-hak"diyor: Özüm Tanrı tapınırım özüme Sözüm Kuran, inanırım sözüme Bozucu da, düzeltici de benim Şimdi, köhne rejim, geldin ölüm gününe

Ural Dağı adlı şiirinde doğaya seslenmektedir: Bir zamanlar senin sahibin Türk idi Yerleşip, göçüp,

Ural Dağı adlı şiirinde doğaya seslenmektedir: Bir zamanlar senin sahibin Türk idi Yerleşip, göçüp, konup, yaşar idi Korkmaz idi dağdan taştan yiğit Türk Koynuna tüm ruhuyla girer idi Er Türk, geniş bozkırların güzelliğiydi Otursa, göçse, konsa da özgür idi Birleşip, yiğit Türk balaları Bırakma, yolun kesip dizginle ural!. . .

Tabiat güzelliklerini anlattığı şiirlerinde de başarılıdır. Bu güzellikler anlatılırken sadece tasvir yapmakla kalmaz, tasvirlere

Tabiat güzelliklerini anlattığı şiirlerinde de başarılıdır. Bu güzellikler anlatılırken sadece tasvir yapmakla kalmaz, tasvirlere duyguları yoğun bir şekilde katılarak şiire canlılık kazandırır: Tatlı suyunun tadı ağzımdan hiç gitmez Gür ormanın, kırın ve suyun gibi hiçbir yer olmaz.

Mağcan’ın aşk şiirlerindeki lirizm çok kuvvetlidir. Özellikle; Sevdiğime, Muhabbet Ne? , Sevdiğim Kesin, Genç

Mağcan’ın aşk şiirlerindeki lirizm çok kuvvetlidir. Özellikle; Sevdiğime, Muhabbet Ne? , Sevdiğim Kesin, Genç Güzele adlı şiirleri örnek olarak gösterilebilir.

Mağcan’ın şiirlerinde ölüm teması fazlaca yer tutar. Ancak bu durum korkulacak bir şey değildir:

Mağcan’ın şiirlerinde ölüm teması fazlaca yer tutar. Ancak bu durum korkulacak bir şey değildir: Ölüm bana ninni söyle. . . Ninni söyle ölüm, ninni söyle. . .

ŞİİR KİTAPLARI: ÇOLPAN(1912) ÖLENDER(1922) MAĞCAN CUMABAYEF ÖLENDERİ(1923) MAĞCAN CUMABAYEV ŞIĞIRMALARI (1989) TERCÜMELERİ: SUNKAR CIRI(1924)

ŞİİR KİTAPLARI: ÇOLPAN(1912) ÖLENDER(1922) MAĞCAN CUMABAYEF ÖLENDERİ(1923) MAĞCAN CUMABAYEV ŞIĞIRMALARI (1989) TERCÜMELERİ: SUNKAR CIRI(1924) AKBOZ AT(1926) BİLİMSEL ESERLERİ: PEDAGOGİKA(1922) BASTAWIŞ MEKTEPTE ANA TİLİ(1923) BASTAWIŞ MEKTEPTE ANA TİLİN OGITUW JÖNİ (1925) SAWATTI BOL (1926)

"Bu şiir, Türkiyenin Kurtuluş Savaşına atfen, Büyük Şair Mağcan Cumabay tarafından Kazakistan’da yazılmıştır. ”

"Bu şiir, Türkiyenin Kurtuluş Savaşına atfen, Büyük Şair Mağcan Cumabay tarafından Kazakistan’da yazılmıştır. ” UZAKTAKİ KARDEŞİME Uzakta ağır azap çeken kardeşim! Solmuş lâleler gibi kuruyan kardeşim Etrafını sarmış düşman ortasında Göl gibi gözyaşı döken kardeşim! Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim! Ömrünce yaddan cefa görmüş kardeşim! Hor bakan, yüreği taş, kötü düşman Diri derini soymuş kardeşim! Ey pirim! Değil miydi Altın Altay Anamız bizim? Bizlerse birer tay, Bağrında yürümedik mi serâzat Yüzümüz değil miydi ışık saçan ay? Alaca altın aşık atışmadık mı? Tepişip bir döşekte yatışmadık mı? Anamız olan Altay’ın ak sütünden Beraber emip, beraber tadışmadık mı? Akmadı mı bizim için dupduru bulak, Şarıldayıp şarıl dağdan inerek, Hazırdı uçan kuş, kopan yel gibi Dilesek bir atlar, tıpkı burak! Altay’ın altın günü nazlanarak Gelende, sen pars gibi bir er olarak, Akdeniz, Karadeniz ötelerine Kardeşim, gittin beni bırakarak! Ben kaldım yavru balaban, kanat açamam, Uçsam diye davransam bir türlü uçamam, Yön bulduran, yol gösteren can kalmadı; Yavuz düşman koyar mı şimdi beni vurmadan? Kurşunlar genç yüreğime saplandı, Günahsız taze kanım su gibi aktı, Kansız kalıp, kuruyup bayıldım, Karanlık hapse sıkıca kapattı. Görmüyorum gece gezdiğimiz ovayı, Gündüz güneşi, gece gümüş nurlu ayı, Nazlı nazlı ipek kundaklara sarmalayıp Bizi büyüten altın anam Altay’ı! Ey pirim! Ayrıldık mı ulu bütünden? Dağılıp yılmayan yağan oklardan Türk’ün pars gibi yüreği varken Korkak kul mu olduk düşmandan sinen. Kudretli olmak isteyen Türk’ün canı Gerçekten hasta mı, bitti mi hali? Yürekteki ateş söndü mü, kurudu mu? Damarında kaynayan atalar kanı? Kardeşim! Sen o yanda, ben bu yanda Kaygıdan kan yutuyoruz, bizim adımıza Lâyık mı kul olup durmak? gel gidelim Altay’a atadan miras Altın tahta. Mağcan Cumabay

"Bu şiir, Büyük şair Mağcan Cumabay’a karşı Türkiye’den 80 yıl gecikmiş bir cevap ve

"Bu şiir, Büyük şair Mağcan Cumabay’a karşı Türkiye’den 80 yıl gecikmiş bir cevap ve vefa borcunun ifasıdır. " MAĞCAN’A CEVAP Uzaktan azabımı bilen kardeşim Sevgisiyle gözyaşımı silen kardeşim Özü amansız düşman ortasında Gönlünü derdime bölen kardeşim Ağır kaygılarla doldum kardeşim. Kuruyup lale gibi soldum kardeşim. Taş yürekli düşmanı sen hep bilirdin. Ben şimdi haberdar oldum kardeşim. Ortak anamız idi, Altın Altay O bir Tulpar idi, bizler birer tay Bağrında şimşek gibi çakardık Karşımızda sönük kalırdı, gün ve ay. Alaca altın aşık atıştık elbet Tepişip bir döşekte yatıştık elbet Altay gibi bir ananın ak sütünden Beraber emip, beraber tadıştık elbet. Bizim için dupduru bulaklar aktı. El attığımız yerde şimşekler çaktı. Emrimizdeydi uçan kuş ve kopan yeller Bindiğimiz atlar tıpkı buraktı. Bir gün ortak hayatın süresi doldu. Tanrı emriyle sefer mukadder oldu. Bedenim Akdeniz-Karadeniz arkasında Yüreğim Altın Altay’da kaldı. Bilirim öksüz kalıp kanat açamadığın Uçmaya davransan da uçamadığın Yön bulduran, yol gösteren can olmayınca Düşman kurşunlarından kaçamadığın. Sana değen kurşun, bana saplandı Günahsız kanımız birlikte aktı Toprağa düşen kan, onu yurt kılar Bizi ayrılıp, bölünmek yaktı. Ben de hasretim, gezdiğimiz ovaya Gündüz güneşe, gece gümüş nurlu aya Bizi ipek kundaklara sarmalayıp Bağrında büyüten anamız Altay’a. Ulu bütünden ayrılıp uzağa düştük Tarih kazanında yıllarca piştik Dağılıp yılmadık, yağan oklardan Yiğitlik suyunu biz özünden içtik. Kudrete hamle eden Türk canı Ne hasta düştü, ne de tükendi hali Sönmedi yüreklerdeki ateş Kurumadı damardaki atalar kanı. Kardeşim, sen o yanda, ben bu yanda Kudret doğmaz ayrı yatanda Gücü-kuvveti toplamak gerek Atalardan miras ortak vatanda. Feyzullah Budak