ANTK YUNAN DNYASI n n n Antik Yunanda

  • Slides: 36
Download presentation
ANTİK YUNAN DÜNYASI n n n Antik Yunan’da Polis ve Siyaset Antik Yunan dünyası,

ANTİK YUNAN DÜNYASI n n n Antik Yunan’da Polis ve Siyaset Antik Yunan dünyası, günümüzde de yaygın olarak kullanılan birçok siyasal kavramın ana yurdudur. Bunlara örnek olarak “politika, demokrasi (demo+krasi= halkın yönetimi), oligarşi (oligos+archy= azınlık yönetimi), tiranlık (zorba)” gibi kavramlar ve terimler sayılabilir. Antik Yunan dünyasının özgünlüğü, biraz da siyasal düşünce disipliniyle modern siyaset biliminin kendisine kaynak olarak bu uygarlığı seçmesiyle ilgilidir. Gerçekten de bugün özellikle Batı siyasal düşüncesinin tarihi söz konusu olduğunda başlangıç noktası olarak Antik Yunan uygarlığı akla gelir. 1

n n n Siyasal düşünce bakımından Antik Yunan dünyasından söz ettiğimizde özellikle belirli bir

n n n Siyasal düşünce bakımından Antik Yunan dünyasından söz ettiğimizde özellikle belirli bir coğrafyadan söz ediyoruz. Günümüz dünyasına uyarlayarak belirtilirse bugünkü Anadolu ya da Küçük Asya’nın Ege bölgesi diye bildiğimiz bölgesinin batı şeridiyle (eski adıyla İyonya) Akdeniz bölgesi olarak bildiğimiz bölgenin özellikle yine batısı hemen akla gelmelidir. Devamla, bugünkü Yunan yarımadası ve yine bugünkü İtalya yarımadasının güney ve doğu bölgeleri ve Ege adaları bu kapsamdadır. Antik Yunan uygarlığı, sayılan bu bölgelerde, birbirinden özerk, kendine yeterli siyasal birimler olarak kent devletleri ya da polis’ler biçiminde kendini gösterir. Bu nedenle siyasal düşünce denildiğinde Antik Yunan’ı niteleyen temel sözcük polis sözcüğüdür. 2

3

3

n n n Yunan kent devleti (polis) Yunan toplumunun siyasal düzenine ve siyasal düşüne

n n n Yunan kent devleti (polis) Yunan toplumunun siyasal düzenine ve siyasal düşüne damgasını basmış olan toplumsal ve siyasal örgütleniş biçimidir. Kent devleti, Mezopotamya'yı incelerken gördüğümüz gibi salt Yunan'a özgü bir kurum değildir. Ama Yunan Yarımadası'nın, birbirlerine dağlarla kapalı, denize açık olan dar vadileri, Ege'nin küçük adacıkları, kent devletinin kurulmasını ve süreklilik göstermesini kolaylaştırmıştır. Yine Dorlar'ın yerlerinden ettiği topluluklar, Anadolu'daki güçlü devletlerin varlığı nedeni ile karada genişleme olanakları olmadığı için Batı Anadolu kıyılarında koloniler kurarak tutunmaya çalışmıştır. Olumlu sayabileceğimiz bu etkileri yanı sıra, Yunan insanının kent devletlerine aşırı bağlılığı, kent devletleri arasında sürekli savaşlara yol açmıştır. Bu ise, Yunan'ın birleşmesini engellemiş ve siyasal düşünüşü de (hiç değilse bazı düşünürlerde) kent devletinin ufuklarıyla sınırlandırmıştır. 4

n n n n n Gerçekten, çoğu Yunan düşünürü, kent devletini ideal bir toplum

n n n n n Gerçekten, çoğu Yunan düşünürü, kent devletini ideal bir toplum olarak gördüğü gibi, ondan küçük ve ondan büyük toplumsal ve siyasal birimlere pek ilgi göstermemiştir. İÖ VIII. yüzyıl polis’lerin hızla şekillendiği yüzyıldır. Bu yüzyılda ticaret canlanmış, kabile üyelerini birbirine bağlayan soy bağları çözülmüş, topraklar artık kabilelerin ortak malı olmaktan çıkarak özel ellerde toplanmaya başlamıştır. Köy topluluklarında topraklarını kaybedenler ticaretin merkezlerine aktıkça pazar merkezli olarak polis’ler oluşmaya başlamıştı. Yani daha doğuşunda, polis’lerin temelinde eşitsizlik vardı. Bunun en önemli göstergesi kölelerdir. Kölelik başlangıçta topluluklar arası savaşlar sayesinde var olmuştur. Ama giderek borç köleliği denilen biçim yaygınlaşmıştır. Yani yoksulların kendilerini ya da aile efradını borçlarına karşılık teminat olarak göstermesi ve borcun ödenmemesi hâlinde borçlunun ya da teminat olanların köleleştirilmesi. 5

Polis’lerin Temel Özellikleri n n n n n İlk polis’ler az gelişmiş yerleşim yerleriydi.

Polis’lerin Temel Özellikleri n n n n n İlk polis’ler az gelişmiş yerleşim yerleriydi. Küçük köylere dağılmış, tarım yerleşimleri olmaktan öteye gitmiyorlardı. Ama gelişme düzeyleri de birbirinden farklıydı. Buna en iyi örnek Antik Yunan dünyasının en önemli polislerinden biri olan Sparta ve Atina’dır. Sparta, bütün önemine karşın, hep küçük köyler topluluğu olarak kalmıştı. Oysa diğer önemli polis olan Atina, bir köyler topluluğu olmanın çok ötesine geçmişti. Bu iki önemli polis de diğer tüm polis’ler gibi aslında küçük siyasal birimlerdi. Sparta, en büyük polis’lerden biri sayılsa da 8000 km 2 civarındaydı. Atina ise 2800 km 2 büyüklüğündeydi. 6

n n n n n Bir ada üzerindeki Delos polis’inin toplam yüzölçümü ise 5.

n n n n n Bir ada üzerindeki Delos polis’inin toplam yüzölçümü ise 5. 5 km 2 den ibaretti. Polis’lerin yüzölçümleri küçük olunca, elbette nüfusları da pek fazla değildi. Bu küçük ölçekli yerleşimler siyasal işlevler bakımından çeşitli avantajlar da sağlıyordu. Örneğin Antik Yunan’ın günümüze en önemli mirası sayılabilecek doğrudan demokrasi fikri, biraz da varlığını buna borçluydu. Bu bakımdan polis’ler aslında az sayıda yurttaşın oluşturduğu bir bütünlükten başka bir şey sayılmayabilir. Ama polis, yurttaşların matematiksel toplamından ibaret sayılmamalıdır. Yani polis ve yurttaş, özdeş değildir. Çünkü, polis nüfusu yalnızca yurttaşlardan ibaret değildir. Aksine, polis’te yurttaş sayısından daha fazla köle ile Yunan kökenli ve aynı dili konuşuyor olmasına karşın yurttaşlık haklarına sahip olmayan metoikos’lar (yabancılar) bulunmaktadır. 7

n n n Ayrıca kadınların da yurttaş sayılmadığı bilinmektedir. Ama kuşkusuz polis, her bir

n n n Ayrıca kadınların da yurttaş sayılmadığı bilinmektedir. Ama kuşkusuz polis, her bir yurttaş tarafından öncelikle gözetilmesi, savunulması, uğruna can verilmesi gereken siyasal varlıktır. Modern bir ifadeyle söylemek gerekirse polis yurttaş için değildir ama yurttaş kesinlikle polis içindir. Bu bakımdan kimi modern düşünürler, polis’te yurttaş olmanın temel erdemini burada bulurlar. Buna göre, yurttaşlık erdemi, yurttaşın topluluğun ya da polis’in çıkarlarını daima kendi çıkarlarından öncelikle gözetmesidir. Bu bakımdan yurttaşlık özgeci bir tutumun (fedakarlığın) adıdır. 8

SPARTA n n Antik Yunan dünyasının iki önemli polisinden biri olan Sparta, siyasal yapı

SPARTA n n Antik Yunan dünyasının iki önemli polisinden biri olan Sparta, siyasal yapı bakımından iki başlı krallık (diarşi), Gerusia (İhtiyarlar Meclisi) ve Apella (Halk Meclisi) şeklinde örgütlenmiştir. Atlı ve yaya Sparta erlerinden oluşan ve asıl hükümranlığı elinde tutan Apella, Gerusia ve “Eforus” adını taşıyan devlet denetçilerini seçer, barış ve ittifak gibi önemli sorunlara dair kararlar alır ve kanunlar çıkartırdı. Bu kanunların çıkartılması sürecinde eforuslar kanun taslaklarını hazırlar, bu taslaklar Gerusia’da görüşülür ve son olarak Apella’nın onayına sunulurdu. İÖ 431 yılında başlayan ve 27 yıl sürerek İÖ 404 yılında Sparta’nın zaferiyle biten Peloponnesos Savaşı, sınırlı sayıda olan Spartanların kırılmasına, talandan elde edilen altın ve gümüş de belli kişilerin ellerinde toplanmasına neden olmuştur. İ. Ö. 192’den sonra kesin olarak Makedonya hâkimiyetine giren Sparta’nın, İ. Ö. 146’da da Roma’nın egemenliğine girince, siyasal hayatı sona ermiştir. 9

ATİNA: Toplumsal Düzen ve Devlet Yönetimi n n n Sparta’dan daha özgürlükçü ve demokratik

ATİNA: Toplumsal Düzen ve Devlet Yönetimi n n n Sparta’dan daha özgürlükçü ve demokratik bir yapıya sahip olan Atina’da sosyal tabakalaşmayı, eupatridea denen aristokratlarla, thet denen halk sınıfı, metoikos adı verilen yabancılar ve “köle” sınıfı oluşturmaktaydı. Eupatridea, thet ve metoikoslar özgür insanlardan oluşuyordu. Ancak bu sınıfların içinde sadece eupatridea ve thet sınıfına mensup olanlar yurttaş statüsünde olup siyasal haklara sahipti. Eski Yunan’da kölelik, doğal bir kurum olarak kabul edilmekte olup tarım hizmetleri köleliği ve ev hizmetleri köleliği olmak üzere iki tipi vardı. Köleler, bir efendiye ait bir mal ya da canlı bir araç kabul edildiğinden, hâliyle “insan” kategorisi içinde değerlendirilmez ve özgürlük sözcüğüyle ilişkilendirilmezdi. Kadın ise, gerek bundan önce anlatılan Sparta toplumunda gerek Atina toplumunda, hür olmakla beraber siyasal karar alma süreçlerine katılma hakkına sahip değildi. 10

n n n n Atina’nın siyasal yapısına bakıldığında Kral, Aristokratlar (Areopagus), Baş Komutan (Polemarkhos)

n n n n Atina’nın siyasal yapısına bakıldığında Kral, Aristokratlar (Areopagus), Baş Komutan (Polemarkhos) ve Halk Meclisi (Eklesia) şeklinde bir yönetime sahipti. Ares tepesinde toplandığı için "Areopagus" denen aristokratlar kurulu, bilgili, deneyimli aristokratlardan oluşuyordu. Önceleri kralın ve arkhonların bir danışma kurulu iken; aristokratların güçlenmesiyle yetkilerini artırarak, bir yasama ve aynı zamanda bir yargı organı konumuna yükselmiştir. Komutan, tüm Atina halkı tarafından seçiliyordu. Kendisine her mahalleden seçilen bir komutandan oluşan on komutan yardımcı oluyordu. Başkomutan, tüm Atina vatandaşları tarafından seçildiği gibi, öteki yüksek memurlardan farklı olarak, arda seçilebiliyordu. Bu, başkomutanların önemlerini ve etkilerini artırdı. Başkomutanlar, dış güvenlik nedeniyle iç güvenlikle, dış politika nedeniyle iç politikayla ilgilenmeye başladılar. 11

n n Sonuçta, demokratik ve aristokratik parti önderlerinin, Atina politikasına yön verebilmek için kendilerini

n n Sonuçta, demokratik ve aristokratik parti önderlerinin, Atina politikasına yön verebilmek için kendilerini başkomutan seçtirmeye başladıklarını görürüz. Böylece başkomutanlar, Atina politikasında günümüz başkanlarına, başbakanlarına benzer bir konuma yükseldiler. 12

n n n Asıl hükümranlık hakkı, 20 yaşını doldurmuş tüm Atinalı erkek vatandaşların üyesi

n n n Asıl hükümranlık hakkı, 20 yaşını doldurmuş tüm Atinalı erkek vatandaşların üyesi olduğu Eklesia (Halk Meclisi)’ya aitti. Bu meclis, devlet memurlarını seçer, kanunlar çıkartır, harp, barış ve ittifak gibi önemli konulara dair kararlar alırdı. Elbette bu meclis, bir anda değil, belli bir sınıf mücadelesinin ürünü olarak ortaya çıkmıştı. Bu mücadele, Drakon’un İ. Ö. 624’teki ağır ceza yasası, Solon’un, İ. Ö. 594’te yurttaşları soyluluklarına göre değil, zenginliklerine göre sınıflara ayıran reformu, Peisistratos’un soylu aristokratların ellerindeki toprakları tekrar halka dağıtması, zanaat ve ticarete önem vermesi gibi önlemlerinden sonra Kleisthenes ile demokratik bir başarı elde etmiştir. O, kan bağına dayanan bu örgütlenmeyi yıkarak, yer bağına dayanan mahalle (deme) örgütlerini kurdu; ki "demokrasi" sözcüğümüz buradan gelmektedir. 13

n n n n Beşyüzler Meclisi, Kleisthenes'in dört kabileden yüzer üyenin seçilmesiyle oluşan dörtyüzler

n n n n Beşyüzler Meclisi, Kleisthenes'in dört kabileden yüzer üyenin seçilmesiyle oluşan dörtyüzler meclisinin yerine koyduğu meclisti. Her mahalleden ellişer kişi olmak üzere on mahalleden seçilen 500 kişiden oluşan bu mecliste, her mahallenin üyeleri yılın onda birinde (36 gün) meclisin başkanlık kurulunu oluşturuyorlardı. Bu kurulun, dolayısıyla meclisin başkanlığına, her gün kura ile bir başka Atina vatandaşı getiriliyordu. Demek ki, her Atina vatandaşının bir gün meclis başkanlığı yapma şansı vardı. Perikles döneminde Atina altın çağını yaşadığı gibi demokrasi de doruk noktasına ulaşır. Pers Savaşlarının ardından arkaya gerçekleştirilen reformlarla bütün yurttaşların siyasal haklara tam anlamıyla eşit bir biçimde sahip olmalarına olanak tanınır. Alt sınıflara kapalı olan devlet görevleri herkese açık bir duruma getirilir. İşte Atina demokrasisi bu özelliklerinden ötürü modern çağlarda “doğrudan demokrasi” olarak nitelendirilecektir. 14

n n n n Buna göre, uzmanlık gerektiren yüksek memurluklara bile tüm yurttaşlar, bir

n n n n Buna göre, uzmanlık gerektiren yüksek memurluklara bile tüm yurttaşlar, bir kereye mahsus seçilebiliyordu. Bunun dışındaki memurluklara ise, bir yıl gibi kısa bir süre için kurayla atanabiliyorlardı. Bu nedenlerden ötürü, yaşamı boyunca hiç olmazsa bir kez devlet görevine getirilmemiş Atinalı hemen yoktur. Herkesin eşit olarak siyasal iktidara katılması (isokratia), ilke olarak benimsenmiştir. Ekklesia’da toplanan halkın, devlet yönetimini seçimden seçime değil, sürekli bir biçimde denetleme yetkisi vardır. Yöneticiler ya da çeşitli devlet memurları, her an halk tarafından sorguya çekilip görevlerinden alınabilirler. Bunlar da doğrudan demokrasinin özelliklerindendir. Perikles döneminde, halkın meclisteki ve mahkemelerdeki ağırlığını artırması için, buralara aylak zenginlerin katılıp çalışan aşağı tabakaların işlerini bırakıp katılamadıkları düşüncesiyle, meclisin ve mahkemelerin oturumlarına katılanlara ödenek verilmeye başlandı. 15

n n n n İ. Ö. Beşinci Yüzyıl Atina’nın hem zirveye çıktığı hem de

n n n n İ. Ö. Beşinci Yüzyıl Atina’nın hem zirveye çıktığı hem de inişe geçtiği yüzyıldır. İ. Ö. 431 yılında Atina’nın başını çektiği Attik-Delos Deniz Birliği ile Sparta’nın önderliğini yaptığı Peleponnes Birliği arasında başlayan Peleponnes Savaşları, İ. Ö. 404 yılında Attik-Delos Deniz Birliği’nin yenilgisiyle sonuçlandı. Bu savaşta Sparta’ya mağlup olan Atina yüklü bir savaş tazminatı ödemek durumunda kaldı. Mali yönden yıkılan Atina’da, idari yönden de büyük bir devrim oldu ve demokratik rejim yıkılarak yerine “Otuzlar Tiranlığı” kuruldu. Bu yönetimin bir yıl sonra yıkılıp yerine demokrasinin yeniden kurulmasına rağmen, Atina bir daha eski günlerine dönememiştir. İ. Ö. 348 yılında Makedonya’ya karşı açılan savaşı kaybeden Atina, bu tarihten itibaren Makedonya hâkimiyetine girmiştir. Makedonya’nın İ. Ö 148’de bir Roma eyaleti haline gelişiyle nispeten bağımsızlaşan şehir, İ. Ö. 86 yılında Roma istilasına değin varlığını sürdürebilmiştir. 16

ANTİK YUNAN DÖNEMİ DÜŞÜNCE YAPISI n n Herakleitos: Antik Yunan dönemi, özellikle Milet ve

ANTİK YUNAN DÖNEMİ DÜŞÜNCE YAPISI n n Herakleitos: Antik Yunan dönemi, özellikle Milet ve Atina, siyasal, toplumsal ve felsefi düşünce bakımından önemli gelişmelerin yaşandığı bir evredir. Bunlardan biri, Ionia doğa felsefesinin son düşünürlerinden biri olan Herakleitos’tur. Herakleitos'a göre temeli ateş olan evrende her şey sürekli bir yanış içindedir, insanlar bile, ama yavaş, için yanmaktadır. Herakleitos'un bu yanma benzetmesi ile anlatmak istediği, her şeyin bir varoluş, değişme ve yok oluş süreci içinde olduğudur. Bu düşüncesini dile getiren öteki benzetmesi, ırmağa giren insandır. Aynı ırmağa iki kez giremeyiz; ikinci girişimizde ırmak o ırmak değildir, sular değişmiş, başka sular gelmiştir. Aynı ırmağa bir kez bile giremeyiz; çünkü ilk adımımızı attığımızdaki ırmakla ikinci adımımızı attığımız ırmak aynı ırmak değildir. Hatta ikinci adımımızı attığımızda biz de aynı insan değiliz. Bu düşünce süreciyle Herakleitos şu sonuca varmaktadır "Aynı ırmaklara hem giriyoruz, hem girmiyoruz, hem biziz hem biz değiliz. " 17

Herakleitos, evrendeki değişmenin, sıcak ile soğuk gibi zıtlıkların sürekli savaşının ürünü olduğunu Söyleyerek "diyalektik"i,

Herakleitos, evrendeki değişmenin, sıcak ile soğuk gibi zıtlıkların sürekli savaşının ürünü olduğunu Söyleyerek "diyalektik"i, diyalektik bakış açısını da düşünce tarihine armağan etmiştir. 18

n n Pythagoras: Evrenin ana ilkesinin sayılar olduğunu ileri süren Pythagorascılara göre evrende sayısal

n n Pythagoras: Evrenin ana ilkesinin sayılar olduğunu ileri süren Pythagorascılara göre evrende sayısal bir düzen ve düzenlilik vardır ve her şey sayı ile anlatılabilir. Bu itibarla toplumda uyumu sağlayacak olan sayıyı aramaya girişirler. Bu, kendisiyle çarpılmış kare sayıdır. Kare, eşit kısımlardan oluştuğu için, yetkin bir uyumu dile getirir. Öyleyse kare sayı, "adalet"tir. Adalet ise, toplumun temelidir. Toplumda, karede olduğu gibi, onu oluşturan kısımlar birbirlerine eşitse uyum vardır, adalet vardır, eşit değilse yoktur. 19

n Sofistler: Yunanca bilgi anlamına gelen sophia kelimesinden hareketle ortaya çıkan Sofistler, bir anlamda

n Sofistler: Yunanca bilgi anlamına gelen sophia kelimesinden hareketle ortaya çıkan Sofistler, bir anlamda siyaset öğretmenidir. Onlara göre söylenilen şeyden çok, nasıl söylendiği ve kuramsal bilgiye ulaşmak yerine insan mutluluğu için kullanılabilecek pratik bilgiye ulaşmak önemlidir. 20

n n Sokrates: Platon’un hocası Sokrates ve ardılları, kendilerini Sofistlerden ayırmak için philosophos, yani

n n Sokrates: Platon’un hocası Sokrates ve ardılları, kendilerini Sofistlerden ayırmak için philosophos, yani bilgiseven sıfatını kullanmıştır. (Felsefe sözcüğü de buradan gelir. ) İ. Ö. 469 -399 yılları arasında yaşadığı düşünülen Sokrates, “Bildiğim tek şey hiç bir şey bilmediğimdir. ” sözü ile meşhurdur. İ. Ö. 399'da, gençlerin ahlakını bozmak ve Atina tanrılarına saygısızlık edip yeni tanrılar uydurmakla suçlanarak Halk Mahkemesi'nde yargılanıp suçlu bulunmuş. Baldıran otu şerbeti (zehiri) içirilerek öldürülmesine karar verilmiş. Öğrencilerinin onu kaçırmaya gelmelerine karşın, "Atina'nın yasaları yararıma iken onlardan yararlandım, zararıma olduğu zaman onlara uymaktan kaçınmam vatandaşlığa sığmaz; hem ben ölmüyorum, ruhum yeni bir yaşama başlıyor" diyerek, baldıran zehirini tiksinmeden sonuna dek içerek ölmeye yatmış 21

22

22

Platon: n Sokrates’in öğrencisi olup asıl adı Aristokles olan Platon (İÖ 427347), Atina'nın eski

Platon: n Sokrates’in öğrencisi olup asıl adı Aristokles olan Platon (İÖ 427347), Atina'nın eski savaş kahramanlarından biri olan Heros Akademikos'un mezarı yanındaki arsayı satın alıp, burada felsefe dersleri vermek üzere bir okul açar. Dilimizdeki akademia kelimesinin kökeni bu okuldur. Platon, Yunan toplumunun çöküşten kurtulup iyi ve kararlı düzenlerin kurulabilmesi için, aynı hedefe varan iki yol görmüştür: Ya filozoflar kral olmalı ya da krallar filozof olmalıdır. 23

n n Aristoteles: Yunan dünyasının Platon’dan sonraki en önemli düşünürü olan Aristoteles, 17 -18

n n Aristoteles: Yunan dünyasının Platon’dan sonraki en önemli düşünürü olan Aristoteles, 17 -18 yaşlarındayken Atina’ya gelerek Akademi’de öğrenci olmuştur. Platon’un ölümüne değin yaklaşık 20 yıl Atina’da kalmış, sonradan onun öğretilerine büyük oranda ters düşecek görüşler savunmuşsa da Platon ile kurduğu bağ kendisinde önemli bir etki bırakmıştır. Platon’un ölümüyle Akademia’nın başkanlığına getirilmeyince hayal kırıklığına uğramıştır. Bir süre Büyük İskender’e hocalık da yapan Aristoteles İskender’in iktidarı ele geçirmesinin ardından Atina’ya geri dönerek Lykeios Apollonu'na adanmış olan yerde kendi okulu Lykeion’u (günümüzün lise kelimesinin kökeni) İ. Ö. 335 yılında kurmuştur. 24

Roma: Krallık, Cumhuriyet ve İmparatorluk Dönemi n n n İ. Ö VII. Yüzyıl’ın sonlarına

Roma: Krallık, Cumhuriyet ve İmparatorluk Dönemi n n n İ. Ö VII. Yüzyıl’ın sonlarına doğru Latin ve Sabin unsurların bir araya gelmesinden oluşan Roma şehri önce krallık (İ. Ö. 753 - 509 arası), sonra cumhuriyet (İ. Ö. 509 - 27 arası) ve son olarak da imparatorluk (İ. Ö. 27 - İ. S. 476 arası) olarak örgütlenmiştir. İtalya'da eskitaş çağından beri yaşayan insan toplulukları vardı. İ. Ö. 1200 yıllarında gelen kabileler İtaliklerdir. İtaliklerin yerli halkla karışmalarından "Latinler" (ovalılar) denen halk doğmuş. İtalya'ya Anadolu'dan gelen Etrüskler ise, İtalya'da tarımcı köy toplulukları halinde yaşayan Latinler üzerinde egemenlik kurmuştur. Bu olaydan yüz yıl kadar sonra bazı Latin köyleri birer kent durumuna gelmişlerdir. 25

26

26

n n n n Siyasal örgütleniş "civitas" denen bağımsız kent devletleri biçimindedir. Kent devletleri

n n n n Siyasal örgütleniş "civitas" denen bağımsız kent devletleri biçimindedir. Kent devletleri önceleri seçimle iş başına getirilen ve aynı zamanda en yüksek komutan, yargıç ve din adamı olan krallarca yönetilir. Zamanla monarşilerin yerini aristokrasiler alır. Efsaneye göre, Roma'yı Romus ve Romulus kardeşler kurmuştur. Eskiçağ tarihçileri, Roma krallığının başlangıç tarihi olarak Î. Ö. 753'ü verirler. Etrüskler, üzerlerinde egemenlik kurdukları Latin köylerini birleştirip Roma kentini kurarken, yerli halkı kentin kurulmasında zorla çalıştırmışlar. Bu durum iki toplumun arasını açmış. Latin halkın zamanla güçlenen aristokratları, bir buçuk yüzyıl sonra ayaklanarak, İ. Ö. 509'da Etrüsk kralını kovmuşlar. 27

n n n n Etrüsk kralını kovarak yönetimi ele geçiren, kendilerine Patricii (babalar) denen

n n n n Etrüsk kralını kovarak yönetimi ele geçiren, kendilerine Patricii (babalar) denen Latin aristokratları, Etrüsk krallık kurumuna duydukları düşmanlıktan dolayı, krallık düzenini yıkıp, cumhuriyeti kurmuşlar. Batı dillerinde cumhuriyet anlamına gelen "republic" Latince'de "kamu için", halk için, halk yararına demek olan "Res publica"dan gelmedir. Res publica zamanla, toplumun tek kişi tarafından değil meclislerce yönetilmesi anlamını kazanmıştır. Bir yönetime cumhuriyet denilmesi için meclislerin halk meclisi olması zorunlu değildir. Gerçekten, Roma cumhuriyeti de "aristokratik bir cumhuriyet"tir. Nüfusunun yüzde onunu oluşturan patriciler, iyi örgütlenmiş büyük toprak sahipleri sınıfıydı ve tam vatandaşlık haklarına sahiptiler. Nüfusun yüzde doksanını oluşturan sınırlı vatandaşlık hakları tanıdıktan plebis (plebler) üzerinde aristokratik bir cumhuriyet yönetimi kurmuşlardı. 28

n n n n n Toplumsal Sınıflar: Roma toplumunun cumhuriyet döneminde ve daha sonraları

n n n n n Toplumsal Sınıflar: Roma toplumunun cumhuriyet döneminde ve daha sonraları şu sınıflardan oluştuğunu görüyoruz: 1. Köleler 2. Sığıntılar (vatandaşlık hakları olmayan özgürler) 3. Vatandaşlar da kendi aralannda iki sınıfa aynlır: a. Patriciler (aristokratlar) b. Plebler (avam halk). Romalılar Sicilya'da ve Kartaca’da kölelerin ya da serilerin çalıştırıldıkları büyük topraklarda kapitalist yöntemlerle, pazara dönük, kârlı bir tanmsal üretimin yapıldığına tanık oldular. Roma toprak ağalan, "latifundia" denen çiftliklerde yapılan bu üretim yöntemini benimsediler. Bu, bir yandan sınıf çatışmalanna yol açarken, öte yandan Roma'yı geniş topraklan olan bir kara imparatorluğu durumuna getirme yolunda sonuçlar doğurdu. 29

n n n n Plebler sınıfı da, yoksul ve zengin plebler olarak, ikiye ayrılır.

n n n n Plebler sınıfı da, yoksul ve zengin plebler olarak, ikiye ayrılır. Zengin plebler bir kentsoylular sınıfını oluştururlarken, pleblerin gittikçe yoksullaşan kesimi Roma proletaryasını oluşturacaktır. Latince'de "proles" çocuk demektir. Roma vatandaşları çeşitli servet sınıflarına ayrılırlarken, proletarya adı, vatandaşların çocuklarından başka servetleri olmayan yoksul kesimini belirtmek için kullanılmıştı. Bu dönemde Roma plebleri, patrici sınıfıyla savaşımlarında adım ilerleyerek, Roma’nın yönetiminde gittikçe daha fazla söz sahibi olabilmeyi başardılar. Önce particilerin "Senato"suna karşılık kendilerinin "Pleb Meclisi"ni kurdular. İ. Ö. 494’de patricilerden istedikleri hakları alamayınca, "öyleyse kendi başınızın çaresine bakın" diyerek, Roma’dan ayrılıp başka bir yerde kendi topluluklarını kurmak üzere yürüyüşe geçtiler. Bunun üzerine borçlarını bağışlatıp, köle durumuna düşmüş üyelerinin özgürlüklerini ve Roma yönetimine katılma hakkı kazandılar. 30

n n n İ. Ö. 450'de "On İki Levha Yasası"nı, aristokratik sözlü hukukun yerine

n n n İ. Ö. 450'de "On İki Levha Yasası"nı, aristokratik sözlü hukukun yerine geçirmeyi başardılar. İ. Ö. 447’de pleb meclisini bir halk meclisi durumuna getirerek, Senato gibi yasa çıkarma yetkisine sahip bir meclise kavuştular. İ. Ö. 445'de ise, pleblerle Patrici sınıfından olanların evlenmelerini yasaklayan yasayı kaldırttılar. İ. Ö. 421'de, daha önce yalnız patrici üyelerine açık olan Roma yüksek memurlukları pleblere açıldı. İ. Ö. 326'da borç köleliği kaldırıldı. İ. Ö. 287'de plebler bir kez daha kendi devletlerini kurmak üzere Roma'dan ayrıldıklarında, çaresiz kalan patriciler, pleb halk meclisinin Senatoya eşit bir yasama gücüne sahip olmasını kabul ettiler. 31

n n n İÖ II. yüzyıl sonlarında Roma düzenini tehdit eden yalnızca bu yeni

n n n İÖ II. yüzyıl sonlarında Roma düzenini tehdit eden yalnızca bu yeni sınıfın varlığı değildir. Savaşlarda yenik düşen toplulukların yığın hâlinde köleleştirilmesi ve bunların latifundium’larda kullanılması, bir yandan küçük üreticilerin rekabet edemez hâle getirilip yoksullaştırılmasıyla kentlere yığılmasına neden olmuş; aynı anda latifundium’lardaki köle yığınları büyük güçleriyle siyasal bir tehdit olarak belirmiştir. Gerçekten de sayıları giderek artan köle yığınları bu dönemde Roma devletini sarsabileceklerini birden çok kez gösterirler. İ. Ö. 2. yüzyılda Sicilya'daki ve Makedonya'daki önemli köle ayaklanmalarını, İ. Ö. 73'te, tarihin en büyük köle ayaklanması olan Spartaküs ayaklanması izledi. Ayaklanma, kölelerin Roma ordularını yenmesiyle, Roma'yı yıkabilecek çaplara ulaşır. Ama sonunda, I. Ö. 71'de, Spartaküs'ün kazandıkları bir savaşta yağmaya dalıp dağılan ordusu, askerlerini toplayıp yeniden saldıran Roma komutam tarafından yenildi. 32

n n n n Esir alınan 6000 köle Roma'ya giren yol boyunca çarmıhlara gerilerek

n n n n Esir alınan 6000 köle Roma'ya giren yol boyunca çarmıhlara gerilerek öldürüldü. Sınıf kavgaları vatandaşlar sınıfı içinde de sürmüştü. Bu süreçte “optimates" (iyiler) sınıfı, patrici üyeleriyle zengin pleblerin karışmalarından doğmuştur. Buna karşılık zengin olmayan halk sınıfına da "populares" (halk) denmeye başlanmıştır. İ. Ö. 85’te populares sınıfı, iktidarı kuvvete baş vurarak ele geçirir. Populares ile optimates arasında iç savaş başlar. İç savaşı bastıran optimates partisi önderi Sulla, İ. Ö. 84'te belirsiz bir süre için, diktatör seçilir. (Diktatörlük, Roma'da, bir kimseye altı ayı aşmamak üzere Senato tarafından tam yetki verilmesi biçiminde anayasal bir kurumdu. ) Böylece sürekli diktatörlük yolu açılmış olur. Diktatörlük kurumu ve sıkıyönetim kavramı insanlığa Roma’nın armağanlarıdır. 33

n n n n Bu kez populares partisine dayanan Sezar İ. Ö. 46'da kendisini

n n n n Bu kez populares partisine dayanan Sezar İ. Ö. 46'da kendisini on yıl için, İ. Ö. 45'te ise ölünceye kadar diktatör seçtirir ve "imparator" (baş komutan) adını alır. İmparatorluğu, Kleopatra'yı yenen Oktavianus (Augustus) kurar. Daha önceleri patriciler ile plebler arasında olan sınıf ve iktidar kavgaları, cumhuriyetin sonlarına doğru ve imparatorluk döneminde optimates ile populares partileri (sınıfları) arasında sürecektir. Aldığı çeşitli önlemlerle içte (sınıflar arasında) ve dışta (eyaletler arasında) 200 yıl kadar sürecek bir barış dönemini başlatmış olur. Bu dönemde krallar, tanrılaşmıştır. Önceden imparatorlar ölümlerinin ardından senato kararıyla tanrısallaştırılırken Aurelianus (270 -275) dominus natus (doğuştan efendi) unvanını almakla yetinmeyip kendisinin yeryüzündeki tanrı olduğunu ilan ettirir. Ama bu tanrı kendisine yakın bir asker tarafından öldürülecektir. 34

Roma’da Siyasal Düşünceler ve Siyasi Düşünce Önderleri n n n n Ortalama bir polis,

Roma’da Siyasal Düşünceler ve Siyasi Düşünce Önderleri n n n n Ortalama bir polis, topraklarında milyonlarca insanı barındıran büyük imparatorluklara göre düşük bir nüfusa sahip olması ve bundan dolayı büyük bir bürokrasiye ihtiyaç olmaması sebebiyle, elitlerine felsefe ve sanatla uğraşabilecekleri boş zamanı verebilmekteydi. Milyonlarca insanın tek merkezden yönetildiği Roma’da ise, çok büyük bir bürokrasiye ihtiyaç olacağı açıktır. Bu bürokrasi çarkının dişlilerini de şüphesiz Roma’nın elitleri oluşturacaktır. Elitlerinin günlük bürokrasi işleriyle yoğun şekilde meşgul olduğu Roma’da felsefe ve sanatın gelişimi sınırlı kalmıştır. Roma eski Yunan çağından farklı olarak, gerek felsefeye, gerekse iktisadi ve sosyal düşünceye büyük ve orijinal katkısı olan bir çağ olmamıştır. Roma’nın önemi, fikir ve teorik düşünceden çok, uygulama, politika ve pratik müesseselerin geliştirilmesindedir. Bu yüzden Romalı büyük felsefecilerin isimlerinden ziyade Cicerove Ulpian gibi büyük hukukçuların isimleri duyulmaktadır. 35

n n n n İ. Ö. II. Yüzyıl’a gelindiğinde Roma, tüm Akdeniz’e hakim konuma

n n n n İ. Ö. II. Yüzyıl’a gelindiğinde Roma, tüm Akdeniz’e hakim konuma gelmiştir. Böyle bir geniş coğrafyaya yayılmış olan bir ülkede, hâkimler İspanya’lı bir tacir ile Mısırlı bir başka tacirin arasındaki sorunu çözmek zorunda kalabilmekteydi. Çok farklı kültür ve geleneklerden gelen böylesi anlaşmazlıkların çözümünü geleneksel hukuk ile sağlamak olası değildi. Bu nedenle Romalı hukukçular, geleneksel hukukun üzerinde, insan doğasından ve aklından kaynaklanan evrensel bir “doğal hukuk”un var olduğunu kabul ettiler. Bu kabulün ortaya çıkışında hiç şüphesiz Zenon’un kurucusu olduğu Stoik felsefenin büyük katkısı olmuştur. Yargıçların karar verirlerken ünlü hukuk bilginlerine danışma geleneği (Jurist consult) hukuk düşüncesine ufuklar açmıştır. Yasaların sözlerine (sözcüklerine) göre değil, amaçlarına göre yorumlanması (gai, ereksel yorum) Roma hukukçularının hukuk düşüncesine yaptıkları en önemli katkılardan biri olmuştur. 36