TUTUM DEMNE KURAMSAL YAKLAIMLAR Tutumlara zellikle tutum deiimi

  • Slides: 11
Download presentation
TUTUM DEĞİŞİMİNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR Tutumlara, özellikle tutum değişimi sorununa eğilen çeşitli araştırmalarda dört farklı

TUTUM DEĞİŞİMİNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR Tutumlara, özellikle tutum değişimi sorununa eğilen çeşitli araştırmalarda dört farklı kuramsal yaklaşım kullanılmıştır. a. Öğrenme Kuramları: İletişimin kaynağının (propaganda yapan) özellikleri, iletişimin kendi özellikleri, ortamın özellikleri ve iletişim hedefinin (dinleyicinin) özellikleri bağımsız değişkenler olarak, hedefteki tutum değişimi de bağımlı değişken olarak ele alınmaktadır. Tutum değişimi bir öğrenme süreci olarak değerlendirilmektedir. b. Sosyal Yargı Kuramı: bir şeyi sevmek, sevmemek, hoşlanmamak, o şey hakkında bir yargıya sahip olmayı gerektirir. Psikofizik deneylerde kullanılan yargı kavramı tutumlara da uygulanabilir. Bir bireyin bir eli uzun süre soğuk suda, diğer eli uzun süre sıcak suda bekletildikten sonra aynı anda ılık suya ellerini soktuğunda, sıcak ve soğuk hissini birlikte yaşar. Bu kavrama “zıtlaştırma” denir. Politik alan örneğinde duruma bakarsak; sol fikirleri içeren bir iletişim, sağ görüşü benimseyen birine, ılımlı görüşü benimseyen birine göre aşırı sol olarak görünecektir. Ilımlı görüşü benimseyen birine ise kendi görüşüne daha benzer görünecektir. Benzetme mekanizması işlemektedir.

c. Turarlılık Kuramları: Tutumlarla davranışlar arasındaki tutarsızlığı gösteren bazı araştırmalara (La Piere, Kunter vd.

c. Turarlılık Kuramları: Tutumlarla davranışlar arasındaki tutarsızlığı gösteren bazı araştırmalara (La Piere, Kunter vd. , Minard ) daha önce değinilmiştir. Ama gerçek hayatta genellikle görülen tutum-davranış tutarlılığıdır. 1. Heider’ın Denge Kuramı: Kişilerarası algı olayını en basite indirgeyen Heider, bir kişinin (k), bir diğer kişi (d) ve bir tutum objesi (o) ile ilişkilerini incelemiştir. Bu incelemede, durum, söz konusu olan kişinin görüş açısından ele alınmaktadır. Yani kişinin zihninde var olduğu varsayılan durum, kurama yansıtılmaktadır. Heider, bu üç birim arasında iki tür ilişki önermiştir. a) Sevme sevmeme (tutum) ilişkisi ve b) birlikte olma (ait olma) olmama ilişkisi. Her iki ilişki de olumlu (+) ya da olumsuz (-) olabilir, ancak ilişkinin derecesi üstünde durulmamıştır.

2. Rosenberg ve Abelson’un Bilişsel Dengeleme Kuramı: bu kuramda ilişkilere ek olarak birbirleriyle ilişki

2. Rosenberg ve Abelson’un Bilişsel Dengeleme Kuramı: bu kuramda ilişkilere ek olarak birbirleriyle ilişki halinde olan üç öğe olumlu ya da olumsuz olarak da nitelendirilmektedir. Bu durumda, Heider’inkinde olduğu gibi k (kişi), d (diğer) ve o (obje) ilişkisini üçlü olarak gösterme gereği ortadan kalkmıştır. Mehmet + - Yalan (dengesiz bir durumdur) Aslında bu şemadan anlaşılan gene Ahmet’in yani (k) nin Mehmet için olumlu; yalan söylemek için ise olumsuz tutumu olduğudur. Ancak iki öğeye + ve – işaret koyarak kişinin onlar hakkındaki tutumunu belirtebildiğimiz için, kişi öğesini de ayrıca gösterip hepsini oklarla birleştirmeye gerek yoktur. Heider’in çalışması geliştirilerek yapılan bu çalışmada, k-d-o arasındaki ilişki olumlu, olumsuz ve nötr (0) olabilir.

Rosenberg ve Abelson tutum değişimini denge sağlamak için yeterli bulmakla beraber, dengeyi sağlamak için

Rosenberg ve Abelson tutum değişimini denge sağlamak için yeterli bulmakla beraber, dengeyi sağlamak için tutum değişiminden başka yolları da etraflıca incelemişlerdir. Reddetme ile dengenin sağlanması: Ahmet, Mehmet’in gerçekten yalan söylediğine inanmayabilir ya da bu olayı düşünmemeye çalışır, aklına getirmez ya da reddeder. Herhangi bir öğenin + veya (-) değerini değiştirmeden, yani o öğeye karşı tutum değişimi oluşturmadan denge sağlamak mümkündür. Ayrıştırma ile dengenin sağlanması: Ahmet yalan öğesini kendi içinde iyi ve kötü olarak ayrıştırabilir. Mehmet’in söylediği yalanı gerektiği için söylenen (olumlu) bir yalan olarak görebilir. Öğelerden birini güçlendirerek denge sağlanması: sigara içen ve bunun kanser yapacağını bilen ayşe, sigara içtiğinde rahatladığını, daha iyi düşündüğünü düşünerek sigara içme öğesi için yeni olumlu ilişkiler kurabilir. Bu dengesiz durumu tam olarak dengeli hale getirmede de dengesizliğin önemini azaltmak mümkün olabilir. Bu kuram denge kuramından daha esnektir. Çünkü dengesizlikten kurtulmak için herhangi bir öğeye karşı a) b) c) d) Sahip olunan tutumu tamamen değiştirmek Dengesiz ilişkiyi reddetmek Ayrıştırma tepkisi Güçlendirme tepkisi olanaklarına başvurabilir.

3. Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı: Festinger’e göre eğer kişinin sahip olduğu bir inanç, bilgi

3. Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı: Festinger’e göre eğer kişinin sahip olduğu bir inanç, bilgi ya da tutum yine o kişinin sahip olduğu bir başka inanç, bilgi ya da tutumun tersini gerektirirse, bu iki inanç, bilgi ya da tutum arasında bilişsel çelişki vardır. Örneğin; “Sigara akciğer kanseri yapar” ve “Ben bir sigara tiryakisiyim. ” Kurama göre, bu tür bilişsel çelişkiler kişiye sıkıntı veren durumlar olduğundan, kişide bu çelişkiden kurtulmak için bir güdülenme meydana gelecektir. Yukarıdaki sigara ile ilgili bilişsel çelişkiyi azaltmak için ben duruma bazı uyuşan bilgiler ekleyebilirim. Örneğin, “sigara benim sinirlerimi yatıştırıyor” “daha dikkatle çalışabilmeme yardımcı oluyor” “çevremde kabul edilmemi sağlıyor” gibi. Bütün bu örnek çözümlemelerin ortak yanı, her birinin bir psikolojik savunma mekanizması gibi işlemesidir. Hepsi, kişiyi rahatsız eden tutarsızlığı ortadan kaldırmak ya da azaltmak için kişinin kendine ve başkalarına karşı öne sürdüğü makulleştirici nedenlerdir.

a) Karar Verme Sonucu Meydana Gelen Bilişsel Çelişki: Bu durumlarda tipik olarak verilmiş bir

a) Karar Verme Sonucu Meydana Gelen Bilişsel Çelişki: Bu durumlarda tipik olarak verilmiş bir karar, söylenmiş bir söz, yapılmış bir tercih gibi olmuş bir davranış ile, bu davranışa ters düşen bir tutum arasındaki tutarsızlık ön plana çıkmaktadır. Diyelim ki Ayşe bir buzdolabı almak istiyor. Hangi marka buzdolabı alacağına karar vermeden önce Ayşe herhalde çeşitli markalar hakkında bilgi edinecek, her birinin özelliklerini inceleyecektir. Sonunda bir tanesini seçip satın almak için ilk taksitini yatıracaktır. Önceleri bu markalar arasında pek bir fark göremediği için bir müddet kararsız kalan Ayşe, acaba hala hangi markanın daha iyi olduğu konusunda kararsız mı olacaktır? Herhalde hayır. Ayşe, kimsenin zoru olmadan serbestçe bir seçim yapmış, bir karar vermiş ve bu kararını üstlenerek davranışa dönüştürmüştür. Kişinin tutumu ile davranışının birbiriyle tutarlı olması gerekir, yoksa meydana gelebilecek çelişki, kişiyi rahatsız edecektir. Burada Ayşe bir davranışta bulunmuştur, dolayısıyla, bu yapılmış olan davranışta bir değişme söz konusu olamaz. Öyleyse geriye kalan değişebilecek tek şey tutumdur. Demek ki, Ayşe bu durumda, aldığı buzdolabına karşı eski kararsız tutumunu davranışı doğrultusunda değiştirerek olumlu yapacaktır. Yani, Ayşe, satın aldığı buzdolabının en iyi buzdolabı olduğuna inanmaya başlayacaktır. Doğru bir tercih yaptığına inancını sağlamlaştırmak için de davranışa uyan bilgilere açık olacaktır. Örneğin, gazetelerde satın aldığı buzdolabı hakkındaki reklamları okuyacak; televizyonda o markaya ait reklam ve bilgileri izleyecektir.

Bilişsel uyuşmazlık kuramına bazı ilaveler yaparak kesin karar verme durumunun önemine dikkati çeken Brehm

Bilişsel uyuşmazlık kuramına bazı ilaveler yaparak kesin karar verme durumunun önemine dikkati çeken Brehm ve Cohen (1962), bu şekilde bir davranış kararını izleyen bazı araştırma bulgularını incelemişlerdir. Örneğin, bir araştırmada (Brehm, 1956) denek olarak ev kadınları seçilmiş ve her birine bir pazarlama araştırması yapıldığı söylenmiştir. Her denek’e elektrikli ekmek kızartma makinesi, elektrikli meyve sıkıcısı vb. gibi sekiz çeşit mutfak aracı gösterilmiş ve bunları beğenme derecesine göre değerlendirmesi istenmiştir. Sonra en beğendiği iki araçtan birini seçmesi istenmiştir. Denek seçme yaptıktan sonra da seçtiği araç sarılıp kendisine hediye edilmiştir. En sonunda denekten bütün araçları beğenme derecesine göre tekrar değerlendirmesi istenmiştir. Bu son değerlendirmede deneğin önceki değerlendirmesine oranla, en çok beğendiği iki araçtan seçtiğini, seçmediğinden çok daha yüksek bir şekilde değerlendirdiği görülmüştür. Bu deneyden ve çeşitli araştırmalardan ortaya çıkan sonuç şöyledir: Kişi, geriye dönemeyeceği bir karar verdikten sonra ortaya çıkan uyuşmazlığı –kararını değiştiremeyeceği için- tutumunu kararı (davranışı) doğrultusunda değiştirerek azaltır. Yani verdiği kararın akıllıca bir karar olduğuna kendini inandırır.

b) Davranışa Gerekçe Bulma İhtiyacı: Kişinin bir davranışı ile tutumu arasında bir çelişki söz

b) Davranışa Gerekçe Bulma İhtiyacı: Kişinin bir davranışı ile tutumu arasında bir çelişki söz konusu olduğunda kişi bu çelişkiyi açıklayabilecek ya da davranışını makul gösterecek objektif bir dış (nesnel) gerekçe bulamazsa, tutumunu değiştirerek davranışını bir iç (öznel, subjektif) gerekçeyle, yani tutumunu değiştirerek açıklamaya çalışacaktır. Bir objektif, dış gerekçe bulursa, tutum değişimine gerek kalmayacaktır. Bu nesnel gerekçe bir başkasının zorlaması olabileceği gibi, kişinin davranışını makul gösterebilecek başka herhangi bir şey de olabilir. Örneğin, bir başkasını incitmemek, bir grup tarafından kabul olunma isteği, alay edilme endişesi vb. gibi. Diyelim ki, İnci iş arkadaşı Aslı’nın kendisine hiç yakışmayan yeni bir elbise giydiğini görür. Aslı ürkek bir şekilde elbiseyi beğenip beğenmediğini sorduğunda, İnci hemen “çok yakışmış” der. İnci, Aslı’nın elbisesi hakkındaki gerçek tutumuna ters düşen bir davranışta bulunmuştur. Tutumuyla davranışı arasında bir çelişki söz konusu olduğundan, yapılmış olan davranış da değiştirilemeyeceğinden, İnci’nin, Aslı’nın elbisesi hakkındaki olumsuz tutumu, olumlu davranışı doğrultusunda değişecek midir? Yani İnci elbiseyi beğenmeye mi başlayacaktır? Büyük olasılıkla hayır. Çünkü İnci’nin davranışının kendince makul bir objektif dış gerekçisi vardır. İnci, Aslı’yı incitmemek için yalan söylemiştir. Bu, İnci’ye göre yalan söylemeyi mazur gösterebilecek bir (dış) gerekçe olduğu için, burada bilişsel çelişki fazla olmayacak, dolayısıyla da çelişki azaltıcı iç ayarlamalara (kendi tutumunu değiştirmeye) gerek olmayacaktır.

Bir kişinin gerçek tutumuna ters düşen bir şeyi söylemesi ya da yapması sağlandığında, kişi

Bir kişinin gerçek tutumuna ters düşen bir şeyi söylemesi ya da yapması sağlandığında, kişi bu davranışını, baskı, zorlama, durumun gerekleri, yeterli bir ödül gibi makul bir nesnel gerekçeyle kendine açıklayamazsa, gerçek tutumunu davranışı doğrultusunda değiştirme eğilimi gösterecek, yani, yapmış olduğu davranışına bir iç öznel gerekçe yaratacak, ‘aslında öyle düşündüğüm için öyle yaptım’ diyecektir. Yukarıda ödüllendirme sonucu ortaya çıkan bilişsel çelişki ele alınmıştır. Şimdi cezalandırma ya da zorlama sonucunda ortaya çıkan duruma bakalım. Ders çalışmayı sevmeyen İnci’nin bu davranışı büyük mü yoksa küçük bir cezayla mı değiştirilebilir. Büyük bir ceza alacağı için ders çalışır ve bir çelişki yaşamaz, ama ceza olmadığında çalışmamaya devam edecektir. Oysa ceza küçük olduğunda çalıştığında bu kadar küçük bri cezaya rağmen çalışmış olmasının getirdiği (durumu kendine açıklayamama, nesnel bir gerekçe bulamama) rahatsızlığını gidermek için çalışmaktan o kadar da nefret etmediğine kendini inandırmaya çalışacaktır. Fazla zorlanmadan kişi istediği bir şeyi yapmaktan vazgeçerse, bu davranışını dıştan gelen zorlamaya bağlayamadığından, tutumunu değiştirerek o şeyi o kadar da sevmediğine kendini inandıracaktır.

c) İtaat, Benimseme ve Bilişsel Çelişki: Kişinin tutumuna ters düşen bir davranışı yeterli bir

c) İtaat, Benimseme ve Bilişsel Çelişki: Kişinin tutumuna ters düşen bir davranışı yeterli bir nesnel gerekçeye bağlayabilme durumunda, tutum-davranış tutarsızlığı makulleştirildiğinden, bilişsel çelişki meydana gelmemekte, bundan ötürü tutum değişmesi görülmemektedir. İtaat ile uymada da çok benzer bir durum söz konusudur. Şöyle ki, kişi ancak gözaltında olduğu zaman, yani bir dış baskı, ceza ya da zorlama hissedince uyma davranışı göstermekte ama bu davranış, gerçekten tutumunu yansıtmamaktadır. Yani davranış-tutum farkı vardır. Kişinin tutumuna ters düşen bir davranışı, yeterli bir objektif gerekçeye bağlayamama durumunda ise, tutum-davranış tutarsızlığı bilişsel çelişki yarattığından, bundan kurtulmak için kişi tutumunu davranışı doğrultusunda değiştirir. Yani yaptığını sevmeye, doğru bulmaya başlar. Benimseme yoluyla uymada da benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Şöyle ki, benimsemede, kişinin davranışı, tutumunu yansıtır. Başka bir deyişle, kişi gerçekten doğru olduğuna inandığı için bir şeyi yapar ya da bir grubun fikrinin doğru bulduğu için kabul ederek kendine mal eder. Davranışı bir dış zorlama gerektirmez, kendi başınayken de görülür.

Örneğin, beğenmediği bir filmi arkadaşlarının övdüğünü duyan Ömer, arkadaşları onun fikrini sorduklarında, onlara katıldığını

Örneğin, beğenmediği bir filmi arkadaşlarının övdüğünü duyan Ömer, arkadaşları onun fikrini sorduklarında, onlara katıldığını söyler. Ömer’de gerçek bir tutum değişimi olmuş mudur? Verilen bilgiye dayanarak bu soruya kesin bir cevap vermek olanaksızdır. Ömer, eğer onlarla aynı fikirde olduğunu sırf onlar tarafından kabul edilmek, alay edilmemek, küçük görülmemek için söylemişse, bu sözsel davranışının yeterli bir objektif gerekçesi var demektir. Yani Ömer kendini baskı altında hissettiği için öyle söylemiştir. Bu durumda, Ömer davranışını kendine makul gösterebileceğinden, bilişsel çelişki azalacak, dolayısıyla, gerçek tutum değişimi gerekmeyecektir. Ömer film hakkındaki olumsuz tutumunu değiştirmeyecektir. Burada “itaat” ile uyma söz konusudur. Ancak, Ömer eğer arkadaşları tarafından kabul edilme baskısını hissetmeden bu davranışta bulunmuşsa, gerçekten tutumunu değiştirebilir. Şöyle ki, Ömer, hafif bir çekinme sonucu kendi arkadaşlarının fikrine katılır bulunca, bu davranışını makul bir dış gerekçeye bağlamayabilir. Bu durumda davranış yapılmış olduğundan değişebilecek tek şey tutumdur. Yani Ömer, filmin pek de fena olmadığına, hatta ilginç sayılabileceğine kendini inandırır. Başka bir deyişle, arkadaşlarının fikrini “benimser”.