Ysuf Nb ESK TRK EDEBYATI VII XVII YZYIL
Yûsuf Nâbî ESKİ TÜRK EDEBİYATI VII XVII. YÜZYIL BEYİT ŞERHİ
Yûsuf Nâbî 1052 (1642) senesinde, Şanlıurfa'da doğan Yusuf Nâbi’nin genç yaşlarında arzuhalcilikle uğraştığı aynı zamanda iyi bir eğitim aldığı bilinmektedir. 4. Mehmet zamanında İstanbul’a gönderilmiştir. Musahip Mustafa Paşa’ya divan katibi olmuştur. Paşa vefat edince ise Halep'e gitmiştir. İstanbul'da geçirdiği dönemde birçok önemli isimle arkadaşlıkları olmuş, sarayla da bazı ilişkiler kurmuştur. Bunun da etkisiyle, Halep'te geçirdiği yıllarda (yaklaşık 25 yıl) devletin sağladığı imkânlarla rahat bir hayat sürdürmüştür.
Yûsuf Nâbî Eserlerinin çoğunu Halep'te geçirdiği yıllarda kaleme almıştır. Ayrıca, bazı kaynaklara göre Nâbi çok güzel bir sese sahip ve müzik konusunda da fazlasıyla başarılıdır. "Bende yok sabr-ı sükûn, sende vefadan zerre, İki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere. ’’ "Nâ" ve "bî" kelimeleri Arapça ve Farsça’da 'yok' anlamına gelmektedir. Bu beyitte Nabî mahlasının oluşumunu belirtmektedir.
Yûsuf Nâbî, edebiyat tarihinde ‘’hikemi tarz’’da kaleme alınmış şiirlerin öncüsü olarak kabul edilir. Şiirlerinde okuyucusuna sürekli öğüt verip yol gösteren bir tavır takınmıştır. Şiirinde his ve hayalden ziyâde düşünceye ehemmiyet vermiştir. Nâbî, bol yazmak ve değişik konular üzerinde söz söylemeye önem vermiştir.
Yûsuf Nâbî HAYRİYYE Nâbî’nin en meşhur eseri, 1113/ 1701’de oğlu Ebülhayr Mehmed için nazmettiği Hayriyye adlı mesnevisidir. Oğluna nasihat olarak yazdığı bu eseri, aslında bütün gençlere yol gösterici bir yapı arz etmektedir.
Yûsuf Nâbî Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb Lutfıyla bir piyâle sunaydı o dil-rübâ Bezm-i tarabda eyler idüm kendümi kebâb Çün şâm irişdi meclis-i rindâna sâkîyâ Göster makâm-ı hıdmet içün nice âftâb Kim teşne-i zülâl-i lebün oldı ey sanem Tûfân-ı Nûh'ı görse olur çeşmine serâb Subh-ı visâl oldı damen-mest bî-haber Nâbî olur mı dîde-i 'âşıkda bunca hâb
SÖZLÜKSEL ANLAM Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb zülf: Yüzün iki tarafından sarkan saç lülesi, bir tutam saç, kıvırcık saç anlamları vardır. Şairler tarafından üzerinde en çok durulan ve en beğenilen saç şekli zülftür. Saç; perîşân, dağınık, sihirli, hilebâz ve yakıcıdır. Bazen bir çiçektir, bazen bir koku, bazen de yeryüzündeki hiçbir çiçek ve koku onun yerini tutamaz; eşi bulunmaz bir attârdır. şığa yeri gelir bir yılan veya ejderha olur. Sevgilinin vasıflarının en önde gelenlerinden biri olan saç, büyük ölçüde güzelliği sağlayan bir unsur olarak yer almıştır. Onun bu önemi, yüzün güzelliğini daha da artırmasından kaynaklanmaktadır. Yine kaş, kirpik, hat, yanak ve dudak bu güzelliği tamamlayıcı unsurlardandır. Saça ait benzetmelerin çokluğu âşığı etkileyen en önemli güzellik unsuru olmasından kaynaklanır. Saçlar âşıklar üzerindeki etkisinden dolayı perişan, bela, fitne çıkaran, hileci, büyücü, tuzak, gönül avlayan, kargaşa yaratan gibi unsurlarla sıklıkla anılır. Bu tür benzetmelerde renk ve şekil hususiyetleri de göz önünde bulundurulmuştur.
SÖZLÜKSEL ANLAM Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb Saç, âşığın sevgili ile olan münasebetinde önemli bir yere sahiptir. Aşığın sevgiliye yakın olmasını sağlayan unsurdur. Saça yakalanan âşığın gönlü sevgilinin yüzüne kavuşabilecektir. Beyitte ise saç yüz, yanak ile renk bakımından zıtlık oluşturacak perişanlık ile benzetme kuracaktır. ı/i(İzâfet Kesresi): Eski Türkçe'de izafet kesresi (-i veya -ı) ile isim tamlaması yapılmaktadır. Tamlanan önce, tamlayan ise sonra yazılır.
SÖZLÜKSEL ANLAM Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb siyah/siyeh: Bütün ışınları emen, hiçbir ışını yansıtmayan en koyu renk, ışıksız, karanlık, gece rengi, kömür rengi , kara anlamları vardır. Klasik Türk şiirinde siyah daha çok olumsuz çağrışımlarla yer almaktadır. Siyah rengin divan şiirinde saç, hat, ben gibi pek çok kavram ile kullanıldığına değinir. Bu beyitte ise saçın siyahlığından bahsetmektedir. Hem gerçek anlamı hem de mecazi anlamı kullanılmaktadır. zülf-i siyah: Siyah saç anlamındadır. Zülf ve siyah izafet kesresi ile bir tamlama oluşturarak siyah saç anlamını vermektedir. Saç, Divan Şiirinde genellikle siyah olarak ele alınmıştır ve siyah ile alakalı pek çok sıfat onu tasvir etmek için kullanılmıştır. Saç için siyah renk vazgeçilmez bir özellik olsa da zaman sarı saçtan hatta beyaz, ağarmış saçtan bahseden şairler de olmuştur. sal-sa(fiil): Bağımlılığına, tutukluluğuna veya baskı altındaki durumuna son vererek serbest kılmak, bırakmak, koyuvermek, yollamak, göndermek, sürmek, saldırmak anlamları vardır. Bu beyitte serbest bırakmak anlamında kullanılmıştır. –sa eki ise şart kipi görevinde kullanılmıştır.
SÖZLÜKSEL ANLAM Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb ‘izar: Yanak, insanın yüzündeki yanak kısmı gibi anlamları vardır. Divan şairi için yüz ve yanak güzelliği, başka hiçbir güzellikle karşılaştırılamayacak derecede vazgeçilmez bir değere sahiptir. Onlara göre güzellik, yüzdedir. Beyitte aydınlık olan yüz anlamında kullanılmıştır. üzre: Eski Türkçe üze "yön edatı ve zarfı" sözcüğünden +r. A sonekiyle türetilmiştir. Beyitte de yön zarfı işlevinde kullanılmıştır. bî: "Siz, sız" mânâsında ön ek olarak kullanılmıştır. nikâb: Yüz örtüsü, peçe, perde anlamları vardır. Beyitte de önüne –bî eki gelerek perdesiz , örtüsüz anlamında kullanılmıştır.
SÖZLÜKSEL ANLAM Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb eyle-r-di(fiil): Bir kişiden veya bir şeyden yoksun bırakmak, etmek, yapmak anlamları vardır. –r eki ile geniş zamanı , -di eki ile geçmiş zamanı belirtmektedir. âlem: Evren, dünya, cihan, kendine özgü birçok niteliği bulunan şey , belli bir gruptaki canlıların bütünü anlamlarına gelmektedir. Beyitte dünya anlamında kullanılmıştır. dil: İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan, zeban, gönül , yürek anlamları vardır. Beyitte ise gönül anlamında kullanılmıştır.
SÖZLÜKSEL ANLAM Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb âşık: Bir kimseye veya bir şeye karşı aşırı sevgi ve bağlılık duyan, vurgun, tutkun kimse anlamında kullanılmaktadır. Klasik Türk şiirinde aşk; âşık-maşuk-rakip üçlüsü arasında daha çok âşığın penceresinden yansıyan duygularla anlam kazanan bir temadır. şık, sevgiliye ulaşma yolunda her türlü engeli göze alan geleneksel bir tiptir. Beyitte de aşık bu anlamı korumaktadır. dil-i âşık: Aşığın dili, aşığın lisanı, aşığın gönlü anlamındadır. gibi(edat): Benzer, benzeyen anlamında kullanılmıştır. harâb: Yıkılacak duruma gelmiş, yıkkın, viran , ıssız , perişan anlamları vardır. Beyitte de aşığın perişanlığı anlamında kullanılmıştır.
DÜZYAZI ( DİL İÇİ ÇEVİRİ ) Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb Beyitin özgün kelimelerle düzyazıya çevrilişi: [Zülf-i siyâhı 'izâr üzre bî-nikâb salsa, 'âlemi dil-i âşık gibi harâb eylerdi. ] Beyitin güncel kelimelerle düzyazıya çevrilişi (dil içi çeviri): [(Sevgili) siyah saçını yanağının üzerine örtüsüz salsa, bütün dünyayı aşığın gönlü gibi viran edip perişan eder. ]
ŞİİRSEL ANLAMI Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb 1. KATMAN: Beyit zülf (saç), 'izâr (yüz-yanak) kavramları üzerine kurulmuştur. Yüz ve yanak, saçın renk bakımından tasvirlere konu olduğu durumlarda bir tezat olarak, hemen bütün beyitlerde beraber kullanılır. Zülf, gerçek anlamda sevgilinin saçını, mecaz anlamda ise kesreti ifade eder. i'zâr, gerçek anlamda sevgilinin yanağını, mecaz anlamda vahdeti temsil etmektedir. Şiire gerçek anlamda bakıldığında yüz örtüsünü açmış, saçları yüzüne dökülmüş bir sevgili var. Sevgilinin saçından söz edilince akla hemen aşığın gönlü gelir. Aşığın gönlü sevgilinin saçlarının arasındadır. Sevgili saçlarını salıp dağıtınca aşığın gönlü de perişan olur. Şiirin başka bir boyutunda ise sevgilinin saçı aydınlık olan yanağına düştüğünde aşık karanlıklar içinde kalıp perişan olur.
ŞİİRSEL ANLAM Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb 2. KATMAN: Beyitin tasavvufi boyutuna baktığımızda aşığın varlık içinde kesretin olduğunu görmekteyiz. Vahdet-i vücuda göre, varlık birdir. Bütün varlıklar, çeşitli şekilleriyle mutlak varlığın bir parçasıdır. Farklı farklı varlıklarda aynı varlığın tecelli etmesi kesrette vahdeti bulmaktır. Kesretten vahdete ulaşmak tasavvufun özüdür. Bunu başaran salik gayesine ulaşmıştır. Beyitte bunun tersi bir durum var. Aşık gayesinden uzaklaşmıştır. Kesret, her varlığını kendinden bilmek; yani varlıklara müstakil bir varlık nazarıyla bakmaktır. Çokluk anlamında da kullanılır. Vahdetten kesrete düşme vardır. Yani birlikten uzaklaşıp salik gayesinden uzaklaşma isteği söz konusudur.
ŞİİRSEL ANLAM Zülf-i siyâhı salsa 'izâr üzre bî-nikâb Eylerdi 'âlemi dil-i âşık gibi harâb ' lemi dil-i âşık gibi harâb eylemek ifadesinde teşbih sanatı vardır. ‘İzâr ve nikâb kelimeleri arasında tenâsüb vardır. Saç ile yüz unsuru arasında tezat sanatı vardır. Saç, aşığı etkileyen, aşığın gönlüne doğrudan tesir eden bir unsur olduğu için saçın durumu ile aşığın hali ve gönlü arasında daima ilişki kurulur.
KAYNAKÇA • Ahmet Atilla Şentürk, Ahmet Kartal, Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Dergah Yayınları, 16. Baskı, 2018, İSTANBUL • TDK SÖZLÜK • www. luggat. com • AHMET TANYILDIZ, Sevgilide Güzellik Unsuru Olarak Saç, Academia. edu • https: //islamansiklopedisi. org. tr/vahdet-i-vucud • https: //acikerisim. aku. edu. tr/ Harf’ül Elif
FATMA ALTUN 17020292
- Slides: 19