YAAM FELSEFES ARTHUR SCHOPENHAUER Arthur Schopenhauern pesimist felsefesi

  • Slides: 10
Download presentation
YAŞAM FELSEFESİ

YAŞAM FELSEFESİ

ARTHUR SCHOPENHAUER Arthur Schopenhauer’ın pesimist felsefesi modernizme, ilerleme ideolojisine, iyimserlik felsefesine, kısacası Aydınlanma efsanesine,

ARTHUR SCHOPENHAUER Arthur Schopenhauer’ın pesimist felsefesi modernizme, ilerleme ideolojisine, iyimserlik felsefesine, kısacası Aydınlanma efsanesine, gerçekliğin rasyonel ve düzenli olduğu için insan tarafından bilinebildiğini ve bunun sonucu olarak da kolaylıkla dönüştürebileceğini öne süren Batı akılcılığına şiddetli bir karşı çıkışı temsil eden; 19. yüzyıl ilerledikçe giderek daha çok yalnızlaşan ve zavallı hale gelen insana merhametle yaklaşıp modern hayatın köksüzlüğünü, insan hayatının boşluğunu, Tanrının sekülerleşmeyle birlikte sahneyi tümden terk edişinin yarattığı nihilizmi derinden hisseden bir yeni weltanschaung, bir irrasyonalizm ideolojisidir. . (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s. 536. )

Schopenhauer, bununla birlikte gerçekliğin kendisine erişmenin rasyonel veya entelektüel olmayan bir yolunun olduğunu öne

Schopenhauer, bununla birlikte gerçekliğin kendisine erişmenin rasyonel veya entelektüel olmayan bir yolunun olduğunu öne sürer. İşte bu yolla kendisine erişilen gerçeklik, akıldışı bir güç olarak iradedir. Kant’ın etik bir çerçeve içinde yorumladığı “irade”yi, o, temel bir metafizik kategori haline getirir ve gerçek addedilen her şeyin temelinde iradenin bulunduğunu söyler. Yani irade, tüm evreni olduğu gibi, insanı ve düşüncesini de oluşturan şeydir. Var olan her şeyin ilkesi olan irade, doğada kendisini bir zorunluluk olarak gösterir; başka bir deyişle, doğada her şey belirlenmiştir. Bununla birlikte, irade bazen bilinçlidir ve bu görünümüyle de insanda özgürlük denen şeye karşılık gelir. Ama ister bilinçli, isterse bilinçsiz ya da ister zorunlu isterse özgür olsun, evrendeki her şeyin yapıcısı, kendiliğinden ve bağımsız bir şey olarak iradedir. İrade insanda eğilim ve yönelimler olarak ortaya çıkar; insan bu eğilim ve yönelimlerinin etkisiyle, hazza, mutluluğa ve yarara yönelik eylemlerine hep ahlaki eylemler olarak bakmıştır. Oysa Schopenhauer’a göre, bunlar iradenin insandaki bencil yansımalarından başka hiçbir şey değildir. . (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s. 537. )

İradenin akıldışı kudreti insanda, esas içgüdüsel tepiler, arzu, istek ve dürtüler şeklinde ortaya çıkar.

İradenin akıldışı kudreti insanda, esas içgüdüsel tepiler, arzu, istek ve dürtüler şeklinde ortaya çıkar. Hazzın sadece bu istek ve arzuların geçici tatminine tekabül ettiği ve bütünüyle olumsuz olduğu yerde, Schopenhauer’e göre, bu arzuların yokluğu hayatın biricik gerçekliği ve özünü meydana getirir. İnsanın sürekli ve derin arzuyla yetersiz doyum arasında her daim gidip geldiğini, hep isteyen, arzulayan insanın doyuma hiçbir zaman tam olarak erişemeyeceğini; bundan dolayı acının sürekli, hazzın geçici olup insanın en büyük hatasının dünyaya gelmiş olmak olduğunu söyleyen Schopenhauer’a göre, insanın mutsuzluğunun ve çektiği acıların kaynağında, tatmin edilmesi hiçbir zaman mümkün olmayan arzular, tam olarak karşılanamayan istekler, amaçsız ve boşuna çabalama vardır. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s. 537. )

SØREN KİERKEGAARD Kierkegaard mutlak bir hümanizmin hâkim olduğu bir bilim ve ideoloji çağında, her

SØREN KİERKEGAARD Kierkegaard mutlak bir hümanizmin hâkim olduğu bir bilim ve ideoloji çağında, her şeyin soyut ve nesnel terimlerle tanımlandığı bir dönemde, insanın kendi öznel gerçekliğine yabancılaştığına ve kendisini unuttuğuna inanmıştır. Aydınlanmanın geliştirdiği doğabilimlerini örnek alan bilgi ve akılcılık anlayışına şiddetle karşı çıkan Kierkegaard, Aydınlanmanın nesnelliği vurgularken, geleneksel din ve ahlakın hakikatlerine karşı aldığı düşmanca tavırdan rahatsız olarak, öznel hakikatin önemini vurgular. Hegel gibi, inanç ve aklı, hümanist bir teolojiyle daha yüksek bir düzlemde uzlaştırmaya çalışmak yerine, inançla aklın uzlaşmaz olduğunu savunan ve inançla akıl arasındaki yarığı daha da genişleten Kierkegaard, egzistans felsefesini başlatan kişidir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s. 544. )

Gerçekten de rasyonalizme karşı çıkan, nesnel bilgi idealinin içsel hayata, bireyin öznel deneyimine kör

Gerçekten de rasyonalizme karşı çıkan, nesnel bilgi idealinin içsel hayata, bireyin öznel deneyimine kör olduğunu savunan, onun insan yaşamını anlamaya hiçbir katkısı olmadığını söyleyen Kierkegaard’a göre, rasyonalist sistemler gerçekliğin tümünü bir düşünce sistemi içine sıkıştırır, her şeyi akla indirger; akıl dışındaki öğeleri ve hepsinden önemlisi var oluşu unutur. Aklı, toplumu vb. önplana çıkartan bir felsefe kişiselliği, kişisellik ilkesi olan varoluşu, insanın varoluşunu meydana getiren öğeleri hiç dikkate almaz. Oysa gerçek felsefe ancak varoluş felsefesi olabilir, yani felsefe derinden derine kişisel bir özellik taşımalıdır. Felsefenin genel olana değil, özel olana, nesnel olana değil de öznel olana yönelmesi gerekir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s. 544. )

Kierkegaard’a göre, insan yaşamı, soyut düşünceye göre çok daha önemlidir. Dahası, genel felsefi problemlerin,

Kierkegaard’a göre, insan yaşamı, soyut düşünceye göre çok daha önemlidir. Dahası, genel felsefi problemlerin, soyut düşüncelerin insanın en önemli anlarında hiçbir yardımı olmaz. Ona göre, insan hayatının en önemli anları, bireyin bir özne olarak kendisinin bilincine vardığı kişisel anlardır. Bu kişisel ve öznel öğeler, yalnızca nesnel öğeleri, tüm insanlarda ortak olan nitelikleri dikkate alan rasyonel düşünce tarafından açıklanamaz. Oysa her insanın, her kişinin biricik varoluşunu meydana getiren bu öznelliktir. Tanınmaya ve açıklanmaya muhtaç olan budur. . (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s. 544. )

FRİEDRİCH NİETZSCHE On dokuzuncu yüzyıl felsefesinin irrasyonel kanadında yer alan bir başka büyük filozof

FRİEDRİCH NİETZSCHE On dokuzuncu yüzyıl felsefesinin irrasyonel kanadında yer alan bir başka büyük filozof da Friedrich Nietzsche’dir. (1844 -1900) Onun çıkış noktasında, insanların kendileriyle, dünyayla ve neyin gerçekten asli bir değere sahip olduğuyla ilgili geleneksel düşünme tarzlarının onları tatmin etme kapasitelerini kaybetmeleri ve dolayısıyla Batı kültür ve uygarlığının açıklayıcı, yorumlayıcı ve değer biçici temellerinin aşınması, savunulamaz hale gelmesi ve geride, Aydınlanma akılcılığı ve bilimi tarafından olduğu kadar, modern sanat ve romantizm tarafından da doldurulamayacak derin bir boşluk bırakarak tamamen çökmesi olgusu ya da gerçeği bulunmaktadır. Nietzsche’nin “Tanrının ölümü” ifadesiyle gönderme yaptığı ve daha Schopenhauer’ın kötümserliğiyle kendini duyurmaya başladığını düşündüğü nihilizmin, bütün yanılsamalarla baş edebilecek hayatı olumlayıcı bir alternatifinin bulunmaması durumunda bir felaketle sonuçlanması çok muhtemeldir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s. 552. )

Aydınlanma akılcılığı, hümanizm ve deizminin mantıksal sonuçlarını çıkarsamış olan Nietzsche, Kierkegaard’ın yaptığı gibi, ne

Aydınlanma akılcılığı, hümanizm ve deizminin mantıksal sonuçlarını çıkarsamış olan Nietzsche, Kierkegaard’ın yaptığı gibi, ne fideizm yoluna girmiş, ne de Hegel gibi, inanç ve aklı daha yüksek bir düzlemde uzlaştırmaya çalışmıştır. Aydınlanma düşüncesinin mantıksal sonuçlarını çıkartırken, Aydınlanmanın silahı olan aklı en keskin bir biçimde kullanan; Tanrının ölümü karşısında, hümanizmin de anlamı olmadığını, zira Tanrının yokluğunda, insanın metafiziksel bakımdan ilk ve temel olma iddiasının bir temeli bulunmadığını öne süren Nietzsche, hümanizme karşı çıkışında, insanı tanrılaştıran, ona hayvani varoluşu aşma imkânı veren başarıların temelinde, hakikatin değil de yanlış ve yanılsamanın bulunduğunu göstermeye çalışmıştır. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s. 552. )

Nietzsche modern insanın benimsediği değerlerin geleneksel dayanaklarının çöktüğünü düşünmüştür. Prusya ordusu güçlenir ve teknik

Nietzsche modern insanın benimsediği değerlerin geleneksel dayanaklarının çöktüğünü düşünmüştür. Prusya ordusu güçlenir ve teknik ilerlemeler, insanlığın geleceğiyle ilgili olarak büyük bir iyimserliğin doğuşuna yol açarken, Nietzsche insanlığı gelecekte korkunç savaşların beklediğini sezmiştir. Modern insan için Alman ordusunun güçlenmesi, bilimsel gelişmeler pek önemli değildir. Asıl önemli olan, Hıristiyanlığın Tanrısına duyulan inancın sarsılmış, Hıristiyan ahlakının dayanağını yitirmiş olmasıdır. Nietzsche’ye göre, Hıristiyanlığa duyulan inanç çökerken, insanlar Darwin’in evrim fikrine giderek daha çok inanır olmuşlardır. Çok tehlikeli olan bu gelişme, ona göre, insan ve hayvan arasındaki ayrımı ortadan kaldırmıştır. Nietzsche’ye göre, Tanrı inancının çöktüğü yerde, insanlardan Darwin’in öğretisine inanmaları bekleniyorsa, gelecekte vahşi ve korkunç savaşların ortaya çıkışının hiç kimseyi şaşırtmaması gerekir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009 s. 552. )