TANRI TASAVVURLARI HAZIRLAYAN CELAL BYK 1 2 Teizm
TANRI TASAVVURLARI HAZIRLAYAN: CELAL BÜYÜK 1
2 Teizm; Tek Tanrıcılık Teizmin Tanrı anlayışı, temelde vahye dayanan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm’ın ulûhiyet anlayışlarını içerir. Tanrıyı zatî niteliklere sahip bir varlık olarak gören bu anlayışa göre Tanrı, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, ezelî, ebedî, mutlak iyilik, irade ve hürriyet sahibi, kendinden başka bütün varlıkların mutlak yaratıcısı ve koruyucusu, kendisinden daha mükemmeli bulunmayan, en mükemmel sıfatlara sahip yegâne aşkın varlıktır.
3 Teizmin özünde tek Tanrı inancı bulunduğundan, bu anlayışa göre en az ve en fazla bir Tanrı var olabilir. Yani Tanrının yokluğu gibi, birden fazla olması da imkânsızdır. Tanrının gücü, kendisinin dışındaki bir güç tarafından sınırlandırılamaz. O, sonsuz ve sınırsız bir varlıktır. Tanrı başka hiçbir varlık tarafından hiçbir şekilde sınırlandırılmış ve varlığı başkasına bağlı kılınmış olmadığından, zorunlu varlık olarak tanımlanır.
4 Tanrı zatî, kişisel bir varlık olduğu için onun bir fail olarak anlaşılması uygundur. Tanrının birinci fiili genellikle yaratması olarak anlaşılır. Tanrının yaratıcı olması, sadece her şeye başlangıcını Tanrının vermesi olduğu gibi, aynı zamanda Tanrının iradesinin ve yaratmasının devamlılık arz etmesi nedeniyle var olan her şeye varlığını daima Tanrının kazandırması anlamına gelmektedir. Bu nedenle Tanrı, yaratıcı olarak yarattığı evrende sürekli aktiftir. Bu olan her şeyin sadece Tanrının olmasını istediği ve gerçekleşmesine izin verdiği için öyle olduğunu ima etmektedir.
5 Tanrı mekânla sınırlı olmadığı gibi, hiçbir şekilde zamanla da sınırlı değildir. Tanrı olayları hemen gerçekleştirebilmesi anlamında her zaman mevcuttur ve aynı şekilde her yerde gerçekleşenin bilgisine de sahiptir. Bu nedenle O’nu evrenin herhangi bölgesiyle sınırlı olarak düşünmek yanlıştır.
6 DEİZM: Yaradancılık Deizm terimi, Tanrı'ya inanmakla beraber belli bir dinin naslarını ve esaslarını inkar eden, Tanrının evreni yarattıktan sonra onu kendi yasasına göre işlemek üzere kendi haline bıraktığını ileri süren felsefi akımı ifade eder.
7 Bu anlamda deistler vahyi, ilhamı ve vahiy yoluyla bildirilen Tanrı, din, kader veya takdir gibi inanç esasla rını inkar ederler; Sadece akılla temellendirilip kavranılan bir Tanrının varlığını kabul eder ler. Dolayısıyla bu anlayışı benimseyenlere gö redinlere ve peygamberlere gerek yoktur.
8 Sadece evreni ve doğa kanunlarını koyan, bunun ardından evrene ve insanlığa hiç bir müdahalesi olmayan Tanrıya inanılır. Bu tek inancın kaynağı, dolaysız yoldan algılarımızla doğaya ve insanın yapısına duyulan hayranlık ve bunları bir yaratan (Tanrı) olması gerektiğine olan inançtır.
9 Deizmde ibadetlerin ve dinsel ritüellerin olmamasından dolayı ateistler ile deistler arasında günlük hayatta, pratik anlamda bir farklılık yoktur.
10 Deizm, evrim teorisine karşı değildir. Deizme göre insan, Tanrının oluşturduğu kurallar çerçevesinde, daha ilkel canlıların evrimleşmesi sonucu oluşmuş olabilir. Bir tanrıya inanmak, o tanrının, insanı aşama geçirmeksizin bir anda yarattığı fikrine de inanmayı gerektirmez. Semavi dinlerde yani Musevilik, Hıristiyanlık, İslam gibi dinlerde insanın, önceden evrim geçirmeksizin yaratıldığına inanılır. Bu inanış deizmde yoktur.
11 Deizm XVI. yüzyılda ortaya çıkmış, Aydın lanma Çağı'nda kilise öğretisine eleştiriler yö nelterekakla dayalı veya doğal din görüşünü ileri sürmüştür. Başlıca temsilcileri: Jean Bodin, Herbert Of Cherbury, John Toland, Shaftesbury, Voltaire, Jean Jacques Rousseau'dur.
12 Avrupa Reformizm'in başladığından bu yana yaşadığı dini savaşlarla oldukça sorun yaşamıştı. 1642'de Herbert'in De Veritate yayımlanmış; 30 yıl savaşı Avrupa'da 25 yıl boyunca yaşama standartlarını oldukça zorlamıştı. O kadar büyük ve yok edici bir dini savaştı ki; Almanya'daki nüfusun %15 ila %20'si bu savaşlarda öldü. Daha da yakın olarak; İngiliz İç Savaşı'nda kral ve parlamento karşıya gelmişti.
13 Tarikatların uyguladığı yoğun şiddet; geniş duyguların reddedilmesine yol anlamda almıştı. Bu ayrıca; insanları doğal dini doğrulara yönetti. Evrensel olarak kabul edilebilecek doğrular, doğanın kanunu veyahut insan mantığının içindeki kanunlara ilgi duyuldu.
14 Düşünce ve duyguda köklü bir değişikliği ge tiren Rönesans ile birlikte dini nasların teme liya da kaynağı akılda aranmaya başlandı. Bu nasların herhangi bir din veya mezhepte olmasına bakılmaksızın sadece akla uyum içinde olanlarının kabul edilmesiyle yeni bir din anlayışı oluşturulmaya çalışıldı. Rönesans’taki deist anla yış, tarihi bakımdan ortaya çıkmış ve vahiy kaynaklı dinlerden ayrı olarak insanın yaratılı şında bulunan bir dinin temellendirilmesini amaç edinmektedir.
15 Aslında bu anlayışın kök lerini ilk çağın Stoa felsefesinde görmek müm kündür. Stoa felsefesine göre din, Tanrı'dan gelen vahiyle kaim değil, aksine aklın bir ürü nüdür. Nitekim Stoa felsefesinde tabiat ile akıl (logos) aynı anlamı içerirler ki, tabiatta evrensel akıl hakimdir. Tabiatın bir parçası olan insanda da akıl vardır ve onun tabiatının yanı sıra hakim bulunmaktadır. Böylece Stoacı larda "tabiat" akılla eşanlamlı tutulmuştur.
16 Rönesans'ta bu anlayışı sürdüren Fransız Jean Bodin ile Herbert of Cherbury'nin görüşle ri bu bakımdan ilgi çekicidir. Bodin, konuyu şu şekilde tartışır: «Her din ancak izafi olarak doğrudur ve mutluluğa ve kurtuluşa ermek ba kımından sadece akıl ve tabiat yasası temel ka bul edilebilir. Dolayısıyla ne Pagan dinlerin, ne de vahyi esas alan dinlerin dogmalarına ih tiyaç vardır. »
17 Aslında bütün dinler, yaratıştan gelen ve tüm insanlarda bulunan tek dinin tü revleridir. Buna göre bu tabii dinin esasları şunlardır: Tanrının birliği, Ahlak bilinci, Özgür lük, Ölümsüzlük, Öte dünyada bir kefarete (ce za ve mükafat)inanış. İşte bu inanış ilkeleri, tüm insan ve toplumlarda tabii olarak bulun maktadırlar.
18 Herbert of Cherbury'e göre ise vahiy, aklın ilkelerine ve ortaya koyduklarına bağlı kalmalıdır, çünkü akıl din alanında da bağımsızlığını koruyan tek güçtür. Her dinin temelinde şu beş önerme daima söz konusu olur. Tüm dinlerde bu ilkelere aykırı olmayan esaslar kabul edilmelidir:
19 1. En yüce bir varlık olarak tek Tanrı vardır; 2. Ona tapınılmalıdır; 3. Tapınmanın esası erdemi gerçekleştiren bir dindarlıktır; 4. Suç ve günahın cezası piş manlıkla ödenmelidir ve 5. Öte dünyada bir ceza ve mükafatın olduğu bilinmeli ve beklenilmelidir.
20 İngiliz teolog ve düşünürü Samuel Clarke deizm kelimesinin dört kavram kapsadığını ileri sürer: a) İnayetle ilişkisi olmayan bir yaratıcı Tanrı kavramı; b) Ahlâki özellikleri olma yan bir Tanrıkavramı; c) Dünyada ilahi inayeti temsil eden, ahirette ise İyilik ve kötülüğü yar gılayan, ama d) Vahiy ve tabiatüstüyle ilişkisi olmayan bir Tanrı kavramı.
21 Clarke Hı ristiyanlığıtabii olarak akla dayalı bir din anlayışıyla temellendirmek istemiştir. Bu bakımdan "iyi" ile "kötü"nün de izafi kav ramlar olmadıklarını, aksine tabii gerçekler olduklarını açıklamaya çalışmıştır, Kant'a göre deizm, ahlaki özellikleri olma yanbir ilk nedenin ve mutlak varlığın; teizm ise bu hayatta kaza ve kaderi tayin eden, ahi retteadaleti uygulayan kişisel bir Tanrı'nın ka bul edilmesidir.
22 Deizmin başlıca özelliği, tamamen felsefi olması ve her çeşit vahye kar şı çıkmasıdır.
23 Deizmin özellikleri Deizm'in merkezinde iki kural bulunmaktadır: 1. İlan edilmiş bir dinin reddi (Deizm'in negatif eleştirici yönüdür) 2. Mantığın bize dini doğruları öğretebileceği (Deizm'in pozitif yapıcı yönüdür)
24 Eleştirici deizm Tanrı tarafından ilan edilmiş veya yazıldığı iddia edilen kitaplara sahip olan dinlerin reddi. İlahi olduğu savunulan kitapların Tanrı'nın sözü olduğunun reddi. Mucizelerin ve kehanetlerin reddi. Dini bilinmez öğelerin reddi. Kutsal kitaplardaki yaratılış hikâyelerinin ve insanların doğuşta günahkar olduklarının reddi. Kaynağı ilahi ilan edilen tüm dinlerin reddi.
25 Yapıcı deizm Tanrı vardır ve kainatı yaratmıştır. Tanrı insanların mantıksal davranmasını ister. İnsanların ruhları ölümden sonra hala vardır, bu doğrultuda ölümden sonra yaşam da vardır. Yaşam sonrasında, Tanrı iyi davranışlarımızı ödüllendirecek, kötü davranışlarımızı cezalandıracaktır.
26 Günümüzde Deizm Eski deizm inanışında; Tanrı ile kişisel bir diyalog ya da karşılaşma mümkün görülürken; Günümüzde Tanrı'nın insanüstü olduğu ve Tanrı'yı anlamanın insan mantığı sınırları içinde olmadığına inanılmıştır. Agnostisizm, Evrenselcilik ve Panteizm başta olmak üzere; birçok felsefi akımın ortaya çıkmasıyla Deizm'e olan ilgi azalmıştır.
27 Deizme Yönelik Eleştiriler Deizm düşünce sisteminin dini konularda insan düşüncesini reddettiği ve insan düşüncesinin Tanrı kavramını algılayacak yeterliliğe sahip olmadığı öngörülerek eleştirilir.
28 Kilise, sinagog, cami, tapınak ya da diğer mabetleri; Tanrıyla kul arasındaki ibadete rehberlik edildiği önerilen papaz, imam, şaman, rahibe, rahip, kardinal, şeyh vb. din görevlileri ve peygamberleri reddederler. Deizm, dinin "esrarengiz" yönünü tenkit ederken oldukça ifrata kaçmakta, vahyi inkâr etmektedir.
29 Deizmin güçlü yanı da, zayıf yanı da katı bir akılcılığa dayanmasından gelir. Aklî yaklaşımın dinî konularda yetersizliği ortaya çıktıkça, hem rasyonel teizm, hem de deizm, çözmekte güçlük çektikleri birtakım problemlerle karşıya kalmıştır. Doğal Din anlayışı, ancak belli bir aydınlar kesimine çekici görünmüş ve geniş kitlelere hiçbir zaman ulaşamamıştır. Bilim alanında ün kazanmış birçok bilim adamının teizmi savunması, deizme beklenen desteğin gelmesine engel olmuştur.
30 Dinin aklî bir çerçeveye oturtulması, vahiy dahil din için önemli birçok konunun bir yana itilmesi, ateistin işine yaramıştır. Deistin vahye dayalı dinlere yönelttiği tenkitleri, ateist, gayet rahatlıkla, deizme karşı da yöneltmiş ve böylece bir taşla iki kuş vurmuştur. Vahye, mucizeye, hatta ahiret hayatına yer vermek istemeyen, Tanrı'yı âleme müdahale ettirmeyen bir din anlayışı, ateizme giden yolun yarısından fazlasının kat edilmesine imkân hazırlamıştır.
31 Deizmin en zayıf yanı: Ötelerin ötesinde olan, ya da bazılarının şaka yollu kullandığı bir deyimle "emekliye ayrılmış" bir Tanrı anlayışı, dinî duyguyu ve düşünceyi tatmin edemez. İman hayatında, dayanma, bağlanma, teslim olma, dua ve tövbe etme merkezî bir yer işgal eder. İnsan, kendisiyle, hatta âlemle dahi ilgilenmeyen bir Tanrı'ya nasıl ve niçin dua etsin, ibadet etsin? Böyle bir Tanrı'ya inanmak ne işe yarar?
32 Deizm, birtakım kelâmi problemleri de beraberinde getirmektedir. Meselâ, âlemle ilgilenmeyen bir Tanrı, acaba âlemi bilmekte midir? Alem üzerinde doğru dürüst bir tasarrufu olmadığına göre, bu Tanrı güçlü müdür? Deistin, Tanrı’nın ilmi, kudreti, iradesi, merhameti, adaleti vs. hakkında bir şey söyleyecek durumu yok gibidir. Deizm, Tanrı hakkında konuşmayı en aza indirgemektedir.
33 Deizm, daha ziyade Hıristiyan Batı dünyası çerçevesi içinde ele alınması gereken bir konudur. Son derece zengin ve çeşitli dinî fikirlerin doğup geliştiği İslâm âleminde "deizm" diye adlandırabileceğimiz bir cereyan yoktur. Olsa olsa deizmin bazı görüşlerini andıran fikirlere sahip Müslüman düşünürlerden bahsedilebilir. Sözgelişi, Ebu Bekr er Râzî'nin, Allah'ın varlığının, ahlâk kanunlarının, ruhanî hayatın mahiyetinin akılla bilinebileceğine inandığı, dolayısıyla peygamberliğe gerek olmadığını, hatta peygamberlerin birbirlerini nakzeden kişiler olduğunu öne sürdüğü söylenmektedir.
34 AGNOSTİSİZM: Bilinemezcilik, Tanrı’nın ya da tanrıların varlığının ya da yokluğunun bilinemeyeceğini öngören felsefe akımı. Bu felsefenin takipçilerine agnostik denir. Kökeni eski Yunan'daki Sofistlere kadar uzanan agnostisizm kelime olarak eski Yunanca'daki agnostos, yani "bilinemez olan" kelimesinden gelir.
35 Gerçekte, bir dinden ya da öğretiler bütününden ziyade bir konsepttir. "Bilinmezcilik" olarak tanımlanması, aslında dinlerin öne sürdüğü Tanrı anlayışının gerçekliğinin bilinemezliği değildir. Bu akım, insanın bilme yetisinin sınırlı olduğunu ve bu nedenle, görülebilenin ardındaki hakikati yakalayamayacağını savunur.
36 Thomas H. Huxley, agnostisizm'i tanımlarken insanların ölüm sonrası ve Tanrının varlığı konularında akıl yürütmekten kaçınmaları gerektiğini söylemekle kalmamış, bu bakış açısından değerlendirildiğinde değillenemeyecek hiçbir önerme ya da yanlışlanamayacak hiçbir bilgi olmadığını da eklemiştir.
37 Agnostisizm, tüm dinleri ve dolayısıyla onların Tanrılarını reddeder. Fakat, Teizmin sundukları dışında; doğaya müdahale etmeyen, belki bilinci dahi olmayan bir Tanrı'nın olup olamayacağını bilemeyeceğimizi öngörür. Felsefi bir ekol olarak kayıtlara geçmesi 19. yüzyılın ikinci yarısına denk gelir. Batı felsefesindeki başlıca temsilcileri Herbert Spencer, William Hamilton ve Leslie Stephen'dir.
38 PANTEİZM: Tümtanrıcılık (Doğatanrıcılık, Kamutanrıcılık) Evrenin bütününü Tanrı olarak kabul eden felsefi görüştür. Panteizm'de, pan enteizm'den farklı olarak her şey Tanrı'nın bir parçası olarak kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı'dır. Tanrı'nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır.
39 Bütün parçaları birbiriyle uyumlu, değerli bir kitaba iki adam bakıp bunlardan biri şöyle düşünüyor: "Bu kitabın ya zarını göremiyorum, nerede olduğunu bilmiyorum, ama varlığına inanıyorum. Üstelik yazar, kitap cinsinden de değildir. "
40 Öbür adam ise şu kana ate varıyor: «Bu harika eserin yazarı, kitabın içindedir, harflerin, kelimele rin, satırların, mürekkep zerrelerinin arasındadır, yahut kitabın kendisi aynı zamanda yazardır veya içindeki manalar bütünü, bu kitabı yazmıştır. » "Yazar kitabın içindedir" diyen adamın kanaati "panteizm"e misaldir.
41 Kâinat da, burada sözü edilen kitaba benzer. İçinde bulunan büyük küçük her varlık mânâlı birer kelime gibidir. Nasıl her kitabın bir yazarı varsa, kâinatın da bir ustası vardır. Kâinat ve içindekiler vehim ve hayal değillerdir. Ancak, Allah Teâlâ’nın yaratmasıyla var olmuşlardır ve yine O’nun bekasıyla varlıklarını devam ettirmektedirler.
42 «Panteizm"e göre, kâinatın yaratıcısı kâinattan ayrı bir varlık değildir, "tanrı, evrende içkindir. " Yaratıcıyı kâinatın dışında aramak boşunadır. Yaratılanların toplamı aynı za manda ilâhın ta kendisidir veya "tanrı" varlıkların bünyesine "sızmıştır". Her varlık "evrende içkin" olan "tanrının" bir parçasıdır. "Tanrı" her an değişmekte, kendini yenilemekte ve zamanla birlikte tazelenmektedir.
43 Panteizme göre Tanrı´nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Her şey Tanrı´dır. Tanrı Evren İnsan ayırımı yoktur. Böyle bir ayrım aklın yanılsamasıdır. Aşkın bir Tanrı var olmadığı gibi, her hangi bir yaratmadan da söz edilemez. Tanrı yaradan değil, varolandır ve evrenin tümüdür. Evrende görülen şeylerden gayri bir Tanrı yoktur. Tanrı, evrendeki bütün varlıkların toplamıdır. Evrenin başlangıcı ve sonu yoktur. Evrendeki mevcut canlı cansız her şeyin bütünlüğü Tanrı´dır.
44 Bu algılamada Tanrı´nın, evrenin kendisi olduğunu savunulur. Panteistler evrende varolan her şeyin (atom, hareket, insan, doğa, fizik kanunları, yıldızlar. . . ) aslında bir bütün olarak Tanrı´yı oluşturduğunu söylerler. Bu bakımdan evrende gerçekleşen her olay, her hareket aslında doğrudan Tanrının hareketidir. Bu görüşün ilginç ve çarpıcı bir sonucu, insanın da Tanrı´nın bir parçası olduğudur.
45 Evreni algılayış biçimi olarak Panteizm, Hindu, Buda dinlerinde hayal gücü geleneğine uygun bir anlayıştır. Felsefî bir tasarım olarak Panteizm ise, eski Yunan felsefesinde Plotinos (205 270), Rönesans´tan sonra Giordano Bruno (1548 1600) ve Spinoza (1632 1677) tarafından temsil edilmiştir.
46 Spinozanın panteizm algılayışına göre, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı'dır. Tanrı evren insan ayırımı yoktur, böyle bir ayrım aklın yanılsamasıdır. Teolojik olarak; Tanrı, evren ve insan; birdir, aynıdır.
47 Spinoza'nın bu görüşü, Muhiddin İbni Arabî'nin etkisiyle oluşmuştur. İbni Arabî'nin görüşü "Vahdet i Vücut" olarak ileri sürülmüştü. Ancak birçoklarının sandığının aksine, Spinoza'nın Panteizmi ile İbni Arabî'nin Vahdet i Vücut anlayışı birbirinin aynı değildir. Spinoza'da, Tanrı evrendedir ve evren kadardır. İbni Arabî'de ise evren, Tanrı'dadır ve bu durum Tanrı'yı sınırlamamaktadır.
48 Panteizmin ortaya çıkardığı problemler Panteizm, Tanrı’nın aşkınlığını reddettiği için ateizme yardımcı olmaktadır. Panteizm, Tanrı her şeydedir demekle varlık mertebeleri arasındaki ayrımı kaldırmakta, örneğin insanla taşı bir tutmaktadır. Panteizm sonluyla sonsuz arasındaki bağlantıyı iyice kurarak birliğe ulaşmada başarılı olamamıştır. Panteizmde aşkın ulûhiyet anlayışı olmadığı için yaratma fikri de yoktur.
49 Panteizm, dinî tecrübenin anlaşılmasını da zora sokmaktadır. Çünkü eğer Tanrı bir zât değilse, ibadetin hiçbir anlamı olmayacaktır. Panteizm kötülük problemini de daha karmaşık bir hale getirmektedir. O ya kötülüğü hepten inkâr etmekte yahut kötü ile iyinin farkını asgariye indirmektedir. Bu durumda da günahı, ahlâkî sorumluluğu ve kötülükle mücadelenin gereğini açıklayamamaktadır.
50 Panteizm Türleri 1. Tabiatçı Panteizm: Tek realite tabiattır. Tanrı da tabiatın içinde var olandır. (Diderot, d'Holbach) 2. İdealist Panteizm: Tek realite ruhtur. Tanrı da ruhun özünde var olandır. (Hegel, Fichte) 3. Teolojik Panteizm: Felsefî anlamda asıl panteizm budur. Evrende tek realite Tanrı'dır. Diğer bütün varlıklar, evren, dünya, tabiat, insan, ruhlar vs. her şey Tanrı'nın varlığında oluşmuştur. Hiçbir şey onun dışında değildir, her şey O’dur.
51 Antikçağ Yunan Stoacıları, Yeni Platoncular ve Doğunun Vahdet i vücut anlayışı, Yahudilerin Kabalası gibi çeşitli felsefî biçimlere bürünen bu inanç, çağımıza kadar süregelmiştir. Panteist olarak adlandırılan bazı Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman düşünürler vardır. Ancak, Panteizmi üç semavi din genelde reddetmektedir.
52 Panteizm &Vahdet-i Vücut Vahdet i vücutta Tanrı, hem tenzih hem de teşbih edilmektedir. Tanrı zâtı itibariyle aşkın, sıfat ve isimleri itibariyle ise içkindir. Panteizm ise, Tanrıyı daima teşbih eder. Çünkü onlara göre Tanrı, varlığın içkin sebebidir. Panteizmde ittihad ve hulül vardır; yani âlemle Tanrı birbiri içindedir. Vahdet i vücutta ise, ne ittihad ne de hulül vardır; sadece Allah’ın sıfatlarının tecellisi, tezahürü vardır. lem, Allah’ın değil, sıfat ve isimlerinin tecellisidir.
53 Vahdet i vücut, tamamen dinî kaynaklıdır ve büyük ölçüde ayet ve hadislere dayandırılır. Panteizm ise, felsefî bir ekol olup temeli de mantıkî bir determinizme dayanmaktadır.
54 Gerek vahdet i vücut gerekse panteizm, Tanrının sonsuz sıfatlarından bahsediyorlarsa da panteizm bu sıfatlardan insanın ancak düşünce ve yer kaplamayı bildiğini ifade etmektedir. Vahdet i vücut ise, Allah’ın ehl i sünnetçe kabul edilen bütün zatî sıfatlarını kabul etmekte ve bu sıfatların Kur’an tarafından bildirildiğini tasdik etmektedir. Vahdet i vücutçulardan hiçbirisi, Allah’a düşünce ve yer kaplama sıfatı isnat etmemektedir. Çünkü bunlar yalnız mahlûkata ait sıfatlardır.
55 Panteistler, kâinattaki oluşu zaruri sayıp, Tanrının irade sıfatını inkâr ederler. Buna bağlı olarak da varlıktaki mahiyete ve hatta cevherdeki şuura inanmazlar. Tanrıda bir şahsiyetin olmadığını belirterek, Tanrıyı ve âlemi insan suretinde tasavvur ederler. Vahdet i vücutçulara göre ise Allah, yarattıklarına hiçbir şekilde benzemez. O’nun zâtı bizce idrak edilemez. İlahî bilgiyi ilâhî zâtla aynı sayan vahdet i vücutçular, Allah’ın âlemi isteyerek, dileyerek kendi iradesiyle yarattığını ifade ederler.
56 Panteistler, ilâhî dine, buna bağlı emir ve yasaklara, ibadete, dinî merasimlere ve dolayısıyla ahirete inanmaz ve değer vermezler. Vahdet i vücutçular ise, dinî merasimlere, ibadet ve taata olması gerekenden daha fazla değer vermektedirler. Ahirete inançları ise tamdır.
57 Vahdet i vücutçular, Hakk’ın zatına «mutlak bilinmez» diyerek O’nu her türlü sıfattan tecrit ederler. Ulûhiyet mertebesinde Hakk’ın zâtını işitme, bilme, görme, irade vb. sıfatlarla muttasıf bilirler. Panteistler ise, Hakk’ı cevher ve ilk illet diye isimlendirirler.
58 Vahdet i vücutçular, eşyanın hakikatinin Hakk olduğunu söylerler, fakat eşyanın kendisine Hakk demezler. Hakk, Hakk’tır ve eşya da kendi zâtlarında eşyadır derler. Panteistler ise, her mertebede Tanrıyı eşyanın hakikati ve kendisiyle aynı sayarlar.
59 PAN-ENTEİZM(Çift kutuplu Uluhiyet) Diyalektik teizm, Çift kutuplu ulûhiyet anlayışı olarak da adlandırılan pan enteizm, din telakkileri içinde önem kazanan ve kökleri 12. yüzyıl Hint düşünürü Ramanuja’da bulunan, 20. yüzyılda ise daha ziyade süreç filozofları tarafından temsil edilen bir Tanrı tasavvurudur. Pan enteizm terimini 19. yüzyıl başlarında ilk kez Karl Krause adında bir Alman düşünürü kullanmıştır.
60 Pan enteizme göre Tanrı, hem değişmeyen (mutlak), hem de değişen (göreli)dir. Hem zamanın içinde, hem dışında; hem sonlu, hem de sonsuzdur. Aynı zamanda hem tikel hem tümel, hem neden hem sonuçtur.
61 Pan enteizm, aslında kendisine klasik teizm ile panteizm arasında bir yer bulmaya çalışan bir Tanrı anlayışını ifade eder. Pan enteizm, teizmin Tanrının akla ve iradeye sahip bulunduğu iddiasını olduğu kadar, panteizmin Tanrı ile evren arasındaki yakın ilişki veya doğrudan temasını da korumaya çalışır.
62 İngiliz düşünürü Whitehead'e göre, Tanrı'nın değişmez bir niteliği ve bunun yanında bir de değişen ve oluşan bir niteliği vardır. Tanrı değişmeyen yanıyla devinimi başlatmıştır ve Evrenin bilincindedir. Ancak Tanrı bu konumda kalmış olsaydı, ilk devindirici, özgür, öncesiz ve yetkin olarak kalacak ama varoluşa katılmamış olacaktı.
63 Diğer niteliği ile ise Tanrı, değişme ve oluşma sürecinin içinde ve bilincindedir. Bu nedenle Tanrı'nın evrende içkin olduğunu söylemek de doğrudur. Evrenin Tanrı'da içkin olduğunu söylemek, Tanrı Evren ilişkisinin karşılıklı olduğunun farkına varışın göstergesidir.
64 Hartshorne Tanrı'nın bir soyut bir de somut iki yüzü olduğunu söyler. Soyut niteliğiyle Tanrı, mutlak, etkilenmez, erişilmez ve değişmezdir. Somut yanıyla ise etkilenir ve değişir. Tanrı bu iki niteliğinde de yetkindir. Ancak bu yetkinlik klâsik Teizmdeki gibi değildir. Oradaki yetkinlik değişmeyen donmuş bir yetkinliktir. Buradaki yetkinlik değişir, ancak bu değişme tanrısal bir değişmedir. Yani yetkinliğe doğru değil, yetkinlik içinde bir değişmedir. Bu tanımla Pan enteizm, hem Deizmden hem de Panteizmden ayrılır.
65 Panteizm ile Pan enteizm arasındaki en önemli fark: Panteizmde her şey Tanrıdır. Pan entezimde ise, her şey Tanrı'dan sudur etmiştir (oluşmuştur). Ruhun tek amacı, oluştuğu Tanrı'ya dönmektir. Bunun da yolu tek evrensel yasa olan evrim/tekamülden geçmektir.
- Slides: 65