sra Suresi Genel Anlam 1 Bir gece kendisine
İsra Suresi ﺍ ﺍ ﻱ ﺭﻯ ﻩ ﺍ ﺍ ﺍﺍ ﻯ ﺍ ﺍﺍ ﺍﺫﻱ ﺍﺍ ﺍﺍﺍ ﴾١﴿ ﺍﻟ ﻡﻳ ﺍﺹﻳ ﺍﺍ ﻭﻯ ﺍﺍ ﺍ ﻯ ﻱ ﺍﺀﻳ ﺍ ﻭﺍ ﻭﻥﻱ ﻙﻳﺍ ﴾٢﴿ ﴾٣﴿ ﺍ ﻭ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺏﻳﺍ ﻱﺍ Genel Anlam 1. Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir. 1. … ona ayetlerimizden gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya (uzaktaki, ucada, uç noktadaki mescid) götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir. 2. Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: «Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin» diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık. 2. Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: «Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin» diyerek onu (Kitab'ı) bir hidayet rehberi yaptık. 3. (Ey) Nuh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin nesli! Şunu bilin ki Nuh? ? , çok şükreden bir kul idi. 3. Zürriyetleri, Kimi ki Nuh ile birlikte/ Nuh’un yanında (-ki kimdi? ve bu hitap kime? ) taşıdık. (Bilin ki (siz)) Gerçekten o (kişi) (sizin ata babanız) çok şükreden bir kul idi. (Şimdi siz, Nuh ile taşıdığımız o kişinin zürriyeti, iyi dinleyin!? ? ) 89. Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misalden/ temsilden çeşitli şekillerde anlattık. ﺍ ﻝﻯ ﻱ ﺍﺀﻳ ﻱ ﺍﺍ 4. Biz, Kitap'ta İsrailoğullarına: yeryüzünde iki defa fesat ﴾٤﴿ Sizler, çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. ﺍ ﺍ ﻭﻝﻳﺍ ﺍ ﺍﺍ ﺍ ﻭﻝﻱ ﺩﻳ ﺍﻭﺍ ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﺍ ﴾٥﴿ ﻭﺍ Şahıs Anlam 5. Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi? ? ) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi. 4. Biz, Kitap'ta İsrail oğullarına(onlara): Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye kaza ettik. 5. Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (onları) aradılar. Bu, yerine 1 getirilmiş bir vaat idi.
ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﴾٦﴿ ﺍ ﺍ ﻥﻳ ﺍ ﻑﻳﺍ 6. Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık. 6. Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da (çoğaltacağız dedik kitapta ve) çoğalttık. ﺍ ﺍﺍ ﺍ ﻭ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﻭ ﴾٧﴿ ﺏﻳﺍ 7. Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık). 7. (Ve dedik ki) Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık). ﺱﻯ 8. Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız. Biz cehennemi kâfirler için bir hapishane yaptık. (dedik İsrail’in oğullarına) ﻩﺍ ﺍﺍ ﺩﻱ ﺕﻱ ﴾٩﴿ ﺍ ﺏﻳﺍ 9. Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. 9. (İşte) Şüphesiz bu Kur'an (Tıpkı Musa’ya verilen kitap gibi) en doğru yola iletir; iyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfat olduğunu müjdeler. 10. Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azap hazırlamışızdır. 11. İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir! 11. Ve insan sanki hayrı çağırıyormuş gibi şerri çağırıyor. Öyleyse acele 2 etmesin! ﴾٨﴿ ﺍ ﺍ ﺍﺭﻳ ﺹﻳﺍ ﺍﻥﻳ ﺍﺫﻳ ﻭ ﺍﻟ ﺍﺍ ﴾١٠﴿ ﺍﺫﻳ ﺍ ﻭ ﺍﺍ ﺍ ﺍﺍ ﻝﻳﺍ ﴾١١﴿ ﺍ ﺍﺍ ﻭﺍ ﺍﺍ ﺍﻟ
12. Biz, geceyi ve gündüzü birer âyet (delil) olarak yarattık. Nitekim, Rabbinizin nimetlerini araştırmanız, ayrıca, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine, eşyayı) aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz, her şeyi açık anlattık. 12. Ve biz, geceyi ve gündüzü iki âyet (delil) yaptık. Evet işte böylece biz, karanlığı aydınlattık. Rabbinizin faziletini arayasınız ve yılların hesabını bilesiniz. Ve böyle her şeyi açık fasıl edip ayırdık (gibi mi acaba? ) 13. Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. 13. Ve her insanın kuş? ? unu/ uçmak? ? ’ını (yaptığı/ yazdığı? ? / paylaştığı? ? konuştuğu? ? her şeyi) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, uzatılmış bir kitap (şerit? ? / fatura çıktısı? ? ) olarak neşredeceğiz. 14. Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter. ﺍﺩﻯ ﺍ ﺩﻱ ﻩ ﺍ ﺍ ﺭﻯ ﺍ ﺍ ﴾١٥﴿ ﺏﻳ ﻯ ﻭﺍ 15. Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üslenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz. ﺍ ﺍ ﺍ ﻑﻳﺍ ﻭﺍ ﻑﻳﺍ ﺍ ﺍ ﺍﺍ ﻡﻳﺍ ﴾١٦﴿ 16. Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz. 16. Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin ağa babalarına emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz. ﺍ ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﻭﺍ ﴾١٢﴿ ﺍﻟ ﻥﻳ ﺍﺍ ﺍ ﺹﻳﺍ ﴾١٣﴿ ﺍ ﺍ ﺍ ﻑﻱ ﻩ ﺍﻱ ﺍﺍ ﻕﻳ ﻭﺍ ﴾١٤﴿ ﺍ ﻑﻯ ﺍ ﺱﻳﺍ 3
ﺍ ﺍﻭ ﻭ ﻑﻯ ﻭ ﺍﻩ ﺏﻳﺍ ﺹﻳﺍ ﴾١٧﴿ ﺍ ﺭﻳ ﺍﺍ ﺍ ﻑﻳﺍ ﺍ ﺍ ﺭﻳ ﺍ ﻝﻳﺍ ﻭﺍ ﴾١٨﴿ ﻭﺍ ﴾١٩﴿ ﺍ ﺍﺍ ﻉﻯ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﴾٢٠﴿ ﺍ ﺍ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﴾٢١﴿ ﺍ ﻝﻯ ﺍ ﺍ ﺽﻳﺍ ﴾٢٢﴿ ﺍ ﺍﻟ ﻝﺍ ﺍ ﻭﺍ ﻭﺍ 17. Nuh'tan sonraki nesillerden nicelerini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeterlidir. 17. Nuh'tan sonraki şehirler ( 18. Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız. 18. Kim ki acele olanı isterse, bizde ona istediğimizden acelece veririz. Sonra ona cehennem yaparız… Kınanmış ve kovulmuş bir şekilde. 19. Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür. 20. Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir. 21. Baksana, biz insanların kimini kiminden nasıl üstün kılmışızdır! Elbette ki ahiret, derece ve üstünlük farkları bakımından daha büyüktür. 22. Allah ile birlikte bir ilâh daha tanıma! Sonra kınanmış ve kendi başına terkedilmiş olarak kalırsın. 22. Allah ile birlikte bir ilâh daha yapma! Sonra kınanmış ve kendi başına oturup kalırsın. ﺍﻭ ) gibi nicesini helâk ettik. Kullarının günahlarını bilen ve gören olarak Rabbin yeterlidir. 4
23. Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. 23. Senin Rabbin, yalnız kendisine (başkasına değil) kulluk etmenizi, ve anababanız-a? ? iyi davranmanız-ı? ? kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. ﺍ ﺍﻟ ﺍﻟ 24. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: «Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!» diyerek dua et. ﺍ ﻑﻱ ﻭ ﻭﻭﺍ ﺍﺡﻳ ﺍ ﺍﺏﻳ ﻭﺍ ﴾٢٥﴿ 25. Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah, kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır. 25. Rabbiniz sizin nefisleriniz içindekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah, kötülükten yüz çevirerek tövbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır. ﴾٢٦﴿ ﺍ ﺍ ﺍﺏﻯ ﺍﻙﻳ ﺍ ﺍﻟ ﺏﻳ ﺍ ﺫﻳﺍ 26. Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. ﴾٢٧﴿ ﺍ ﺭﻳ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍﻟ ﺍﻁﻳ ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﻩ ﻭﺍ 27. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür. 28. Eğer Rabbinden umduğun (beklemek durumunda olduğun) bir rahmet için onların yüzlerine bakamıyorsan, hiç olmazsa kendilerine gönül alıcı bir söz söyle. 28. Eğer durumun yok ve Rabbinden bir umut bir rahmet bekliyor, ve bu yüzden onlara bakamıyorsan. Yüzünü çevirme tatlı bir söz söylesen de olur. ﺽﻯ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﺍﺍ ﺍﺍ ﺍ ﴾٢٣﴿ ﺍ ﺍ ﺍ ﺭﻳﺍ ﴾٢٤﴿ ﺍﺍ ﺍ ﺍﻥﻱ ﻍﻳﺍ ﴾٢٨﴿ ﻭﺍ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍﺍ 5
﴾٢٩﴿ ﺍ ﻭ ﻝﻯ ﺍ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﻭﺍ 29. Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma. 29. Ellerini boynuna sarma, büsbütün Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini de açma (yayılma/sepme/serpilme? ? ). çeker durursun. Sonra kınanır, hüsran olur kalırsın. 30. Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür. ﴾٣١﴿ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﺏﻳﺍ 31. Geçim endişesi ile çocuklarınızın canına kıymayın. Biz, onların da sizin de rızkınızı veririz. Onları öldürmek gerçekten büyük bir suçtur. ﴾٣٢﴿ ﺍ ﻭﺍ ﺍﻟ ﻯ ﺍ ﺍ ﺍ ﺏﻳﺍ 32. Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur. 33. Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır. 33. Haklı bir sebep olmadıkça Allah'ın muhterem kıldığı cana kıymayın. Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velîsine yetki verdik. Ancak bu velî de kısasta ileri gitmesin. Zaten (kendisine bu yetki verilmekle) o, alacağını almıştır. ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍﺕﻳ ﺍ ﺍﺕﻱ ﻯ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﴾٣٤﴿ 34. Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir. ﴾٣٥﴿ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﺍﺍ ﺍﻕﻳ ﺫ ﻭﻳﺍ 35. Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir. ﴾٣٠﴿ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﺍﻩ ﺏﻳﺍ ﺹﻳﺍ ﻭﺍ ﺍ ﻩ ﺍﺍ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﺍﻟ ﺍﺕﻱ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﴾٣٣﴿ ﻱ ﺍ ﺍ ﻭﺍ 6
36. Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. 37. Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin. 38. Bütün bu sayılanların kötü olanları, Rabbinin nezdinde sevimsizdir. ﺫ ﺍ ﻯ ﴾٣٩﴿ ﻭﺍ ﻭﺍ 39. İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka ilâh edinme; sonra kınanmış ve (Allah'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın. İşte bunlar (-23…-39 ayetler) sana vahyolunan hikmetli şeylerdir. Dikkat etmen gereken sosyal hayatınla ilgili bilgilerin/ kitabın. Ve sakın Allah ile birlikte başka ilah edinme! ﴾٤٠﴿ ﻑﻳ ﺍﻥﻳ ﺍ ﺍ ﺍﺍ ﻭﻭ ﺍ ﻅﻳﺍ 40. (Ey müşrikler!) Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı da, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi! Gerçekten siz, (vebali) çok büyük bir söz söylüyorsunuz. 40. Yoksa öyle mi? Rabbiniz, erkek çocukları sizin için seçti de, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi! Gerçekten siz, (vebali) çok büyük bir söz söylüyorsunuz. ﴾٤١﴿ ﺍ ﻑﻱ ﻩﺍ ﺍﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺯﻳ ﺍ ﻭﺍ 41. Biz, onların akıllarını başlarına toplamaları için bu Kur'an'da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor. 41. Biz, onların düşünmeleri için bu Kur'an'da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, ancak onların nefretlerini artırıyor. ﴾٣٦﴿ ﺍ ﺍ ﻩ ﺍﻟ ﺍ ﺍﺅﺍ ﻭ ﺍ ﺍ ﴾٣٧﴿ ﺍ ﺍﺍ ﻭﺍ ﴾٣٨﴿ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﺍﻟ ﻝﺍ ﺍ ﻕﻯ ﻑﻱ ﺍ ﻱﺍﺍ ﺫﺍ 7
42. De ki: Eğer söyledikleri gibi Allah ile birlikte başka ilâhlar da bulunsaydı, o takdirde bu ilâhlar, Arş'ın sahibi olan Allah'a ulaşmak için çareler arayacaklardı. 43. Allah, onların söyledikleri şeylerden münezzehtir; son derece yücedir ve uludur. ﺍﻟ ﻡﺍ ﺍﻟ ﺍ ﻑﻳ ﴾٤٤﴿ ﺍ ﻝﻳﺍ ﻭﺍ 44. Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O'nu tesbih eder. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır. 44. Tespih halindedir ona, göklerin yedisi (de) ve yer. Ve bu ikisindekiler. O'nu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır. ﴾٤٥﴿ ﺍ ﺍﺍ ﺍ ﺍﺫﻳ ﺍ ﻭ ﺍﺍ ﺍﺍ ﻭﺍ 45. Biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz. ﺍ ﻝﻯ ﻭ ﻭ ﻱ ﺍﺍ ﺍ ﺍ ﻱ ﺍﺍ ﺍ ﻯ ﺍ ﴾٤٦﴿ ﻭﺍ 46. Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'an'da Rabbinin birliğini yâdettiğinde onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler. 45. Ve biz, Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanların arasına gizleyici bir örtü çekeriz. 46. Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen, Kur'an'da Rabbinin birliğini andığına? ? onlar, canları sıkılmış bir vaziyette, gerisin geri dönüp giderler. ﴾٤٢﴿ ﺍ ﺍ ﺍ ﻭﻭ ﺍ ﺍﺍ ﻝﻯ ﻱ ﺍ ﺏﻳﺍ ﴾٤٣﴿ ﺍ ﺍﻝﻯ ﺍ ﻭﻭ ﺍ ﺏﻳﺍ ﺍ ﻩ ﻝ ﺍ ﻭ ﺏﻳ ﻯ ﻭ ﺍﻟ ﺍﻭ ﻭ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﺍﻭ ﻭ ﴾٤٧﴿ 47. Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaşırlarken de o zalimlerin: «Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!» dediklerini çok iyi biliriz. 47. Biz, onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, kendi aralarında fısıldaş? ? ırlarken de o zalimlerin: «Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!» dediklerini çok iyi biliriz. 8
﴾٤٨﴿ ﻭﺍ ﺍﺍ ﻭﺍ ﺍ ﻁﻳﻭ ﺏﻳﺍ 48. Baksana; senin için ne türlü benzetmeler yaptılar! Bu yüzden, (öyle bir) saptılar ki, artık (doğru) yolu bulamayacaklardır. ﴾٤٩﴿ ﺍﻭﺍ ﺍ ﺍ ﺍﺍ ﺍﺍ ﺍ ﻭﻭ ﺍ ﺩﻳﺍ 49. Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş bir toprak olmuş iken, yepyeni bir hilkatte diriltileceğiz, öyle mi! 49. Bir de onlar dediler ki: Sahi biz, bir kemik yığını ve kokuşmuş bir toprak olmuş iken, yeni? ? bir hilkatte? ? diriltileceğiz, öyle mi! 50. De ki: İster taş olun, ister demir. 51. İsterse gözünüzde büyüyen herhangi bir mahlûk! (Bunlar, Allah'ın sizi yeniden diriltmesini güçleştirmez. ) Diyecekler ki: «Bizi tekrar (hayata) kim döndürecek? » De ki: Sizi ilk kez yaratan. Bunun üzerine onlar sana alaylı bir tarzda başlarını sallayacak ve «Ne zamanmış o? » diyecekler. De ki: Yakın olsa gerek! 52. Allah sizi çağıracağı gün, kendisine hamdederek çağrısına uyarsınız ve (dirilmeden önceki halinizde) çok az kaldığınızı sanırsınız. 52. Allah sizi çağıracağı gün, kendisine hamt ederek çağrısına uyarsınız ve (dirilmeden önceki halinizde) çok az kaldığınızı sanırsınız. 53. Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır. ﴾٥٠﴿ ﻭﻭﺍ ﺍ ﺩﻳﺍ ﻭ ﻭﻭ ﺍ ﺍ ﻑﻱ ﻭ ﻭﻭ ﻉﻳﺍ ﺍﺫﻱ ﴾٥١﴿ ﺕﻯ ﻯ ﻭ ﺭﻳﺍ ﴾٥٢﴿ ﻭ ﺝﻳﻭ ﻩ ﻭ ﺍ ﻝﻳﺍ ﺍﻟ ﺍ ﺍﺩﻱ ﻭﻭﺍ ﺍﺕﻱ ﴾٥٣﴿ ﺏﻳﺍ 9
54. Rabbiniz, sizi en iyi bilendir. Dilerse size merhamet eder; dilerse sizi cezalandırır. Biz, seni onların üstüne bir vekil olarak göndermedik. 55. Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık; Davud'a da Zebur'u verdik. 55. Rabbin, göklerde ve yerde olan herkesi en iyi bilendir. Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden faziletli kıldık; (Musa’ya kitabı (2. ayet)) Davud'a da Zebur'u verdik. 56. (Resûlüm!) De ki: Allah'ı bırakıp da (ilâh olduğunu) ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar, sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilir, ne de değiştirebilirler. » 56. De ki: Allah'ı bırakıp da bahane ettiklerinize/ ileri sürdüklerinize yalvarın. Ne var ki onlar malik değillerdir sıkıntıyı üzerinizden kaldırmaya ne de değiştirmeye ﻭ ﺍﺫﻳ ﻭ ﻭ ﻝﻯ ﺍﺱﻳ ﻭ ﺍﻭ ﺍ ﺍ ﴾٥٧﴿ ﺍ ﻭﺍ 57. Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine -hangisi daha yakın olacak diyevesile ararlar; O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır. 57. Onların yalvardıkları bu varlıklar Rablerine -hangisi daha yakın olacak diye- vesile ararlar; O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı, sakınılacak bir azaptır. ﺍ ﻭﺍ ﺍﻱ ﻭﺍ ﺍﺍ ﺩﻳﺍ ﺍ ﺫ ﻱ ﺍﺍ ﻭﺍ ﴾٥٨﴿ 58. Ne kadar ülke varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edecek veya en çetin bir şekilde azaplandıracağız. Bu, Kitap'ta (levh-i mahfuz'da) yazılıdır. 58. Ne kadar şehir/belde varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edecek veya en çetin bir şekilde azaplandıracağız. Bu, satırlanmış kitap'ta yazılıdır. ﴾٥٤﴿ ﺍ ﺍ ﻙﻳﺍ ﻱ ﺍﻟ ﻡﺍ ﺍ ﺍ ﺍﻟ ﻝﻯ ﺍﺍ ﺍ ﻭﺍ ﴾٥٥﴿ ﴾٥٦﴿ ﺍﻭﺍ ﺍﺫﻳ ﻭﻩ ﺍ ﻭ ﺍﻟ ﺍ ﻭﻳﺍ 10
ﺍ ﺍ ﺍﺍﺍ ﺍ ﻭ ﺍﺍ ﻭ ﺍﻟ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﺍﺍﺍ ﴾٥٩﴿ ﺍ ﻭﻳﺍ 59. Bizi, âyetler (mucizeler) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz. (? ? ) ﺍ ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﻱ ﺍ ﺍ ﻟ ﺍ ﺍﻟ ﺍﻭ ﴾٦٠﴿ ﻱ ﺍﺍ ﺍ ﺯﻳ ﺍ ﺍﺍ ﺏﻳﺍ 60. Hani sana: Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır, demiştik. Sana gösterdiğimiz o görüntüleri ve Kur'an'da lânetlenen ağacı, ancak insanları sınamak için meydana getirdik. Biz onları korkuturuz da, bu onlara, büyük bir azgınlıktan başka bir şey sağlamaz. 60. ayet; Hani sana söylemiştik, muhakkak senin Rabbin insanlar ile ( ﺍ ) ihata etmiştir/sarmış kuşatmıştır? ? ? (neyi? ) Ve biz(bu kuşatışı temsil için) bir rüya(görsel) yaptık, hani ki sana gösterdik, (sana gösterdiğimiz o rüya) (senin de görmüş olduğun) (o görsel), (işte) onu insanlara fitneden başka bir şey yapmadık Ve lanetlenen ağaç (şecere? ? ) ( o ki) kuranda (-daki ağaç? ? ) İşte biz onlar? ? ı onunla korkutuyoruz fakat o ancak onlar? ? ın kibrini artırıyor. Kur’an o ki, onun içinde lanetlenmiş bir ağaç/secere(soy? ? ), (Biz)Onu Rabbinin insanları ( ﺍﻟ ﺍ )nasıl kuşattığına (temsil olsun diye) bir rüya/görsel yaptık. Ve böyle sana da gösterdik… ﺍ ﺍﻱ ﻟﺍ ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﻱ ﺍﻭ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﺍﻟ Kur’an’da lanetlenmiş o ağaç/secere ve insanlara fitne ancak sen gördün ki bir rüya/görsel yaptık ve İnsanlar ile sardı senin Rabbin sana dedik hani dedik ve (o gece? ? sana)gösterdik 11
61. Meleklere: dem'e secde edin! demiştik. İblis'in dışında hepsi secde ettiler. İblis: «Ben, dedi, çamurdan yarattığın bir kimseye secde mi ederim!» 61. Meleklere: dem'e secde edin! demiştik. İblis'in dışında hepsi secde ettiler. İblis: «Ben, dedi, tınlayan? ? çamurdan? ? yarattığın bir kimseye secde mi ederim!» ﺍ ﻩﺍ ﺍﺫﻱ ﴾٦٢﴿ 62. Dedi ki: «Şu benden üstün kıldığına da bir bak! Yemin ederim ki, eğer beni kıyamete kadar yaşatırsan, pek azı dışında, onun neslini kendime bağlayacağım!» ﺍﺍ 63. Allah buyurdu: Git! Onlardan kim sana uyarsa, iyi bilin ki hepinizin cezası cehennemdir. Tam bir ceza! ﺍ ﺍ 64. Onlardan gücünün yettiği kimseleri dâvetinle şaşırt; süvarilerinle, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaadlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vâdetmez. 64. Onlardan gücünün yettiği kimseleri sesinle dengesini boz; atlılarınla, yayalarınla onları yaygaraya boğ; mallarına, evlâtlarına ortak ol, kendilerine vaatlerde bulun. Şeytan, insanlara, aldatmadan başka bir şey vaat etmez. 65. Şurası muhakkak ki, benim (ihlâslı) kullarım üzerinde senin hiçbir ağırlığın olmayacaktır. (Onları) koruyucu olarak Rabbin yeter. 65. Şurası muhakkak ki, benim (ihlâslı) kullarım üzerinde senin hiçbir ağırlığın olmayacaktır. Vekil olarak Rabbin kafidir. ﴾٦١﴿ ﺍ ﺍﻭﺍ ﺍ ﻝﻳ ﺍ ﻁﻳﺍ ﺍ ﻝﻳﺍ ﻝﻯ ﺍﻱ ﴾٦٣﴿ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﴾٦٤﴿ ﺍ ﻱ ﺍﺍ ﺍﺍ ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﴾٦٥﴿ ﺍﺩﻱ ﺍ ﻑﻯ ﻙﻳﺍ ﺍﺫﻱ ﺝﻱ ﺍ ﻭﺍ ﻩ ﺍ ﺡﻳﺍ ﴾٦٦﴿ 66. (Sizin) Rabbiniz, lütfuna nâil olmanız 66. Rabbiniz, lütfuna nâil olmanız için denizde gemileri sizin için yüzdürendir. Doğrusu O, sizin için çok merhametlidir. 12
67. Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, (yine eski halinize) dönersiniz. İnsanoğlu çok nankördür. 67. Denizde başınıza bir musibet geldiğinde, O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, yüz çevirirsiniz. İnsanoğlu çok nankördür. 68. O'nun, sizi kara tarafında yerin dibine geçirmeyeceğinden, yahut başınıza taş yağdırmayacağından emin misiniz? Sonra kendinize bir koruyucu da bulamazsınız. 69. Yahut O'nun, sizi bir kez daha oraya (denize) gönderip üzerinize bir kasırga yollayarak, inkâr etmiş olmanız sebebiyle sizi boğmayacağından emin misiniz? Sonra, bundan dolayı kendinize (intikamınızı almak için) bizi arayıp soracak bir destekçi de bulamazsınız. ﺍ ﻱ ﺍ ﺍ ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﻝﻯ ﺙﻳ ﴾٧٠﴿ ﺍ ﺽﻳﺍ 70. Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık. 70. Biz, hakikaten Adem oğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel/temiz/pak rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık. ﴾٧١﴿ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﻭ ﺍ ﻡﻳﻩ ﻭ ﺍ ﺍ ﻭ ﺕﻳﺍ 71. Her insan topluluğunu önderleri ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar. 71. Her insan topluluğunu önderleri/ imamları ile birlikte çağıracağımız o günde kimlerin amel defteri sağından verilirse, onlar, en küçük bir haksızlığa uğramamış olarak amel defterlerini okuyacaklar. 13 ﺍ ﺍﻟ ﻱ ﺍ ﻭ ﺍ ﺍ ﺍ ﻳ ﻯ ﺍ ﺍ ﺍﺍ ﻭﺍ ﴾٦٧﴿ ﴾٦٨﴿ ﺍﺍ ﺍ ﻭﺍ ﻙﻳﺍ ﺍﺍ ﻉﻳ ﻑﻳ ﺍ ﺭﻯ ﺍﺍ ﺍﻟﻳ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﻩ ﴾٦٩﴿ ﺏﻳﺍ
72. Bu dünyada kör olan kimse ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır. 72. Kim ki burada kördür ahirette de kördür; üstelik iyice yolunu şaşırmıştır. 73. Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi. ﴾٧٥﴿ ﺍ ﺍ ﺍﻱﻭ ﺍﺍ ﺍ ﺍ ﺹﻳﺍ 74. Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık meyledecektin. 74. Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten, nerdeyse onlara birazcık yanaşacaktın. ﴾٧٥﴿ ﺍ ﺍ ﺍﻱﻭ ﺍﺍ ﺍ ﺍ ﺹﻳﺍ 75. O zaman, hiç şüphesiz sana hayatın ve ölümün sıkıntılarını kat kat tattırırdık; sonra bize karşı kendin için bir yardımcı da bulamazdın. 76. Yine onlar, seni yurdundan çıkarmak için nerdeyse dünyayı başına dar getirecekler. O takdirde, senin ardından kendileri de fazla kalamazlar. 77. Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun (da budur). Bizim kanunumuzda hiçbir değişiklik bulamazsın. 78. Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir. 78. Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir. ﴾٧٢﴿ ﺍ ﻑﻱ ﻩ ﻡﻯ ﻱ ﺍﺍ ﻡﻯ ﺏﻳﺍ ﴾٧٣﴿ ﺍﻭﺍ ﻭ ﺍ ﻱ ﺍ ﺍ ﻭ ﻝﻳﺍ ﴾٧٦﴿ ﺍﻭﺍ ﻭ ﺍ ﺍ ﻝﻳﺍ ﴾٧٧﴿ ﺍ ﺍ ﻭﻳﺍ ﺍﻟ ﻝﻭ ﻭ ﺍﻟ ﻝﻯ ﺍ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﴾٧٨﴿ 14
﴾٧٩﴿ ﺍﺍ ﻭﺍ ﺍ ﻩﺍ ﻯ ﴾٨٠﴿ ﻥﻱ ﻥﻱ ﺍ ﻝﻱ ﺍﺍ ﺹﻳﺍ ﴾٨١﴿ ﺍ ﺍ ﺍﺍ ﺍﺍ ﺍ ﻭﺍ ﴾٨٢﴿ ﺍﺍ ﺍ ﺍ ﻥﻳ ﺍ ﺯﻳ ﺍﻟ ﺍﻡﻳ ﺍ ﺍﺍ ﴾٨٣﴿ ﺍ ﺍ ﻯ ﺍﺍ ﺍ ﺍﻩ ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﴾٨٤﴿ ﺩﻯ ﺏﻳﺍ ﻝﻯ ﺍﻩ ﻭ ﺍﻟ ﻭ ﻱ ﺍ ﻭﺕﻳ ﺍ ﺍ ﻝﻳﺍ ﴾٨٥﴿ 79. Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceği umulur. 80. Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver. 81. Yine de ki: Hak geldi; bâtıl yıkılıp gitti. Zaten bâtıl yıkılmaya mahkumdur. 82. Biz, Kur'an'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır. 82. Biz, Kur'an'dan? ? öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir; zalimlerin ise yalnızca ziyanını artırır. 83. İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa iyice karamsarlığa düşer. 84. De ki: Herkes, kendi mizaç ve meşrebine göre iş yapar. Bu durumda kimin doğru bir yol tuttuğunu Rabbiniz en iyi bilendir. 85. Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir. 15
86. Hakikaten, biz dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bu durumda sen de bize karşı hiçbir koruyucu bulamazsın. 86. Hakikaten, biz dilersek sana vahiy ettiğimizi ortadan kaldırırız? ? ? ; sonra bu durumda sen de bize karşı hiçbir koruyucu bulamazsın. 87. Ancak Rabbinin rahmeti (sayesinde Kur'an bâki kalmıştır). Çünkü O'nun sana lütufkârlığı çok büyüktür. 87. Ancak Rabbinden bir rahmet. Gerçekten O'nun sana lütfü çok büyüktür. ﺍ ﺍ ﺍ ﻯ ﻭﺍ ﻩﺍ ﺍﺍ ﺍ ﻭ ﻩ ﺍ ﻩﻳﺍ ﴾٨٨﴿ 88. De ki: Andolsun, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler. ﻯ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﻭﺍ 89. Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler. 89. Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misalden/ temsilden çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkârcılıktan başkasını kabullenmediler. 90. Onlar: «Sen, dediler, bizim için yerden bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. » 90. Onlar: «Sen, dediler, bizim için yerin (altından) bir kaynak fışkırtmadıkça sana asla inanmayacağız. » 91. «Veya senin bir hurma bahçen ve üzüm bağın olmalı; öyle ki, içlerinden gürül ırmaklar akıtmalısın. » 92. «Yahut, iddia ettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin. » 92. «Yahut, zannettiğin gibi, üzerimize gökten parçalar yağdırmalısın veya Allah'ı ve melekleri gözümüzün önüne getirmelisin. » 16 ﴾٨٦﴿ ﺍ ﺍ ﻱ ﺍ ﺍ ﻩ ﺍ ﻙﻳﺍ ﴾٨٧﴿ ﺍ ﺏﻳﺍ ﺍ ﺍ ﻟ ﺍ ﻑﻱ ﻩﺍ ﺍﺍ ﴾٨٩﴿ ﴾٩٠﴿ ﺍﻭﺍ ﻯ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﴾٩١﴿ ﺥﻳ ﺍﺍ ﺍﺍ ﺝﻳﺍ ﻭ ﴾٩٢﴿ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﺏﻳﺍ
ﻭ ﻕﻯ ﻱ ﺍﻟ ﺍ ﴾٩٣﴿ ﺍ ﺍ ﻭﺍ 93. «Yahut da altından bir evin olmalı, ya da göğe çıkmalısın. Bize, okuyacağımız bir kitap indirmediğin sürece (göğe) çıktığına da asla inanmayız. » De ki: Rabbimi tenzih ederim. Ben, sadece beşer bir elçiyim. ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﻯ ﺍ ﺍﻭﺍ ﺍﻟ ﺍ ﻭﺍ ﴾٩٤﴿ 94. Zaten, kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf, «Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi? » demeleri engellemiştir. ﴾٩٥﴿ ﺍ ﻱ ﺍ ﻭ ﻳ ﺍ ﺍﻟ ﺍ ﺍ ﻭﺍ 95. Şunu söyle: Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik. ﻑﻯ ﺍﻟ ﻩﻳﺍ ﻥﻱ ﺍ ﺍﻩ ﺏﻳﺍ ﺹﻳﺍ ﴾٩٦﴿ 96. De ki: Benimle sizin aranızda gerçek şahit olarak Allah kâfidir. Zira O, kullarını hakikaten bilip görmektedir. 97. Allah kime hidayet verirse, işte doğru yolu bulan odur; kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık onlara, Allah'tan başka dostlar bulamazsın. Kıyamet gününde onları kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça onun alevini artırırız. 97. Allah kime hidayet verirse, işte doğru yolu bulan odur; kimi de hidayetten uzak tutarsa, artık onlara, Allah'tan başka dostlar bulamazsın. Kıyamet gününde onları yüzleri kör(gözsüz), dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir ki, ateşi yavaşladıkça onun alevini artırırız. 98. Cezaları işte budur! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve: «Sahi bizler, bir kemik yığını ve kokuşmuş toprak olduktan sonra yeni bir yaratılışla 98. Cezaları işte budur! Çünkü onlar, âyetlerimizi inkâr etmişler ve: «Sahi bizler, bir kemik yığını ve ufalanmış 17 toprak olduktan sonra yeni bir yaratılışla ﻯ ﺍ ﺍﺍ ﺍ ﻱ ﺍ ﻭﻩ ﺍﻱ ﻝﻯ ﻭ ﺍ ﺍ ﺍ ﻭﻳ ﺍﻟ ﺍ ﴾٩٧﴿ ﺍ ﺍ ﻉﻳﺍ ﺫ ﺍ ﻭﺍ ﺍﺍﺍ ﺍﻭﺍ ﺍ ﺍ ﺍﺍ ﺍﺍ ﺍ ﻭﻭ ﺍ ﺩﻳﺍ ﴾٩٨﴿
99. Düşünmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya da kadirdir! Allah, onlar için bir vâde takdir etti. Bunda şüphe yoktur. Ama zalimler, inkârcılıktan başkasını kabullenmediler. 99. Görmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, kendilerinin benzerini? ? yaratmaya da kadirdir! Allah, onlar için bir vâde takdir etti. Bunda şüphe yoktur. Ama zalimler, inkârcılıktan başkasını kabullenmediler. ﴾١٠٠﴿ ﻭ ﺍ ﻱ ﺍ ﺍﺍ ﻭﺍ 100. De ki: Rabbimin rahmet hazinesine eğer siz sahip olsaydınız, harcanır korkusuyla kıstıkça kısardınız. İnsanoğlu da pek eli sıkıdır! ﺍﺍ ﻭﺱﻯ ﺍﺍ ﺍ ﻱ ﺍﺀﻳ ﺍ ﺍ ﻱ ﴾١٠١﴿ ﺍ ﻭﺱﻯ ﻭﺍ 101. Andolsun biz, Musa'ya açık dokuz âyet verdik. Haydi İsrailoğullarına sor. Musa onlara geldiğinde Firavun ona, «Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!» 102. (Musa Firavun'a: ) «Pek âlâ biliyorsun ki, dedi, bunları, birer ibret olmak üzere, ancak, göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de senin hakikaten mahvolduğunu sanıyorum!» 103. Derken, Firavun onları ülkeden çıkarmak istedi. Bu yüzden biz onu ve maiyyetindekilerin hepsini (denizde) boğduk. 104. Arkasından da İsrailoğullarına: «O topraklarda oturun! Ahiret vâdi tahakkuk edince, hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz» dedik. ﺍ ﺍ ﻑﻳ ﻯ ﺍ ﺍﻟ ﺍﺫﻱ ﺍﻟ ﻡﺍ ﺍ ﺍ ﻯ ﴾٩٩﴿ ﺍﻟ ﺍﻭ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﺍﻟ ﻡﺍ ﺍ ﺍ ﻱ ﺍ ﻭﺍ ﴾١٠٢﴿ ﴾١٠٣﴿ ﺍ ﺍ ﻡﻳﺍ ﺍ ﺍ ﻩ ﻱ ﺍﺀﻳ ﺍﻭﺍ ﺍ ﺍﺍ ﺍ ﻑﻳﺍ ﴾١٠٤﴿ 18
﴾١٠٥﴿ ﺍ ﺍ ﺍ ﺍ ﺫﻳﺍ 105. Biz Kur'an'ı hak olarak indirdik; o 105. Biz onu? ? hak olarak indirdik; o da da hakkı getirdi. Seni de ancak müjdeleyici? ? müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. ve uyarıcı ? ? olarak gönderdik. ﺍ ﺍﺍ ﻯ ﻝﻯ ﺍ ﺯﻳﺍ indirgeyerek onu indirdik bir hayat üzerinde-n ﺍﺍ ﺍ ﻯ ﺍﻟ ﺍ ﻝﻯ ﺍ ﺯﻳﺍ ﴾١٠٦﴿ ﺍﻭﺍ ﺍﺫﻳ ﻭﻭﺍ ﺍ ﺍ ﻝﻯ ﻭ ﺍ ﴾١٠٧﴿ ﺍ 106. Biz onu, Kur'an olarak, insanlara dura okuyasın diye (âyet, sûre) ayırdık; ve onu peyderpey indirdik. Şahıs anlam ﺍﻟ ﺍ insanlara oku diye farklı yaptık ve Kur’an 106. Ve Kur’an, o ki, … Onu farklı (bir şekilde) yaptık (soktuk). Onu (bu şekilde) insanlara okuyasın. (ve onlarda bunu böyle dinleyip anlayıp bilsinler diye) Bir hayat, bir yaşantı üzerinde-n /ile. Şöyle mi acaba? ‘Biz Kur’an’ı, (vaadimiz yerine getirilinceye kadar) sen onu, bir yaşam üzerinde-n insanlara okuyasın diye (anlam derinliği bakımından) değerini düşürerek farklı bir şekilde indirdik. 107. De ki: Siz ona ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye kapanırlar. 107. De ki: Siz ona? ? /onunla? ? ister inanın, ister inanmayın; şu bir gerçek ki, bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere o (Kur'an) okununca, derhal yüz üstü secdeye 19 kapanırlar.
Şöyle bir durum var aslında. Tabiatta iki çeşit çiftler vardır. Birincisi akla ilk gelen, ilk bakışta görülebilecek ve hayatın devamlılığına sebep erkek/dişi çiftler. İkincisi, en az bunun kadar önemli olan ve hayatın düzenini ve dengesini ve böyle hayata tutunmayı sağlayan iki yanlı çiftler. İşte, yüce Rabbimiz ALLAH bu konularla ilgili ayetleri de, Kur’an-ı ilk bakışta, veya baştan bu erkek/dişi çiftlik anlaşılacak şekilde kolay anlaşılır? ? anlamlı indirip, … veya aslında bu iki gerçeği bir arada yaratıp, … yoksa canlı bir çifte ihtiyaç duymadan da üreyebilir, ya da hiç üremeden devamlılığını sağlayabilirdi, …işin derin anlamını sonraya bırakmak (ki en doğrusunu yine kendisi bilir) istemiş olabilir. ? ? Peki bu bilgiler önemli mi? Şu an biz, yine aziz Rabbimizin dedikleriyle, ilk yaratılışın? ? , ve böyle insanın nasıl yarandığını? , biz kimiz? Bizden haberdar olan biri var mı? Bilmeye çalışıyoruz. ﺍﻭﺍ ﺍﻟ ﻡ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍ ﺍﻥﻯ ﺍ ﺍ ﺍ ﴾١١٠﴿ ﺍ ﺍ ﺍ ﺫ ﺏﻳﺍ 110. De ki: «İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır. » Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut. ﺍﻟ ﺏﻳﺍ 111. «Çocuk edinmeyen, hakimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir dosta da ihtiyacı olmayan Allah'a hamd olsun» de ve tekbir getirerek O'nun şanını yücelt! ﺍ ﺍﺫﻱ ﺍ ﺭﻳ ﻱ ﺍ ﴾١١١﴿ Tekbir getirilir! Tabi ki ALLAH en doğrusunu bilir ve söyler. 20
- Slides: 20