SLAMI TEMSL ve TEBLDE NEBEV METOT 1 Dr
İSLAM’I TEMSİL ve TEBLİĞDE NEBEVÎ METOT 1 Dr. NEŞET BODUR Cami Hizmetleri Daire Başkanı
2 Hz. Peygamber (s. a. s)’den günümüze İslam’ı temsil ve tebliğ görevi devam ediyor, kıyamete kadar da devam edecek… İyiliğe çağıranlar ve karşıtları hep olacak. lemlere rahmet olarak gönderilen Rasûl-i Ekrem’in İslam’ı tebliğ etme ve insanları terbiye metodu, Kur’ân’ın tayin ettiği ve sınırlarını çizdiği ilkeler doğrultusunda gerçekleşmiştir.
3 İslamiyet’in güzellikleri kitaplardan ziyade müslümanların davranış ve sözlerinde kendini gösterir. Hayata yansımayan değerlerin değeri fark edilmez. İman amelle ortaya çıkar. İnsanlar söz ve davranışlarına göre değerlendirilirler. Kuran’ı Kerim’de elli küsur yerde imanla amelin birlikte zikredilmesi bunların birbirlerinden ayrılmaz değerler olduğunu göstermektedir.
4 Amelsiz iman meyvesiz ağaç gibidir. Hayata aksetmeyen inanç ve düşüncelerin fert ve toplum açısından hiçbir değeri olmaz. Kuran’ı Kerim’e ve Hz. Peygamberin sahih hadislerine baktığımızda: insanlığı kıyamete kadar ayakta tutacak prensiplerle dolu olduğu görülür. Kuran en sağlam rehberdir.
5 ﻩﺍ ﺍﺍ ﺩﻱ ﺕﻱ “Gerçekten bu Kuran insanları en doğru yola iletir” (İsra, 9) Müslümanlar Kuran’ı Kerim’e göre en hayırlı ümmettir. İslam son din, Hz. Peygamber son peygamber, Kuran son kitaptır. Kur’an bütün güzellikleri bünyesinde toplar. Durum bu olmakla birlikte acaba gerçekte böyle midir?
6 İslam’ın hak din olduğunda hiç şüphe yoktur. Asıl problem Müslümanların bugün İslam’ı temsil problemidir. Kıymetli şeyler güzel mekanlarda ve güzel ambalajlar içinde sergilenir. Güzel bir vitrin kalitesiz bir malı bile cazip gösterir. Kötü bir teşhir ise en kaliteli malı bile kalitesiz konuma düşürür.
7 Bu güzel dinin (İslamiyet) layıkıyla temsil edilmeyişi dinimiz açısından olduğu kadar insanlık açısından da bir talihsizliktir. İnsanlığın problemleri azaltmak için çare ve model aradığı bir dünyada müslümanların aranan modeli ortaya koyamamaları kendileri açısından da son derece acıdır. Müslümanların uzun zamandır yaşadığı bu durum Mehmet Akif tarafından şöyle dile getirilmiştir:
8 Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile… Adem aldatmaksat, aldanan yok, nafile! Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir; Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir;
9 Bir kimsenin sadece sözde kalan bir müslümanlıkla bir şey elde edeceği düşünülemez. İsimden ibaret müslümanlığın bir işe yaramadığı bugünkü müslümanların halinden bellidir. İslam âleminin günümüzdeki tablosu gerçek İslam’la tabana zıttır. Allah’ın ilk emri “oku”dur. Fakat en az okuyan müslümanlardır. Kuran’da müslümanların ancak kardeş oldukları söyleniyor fakat en fazla düşmanlık müslüman topluluklar arasında cereyan ediyor.
10 Hz. Peygamber “kuvvetli mümin zayıf müminden daha hayırlıdır” buyuruyor. Fakat müslümanlar ekonomik yönden en güçsüz kesimi oluşturuyor. “En hayırlı ümmet” olarak tanımlanan, yeryüzünde Allah’ın şahitleri olarak tavsif edilen İslam toplumunun görüntüsü içler acısıdır. Görüntü o kadar bozuk ki, Muhammed Abduh’un dediği gibi: «Bizim müslümanlığımıza bakarak kimse müslüman olmaz. Halbuki İslamiyet müslümanların özellikle de dünyaya açılan müslüman tüccarların örnek davranışları sayesinde hızla yayılmıştır. »
11 Müslümanın iyi örnek olması görev, kötü örnek olması suçtur. Mümin insanlar arasında parmakla gösterilecek konumda olacaktır. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuşlardır: “Siz kardeşlerinize varacaksınız, bineklerinizi ve kılık kıyafetinizi düzgün yapın ki adeta insanlar arasında dikkat çekesiniz. Allah kötülüğü ve kötü görüntüyü sevmez. ” (Ebû Davud, hadis no: 4089)
12 Hz. Peygamber yabancı elçileri karşılarken en güzel kıyafetlerini giyer, başka ülkelere elçiler gönderirken de her cihetten düzgün insanlar arasından seçip gönderirdi. Vahiy meleğinin bile kendi suretinde geldiği Dıhye bu elçilerden birisiydi. Bizans’a elçi olarak geldiğinde güzel yüzünü görmek için herkes sokaklara dökülmüştü. Allah Resulü, müslümanların hep güçlü konumda olmasını arzu ederdi.
13 Kaza ettiği umrede tavaf ve say esnasında müslümanların müşriklere karşı güçlü görünmeleri için canlı ve çalımlı yürümelerini emretmişti. Hervele ve remel bunun ifadesidir. Bugün müslümanlar güçlerini düşmanlarına karşı sergileyeceklerine dostlara karşı kullanıyorlar. Düşmanlar emin, dostlar tedirgin. Halbuki Kur’an’ın ifadesiyle “kendi aralarında merhametli, kafirlere karşı metanetli” olmaları gerekiyor.
14 İnsanlığa kılavuzluk görevi yüklenen müslümanlar kendi yollarını, hedeflerini şaşırmış vaziyetteler. Halbuki Kur’an gibi şaşmaz bir pusula, Hz. Peygamber gibi bir rehber önlerinde duruyor. Tarihi tecrübe neyin nasıl olduğunu ve olacağını gösteriyor. Zayıflara, cahillere, ahlaki zaaf içinde olanlara kimse itibar etmez. Dilenci filozof bile olsa kimse sözüne ilgi duymaz. Aklının sana faydası olsaydı dilenci olmazdın, derler.
15 Biz İslamiyet şöyle güzeldir, böyle mükemmeldir desek de halimize bakanlar. «İslamiyet güzelse siz neden çirkinsiniz» derler. Size faydası olmayan müslümanlığın bize ne faydası olur, biz de sizin gibi olacaksak neden müslüman olalım. Bizim şimdiki halimiz sizden daha iyi derler. Bizim kötü görüntümüze rağmen müslüman olanlar İslamiyet’i kaynağından öğrenen kimselerdir.
16 Reklam ve magazin dünyasında kaynaklara inerek İslamiyet araştırması yapacak insan çok değildir. Ayrıca insanları okuduklarından ziyade gördükleri etkiliyor. Her zaman olduğu gibi bugün de hepimizin en önemli görevi evimizin önünü süpürmek, temiz bir İslam toplum modeli ortaya koymaktır. Bu modelin gerçek anlamda modern olması gerekir.
17 Günümüzün gerçekleriyle uyuşmayan, problemlere çözüm getirmeyen, derinliği ve kalıcılığı olmayan bir modelin işe yaramayacağı malumdur. Ölü yüzüne pudra sürmek, yıkılacak bir binayı badanalamak boşuna masraf etmektir. İslam aleminin gerçek bir model olması için yeniden yapılanması, en şiddetli depremlere dayanıklı şekilde yeniden inşa edilmesi gerekir. Gerileme ve bozulma süreci her şeyi yerinden oynatmış, bütün dengeler bozulmuş, bir kaos ortamı oluşmuştur.
18 Bugün ortada ciddi anlamda bir müslüman kimliği problemi vardır. Fakirliğin, geriliğin, aşağılanmanın, sömürülmenin verdiği aşağılık kompleksi müslümanı adeta kendinden, kimliğinden utanır hale getirmiştir. İkbal’in dediği gibi; “dağ gibi olan benliği saman çöpüne” dönmüştür. Bu durumda müslümanların en önemli görevi Kuranî değerler ışığında güçlü bir islamî kimlik inşasıdır. Kendine güvenen, değerleriyle iftihar eden, maddi ve manevi güçlerle donanan ve sahneye çıkıp ben de varım diyen bir İslam toplumuna ihtiyaç vardır
19 Bu model toplumun oluşmasında en önemli görev iyi yetişmiş müslüman aydınına, din gönüllülerine düşmektedir. Böyle bir toplum inşa etmek zor ve hayalperestlik değildir. Zira bir defa olan başka zamanlarda da olabilir. Bunu inşa için malzeme de tecrübe de vardır. Bütün mesele inanma ve görev adamı olma meselesidir. Adanma işidir. İnanıyoruz ki, hem ilahi irade hem de şartlar müslümanları yeniden tarih sahnesine çıkaracaktır.
20 Bunun için en güzel örnek Hz. Muhammed (s. a. s. ) ne yaptıysa onu yapacak, nasıl yaşadıysa öyle yaşayacağız: Hz. Ömer’in çok güzel bir sözü var: «Ey taş! Biliyorum ki bir taşsın. Ne faydan ne de zararın vardır. Eğer Hz. Peygamber seni öpmemiş olsaydı vallahi öpmezdim. » Onun davetinin ve öğretiminin temeli, hikmete, güzel öğüde, merhamet ve yumuşaklık prensiplerine dayanıyordu. Başlangıçta tek bir insan Hz. Peygamber ve ona yavaş destek olanlar var.
21 Yüce Rabbimiz ona tebliğ konusunda şu öneride bulunmuştur: ﺏﻳﻩ ﺍﺩﻳ ﻝﻯ ﺏﻳ ﺍ ﺍ ﺍﺕﻱ “Ey Muhammed! Rabb'inin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabb'in kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. ” (Nahl, 16/125. )
22 “Ayette geçen “hikmet” kavramı çeşitli anlamlara gelmektedir. Hikmet, sözde ve fiilde doğruyu tutturmak, varlıkların özündeki manaları ve Allah’ın emrini anlamak, varlık düzenindeki her şeyi yerli yerine koymak, doğru ve güzel işlere yönelmektir. Allah’ın emirlerini düşünmek ve ona uymaktır. Doğru ve hızlı karar verebilmektir. Allah’a itaattir. Doğruya iletmektir. (Geniş bilgi için bkz. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul, 1971, II. 205– 215) İnsanın gücü nispetinde Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmasıdır. (Râzî, Fahruddin Muhammed b. Ömer er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb (Tefsîru’l-Kebîr), Beyrut 1990, VIII, 60)
23 Hz. Peygamber, en güzel, en hızlı, en verimli şekilde tebliğini sürdürmüştür. Sözü ve özü ile tam bir uyum içerisinde tebliğ vazifesini icra etmiştir. Rasûl-i Ekrem, Allah tarafından vahyedilen kuralları öncelikle nefsinde ve aile içerisinde hayata geçirmiştir. Zira o tebliğin başarılı olmasının, tebliğcinin hâl ve hareketlerinin söyledikleri ile uyum içerisinde olmasına bağlı olduğunu biliyordu.
24 Hz. Peygamber’in tebliğdeki başarısını Kur’ân-ı Kerîm, onun muamelelerinde insanlara merhametli olmasına ve yumuşak davranmasına bağlamıştır. ﺍ ﻝﻳ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍﻟ “O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. ” ( l-i İmran, 3/159)
25 Hz. Peygamber’in risalet görevindeki başarısı, onun yufka yüreğe, müşfik bir kalbe ve tatlı bir dile sahip olması ile irtibatlandırılmıştır. Rasûl-i Ekrem, bu sayede insanları etrafında toparlamayı başarmış, kendisini ve tebliğ ettiği dini sevdirmiştir. Onun tebliğ ve terbiye metodunu şu hadis veciz bir şekilde anlatmaktadır:
26 “Ey Aişe! Allah refiktir. Yumuşak davranmayı sever. Sert davranış karşılığında vermediğini, yumuşaklık karşılığında verir. Allah bütün işlerde yumuşak davrananları sever. ” (Buhari, Daavat, 59; İsti’zan, 22; Müslim, Birr, 77; Ebu Davud, Edeb, 11; Tirmizi, İsti’zan, 12) Eğitim ve öğretimin temelini sevgi oluşturmaktadır. Tebliğin temelinde de sevgi ve yumuşaklık vardır.
27 Yumuşaklıkla ve yumuşak üsluplarla verilecek eğitimin, daha etkili ve kalıcı olduğu bilinmektedir. Kendisinin kolaylaştırıcı bir muallim olarak gönderildiğini söyleyen Hz. Peygamber’in, yukarıdaki açıklaması, çağdaş eğitim sistemlerinin de en önemli kuralı olarak karşımıza çıkmaktadır. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 328; İbn Mace, Mukaddime, 17)
28 Hz. Peygamber’in kendisinden öğüt isteyen bir defalarca, “Kızma, kızma. ” diyor. (Buhari, Edeb, 76; Tirmizi, Birr, 73) sahabeye Bu onun tebliğinin ve öğretiminin temel esasının öfkelenmeme olduğunu göstermektedir. Hz. Peygamber insanları Allah yoluna davet ederken, Kur’ân’ın kendisine tebliğ konusunda yüklediği sorumluluğu yerine getirebilmek için son derece nazik ve sevecen bir tavırla hareket etmiştir. Onun bu metodunun insanlar üzerindeki muazzam etkisi aşağıdaki misalde bariz bir şekilde görülmektedir.
29 Bir genç Hz. Peygamber’den, “Ey Allah’ın Rasûlü! Zina etmeme müsaade et. ” diyerek izin ister. Olaya şahit olan ashab-ı kiramın, gencin bu tavrına canları sıkılır, onu azarlar ve susturmaya çalışırlar. Bunun üzerine Hz. Peygamber gençten kendisine yaklaşmasını ister. Genç Hz. Peygamber’in yanına oturur. Hz. Peygamber, gence herhangi bir kimsenin, annesi, kızı, kız kardeşi, halası ve teyzesi ile zina etmesini hoş karşılayıp karşılamayacağını sorar.
30 Genç, böyle bir duruma hoşnutluk göstermeyeceğini söyleyince Hz. Peygamber: “İnsanlar da, annesi, kızı, kız kardeşi, halası ve teyzesi ile birilerinin zina yapmasını istemez. ” buyurur. Daha sonra Hz. Peygamber, elini gencin üzerine koyarak onun hakkında şöyle dua eder:
31 “Allah’ım! Onun günahlarını bağışla. Kalbini temizle, namusunu koru. ” Genç bu hadiseden sonra böyle olumsuz ve kötü şeylere iltifat etmez. (Ahmed b. Hanbel, V, 257)
32 Ashab-ı kiram, Rasûlullah (sav)’a karşı adaba mugayir hareketinden dolayı genci susturmak isterken Hz. Peygamber onu azarlamamış, rencide etmemiş, son derece anlayışlı davranmıştır. Allah’ın haram kıldığı bir fiili yapmak için kendisinden ruhsat isteyen genci, empati yöntemi ile irşat etmeye çalışmıştır.
33 Rasûlullah (sav)’ın bu tebliğ ve terbiye metodu yerini bulmuş ve gencin daha sonra böyle bir düşünce ve tavırdan vazgeçtiği bildirilmiştir. Günümüzde İslam’ı tebliğ etmek, anlatmak ve kitlelere ulaştırmak için Peygamber’in yöntemini uygulamaya ne kadar muhtaç olduğumuzu vurgulamaya bile gerek yoktur.
34 Hz. Peygamber’in kendisine hakaret edenlere, yakışıksız söyleyenlere ve onu adaletsiz davranmakla suçlayanlara bile gayet anlayışlı davrandığını görmekteyiz. Bir ganimet dağıtımı esnasında kendisine adaletli davranmasını ve Allah’tan korkmasını söyleyen bir kimseye:
35 “Ben adaletli davranmazsam kim davranır? Ben yeryüzündeki insanların Allah’tan korkmaya en layık olanı değil miyim? ” buyurmuştur. Hz. Ömer (ra) ve Halid b. Velid (ra), Rasûlullah (sav)’ın adaletini ve takvasını sorgulamaya çalışan ve terbiye sınırlarını aşan bu şahsı cezalandırmaya hazır olduklarını ifade etmişlerdir.
36 Ancak Hz. Peygamber, böyle bir harekete karşı çıkmış, “Belki ileride namaz kılan bir kimse olur. ” diyerek Hz. Ömer ve Hz. Halid b. Velid (ra)’in teşebbüslerine ruhsat vermemiştir. Ashab-ı kiramdan bazıları kendisine “Nice namaz kılanlar var ki, kalbinde olmayanı söyler. ” dediğinde Hz. Peygamber:
37 “Ben insanların kalplerini açmak, karınlarını yarmak için emrolunmadım” buyurarak hiç kimsenin kalbinden geçen duyguları ve niyetleri sorgulamakla görevli olmadığını söylemiştir. (Müslim, Zekât, 142– 148) Rasûl-i Ekrem’in terbiye ve tebliğ yöntemi karşı tarafı incitmeme, gönlünü kırmama ve rencide etmeme temeline dayanıyordu.
38 Hz. Peygamber bir kimse hakkında hoşlanmadığı bir şeyi duyunca, “İnsanlara ne oluyor ki, böyle söylüyorlar? ” diyerek genele yönelik tenkit yapar ve uyarıda bulunur, şahsın ismini zikretmezdi. (Ebu Davud, Edeb, 6)
39 Hz. Enes’in anlattığına göre, üstü başı kirden sararmış birisi Hz. Peygamber’in yanına girdi. Söz konusu şahıs Hz. Peygamber’in yanından ayrılınca Rasûl-i Ekrem: “Yıkanmasını emretseniz iyi olur. ” (Ebu Davud, Edeb, 6) buyurmuştur.
40 Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, bir kimsede hoşlanmadığı bir şey görse yüzüne vurmaz, onu insanlar arasında utandırmaz ve gayet yumuşak üslupla davranırdı. Bazen de dolaylı olarak terbiye etmeyi ve tebliğde bulunmayı tercih ederdi.
41 Bir gün evinde bulunduğu sırada bir sahabi selam vermeden yanına girmek için izin ister. Bunun üzerine Hz. Peygamber, hizmetçisine: “Dışarı çık. Ona izin istemesini öğret. Ona, ‘esselamü aleyküm edhulü? ’ (selam sizin üzerinize olsun içeri girebilir miyim? ), demesini söyle” buyurur.
42 Dışarıda beklemekte olan sahabi, Peygamber’in sözlerini işitir ve aynen bu sözleri uygular ve neticede Hz. Peygamber’in izni ile içeri girer. (Ahmed b. Hanbel, V, 369; Buhari, Edeb, 38, 48; Ebu Davud, Edeb, 138) Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, bir başkasının evine girmek için nasıl hareket edileceğini gelen misafirine onu incitmeden öğretmek istiyor. Bunun için de hizmetçisini görevlendiriyor.
43 İlk insan ve ilk Peygamber Hz. dem’den bu yana tebliğ devam ediyor. Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s. a. s. ), İslam’ı tebliğ etme vazifesiyle görevlendirildikten sonra bu görevini ifa uğruna neler yaptı, nelere katlandı? Birçoğunu biliyoruz. Daha sonra Dâru’l-Erkam, Müslümanların toplandıkları, topluca namaz kıldıkları, istişarelerde bulundukları, tebliğ faaliyetlerini organize ettikleri yer haline gelmiştir. Sevgili Peygamberimiz (s. a. s. ), hicret esnasında ve hicret ettikten sonra ilk iş mescit inşa ettirmek olmuştur.
44 Hicret yolculuğu Medine’de tamamlanmadan önce Allah Resûlü, Kubâ’ya vardığında, daha önce Müslümanların namaz kıldıkları yerde namaz kıldırmış ve burada kaldığı süre içinde bu namazgâhı genişleterek ‘Kubâ Mescidi’ diye bilinen mescidi inşa ettirmiştir. Önce ashabın, nihayetinde ise Peygamberimizin Medine’ye hicretleriyle beraber elbirliğiyle ilk yapılan iş yine mescit inşa etmek olmuştur. Mescid-i Nebevî adıyla bildiğimiz bu mescit, İslâm Dininin dünyaya yayıldığı yer olmuştur.
45 Bu mescitte bir yandan topluca namaz kılınmakta, diğer yandan bitişiğine yapılan Suffe denilen yerde eğitim-öğretim faaliyeti sürdürülmekte idi. Bugün bu görevlerin merkezi camiler, vazifelileri ve öncüleri de bizleriz.
46 Allah’ın Dinini Tebliğ Etme Görevimiz Var: İnsanları iyiliğe çağırıp kötülükten sakındırmak dinî bir görevdir. ﴾١٠٤﴿ ﻭ ﻯ ﺍ ﻭ ﺍﻭ İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. ( l-i İmran, 3/104) Hepimizin üzerinde sorumluluklar var. Özellikle vazifeli isek, Yani, hoca, din dersi öğretmeni, ilahiyatçı vs. yük daha ağır.
47 İyiliklerin aktif olması gerekiyor. Kötülükler sınırsız bir şekilde ve hızla yayılıyor. Bir şey yapmamak kötülük yapmak demektir. Kötülük ayrık otu gibidir: Bahçeden çok az verimsiz bir köşeden yer ister. Büyük çınar ağacı dışında herkes der ki: «Verelim ne olacak. Neticede az ve değersiz bir yer. » Tecrübeli çınar ayrık otunun işgalci ve yayılımcı olduğunu bildiği için itiraz eder ama kabul görmez. Neticede bütün bahçeyi işgal eder…
48 Hz. Peygamber (s. a. s)’in üstlendiği görevi Yüce Allah şöyle bildiriyor: ﴾٤٥﴿ ﺍ ﺍ ﺍﺍ ﺍ ﻳﺍ ﺍ ﺍ ﺍﻟ ( AHZ B, 3/45) Ey Nebî (Peygamber)! Muhakkak ki Biz seni şahit, müjdeleyici ve nezir (uyarıcı) olarak gönderdik. ﻭ ﺍﺍ ﴾٤٦﴿ ﻳﺍ ﺍﻟ (AHZ B, 33/46) ﻯ ﺍﺍ Ve izni ile Allah’a davet eden ve etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderdik.
49 ﻟ ﺍ ﻭ ﺍﻭ ﺍ ﻭ ﺍﻟ Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız. ( l-i İmran, 3/104) Bugün Hz. Peygamberin görevi bizlerin üzerinde.
50 Bu görevi icra edenlerin en temel özelliği hasbilik idi. Risalet silsilesinin ilk halkasını oluşturan, ilk insan aynı zamanda ilk peygamber Hz. dem’den (a. s. ) son halkası Hâtemü’l-Enbiya Hz. Muhammed Mustafa (s. a. s)’e kadar gönderilen tüm peygamberler insanlığı Allah’ın (c. c. ) dinine, iyiliğe, adalete ve doğru yola davet etmişlerdir. Her bir peygamber din-i mübin-i İslâm’a hizmet için Allah Teâlâ tarafından görevlendirilmiş seçkin ve şerefli kimselerdir.
51 Gönderildikleri toplumları hiçbir menfaat ve karşılık beklemeden Allah’ın dinine davet etmişlerdir. Şuârâ suresinde birkaç defa tekrar edilen ﺍ ﻝﻯ ﺍﺍﻡﻳ ﺍ “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir. ” ilahi tembih, din hizmetlerinde hasbiliğin ne kadar önemli olduğunu hatırlatmaktadır. Şuarâ, 26/180
52 Din hizmetinin öncüleri ve din hizmetini sunanlar Nebevi bir tedrisattan geçmişlerdir. Hz. Peygamber (s. a. s) asırlara örnek olacak ve mübarek sözlerinde gökteki yıldızlara benzettiği, ümmeti için her zaman ve zeminde üsve-i hasene olacak, din-i Mübin-i İslam’ın ilk hizmetçilerini bizzat kendisi Mekke’de Dar’ul-erkâm’da ve Medine’de Suffe de yetiştirdi.
53 Resûlullah’ın (s. a. s. ) talim ve terbiyesinde yetişen, ömürlerini din hizmetine adayan bu sahabilerden: Hz. Mus’ab Medine’de, Hz. Muaz Yemen’de, Hz. Abdullah b. Abbas Mekke’de, Hz. Abdullah b. Mesud Kûfe’de, Hz. Ebu Musa el- Eş’ari Basra’da, Hz. Ebu’d-Derda ise Şam’da Kur’an’ın ve din hizmetinin önderliğini yapmışlardır. İlahi çağrıyı daha ötelere, yeni dimağlara aktarmışlardır.
54 Dün olduğu gibi bugünde din hizmetine kendini vakfetmiş nice hocalarımız vardır. Allah’ımıza sonsuz hamd-ü senalar olsun ki din hizmetleri ve din eğitimi tarihin hiçbir döneminde yeryüzünde desteksiz ve sahipsiz kalmamıştır. Nitekim Dinin sahibi Allah’tır ve Allah dinini asla sahipsiz bırakmayacaktır. Cenab-ı Hak bir ayette bizlere şu müjdeyi bildirmektedir. ﺍ ﺍ ﺍﺫﻳ ﺍ ﻭﺍ ﻭﺍ ﺍﻟ ﺍ “Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a yardım ederseniz. O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır. ” (Muhammed, 47/7)
55 Din hizmetinin ne kadar ulvi, dünya ve ahiret için ne kadar şerefli bir nasip olduğunun farkında olan anne-babalar, yavrularının muttakilere önder/imam olması için hep niyazda bulundular. Bugün de aynıdır. Din hizmetine adanmış bu insanlar, varlıkta ve darlıkta, sağlıkta ve hastalıkta, genç yaşta ve ihtiyarlıkta, kanunların imkân verdiği veya vermediği günlerde, her daim Allah’ın dininin tebliğ edilmesinde ve kitabının öğretilmesinde hizmet eri olmuşlardır.
56 BİRKAÇ KISA ÖRNEK Söz konusu vatana hizmet olunca Yemen’e koşan, Kur’an’a hizmet olunca Nuru Osmaniye’de coşan Hasan AKKUŞ hocamız. Gençliğin imanını tehlikede görüp, talimat beklemeden: “Dünyanın gidişatından Müslümanlar sorumludur. ” anlayışıyla üniversite gençleriyle yakından ilgilenen Mehmet Zahit KOTKU hocamız. Memleketlerinden İstanbul’a ilim için gelen öğrencilere yurt olan, yuva kuran, değil bir cebini, malını ve canını öğrencilere adayan ayaklı vakıf Gönenli Mehmet Efendi hocamız.
57 Ulûm-i İslâmiyye yeryüzünden kaybolur korkusuyla gece-gündüz bilgisini talebelerine aktaran Ahıskalı Ali Haydar Efendi hocamız. Yetiştirdiği öğrencileri ülkenin her bir tarafını kıraat feneri gibi aydınlatan, 80 metrekarelik Kur’an kursunda yüzlerce talebe yetiştiren Mehmet Rüştü AŞIKKUTLU hocamız.
58 Bulunduğu her mekânı, mescidi, evini ve işyerini ilim meclisine çeviren, her fırsatta sahip olduğu bilgiyi talep edenlere aktaran Çat Müftüsü Hacı Halis Efendi hocamız. En zor ve meşakkatli günlerde evini kurs olarak planlayıp hafızlara açan Çorakçızade Hüseyin Efendi hocamız. Serezli Kesikbacak İsmail Efendi, Hasbekli Mümin Hoca, Abdurrahman GÜRSES ve Ekrem DOĞANAY hocalarımız. Her birisi Anadolu ve Rumeli de nebevî metodu kullanarak bulundukları her bir mekânı ilim, irfan ve hikmet mektebine çeviren din hâdimleridir. Rabbim kendilerinden razı olsun.
59 10. Ömürlerini din hizmetine adayan İslam’ı güzel temsil eden hoca efendilerin önemli özelliklerinden birkaç tanesini sizinle paylaşmak isterim. Asla karamsar olmadılar, Cemaatlerine ve öğrencilerine hiçbir zaman ümitsizlikten bahsetmediler, Öğrenirken ve öğretirken her daim ibadet aşkıyla hareket ettiler, Yapılması gereken hizmetler için asla bir talimat ve mevzuat beklemediler,
60 Yapabilecekleri ve güçlerinin yettiği her türlü hizmeti bir vazife bildiler, Müslümanların insanlık ve medeniyet tarihine olan büyük katkılarını her daim öğrencilerine hatırlattılar ve insanlığın huzur ve mutluluğu için çalışmanın öneminden bahsettiler, Kur’an’ın kıraatine, talim ve Tashih-i hurûfuna, anlaşılmasına ve yaşanmasına büyük önem verdiler, ezberlenmesine, Kendi cemaatlerine değil, cemiyete adam yetiştirdiler, Hesabi değil, hasbi davrandılar, İnsanların yanında olanlara değil, Allah katında olanlara değer verdiler.
61 Abdurrahman GÜRSES Hoca’dan bir hatıra: Bir İstanbul beyefendisi, temsil ve takdimiyle “imam” kavramını dolduran asil bir duruş. Beyazıt Camii imamlığı ve Haseki Eğitim Merkezi hocalığı… Söz konusu Kur’an Kıraati oldu mu hocanın hali değişir, duymayan kulakları duyar olur. Vekâleten gittiği hac görevinde ihramını çıkarıp fakirlere verip, kendisi için umre yapmaya niyetlendiğinde yeni bir ihram alacak kadar hassas anlayışa sahiptir. Kâbe’de Kur’an okumasını ısrarla talep eden öğrencilerine, “Evladım biz buraya arzı endam eylemeye değil, arzı hal eylemeye geldik” diyecek kadar da mütevazıdır.
62 Nice din hizmetine adanan ve din eğitimi uğrunda harcanan ömürlerden sadece birkaç ismi sizlerle paylaşmaya çalıştım. Milletimizin tarih sahnesindeki varlık mücadelesinde, milli güvenliğin sağlanmasında askerimizin, polisimizin hakkı ödenemez. Aynı şekilde, dini güvenliğin temini için gerçek din âlimlerinin varlığı da o kadar önemlidir. Gönenli Mehmet Efendi, camileri ve Kur’an kurslarını karakollara, hocaları da karakol komutanlarına benzetirmiş. Hademe-i hayrat olan hocalarımız ömürlerini din hizmetine vakfetmiş insanlardır. Samimiyetle çalışıp yaptıkları iyiliğin karşılığını sadece Allah’ın rızasında arayanlardır.
63 HAYATINI DİN HİZMETİNE ADAYANLAR HEP VAR OLDULAR… BUGÜN DE Şehrin manevi hayatına yön verenler: müftüler, okudukları ezanlarla insanlığı kurtuluşa çağıran müezzinler, mihraba geçtiğinde namaza önderlik eden, cemaati aydınlatan, Kur’an’ı ve emirlerini öğreten imamlar, minber ve kürsüden İslam’ın dosdoğru yolunu öğreten vaizlerdir. Çocuklarımızı Yüce Kitabımızla ve Peygamberimizin örnek hayatıyla buluşturan, ﺍآ “En hayırlılarınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir” nebevi iltifatına mazhar olan, Kur’an kurslarında Allah’ın kelamını beyinlere nakşeden Kur’an muallimleri, Kur’an kursu öğreticilerimizdir.
64 Yalnız hocalar değil hepimiz hakkı, doğruyu anlatmakla yükümlüyüz: ﺍ ﻯ ﺍﻟ ﺍﺣ ﺍ ﻥﻱ ﺍﻡﻳ ﻻ “Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben Müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir? ” müjdesine nail olmaya çalışanlar … Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15. Fussilet, 41/33. Rabbim bizlere de insanlığa hayırlı hizmetler sunmada yarışmayı nasip eylesin!
65 BUNUN İÇİN 1. Emanetin boynumuzda olduğunu unutmayalım Şeytan ve dostları hep karşımızda olacak. Meydanı şeytanın yardımcılarına bırakmayacağız. Ateist örgütler dahi elaman toplarken meydanı bırakmak olur mu?
66 2. Her Müslüman dinini iyi bilecek, din hizmetinde vazifeli ise mesleğin gerektirdiği ilmî donanıma sahip olacak. Zira yeterli bilgiye sahip olmadan dinî konularda hüküm vermek ve beyanda bulunmak ağır bir sorumluluğu beraberinde getirmektedir. Bir Hristiyan, ilahiyatçı asistan hafıza diyor ki: Kendisi kitabını bilmeyen başkasına nasıl anlatır….
67 3. Konularımıza, yapacağımız işlere hâkim olmak gerekiyor. Seyahate çıkacak kişi bir yolculuk planı yapar. Tebliğde, vaaz ve irşat faaliyetlerinde bulunacak, bu alanda hizmet edecek kişi de her şeyi önceden planlamalı, nereden başlayıp nereye varacağını ve ne gibi mesajlar vereceğini belirlemelidir.
4. Niyetimiz halis, hedefimiz Allah rızası olmalı 68 Müslümanların ibadet ve davranışlarının Allah katındaki temel değerlendirme kriteri niyet ve ihlastır. İhlas, inanç, ibadet ve eylemlerimizde samimi olmak, her işimizi yalnızca Allah için yapmaktır. Peygamber Efendimiz (s. a. s. ) bir hadislerinde, “Din, samimiyettir. ” (Müslim, İman, 95) buyurmuşlardır. Vaaz ve irşatta bütün peygamberlerin Kur’an’da ortak ifadesi: ﺍ ﻝﻯ ﺍﺍﻡﻳ ﺍ “Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir. ” (Şuara, 26/109. ) prensibine bağlı kalacağız.
6 9 5. Hâl ehli olmalıyız Hâl ehli olarak inandığı ve yaşadığı dini anlatmak peygamberlerin tebliğdeki en önemli metotlarından biridir. Zira etkili anlatım, ilahî mesajın anlatan tarafından bizzat içselleştirilip yaşanmasıyla olur. Kur’an-ı Kerim’de davet ehlinin bu özelliklerini anlatan ayette: ﴾٣٣﴿ ﺍ ﻯ ﺍﻟ ﺍﺣ ﺍ ﻥﻱ ﺍﻡﻳ ﻻ İnsanları “Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve ‘Kuşkusuz ben Müslümanlardanım!’ diyenden daha güzel sözlü kimdir? ” (Fussılet, 41/33. ) buyruluyor.
70 Allah Resulü gibi üsve-i hasene olacak, söylediklerimizi önce kendimiz yapacağız. Anlattığı hakikatleri hayatlarında uygulamayanlar ise yüce Allah tarafından uyarılmaktadır: ﴾٣﴿ ﴾ ﺗ ﺍﻟ ﻭﻭﺍ ﺍ ﺍ ﻭ ٢﴿ ﺍ ﺍ ﺍﺫﻳ ﺍﻭﺍ ﻭﻭ ﺍ ﺍ ﻭ “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir gazaba sebeptir. ” (Saff, 61/2 -3. )
71 ﴾٤٤﴿ ﻭ ﺍﺍ ﺍ ﻭ ﻭ ﺍﻟ ﺍ ﺍ “Siz Kitabı okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz? ” (Bakara, 2/44. ) Tabiinin önde gelen âlimlerinden Süfyan-i Sevrî de bu prensibe şöyle dikkat çekmiştir: “Söz kabul edilmez amel olmayınca; amel kabul edilmez ihlas olmayınca; ihlas da kabul edilmez Kur’an ve sünnete uygun olmayınca. ”
72 O hâlde bu ulvi görevi (tebliğ) yapanlar tıpkı Resulüllah gibi hâl ehli ve güzel ahlaklı olmalı Yaşantısı, davranışı Kur’an’a uymalı; İşe kendisinden ve ailesinden başlamalı, Nefsini (kendini) yönetemeyen başkasını yönetemez, başkası üzerinde etkili olamaz… Eylem ve söylemleri bütünlük arz etmeli, Ameli, sözünden daha önde olmalıdır.
73 6. Dürüst, emin ve güvenilir olmak Peygamberlerde bulunan beş nitelikten biri de "emanet”tir. Peygamberler gönderildikleri toplumlara, ﻱ ﻭ ﻡﻳ “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim. ” demişlerdir. (Şuara, 26/107. ) Güven uyandıran iyi bir önder, örnek bir lider olmak… Unutulmamalıdır ki insanlar nezdinde mesajlarını topluma asla kabul ettiremezler. güven kaybına uğrayanlar
74 7. Muhatapları tanımak Dini tebliğ eden, hitap ettiği kitlenin psikolojik ve sosyolojik özelliklerini, maddi ve manevi problemlerini bilirse hizmetinde başarılı olur. Zira teşhis tedavinin yarısıdır. Doktor nasıl ki hastasını muayene edip hastalığını teşhis ettikten sonra tedavi yöntemine başvuruyorsa, din gönüllüsü de benzeri bir yöntemi uygulamalıdır.
75 Önce “hedef kitleyi” psikolojik ve sosyolojik yönlerden iyice tanımalı, problemlerini teşhis etmeli, ihtiyaçlarını belirlemeli, örf ve âdetlerini, ortak dertlerini, beklentilerini öğrenmeli; böylece gerekli ön hazırlık çalışmasını yaptıktan sonra vaaz ve irşat faaliyetine başlamalıdır. Aynı şekilde muhataplarla ortak noktaları bulmak, onların ihtiyaç ve beklentilerine cevap verecek şekilde konuşmasını planlamak da vaaz ve irşat hizmetlerinde verimliliği sağlayacaktır.
76 8. Anlayacakları seviyeden hitap etmek, anlaşılır olmak İnsanlarla sağlıklı iletişim kurmada sözün önemi büyüktür. Peygamberler, elçi olarak gönderildikleri toplumların dili ile konuşmuşlar, onlarla sağlıklı iletişim kurarak ilahî mesajı kendilerine en güzel şekilde ulaştırmışlardır. Vaaz ve irşadın başarısı da muhataplara anlayacakları seviyeden hitap etmeye bağlıdır. Zira güncellikten uzak, doyurucu olmayan ve “gönül” derinliğinden yoksun konuşmalar muhataplar üzerinde olumlu etki yapamaz.
77 Hutbeyi dahi okumadan minbere çıkanlar nasıl tesirli olabilir? Bu yüzden din gönüllüsü, nerede ne söyleyeceğini bilmeli, ihtiyaç ölçüsünce konuşmalı, herkese anlayacağı dille hitap etmelidir. Allah Rasulü’nün: “İnsanlara akılları ölçüsünce (anlayacakları şekilde) konuşun. ” buyruğunu kendine ilke edinmelidir.
78 “Biz, insanlara akılları ölçüsünde konuşmakla emrolunduk. ” (Deylemî, I, 398/1611) “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. ” buyurmuştur. ” (Buhârî, Đlim, 11) Söz söylerken muhatap kitlenin psikolojik durumlarını dikkate almalı; din adına vereceği mesajların nasıl algılanacağını ve ne tür sonuçlara yol açabileceğini öngörebilmelidir. Sözlerinin doğru anlaşılıp anlaşılmadığını test etmek için geri bildirim almalı, bu konuda muhatap kitlenin duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmalıdır. Hitap tarzında sürekli olarak “sen” veya “siz” dili yerine, “ben” veya “biz” dilini kullanmalıdır.
79 9. Hikmet ve güzel öğütle konuşmak Vaaz ve irşat hizmetlerinde insanların anlayacakları seviyeden konuşmak elbette önemlidir. Ancak söylenecek sözün, verilecek mesajın insanların hayatında farkındalık oluşturacak şekilde hikmet yüklü olması daha da önemlidir.
80 Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’inde; ﺏﻳﻩ ﺍﺩﻳ ﻝﻯ ﺏﻳ ﺍ ﺍ ﺍﺕﻱ “Ey Muhammed! Rabb'inin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz senin Rabb'in kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir. ” (Nahl, 16/125. )
81 Bu nedenle vaaz ve irşat hizmetini icra edecek kişiler; anlatırken düşündürmeli, düşündürürken sevdirmeli, sevdirirken İslam’ın yüce pınarından insanlara kana içirmelidirler. Ayrıca bu vazifeyi icra ederken söylenen sözler, verilen mesajlar cemaati ilgilendirmeli, herhangi bir problemine çözüm olmalı, dindarlığının gelişmesine katkı sağlamalıdır.
82 10. Merhametli, tatlı dilli ve güler yüzlü olmak Her birimiz, insanların hem mutlu hem de üzüntülü günlerinde onlarla beraber olmalıyız. Nikâh, düğün, doğum gibi mutlu anlarında insanların sevinçlerini paylaşırken güler yüzlü ve tatlı dilli olmak; yaşlılık, hastalık, kaza, afet, musibet ve ölüm gibi acılı zamanlarında ise şefkatle muamele etmek ve tatlı dilli olmak tebliğ faaliyetlerinde ve din hizmetlerinde önem arz eder.
83 ﺍ ﻝﻳ ﺍ ﺍ ﻭﺍ ﺍ ﺍﻟ “Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. ” ( l-i İmran, 3/159. )
84 Hz. Peygamberin ahlakı örnek alınarak insanlara yumuşak davranılmalıdır. Yüce Allah’ın Hz. Musa’yı Firavun’a gönderirken, ﺍﺍ ﻯ ﻯ ﴾٤٤﴿ ﺵﻯ ﻭﺍ ﻻ ﻧ “Firavun’a gidin. Çünkü o azmıştır. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır yahut korkar. ” (Tâhâ, 20/43 -44. ) Konuşmalar “kavl-i leyyin” (hoş ve yumuşak söz) ile olmalı, tatlı dilli olmalı; asla şahsiyetleri rencide edici, gönül kırıcı olmamalıdır. İBRAHİM ETHEM Halife Memun’a gider…
85 Yunus Emre iletişimde tatlı dil ve yumuşak sözün önemine şöyle dikkat çeker: “Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı Söz ola âğûlu aşı /Yağ ile bal ide bir söz. ” Eğer bir gönül kırdın ise Bu kıldığın namaz değil Halk arasında da, “Dil yarası kılıç yarasından daha ağırdır. ” denilir. Zira kılıç yarası bir süre sonra iyileşebilir ama bazen sözle açılan yaralar iyileşmez, ebedî âleme intikal eder. Bazen yıkıcı ve kırıcı bir söz insanları ölüme bile götürebilir.
86 Buna karşılık, anlayış, sevgi ve şefkat yüklü bir söz hayata âdeta küsmüş insanları hayata yeniden bağlar. Tatlı dilli olmalı, yanlış anlaşılmalara ve huzursuzluklara sebebiyet verebilecek üslup ve sert söylemlerden kaçınılmalıdır. Güler yüzlü olmak, Zira tebessüm, muhataplara karşı sevgi, saygı ve sempati duymanın bir göstergesidir. Muhataplara karşı asık surat, çatık kaş ve kırıcı sözlerle hitap edenlerin başarı şansı azdır.
87 11. Sabır yüklenmek Sabır olmadan başarı olmaz. Her alanda olduğu gibi tebliğde, vaaz ve irşat hizmetlerinde de din gönüllüsü sabır yüklenmeli, muhatap kitleden gelecek ölçüsüz tavır ve davranışlara karşı sabırlı davranarak başarıya kilitlenmelidir.
88 Zira bu kutsal vazifeyi icra edenler zaman sabırlarını zorlayacak yanlış söz ve davranışlara muhatap olabilirler. Bu gibi durumlarda yapılması gereken şey kişileri hedef almamak, şahsiyetleri rencide edip onları çevresinden uzaklaştırmamak; yanlış söz ve davranışları uygun bir üslupla düzeltmektir.
89 Kur’an’ın bize öğrettiği metot budur. (Lokman, 31/17. ) ﴾١٧﴿ ﺍ ﺍﻟ ﻝﻭ ﺍﻭ ﺍ ﺍ ﺍ ﻝﻯ ﺍ ﺍ ﺫ ﺍﻭ "Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir. » (Lokman, 31/17) TEMEL SORMUŞ ECZACIYA: Tavuk var mı? . . . Neden yoktur yazmıyorsun? . . Yazmış, bu sefer: Ne zaman gelecek? Diye sorar…
90 12. Uygun zaman ve mekânı gözetmek Söz, gerektiği yerde ve uygun zamanda söylenirse etkili olur. Susulacak yerde konuşmak, konuşulacak yerde susmak irşat metoduyla bağdaşmaz. Sevgili Peygamberimizin vaaz konusunda insanlara bıkkınlık gelmemesi için uygun zaman ve mekânı gözettiği dikkate alınırsa, vaaz ve irşat hizmetlerinde zaman ve mekân tayininin önemi daha iyi anlaşılır.
91 Peygamberimizin şu güzel mesajını rehber edinmeliyiz: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. ” (Buhari, İlim, 11. )
92 13. Farklı inanç ve meşrep mensuplarını hedef almamak, Farklılıklar zenginlik görülmeli Tebliğde, vaaz ve irşat hizmetlerinde muhatap kitleyle sağlıklı bir iletişim kurmanın ve dolayısıyla verimli olmanın önemli yollarından biri de farklı inanç ve meşrep mensuplarını doğrudan hedef almamak, Şahsiyetleri rencide etmemek, Günahkâra değil, günaha kızmak.
93 ﺍ ﻭﺍ ﺍﺫﻳ ﻭ ﻭ ﺍﻟ ﻭﺍ ﺍﻟ ﻭ “Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler…” (En’am, 6/108. ) Bu ayete göre diğer insanların inançlarına ve kutsal saydıkları değerlere hakaret etmek İslami edep ve ahlakla bağdaşmadığı gibi, İslam’ın izzetine de zarar getirir.
94 Şüphesiz yanlış yolda olanları uyarmak, neyin doğru neyin yanlış olduğunu ortaya koymak gerekli olmakla birlikte; ayete göre, bunu hakaret, sövüp sayma gibi İslam ahlakının edep ve nezaket kurallarıyla bağdaşmayan bir üslupla yapmak caiz değildir. İnsanları ikna etmenin yolu saygı ve nezaketten geçer. Hakaret ve aşağılama ise muhatabın düşmanlık duygularını kabartır; inatlaşma, sertleşme ve giderek çatışmaya yol açar. ” (bk. Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir II/452 -453. Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. )
95 BİZİM METODUMUZ ve ÜSLUBUMUZ Hz. Peygamber’in üslubu olan müjdeleyici, uyarıcı, ümit verici, bilgilendirici bir üslup olmalı. Müsamahakar ve her kesimden insanın anlayacağı açıklıkta bir üslup kullanmalı; Ümit kırıcı, sert, cemaati gerginliğe ve münakaşaya götürecek, onları camiden ve ibadetten uzaklaştıracak bir tarz benimsemekten kaçınmalıyız.
96 ÖZETLE Biz bu dinin mensupları olarak hizmetçileriyiz, elhamdülillah. Bütün insanlar bize muhtaç ve emanet, onları yanlışlardan korumak görevimiz. Her anı fırsata çevirelim, ihmal ederseniz başkaları boşluğu dolduruyor. Bilgi çağında yaşıyoruz. Sahih dini bilgiyi biz öğreteceğiz. İnsanımızı, özellikle gençlerimizi yalnızlıktan kurtaralım.
97 Özellikle 16 -24 yaş arası gençler kendisini yalnız hissediyor ve eve kapanıyor, bağımlılık yapan teknoloji ile başa kalıyor. İnternet evin açık bir kapısı, yatağa kadar giriyor. Timur Taş Hoca’ya Allah rahmet eylesin. Yatak odasına televizyon koyanları anlatırdı… Tuvaletini pet şişeye yapan gençlerden bahsediliyor… Aidiyetlerini küçümsüyorlar. Anne şehit cenazesi gelince ağlıyor. Evladı: «Anne bu elin çocuğuna niye ağlıyorsun? » diyor. Hepsi bizim ve ülkemizin çocukları… Suç işleyen çocuk babasına: «Ben senin ürününüm baba» diyor.
98 Çok kötü örnekler var: Annesi vefat etmiş, delikanlı Antalya’da tatilde. Arayıp sorarlar: Cenazeyi gelip kaldıracak mısınız, yoksa biz mi kaldıralım. Biliyor komşular ilgisiz , merhametsiz ve insanlıktan uzak bir evlat olduğunu. Diyor ki: «Siz kaldırın, gömün…» Özellikle gençlerin kimlik arayışı içinde olduğu dönemlerde onları yönlendirelim. Onlara abi olalım. Abi olamazsak sahte, hain abiler bulurlar… Onlara hata yapma hakkı tanıyalım.
99 Buyurgan davranışlar yerine kontrollü bir özgürlük verelim, adam yerine koyalım. Bir söz vardır: «Çocuklara ve gençlere büyük muamelesi yapınız. Fakat onlardan aynı şeyi beklemeyiniz. » İslam adına kınayanın kınamasına aldırmayın. Bütün bu hizmetler için İHLAS ve SAMİMİYET, Aşk ve heyecan gerek. Ümmetin derdi ile dertlenmek gerek, dert söyletir. Dert çalıştırır…
100 Heyecanımızı hiç kaybetmeyelim, sürekli yenileyelim. Yıllar sonra hesabımız zor olmasın, kolay olması için çok çalışalım. Her yapmadığımızın hesabı var. (Bir hocamız Amerika’da konferans verir) Hz. Peygamber örneğimiz olsun. O üsve-i hasene idi. Unvanlarımıza leke getirmeyelim, «imamın sarığı leke kabul etmez» derler. Her hususta, örnek, güvenilir, elle gösterilen önderler olalım… Zaman zaman özeleştiri yapalım.
101 Sürekli okuyan, yetersiz ise takviye eden, çalışan… Davetçi okumazsa kim okur? Japonlar ortalama yılda otuz kitap okurken bizde bir dahi değil. Aile hayatımız düzgün olsun, örnek olsun. Kapımız yirmi dört saat açık olsun
102 Biz bundan böyle herhangi bir cami imamlığını kabul etmiyoruz. Allah’a şükür, camide ve cami merkezli bütün hizmetlerde varız. Mahalle imamı, mahallede doğan, sünnet olan, askere giden, hasta olan, ölen vs. hepsi bizim hizmetimizden haberdar olacak. Köy imamı Belde imamı Diyanet İşleri Başkanlığımız 7 bakanlıkla işbirliği içinde hizmetlerini cami dışında da artırarak devam ettiriyor. ( Çalışma Sosyal Hiz. ve Aile, Gençlik ve Spor, M. E. B, İçişleri, M. S. B, Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı)
103 ADR Bürolarımızda, Sevgi Evlerinde, Huzur Evlerinde, Hastanelerde, Cezaevlerinde, KYK’ larda Okullarda Hep biz varız ve bize ihtiyaç olan her yerde olmaya da devam edeceğiz.
104 Teşekkür ediyorum…
- Slides: 104