ONDOKUZ MAYIS NVERSTES FENEDEBYAT FAKLTES CORAFYA BLM SYAS
ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ COĞRAFYA BÖLÜMÜ SİYASİ COĞRAFYA Dr. Öğr. Üyesi Fatih ALTUĞ
SİYASİ COĞRAFYASI Political Geography Bu derste kullanılan her türlü belge, bilgi, fotoğraf, harita vb. , dokümanlar sadece eğitim amaçlı olarak kullanılmaktadır.
SİYASİ COĞRAFYA 6. Hafta
KÜRESELLEŞME SÜRECİNİ HIZLANDIRAN FAKTÖRLER • Teknolojik gelişmeler, küreselleşme sürecini hızlandıran faktörler arasında kuşkusuz büyük öneme haizdir. Yukarıdaki bölümde de ayrıntılı olarak belirtildiği üzere, iletişim teknolojilerinde ve bilgi sistem teknolojilerinde yaşanan gelişmeler üretim ve dağıtım maliyetlerinde büyük fark yaratmış, karlılık oranlarının artışını sağlamıştır. • Teknolojinin gelişmesi ile birlikte yeni piyasalara ulaşım imkânı gelişmiş, mevcut piyasalara ulaşımda ise ucuzlama meydana gelmiştir. • İletişim ve ulaşım maliyetlerinde yaşanan düşüş, bizzat teknolojik gelişmelerin daha geniş piyasalara daha yüksek hızlarla yayılmasını sağlamıştır. 4
• ABD ekonomisinden bazı örnekler, yeni bir teknolojik ürünün ilk tanıtımından sonra yaygın kullanıma geçebilme süresinin giderek kısaldığını açıkça göstermektedir. • Otomobilin halkın %15'ine ulaşabilmesi için 55 yıl geçmiştir. Aynı süreler TV için 26, cep telefonu için 13, internet için 7 yıldır(GÖKDERE, 2001). • 1930’larda yaklaşık 0. 70$ olan mil başına ortalama ulaşım maliyeti, teknolojik gelişmeler sayesinde hızlı bir düşüş trendi göstermiş ve 1990’larda 0. 10$’a kadar düşmüştür. • Benzer şekilde 1930 yılında 245$ olan New York-Londra arasındaki üç dakikalık bir telefon görüşmesinin maliyeti 1990’da 3. 30$’a düşerken; bilgisayar maliyetleri son 40 yıl içinde 125 kat düşerek 1990’larda 1000$’a kadar gerilemiştir(AKTAN, 2002). 5
• İdeolojik gelişmeler ve değişimler de küreselleşmenin hızlanmasında doğrudan etkisi olan faktörlerdendir. • Berlin duvarının yıkılması ve SSCB’nin ve Doğu Blokunun çöküşü, bu dönemde küreselleşmenin hızlanmasında büyük etkisi olan iki gelişmedir. • Söz konusu süreçler sonrasında dünya tek kutuplu bir hale dönüşmüş, soğuk savaş döneminin tedirginliğinin ortadan kalkması ile ülkeler daha rahat kararlar alabilme, daha verimli kaynak kullanım alanlarına yönelme imkânına kavuşmuşlardır. • Bu dönemde ülkelerde ve piyasalarda yaşanan gelişmeler sonucunda liberal piyasa ekonomisine yönelik güvenin artması da bir başka düşünsel değişime imkân sağlamıştır. 6
• Ülkeler özelleştirme hareketlerine başlamış, piyasalarını dış rekabete açmış, çokuluslu firmalar bu sayede üretim faaliyetlerin daha düşük maliyetli bölgelere kaydırarak üretimde maliyet avantajına sahip olmuşlardır. • Ekonomik faaliyetlerdeki değişimler de bu dönemde küreselleşmeyi hızlandıran bir başka etkendir. Gelişmiş ülkelerdeki iç pazarın doyması, üretici firmaları başka pazarlar bulmaya itmiştir. • Petrol krizi sonrasında bu arayış daha da yoğunlaşmıştır. İç pazarla yetinmek istemeyen firmalar yeni pazarlar bulabilmek adına başka ülkelere yönelmiş, bu durum da ekonomik faaliyetlerde, özellikle dış ticaret ayağında, etkili olmuştur. 7
KÜRESELLEŞME SÜRECİNİ HIZLANDIRAN YENİLİKLER • Artan iletişim imkânları ve teknolojik altyapı sayesinde yeni piyasaların gelişmesi, küreselleşme sürecini hızlandırmıştır. • Söz konusu gelişmeler özellikle hizmetler sektörünün önemli bir hale gelmesini sağlamış, başta bankalar, sigorta firmaları ve lojistik firmaları olmak üzere bu sektörde faaliyette bulunanlar iş süreçlerinde tümüyle yenilenmeye gitmişlerdir. Bilgi-sistem altyapısının gelişmesi bu sektördeki aktörleri olumlu olarak etkilemiş, bunların yeni piyasalara ucuz ve kolay bir şekilde ulaşmasına ve faaliyette bulunmasına olanak sağlamıştır. • Yeni üretim teknikleri ve üretim araçları da küreselleşme sürecini hızlandırmıştır. 8
• Bu sayede üreticiler maliyetlerini azaltmış, üretim ve dağıtımlarını daha kolay ve daha ucuz hale getirmişlerdir. • Üretimde bilgisayar teknolojilerinin gelişmesiyle daha az hatalı ve daha verimli üretim yöntemleri gelişmiştir. • İletişim araçlarının gelişmesi, mobil telefon, internet ve medyanın yaygınlaşması, üreticilerin ürünlerini daha kolay ve daha az maliyetli bir şekilde pazarlayabilmesini sağlamıştır. 9
• Yeni aktörlerin ortaya çıkması küreselleşmenin hızını arttırmıştır. Ulusal hükümetler üzerindeki otoritesi ile Dünya Ticaret Örgütü, birçok devletten daha fazla ekonomik güce sahip çokuluslu şirketler, küresel gönüllü kuruluşlar ve ulusal sınırları aşan diğer gruplar ortaya çıkmıştır. • Bu grupların ve kuruluşların ortaya çıkması piyasalarda rekabeti ve etkinliği arttırmış, ayrıca piyasalar açısında olumlu otokontrol mekanizmaları da kurmak suretiyle daha iyi şartlarda ticaret ortamının gelişmesine katkı sağlanmıştır. • Ulusal politikaların alanını daraltarak ulusal hükümetleri daha çok bağlayan ve güçlü yaptırım mekanizmalarıyla desteklenmiş ticaret, hizmetler ve fikri haklar üzerine çok taraflı antlaşmalar gündeme gelmiş, demokrasi ve insan hakları gibi konularda hassasiyetler ortaya çıkmıştır 10
Küreselleşme Kuramları 11
Küreselleşme Kuramları Ekonomik Kuramlar Neoliberal Yaklaşımlar Siyasal Kuramlar Liberal Yaklaşım Kültürel Farkçılık Radikal Yaklaşım Kültürel Yakınlaşma - Modernizm - Küresel Sistem Eleştirel Yaklaşımlar -Postmodernizm - Bağımlılık Teorisi Kültürel Kuramlar Kültürel Melezleşme 12
Modernizm ve Postmodernizm • Baudelaire, 1863’te yayınlanmış olan “ Modern Hayatın Ressamı” başlıklı denemesinde şöyle diyordu: “Modernite, anlık olandır, geçip gidendir, olumsal olandır; sanatın yarısıdır; öteki yarısı ise sonsuz olandır, değişmeyendir” (Harvey 2012: 23). • Modernite, dünyanın her yanında insanların paylaştığı bir yaşamsal deneyim tarzının toplamıdır. Modern olmak, kendimizi, bize serüven, iktidar, haz, ilerleme ve bunların yanı sıra kendimizin ve dünyanın dönüşümünü vaat eden, ama aynı zamanda, sahip olduğumuz bildiğimiz, olduğumuz şeyi imha etme tehdidini taşıyan bir ortamda hazır bulmamız demektir. Modern ortamlar ve deneyimler, her tür coğrafi ve etnik sınırları, sınıf ve ulus sınırlarını, din ve ideoloji sınırlarını boylamasına keser (Harvey, 2012: 23 -24). 13
• Modern kelimesi kavramsal olarak modernizmden daha eskidir. Modernite projesi veya modernizm 18. yüzyılda batı toplumlarında ortaya çıkmıştır. • Modernizm, yeni bir dünya görüşünü, kültürel bir gelişmeyi, yeni bir yaşam tarzını belirtmektedir. • Modernizm, Ortaçağ’ın düşünüş tarzı ve yaşam kalıplarına bir tepkinin ürünüdür. • Modernizm; olguculuk (pozitivizm), akılcılık, insanın özerkliği ve bilginin evrenselliği ilkelerini benimseyen bir akımdır (Yıldırım, 2009: 381). • Modernizm projesinin amacı özgür ve yaratıcı biçimde çalışan çok sayıda bireyin katkıda bulunduğu bir bilgi birikimini, insanlığın özgürleşmesi ve günlük yaşamın zenginleşmesi yolunda kullanmaktır (Harvey, 2012: 25). 14
• Bu amacına ulaşmış olsa da modernizm projesi 1970’lerdeki toplumsal dönüşümden nasibini almış ve yoğun şekilde eleştirilmiştir. • Çünkü modernizm projesi insanın bilgi ve değerlerini hayattan kovma, geçmişin, kültürün ve değerlerin reddini savunduğu için hayatın öznesi olan insanı nesneleştirmiştir. • İşte 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren modernizme tepki olarak ortaya çıkan postmodern yaklaşımlar nesnenin tekrar özneleşmesini savunmaktaydı. 15
• Post-modern düşünce, her tür pozitivizm, modern düşünce ve özellikle de Aydınlanma döneminde gelişen aydınlanmacı bilim ve toplum anlayışına karşı çıkar (Çüçen 2012: 185). • Bir düzeyde son zamanların geçici hevesi, reklam taktiği ya da içi boş gösterisi gibi görünen şey, Batı toplumlarında ağır belirmekte olan bir kültürel dönüşümün, bir duyarlılık değişiminin parçasıdır. “Postmodern” terimi, hiç olmazsa şimdilik, bu değişimi ifade etmek için bütünüyle yeterlidir (Harvey 2012: 54). 16
• Postmodernizm, üst genellemeleri reddetmesi, bölünmeyi öne çıkarması, toplumsal yaşamda öznelerarası etkileşimi vurgulaması nedeniyle modernizmin değerlerini temelden sarsmaktadır. • Ancak, modernizmi eleştirmesi, postmodernizmin, geleneksel topluma bir dönüş özlemi içerisinde bulunduğu anlamına da gelmemektedir; çünkü postmodernizmin geliştirdiği argümanlar artık ne geleneksel ne de modern toplumun yaşam tarzına ve değer yargılarına uymaktadır (Yıldırım, 2009: 387). 17
• Post-modern düşünürler, batının aşırı rasyonalizmine, realizmine ve pozitivizmine karşı çıkarak, doğu düşüncesinden esinlendikleri sezgici, duygucu ve rasyonel olmayan yetilerin de düşünme ve gerçekliği açıklama ya da kavramada etkisi olabileceğini ileri sürdüler (Çüçen 2012: 186). • Bu konuda gerçekliğin sadece duyu organlarımızla algıladıklarımız olduğu, bunun dışında ise gerçekliğin olmadığını savunana ampirizm ve pozitivizmin tersine 1970’lerin ortalarında realizm ve/veya eleştirel reailzm Bhaskar ile tekrar gündeme geldi. 18
Lexus ve Zeytin Ağacı • Zeytin yetiştiriciliğinin ilk insanlarla birlikte başladığı kabul edilmekte ve “zeytin bütün ağaçların ilkidir” denilmektedir. Zeytinin insanlık tarihindeki önemine tüm kutsal kitaplarda, yaratılış ve kuruluş efsanelerinde yer verilmektedir. • Klasik mitolojide her tanrıya belirli bir ağaç atfedilir ve bu atıflar incelendiğinde her zaman anlam yüklü oldukları ve ona karşılık gelen ağacın tanrının kimliği ile yakın ilişkili olduğu görülür. 19
20
• Zeytin Ağaçları, bizi dünyada konumlandıran, sabitleyen ve kök salmamızı sağlayan her şeyi temsil eder: Gelenek, örf, adet, alışkanlık, norm, kültür, din, dil, ırk…. • Lexus, günümüzdeki küresel sistemde ortaya çıktığı haliyle, geçim, kalkınma, zenginlik ve modernleşme çabasını; küresel piyasaları, finans kurumlarını BİT’i temsil eder. 21
Zeytin Ağacı Yerel kültür, Kimlik Aile, Birey olmak, Kişisel ritüellerin mahremiyeti, Özel ilişkilerin derinliği, Başkalarıyla buluşmak, Başkalarına güven ve emniyet duygusu, Vatan-yurt duygusu, Geçimin «yüklenerek» sağlanması, Hetorejen toplum, Güçlü devlet Sınırlar keskin Kitlesel üretim Lexus Köksüzleşme, Gelişme, Refah, modernleşme, Yüksek yaşam standartları, Yükselen piyasalar, Finansal kuruluşlar, Bilgisayar teknolojileri, Geçimin «yükleyerek» sağlanması, Homojen toplum Modern ekonomi, Özelleştirme, Verimlilik Zayıf devlet Sınırlar geçişken Esnek üretim SERBEST PİYASA KAPİTALİZMİN ZİRVERSİ!! Vakşi kapitalizm 22
KÜRESELLEŞME ÜZERİNE YAKLAŞIMLAR 23
Aşırı Küreselleşmeciler (Hyperglobalist) • Aşırı küreselleşmeciler, radikaller olarak da anılmaktadırlar. Bunlara göre, endüstri uygarlığının bir ürünü olan ulus devlet, küreselleşme sürecine paralel olarak önemini yitirmiştir. • Artık küresel piyasa, politikanın yerini almaktadır; çünkü piyasa mekanizması hükümetlerden daha rasyonel çalışmaktadır. • Küresel piyasanın gelişimi, toplum içinde daha yüksek rasyonaliteye işaret etmektedir. Politikalar yerel ya da ulusal ölçekte hala etkili olsalar bile, küresel ekonominin hareketlerini izleyebilecek güce sahip değillerdir. • Bu anlamda dünya ülkelerinin çoğunda, vatandaşların politikayla daha az ilgilenmeleri ya da politikacıların vatandaşlar üzerinde daha çok hayal kırıklığı yaratıyor olmaları küreselleşme sürecinin bir sonucudur. 24
• Bir diğer ifadeyle, aşırı küreselleşmecilere göre, piyasalar artık devletlerden daha güçlüdür. • Dünya toplumu geleneksel ulus devletin rolünü almaktadır. • Devletlerin otoritesindeki bu gerileme ise diğer kurumlar ile birliklerin ve yerel /bölgesel otoritelerin artarak yaygınlaşması şeklinde görülebilir. Radikal/aşırı küreselleşmeciler, dünya toplumunun geleneksel ulus devletlerinin yerini almakta olduğunu ve yeni toplumsal örgütlenme şekillerinin belirmeye başladığı düşüncesindedirler. • Ancak bu grup içinde yer alanlar homojen bir görünüm arz etmemektedirler. 25
• Birçok neo-liberal için küreselleşme, ilk gerçek küresel uygarlığın habercisi olarak değerlendirilmektedir. • Aşırı- küreselleşmeci bakış açısına göre, küresel ekonominin yükselişi, radikal yeni dünya düzeninin bir delili olarak yorumlanacak, küresel düzeyde kültürel karışım, küresel yayılma ve ulus devletin ölümü olarak yorumlanmaktadır. • Bunun yanında, ülkeler arasında uluslararası işbirliği kolaylaşmıştır; artan küresel iletişim alt yapısı sayesinde değişik ülkelerin halkları, ortak çıkarlarını daha çok farkına varmakta ve bunun sonucunda da küresel bir uygarlığın doğuşu ortak bir zemin oluştuğunu iddia etmektedirler (KARACA, 2007). 26
Kuşkucular-Küreselleşme Karşıtları (Skeptical) • Radikal/aşırı küreselleşmecilerin tam karşısında yer alan bu grup, kuşkucular olarak anılmaktadır. • GIDDENS’ın deyimine göre bu grup küreselleşmeye her konuda kuşkuyla yaklaşmaktadır. Yaşadığımız dünyada hiçbir şeyin yeni olmadığını iddia etmektedirler. • Kuşkucular, küreselleşmenin geçmişine bakarak o dönemde de önemli derecede para ve mal hareketlerinin oluşmuş olduğunu söylemektedirler. • Kuşkucular, dünya ekonomisinde duvarların kaldırılması yönündeki günümüzde yaşanan gelişmelerin yüz yıl öncesine benzer bir duruma geri dönüşten başka bir şey olmadığını iddia etmektedirler. 27
• Herkesin bu terimle bu kadar ilgili olmasını zamanın ideolojisi haline gelmesine bağlamaktadırlar. Onlar için küreselleşme, refah devletini yok edecek minimal devlet ve hükümeti amaçlayan çevrelerin sık kullandığı bir terimdir. • Bu gruba göre küreselleşme beklenilmeyen bir şey değildir, sadece bu süreç aşırı küreselleşmeciler tarafından abartılarak bir efsane haline getirilmiştir. • Bunun yanında küreselleşme sürecinin karşısında gelişen bölgeselleşme, küreselleşmenin bir ara istasyonu değil, tam tersine alternatifidir. 28
• Dünya küresel bir uygarlık yerine, yeni arayışlar çerçevesinde bölünmeye doğru gitmektedir. • Küreselleşme, bir bütünleşmeyi değil, farklı kültürler, farklı uygarlıklar ya da bölgeler arasında yeni çatışmaları da beraberinde getirecektir. • Kuşkucular, küreselleşme sürecinin ekonomik ya da teknolojik gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan bir olgudan ziyade, bir ideolojik tutum olduğunu iddia etmektedirler. 29
Dönüşümcüler (Transformationalist) • GIDDENS’ın da dahil olduğu bu grup, küreselleşmeyi modern toplumları ve dünya düzenini yeniden şekillendiren hızlı, sosyal, siyasal ve ekonomik değişmelerin arkasındaki ana siyasal güç olarak görmektedir. • Artık ulus içi ile uluslararası işler arasında açık bir ayırım söz konusu değildir. Ekonomik anlamda 30 -40 yıl öncesinden farklı bir dönem yaşadığımızı savunmaktadırlar. • Önceki pazardan çok daha bütünleşmiş yeni bir pazarın oluştuğunu iddia etmektedirler. Karşılıklı alınıp satılan malların 19 uncu Yüzyıla göre karşılaştırılamayacak kadar fazla olduğu tespitini yapmaktadırlar. 30
• Bundan daha da önemlisi, ekonominin giderek daha fazla bir şekilde hizmet sektörüne bağlı hale geldiğini söylemektedirler. • Dönüşümcüler, ulusal hükümetlerin otoritelerini ve güçlerini yeniden yapılandırdığını kabul ettiği halde hem aşırı küreselleşmecilerin egemen ulus devletin sonunun geldiği iddialarını, hem de küreselleşme karşıtı kuşkucuların hiçbir şey değişmedi tezini reddetmektedirler. • Evrenselci aydınlanma düşüncesi ile modernitenin bir türevi olarak değerlendirilen küreselleşme sürecinin, ulusal hükümetlerin gücünü yeniden yapılandırdığını düşünmektedirler. • Dönüşümcüler küreselleşme konusunda kuşkuculardan ziyade radikallere daha yakın durmaktadırlar (KARACA, 2007). 31
Sonuç Yerine • Ekonomik ve sosyal açıdan küreselleşme; ülkeler arasında derin eşitsizliklere yol açması, işsizliği arttırması, ülkelerdeki gelir dağılımını olumsuz etkilemesi ve çok uluslu şirketler aracılığıyla egemen olduğu işgücü piyasalarını düzensizleştirmesi yönlerinden eleştirilmiştir. • Buna karşılık, küreselleşme taraftarlarının savunduğu yönler de bulunmaktadır. Küreselleşmenin olumlu etkileri olarak; küreselleşmenin gelişmenin öncüsü olduğu, her geçen gün insanlığın önüne yeni fırsatlar çıkardığı ve serbest ticaret ve rekabete dayanan küreselleşmenin dünya ticaretini arttırdığı görüşleri ileri sürülmektedir. • Her iki taraf da düşüncelerini oluştururken konuya kendi dünya perspektiflerinden bakmışlardır. 32
• Kalifornia Üniversitesinden Prof. Mark PILISUK’un “Ekonomik küreselleşme tusunamiler gibi geliyor; kumsalda dikilip karşı koymak için haykırmak boşunadır. ” şeklindeki uyarısı yadsınamayacak bir gerçektir. • Küreselleşmenin, dönemsel olarak duraklama devreleri yaşansa da önlenemez yükselişini giderek arttırarak devam ettirdiği görülebilmektedir. • Konu çokuluslu şirketler açısından ele alındığında ortaya çıkan tablo küreselleşmenin artmasının ve gelişmesinin istendiği yönündedir. • Söz konusu şirketler bu sayede daha düşük maliyetlerle üretim imkanına kavuşmakta, daha geniş pazarlara daha kolay bir şekilde ulaşmakta ve çevresel yönden kendi ana merkezlerinin ve/veya vatanlarının daha yaşanabilir bir ortama sahip olmasına imkan tanımaktadır. 33
• Tüm bu tespit ve değerlendirmeler sonucunda, küreselleşmenin önlenemez yükselişinin devam edeceği öngörüsüne sahip olunduğunda, küreselleşmenin olumsuz etkilerinin giderilmesine yönelik gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde önlemler alınması sağlanmalı, toplumun tüm kesimlerinin bu akımın nimetlerinden yararlanılmasını gerçekleştirecek ulusal düzeylerde politikalar belirlenmelidir. 34
Modern Küresel Sistem • Modern dünya-sistemi analizi Immanuel Wallerstein tarafından 1970’lerde geliştirilmiştir. • Analizin oluşumunda ECLA tarafından geliştirilen Bağımlılık Teorisi, Marks’ın sermaye kavramı ve Annales Okulu etkilidir. • Ayrıca Sweezy ve Dobb’un feodalizmden kapitalizme geçiş süreci konusundaki görüşleri, Braudel’in toplumsal zaman kavramı ve Polanyi’nın ekonomik örgütlenme biçimi hakkındaki analizleri modern dünya-sisteminin oluşum sürecinde önemli olmuştur.
• Wallerstein’a göre, kapitalizm, sonsuz sermaye birikiminin önceliği tarafından tanımlanan tarihsel toplumsal bir “sistem” olarak ele alınır. • Yazar tarihsel kapitalizmi, “temel iktisadi etkinlik içinde geçerli olan ya da ağır basan iktisadi amacın ya da yasanın sınırsız sermaye birikimi olduğu somut, zamanla sınırlı, mekânla sınırlı, tümleşik üretim etkinlikleri” olarak tanımlar (Wallerstein, 2002: 16). • Kapitalizmde sermaye kendini büyütmek amacıyla kullanıma girmektedir. Sermaye, ana-akım iktisadında üretken faaliyetlere yatırım yapmak için kullanılan varlıklara gönderme yapar.
• “Dünya-sistemi sosyal bir sistemdir, sınırları, yapıları, üye grupları, meşruiyet kuralları ve bağdaşıklığı vardır. Sistem içinde ekonomik bir biçim olarak kapitalizm ekonomik kazancın dağıtımı ve ekonomik kaybın sürekli olarak siyasi oluşumlar tarafından emilmesine dayanır ” (Wallerstein, 2002 a: 361). • Aslında tarihsel olarak üç sosyal sistem söz konusudur. • Mini-sistemler, küçük, homojen ve avcılık, toplayıcılık gibi kendine yeterli olan bir sosyokültürel sisteme sahip toplumlardır. • Dünya-imparatorlukları tek bir politik merkezi ve eksensel iş bölümü olan ancak çok sayıda kültürün birlikte var olduğu büyük bürokratik yapılar olarak tanımlanır (Rusya, Çin ve Osmanlı imparatorlukları gibi) • .
• Dünya-ekonomileri ise çoksayıda politik merkez ve kültürün birlikte var olduğu, büyük bir eksensel iş bölümü içeren sosyal yapılardır. • Eksensel işbölümü kapitalist dünya-ekonomisini bir arada tutan ve merkeze özgü olan bir terimdir. Süreç aynı zamanda çevresel süreçleri de birbirine bağlamaktadır. • Bir dünya-ekonomisinin zorunlu olarak kapitalist olması gerekir ve kapitalizm ancak bir dünya-ekonomisi çerçevesi içinde var olabilir. Bu nedenle modern dünya-sistemi, kapitalist bir dünya-ekonomisi olarak tanımlanır
• Dünya-sistemi tezi, sermaye birikim olanaklarıyla belirlenen hegemonik bir seri tanımlayarak, 17. yüzyılda Hollanda, 19. yüzyılda İngiltere ve 20. yüzyılda ABD hegemonyasının oluştuğunu, her hegemonik serinin kendi içinde sistematik birikim döngüsü ile çözümlenmesi ve büyük sermaye çevreleriyle devletlerarasında ilişkilerin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyar.
• Wallerstein hegemonya terimi ile bir devletin diğer devletler üzerindeki ekonomik, politik ve finansal üstünlüğünü birleştirdiği, dolayısıyla askeri ve kültürel liderliğe de sahip olduğu durumlara gönderme yapar. • Belli bir merkezi gücün üretim, ticaret, finans sektörlerinde diğer merkez devletlere karşı aynı anda üstünlük göstermesi kısa süreli olabilir. • Bu geçici zirveye hegemonya adı verilmektedir. • Dünya-sistemleri analizinde her hegemonyanın oluşum ve gerilemesi, yani hegemonik çevrimleri söz konusudur.
• Wallerstein, dünya üretim sistemini, tarihsel bir sistem olan kapitalizmin, merkantalizm döneminde. Avrupa’da pazar ticareti boyutundaki gelişimi içinde ele alır ve belirleyici özellik olarak da, satış için azami kârı sağlamak üzere pazara yönelik üretime vurgu yapar. • Dünya ekonomileri, sistem içinde endüstriyel üretim, sermaye birikimi, uluslararası pazar ilişkileri açısından, ulaşım ve iletişim imkânlarının bir işlevi biçiminde evrimleşir. Amaç Marks’ta olduğu gibi sermayenin kendini büyütmesidir. • Yalnızca değiş-tokuş süreçlerinde, piyasada değil, tüm aşamalarda yani üretim ve dağıtım süreçlerinde de yaygın bir metalaştırma vardır. “Dünya-sistemi birçok yönden farklı olabilir, ancak esas olarak, eksensel bir işbölümüne, eşitsiz değişime ve devletlerarası bir sisteme dayanan kapitalist bir dünya-ekonomisi olarak kalacaktır” (Wallerstein, 2000: 284).
• Devletlerin tarafsız olması mümkün değildir. • Her devlet, ulusal çıkarları gözetme ve dünya-sisteminin uzun vadeli istikrarını sağlama ve uzun vadeli sermaye birikimini garanti etme işlevine sahiptir. Analizde dış ticaretin bileşimi ve mekânsal ölçeği incelenirken, merkez, çevre ya da yarı çevre ülkeler bazında kapitalizmin değişen dengeleri dikkate alınır. • Merkez ve çevre kavramları ise ilişkisel bir çift terimdir. Dünyasistemine göre merkeze özgü süreçleri çevresel süreçlerden ayırt eden kilit unsurun, bu süreçlerin ne derece tekelleşmiş olduğu ve dolayısıyla da kârlı olduklarıdır. Bazı ülkeler, merkeze özgü ürünleri çevre ülkelere, çevresel ürünleri ise merkez ülkelere ihraç edilmektedir.
• Analizde bu nedenle yarı-çevre ülkelerden söz edilir ve bu ülkelerin dünya-sisteminin işleyişinde özel bir rol oynadıkları görülür. • Wallerstein' e göre, merkez ülkeler ekonomik olarak daha güçlü olmaları nedeniyle dünya ticaret düzenini kendi çıkarlarına uygun olarak düzenlemekte ve azgelişmiş çevre ülkelerin doğal kaynaklar ve insan gücünü sömürmektedir. • Tarihsel evrimde küçük, güçsüz, kültürel ve ırksal olarak farklı olan halkların katılımı, ancak emeğin uluslararası bölünmesine katılması yani egemen merkez bölgelerin (temelde Avrupa’nın) genişlemesiyle olmaktadır.
• Yarı çevre ülkeler merkez statüsü için rekabet içindedir. Bu durum, sistemi sürekli bir dengesizlik içinde tutar. • Merkez, çevre ve yarı-çevre ülkelerin sistem içindeki konumu değişkendir. • Yani tarihsel gelişim içinde merkez olan bir ülke çevre, ya da yarı-çevre olan bir ülke merkez konumuna geçebilir. • Değişimi belirleyen sermaye birikimidir.
• Wallerstein, devlet kavramını dünya ölçeğinde işbölümünün belirlenmesi açısından ele alır. • Dünya-ekonomisinde tüccarların sahip olduğu avantajlar, yöneticileri çok çeşitli çıkarlara ve baskılara bir biçimde cevap vermek zorunda olan tek bir devletin çatısı altında mümkündür. • Bu nedenle kapitalizmin sırrı, tek bir ulus devletin çatısı altında işbölümünün kurulmasıdır. • Devlet kavramı, modern dünya sisteminde tebaası üzerinde egemenlik iddia eden sınırlı bir toprak parçasını ifade eder. • Uluslararası ticaret ve uzmanlaşma aynı zamanda bürokratik devlet yapılarının finansmanını da sağladığı için teşvik edilmektedir.
• Wallerstein’a göre (2005 c), ulus devlet bütün modern devletlerin ulaşmaya çalıştıkları fiili bir idealdir. • Bir ulus devlette bütün bireyler bazı temel değerleri ve bağlılıkları paylaşmaktadır. • Devlet tarafsız bir hakem değildir ve işlevi birbiriyle gizli ittifaklar yapan, çatışan sosyal gruplar merkezinde tanımlanmalıdır. • Liberal devlet anlayışında, devletin sosyal düzenin fonksiyonel ve coğrafi alt bölümlerle olan ilişki biçimleri üzerinden yapılan analiz önemlidir. • Devlet ekonomik girişimci olmaktan çok ekonomik işlemlerin belli ticari kurallara göre yapılmasını sağlar. Bu biçimde pazarın işleyişi, üretim artışı ve sonuç olarak da ekonomik gelişme açısından motivasyon sağlar
- Slides: 46