ONDOKUZ MAYIS NVERSTES ETM BLMLER ENSTTS GZEL SANATLAR
ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI RES 716. 1 Fotoğraf Atölye Öğretim Yöntemleri Üzerine Çağdaş Eğilimler DERS 1 // PROF. DR. ATA YAKUP KAPTAN
ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜZEL SANATLAR EĞİTİMİ ANABİLİM DALI RESİM İŞ EĞİTİMİ BİLİM DALI Ders 1 Camera Obscura Fotoğraf tarihine giriş
Fotoğrafın evrimi süreçlerini göz önüne aldığımızda ilkel görüntünün ilk kaynaklarından biri olan Camera Obscuradan, fotoğraf elde etmeye yarayan film rulosuna yani analoğa ve son olarak analogdan, sayısala(dijitale) geçiş süresi 2 yüzyılı geçmez. Bugünün teknolojisi olan sayısal fotoğraf hızla yaygınlaşmakta ve tüm dünyayı etkisi altına almaktadır. Bu nedenle Fotoğrafı tanımlamak için FOTOĞRAF kelimesinin ilk tanımına yani etimolojik(kelime köken bilim) olarak anlamına bakmakta yarar vardır.
Fotoğraf kelimesi kelime kökeni olarak, Fransızca photographe "görüntü kaydetme cihazı ve işlemi" sözcüğünden alıntıdır. Fransızca bir sözcüktür ve İngilizce aynı anlama gelen photograph sözcüğünden alıntıdır (İlk kullanımı: 1839 Sir John Herschel, İng. fizikçi. ). Bu sözcük Eski Yunanca phôs, phōt- φω ς, φωτ- "ışık" ve Eski Yunanca graphē γραφη "yazı, kayıt" sözcüklerinin bileşiğidir. Kısacası Photos/IŞIKLA, Graphe/ÇİZMEK-YAZMAK. Işıkla çizmek şeklinde anlamlandırılır.
Tanımı güncelleyecek olursak; Işığın fotoğraf makinesi aracıyla, belirli bir görüntünün film üzerine kimyasal olarak (ANALOG) veya bir ekran üzerine (SAYISAL) olarak kaydedilmesine fotoğraf denir.
Fotoğrafın bugünkü anlamda analog ve sayısal gelişimine gelmeden önce, ilkel modellerini ve ilham kaynaklarını bilmemizde yarar vardır. Bu anlamda Camera Obscura denilen düzeneğin ilk uygulamaları; Bugünkü bilgilerimize göre Camera Obscura, yaklaşık olarak milattan önce besinci yüzyıldan beri bilinmektedir. Çinli düşünür Mo Ti, deneysel gözlemleri sonucunda, karanlık bir ortama açılan küçük bir delikten giren ışığın dışarıda bulunan ışıklı nesnenin tümüyle baş aşağı bir yansımasını meydana getirdiğini yazmıştı. Işık ışınları ile araştırmacı insanın zeka pırıltısının çakışması, kuşkusuz, Mo Ti ile sinirli kalmadı. MÖ 4. yüzyılda Aristo; 10. yüzyılda ise ışık ışınlarının doğrusal yayılımı ilkesini bulan Ibn Al-Haytam; 15. yüzyılda Leonardo da Vinci ve Paolo Toscanelli; 16. yüzyılda Gemma Frisius ve 19. yüzyılda Sir David Brewster karanlık bir ortama açılan iğne deliğinden sızan ışığın giziyle ilgilendiler.
Tarihden değişik Camera Obscura örnekleri…
Alhazen adıyla da bilinen Arap fizikçi ve matematikçi İbn Al-Haitam birbirinden farklı üç mumu belirli bir biçimle düzenleyerek, üzerinde küçük bir delik bulunan bir perdeyi duvarla mumlar arasına yerleştirir. Işıkla düzenek arasındaki etkileşmeyi incelediği deneyin sonunda Alhazen, görüntünün sadece küçük delikten geçen ışık yoluyla biçimlendiğini ve sağdaki mumun, duvarın sol tarafında bir görüntü oluşturduğunu notları arasına kaydeder, diğer yandan da ışığın doğrusallığını algılar.
Tarihden değişik Camera Obscura örnekleri…
Yukarıda anlatılan bu sürecin sonunda fotoğraf makinesinin temelini oluşturan “KAMERA OBSCURA” doğar. Latince kamera “oda” obscura ise “karanlık” anlamına gelir. Camera obscura adıysa, 1571 -1630 yılları arasında yaşamış, modern bilimin öncülerinden Johannes Kepler'in bulduğu bir isimdir. Onun zamanında bu ad ressamların manzara resmi yapmakta yararlandıkları mercekli bir deliği olan karanlık bir kutu, çadır ya da oda anlamına gelir
Mercek kullanımı görüntüyü daha parlak hale 3 getirerek, görüntünün belli bir uzaklıkta odaklanmasına aracılık eder. Böylece kameranın bu türü Frisius'un 1544'te kullandığı araçtan farklı hale gelir. 1620'lerde Johannes Kepler taşınabilir bir camera obscura yapar. Aslında tüm bunlar insanlığı fotoğraf makinesine yakınlaştıran önemli adımlardır. Ancak nesnelerin görüntüsünü bir yüzeye aktaran insanlığın, görüntünün kalıcı olarak tespit edilebilmesini sağlaması için yaklaşık üç asır daha beklemek gerekmiştir.
17. yüzyılda toz gümüş nitratın güneş altında karardığı bilimsel olarak kanıtlandı. 1727 yılında Alman bilim insanı Johann Heinrich Schultze gümüş nitrat dolu şişelerin üzerine ışık geçirmeyen nesneleri koyarak bu şekillerin şişelerin içindeki kimyasal maddelerin üzerinde oluşmasını sağladı. Ancak bunlar tespit edilemedikleri, bir başka deyişle kararmaları durdurulamadığı için bir süre sonra kendiliklerinden karararak silinip gidiyorlardı. Johann Heinrich Schultze, 1727)
Bu çalışmalardan yaklaşık elli yıl kadar sonra İsveçli kimyager Carl Scheele, ışık görmüş gümüş tuzlarının kimyasal işlemlerden geçirildikten sonra kararmalarının durdurulabileceğini buldu. 1800’lerin başında da İngiliz bilim insanları da benzeri çalışmalar yapıyorlardı. Wedgewood, üzerine gümüş nitrat sürülmüş kâğıt parçalarını kullanarak bunların üzerinde fotografik görüntüler oluşturuyordu. Ancak saptama (tespit) banyosu olmadığı için bu görüntüler de kendiliklerinden karararak yok oluyorlardı Carl Wilhelm Scheele
1816 ⇢ Fransız Joseph Nicephore Niepce, mikroskop mercekli bir ahşap kamera kurdu ve ilk kez bir aygıt aracılığıyla oluşturulan görüntüyü, iki boyutlu bir düzlem üzerine kaydetti.
- Slides: 14