nsan beyni doaya hkmetmekteki baarsna kout olarak daha
§ İnsan beyni, doğaya hükmetmekteki başarısına koşut olarak daha da gelişmiş ve böylece soyut düşünme, sorun çözme, fikir üretme ve fikirleri paylaşma, kendini ifade etme ve dil gibi özelliklerin insanda ileri düzeylerde ortaya çıkmasına olanak vermiştir. (Bu yu kkantarcıog lu : 2006)
§ Jorge Luis Borges, (24 Ağustos, 1899, 14 Haziran, 1986, ), Arjantinli şair, deneme ve kısa öykü yazarı. Borges, 20. yüzyılın en etkili yazarlarından biri olmuştur. Yazın üslubu gerçekle kurmacayı birbirine katarak okuyucuyu sorgulama yapmaya iter.
§ Borges’in yazınsal eserlerinin yanı sıra çok geniş alanı kapsayan konularda yüzlerce denemesinin olduğunu kaynak eserden öğreniyoruz. Ele aldığımız metin “An Investigation of the word” İspanyolca kaynak metinden Suzan Jill Levin ve Eliot Weinberger tarafından çevrilmiştir.
§ Borges makalesine insanın bir tümceyi anlamasını sağlayan psikolojik süreçlerin ne olduğu sorusuyla başlamaktadır. § Buna dair bir çözümleme gerçekleştirmek üzere Cervantes’in Don Quixote (Don Kişot) eserinden bir tümceyi ele almaktadır. Bunu yaparken, yapay olarak nitelediği dilbilgisel sınıflamaları kullanmak yerine sözcüklerin okuyucuya sunduğu içeriği aradığını dile getirmektedir.
§ "En un Lugar de la Mancha, de cuyo nombre no quiero recordar" [Mancha’da adını hatırlamak istemediğim bir yerde. . ] § En [-de]. Ardından gelecek sözcüklere hazırlayan bir yapıda. Yer belirten bir ifade. § Un [bir]. Normalde bütünlük belirtirken burada muğlak ancak gerçekten var olan bir yapıyı belirtiyor. § Lugar [yer]. Yer adı burada yalnızca sözdizimsel bir görevi var. § Burada bir uzamsal bütünlüğün bir kısmını belirtmekte ve vurgu ile fark edilebilecek bir ayrımı sonradan kazanacak.
§ De [-in/ın]. Bu iyelik eki şaşırtıcı biçimde yer belirteciyle aynı anlamda kullanılmış. § La [ -ı]. Bu niteleme ekinin kökeni Latince «şu» anlamındaki «illa» dan türemiş. İspanyolca’da dişillik ve erillik belirtmek için kullanılmakta. Genel kanıya göre sözcük esasında pek çok değer temsil etmekteydi ve dişil karakter erile göre daha geride kalmaktaydı.
§ Mancha. Bu ad başka pek çok biçimde nitelenebilirdi. Ancak Cervantes’in buradaki niyeti Don Kişot’un duyulmamış gerçekliğine bilinen gerçeklikle katkı sağlamaktı. Ancak Sonuç olarak Don Kişot Mancha adının duyulmasına katkı sağladı. Mancha’nın gerçekliği somut değil kavramsaldır. Jenerik bir kırsal kasabasını anlatmaktaydı.
§ Borges, Cervantes’in “La Mancha” adını neden seçmiş olabileceğine dair bir fikir yürütmektedir. Buradaki iddiası, “La Mancha” nın bir özel ad olmasına rağmen sıradan bir kasabayı tanımlamak üzere bir kategori gibi kullanıldığı yönündedir.
§ Borges çözümlemesinin bu noktadan sonra devam etmeyeceğini belirmekte. İncelenen tümcenin virgülle bitirildiğini ve virgülün yarattığı esin anlık durgunluğun bir sözcük kadar anlamlı olduğunu vurgu yapmakta. § Borges bu noktada genel çözümlemeye geçmektedir.
§ Borges, incelediği bütün dilbilgisi yaklaşımlarının özünde her bir sözcüğün bir gösterge olduğunu ve bağımsız bir fikri nitelediği ilkesinin yer aldığını söylemekte. Sözlükler gibi, sözcükleri yalın halde sıralayan araçların da bu doktrini desteklediği görülmektedir. § Borges’e göre ise "En un Iugar de Ia Mancha, de cuyo nombre no quiero acordarme, " tümcesinin on iki bağımsız fikirden oluştuğunu düşünmek pek mümkün görünmemektedir. Borges bu durumun geçerli olması halinde iletişim kurmanın insanlar için mümkün olmayacağını ancak meleklerin bunu başarabileceğini söylemektedir.
§ Borges’e göre on iki sözcük yerine dokuz sözcükle de aynı anlamsal içeriği aktarmak mümkündür. «En un pueblo manchego cuyo nombre no quiero recordar» [Adını hatırlamak istemediğim bir Mança köyünde] § Buna göre sözcükler dilin bir gerçekliği değildir: kendi başlarına sözcükler yoktur. § Bu Crocian kuramıdır. Buna göre Manuel de Montoliu şöyle demiştir «Tek dilsel gerçeklik tümcedir. Sözcük olgusu dilbilgisel bir bütünlük olarak değil, kusursuz anlam ifade eden bir organizma olarak algılanmalıdır, bu ister basit bir sözce olsun ister uzun bir şiir. » (El lenguaje como fen 6 meno esttitico, Buenos Aires, 1926).
§ Borges bu makalede birbirine zıt iki önerme sunduğunu belirtmektedir. Bunların ilki bir tümcede dilbilgisel kategorilerin olmadığını ve bunların yerine temsili ögelere yer verilebileceğini öne sürmektedir. Diğer önerme ise sözdizimsel devamlılığın söyleme baskın geldiği yönündedir.
§ Son tahlilde ise Borges bu iki durumun da dili geride bırakamayacağını her ikisinin de aksine dilden beslendiğini dile getirmektedir.
§ Borges’in Sözcük İncelemesinden hareketle dillerin genel olarak sözcükleri nasıl kullandığı konusuna bir parantez açabiliriz. Bu konuda Amerikan dilbilimci George Kingsley Zipf’in istatistiksel çalışmasından doğan yasa oldukça ilgi çekicidir. § Dilbilimde bu yasaya göre herhangi bir yazılı metinde geçen sözcükler azalan sıklığa göre (yani en çok kullanılandan en az kullanılana doğru) sıralanırsa, elde edilen sıralama listesindeki tek bir sözcüğün sıra numarası ile o sözcüğün sıklık sayısı her zaman sabit bir sayı olur. Bu daha kolayca, sıra numarası N olan bir sözcük için sıklığın 1/N olması şeklinde ifade edilebilir. Böylece en fazla sıklıkla kullanılan sözcük ikinci sırada sıklıkla kullanılan sözcükten 2 misli daha fazla, üçüncü sıradaki sözcükten 3 misli daha fazla kullanılır. § Keza bu durum dillerin bütünü içinde hemen geçerliliğe sahiptir.
Piantosi’nin araştırmasına göre sözcüklerin anlamı kullanım sıklıklarını önemli derecede etkilemekte. Buna göre anlam sözcüklerin anlam alanı daraldıkça kullanım sıklıkları azalmaktadır. (Piantadosi 2015: 1118)
§ Borges’den hareketle değinilebilecek bir diğer olgu ise dil düşünce ilişkisidir. Bu konuda Herder’in görüşlerini aktaran Büyükkantarcıoğlu, dil ve düşünce arasında öncelik – sonralık yerine, birbirine bağımlı bir biçimde karşılıklı etkileşimle gelişen ikili bir yapı ortaya koyduğunu söyler. § Dilin ve düşüncenin bir arada ortaya çıkışı ve gelişiminin insanın diğer biyolojik varlıklara göre zihinsel ayrıcalığını belirleyen en önemli süreçtir. olduğunu belirten § Önce somut ve basit kavramları ayırt eden zihinsel süreçlerin ve ilgili dilsel biçimlerin; daha sonra soyut ve karmaşık kavramları ayırt eden zihinsel süreçlerin ve ilgili dilsel biçimlerin geliştiğinden” bahseder. (Bu yu kkantarcıog lu 2006: 27)
§ Whorf ise “bir dilin yalnızca fikirleri aktarmak dışında fikirleri şekillendirdiğini” söylemektedir. (Bu yu kkantarcıog lu 2006 : 29) § Klein’a göre, insanı diğer türlerden ayrı tutan en temel özellik, düşünce, duygu ve dilekleri ses dalgalarına çevirme ve bunları aktardığı başkalarının düşünce, duygu ve dileklerini ve dolayısıyla davranışlarını etkileme yeteneğidir. (Magnusson ve Klein 1996: 88 -109)
§ Borges, J. (1999). An Investigation of the Word. İçinde E. Weinberger (Ed. ) & S. J. Levin (Çev. ), Selected non-fictions (s. 32 39). New York: Viking. § Büyükkantarcıoğlu, N. (2006). Toplumsal Gerc eklik ve Dil. I stanbul: Multilingual. § Magnusson, D. , & Klein, W. (1996). Language Acquisition at Different Ages. İçinde: The lifespan development of individuals: Behavioral, neurobiological, and psychosocial perspectives, a synthesis(s. 88 - 109). Cambridge: University Press. § Piantadosi, S. (2015). Zipf’s word frequency law in natural language: A critical review and future directions. Psychonomic Bulletin & Review Psychon Bull Rev, 1112 -1130. Erişim ; 21 Ekim 2015, http: //colala. bcs. rochester. edu/papers/piantadosi 2014 zipfs. pdf § https: //tr. wikipedia. org/wiki/Zipf_yasas%C 4%B 1
§TEŞEKKÜRLER
- Slides: 20