Marksist Eletiri Marksist eletiri Marksist felsefeye dayanan estetik

  • Slides: 9
Download presentation
Marksist Eleştiri

Marksist Eleştiri

 • Marksist eleştiri, Marksist felsefeye dayanan estetik anlayış üzerinde şekillenen eleştiri yöntemidir. •

• Marksist eleştiri, Marksist felsefeye dayanan estetik anlayış üzerinde şekillenen eleştiri yöntemidir. • Marksist felsefe, Karl Marks’ın felsefeyi materyalist diyalektikle ekonomi temelli olarak kurguladığı çalışmalarına dayanır. Ekonomik kuram üzerine oturmuş bir tarih felsefesidir. Kendi diyalektik düşünme biçimini tarihe yönelterek tarihsel olay ve olguların yasalarını saptamaya çalışır. • Marksizmin tarihsel diyalektiğine (tarihsel materyalizme) göre toplumsal tarih belli başlı aşamalardan geçmiştir ve bundan sonra geçireceği aşamalar da diyalektik öngürü yoluyla kestirilebilir. Bunlar, şöyle sıralanabilir:

 • 1. İlkel toplumlar, • 2. Köleci (kölelik üzerine kurulu) toplumlar, • 3.

• 1. İlkel toplumlar, • 2. Köleci (kölelik üzerine kurulu) toplumlar, • 3. Feodalizm, • 4. Kapitalizm, • 5. Sosyalizm ve komünizm. Geçirilen her evre bir öncekine göre ileri ve ilerici, sonrakine göre geri ve gericidir. Değişen yaşam koşulları, toplumsal yapıların da değişip yenilenmesini beraberinde getirmiştir. Toplumsal sorunlar karşısında üretilen yapısal çözümler, bir süre sonra yetersiz kalmaya, yozlaşmaya, kendi çelişkileri ile çözülüp yok olmaya başlar.

 • Tarihsel maddeci yaklaşıma göre edebiyat da din, ahlak, hukuk, felsefe gibi bir

• Tarihsel maddeci yaklaşıma göre edebiyat da din, ahlak, hukuk, felsefe gibi bir üstyapı kurumudur. Üstyapıyı ise altyapı belirler. • Altyapı, toplumlardaki üretim güçleri ve üretici gruplar arasındaki ilişkinin oluşturduğu ekonomi yapıdır. Üstyapıyı, dolayısıyla edebiyatı da anlayabilmek için altyapıyı bilmek ve çözümleyici bakışı buradan geliştirmek gerekir. • Sınıflı toplumlarda üstyapı, ekonomik güç ve egemenliğe sahip sınıfın görüş, istek ve beklentilerini yansıtır. Edebiyatın da içinde bulunduğu üstyapı ögeleri, egemen sınıfın çıkarlarını koruma ve meşrulaştırmaya hizmet etmektedir. Bu, bilinçli olarak da bilinçsiz olarak da yapılsa sonuç değişmez.

 • Sanatın kökenini de «iş» le açıklayan Marksist kuramcılar açısından edebiyatın özellikle «işlev»

• Sanatın kökenini de «iş» le açıklayan Marksist kuramcılar açısından edebiyatın özellikle «işlev» yönünden ele alınması anlaşılabilir bir durumdur. • Onlara göre altyapı ve üstyapı arasındaki ilişkide nasıl altyapı belirleyici ise, ikisi arasında karşılıklı ilişki bulunduğuna göre üstyapının da altyapıyı etkilemesi ve belirlemesi sağlanabilir. • O hâlde edebiyat, bu yönde bir işlev görebilir/ görmelidir. Egemen sınıfın çıkarlarına hizmet etmek ve onun ideolojisini yansıtmak yerine emekçi sınıfın çıkarlarına hizmet edebilir; böylece toplumsal ve tarihsel dönüşüm/ değişim için önemli bir işlev görebilir/ görmelidir.

 • Plehanov’a göre her sanat yapıtı, sanatçının dahil olduğu toplumsal sınıfın ideolojisini yansıtır.

• Plehanov’a göre her sanat yapıtı, sanatçının dahil olduğu toplumsal sınıfın ideolojisini yansıtır. • Bir toplumsal sınıf ilerici bir güç olmaktan çıktığında o sınıfın sanatı da yozlaşır. Burjuva sınıfı buna örnek verilebilir. Yozlaşma sürecinde sanatçı artık gerçeklikle, toplumsal sorunlarla ilgilenmez; biçimciliğe, birtakım dilsel oyunlara, mistik duygulara kendini kaptırır. • Plehonov’a göre estetik bir değer kategorisi olan «güzel» in de temelinde «yarar» vardır. Bugün salt «güzellik» unsuru olarak görülen ve öyle değerlendirilen ögeler, başlangıçta sağladıkları yarardan dolayı önemliydiler. Estetik değerlerin temeli de aslında insan için temeldeki yararcılıkta bulunabilir.

 • Marksist eleştiri, 1934’te toplanan ve açılış konuşmasını Jdanov’un yaptığı «Sovyet yazarlar Birliği’nin

• Marksist eleştiri, 1934’te toplanan ve açılış konuşmasını Jdanov’un yaptığı «Sovyet yazarlar Birliği’nin Birinci Kongresi» nden sonra «toplumcu gerçekçilik» olarak adlandırılan bir sürece geçer. Bu, Stalin döneminde partinin sanatı kontrolüne alma isteğinin bir sonucu idi. Bu bakımdan, 1930’larla birlikte ortaya çıkan ve 1934’te ilkeleri belirlenen toplumcu gerçekçilik, devletin resmî sanat görüşüdür. • Toplumcu gerçekçilik, sanat ve edebiyatın ne olduğu değil, nasıl olması gerektiği üzerinde durur; dolayısıyla müdahaleci, yönlendirici, güdücü bir yaklaşımdır. • Toplumcu gerçekçiliğe göre sanat yapıtı, gerçekliği, tarihsel materyalizmin işaret ettiği çizgiye üzerinde ve devrimci gelişme içinde göstermeli; somut tarihsel doğruluk içinde bilinçlendirici olmalı ve işçi sınıfının çıkarlarına hizmet etmelidir.

 • Toplumcu gerçekçilik, edebiyat yapıtında gerçekliğin ve toplumsal çelişkilerin yalnızca yansıtılmasını yeterli görmez;

• Toplumcu gerçekçilik, edebiyat yapıtında gerçekliğin ve toplumsal çelişkilerin yalnızca yansıtılmasını yeterli görmez; ondan, bu çelişkilerin ve sorunların çözümü için gelmekte olan değişimi de göstermesini bekler. Yapıt; okuru, tarihsel maddeciliğe uygun olarak gerçekleşmesi beklenen değişim ve dönüşüm yönünde bilinçlendirdiği ve onu da bu yöndeki eylemliliğe dahil edebildiği ölçüde başarılıdır. • G. Lucaks, edebiyat yapıtının «tipik» olanı yakalayıp gerektiği biçimde işleyerek toplumcu ödevini yerine getirebileceğini düşünür. Tarihsel, toplumsal, kültürel vb. olanda edebiyata özgü bir seçim yapmak, tikelde tümeli gösterebilecek şekilde «tipik» olanı bulup yapıta konu edinmek başarının edebiyatta en önemli koşuludur.

 • 1960’lı yıllarda Merksist eleştiri, edebiyatı yansıtma değil «üretim» olarak gören yeni bir

• 1960’lı yıllarda Merksist eleştiri, edebiyatı yansıtma değil «üretim» olarak gören yeni bir gelişme gösterir. • L. Althusser, toplumsal değişim ve gerçekliğin salt ekonomi ile temellenip açıklanamayacağını belirtir. Ona göre bu bağlamda birbirinden görece bağımsız üç farklı düzlem söz konusudur: Ekonomik, ideoloiik, politik. • Toplum bireyleri, bir ideolojiyi benimser ve onu yaşarlar. İdeoloji de kilise, okul, aile, parti gibi «ideolojik aygıtlar» ın maddi pratiğinde üretilir. Birey, böylece hayata bir yanılsama olan ideoloji perspektifinden bakar ve öyle yaşar. Edebiyat yapıtları, bu ideolojilere somutluk, görünürlük kazandırır. Edebiyat, bu bakımdan bir «üretim» dir; onun aracılığı ile dönüştürülmüş, somutlaştırılmış, kendini sergilemiş olan ideolojiyi üretir. • Edebiyat ne ideoloji gibi bir yanılsama ne de gerçek bilgidir; ikisi arasında yer alır. • Edebiyat yapıtının üretimle ilişkisi, onun yayın ve dağıtım bakımından dahil olduğu koşullar bakımından da bir başka biçimde geçerlidir.