LETM FAKLTES HALKLA LKLER VE TANITIM BLM Reklam
İLETİŞİM FAKÜLTESİ HALKLA İLİŞKİLER VE TANITIM BÖLÜMÜ Reklam Çözümlemeleri Doç. Dr. Recep YILMAZ
Göstergebilimin Temelleri: Charles Sanders Peirce Hafta-6
• Bu hafta göstergebilimin ikinci temel kuramcısı, Charles Sanders Peirce ve göstergebilimin gelişimine katkı sağlayan bazı düşünürler üzerinde duracağız.
• Daha çok felsefede bilinen bir isim olan Ch. S. Peirce, bir diğer kuramcımızdır. Onun semiotic adını verdiği kuram, aslında epistemolojik bir girişimdir.
• Duyuma en yakın olan şimdiki zamana yönelik kavramlardan başlayarak, insan zihninin en soyut kademelerinde bulunan çeşitli olgu kategorilerini ve bunların oluşma biçimlerini açıklayan genel bir kuramı anlatır.
• Peirce, şunu yapar: Zihnimizin dışındaki şeyler ve zihindeki kavramsal dönüşümleri ve giderek daha soyut kavramlar yoluyla temsili arasındaki ilişkiyi açıklamayı dener. Semiotic denilen şey, aslında, basbayağı bir mantık kuramıdır. Onun amacı, bu kuramdan yola çıkarak bir zihin felsefesi ve bilgi kuramı oluşturmaktır.
• Peirce’ı anlamak için iki düzeyin göz önünde bulundurması gerekir.
v Bunlardan ilki, üçlükler biçiminde tasarlanan gösterge sınıflamalarıdır: • Simgesel, ikon, belirtisel gösterge • Nitel, kural, tekil gösterge • Tanım, önerme, argüman göstergeleri v Bu sınıflar, olguların farklı zihinsel temsillerinin niteliğini somutlaştırmamıza yardımcı olurlar.
v İkinci düzey, gösterge kategorilerinin zihinsel düzeydeki işleyiş yapısını olanaklı kılan bir mekanizma niteliğinde tasarlanan üçlü yapıdır: • Bu yapının bir ucunda gösterge, diğerinde yorumlayan ve bir diğerinde de nesne bulunur. • Böylelikle, her nesne/şey yorumlayana göre farklı bir gösterge olarak kodlanabilmektedir (Peirce, 2004: s. 73 -80).
• Bir metni oluşturan her bir öğeyi somut bir kavramın karşılığı olarak düşünebiliriz.
• Örneğin, J. R. R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi isimli kitabında (1996) Frodo karaterinin taşıdığı yüzük simgesel bir gösterge olarak ele alınabilir ya da çoğu filmde karşılaştığımız Kurtarıcı İsa heykeli ikon gösterge olarak düşünülebilir ya da Stalker filminde siyah beyaz filmden renkli filme geçiş olgusu belirtisel gösterge olarak düşünülebilir.
• Bu somutlamalara paralel olarak daha soyut gösterge üçlüklerinden yararlanılabilir ve filmi oluşturan anlam örüntüsü ifşa edilebilir.
• Örneğin, Stalker’da gerçekleşen film dönüşüm olayı, bulunulan mekanla ve zaman çizgisiyle birlikte çok soyut bir okumayı doğurabilir. Konum olarak bölge olarak nitelendirilen, metafiziksel olayların yaşandığı bir alana gelmişlerdir ve tam o anda renkli görüntüye geçilir. Bununla yönetmenin, yaşadığımız dünyanın sıkıcı olduğuna dair bir gönderme yaptığını ele alacak olursak, Kant’ın numen ve fenomen ayrımına kadar uzanan bir yorumlama yelpazesini elde etmiş oluruz.
• Peirce’ın kurduğu model, Saussure’ün kurduğu modelden daha karmaşık olmakla birlikte anlaşılması imkansız değildir. • Saussure tek bir gösterge modeli sunuyordu bize, Peirce ise üçlükler ve bir mekanizma sunmaktadır. • Peirce’ın kuramı üç boyutlu olarak değerlendirilebilir. Saussure’ünki ise daha ziyade iki boyutludur. Bunun nedeni amaçlarında gizli olabilir. • Birisi dil olgusunu açıklamaya çalışırken, diğeri insan zihninin nasıl işlediğini anlamaya çalışır
• R. Barthes ve J. Derrida okuma ve anlamlandırma edimi konusunda bu klasik sayılabilecek açaklamalardan birazcık daha farklı düşünmektedir. Bunun temel nedeni olarak, düz bir okuma yapma eğilimi yerine, göstergebilimi süreçsel bir araç olarak kullanmalarında yatıyor olabilir.
• Okunabilir ve yazılabilir metin ayrımını yapmasıyla ün kazanan ve bir yapısalcı olan R. Barthes, dilin toplum içerisinde üretildiğini ve kelimelerin bir belleği olduğunu söyler. Çağdaş Söylenler isimli kitabında (2014) çeşitli anlatılarda boy gösteren mitleri inceler. Barthes’in asıl niyeti bir eserin meydana getirilme tarzı ve sistemini incelemektir. Yazarın niyeliliği ve metnin anlamı onun ilgisini çekmez. Barthes’in ilgilendiği temel konu dilin ötesidir. Gösterge bütünlükleri olan toplumsal fenomenlerin birbiri içinde üretildiğini ve hepsine ideoloji bulaştığını belirten düşünüre göre, reklam metinlerinden sinema filmlerine kadar üretilmiş bütün anlam örüntüleri ve toplumsal mitler, bilinçli bir çabayla tahrip edilmeli ve burjuva kültüründen arındırılmalıdır (Cevizci, 2005: s. 204 -205; Barthes, 2003: 24 -30).
• Logos ve akılmerkezci felsefeye şiddetle karşı çıkan J. Derrida ise temelde bir Modernite ve Aristoteles eleştirisi geliştirir. Ona göre, şu ana kadar anlattığımız şeylerle çelişecek şekilde, dil, bir temsiller sistemi değildir, çünkü dış dünyanın insana içkin bir yönü yoktur. Anlamın, aşkın bir gerçekliğe gönderme yapan dil dışı bir yönelim sonucu oluştuğu yönündeki batı felsefesi Metafiziği ise kusurludur.
• Derrida, modern dünyaya hakim olan özdeşlik ilkesine karşı farklılık kavramını geliştirir. Anlamı, dil içinde üretilen bir fenomen olarak ele alan düşünüre göre, özne dahil her şey dil içerisinde üretilir. Dilde anlamı oluşturan şey ise farklılıktır. Göstergeyi gösterge yapan şey, onun bir kendinde şeye göndermede bulunması değil, daha ziyade başka göstergelerden farklılığıdır. Dil başka bir şeye değil de, bizzat kendisine göndermede bulunur. Dil dışında hiçbir şey yoktur, her şey metindir ve metnin içindedir. Derrida, Modernizmin metinlerini tahrip etmek için yöntembilimi kullanma eğiliminde olan bir öznedir. Postmodernliği de buradan ileri gelir (Cevizci, 2005: s. 459 -461; Sarup, 2004: s. 51 -88).
• Göstergebilimin güçlüğü ortaya çıkış anından çok yönlü bir çizgi izlemesidir. Bu alanda çözümleme yapabilmek için en kestirme yol ise tek bir kurama bağlı kalmaktır denilebilir.
• Gelecek dersimizde göstergebilimsel çözümleme yönetimini kullanarak metinleri nasıl analiz edebileceğimizi göreceğiz.
İlginiz için teşekkür ederim…
- Slides: 21