KTSAD BYME BLM 3 GELENEKSEL BYME MODELLER YRD
İKTİSADİ BÜYÜME BÖLÜM 3 GELENEKSEL BÜYÜME MODELLERİ YRD. DOÇ. DR. OKTAY KIZILKAYA
GELENEKSEL BÜYÜME MODELLERİ I. KLASİK BÜYÜME MODELİ II. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ III. SCHUMPETER’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ IV. KEYNES’İN BÜYÜME HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
GELENEKSEL BÜYÜME MODELLERİ II. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ 19. Yüzyılda ilk olarak etkisi hissedilen önemli değişme, ekonomik alanda sanayi devriminin olgunlaşmasını tamamlamaya başlamasaydı. Makinenin insan emeği yerine ikame edilmesi, yeni teknolojilerin üretimin her alanına uygulanmaya başlanması, nüfus artışı ve sonuçta üretimde büyük bir artışı beraberinde getirmiştir. Köle ticareti, sömürgecilik, dünya hammedde kaynaklarına zorla el koyma ve pazarları biçimlendirme konusunda güçlü devletler arasında bir savaş ve rekabet vardı.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ Klasik öğretinin iktisadi düşünceyi etkilediği yıllarda, Avrupa’da geleneksel yapılar değişmeye başlamış ve yeni siyasal, sosyal ve ekonomik yapılanmalar gerçekleşmiştir. Üretimde kas gücü yerine fabrika sisteminin kullanılması, işçi sınıfının çoğalması, İngiltere’nin bütün Avrupa’da egemen ekonomik güç haline gelmesi, üretimin şehirlerde yoğunlaştığı dönemde maddi başarılar ve getirilerinin çok olmasına karşılık gelir dağılımının eşit olmaması klasik sisteme yapılan eleştirilerin artmasına neden olmuştur.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ Klasik ekole yapılan eleştirilerin yoğunlaştığı bu dönemde en etkili karşı cephe SOSYALİST DÜŞÜNCE SİSTEMİ olmuştur. Karl Rodbertus, Ferdinand Lassale, Karl Heinrich Marx ve Friedrich Engels sosyalist düşünce sisteminin önemli bazı temsilcileridir. Sosyalist düşüncenin başyapıtı olarak kabul 3 ciltten oluşan Das Capital’in ilk cildi sosyalist düşüncenin babası olarak kabul edilen Karl Marx tarafından yazılmıştır. Karl Marx öldükten sonra Marx’ın eşi ve en yakın arkadaşı Engels tarafından diğer iki cildi yayınlanmıştır.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ Sosyalist toplumun kurulmasının, insanların tercihleri, irade ve gayretleri ile gerçekleşeceğini düşünen diğer sosyalist grupların aksine Marx, sosyalist toplumun kurulmasını insanların tercih ve iradelerine bağlamayı büyük bir zaaf olarak görmüştür. Kapitalizmin insanların istek ve iradeleri sonucu ortaya çıkmadığını belirten Marx, kapitalizmin yine insan iradesi dışında başka nedenlerle yıkılacağını ileri sürmüştür.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN ANA KAVRAMLARI VE VARSAYIMLARI Marx’ın iktisadi görüşlerini üç başlık altında inceleyebiliriz; i. Emek Değer Teorisi, ii. Fazla Değer Teorisi, iii. Kar Teorisi.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ EMEK DEĞER TEORİSİ Ricardo tarafından geliştirilmiştir. Ricardo’ya göre malın değerini belirleyen faktör, en kötü şartlardaki maliyettir. Marx’a göre malın değerini emek-gücü belirler ve emek gücü bireyin sahip olduğu toplam zihinsel ve fiziksel becerilerden oluşur.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ EMEK DEĞER TEORİSİ Marx’a göre emek şu şekilde standartlaştırılacaktır; Malların değeri, sosyal bakımdan zorunlu emekle, yani bir malı üretmek için gerekli normal emek miktarı ile ölçülür. Bir toplumda, herhangi bir malın üretiminde kullanılan çeşitli üretim teknikleri varsa, o malın değerini belirlemede esas üretim tekniğini almak şarttır. Hem elle hemde makineyle üretilebilen bir mal olan ayakkabının değerini hesaplamada makine üretim tekniği esas alınarak fiyat belirlenmelidir.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ FAZLA DEĞER TEORİSİ Kapitalist sistemde baz alınan ücret, işgücünün kendini yeniden üretmesi için yeterli sayılan para miktarıdır. Temel ihtiyaçların karşılanması için gerekli olan miktardır. Fakat piyasalarda istihdam edilen işgücü, kendisini yeniden üretecek olan ücret kadar çalıştıktan sonra da çalışmaya zorlanır. İşgücünün yerine geçebilecek işsizler ordusu olduğundan dolayı, işgücü çalıştığı fazla saatleri reddedebilecek pozisyonda değildir.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ FAZLA DEĞER TEORİSİ Fazladan çalışılan saatler işgücünün oluşturduğu FAZLA DEĞERdir. Bu fazla değerler direkt olarak kapitalist üreticinin sermaye birikimine yapılan ilave anlamını taşımaktadır. Fazla değer almak isteyen sermaye sahibi üreticiler ya çalışma saatlerini arttıracaklardır ya da emeğin verimliliğini arttırmaya çalışacaklardır. Üretimde emeğin verimliliğinin arttırılmaya gidilmesi üretimdeki sermaye unsurlarını arttıracak, üretilen malı daha çok sermaye yoğun bir hale getirecektir.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ KAR TEORİSİ (C) Sabit Sermaye; Makine, hammadde ve binalar. (V) Değişken Sermaye; Belirli üretim süreci içinde işgücüne yapılan ücret ödemesini temsil eder. (S) Artı Değer; Üretilen ürünün satışının gayrisafi hasılatından sabit sermaye ve değişken sermaye masrafları çıktıktan sonra elde kalan değerdir. (P) Malın Değeri; C + V + S (a) Artı Değer Oranı; İşgücünün yarattığı artı değer ile bunu elde etmek için harcanan değişken sermaye arasındaki orandır. a = (S/V)
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ KAR TEORİSİ (K) Kar Oranı; Üretim süreci sonucunda elde edilen kar ile üretim için gerekli olan fiziki üretim araçlarına(sabit sermaye) ve işgücüne yapılan ödemeler(değişken sermaye) arasındaki ilişkidir. K = S / (V + C) (b) Sermaye’nin Organik Bileşimi; Kapitalizmin makineleşme derecesidir. Sabit sermayenin değişir sermayeye oranıdır. b = C / V Marx’a göre, kar oranı, zaman içinde, sermayenin organik bileşimiye ters yönlü bir ilişki içerisindedir. Sermayenin organik bileşimi arttıkça kar oranı düşer. Artı değer oranı arttıkça kar oranı artar.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ KAR TEORİSİ •
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN İŞLEYİŞİ SEKTÖRLER TOPLAM SERMAYE (T = C + V) SABİT SERMAYE (C) DEĞİŞKEN SERMAYE (V) ARTI DEĞER FİYAT (S) (P) KAR ORANI (K) A 4000 3000 1000 5000 25 % B 5000 4000 1000 6000 20 % C 6000 5000 1000 7000 16. 6 % A işletmesi B ve C işletmesine göre, B işletmesi ise C işletmesine göre daha az makine kullanmaktadır. Sermayenin organik bileşiminin yüsek olduğu sektörlerde kar oranı düşüktür.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN İŞLEYİŞİ Serbest rekabet koşullar altında sermaye, sabit sermaye payı düşük olan sektörden(A), sabit sermaye payı yüksek olan sektöre(C) doğru kayma eğilimi içerisinde olacaktır. Sermayenin, sabit sermayenin daha yoğun olduğu sektörlere kayması bu sektörlerde fiyatların ve karların düşmesine neden olurken, sermaye çekilen sektörlerde üretimin azalması, mal kıtlığını doğuracak ve bundan dolayı da bu sektörlerde fiyatlar ve karlar yükselecektir. Sermaye ve mal rekabeti sonucunda bütün sektörlerde ortalama bir kar oranı sağlanacak tüm sektörlerde kar oranları eşitlenecektir.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN İŞLEYİŞİ Sermaye ve mal rekabeti dolayısıyla, verimliliğin düşük olduğu sektörlerden verimliliğin yüksek olduğu sektörlere doğru, bir değer ve artı değer transferi oluşur. Değer transferi artı değerin farklı sektörler arasında dağılımı, yani kar oranlarının eşitlenmesi şelinde gerçekleşir. SEKTÖRLER TOPLAM SERMAYE (T = C + V) SABİT SERMAYE (C) DEĞİŞKEN SERMAYE (V) ARTI DEĞER FİYAT (S) (P) KAR ORANI (K) A 4000 3000 1000 800 5000 20 % B 5000 4000 1000 6000 20 % C 6000 5000 1200 7000 20 %
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN İŞLEYİŞİ Kar oranlarının eşitlenmesi, yüksek verimlilik seviyesine sahip olan işletmelerin yararına , ortalama ürün fiyatlarının üstünde üretim fiyatlarıyla çalışan işletmelerin ise zararına olmuştur. Sermayenin organik bileşimi, ortalama kar oranının eşitlenmesi ve artı değerin işletmler arasında dağılımı ile, sermayesini organik bileşimi daha yüksek olan işletmelerin lehine değişmiştir. Genel olarak ele aldığımızda ise, sermayenin organik bileşiminin artması ortalama kar oranını düşürürken, toplam artı değer ve toplam kar miktarını arttırır.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN İŞLEYİŞİ Rekabetten galip çıkabilmek için, işgücü verimliliğinin arttırılması, sabit sermaye kullanılması yani sermayenin organik bileşiminin arttırılması gerekmektedir. İşgücü verimin arttırmak bireysel olarak işletmenin yararına olacak fakat, bütün işletmelerin aynı yolu izlemesi sermayenin organik bileşiminin artmasına neden olur. Sermayenin organik bileşiminin artması da karların azalmasına sebep olur. Marx bu olayı AZALAN KAR ORANI YASASI olarak adlandırmıştır.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN İŞLEYİŞİ Kar oranlarında meydana gelen azalma rekabeti arttıracak ve piyasada yalnızca büyük işletmeler kalacaktır. Bu yolla kapitalist sistemin kökeninde varolan mülksüzleşme süreci gerçekleşecektir. Piyasadan ayrılmak zorunda kalan küçük işletmelerin sahipleri, sermayeleri olmadığı için kendi firmalarında ücret karşılığı çalışan işçi durumuna gelecektir.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN İŞLEYİŞİ Piyasada zaman içinde sermayenin organik bileşiminin büyümesiyle işgücü daha fazla sermaye ile donatılacaktır. Daha fazla sermaye işgücü verimliliğini yükseltecek ve işletmelerin emek talebini azaltacaktır. Daha az sayıda işgücü ile daha verimli çalışan işletmeler karlarını maksimum yaparlar. Bu yolla üretimin dışına itilen işgücü Marx tarafından YEDEK SANAYİ ORDUSU olarak adlandırılır. Bu sanayi ordusu giderek daha düşük ücretlerde çalışmaya razı olacaklardır.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN İŞLEYİŞİ Sermaye birikiminin hızlanması, piyasayı kontrol eden işletmelerin giderek daha zengin duruma gelmesi ve işsizliğin artması eşanlı gelişecektir. Yani üretimde emeğin payı azalacak, bunu takiben karın payı artacak ve bu durum piyasada talep yetersizliğine neden olacaktır. Stokların artması, iflaslar ve işsizlik kapitalizmin çöküşünü hazırlayan ve sistemi çöküntüye götüren faktörler olacaktır.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN ELEŞTİRİSİ Marx’ın çizdiği yolda giderek gelişmiş bir ülke bulmak günümüzde mümkün değildir. Gelişmiş batı ülkeleri işçi ücretlerini yükselterek, sosyal politika önlemlerini alarak işçi sınıfını isyandan uzak tutmuş ve bir refah devleti haline gelmiştir.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN ELEŞTİRİSİ Ücretlerdeki artış oranları, teknik ilerlemenin imkan verdiği ölçüde gerçekleştirilerek karların düşmesi engellenmiş ve bu sayede ücretlerdeki artışla birlikte karlar da artmıştır. Bu gelişmeler Marx’ı haklı çıkarmış ama Marx’ın dediği gibi küçük işletmeler piyasada yok olmamıştır. Küçük işletmeler varlıklarını südürerek monopolcü rekabet, oligopol piyasaları gibi birçok piyasa türünü oluşturmuşlardır.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN ELEŞTİRİSİ Küçük işletmelerin yok olmasına paralel orta kesimin de yok olacağını ileri süren Marx burda da yanılmıştır. Orta kesim büyümüş ve güçlenmiştir. Kamu kesiminin büyüklüğünü savunan, devletin bu yolla güçlenip büyüyeceğini savunan Marx yine yanılmıştır.
2. SOSYALİST BÜYÜME MODELİN ELEŞTİRİSİ Bugünün gelişmiş ülkelerine baktığımızda devletler özelleştirme yoluyla küçülmeye gitmiş, sadece önem teşkil eden kurumlar devletin kontrolünde kalmıştır. Piyasa ekonomisinin hüküm sürdüğü, refah devleti anlayışının egemen olduğu günümüzde ülkelerin sosyalist bir yönetim şeklini benimsemesini beklemek pek mantıklı değildir.
GELENEKSEL BÜYÜME MODELLERİ I. II. KLASİK BÜYÜME MODELİ SOSYALİST BÜYÜME MODELİ III. SCHUMPETER’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ IV. KEYNES’İN BÜYÜME HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
GELENEKSEL BÜYÜME MODELLERİ III. SCHUMPETER’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ
3. SCHUMPETER Joseph Schumpeter, Marx’ın fikirlerinden büyük ölçüde faydalanarak uyguladığı tarihsel yöntemlerle Marx’ın görüşlerini tamamlamıştır. Schumpeter, Marx’ın fikirlerinden faydalanmasına rağmen iki iktisatçı arasında büyük düşünce farklılıkları vardır. Schumpeter iktisadi büyüme konusundaki analizlerini oluştururken iki kavram kullanmıştır. İlki, yenilikler kavramıdır ki bu kavram üretim faktörlerinin değişik bir kombinasyonu biçiminde tanımlanabilir. Yenilikleri uygulayan ve kapitalist sistemin sürekli değişmesini sağlayan bu sayede kapitalist sistemi dinamikleştiren kişiler olan girişimcileri de ikinci kavram olarak tanımlayabiliriz.
YENİLİKLER 3. SCHUMPETER Schumpeter örgütlenmenin olduğu ekonomide ekonomik sistemin sürekli gelişeceğini ileri sürmüştür. Uzun dönemde, sistemin gelişmesinde ve bir denge durumundan diğerine geçerken teknik yenilikler egemen olarak ortaya çıkmaktadır.
YENİLİKLER 3. SCHUMPETER Eski dengeyi bozulmasında , yeni dengeyi yapılanması esnasında yenilikler ana faktördür. Çünkü teknik yeniliklerin yarattıkları canlanmalar birkaç yıl içinde sona ererler ve bu birkaç yılın sonunda duraklama ve bunalım ortaya çıkar.
YENİLİKLER 3. SCHUMPETER Schumpeter’in iktisadi anlayışında yenilik ile icadın aynı anlama gelmediğinin bilinmesi büyük önem teşkil etmektedir. İcat yeni geliştirilmiş ürünler, üretim süreçleri, sistemlerle ilgili bir düşünce ya da modeldir. Yenilikte ise pratik bir ihtiyacın varlığı mevcuttur.
YENİLİKLER 3. SCHUMPETER İcat ekonomi açısından yatırıma yol açar ve yaygınlaştırılmaya elverişli olduğu takdirde yenilik haline gelir. Her icadın bir yeniliği teşvik etmesi zorunlu değildir. Yenilikle ihtiyacın birbirinden ayrılması, yeniliğin tıpkı girişimcilik gibi ekonomiye içsel olduğunun anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır.
YENİLİKLER 3. SCHUMPETER Schumpeter, teorisinde en önemli kavramlardan biri olan yeniliğe oldukça değişik bir anlam yüklemektedir. Üretim fonksiyonu, üretimde kullanılan faktör miktarının değişmesi durumunda ürün miktarında meydana gelecek değişmeyi ifade eder.
YENİLİKLER 3. SCHUMPETER Schumpeter’e göre, eğer faktör miktarı değil de fonksiyonun biçimi değiştirilirse, ürün miktarında veya kalitesinde bir artış veya miktar ve kalite aynı kalmak koşuluyla, faktör fiyatlarında bir düşüş olmaksızın maliyette bir azalış elde edildiği takdirde ortada bir yenilik söz konusudur. YENİLİK, YENİ BİR ÜRETİM FONKSİYONU MEYDANA GETİRMEK OLARAK TANIMLANMALIDIR.
YENİLİKLER 3. SCHUMPETER Schumpeter’e göre, kapitalizm yapısı gereği durağan olmayan, tam tersine daima değişen bir süreçtir. Bir başka deyişle, kapitalizm yapısı gereği evrimsel (evolutionary) bir süreçtir. Schumpeter’e göre , kapitalizmin maruz kaldığı sürekli değişim, bir girişimcinin (iktisadi ve psikolojik güdülerle) bir yeniliği (örneğin bilgisayar üretimini) iktisadi hayata sokmasıyla başlar. Schumpeter’e göre yeniliği uygulanan girişimci, yeniliğe konu malın üretiminde monopolcü konuma gelerek, kar elde eder. Schumpeter’e göre monopolleri engellemek, yeniliği ve ilerlemeyi önlemektir.
YENİLİKLER 3. SCHUMPETER Kapitalizm, yenilikler üzerinden eski malların ve endüstrilerin yıkılıp yerine yenilerinin kurulduğu bir süreç içinde sürekli değişir. Bu durum Schumpeter tarafından kısaca yaratıcı yıkım (creative destruction) diye nitelendirilmiştir. Böylece, ekonominin dinamizmini yaratıcı yıkımların sağladığını söylemekle Schumpeter, kar konusuna da bir açıklama getirmiştir.
YENİLİKLER 3. SCHUMPETER Sürekli büyümeyi ve gelişmeyi sağlamak için, yapılan yeni icatlar ve yenilikler birçok eski şeyi ortadan kaldırırken, toplumu da dönüştürmektedir. Bunun karşılığı da kardır. Nitekim kar oranlarının düşmesi, toplumu durağanlaştıracak ve sonunda kapitalist sistemi çökertecektir.
GİRİŞİMCİLER 3. SCHUMPETER Schumpeter, yenilikleri uygulayan ve dolayısıyla da kapitalist sistemin sürekli değişmesini-mutasyonunu sağlayan, kapitalizmi dinamikleştiren kişileri, girişimciler (entrepreneurs) olarak nitelendirir. Kapitalist, sermayeyi sağlayan kimsedir. Girişimcinin ise mutlaka sermaye sahibi olması şart değildir. İdareci ise firmanın ve üretimin günlük faaliyetlerini yürüten kimsedir. Girişimci bu gruplardan ayrılarak, yenilikleri uygulayan, bunun için gerekli olan yatırımları yapan ve bu yatırımların risklerini üstlenendir.
GİRİŞİMCİLER 3. SCHUMPETER Schumpeter’e göre, girişimcileri yenilikleri uygulamaya yönelten tek faktör kar arzusu değildir. Girişimciliğin ikinci güdüsü psikolojiktir. Girişimciler ayrıca, fethetmek, mücadele etmek, kendilerini başkalarından üstün kılmak gibi arzuları da söz konusudur. Schumpeter’e göre girişimcilerin yenilikleri uygulama fonksiyonlarını yerine getirebilme konusunda iki unsura ihtiyacı vardır.
GİRİŞİMCİLER 3. SCHUMPETER Bunlar yeniliklerin önkoşulu olan icatların-teknik bilginin varlığı ve kredilerdir. Schumpeter’e göre, yeniliklerin uygulanması üretim faktörlerinin cari kullanım biçimlerinden yeni kullanım biçimlerine transferlerini gerektirir.
GİRİŞİMCİLER 3. SCHUMPETER Girişimcilerin üretim faktörleri üzerinde böyle bir transfer gücüne sahip olabilmeleri için, bu transfer için gerekli olan parasal güce ve kredi imkanlarına üretim öncesinde sahip olmaları gerekir. Krediler, girişimcilere üretim faktörlerini kullanıldıkları alanlardan çekip alma ve dolayısıyla da ekonomiyi yeni üretim kanallarına yöneltme imkanını verecektir.
GELENEKSEL BÜYÜME MODELLERİ I. KLASİK BÜYÜME MODELİ II. SOSYALİST BÜYÜME MODELİ III. SCHUMPETER’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ IV. KEYNES’İN BÜYÜME HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
GELENEKSEL BÜYÜME MODELLERİ IV. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ Birinci Dünya Savaşı’nın başlarına kadar klasik sistemin otomatik denge mekanizmasından kuşku duyulmamıştı. Fakat, Birinci Dünya Savaşını izleyen dönemde özellikle 1929’da başlayan dünya bunalımı klasiklerin görüşünü temelden sarsmıştır. Klasik modele en ciddi eleştiri Keynes tarafından yapılmıştır. Keynes işsizliğin nedeni olarak talep yetersizliğini göstermiştir. Keynes’e göre, ekonomilerdeki istihdam ve gelir düzeyini, arza ilişkin faktörler değil, talebi oluşturan unsurlar belirlemektedir.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ Milli geliri belirleyen asıl unsur efektif taleptir. Bu talebin iki ana unsuru tüketim ve yatırım harcamalarıdır. Tüketim talebinin gerisinde, milli gelir ve tüketim eğilimi söz konusu olduğu halde, yatırım talebinin gerisinde sermayenin marjinal verimliliği ve faiz oranı bulunmaktadır. Bu farklılıklar, ekonomilerin niçin her zaman tam istihdamda olmayacağının nedenleridir.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ Keynes, ekonomilerin durgunluğu atabilmelerinin çaresi talep genişlemesine bağlamıştır. Keynes’e göre, genişleyen talep, stokları eritecek, eriyen stoklar yatırımları teşvik edecek, artan yatırımlarda büyümeyi hızlandıracak, böylelikle eksik istihdam dengesinden tam istihdam dengesine doğru gidecektir.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ C, I, G C+I+G E* C+I E 1 0 Y 1 Y* Y
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ Başlangıçta ekonomi E 1 noktasında eksik istihdam halinde dengededir. Üretim faktörlerinin tamamının kullanıldığı tam istihdam denge noktası olan E*’a, Keynes’e göre kamusal müdahaleler sonucu ulaşacaktır. Kamu harcamalarındaki artış, büyümeyi çarpan katsayısı kadar artmaktadır.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ Keynes’in modelinde teknolojik yeniliklere ve nitelikli emeğe yer verilmemiştir. Çünkü amaç uzun dönemli büyümeyi değil, kısa dönemdeki veri girdilerle eksik istihdam dengesinden tam istihdam dengesine nasıl ulaşılacağını göstermektedir.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ Keynes durgunluk halinde bulunan bir ekonominin durgunluktan kurtulup büyümeye başlayabilmesi için ilk ivmeyi nasıl ve nerden alabileceği üzerinde durmuştur. Büyüme halinde olan bir ekonominin sorunları Keynes tarafından fazla önemsenmemiştir. Bu sebeple Keynes’in büyüme konusundaki görüşleri statiktir.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ KEYNES’İN DURGUNLUK TEZİ Keynes’ göre, nüfus artışı, teknik ilerleme ve yeni üretim alanlarının açılması gibi dış etkenlerin ortaya çıkması ihtimali ve bunların gelişmiş ekonomilerde etkilerinin azalacak olması, gelişmiş ekonomilerin ileriki yıllarda durgunlukla karşılaşmalarını kaçınılmaz kılacaktır.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ KEYNES’İN DURGUNLUK TEZİ Keynes’e göre, yatırımların marjinal etkinliğini başlıca iki faktör belirler. Birincisi sermayenin marjinal verimliliği, diğeri ise, sanayileşmeyle birlikte sermaye mallarının maliyet ve fiyatlarının yükselmesidir. Keynes’e göre, gelişmiş ülkelerde sermaye boldur ve ekonomiler bu açıdan doyma noktasına ulaşmıştır. Bu sebepledir ki, faiz oranlarına göre yatırımların marjinal etkinliği düşük kalmaktadır.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ KEYNES’İN DURGUNLUK TEZİ Keynes’e göre ekonominin durgunluk aşamasına girmesinin bir başka nedeni ise Avrupa sanayinde yeni üretim alanlarının daralacak olmasıdır. Bu durum ekonomide tam istihdamın gerçekleşmesini zorlaştıracaktır.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ KEYNES’İN DURGUNLUK TEZİ Fakat Keynes’in Avrupa ülkelerinin üretim alanlarının daralacağına ilişkin fikirleri gerçekleşmemiştir. Dünya ekonomilerinin çoğunda egemen olan liberalizm ve dışa açıklık, üretim alanlarının gelişmesi yönünde çok etkili olmuştur.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ DURGUNLUK TEZİNİN ELEŞTİRİSİ Keynes’in durgunluk tezinin değerlendirilebilmesi için 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Avrupa’nın içinde bulunduğu ekonomik durumu göz önüne alınmalıdır. Keynes durgunluk tezini ileri sürerken, Avrupa’nın o dönemde içinde bulunduğu ortamın devam edeceğini varsaymıştır.
4. KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ DURGUNLUK TEZİNİN ELEŞTİRİSİ Keynes durgunluk tezini ileri sürerken, yatırım talebiyle ilgili analitik bir hata yapmıştır. Keynes’in sisteminde yatırımlar otonom kabul edilmektedir. Durgunluk tezi ileri sürülürken hızlandıran ilkesi tamamen ihmal edilmiştir.
- Slides: 59