KONU 11 ORTAA AVRUPASI Ortaa Avrupasnda retim imdiye

  • Slides: 29
Download presentation
KONU 11 ORTAÇAĞ AVRUPASI

KONU 11 ORTAÇAĞ AVRUPASI

Ortaçağ Avrupasında üretim, şimdiye dek incelediğimiz uygarlıkların çoğu gibi tarıma dayanmaktadır. Üretimi tarıma dayanan

Ortaçağ Avrupasında üretim, şimdiye dek incelediğimiz uygarlıkların çoğu gibi tarıma dayanmaktadır. Üretimi tarıma dayanan toplumların çoğunda, feodal bir düzenin (derebeylik düzeninin) olduğu bir evre görülür. Avrupa feodalizminde üç temel sınıf vardır. -Dua edenler, -Savaşanlar -Çalışanlar

 • Ortaçağ Avrupası’nın kökenleri Ortaçağ Avrupası uygar Batı Roma ile barbar Germen toplumlarının

• Ortaçağ Avrupası’nın kökenleri Ortaçağ Avrupası uygar Batı Roma ile barbar Germen toplumlarının sentezi sayılabilir. Bu iki kültürün kaynaşmasını sağlayan ise Hristiyanlık olmuştur. Batı Roma kökenler: -Roma’da pazar için üretim yapan latifundiyalar. -Koruyan-korunan ilişkisi. Germen kökenler: -Germen kabile şeflerinin beylere (lordlara) dönüşerek Roma’nın eski uyrukları olan Avrupa çiftçileri üzerine bir “savaşçı soyluluk” (timokrasi) olarak çöreklenmesi.

Barbar Germen istilacı gruplar, Batı Roma’yı yıkınca bir süre çapulcu toplulukları olarak gezgin ve

Barbar Germen istilacı gruplar, Batı Roma’yı yıkınca bir süre çapulcu toplulukları olarak gezgin ve yağmaya dayalı bir yaşam sürerler. Daha sonra Roma’nın uygar (yerleşik) kültürünün etkisinde kalarak toprağa yerleşmeye, latifundiyaları ele geçirmeye ve oraları malikânelere dönüştürmeye başlarlar. Bu kabile aristokratları ele geçirdikleri toprağa yerleşince o toprağın beyi (lordu/senyörü) haline gelirler. Kendi toprağını ve orada yaşayanları diğer istilacılardan koruma karşılığında oranın artı ürününe el koyar ve çiftçileri serfleştirirler. Son derece güvensiz, çapulcuların kol gezdiği bir diyarda çiftçiler, feodal beyin korumasındadır.

Serfleri “korumasına” alarak emeklerini sömüren feodal beyler de kendilerinden daha güçlü bir feodal beyin

Serfleri “korumasına” alarak emeklerini sömüren feodal beyler de kendilerinden daha güçlü bir feodal beyin korumasına girerler; böylece kendi topraklarının sahipliğini ona verir, ama yararlanma hakkını ellerinde tutarlar. Karşılığında gerek duyulunca kendi askeri güçlerini onunkine katıp savaşa giderler. Başka malikânelerin süzereni olan bir bey, kendinden daha güçlü bir beyin vassalı olur. Süzeren-vassal ilişkisi hiyerarşik olarak böyle devam eder. Bu ilişki biçimi, bir merkezî otoritenin yüzyıllarca kurulamadığı bu dönemde güven arayışına bir çare olarak yaygınlaşacak; feodal düzenin belkemiğini oluşturacaktır. Ortaçağ’da benzer bir koruma ilişkisi yoksullar ile zenginler arasında da kurulabilmektedir.

Kentler de feodal beylere aittir. Ancak beyler kırdaki şatolarında yaşadıkları için kentler üzerinde etkili

Kentler de feodal beylere aittir. Ancak beyler kırdaki şatolarında yaşadıkları için kentler üzerinde etkili bir denetim kuramamışlardır. Burada tüccarlar ve zanaatçılar kendi aralarında loncalar biçiminde örgütlenmişlerdir. Ortaçağ sonlarında güçlendiklerinde kentin yönetimine talip olacaklardır. Feodal dönemdeki toplumsal konum babadan oğula geçmektedir.

 • Feodal düzenin oluşması Feodal örgütlenişin ilk belirtileri M. S. 5. yüzyılda görülür.

• Feodal düzenin oluşması Feodal örgütlenişin ilk belirtileri M. S. 5. yüzyılda görülür. Ancak barbar akınlarının durulmadığı ve Karanlık Çağ olarak adlandırılan dört yüzyıl boyunca kargaşa ağırlıkla hüküm sürecektir. Feodal düzen ancak M. S. 9. yüzyılda tüm kurumlarıyla yerleşerek kesin biçimini alır.

Feodalizmin 9. yüzyılda yerleşmesinde iki etmen rol oynayacaktır: 1) Zırhlı bir şövalyenin büyük mızrağı

Feodalizmin 9. yüzyılda yerleşmesinde iki etmen rol oynayacaktır: 1) Zırhlı bir şövalyenin büyük mızrağı ile birlikte zırhlı bir ata binerek oluşturduğu ağır atlının feodal beylerin (senyörlerin) toprak savaşlarında elde ettiği başarı. (Şövalye sadakati karşılığında toprak alır. ) 2) Atların çektiği ve toprağı daha derinden işleyebilen ağır sabanın tarımsal üretimi arttırarak feodal beylerin kendilerine bağladıkları çitçileri, şövalyeleri ve hizmetçileri beslemenin ötesinde artı ürün elde edebilmeleri.

 • Monarşilerin oluşması Zamanla süzeren-vassal hiyerarşisinin en üstünde krallar oluşur (monarşi). Ancak krallar,

• Monarşilerin oluşması Zamanla süzeren-vassal hiyerarşisinin en üstünde krallar oluşur (monarşi). Ancak krallar, güçlü bir merkezi ordu kurmaya yetecek zenginliğe sahip olmadıkları için kendine bağlı feodal beylerin ordularına muhtaçtırlar. Ayrıca bu feodal beylerin korunaklı şatolarına girip onları ele geçirmek de kolay değildir. Bu nedenle Ortaçağ Avrupasının çoğu yerinde güç, uzun süre merkezîleşmemiş, dağınık kalmıştır. Bu mutlaklaşmanın yaşandığı Fransa gibi yerlerde ise burjuvazi önce monarşiyi desteklemiştir; böylece geniş topraklar üzerinde birden çok senyörün keyfiliğine değil, sadece bir kralın sözüne bağlı olacaktır ticaret. Ancak kral burjuvazinin taleplerini yerine getirmeyince hak ve özgürlükler talebi toplumsal patlama ve (başta 1789 Fransız Devrimi olmak üzere) devrimlerle elde edilecektir.

Feodal dönemde aynı üstbeye bağlı altbeylerden oluşan bir kurul vardır; idealde bu kurul tüm

Feodal dönemde aynı üstbeye bağlı altbeylerden oluşan bir kurul vardır; idealde bu kurul tüm altbeylerin eşit olduğu bir danışma ve beyler arasındaki sorunları çözücü yargı kurulu olsa da; gerçekte en güçlü beyin sözünün geçtiği bir yer olmuştur. Bazan altbeyler, üstbeye kendi isteklerini kabul ettirebilmişlerdir. Bunun en bilinen örneği İngiltere’de 1215’de feodal beylerin kralı imzalamaya zorladıkları Magna Carta’dır.

Kilise Avrupa’da ikili bir feodal düzen vardır. Biri toprak sahibi feodal beylerden oluşur; diğeri

Kilise Avrupa’da ikili bir feodal düzen vardır. Biri toprak sahibi feodal beylerden oluşur; diğeri ise Roma İmparatorluğu’nun son dönemlerinde geniş topraklara sahip olan Kilise’dir. Nasıl ki feodal beyler hiyerarşik bir düzen içinde en alt vassaldan (feodal bey) en üst süzerene (kral) dek hiyerarşik bir düzen oluşturdularsa, Kilise de papazlar, piskoposlar ve başpiskoposlar şeklinde bir hiyerarşi oluşturur. Ancak her ne kadar tek bir merkeze bağlı olsa da Kilise içinde de güç çekişmeleri yaşanmaktadır. Kilise, çeşitli toplumsal isyanları bastırmada feodal beylerle birlikte hareket etmektedir. Bunun yanı sıra Kilise tarafından hristiyanca yaşama karşı olduğu ilan edilen her tür düşünce ve yaşama biçimini de bireyleri tek izleyerek bastırmaktadır. Bu amaçla Papalık 1233’de Engizisyon (kovuşturma) örgütünü kurar. Ortaçağ boyunca Kilise ve devlet tek erk olabilmek için birbirleriyle mücadele eder; ancak alt katmanlar ayaklandığı zaman, onları bastırmak için birleşir.

Haçlı Seferleri Papa’nın Avrupa’nın kutsal yerleri Müslümanların elinden kurtarıp hac yollarının güvenliğini sağlamak bahanesiyle

Haçlı Seferleri Papa’nın Avrupa’nın kutsal yerleri Müslümanların elinden kurtarıp hac yollarının güvenliğini sağlamak bahanesiyle 11. yüzyılda başlattığı bu akınların altında birçok başka neden bulunmaktadır: -Akdeniz’i İslamiyetin egemenliğinden almak; -Doğu Roma’nın üzerindeki Türk ve Arap baskısını kaldırmak; -nüfusta, tarımsal üretimde, ticarette ve zanaatta canlanmaya başlayan Avrupa’nın yayılmacı eğilim göstermesi; -işsiz ve topraksız kaldığı için haydutluğa başlayan şövalyeleri ve köylüleri düzene sokmak vb.

Haçlı akınları kısa vadede bu sorunlara çözüm bulsa da, uzun vadede feodal düzenin sonunu

Haçlı akınları kısa vadede bu sorunlara çözüm bulsa da, uzun vadede feodal düzenin sonunu hızlandırmıştır. Doğunun mallarıyla tanışılmış, bu malları getirme amaçlı ticaret canlanmış, kentli kesim (burjuvazi) ekonomik olarak güçlenmiştir. Aristokratlar düzenledikleri Haçlı Seferlerinin parasını karşılamak için kentler üzerindeki haklarını zenginleşen burjuvalara satacaktır. Haçlıları korumak için kurulan ve onlara kredi veren yardım örgütleri, zamanla bankerlik örgütlerine dönüşecektir. Kültürel anlamda ise Haçlı Seferleri, Avrupa’da sansürlenen ve unutulan Antik Yunan ve Roma klasik kültürlerinin İslam kültürü aracılığıyla yeniden öğrenilmesine yol açacak; Hümanizma, Rönesans ve Aydınlanmanın ortaya çıkmasında önemli bir etken olacaktır.

FEODAL TOPLUMDAN KAPİTALİST BURJUVA TOPLUMUNA GEÇİŞ Hemen her toplum biçimi, o toplum biçimi değiştirilmedikçe

FEODAL TOPLUMDAN KAPİTALİST BURJUVA TOPLUMUNA GEÇİŞ Hemen her toplum biçimi, o toplum biçimi değiştirilmedikçe çözümlenemeyecek sorunları içinde barındırır. Feodalizmin de bu şekilde, kendine çözemeyeceği iki büyük sorunu vardır: 1. Toprak sahipliği babadan oğula geçmektedir, 2. Kendi içine kapalı bir ekonomi, ancak belli sayıda insanı yaşatabilir. Ancak serflerin sayısı zamanla artmaktadır.

Kapitalist burjuva toplumu, endüstri uygarlığının Avrupa’daki ilk aşamasıdır. Feodal düzenden bu yeni topluma geçiş

Kapitalist burjuva toplumu, endüstri uygarlığının Avrupa’daki ilk aşamasıdır. Feodal düzenden bu yeni topluma geçiş birçok sürecin sonucudur: 1. Üretim teknolojisi alanında makineleşme ve sermaye birikimi, 2. Ateşli silahların icadıyla savaş teknolojisi alanındaki değişiklikler, 3. Üretim ilişkileri alanındaki devrim (katmanlı toplumdan, başlıcaları proleterya ve burjuvazi olan sınıflı topluma geçiş), 4. Siyasal devrim (önce mutlakiyete, sonra burjuva demokrasilerine geçiş), 5. Kültürel aydınlanma (dinsel düşünüşten bilimsel düşünüşe geçiş).

1) Üretim teknolojisi alanında makineleşme ve sermaye birikimi, Bölgeler arası ve denizaşırı ticaret, başta

1) Üretim teknolojisi alanında makineleşme ve sermaye birikimi, Bölgeler arası ve denizaşırı ticaret, başta İtalya olmak üzere pekçok kıyı kentinde tüccarların artı elde etmesine yol açmıştır. Alışveriş o kadar büyür ki tüccarlar nitelikli, standart ve büyük tutarlarda yapılmış mallara ulaşmada sorun yaşamaya başlarlar. Önce köy dolaşıp mal toplarlar; olmadı hammaddeyi evlere götürüp istedikleri malları yaptırırlar; sonunda büyük imalâthaneler açıp malları burada kendi gözetimleri altında ürettirmeye başlarlar. Bu imalathanelerde mal üretim biçimine manifaktür adı verilir.

Bu yöntemle hızlı, büyük tutarlarda, standart ve ucuz mal üretimi mümkün olur. Zamanla işi

Bu yöntemle hızlı, büyük tutarlarda, standart ve ucuz mal üretimi mümkün olur. Zamanla işi kolaylaştıran ve hızlandıran makineler geliştirilir ve böylece büyük fabrikaların yolu açılır. Ticaret kapitali, endüstri kapitaline dönüşür. Bu imalâhathane (ve sonra fabrikalarda) en büyük sorunlardan biri makineleri çalıştıracak enerjinin bulunmasıdır. 17. yüzyılın sonunda, madenlerde biriken suyu atmak amacıyla ilk buhar makinesi kullanılır.

18. yüzyılın sonlarına dek enerjinin büyük kısmı ısı olarak yok olan verimsiz buhar makineleri

18. yüzyılın sonlarına dek enerjinin büyük kısmı ısı olarak yok olan verimsiz buhar makineleri su pompalamakta ve tekstil makinelerini çalıştırmakta kullanılır sadece. Daha sonra icat edilen buhar türbinleri sayesinde buharlı gemiler ve buharlı trenler yapılabilmiştir. Buhar makineleri sanayi devrimine giden yolda önemli bir dönüm noktasıdır. Manifaktür üretim yerini büyük fabrikalara bırakır. Standart ve ucuza üretim, eskiye göre daha fazla hammadde ve işgücü ihtiyacı, eskiye göre daha ucuz fiyatlar, tüketimi körükleme, kentleşme, nüfus artışı sanayi devriminin sonuçlarından bazılarıdır.

2) Ateşli silahların icadıyla savaş teknolojisi alanındaki değişiklikler, Avrupa’da tüfek 15. yüzyılda kullanılmaya başlanır.

2) Ateşli silahların icadıyla savaş teknolojisi alanındaki değişiklikler, Avrupa’da tüfek 15. yüzyılda kullanılmaya başlanır. Daha sonra toplar, feodal beyleri dize getirip kral olmak isteyenlerce kullanılır. Kaleler, artık eskisi gibi yıkılmaz değildir. Pahalı ateşli silahların gerektirdiği yatırımlar, kentlerde yapılabilir ancak. Böylece büyük feodal beyler, prensler ve kent devletleri güç kazanırlar. Ateşli silahlar aynı zamanda sömürgeciliğin de yolunu açar.

3) Üretim ilişkileri alanındaki devrim (katmanlı toplumdan, başlıcaları proleterya ve burjuvazi olan sınıflı topluma

3) Üretim ilişkileri alanındaki devrim (katmanlı toplumdan, başlıcaları proleterya ve burjuvazi olan sınıflı topluma geçiş), Zanaatçı ve tüccarlar kentlerde yeni bir toplumsal sınıf oluştururlar: Burjuvazi/Kentsoylu (kökeni “surlarla çevrili kent” anlamındaki “bourg”dur; kentte yaşayan anlamına gelir. ) Bu toplumsal sınıf zenginleşmeye başlamıştır ama nasıl yönetildikleri ve verecekleri vergiler senyörler (aristokratlar) ve Kilise’nin temsilcisi din adamları tarafından belirlenmektedir. Buna karşı kentlerdeki burjuvalar birlik olurlar. Zamanla bazan güç kullanarak (bir psikoposu öldürerek sözgelimi) çoğu zaman da yönetenlere para vererek onlarla antlaşmalar imzalar; böylece yönetenlerin keyfi isteklerini sınırlandırır ve özgürlüklerini satın alırlar.

1300’lerin başlarında Avrupa’da tarıma açılacak pek toprak kalmamıştır. Ancak nüfus artmaya devam etmektedir. Kapitalizmin

1300’lerin başlarında Avrupa’da tarıma açılacak pek toprak kalmamıştır. Ancak nüfus artmaya devam etmektedir. Kapitalizmin “özgürleşme” olarak adlandırdığı süreçte, sayısı arttığı için serfler özgür bırakılarak topraklarından kovulurlar. Bu serflerin ve imalâthaneler nedeniyle işlerini kaybeden zanaatçıların oluşturduğu bir işçi sınıfı (proleterya) ortaya çıkar. Tarım dışında iş bilmeyen bu köylüler, çeşitli yollardan toprak edinip özgür köylüler haline gelirler. Bir kısmı da kentlere gidip geleceğin fabrikasının temeli olan imalâthanelerde çalışmaya başlar.

4) Siyasal devrim (önce mutlakiyete, sonra burjuva demokrasilerine geçiş), Siyasal erkin ekonomik ve/veya askeri

4) Siyasal devrim (önce mutlakiyete, sonra burjuva demokrasilerine geçiş), Siyasal erkin ekonomik ve/veya askeri erke dayanması gerekir. Ekonomik ve askeri erk, kentli burjuvaların eline geçmiştir, dolayısıyla burjuvazi siyasal erk de talep etmeye başlamıştır. Yoksullaşan bazı feodal beyler, kentler üzerindeki ayrıcalıklarını zengin burjuvalara satmışlardır. Bazı kentlere kendilerini yönetme beratını bağışlamışlardır. Uygun yerde bulunan bazı kentler zengin tüccarlardan oluşan kent kurullarınca cumhuriyet biçiminde yönetilmeye başlanmıştır ve bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Floransa, Venedik, Cenova gibi İtalyan ticaret liman kentleri, Alman Hanse Birliği kentleri bunlara örnektir.

Diğer yerlerde ise, aynı dilin konuşulduğu bölgelerde birden çok feodal beyin olması yerine ticaretin

Diğer yerlerde ise, aynı dilin konuşulduğu bölgelerde birden çok feodal beyin olması yerine ticaretin güvenli yollarda yapılmasını sağlayan, bir tek vergi alan, pazarın kurallarını standart biçimde belirleyen merkezî bir güç olmasını desteklerler. Ulusal ve üniter devletler (krallıklar, monarşiler) kurulmasının yolu böylece açılmış olur. Ancak zamanla krallar hiç kimseyi umursamayan keyfi yönetimleriyle burjuvazinin taleplerini yerine getirmemeye başlar. Burjuvazi siyasal erk talep eder.

-17. yy İngiltere’de Lordlar Meclisi ve Avam Meclisi yeniden yürürlüğe girer; yasalar değişir. -1789

-17. yy İngiltere’de Lordlar Meclisi ve Avam Meclisi yeniden yürürlüğe girer; yasalar değişir. -1789 Fransız Devrimi (ki onu 1848 devrimi izleyecektir) ile birlikte Fransa’da bir burjuva cumhuriyeti kurulur. 26 Ağustos 1789’da Fransa Ulusal Meclisi tarafından kabul edilen İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi insanların özgür doğduğu, eşit koşullarda yaşamaları gerektiği, egemenliğin millete dayanması gerektiği ve yönetenlerin yine millete karşı sorumlu olduğu, insanların zulme karşı direnme haklarının bulunduğu, hiç kimsenin dinsel ya da toplumsal inançları nedeniyle kınanamayacağını söyleyerek önemli bir değişimin temelini oluşturur.

5) Kültürel aydınlanma (dinsel düşünüşten bilimsel düşünüşe geçiş). Hristiyanlık, faize karşıdır; sade bir yaşam

5) Kültürel aydınlanma (dinsel düşünüşten bilimsel düşünüşe geçiş). Hristiyanlık, faize karşıdır; sade bir yaşam biçimini öngörür. Bu ikisi, zenginleşen burjuvazi için engeldir. Ayrıca endüstriyel üretim bilim sayesinde yaratılan teknolojiye gerek duymaktadır. Bilimsel düşünüşte gözlem ve deney ön plana geçer. Aynı türden olaylarla ilgili yeterli sayıda gözlemde bulunulduktan sonra o olaya dair neden-sonuç ilişkisi hakkında tümevarım yöntemiyle bir “doğa yasası”na ulaşılır. Yine deneylerle de aynı nedenin hep aynı sonuca ulaşıp ulaşmadığı denenir. Doğanın değişmez fizik yasalarıyla işlediğine ilişkin pozitivist düşünce egemendir.

RÖNESANS 15. yüzyılda İtalya’da ortaya çıkan ve tüm Avrupa’ya yayılan yeni bir sanat ve

RÖNESANS 15. yüzyılda İtalya’da ortaya çıkan ve tüm Avrupa’ya yayılan yeni bir sanat ve mimarlık anlayışıdır Rönesans. Kelime anlamı “yeniden doğuş”tur; Germen istilalarıyla yıkılan uygarlığın (burada Roma Uygarlığı kastediliyor) uzun bir karanlık dönemden sonra yeniden doğduğunu müjdeler bu sözcük.

Aslında sanat ve mimari asla yok olmamıştır; Kilise, aristokratlar ve sonra da zengin burjuvalar

Aslında sanat ve mimari asla yok olmamıştır; Kilise, aristokratlar ve sonra da zengin burjuvalar yaşatmışlardır onu. Rönesans’ın farkı sanat ve mimaride Antik Yunan ve Roma düşünden ve eserlerinden etkilenilmesidir. Ortaçağ skolastik düşüncesinden en önemli farkı, insanı temel almasıdır. Matbaanın bulunması, Rönesans’ın hızla yayılmasını sağlamıştır. (Önemli isimlerden bazıları: Erasmus, Galileo Galilei, Kopernik, Montaigne, Thomas More, Francis Bacon, Leonardo da Vinci, Michelangelo, Boticelli, Rafaello, Jan van Eyck, Bosch, Bruegel)

 • Hümanizm Rönesansla birlikte gelen yeni dünya ve insan anlayışı, felsefede Hümanizm olarak

• Hümanizm Rönesansla birlikte gelen yeni dünya ve insan anlayışı, felsefede Hümanizm olarak billurlaşır. Hümanizm, “insanseverlik” değildir. Tanrı merkezciliğin yerine insanı merkeze alan anlayıştır. Hümanizme göre insan gerçeği bulabilir ve bunu bilimsel düşünüşle yapar. Hümanist felsefenin belirgin özelliği, insanın yeteneklerine duyulan güvendir.

REFORM Katolik Kilisesi’ne karşı Alman keşiş Martin Luther’in başlattığı ve 15 -17. yüzyıllar arasında

REFORM Katolik Kilisesi’ne karşı Alman keşiş Martin Luther’in başlattığı ve 15 -17. yüzyıllar arasında tüm Avrupa’ya yayılan karşı çıkış hareketidir. Hristiyanlığın yeniden gözden geçirilmesini, İncil’in Latince dışında da, yerel dillere çevrilmesini öngörür. Reform sonucunda Hristiyanlığın Ortodoksluk ve Katoliklik yanında üçüncü mezhebi olan Protestanlık ortaya çıkmıştır. Reform sonucunda birçok yerde Kilisenin topraklarına el konur. Böylece Kilisenin ekonomik ve siyasal gücü zayıflar. Ayrıca Kilise okullarının yanı sıra laik okullar da açılır. Bu okullar bilimsel düşün yayıldığı ve geliştirildiği yerler olmuştur.