Kemalin askeri DOU AKTULGA ve Kemalin retmeni NECP

  • Slides: 23
Download presentation
Kemal’in askeri DOĞU AKTULGA ve Kemal’in öğretmeni NECİP HABLEMİTOĞLU’na

Kemal’in askeri DOĞU AKTULGA ve Kemal’in öğretmeni NECİP HABLEMİTOĞLU’na

Hakan evrensel Yer Eksi İki

Hakan evrensel Yer Eksi İki

“O yüz, hiçbir yüz değildi”

“O yüz, hiçbir yüz değildi”

Tekrar mevzinin içine döndüğünde sıhhiyecilerin yatağın üzerine yatırdıkları bir askerin parçalanan diz kapağındaki kanı

Tekrar mevzinin içine döndüğünde sıhhiyecilerin yatağın üzerine yatırdıkları bir askerin parçalanan diz kapağındaki kanı durdurmaya çalıştıklarını gördü.

Bir şeyler söyleyecek oldu ama binanın üzerine isabet eden havan mermisinin patlama sesiyle o

Bir şeyler söyleyecek oldu ama binanın üzerine isabet eden havan mermisinin patlama sesiyle o yöne döndü. Çatısı tümüyle yanan binadan yoğun bir duman yayılıyor, ters esen rüzgâr sayesinde mevzilere ulaşmadan karakolun sırtını dayadığı tepelerin üzerinde dağılıp gidiyordu. Tekrar elindeki telsize baktı. “Lanet olsun!” dedi kendine. Sonra gözü mevzinin hemen önündeki karaltıya takıldı. Ayaklarının dibindeydi.

Mevzinin alt tarafına düşen bir havan mermisinin patlamasıyla oluşan bir anlık aydınlıkta gördü onu.

Mevzinin alt tarafına düşen bir havan mermisinin patlamasıyla oluşan bir anlık aydınlıkta gördü onu. Kocamandı. . . Yavaş yavaş eğildi. Önce bacakları. . . Kan lekeleri içindeki kamuflajlı üniformanın yırtık paçalarını, topuğu parçalanmış postalları. . . Biraz daha yaklaştı. Başının üstünden, alnının hemen önünden geçen mermilerin sesini duyuyordu. Ama aslında burada değildi Tayfun. Çoktan başka bir yere gitmişti.

Dizlerinin üstüne çöktü. Dolunayın ışığı yerde yatan askerin alnındaki kandan yansıyordu. Omuzlarının hizasına kadar

Dizlerinin üstüne çöktü. Dolunayın ışığı yerde yatan askerin alnındaki kandan yansıyordu. Omuzlarının hizasına kadar dizlerinin üstünde ilerledi. Başını kaldırıp tekrar binaya baktı. Odalardan birinden gökyüzüne doğru alevler yükseliyordu. Tekrar askere dönüp ellerini yüzüne uzattı.

Yüzünün yukarıda kalan sol tarafı parçalanmıştı. Mermi başının sağ tarafından girmiş ve sol yanağında

Yüzünün yukarıda kalan sol tarafı parçalanmıştı. Mermi başının sağ tarafından girmiş ve sol yanağında büyük bir delik bırakarak çıkmıştı. Tanıyamıyordu bir türlü. Boyu, omuzları benziyordu ama. . . Bir de rengi solmuş hücum yeleği ve üniforması. Ama yüzü o yüz değildi. Aslında o yüz hiçbir yüz değildi ki. . .

Sol eliyle çenesini tutup kendine çevirdi. Boğazının düğümlendiğini hissetti. Bir yumruk, kocaman, Ali’nin kanlı

Sol eliyle çenesini tutup kendine çevirdi. Boğazının düğümlendiğini hissetti. Bir yumruk, kocaman, Ali’nin kanlı eli kadar bir yumruk gırtlağının, tam da adem elmasının ortasına oturup kalmıştı. Nefes almayı denedi, olmadı. Bağırmak istedi, başaramadı. Yatmak, uyumak istedi, beceremedi. Yığılıp kalmak istedi. Dizlerinin, kollarının, boynunun bacaklarının kasları, lif, tel, ip ip dağılıyordu.

Elini çekip karnına yasladı. Sonra başına götürdü. Sonra da bacaklarının arasına soktu. Aynı ilkokuldaki

Elini çekip karnına yasladı. Sonra başına götürdü. Sonra da bacaklarının arasına soktu. Aynı ilkokuldaki gibi. Aynı o müsameredeki gibi, elini nereye koyacağını bilemiyordu. Ali’nin kanına bulaşmış elini toprağa koyamadı Tayfun. Etrafında patlayan bombaların, havan mermilerinin, roketlerin, tüfeklerin seslerini duymuyordu. Duyuyordu da, işte onlar, hepsi çok uzaktaydılar.

Gayrı ihtiyari, göğsüne doğru eğildi. Belli belirsiz bir hırıltıyla gözleri büyüyüverdi. Hemen üstüne atlayıp

Gayrı ihtiyari, göğsüne doğru eğildi. Belli belirsiz bir hırıltıyla gözleri büyüyüverdi. Hemen üstüne atlayıp geniş omuzlarından tuttuğu gibi kendine çekti. Başını başının arkasına atmaya çalıştı. Beceremedi. Geriye doğru, mevziye döndü. Seslenmek istedi ama sesi bir türlü çıkmıyordu. Dili, damağı, dudakları, gırtlağı kurumuş, hepsi birbirine yapışmıştı.

Yutkunmayı denedi, o da olmadı. Tekrar sırtlamayı denedi, yüz on kiloluk Ali’yi. İkisi birlikte

Yutkunmayı denedi, o da olmadı. Tekrar sırtlamayı denedi, yüz on kiloluk Ali’yi. İkisi birlikte geriye doğru yuvarlandılar. Gözleri kocaman açılmış Tayfun, sırt üstü yatmış, üzerinde habercisi, mevzinin kapısına kadar olan iki metrelik mesafeyi sürünmeye başladı. Üniformasından asıla. Ali’nin göğsünden gelen sesleri daha rahat duyuyordu artık. “Oğlum. . . ”

Önce dizlerini karnına doğru çekiyor, sonra ayağının altındaki toprağı itiyordu. “Oğluuummm…” Kollarıyla Ali’yi kavramıştı.

Önce dizlerini karnına doğru çekiyor, sonra ayağının altındaki toprağı itiyordu. “Oğluuummm…” Kollarıyla Ali’yi kavramıştı. Mevzinin diğer tarafına düşen bir roketin patlamasıyla havada uçuşan taş parçaları üzerine kadar gelmişti. Gücünü toplayıp bir kez daha dizlerini çekti ve ittirdi. Tayfun’un toprağa sürtünen pantolonu kalçasından aşağıya sıyrılıyordu. “Oğlum. . . Yavrum. . . Evladım. . . ”

Dik tutmaya çalıştığı başı bir yere çarpınca geriye dönüp mevziye baktı. Dışarı sızan kırmızı

Dik tutmaya çalıştığı başı bir yere çarpınca geriye dönüp mevziye baktı. Dışarı sızan kırmızı ışığı rahatlıkla görebiliyordu artık. Tekrar seslenmeyi denedi. Ama yine olmadı. Ali’yi yavaşça sağ tarafına doğru bırakıp sol dizi ile kendini mevzinin merdivenine doğru ittirdi. “Yavrum. . . Oğlum. . . ”

Evet, işte sıhhiyeciler oradaydı. Aşağıda, bir askerin dizini sarmışlar, yataktan indiriyorlardı. Biri de mazgaldan

Evet, işte sıhhiyeciler oradaydı. Aşağıda, bir askerin dizini sarmışlar, yataktan indiriyorlardı. Biri de mazgaldan dışarıya ateş ediyordu. “Heeeyyy!” dedi. Ağzından sadece bu çıkmıştı. Ama bu gürültü içinde duymaları mümkün değildi.

Tekrar seslendi: “Bana bakın. . . ” Kimse dönüp bakmadı. “Baksanıza be! Buraya gelin!”

Tekrar seslendi: “Bana bakın. . . ” Kimse dönüp bakmadı. “Baksanıza be! Buraya gelin!” Çığlığı ile koskoca vadideki tüm sesleri bastırdığını düşünüyordu ama gerçekte kendisi bile duyamıyordu.

Ali’yi, sol koluyla tutup bir kez daha çekti. Artık ikisi de merdivenin başındaydılar. Ama

Ali’yi, sol koluyla tutup bir kez daha çekti. Artık ikisi de merdivenin başındaydılar. Ama daha fazla ilerleyemezlerdi. İkisi de aşağıya yuvarlanırdı. Sürekli sayıklıyordu. “Oğlum. . . ”

Sıhhiyeci askerler mevzinin köşesinde omzundan vurulmuş bir askeri yatağa yatırdılar. Hızla üniformasını çıkardılar. Aşağıya

Sıhhiyeci askerler mevzinin köşesinde omzundan vurulmuş bir askeri yatağa yatırdılar. Hızla üniformasını çıkardılar. Aşağıya doğru bağırmak için ağzını açtı. Ama dilini bir türlü oynatamıyordu. Bitkin düşmüştü. Bir an için kendini öylece bıraktı.

Yüzüne yaslanmış yarısı olmayan bir yüzle, aşağıdaki askerlerine bakıyordu. Ali’nin cılız kalp atışlarını hissediyordu.

Yüzüne yaslanmış yarısı olmayan bir yüzle, aşağıdaki askerlerine bakıyordu. Ali’nin cılız kalp atışlarını hissediyordu. Tam da göğsünün üstünde. . . Habercisinin ağırlığı altında zorlukla nefes alabiliyordu. Koluyla biraz daha sardı. İyice sıktı. Gözlerini kapadı ve beklemeye başladı.

Kulağına yaslanan dudaklarından habercisinin nefesini hissediyordu. Ilık ılık bir nefes. . . “Oğlum. .

Kulağına yaslanan dudaklarından habercisinin nefesini hissediyordu. Ilık ılık bir nefes. . . “Oğlum. . . Yavrum. . . Evladım. . . ”

Hazırlayan: Hakan EVRENSEL’e ulaşmak için: gokbatur. sancak. beyi@gmail. com hakan_evrensel@yahoo. com www. hakanevrensel. com

Hazırlayan: Hakan EVRENSEL’e ulaşmak için: gokbatur. sancak. beyi@gmail. com hakan_evrensel@yahoo. com www. hakanevrensel. com

ey_turk_milleti@yahoogroups. com

ey_turk_milleti@yahoogroups. com