Karadeniz Teknik niversitesi IIBF Trkiyenin Sosyal Yaps Dersi
Karadeniz Teknik Üniversitesi IIBF Türkiye‘nin Sosyal Yapısı Dersi Kaynaklar: 1 - Dünden Bugüne Türkiye’nin Toplumsal Yapısı. Memet Zincirkıran, Dora Yayınları 2 - 21. Yüzyılda Türkiye, 2000‘li Yıllarda Türkiye‘nin Toplumsal Yapısı, Emre Kongar, Remzi Kitapevi 3 - 1920‘den Günümüze Türkiye‘de Toplumsal Yapı ve Değişimi, Faruk Alpkaya ve Bülent Duru (Derl. ) phoenix Yayınları facebook: KTÜ_Mehmet_Hoca ve facebook: mehmet. soytürk. 148 instagram: mehmetce 34 twitter: https: //twitter. com/Mehmet. Soytuerk 0462 377 40 45 mehmetsoyturk@ktu. edu. tr 1
Türkiye‘nin Sosyal Yapısı Dersi “Diğerleri hayal kurarken sen hazırlan, diğerleri uyurken sen başla, diğerleri pişman olurken sen ders al, diğerleri vazgeçerken sen azmet, farklılık yaratmanın temelinde bunlar vardır. ” (Prof. Dr. Halil İnalcık) 2
Türkiye’nin Toplumsal Yapısı Sosyolojinin Kazandırdıkları • Sosyoloji, kişinin içinde yaşadığı toplumu/kurumu/grubu daha iyi tanımasına/anlamasına yardımcı olur. • Vizyon geliştirir, daha geniş bir perspektif ile olayların analizinde yardımcı olur. • İnsanın kendisini tanımasına sebep olabilir. • Sosyoloji insanın merak duygusunu giliştirir. Daha araştırmacı ve sorgulayıcı bir düşünce tarzı kazandırır. • Eleştirisel anlayış ve yaklaşımı geliştirir. • Sosyoloji, bilinen/dayatılan/gösterilen gerçekliklere karşı çıkan muhalif bir kişilik yapısını geliştirir. • Bireylere empati yeteneği kazandırır. 3
Türkiye’nin Toplumsal Yapısı • Fizik ve Kimya - madde • Psikoloji - karakter • Siyaset bilimi - siyasal iktidar kavramı • Sosyoloji - toplum ve topluluk Toplumları analiz edip anlayabilmek için toplumların tarihini ve tarih içerisinde yaşamış olduklarını da iyi bilmek gerekmektedir. Türkiye’yi ve toplumunu da analiz edebilmek anlayabilmek içinde onların tarihini bilmek gerekmektedir. • Müslümanlık öncesi ve sonrası Türkler; kurdukları devletler • Hadislerde Türkler • Türkler’in savaşçı niteliklerine dikkat çekerek Türkler’le mücadele ve savaş konusunda sahâbeyi ve sonraki nesilleri uyaran, onlarla iyi geçinmeyi tavsiye eden hadisler: “Türkler size dokunmadıkça siz de onlara dokunmayınız” (Ebû Dâvûd, “Melâḥim”, 8; Nesâî, “Cihâd”, 42). 4
Türkiye’nin Toplumsal Yapısı • Türkler’in fizyolojik özelliklerinden ve müslümanlarla savaşacaklarından bahseden hadisler: “Siz küçük çekik gözlü, kırmızı yüzlü, basık burunlu, çehreleri sanki örs üzerinde dövülmüş ve üzeri derilerle kaplanmış sağlam kalkanlar gibi bir kavim olan Türkler’le savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır; siz kıldan örülmüş çorap giyen bir kavimle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır” (Buhârî, “Menâḳıb”, 25; Ebû Dâvûd, “Melâḥim”, 9). • Türkler’i Benî Kantûrâ olarak gösteren ve müslümanlarla savaşacaklarını ifade eden hadisler (Müsned, V, 40; Ebû Dâvûd, “Melâḥim”, 10). Maide Suresi 54. Ayet: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. ” Bu kavmin Türkler olduğu şeklinde de yorumlanmaktadır. Ayrıca, bu kavmin sadece bir kavim değil her zulm döneminde zulmden kurtaracak 5
Türkiye’nin Toplumsal Yapısı Türk Tarihinin önemli Dönüm Noktaları 1. 1040 Dandanakan Savaşı Selçuklular ile Gazneliler arasında 1040 yılında yaşanan ve Selçuklu Devleti’nin kuruluşunu sağlayan savaştır. • Selçuklular, Karahanlı ve Gazneliler’le yaptıkları uzun ve çetin mücadelelerin doruk noktasını teşkil eden Dandanakan zaferinden sonra Büyük Selçuklu Devleti’ni kurdular. • Savaşın son günü Selçuklu beyleri yaptıkları toplantıda Tuğrul Bey’i yeni devletin ilk sultanı ilân ettiler ve civardaki hükümdarlara fetihnâmeler göndererek zaferlerini bildirdiler. • Dandanakan zaferi, Türk-İslâm ve dünya tarihi açısından çok önemli sonuçlar doğurmuştur. Selçuklular Horasan’da bir devlet kurduktan sonra bütün Sünnî-İslâm âleminin maddî kuvvet ve kudretinin mümessili olarak her türlü iç ve dış tehlikelere karşı müslümanları koruma görevini üstlenmişlerdir. 6
Türkiye’nin Toplumsal Yapısı 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. Malazgirt Meydan Muharebesi 1071 Nikaia – İznik’in Fethi (1075); Kutalmışoğlu Süleyman Şah Anadolu Selçuklu Devletini Kuruluşu 1078 Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluşu 1299 Kosova Savaşı 1389 Fetret Dönemi 1402 -1413 İstanbul’un Fethi Mohac Meydan Muharebesi 1526 I. Viyana Kuşatması 1529 II. Viyana Kuşatması 1683 Napolyon’un Mısır’ı işgali 1797 -1801 1838 Tanzimat Fermanı I. Ve II. Meşrutiyet Dönemleri Sultan II. Abdülhamid’in tahtan indirilmesi Çanakkale Savaşı Kurtuluş Savaşı Cumhuriyetin Kuruluşu 7
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme • Toplumsalın birey üzerindeki etkisi farklı toplum ve gruplarda değişik şekilde gerçekleşir. Değer, tutum, davranış örüntüleri, içinde yaşanılan toplum, kurum, grup içerisinde anlam kazanır. Sosyoloji, bir toplumsal yapıda bireysel gibi görülen davranış ve tutumların arkasındaki toplumsal olanı açıklamaya çalışır. Bireyin toplumsal şifrelerini ortaya koyar. Bu yönüyle sosyoloji bir toplumu, kurumu, grubu anlamada önemli kılavuz işlevi görür. Temel Kavramlar • Toplum: sınırları belirli bir coğrafyada, ortak yaşam kültürü geliştirmiş, tarih, kültür, zihniyet unsurlarında belirli ortak paydaları oluşturmuş ve kendini oraya ait hisseden insanlardan bir yapıdır. • ortak duygu – soma faciası • Toplum içerisinde aynı zamanda da çok sayıda farklılıkları barındıran bir üst yapıdır. • Toplumsal Eylem: Toplumsal eylem, belirli bir süreç içerisinde bir toplum, karum ve grupta yerleşmiş/standartlaşmış/kurumsallaşmış/ genel kabul görmüş eylemdir. 8
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Toplumsal yapı ve toplumsal değişme kavramları yaşadığımız dünyadaki diğer birçok kurum ve kavram gibi 18. yüzyılın sonlarına doğru yaşanan Fransız Devrimi ile Sanayi Devrimi’nin sonucunda ortaya çımıştır. Toplumsal yapı: toplumu oluşturan bireyler, gruplar, etnik topluluklar, inanç toplulukları, statü grupları, sınıflar, toplumsal cinsiyet vb. arasındaki sistematik ilişkiler bütünüdür. Toplumsal değişme: toplumsal yapı içerisindeki ilişkilerdeki dönüşümdür. Fransız Devrimi ile Sanayi Devrimi, insalık tarihinde o güne kadar egemen olan değişimin olumsuz ve inlenmesi gereken bir olgu olduğu anlayışını kökten değiştirmiş, bu çifte devrimden sonra değişim olumlu, ancak denetlenmesi ya da yönlendirilmesi gereken bir olgu olarak görülmeye başlanmıştır. Değişmeyi kaçınılmaz gören ve değişime olumlu bir anlam yükleyen ilk düşünür, özellikle fizik biliminde yaşanan gelişmeler sonucunda insanın doğa üzerindeki denetiminin artmasından yola çıkarak benzer gelişmeyi toplum alanınada öneren Saint Simon’dur. 9
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Henri de Saint-Simon (17 Ekim 1760, Paris – 19 Mayıs 1825), toplumsal fizik adını verdiği bir disiplin kurarak toplumun bilgilerine ulaşmayı ve bu bilgilerden yararlanarak toplumsal değişme sürecini daha iyi bir toplum kurulması yönünde yönlendirmeyi önermiştir. Ortaya atmış olduğu bu düşünce daha sonraki yıllarda toplum bilimleri alanında günümüze kadar gelecek akımlara öncelik etmiştir. Bu akımlardan ilki toplumsal değişme sürecini değerlerden bağımsız bir olgu olarak algılayan ve “bilimsel” olarak incelemeyi savunan Pozitivizm diğeri ise toplumsal değişmeyi yine “bilimsel” olarak incelemeyi öne çıkaran ancak bu süreci daha iyi bir toplum kurulması için yönlendirmeyi savunan Marksizm’dir. 10
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Modernleşme Kuramı ve Toplumsal Değişme Modernleşme kuramı 1970’lerde sosyal bilimler alanında ortaya çıkmış bir akımdır. Toplumsal değişme sürecini geleneksel toplumlardan modern topluma giden kaçınılmaz, geri döndürülemez olumlu bir süreç (ilerleme) olarak kabul eder. Bu süreci ise modernleşme olarak kabul ederler. Düşünsel anlamda başlar, modern siyasi seçkinlerin güçlenmesiyle birlikte siyasi alana sıçrar, modern seçkinlerin iktidarı ele geçirmesi sonucu ekonomi ve toplum dönüştürülür ve en sonunda toplumsal bütünleşme aşamasına ulaşır. (Fikri/düşünsel alanda başlar ve seçkinler tarafından toplumun diğer bölümlerine taşınır) Modernleşme kuramına göre farklı ülkelerde yaşanan modernleşme süreci ana hatlarıyla aynı aşamaları izlemiştir fakat ülkelerin geleneksel toplum yapıları ve modern düşünceyle tanışma biçimine bağlı olarak farklı biçimler göstermiştir. 11
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme 1. İlk Ülkeler- İngiltere ve Fransa: modernleşmenin merkezi ve modernleşen ilk iki toplum olarak kabul edilirler. Kendi iç dinamiklerinden modernliğin oluşmasını sağlamışlardır. Diğer ülkelerde İngiltere ve Fransa’dan görerek bu gelişmeleri ülkelerine ithal etmişlerdir. 2. Komşu ülkeler – Almanya/Belçika/İspanya/ İtalya vb. : Coğrafi uzaklıklarına bağlı olarak belli bir zaman farkıyla ilk iki ülkeyi takip ederler. Moderleşmenin doğuş aşamasınada şahit olmuşlardır. 3. Koloniler – ABD/Kanada/Avustralya: Modern düşünceyle yine oldukça erken tanışan ilk iki ülkenin kolonileridir. Aynı zamanda bu ülkelerdeki geleneksel toplumlar koloniciler tarafından ya tamamen yok edilmiştir ya da ihmal edilebilecek bir düzeye indirilmişlerdir. Koloniciler göç ederken menşei ülkelerdeki modernleşme düşüncelerini beraberlerinde getirmişlerdir. 12
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme 4. Koloniler – Latin Amerika: ikinci grubun kolonileri olan latin amerika ülkeleri tarafından oluşurlar. Bu ülkelerde ana ülkelerden göç edenlerin taşıdıkları kültür ile geleneksel toplum belli ölçülerde varlığını korumuş ve ortaya melez bir kültür çıkmıştır. 5. Beşinci Grup: Bu gruba dahil olan ülkeler modern değerlerle karşılaştıkları sırada güçlü bir siyasi bir yapıya sahip olan ve modernlikle başa çıkabilmek için kendi geleneksel seçkinlerinin kararıyla modernliği benimseyen Rusya, Osmanlı, İran, Çin, Japonya ve vb. ülkelerdir. 6. Altıncı Grup: Sömürge konumuna düşmelerine rağmen köklü bir geleneksel kültürü olan İslam ülkeleriyle Hindistan ve bazı Doğu Asya ülkeleri yer alır. Bu ülkelerde modernleşme süreci sömürge yönetimlerinin ihtiyacı ölçüsünde yaptığı düzenlemeler sonucu başlamış ve geleneksel kültür ile modern kültür arasında sert bir çatışma yaşanmıştır. 7. Son Grup ise modern değerlerle karşılaştıklarında rekabet edebilecek kadar güçlü bir geleneksel ve siyasi yapıya sahip olmayan Sahra altı Afrika ülkeleri oluşturur. Doğrudan sömürgeciler tarafından dayatma ile modernleşme sürecine sokulmuşlardır. 13
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Modernleşme süreci tamamlandığında neler olur? • İnsanlar kırsal alanlardan şehirlere göç ederler ve şehir hayatı yaygınlaşır. • Geleneksel tarıma dayalı ekonomiden sanayi ve hizmet sektörlerinin ağırlıkta olduğu ekonomik yapı oluşur. • siyasal yapı despotizmden demokrasiye dönüşür. • İnsanlar bireyselleşirler • Geniş aileden çekirdek aile yapısına dönüşülür • Dogmaların, dinin yerini bilim ve tüketici toplum özellikleri almaya başlar 14
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Toplumun diğer bir özelliği ise “toplumsal yapı ve kültür”dür. Toplumsal yapı ve kültür birbirine bağlı fakat birbirlerinden farklı iki özelliktir. Ayrıca belirtilmesi gereken bir durum ise toplumların tek düzey ve homojen yapıda değil tam aksine çeşitli “toplumsal tabakalardan” oluşmalarıdır. Toplumun diğer önemli bir özelliği ise durağan değil, sürekli değişen, dinamik yapıya sahip olmalarıdır. Bu durum, hem toplumun bütününü hemde toplumu oluşturan bütün yapılar için geçerlidir. “Toplumsal değişme” bir toplumun tarih içindeki serüveni, yaşanan deneyimleri ve sonuçlarını betimler. Bir toplumu ve yapısını anlayabilmek için o toplumun bütün öğelerinin, o toplumda tarih boyunca nasıl değiştiğini, nasıl yapılandığının ve o toplumun bireylerinin içinde bulunduğu ilişkileri nasıl etkilediğinin analitik olarak incelenmesi demektir. 15
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Marksizm ve Toplumsal Değişme Saint-Simon’un toplumun bilgisini kullanarak daha iyi bir toplum kurma idealini temel alan Marksizm’e göre toplumsal değişme insanların doğayla mücadele içinde geliştirdikleri üretici güçlerin gelişmişlik düzeyine karşılık gelen üretim ilişkilerinde yaşanan değişmedir. Tarihin başlangıcında doğanın bir parçası olarak eşitlikçi ilişkiler içinde yaşayan insan toplulukları üretici güçlerin gelişmesiyle bağlantılı olarak farklı üretim ilişkileri oluşturmuşlardır. • Asyatik • Köleci • Feodal • Kapitalist ve • Sosyalist Sürecin sonunda insanın geliştirdiği üretici güçler sayesinde hem doğaya egemen olacağı, hem de insanlar arası tahakküm ilişkilerinin ortadan kaldırılacağı Komünist toplum aşamasına ulaşacaktır. Toplumsal değişme sürecini eski üretim ilişkilerinin tasfiye edildiği, sonuçta insanın eşitlik ve özgürlük temelinde doğaya egemen olduğu döngüsel bir 16
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Dünya Sistemleri Analizi ve Toplumsal Değişme Bir grup sosyal bilimci özellikle Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde umulan ilerleme sürecinin yaşanmadığı saptamasından yola çıkarak o güne kadar temel alınan analiz birimi olan tek ülkeler yerine tarihsel sistem adını verdikleri yeni bir analiz birimi önermişlerdir. Tarihsel sistemler doğan, içsel evrim süreci geçiren ve ölen yapısal ilişkilerdir. Toplumsal değişme ile anlaşılması gereken bir tarihsel sistemin içsel evrimi değil, tarihsel sistemin çöküp yerine bir başkasının kurulmasıdır. Bir tarihsel sistemden diğerine geçiş önceden öngörülebilir, aşamalı bir süreç değildir; tam aksine mücadele sonucunda ortaya çıkacak belirsiz bir süreçtir. Immanuel Wallerstein: Üç farklı tarihsel sistemden bahsetmektedir. 1. 2. 3. Dünya İmparatorluk; tek bir siyasi merkezin farklı kültürleri yönettiği dönem. Dünya-Ekonomi; birbirine ekonomik bağlarla bağlı birden çok siyasi yapının ve farklı kültürün yer alması. Mini Sistemler; kısa süre yaşayan yapılar. İçinde yaşadığımız tarihsel sistem 1500’lerde Batı Avrupa’da doğan ve 1800’lerde bütün yerküreyi ele geçiren dünya-ekonomi olan kapitalizmdir. Kapitalist dünya ekonomiyi diğer tarihsel sistemlerden ayıran temel özellik sonsuz sermaye birikimini ödüllendiren yapısal ilişkilere sahip olmasıdır. 17
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Kapitalizm dört yapısal ilişki ağından oluşmaktadır; 1. 2. 3. 4. Dünyayı coğrafi olarak birleştiren uzun meta zincirleri, Modern devletlerden oluşan devletlerarası sistem, Gelir havuzu oluşturan hane halkları ve Sistemin sorunsuzca işlemesini sağlayan jeo-kültür Türkiye ve Toplumsal Değişme Türkiye’de modernleşme süreci - 1789’da Nizam-ı Cedit adıyla, Osmanlı İmparatorluğu’nun modern dünyayla rekabet edebilmesi amacıyla padişah iradesiyle başlatılmıştır. - 3 Kasım 1839 Tanzimat Fermanı (Gülhane Hatt- ı Şerf-i/ Tanzimat- Hayriye: Amacı geri kalmış olan Osmanlı İmparatorluğunu yeniden ileri noktaları taşımaktı. - Padişah iradesiyle hazırlanmıştır - Fransız Devriminin “İnsan ve Vatandaşlar Hakları Bildirgesi” örnek alınmıştır 18
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme • • • Herkesin can, mal ve namusunun koruma altına alınması, Mahkemelerin herkese açık bir şekilde oluşturulması, Kimsenin yargılanmadan idam edilmeyeceği, Kazanca göre vergi uygulaması yapılacağı, Askerliğin 4 yıl olarak mecburi yapılması gerektiği, Rüşvetin ortadan kaldırılması, Mal ve mülkün kişiye ait olup miras olarak bırakabileceği (özel mülkiyet) Kız Çocukların eğitim ve öğretim hakkının tanınması İlk kağıt paranın basılması Müslümanlar ve gayr-I müslümler aynı haklara sahip olmuşlardır Tanzimat Fermanından sonra gerici ve yenilikçiler arasında tartışmalar yayılmıştır. Ordu ve Hariciye Nezareti bünyesinde oluşan, Tanzimat döneminde basın sayesinde güçlenen modern seçkinler 1908 -1923 arası dönemde siyasi iktidarı ele geçirerek modern bir devlet kurmaya çalışmışlardır. Modern seçkinler, 1924’ten başlayarak ekonomi ve toplumu modernleştirmeye girişmiş ve günümüzde bunu büyük ölçüde başararak ülkeyi toplumsal bütünleşme aşaması getirmiştir. Bu bakış açısından Türkiye Cumhuriyeti döneminde yaşanan toplumsal değişim asıl olarak ekonomik ve toplumsal dönüşüm sürecidir. 19
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Toplumsal değişme sürecini Marksizm açısından bakarsak karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır; Türkiye’nin kapitalistleşme süreci 18. yüzyıl sonlarında emperyalizmin Türkiye’ye girişiyle başlamış ve 1838 Baltalimanı Antlaşması’ndan 1881’de Duyun-u Umumiye’nin kurulmasına uzanan sürede Osmanlı İmparatorluğu Çarpık bir kapitalizmin geliştiği yarı-sömürge bir ülkeye dönüşmüştür. 1908’de İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla başlayan Burjuva Devrimi süreci emperyalizme karşı verilen başarılı bir kurtuluş savaşı sonucunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile tamamlamıştır. Yeni Cumhuriyet 1930’larda uygulamış olduğu devletçilik politikalarıyla üretici güçleri geliştirmiş ve 1960’lardan itibaren çarpık biçimde de olsa gelişen kapitalizmin sonucunda ortaya bir işçi sınıfı çıkmıştır. Dolayısıyle cumhuriyet döneminde yaşanan toplumsal değişme süreci kapitalizmin çarpık gelişmesi (buna bağlı olarak çarpık kentleşme, çarpık demokrasi, çarpık hukuk vb), aynı zamanda da işçi sınıfının oluşması güçlenmesi sürecidir. 20
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Dünya Sistemleri Teorisi açısından Türkiye’deki toplumsal değişim: Dünya-Sistemleri Analizi tek ülkeler analiz birimi olarak görmez, fakat bu durum analiz edilemeyecek anlamına gelmez. Bu teori açısından baktığımızda bir ülkede yaşanan dönüşüme toplumsal değişme adı verilemez. Yaşanan bir coğrafyanın bir tarihsel sisteme katılmasından sonra tarihsel sistemin evrimine ayak uydurma sürecidir. 1750’lerden itibaren kapitalizmin uzun meta zincirlerinin bir parçası olan Osmanlı İmparatorluğu’nda 1839’a kadar imparatorluğunun yapısal unsurları yok edilmiş ve coğrafya kapitalizmin genel eğilimlerine uyarlanmıştır. Uzun süre açısından 19. yy. sistemin hegemonik ülkesi İngitere’nin dayattığı sermaye birikim tarzına ayak uydurulmuş, yüzyılılın sonlarına doğru hegemonya rekabetine giren Almanya’ya yaklaşılmış, Birinci 21 dünya savaşından sonra devletlerarası sistemin işlemez hale geldiği koşullarda nispi bağımsızlık politikası izlenmiştir.
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme • 1945 -1991 arası dönem ABD hegemonyasına uyarlanma dönemidir, bu tarihten itibaren ise yeniden nispi bağımsızlık koşulları ortaya çıkmıştır. 22
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Bir toplumun kültürü, o toplumda varolan inançlar ve sembolik temsilleri üzerinden şekillenir. Semboller ise toplumun üyeleri arasında fikir veya duyguları yansıtan kelimeler, mimikler veya gösterimlerden oluşur. Toplumda kültür bu semboller aracılığıyla paylaşılır ve aktarılır. Toplumdaki tüm etkinlikler ve ilşkiler kültürün içinde temsil edilir. Toplumsal yapının belli başlı unsurları olan toplumsal kurumlar ve bu kurumların belirlediği toplumsal ilişkiler dolayımı ile bireyler toplumsallaşma süreçlerinden geçerler. Toplumda mevcut maddi ve manevi kültür ise, bu süreçler sayesinde kuşaktan kuşağa, yaşlıdan gence aktarılır ve toplumdaki bireyler arasında paylaşılır. Toplumun yeni üyelerinin kültürün öğelerini öğrenip içselleştirmesi, toplumsal yapıyı tanıması ve kurumların işlevlerini öğrenmesi bireyin toplumsallaşma sürecidir. 23
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Toplumsal yaşam ise mevcut kültür aracılığıyla bireylerin toplumsallaşma süreçlerini öğrenmeleri üzerinden kurulur. Tüm toplumlarda bireyler toplumsal yaşamın kurallarını ve toplu yaşama ilişkin ortak davranış ve eğilimleri öğrenme, paylaşma ve toplumun bireyi haline gelme süreçlerini yaşarlar. Bu süreçler toplumdan topluma ve zamandan zamana da değişiklikler göstermektedir. Tüm toplumlarda göreceli olarak bazı ortak ve kalıcı unsurlardan bahsetmek mümkündür. Bu kalıcı ve tüm toplumlarda ortak olan unsurlar toplu yaşamın örgütlenmesini sağlarlar ve sosyolojide bu şekilde toplumsal ve örgütlü yaşama “toplumsal yapı” denir. Bu “toplumsal yapı” her toplumda farklı özellikler ve bu yapıyı oluşturan öğeler arasında o kültüre özgü farklı ilişki biçimleri oluşur. 24
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Daha öncede belirttiğimiz gibi toplumlar durağan değil dinamik yapıya sahiptir, sürekli bir değişiklik içerisindedir. Bu değişim ile ilgili çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Tartışma konusu ise bu değişimin “evrim”mi yoksa “gelişme”mi olduğu hakkındadır. Toplumsal değişim hem toplumun yaşadığı doğal ve sosyal çevredeki değişimlerden, hem de teknolojideki değişimlerden etkilenir. Toplumlar bu iki çevredeki dönüşüme kendilerini uyarlamak zorunda kalırlar ve dolayısıyla toplumsal değişimler bazen sadece toplumsal kurumların dönüşümü, bazen de tüm toplumsal yapıda radikal bir dönüşüm olarak gözlenebilir. Toplumların varlıklarını sürdürebilmeleri için çevrelerindeki dönüşümlere ayak uydurmaları ile mümkündür. Kültür, inançlar sistemi, değerler, normlar, kişilere göre insanlığın varoluşunun anlamı ve toplumu bir arada tutacak, kişilerin topluma aidiyetini sağlayacak kontrol araçları da değişir. 25
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Toplumsal değişim ile ilgili teorilerden bahsedecek olursak aşağıdaki üç farklı teoriyi ve temsilcilerini dikkate almamız gerekiyor. 1 - Yapısal İşlevci Görüş Emil Durkheim (1858 -1917), modern toplumun gelişmesini anlatırken “toplumsal iş bölümü” üzerinden şekillenen ve toplumdaki farklı ekonomik, siyasi, yönetimsel, bilimsel, hukuki işlev ve mesleklere karşılık gelecek şekilde “sosyal farklılaşma” kavramını kullanır. Nüfusun artması, hizmetlerin çeşitlenmesi ve farklı kişiler tarafından yerine getirilmesi ihtiyacını doğurur. Bu durum da geleneksel toplumdan modern topluma geçişin ve gelişmenin simgesi olan işlevler bazında farklılaşmış, anonimleşmiş ve tam da bu farklı işlevlerin birbirleriyle bağımlılığı üzerinden bütünleşmiş toplumsal yapıyı veya modern toplumu ortaya çıkarır. Talcott Parsons (1902 -1979), toplumsal yapıyı normatif bir sistem olarak açıklar ve toplumsal iş bölümü içinde belirlenen toplumsal rollerin ve bu rollere atfedilmiş toplumsal konum ve prestijlerin bu yapıyı belirlediğini ifade eder. Farklılaşan toplumsal yapıyı birarada tutan, toplumdaki yeni bireylerin topluma kazandırılmasıni ve kültürün kuşaklararası aktarımını sağlayan, toplumsallaşma sürecidir. Toplumsal değişim ise, toplumun yeni ortaya çıkan ihtiyaçların uyumu, yeni işlevlerin ortaya çıkması ve toplumun bireylerinin yeni duruma uygun yeni eylemler, davranış biçimleri ve hedefler geliştirmeleri olarak tanımlanır. 26
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Fulcher ve Scott, 1999: Toplumsal değişim, insanlığın ve toplumların geçirdikleri evrim içinde yeni işlevlerin ortaya çıkması ve bunlarla uyum ve bütünleşmedir. 2 - Marksist Teori Karl Marx’a (1818 -1883) göre, toplumların temelinde sınıf ilişkileri ve sınıf çatışması toplumda değişimin temelini oluşturmaktadır. Toplumsal değişim, “tarihsel materyalizm” olarak adlandırılan tarihsel bir süreçtir. Tarih boyunca toplumlar çeşitli üretim biçiminden diğerine geçerek sürekli daha üst gelişme düzeyine ulaşmaktadırlar. • İlkel- komünal • Köleci • Feodal • Kapitalist İlkel – Komünal üretim biçimi hariç diğerleri üç üretim biçiminde sınıf yapıları ve ilişkilerinin egemendir. 27
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Bu tarz üretim biçimlerinde, üretim biçiminin temel öğeleri olan “üretim ilişkileri” ve “üretim araçları” arasındaki diyalektik etkileşim sonunda mutlak çatışmaya dönüşür. Toplumsal değişimi Karl Marx, hem evrensel bir süreç, hem de sınıfsal mücadele ve çatışmanın en son çözülme aşamasında radikal dönüşüm veya devrim olarak açıklar. 3 - Toplumsal Eylem Kuramı (Max Weber) Özellikle batı toplumlarındaki rasyonelleşme ve kapitalistleşme süreci olarak tanımlanır. Daha önceleri toplumun bireyleri eylemlerini daha çok doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel -çirkin gibi normatif değer yargıları ve gelenekleri üzerinden gerçekleştirirken, modern toplumun bireyleri daha çok sonuçların kendisine sağlayacağı “faydayı” hesaplayarak davranmaktadır. Orta Çağda değerler daha çok din ve siyasi kurumlar tarafından yönlendirilirken, modern toplumda etki ve sonuçların rasyonel hesaplanması önemlidir. Modern toplumda siyasi otorite, dine veya kralların isteklerine değil, formel, rasyonel, hukuki kurallara bağlıdır. Max Weber’de toplumsal değişim anlayışı gelenekselden moderne doğru bir gelişme evrimidir. 28
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Max Weber’e göre dört tip toplumsal eylem bulunmaktadır: 1. Duygusal Eylem: Anlık ya da kısa süreli duygulara dayalı olarak hareket edilmesidir. (trafikteki kavgalar) 2. Geleneksel Eylem: Eylemin arka planında o toplumda öne çıkan gelenekler bulunmaktadır. (Kız istemedeki kahve merasimi) 3. Değere yönelik rasyonel eylem: Kişinin bir eylem sonrasında yaşayacaklarını bilerek, bunu hesap ederek ve de sonucuna katlanarak bir eylemde bulunması ama aynı zamanda eylemi din inanç, ahlak gibi kişisel değerlerine dayalı gerekçelerle rasyonel olarak gerçekleştirmesidir. 4. Amaca yönelik rasyonel eylem: Bireylerin belirli bir amacı gerçekleştirmek, süreçleri rasyonel bir şekilde planlayarak, duygu ve değerlerini kontrol ederek faaliyette bulunmalarıdır. • Toplumsal Kurum: Sosyolojinin en temel kavramlarından biridir. Toplumlar, birbirlerinden çok farklı inanç, etnik köken, kültürel arka plana sahip insanlardan oluşur. Birbirlerinden çok farklı özelliklere sahip insanların aynı ortamlarda bir arada yaşamasını sağlayan, onların faaliyetlerini düzenleyen yapılar kurumlardır. • Kurumlar, herhangi bir alanda bir araya gelmiş insanların faaliyetlerini düzenleyen, bu düzenlemeyi yaparken de kurallar/cezalar/yaptırımlar koyan yapılardır. (Bir kurum olarak Üniversites vs. ) 29
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Her toplum ve kurum zaman içerisinde değişime uğrar. Toplumsal değişme, toplumsal yapılarda zaman içerisinde yaşanan değişiklikleri ifade eder. Temel Nedenler; • Tekonolije’de yaşanan gelişim ve değişimler: Toplumsal değişmeye neden olan en temel unsurlardandır. Tarihsel süreçten bir çok örnekler verilebilir. • Toplumlar arasında yaşanan etkileşimler: Savaş, ticaret, eğitim, turizm, spor vb. , Nüfus hareketleri vs. • Asimilasyon: Bir ülkenin başka bir ülkeyi işgal edip, toplumsal hayatın her alanında zorla değişim süreci başlatmasıdır. 30
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Türkiye’de Toplumsal Yapı ve Tabakalaşma Türkiye’de bu alanda yapılan çalışmalar dah çok 1960 -70 döneminin özelliklerini yansıtan tarihsel ve siyasi yanlar ağır basmaktadır. Öncelikli olarak Türkiye’de “işçi sınıfı tarihi”ni yazmaya yönelinmiştir. 1995’de Korkut Boratav’ın çalışması, 1991 -1992 arasında gelişen ekonomik koşulların toplumsal sınıfları nasıl etkilediği sorusundan yola çıkarak, kırda ve kentteki sınıfları tanımlamaktadır. Daha sonra bu sınıfların ekonomik koşullara karşı nasıl savunma stratejileri geliştirdikleri irdelenmiştir. Kentsel sınıfların tanımlanmasında en çok meslek ve meslekteki mevkii, kırsal sınıfların tanımlanmasında ise toprak mülkiyetinin şekli ve büyüklüğü ana kriterleri oluşturmuştur. Boratav’ın çalışması ölçek geliştirme sönünde ilk çalışma olduğundan daha birçok çalışma ile sinanması gerekmektedir. Türkiye’nin sosyal, ekonomik yapısında yükselme fırsatları toplumsal yapıdaki belirli yerleşmiş ve kurumlaşmış dinamiklerden, kurumlardan ve/veya ekonomik gelişme ve değişme sonucu kazanılması ihtimali düşüktür. 31
Toplumsal Yapı: Toplumsal Kurumlar, Gruplar ve Toplumsal Değişme Türkiye’nin toplumsal yapısında çok güçlü mekanizma olan aile ve akrabalık ilişkilerinin toplumsal sınıfların oluşmasında büyük etkisi bulunmaktadır. Sınıfsal oluşumda bireylerin kazanımlarından çok, aile ve akrabalık ilişkileri ve kökenleri rol oynamaktadır. Bu durum Batıda ki sanayileşme sonucu ortaya çıkan ve bireyin toplumsal iş bölümündeki yerinin belirlenmesi aile kökeninden çok, kazanımlarının etkili olduğu sınıf modeli değildir. Fırsatlar ve bunları kullanabilme imkanları eşitlikle dağıtılmadığı halde, bunun sistemin yapısındaki farklı bir kurumsal yapılanmadan ileri geldiği sonucuna geliyoruz ve bu da Türkiye’de bir sınıf analizi yapmayı son derece zorlaştırıyor. 32
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası “Milletleri millet yapan tarihleridir. Tarihsiz bir millet, kişiliğini kaybetmiş bireye benzer” (H. İnalcık) Türkiye Cumhuriyeti, altı yüz yıllık Osmanlı İmparatorulu’nun bir ürünü ve devamı olarak düşünülebilir. Kuruluşundan bugüne takriben 100 yıllık geçmiş olmasına rağmen halen imparatorluğun bazı niteliklerini yapısında taşımaktadır. Bugünkü Türkiye’yi anlayabilek için Osmanlı İmparatorluğunun temel özelliklerini bilmek zorundayız. Bu özelliklerin bazıları eski kurumlara karşı geliştirilen olumsuz tepkiler yoluyla yeni Cumhuriyeti etkilemiştir. Toplumsal ve ekonomik yapının bazı ögeleri, Cumhuriyet döneminde de varlıklarını korumuş ve İmparatorluk, bu yolla etkisini sürdürmeye devam etmiştir. 33
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası Nüfus Bir ülkenin sosyal yapısının esası nüfusun miktar ve vasfıdır. • Selçuklular döneminda anadolunun nüfusu 7 -8 milyon civarındaydı. • Osmanlı’nın kuruluş dönemi durgunluk dönemi olarak tanımlanabilir. Bu dönemde, XIV. yüzyılda anadolu nüfusu 4 -5 milyon olarak tahmin edilmektedir. • XVI. yüzyıla kadar çok büyük değişiklikler meydana gelmemiştir. Bütün Anadolu’nun toplam nüfusu o yıllarda 12 -13 milyon civarlarındaydı. • Türklerin bu topraklara göçme nedenlerden biride bu toprakların aslında çok seyrek iskan edilmiş olmasıdır. Selçuklu döneminde başlayan bu göç hareketleri önceleri doğu ve orta bölgelere sonraları ise kıyı şeritlerine doğru ilerlemiştir. • Nüfusun sayı ve kalitesi hakkında en önemli bilgiyi ülkenin iktisadi ve mali imkanlarını tesbit amacıyla yapılan tapu, avâriz ve temettüât sayımlarından elde edebiliriz. • 1860’larda başlayan ve 1878’de zirveye ulaşan kitlesei göçler, Osmanlı devletini Müslümanların çoğunlukta olduğu bir yapıya çevirmeye başladı. 34
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası • Avariz: Osmanlı vergi sistemi ic erisinde, merkez hazinesinin kaynag ını olus turan vergi bic imlerinden biriydi. 16. yu zyılın sonlarına kadar, avarız vergisi, ihtiyac halinde toplanan bir vergi olarak ortaya c ıksa da o zellikle 17. ve 18. yu zyıllarda du zenli vergiye do nu s mu s ve Osmanlı hazinesinin temel kaynaklarından birini olus turmus tu. Du zenli hale do nu s tu ru len avarız vergisi, o nem kazanmaya bas ladıktan sonra, ayrı defterler halinde tutulmaya bas lanmıs tı. • Temettu vergisinin esası, II. Mahmut zamanında olus turulmus tur. Esnafın sattıg ı yiyecek, giyecek vs. u zerinden deg is ik isimlerde ve deg is ik tarifelerle alınan vergilerden olun ihtisap resmi, tanzimattan sonra satıs tutarı yerine kazanc u zerinden alınan vergiye do nu s tu. • Elimizdeki verilere göre XVI. yüzyıldaki nüfusun %60’ı müslüman, %40’ı ise gayr-i müslimdir. • Bu yüzyılın ikinci yarısında iç göçler, İstanbul’a yerleşme yasağı konmasına sebep olacak kadar artmıştır. XIX. yüzyılda şehirde yaşayanlar %20, kırsal kesimde yaşayanlar ise %80 olarak tahmin edilebilir. • XVII ve XVIII. yüzyıllar için nüfusu gösterecek herhangi bir sayı elimizde yok. Bu yıllarda meydana gelen Celali isyanları, eşkiyalık hareketleri ve savaşlar gibi sebeplerden dolayı genç erkek nüfusunun azaldığını iddia edebiliriz. 35
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası • XIX. yüzyılda nüfus sayımları yapılmıştır. II. Mahmut (1808 -1839) döneminde yapılan ve sadece erkek nüfusunu kapsayan bir sayımda, 1831, sadece Anadolu’da 7 -7, 5 milyon kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. • Kısacası XVI-XX. yüzyıl arasındaki dört yüzyıl içinde Osmanlı topraklarında ve Türkiye nüfusunun durağan olduğudur. • Avrupa’da özellikle Sanayi Devrimi döneminden itibaren, nüfus hızla artmıştır. • Bugünkü Türkiye toprakları içerisinde kalan coğrafyada Birinci Dünya Savaşı öncesinde 15 -16 milyona yükselmiştir. Sebebi ise, kaybedilen ülkelerden olan göç sayılabilir. • Cumhuriyetin ilk yıllarında da Osmanlı dönemindeki gibi düşük nufüs artış eğilimi devam etmiştir. 1923’te nüfus 12 milyon iken, 1940’ta ancak 18 milyona ulaşabilmiştir. Ciddi şekilde nüfus artışı ancak 1960’lardan sonra oluşabilmiştir. 36
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası • Batı’da olduğu gibi Osmanlılarda aristokratik gelenek oluşmamıştır. Devlet, birlik için tehlike oluşturabilecek zenginleşmelere ve siyasi güce dönüşebilecek iktisadi güçlenmelere meydan vermiyordu. Burjuvazinin ortaya çıkmamasının sebebide burdan açıklanabilir. • Burjuvazi, Batı’da şehirlerde ortaya çıkmış bir sınıftır. XI. yüzyıl Avrupasında klasik feodalite çözülürken şehirler bağımsız birimler halinde etkili birer güç odağı oluyorlardı. Bu olguyla burjuvazinin güçlenmesi birbirine bağlıdır. • İslam ve Osmanlı şehirlerinde merkezden bağımsız olmamaları burjuvazi ortamının oluşmaması bakımından önemlidir. • Tanzimattan sonra Osmanlıda burjuvazi oluşturulmaya çalışıldı. Osmanlı’nın geri kalması burjuvazinin olmayışına bağlayanlar iktisadi politikalarını böyle bir sınıfın oluşturulması amacına hizmet etmekteydi. 37
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası Osmanlı Döneminde Aile Yapısı • İslam aileyi toplum hayatını temeli kabul eder. • Ortalama çocuk sayısı ikidir, aile nüfusu ise 4 -5 civarındadır. • Çok eşililik serbest olmasına rağmen fiilen tek eşlilik hakimdir. Klasik dönemde terek defterleri üzerinden yapılan araştırmalara göre birden fazla evlilik oranları %5 -12 arasındadır. Köylerde şehirlere nazaran bu oran daha da düşüktür. Çok eşliliğin ana sebebi, çocuk sahibi olmak, özellikle erkek çocuktur. • 19. yüzyıldan itibaren Osmanlı aile tipinde değişmeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Burjuvazinin ortaya çıkmasıyla beraber ve özellikle Jön Türk ve daha sonra İttihat ve Terakki ideologlarının etkileri oldukça fazladır. Sanayinin artmasıyla beraber kadınlarda artık çalışma hayatına adım atmışlardır. Ziya Gökalp gibi ideologlar bu gelişmeyi islamiyet öncesi Türk tarihinden örneklerle açıklamaya çalışmışlardır. • İkinci Meşrutiyetten sonra, yeni açılan batı tipi okullarda kızlar için de ayrı ya da karma eğitim başladı. Birinci Dünya Savaşı’ndaki erkek nüfus kaybı da kadınların daha çok çalışma ve toplum hayatına girmelerine yol açtı. • Islahhaneler ve Darülaceze kurulmuştur. 38 Aile yapısının değişmeye başlamasıyla beraber kimsesiz çocuklar ve yaşlılar için bu tür kurumlar ihtiyaç haline gelmiştir.
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası İskan ve Yerleşim • Osmanlı devleti yayılma döneminde Selçuklu dönemindeki uygulamaları devam ettirmiş ve iskan politikasını bunun üzerine kurmuştur. • Dervişler kurmuş oldukları zaviyelerle Anadolu’nun ve Balkanlar’ın türkleşip müslümanlaşmasında önemli görev görmüştür. • kurdukları köylere isimleri vermişler • ziraat, hayvancılık ve bahçecilik yapmışlar • kültür ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Yapmış oldukları bu hizmetlere karşılık bazı vergilerden muaf sayılmışlar, vakıflarla teşvik edilmişler ve kendilerine ihya ettikleri, şenlendirdikleri yerlerin mülkiyeti bırakılmıştır. Zaviyerde bu şekilde iskan ve kolonizasyon metodu olarak kullanıldıktan sonra zamanla yaygın eğitimle uğraşan kurumlar haline gelmiştir. • Bu şekilde, türkler 1345’te Rumeliye geçtikten sonra 150 yıllık bir zaman dilimi içerisinde kültürel ve sosyal olarak buraları türkleştirmiştir. 39
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası Şehir Yapsı ve Hayatı • Osmanlılar Selçuklu şehir yapısını devralmışlardır. Beylikler ve Osmanlılar Batı’ya doğru ilerledikçe şehirler ahilerin katkısıyla Selçuklu örneklerine uygun bir şekilde Türk şehri halini alıyordu. • Selçukluların üç büyük şehrini Konya, Kayseri, ve Sivas idi. Osmanlılar döneminde bu şehirlerin yerini Bursa, Edirne ve İstanbul almıştır. • Şehirler kadılar veya kadı naibleri tarafından yönetilmekteydi. En küçük idari birim olan mahallelerin başında ise imamlar bulunmaktaydı. İmamları mahallenin yöneticisi ve temsilcisi olarak kadılar tarafından atanırdı. Muhtar ise, başlangıçta imama vekalet edebilecek cami cemaatinin seçkin kişisini, muhtaru’l-cemaa, ifade ederdi. • Bir Osmanlı mahallesi cami veya kilise etrafında şekillendiğini ifade edebiliriz. eğitim ve alt yapı gibi konularda her mahalle, özellikle vakıfları ile, kendine yetebiliyordu. Güvenlik işlerinden beylerbeyi veya sancak beyi tarafından güvenlik yardımcısı olarak atanan ve sanıkları mahkemeye sevk eden adli zabıta olarak görev yapan subaşı sorumluydu. 40
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası • Şehirlerde oturan belli başlı zümreler: • Ayan ve eşraf • Memurlar • Esnaf ve tüccarlar • İmaretler önemli yere sahipti. Genellikle bir caminin etrafında oluşturulan medrese, kütüphane gibi eğitim kurumlarıyla şifahaneler, hamam, aşevi gibi çeşitli hayır kurumlarıdır. Bu kurumları finanse etmek için vakıf olarak kurulan han, çarşı, fırın, değirmen boyahane, salhane gibi kuruluşlar şehrin çekirdeğini teşkil ederdi. • Cami – Çarşı – Medrese • İskan politikası haricinde Osmanlılar ilke olarak yer değiştirmeye karşıydılar. Üretim ve vergi gelirlerinin düşmesini engellemek amacıyla. 41
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası Köy Hayatı • Şehirleşme ve şehir hayatında olduğu gibi Osmanlı köy kesimi Selçuklu köy kesiminin devamı sayılabilir. Selçukluya nazaran Osmanlıda yerleşik hayatın önemi artmıştır. Özellikle Timur bunalımı atlatıldıktan sonra XV. yüzyıldan itibaren konar göçerlik iyice önemini kaybetmiştir. • Köy hayatıda aynı şehirlerde olduğu gibi cami etrafında şekillenmiştir. • Köyler kendilerine yetebilecek durumdaydılar. 42
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası Toplumların sürekli değişim içerisinde olduğu, hiçbir toplumun bu kuralın haricinde kalmadığı bilinen bir gerçektir. Toplumsal değişmelerin nasıl gerçekleştiğine dair birbirinden farklı hatta, birbirinden zıt, iki görüş mevcuttur: Toplumsal değişme, 1. Birbirini izleyen uzun döneme yayılmış bir dizi reformlar yoluyla, 2. Ani dönüşümleri sağlayan devrimler yoluyla gerçekleşir. Tıpkı yeşil bir elmanın, bir dizi küçük değişmelerle kırmızı ve olgun hale gelmesi gibi. Bazı bilim adamlarına göre toplum yavaş değiştiğini, değişimin ancak bir dizi küçük değişmeler sonucunda, uzun dönemde gerçekleştiğini düşünür. Bu küçük değişmeler reform olarak adlandırılır ve bunların tümü, bu derece gerçekleşen küçük değişmelerin toplamı bize yeni toplumu verir. İkinci görüşe göre, değişim ani ve hızlı değişmeler yoluyla oluşur. Tarihteki değişmeleri incelediğimizde, bunların büyük olaylar ile gerçekleştiğine şahit oluruz. Örneğin Fransız ihtilali, tüm dünyada geri dönülmez bir dizi değişmelere yol açmıştır. 43
Tarihsel Özet – Osmanlı Mirası Adı geçen tartışmaları yakın tarihimize uyguladığımızda, şu soruların cevaplanması gerekmektedir; • Türk toplumu, Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişte yapılan inkilaplar sonucunda mı ani değişmeye uğramıştır? • Tanzimat’tan itibaren yapıla gelen bir dizi reformlar ile değişim sürecine girmiş, bu sürecin ani değişim noktasını Cumhuriyet’in kuruluşu ve akabinde yapılan inkilaplar mı teşkil etmiştir? • Türk toplumunda, uğradığı değişmeler neticesinde ne tür nitel değişmeler meydana gelmiştir? • Türk toplumunun Batılılaşması, diğer bir ifadeyle Batılı bir topluma dönüşmesi mümkünmüdür? 44
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi • İkinci Viyana Kuşatması 1683 • Avrupalının nezdinde yenilmez gözüken Osmanlı ordularının mağlup olması Avrupalı için bir ümit olmuştur. • 18. yy başlarından itibaren Avrupalının gözünde artık Osmanlı yenilebilir olmaya başlamıştır. • İdari mali ve askeri alanda 17. yy dan itibaren sorunlar ortaya çıkmaya başlamıştır. • İdari ve mali problemlerin çözümü sistem içerisinde çözülmeye çalışılmıştır. • Askeri problemlerin çözümü ise Avrupa devletleri örnek alınarak çözüme kavuşulacağına inanılmıştır. • Napolyon’un Mısır’ı işgal edip Filistin’e kadar ilerlemesi Osmanlı için büyük bir şok olmuştur. 45
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Kültürler Karşılaşması 17. yy dan itibaren yaşanmaya başlayan süreç kültür / uygarlık konusuyla doğrudan ilişkilidir. Çatışmacı Teori • Çatışmacı teoriye göre iki ayrı kültür ve uygarlık birbiri ile karşılaştırıldığında, ikisi arasında farklı unsurların bulunması ve hatta bu farklılıkların çoğunluğu teşkil etmesi tamamiyle doğaldır. • İki farklı kültür veya uygarlık karşılaşır ise ne olur? Farklı unsurlar arasında çatışmalar açığa çıkar. Çatışmalar savaş alanlarından meclislere, Orduların savaşından fikirlere kadar, Oldukça farklı alanlarda ve biçimlerde gelişebilir. Belirli bir aşamadan sonra iki kültür arasındaki çatışmalardan fiziksel alanda olanlar durur. Sebebi ise bir tarafın galibiyeti. Kültür alanındaki çatışmalar ise devam eder. Kültürel çatışmanın bitmesi ancak bir tarafın diğer tarafın üstünlüğünü kabul etmesi ile mümkün olacaktır. Bu gerçekleşince de çatışma taklide dönüşür. 46
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Kültürler Karşılaşması Bu aşamadan sonra kültürlerin birisi alıcı diğeri ise vericidir. • Bir toplum diğerinden aşağı olduğunu kabullenmeye başlayınca kültürel alışveriş başlamıştır. • Önce hangi unsurlar alınır ? • Maddi unsurlar, maddi olmayan unsurlara oranlara göre daha kolay transfer olurlar ve kabul edilirler. (Kesin kural değildir. ) • Osmanlı Batı – Askeri alan • “Bir kültür, başka kültürden birşeyler alırken bunları otomatik bir sıraya bağlı olarak değil, seçerek alır. ” • Sıralamanın en üstünde temel unsurlar yer alır. • Tonybee göre “bir kültürün ortaya çıkışı ve gelişimi iki unsurun varlığına bağlıdır: • Meydan okuma (challenge) • Cevap verme (response) Kültürün çevresindeki olumsuz şartlara karşı koyarak galip gelmesi, tabiata egemen olması kültürünün önünü açar. Ve böylelikle gelişme yolunda önemli bir adım atmış olur. 47
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Kültürler Karşılaşması Diğer kültürlerle karşılaşınca meydan okuma başlar. • Meydan okuma Azınlık (elit) • Toplum ise azınlığı taklit eder, izler. • Eğer bir kültür dışarıdan gelen meydan okumalara karşı koyamaz ise yok olma sürecine girmiştir. Yani varlığının devamı karşı koyma gücü ve süresi ile doğru orantılıdır. • Bir kültürün yok oluşunun aşamaları; • Yaratıcı azınlığın yaratıcı vasfını kaybetmesi, • Toplumu oluşturan çoğunluğunun azınlığı taklit ve takibi değişikliğe uğraması, • Kültürel çözümün hat safhaya ulaşması; toplumun birlik ve beraberliğini kaybetmesine neden olur. • Sonuç ise yok oluştur. 48
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Osmanlı’da Zihniyet Değişimi • 17. yy daki askeri gelişmeler Osmanlı’nın kendisini Avrupa tarafından geçildiğini fark etmesini sağlar. • Kendi sorunlarını aşmak içinde ezeli düşmanlarını model olarak almaya başlamıştır. • O dönemlere kadar Osmanlı kendisini dünyanın en büyük, ihtişamlı, kudretli, şanlı devleti olarak görüyorlardı. • Lale devrinde başlamış olan bu batı hayranlığı tanzimat fermanıyla beraber devam etmiştir. Osmanlı’nın örnek olarak almış olduğu ilk ülke Fransa’dır. Modernliğin Cazibesi • Aydınlanma Çağı Avrupa’nın ilerleyişi • “ Aydınların ve pek muhtemel de geniş halk kitlelerinin zihinlerinde modernliğin kendisine özgü bir yer edinmesini sağlayan, en azından iki önemli özelliği vardır. Bunlardan biri modernliğin kendinden önce gelenlerden sadece farkjlı değil, ama aynı zamanda onlardan üstü olduğu varsayımıdır. Diğer ise büyük halk kütlelerinin modernlik hakkında yeterli bilgiye sahip oldukları sanısıdır. Modern üstünlük varsayımın kökü batıyı en azından 18. yy dan beri diğerlerine üstün kılan gelişme fikrinde yatmaktadır. Bunlar moderliğin geleneksel yapı üzerindeki politik ve ekonomik bir güce sahip olmasını sağlamıştır. ” 49
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Modernliğin Cazibesi • Serge Latouche modernliğin dayanılmaz cazibesinin kaynağını, batının, modernliğin mihenk taşı olarak ilerlemeyi esas almasında bulur. Bu durum karşısında batılı olmayan diğer toplumlar iflah olmaz bir gecikme derdine yakalanırlar. • Osmanlı örneği ise batı dışı toplumların problemleri ise modernliğin cazibesini hepten arttırmaktadır; Avrupalılar gibi olmayı alternatifsiz bir ideale dönüştürmektedir. Türkiye’de Modernleşme Sürecinin Başlaması • Lale devrini, genel kanaate göre Osmanlı’da modernleşmenin başlangıcı olarak gösterebiliriz. “Kendi irfanına güvenini kaybeden Osmanlı” Cemil Meriç • Okullar • 1795 Askeri Mühendislik Okulu • 1836 Askeri Okul • 1860 Amerikan Okulu • 1868 Fransız Okulu • 1838 Orta Dereceli Okullar ve Tıp Okulu • 1859 Siyasal Bilimler Okulu 50
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Osmanlı İmparatorluğunu Kurtarmaya Yönelik Fikir Akımları Osmanlıcılık: Bu görüşü savunanlara göre, bütün Osmanlı tebaasının din ve mezhepten bağımsız olarak eşit yurttaşlık haklarına sahip olmasını savunanlardır. • 1839 Tanzimat Fermanı’ndan itibaren Osmanlı Devleti’nin resmi görüşü olmuştur. • 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki yaygınlaşan milliyetçilik akımlarına karşı direnemeyerek etkisini yitirmiştir. • Kendi döneminde daha çok “İttihad-ı Anasır” adıyla anılmıştır. • Yusuf Akçura’nın 1903 yılında yayınlanan “Üç Tarz- Siyaset” adlı eserinin etkisiyle ün kazanmış ve daha çok Osmanlıcı düşüncenin karşıtları tarafından kullanılmıştır. • Amaçları: Osmanlı devletinde yaşayan azınlıkları ve müslümanları bir araya getirmek ve böylece Osmanlının içinde bulunduğu durumdan kurtulmasını sağlamak ve toplumu kaynaştırmaktı. • 1836 yılında kıyafet değişikliği ile kabul edilen Fes, müslüman gayr-i müslimlerin eşitliğinin en önemli simgesiydi. Son yıllarda ise sarık islamcıların 51 simgesi, türk milliyetçiliğin simgesi kalpak ve batıcılığın simgesi ise şapka olmuştur.
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi • Ortaya çıkmasında tabii ki, milliyetçilik akımlarının etkisi olmuştur. II. Mahmut’un “Ben tebamdaki din farkını ancak camilere, havralara ve kiliselere girdiklerinde görmek isterim” bu fikrin pratikteki en önemli göstergesidir. • Bu fikrin çöküşüne sebep olan etkenler ise özellikle 1877 -1878 Osmanlı-Rus savaşında ortaya çıkan sonuçlarıdır. • Balkanlarda Osmanlı egemenliğinde yaşayan Hristiyanların Müslümanlara kötü davranmaları, Rusların Rum ve Ermenileri kışkırtabilmeleri müslümanlar tarafında farklı düşüncelere sevk etmiştir. • Bu gelişmeler II. Abdülhamit’in meşrutiyet dönemine son vermesine sebep olmuştur. • Böyle durumların hakim olduğu bir dönemde Osmanlıcılık akımının başarılı olması tabii ki mümkün olmayacaktı. İslamcılık • Bu akım 19. yüzyılın ortasında ortaya çıkmış ve islam dünyasını batı egemenliğinden ve geri kalmışlıktan kurtarmaya amaçlamıştır. • Bu İslamcılık akımı daha önceki islamı akımlarda olduğu gibi Islam’ın özüne dönerek amaçlamaktadır. Batıya yetişmek için batı gibi olma düşüncesi ağır basar. Tabii ki dinin temel ilkelerinden ödün vererek değil. 52
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi • İslamcılar, özellikle batının bilim ve teknoloji alanındaki yeniliklerini İslam dünyasının da mutlaka benimsemesi gerektiğini ve İslam’ın da bunu engellemediğini savunmuşlardır. • İslam ülkelerinin tek kişinin otoritesine dayanan yönetim düzenlerinin değişmesini, eğitim sistemlerinin yenileşmesini ve yeni bir yaşam biçimi benimsenmesinin gerekli olduğunu ileri sürmüşlerdir. • Bu akımın kurucusu Cemaleddin Afgani’dir (1839 -1897). Mısır’da başlayan bu akım, Muhammed Abduh (1845 -1905) ve Reşid Rıza (1863 -1935)lercede devam ettirilmiştir. • Hindistan tarafındaki temsilcileri ise Seyyid Ahmed Han (1817 -1898), Seyyid Emir Ali (1849 -1928). Daha sonraları ise Pakistan devletinin kurucusu Muhammed İkbal, olarak sıralayabiliriz. • Osmanlı’daki temsilcileri ve öncüleri olarak özellikle I. Meşrutiyet dönemini bitismesiyle II. Abdülhamit olarak zikredebiliriz. • Özellikle II. Meşrutiyet Döneminde oldukça fazla taraftar toplayabilmiştir. • Mehmet Akif Ersoy, Said Nursi, Said Halim Paşa ve Şehbenderzade Ahmed Hilmi. • Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşında İslam Dünyasının iyice parçalanmasından sonra milliyetçilik akımlarının iyice güçlenmesine sebeb olmuştur. 53
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi • Said Nursi: “Eski hal muhal (imkansız), ya izmihlal ya yeni hal” Yeni hal: Çağdaş bilim (aklı temsil etmekte), tasavvuf (kalp) ve tefsir ve fıkıh ilimlerini “mecz” etme (uyumlu bir şekilde birleştirme), islami bakış açısından mümkün görünmektedir ve kurtuluşun çaresidir. Geri kalmışlığın 4 sebebi: • istibdad-ı mütenevvi (çeşitli baskılar) diktatörlük, en kötü istibdat ise ilmi istibdadtır. • âhlaksızlık Bilimsel ilerlemeye engel olan en önemli etkendir. İlmi edepsizlik de ilmi istibdâd gibi âhlaksızlığın en tehlikelisidir. Ahlak insanın benliğidir, özüdür ve hayatının asıl gayesidir. İmanın tezahürüdür ve onun hayata geçirilmesidir. • müşeveşiyet-i ahval (görev ahlakının eksikliği) • atâleti intaç eden yeis (tembelliğe yol açan ümitsizlik) • Mehmet Akif Ersoy: kif İslâm Birliği düşüncesini, sloganik olarak anmasada satırlanına iyice sindirmiştir. Müslüman toplumlarının birbirine dayanamadan yaşayamayacağını, daha ileri giderek birbirlerinin olmazsa olmazı olduklarını haykırır. Nasıl bir vücüd; el ayak, gözsüz, olamazsa birbirlerinin eli, ayağı, gözü durumunda olan İslâm toplumlarını anlayıp birliğe, dayanışmaya koşmak, ayrılıkçılığı dışlamak zorundadır. 54
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Artık ey millet- i merhume, sabah oldu uyan! Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan? Ne Araplık, ne Türklük kalacak, aç gözünü! Dinle peygamber-i Zişan’ın ilahi sözünü Türk Arapsız yaşayamaz. Kim ki “yaşar” der, delidir! Arabın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir Değil mi ki cephemizin sinesinde iman bir Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir Değil mi ki koşan Çerkez’in, Laz’ın, Türk’ün Arapla, Kürt ile bakidir ittihadi bugün. Mehmet Akif’e göre birlik olmak zorunluğu vardır. Sebenini ise şu şekilde açıklamaktadır; haçlılar göz açtırmayan bir “kanlı kâbus” gibi islam dünyasına çullanmaktadır. Müslümanlar ise asırladır hareketsizlikleri ile bu saldıryı kolaylaştırmaktadırlar. M. Akif Ersoy için ideal Türk genci Asım’dır; sım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek. İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. 55
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi M. Akif Ersoy için ideal Türk genci Asım’dır; sım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek. İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. Asım; iman, irfan, fazilet ve bilgi ile donanmış; karakterli, ahlaklı, kişilikli; vatanına, milletine ve dinine sahip çıkan ve bunları yüceltmek için bütün imkanlarını seferber eden gençlerdir! “Sen ki asımın neslinin, çiğnetme nâmusunu. At üstünden korkunun ve gafletin kâbusunu. Ateşler yakıp Nemrut misali, atsalar seni. Sakın hâ! Terk etmiyesin, imanını, dinini. ” M. Akif Ersoy İslam tarihinden esinlenerek Asım ismini kullanmıştır. Sahabe Asım bin Sabit’in esir edilmek istenmesine karşı gelmesinden esinlenmiştir. 56
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Türkçülük Akımı 19. yüzyılın ikinci yarısında bir grup Osmanlı aydının temelini attığı, II. Meşrutiyet döneminde ise hem düşünsel, hemde siyasal alanda etkili olmuş bir akımdır. Olgunlaşmış şekli olan Türk milliyetçiliği Cumhuriyet dönemininin egemen ideolijisi olmuştur. • 1789 Fransız ihtilali’nden sonra hızla yayılan milliyetçilik akımı, çok kavimli bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu’nu da sonderece etkiledi. • Önce Balkanlar • 1821 Yunan ayaklanması • Sırplar, Bulgarlar, Romenler ve Arnavutlar izlemiştir. • Anadolu ve İmparatorluğun diğer bölgelerindeki gayr-i müslim teba arasında da milliyetçilik yaygınlaşmaya başladı. • Aynı gelişme de imparatorluğun büyük bir bölümünü oluşturan Araplar için de geçerli olmaya başlamıştı. • Tüm bu gelişmelere karşılık Osmanlı aydınları 1860’lara kadar milliyetçi akımlara uzak durdular. Batı ile artan ilişkiler, Batı’ya okumaya gönderilen Türkler, sayesinde Osmanlı aydınları arasında da 57
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi • O zamana kadar İslam tarihinin uzantısı olarak ele alınan Osmanlı tarihi dışında Türkler’in bir tarihi olduğu vurgulanmaya başlandı. İlk kez İslam öncesi Türk tarihine el atıldı. Bu alandaki gelişmelere batıdaki Türkoloji araştırmalarının etkisi oldukça fazla olmuştur. • Şemseddin Sami – Kamus-ı Türki: İlk kez türklerin konuştuğu dil Türkçe olarak adlandırmıştır. • Şinasi ve Ziya Paşa: Dilde Türkçülük hareketini başlattılar. • Ahmet Vefik Paşa: Sözlük, Atasözleri ve Türkçenin çeşitli lehçeleri üzerinde çalışmaları… • Yusuf Akçura: Türkçülüğü Jön Türklerin gündemine getirdi. • Üç Tarz-ı Siyaset: Osmanlıcılık, Pan İslamizm ve Türkçülüğü inceleyerek, Türkçülüğü savunmuş ve izlenmesi gereken siyaset olarak tavsiye etmiştir. • Ahmet Ağaoğlu, Tunalı Hilmi ve Ahmed Ferid gibi Jön Türkler Yusuf Akçurayı desteklediler ve böylelikle Türkçülük siyasal alanda nitelik kazanmaya başladı. • 1908’de II. Meşrutiyetin ilanından sonra Türkçülük örgütlü bir hareket haline geldi. • Hem iktidara gelen İttihat ve Terakki içinde yer alarak bu örgütün ideolojik yapısını şekillendirmeye, yönetimini etkilemeye çalıştılar, hem de Türk Derneği, Türk Yurdu, Türk Ocakları gibi örgütleri kurarak kültürel alandaki etkinliklerini arttırdılar. 58
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi • Ziya Gökalp: İttihat ve Terakki Cemiyetinde merkez idareciler arasına girince, Türkçülük düşüncesini sistemli bir şekilde hakim kılmaya çalıştı. 1913 yılında Cemiyetin hakim görüşünün Türkçülük olmasında Ziya Gökalp’in katkısı oldukça fazladır. • Bütün Türkler tek bayrak altında birleşmeli ülküsü. (Turan) • Böyle düşünenlerin başında Enver Paşa gelmektedir. (Sarıkamış) • I. Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğu’nun mağlup olması İttihat ve Terakki Cemiyetinin hem yönetici kadroları hemde ideolojisi sert eleştirilere maruz kalmıştır. • Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşması ve Anadolu’da ulusal temele dayalı bir devletin kurulması Türkçülüğe yeniden itibar kazandırdı. • Ziya Gökalp’ın bu gelişmeleri dikkate alarak yeniden şekillendirdiği Türkçülük, Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojik yapısının oluşmasında etkili oldu. Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin Birer derin sesidir, ben sahifelerin değil Güzide, şanlı, necip ırkımın uzak ve yakın Bütün zaferlerini kalbimin tanininde Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil. (vızıltısı, her sesi) (ululama, yüceltmek) 59
Sahifelerinde değil, çünkü Atilla, Cengiz Zaferle ırkımın tetviç eden bu nasiyeler, tozlu çerçevelerde, o iftira amiz Muhit içinde görünmekte kirli, şermende; Faket şerefle numayan Sezar ve İskender! (taç giydirme, baş, ön) (karışık, karışmış) (utangaç, mahcup) (görünen aşikar olan) Nabızlarımda evet, çünkü ilm için müphem (belli olmayan, gizli) Kalan Oğuz Han’ın kalbim tanır tamamiyle Damarlarımda yaşar şan-ü ihtişamiyle Oğuz Han, işte budur gönlümde eden mülhem: (esinlenmiş) Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan 60
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Batıcılık: Türk düşünce tarihinin en temel kavramlarından ve özlemlerinden biri olarak karşımaza çımaktadır. Aynı zamanda batılılaşmak, modernleşmek ve çağdaşlaşmak terimleri ile de tanımlanmaktadır. • Osmanlı’nın Batı’ya yönelmesinin en büyük sebebi kesinlikle batı karşısında uğramış olduğu askeri mağlubiyetlerdir. • Batı’nın siyasal ve sosyal baskısıyla egemenliğini yitirmek, dolayısıyla yok olmak tehlikesi karşısında devlet bazı kurumları Avrupa’daki örneklerine uygun olarak batılılaştırma yolunu seçer. Arzulanan şey ise, kaybetmek üzere olduğu egemenliğini korumak için merkezi idareyi güçlü kılmaktır. • Batılılaşma, genç Cumhuriyet’in altı ilkesinden önem sırasıyla ulusçuluk, laiklik, inkilapcılık ve cumhuriyetçilik ilkeleriyle yakından bağlantılıdır. • Tanzimat’tan bu yana Batıcı Türk aydınlarının büyük bir bölümü İslam’ın Doğululuğun esası olarak görmüş, yenileşmenin ve ilerlemenin önündeki endgel olarak hedef göstermişleridir. • İkinci Meşrutiyet döneminde Batıcılığı savunanlar: Ahmet Cevdet, Ahmet Riza, Celal Nuri, Kılıçzade Hakkı, Tevfik Fikret, Mustafa Asım. • Adi geçen yazarlara göre gerilemenin Batı uygarlığın kopuk kalmaktan kaynaklanmaktadır. Bu kopukluğun asıl sebebi ise İslam dinidir. Şeriatın hayatın her alanındaki hükmü, tutucu bir güç olarak, her değişmeye karşı önleyici etken olmuştur; hayat fosilleşmiştir. Ahmet 61
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi • Tevfik Fikret: Galatasaray Lisesinde öğretmenlik ve Müdürlük yapmıştır. Hümanist ve oğlu Haluk’a çok önem veren bir şairimiz. Oğlu Haluk’u şiirlerinde sembol olarak kullanmıştır. Oğlunu vatan ve millet için faydalı birey olmasını arzulardı ve bunu şiirlerinde (Haluk’un Vedâi, Promete) dile getirmiştir. Vatanım rûy-i zemin, milletim nev-i beşer (insanlık) Oğlu Haluk’un şahsında enternasyonalizmi, materyalizmi ve ateizmi savunmuştur. Asım ile Haluk’un hikayesi, karşılaştırması. • Tek hedef “ Avrupa uygarlığını benimseyerek Avrupa’nın bir parçası haline gelmek olmalıdır”. Osmanlı Devleti’nin bu gerililiğinin nedeni dünya işlerini hükmü altına alan bir din-devlet bileşimi sistemidir. • Batıcılara göre Osmanlı Devleti’nin en büyük sorunu Batılı olmamakta yatmaktadır. Tek kurtuluş yolu vardır, o da bu yüzyılın düşünce gereksinimlerine uygun uygar bir devlet ve toplum halini almaktır. Bilimsel anlamıyla batılılaşmaktır. 62
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Modernliğin Cazibesi • Yeni kurulan eğitim kurumları eskilerden daha farklı olacaktı. Bu okulların ortak özellikleri laik eğitim vermeleri ve Osmanlı’da hiç bilinmeyen tamamen yabancısı oldukları pozitif düşüncelerinin yayıldığı gerçek bir kaynak haline gelmesidir. • “ Osmanlı Patrimonyal sisteminin en önde gelen kurumu olan sivil ve askerin bürokrasisinde açılan bu gedikler gelecekteki çekişmelerin nerelerde cereyan edeceğinin habercileridirler. ” Osmanlı’da Modernleşme Sürecinin İlk Problemleri • Batıdan neleri almalıyız? • 18. yy da bu soru ile ilgili bir bilgimiz mevcut değil. Sadece batıdan nelerin alınmayacağı konusunda kararlılık içerisindedirler. • Geleneksel inanç ve hayat tarzına muhalif olan birşeyi almayı düşünmedikleri. • 19. yy da ise durum değişmeye başlamıştır. • Batıya gönderilen öğrenciler: Yurda döndüklerinde yaşantı tarzları dahi geleneksel unsurlardan uzaktırlar. • İnanç ve yaşantı tarzları ile Osmanlı kimliğinin dışına çıkmışlardır. • Beyoğlu: Türkiye’nin içindeki Avrupa; Osmanlı Kültürü dışında unsurlar duyulmakta ve görülmeye başlamıştır. 63
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Osmanlı’da Modernleşme Sürecinin İlk Problemleri • Ziya Paşa: Milliyeti nisyan ederek, her işimizde, efkar-ı firenge tebaiyyet yeni çıktı. • Batıdan neler almalıyız? • Batı bir bütündür. Dolayısı ile bir ayrım yapılamaz. Eğer modernleşmek istiyorsak batının herşeyinin almak zorundayız. • Batı bir bütündür. Batının Hiçbirşeyini almamalıyız. • Ne batıdan nede geleneksel unsurlardan vazgeçenler. Kısmi Modernleşme • Namık Kemal: Milli kimliği bozmadan Avrupalılaşmanın yöntemini tespit etmeye çalışmıştır. • Ahmet Mithat: Avrupalışalmaya karşı, fakat moderleşme taraftarıdır. • Ziya Gökalp: Moderleşme taraftarıdır, fakat geleneksel bazı şeylerin korunmasınıda arzulamaktadır. Yani modernleşmenin süzgeçten geçirilerek gerçekleştirilmesinden yanadır. • Değiştirilmemesi gerekenlerin başında kültür (değer ve inançlar) gelmektedir. Medeniyeti (akıl ve kurumlar) ise değiştirilmesi zorunlu unsur olarak tanımlar. • 1925 yılında vefat etmiştir ve önemli bir düşüncel miras geri bırakmıştır. M. Kemal’in reformlarının yolunun açmıştır. Fakat Cumhuriyet kadroları; kültür ve medeniyet ayrımını dikkate almayıp, farklı bir çizgi takip etmeye başlayacaklardır. 64
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Topyekün Modernleşme • Celal Nuri İleri: (Jön Türklerin İdeologlarından) s. 73 • Kılıçzade Hakkı: Dinde reform şartı, kadınların tesettürden kurtarmak, Cuma hutbesinin türkçe okunması, • Her iki düşünür de cumhuriyet kadroları üzerinde etkili olmuşlardır. • Önemli olan, tarihimizdeki kültür-medeniyet tartışmalarının nedeni olan ve modernleştirilecek alanı belirlemeye çalışan gayretlere, cumhuriyet kadrolarının cevabının herşeyi ile batı olmasıdır. (İnalcık) • Mustafa Kemal: Modern olma durumunu bir bütün olarak ele alır ve topyekün modernleşmeyi toplumsal değişimin vazgeçilmez şartı olarak sunar. • Şevket Süreyya; “Medeniyet demek batı demekti. Türkiye’nin kurtuluşu demek, onun batılaşması demekti. ” • Cumhuriyeti kuran radikal batılılaşmacı (Belge, İnalcık) kadrodan sonra, 1923’den sonra en üst düzeyde batı kültürüne yönelir ve batının önemli kurullarını aynen benimser. • İktisadi, Kültürel ve Siyasal Alanlar • Cumhuriyet dönemi modernleşmesi için söylenebilecek genel bir özellik ise son derece pozitivist olmasıdır. 65
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesinde Cumhuriyet Döneminin Orjinalliği • Şapka İnkılabı; Ankara Valisi Yahya Galip beyin “Şapkanın orta yerine bir ay yıldız koyalım. Diğer milletlerden farkımız belli olur. ” teklifine İsmet İnönü; “Canım, biz bunları farkımız olmasın diye yapıyoruz, sen ne teklif ediyorsun” (İnönü 1987) • Bu dönemde Osmanlı’dan (geleneksel olan) kopuş muhakkak gerçekleşmesi gereken bir şarttı. • Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı ile hiçbir alakasının bulunmadığını ve herşeyi ile yeni olduğunu belirtmeye özel bir gayret gösterilmiştir. • Kurmakta oldukları rejimin Osmanlı devleti ile hiçbir ortak özellik taşımadığını . . . . s 76 • Cumhuriyet dönemi ideolojisi olan Kemalizm’in hem düşünce, hemde toplumsal temel bakımından jön türk döneminin etkileri gözükmektedir. • Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen herşey daha önce ve özellikle de jön türkler tarafından düşünülmüş şeylerdir. (T. Ateş) • “Eğer Osmanlı imparatorluğu’nda Kemalizm’in nesnel hazırlığı olmasa idi, ne devrimler başarılabilir, ne de cumhuriyet ve cumhuriyet dönemi Türk hukuku doğabilirdi. ” (T. Ateş)
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesinde Cumhuriyet Döneminin Orjinalliği • Tanzimat dönemi ile cumhuriyet dönemi arasındaki düşünce farkı, Osmanlıcılık ve Ulusculuk’tur. • Tanzimat döneminde kurulu düzenin reformlarla yaşatılması amaçlanmıştır. Cumhuriyet döneminde ise tümüyle yeni bir devlet ve toplum düzeni gerçekleştirilmek istenmiştir. (Radikal özellik) • Cumhuriyetin kuruluş yıllarında taklitçilik problemi çözülmüştür. • Düşünsel/Fikri anlamda Osmanlı’dan kopma/ayrılma zorunluluğu vardı; • Modernliğin temelinde geleneksel olandan kopmak vardır. • Osmanlı döneminde ve o dönemin özelliklerine alternatif olma söylemiyle varlığına meşruluk sağlamış Cumhuriyet dönemi için, Osmanlı’dan kopuş muhakkak gerçekleştirilmesi gereken bir şart olarak kabul ediliyordu. Bundan dolayı Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet Türkiye’sinin Osmanlı dönemiyle hiçbir ilgisinin bulunmadığını ve her şeyiyle yeni olduğunu belirtmiştir. Osmanlı devleti ile hiçbir ortak özellik taşımadığını ve çürümüş geçmişten tam bir kopuşu ifade ettiğini vurgulamaya büyük önem göstermiştir. 67
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesinde değişimin aktörleri • Önceleri daha ziyade askeri teknik ve araçlar, II. Mahmut döneminden itibaren bazı idari kurumlar, Tanzimat, Birinci ve İkinci Meşrutiyet dönemlerinde ise bazı siyasal kurumların ve yasaların Batı’dan Osmanlıya aktarılmaya başlamıştır. Bundan dolayıdır ki Osmanlı modernleşme süreci, kendi iç dinamiklerinin ürünü olan bir aşama değil, tamamıyla dış dinamiklerin çekiciliğiyle vardırıldığı bir aşamadır. • Sistemin ıslah çalışmalarıyla tamamen bir değişim sürecine keçiş yaklaşık 100 yıllık bir sürece yayılmıştır ve iki aşamalı olarak gerçekleştirilmiştir. • 1. Aşama: Seçkinlerin (elitlerin) modernleşme süreci • Bu aşamada değiştiren (aktif) unsurlar ve değişen (edilgen) unsurlar arasındaki etkileşim doğrudandır. Etkileşimin aktif ucunda dış dinamikler ve edilgen ucunda ise yerli seçkinler vardır. • 2. Aşama: Dış dinamikler büyük oranda devre dışı kalırlar. Modernleşme sürecinde artık yerli unsurlar tarafından yürütülmektedir. Modernleşmenin birinci halkasında halk hiçbir şekilde yoktur. Bu aşamada ise seçkinler halk ile karşıyadır ve doğrudan halk etkilenmektedir. Artık doğrudan hedeftirler 68
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi • Cumhuriyet döneminde olduğu gibi Osmanlı döneminde de modernleşme arzusu halktan gelmemekteydi. • Karl Kautsky; modernleştiriciler ve modernleştirilmeye (kitleler-halk) çalışılanlar diye aktif olanlar ve pasif olanlar diye ikiye ayırmaktadır. • Halk güçsüzdür, seçkinler ise güçlüdür. • Seçkinler genelde sivil ve askeri bürokrattan oluşmaktadır. • Seçkinler devletin gücünü kullanmaya alışıktırlar ve kullanmaktada herhangi sorun görmezler, çünkü bir misyona hizmet ettiklerini düşünürler ve herşeyi halk için yaptıklarını düşünürler. • Halk için herşeyi feda edebileceklerini ve hatta halkın kendisini bile düşünürler. Modernleşmenin Genel Yöntemi Modernleşmenin genel bir ilke ve yöntemi var mıdır? Bu, modernleşme sorunuyla karşıya gelmiş/kalmış her toplumun muhatap olmaktan kaçınamadığı ve modernleşme kararının ilk anından itibaren karşısında bulduğu temele sorulardan biridir. Batı Avrupa ülkeleri burda bir istisnadırlar. Sebebi ise Kautsky’e göre Batı’nın modernleşmesi kendi iç dinamiklerinden çıkmıştır, yani içerden modernleşmişlerdir. 69
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Batılı olmayan toplumlarda ise modernleşme dışarı’dan gelen etkilerin güdülediği bir süreç niteliğinde açığa çıkar ve gelişip yaygınlaşır. • Modernleşmenin genel bir yöntemi sorusu batılı olmayan, dışardan modernleşmeyi alacak toplumlarda çok önemlidir. Cevabını ise modernleşmeyi yürütecek olan seçkinler kesinlikle vermişlerdir. • Batı’daki modernleşme aşamaları; Birinci aşama: • Aydınlanma felsefesi, insanın kendi irade ve bilinciyle tüm evreni anlayabileceği, giderek onu değiştirip yepyeni biçimler verebileceği inancını ifade eder. • Bilimsel ilerlemeleri, yeni buluşları, aklın mutlak egemenliğini ve tarihsel oluşumu yasalaştırma çabaları doğmuştur. İkinci Aşama: • Kapitalist sermaye birikimi ve Sanayi devrimi oluşturmaktadır • Kentli sınıfların gelişmesiyle sermaye birikimi arasında ayrılmaz ilişkiler vardır. • Burjuvazi yükseldikçe, kendisinden önceki dönemlerin egemen sınıflarını, aristokrasiyi ve Kilisenin önemlerini devralmıştır. • Bu gelişmelerden ise ulusal egemenlik, ulusal devlet, siyasal demokrasi ve en geniş anlamıyla sivil ve siyasal toplum oluşur ve genişler. 70
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesinin yöntemi • Osmanlı döneminde ilk olarak askeri alanlarda hissedilen Batı’nın üstünlüğünün çaresi kesinlikle batılılaşmaktır. • Garplılaşmak (batılılaşmak) veya modernleşmek (Asrıleşmek) terimlerinde bazı farklı yorumlara rastlanmıştır ama genel anlamda beraber kullanılmıştır. • Batılılaşarak modernleşme veya genel anlamda topyekün değişme (Heper) isteği halktan gelmediği için, yönetici ve intelijansiya için tepeden bir etkiyle toplumsal dönüşümü sağlamak da hiç değişmeden ilk andan itibaren benimsenen bir yöntem olacaktır (Memur maaşlarının yüksekliği). Başka alternatifte gözükmemektedir. • M. K. Atatürk fertlerin mütefekkir olmadıkları bir toplumun kolaylıkla iyi veya kötü istikametlere sevk olunabileceğininden söz etmektedir. Fertlerin yukarıdan aşağıya – devlet eliyle- mütefekkir kılmanın zorunlu olduğunu belirtir. Böylece halka rağmen fakat halk için anlayışını besleyip geliştiren yaklaşımın özellikle Cumhuriyet dönemi modernleşmesi ki etkilerini her alanda görmek mümkün olacaktır. • Batı modeline uygun olabilmek için Batı’nın modern olma sürecinde geçirdiği yüz yıllara sahip olamadığı düşüncesi hakimdi ve kaybedilecek vakit olmadığı düşünülmekteydi. 71
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Osmanlı İmparatorluğu döneminde Sol hareket • Osmanlı I mparatorlug u’nda sosyalist du s u nce o zellikle 19. yu zyılın son on yıllarında, giderek daha c ok “azınlıklar” –Ermeniler, Yahudiler, Rumlar, Sırplar, Bulgarlar- arasında yayılmaya bas lamıs tır. • Bu yıllarda ortaya c ıkan o zgu l milliyetc ilikler, enternasyonalist anlamda bir sosyalist hareketi engellemis , sonuc olarak, tek bir Osmanlı sosyalist hareketi yerine, her milliyetten sosyalistler ayrı etkinlik go stermis lerdir. • İlk zamanlarda sosyalist fikirlere bulas maktan yalnız Tu rk unsuru korunabilmis , 1908 Jo n Tu rk devrimine kadar sosyalizm, Mu slu manlar arasında ancak bir avuc aydını cezbedebilmis tir. Bir anlamda, Osmanlı aydını ilke olarak, sosyalizmden uzak durmus tur. Sınıf mu cadelesi ve saflas ma anlamına gelen sol ideoloji, bu tu nles tirmeci Osmanlı aydınının sınırlarına girmemis tir. 72
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi Birinci Mes rutiyet’in ilanından sonra, komu nizmi bir mal ortaklıg ı olarak reddeden anlayıs devam ederken, komu nizmin kars ısında sosyalizmi savunan ve I slamiyet’le sosyalizmi bag das tırmaya c alıs an yazarlar go ze c arpmaktadır. • O rneg in, Tercu man-ı S ark gazetesinin Yazıis leri Mu du ru S emsettin Sami, 1878’de yazdıg ı bir makalesinde, “Sosyalizm, insanlık toplumunun hu snu iradesiyle, refah ve mutlulug unu ve istisnasız olarak bu tu n fertlerin es itlig ini hic kimsenin dog al haklarını c ig nemeyerek sag layan; hak ve adaletin meydana c ıkmasını ve dog al nimetlerden herkesin bol yararlanmasını ve pay almasını sag layan bir selamet yoludur” diye sosyalizmi o verken, komu nizmi yerin dibine batırarak, savundug u sosyalizmin komu nizmden farklı bir s ey oldug unu iddia ediyordu: “Komu nizm, insanı hayvan yapmakta ve deg is meyen –yani ezeli ve ebedi olan- mukaddes ahlak yasası bu doktrini mes ru saymamaktadır. ” 73
Kapsam ve Yöntem Açısından Türk Modernleşmesi İlk Sol Partiler • Osmanlı Sosyalist Fırkası (OSF/1910): Türk unsurların hakim olduğu ilk sosyalist partidir, Hüseyin Hilmi tarafından kurulmuştur. • Tu rkiye Sosyalist Fırkası (TSF): OSF, Mes rutiyet do neminde I s tirak, I nsaniyet, Sosyalist ve Medeniyet adlı yayınları vardı. TSF ise yayın organı “eklektik” idi. So z konusu yayın organları, liberal denilebilecek ve I slamiyet’le bu tu nles meye c alıs an fikirleri o ne su rerken aynı zamanda Marx, Lassale ve Jaures’ten bahsetmekten ve bu sosyalistlerin izinde yu ru du klerini anlatmaktan geri kalmamıs lardır. 74
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat • Osmanlıların Batılılaşma çabaları İmparatoruluğun çöküşünü durduramadı. Tam tersine, bu çabaların, Osmanlı’nın çöküşünü hızlandırdığını iddia edebiliriz. • Bütün olumsuz sonuçlarına karşın, Batılılaşma çabalarının genel alanda iki olumlu etkisi olmuştur. • Yenilikçi düşüncelerin birikimini oluşturmuştur • Oldukça bilenmiş devrimci bir kadro yetiştirmiştir. (Lewis, 1968: 231 -238) Cumhuriyet döneminde yapılan devrimler toplumsal yasam ve gündelik hayatta büyük yeniliklere yol açmıştır. Sadece siyasal (yönetim şeklinin değişimi) alanda değil aynı zamanda da ekonomi ve alanlarınıda kapsamıştır. • Sosyal hayat ve kültürel yaşam üzerinde Tanzimat’tan beri süregelen kısmi avrupalılaşma süreci, tam bir kararlılıkla uygulanmaya başlanmıştır. • Bu değişim Osmanlı’da olduğu gibi yaşantının en hızlı olduğu yer olan İstanbul merkezli gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Cumhuriyet Osmanlı’nın devamımıdır? Osmanlı’nın son dönemindeki siyasi ve sosyal yapılanma Cumhuriyet dönemini nasıl etkilemiştir? • Tanzimat- Meşrutiyet yılları ve Cumhuriyete geçiş. Osmanlı’nın devamı olmasına rağmen Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Osmanlı mirasını redetme hareketleri, çalışmalarına başlanmıştır; • Aile, evlilik, kadının toplumdaki yeri, yeni oluşan kültürler, İstanbul mutfağı, adab-ı muaşeret kurallarındaki değişim, moda ve eğlence kültürü, güzellik yarışmaları, tiyatro, sinema ve radyo Cumhuriyetle beraber büyük değişime uğramıştır 75
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat • Cumhuriyet dönemindeki değişim Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerine nazaran daha radikal ve ani olmuştur. Temeli ise bu dönemlerde yatmaktadır. • Ekonomik alanda Cumhuriyet dönemi kendi zenginlerini ortaya çıkarmıştır • Koç, Eczacıbaşı, Alarko, Kamhi vs. (İstanbul sermayesi) • Kültürel alanda da faaliyet göstermislerdir • Cumhuriyetin Osmanli`nin devami olup olmadigi hakkinda ise sürekli tartismalara açık omustur. • Osmanli`nin son dönemindeki siyasi ve sosyal yapılanma Cumhuriyet Dönemini nasil etkilemistir? • Osmanli`dan Cumhuriyet`e siyasal kurum, sosyal yasam, ve gündelik hayatta degismelerde süreklilik varmidir? • Varsa derecesi nedir? • Batililasmanin etkisi kendisini Şehir hayat. Inda, şehir planlamasında, mimarisinde, dekorasyonunda göstermeye başlamıştır. • 1920 yillardan sonra toplumsal yapıdaki değişiklikler kendisini aile, evlilik, kadının toplumdaki yeri, mutfak, adab-ı muaşeret kuralları, moda, eğlence, güzellik yarışmaları, tiyatro, sinema ve radyo gibi alanlarda göstermeye baslamistir. 76
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat • Bu degisimler ise genellikle radyo, dergi ve basin aracılığıyla desteklenmiştir. • Dergiler: Moda, makyaz-güzellik sırları vs. • Güzellik yarışmaları: Keriman Halis (ilk türk dünya güzeli) Osmanlı`dan Cumhuriyet`e Geçiş • Osmanli dönemini, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinden ayıran en önemli özellik, geleneksel islami- osmanlı anlayışı yerine ona alternatif olarak ulus egemenliğinin ve bağımsızlık ilkesinin ön plana çıkmasıdır. • Tanizimat ve Mesrutiyet dönemlerinin ana düşüncesi devleti (Osmanlıyı) kurtarmaktı. Cumhuriyetin kurulmasından sonra ise devleti kurtarmak gibi düşünceye gerek kalmadığı için artık yeni bir toplumsal ortam olusturmak gerekliliğine inanılmaktaydi. • Bu dönemden itibaren batıcı görüşler artık daha rahat ifade edilebiliyor ve yürürlüğe konulabiliyordu. • Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber batılılaşma artık büyük bir hız kazanmıştır.
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Bu dönemin reformları bir „yeni yöneliş“ devrimi olarak nitelendirilebilir Batılı seviyeyi yakalamak adına iki önemli yol çizilmiştir; 1. Geleneksel yapının ortadan kaldırılması 2. Kaldırılan geleneksel yapıların yerine uygun kurumlar yerleştirerek yeni yapılanmanın gereklerine göre yeni nesiller yetiştirmek ve modern bir toplum oluşturmak. Cumhuriyet Dönemi reformlarının, Tanzimat dönemi ıslahat faaliyetlerinden ayıran en önemli özelliklerinden birisi de eskiye ait dini kaynaklı kurumların büyük oranda kaldırılmasıdır. Batılılaşma hamleleri gerçekleştirilirken, Tanzimat Meşrutiyet ve özellikle de Cumhuriyet dönemlerinde, dergi, mecmua ve gazeteler Batı tarzı bir yaşama hazırlama görevi üstlenmişti veya o görev verilmişti. (Basının eğitici ve şekillendirici rolü) Bu alanlar; • Siyaset • Sosyal yaşam • Modadan eğlenceye kadar olan bütün alanlar olabilir. Tarık Zafer Tunaya; „II. Meşrutiyet dönemi Cumhuriyet‘in siyasal laboratuarı olmuştur“
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat • Tanzimat’ın siyasi ve sosyal yönden Meşrutiyete etkisi, Meşrutiyetinde aynı zamanda Cumhuriyet etkileri olmuştur. • Her yeni dönem her hangi bir şekilde kendinden öneceki dönemden etkilenebilir veya ektilenmiştir. • Tanzimat’ı anlamadan Meşrutiyeti ve Meşrutiyeti anlamadan Cumhuriyeti anlamak oldukça güç olacaktır. • Osmanlı’dan Cumhuriyet’e dönüşümde, üst yapı kurumlarında yapılan değişimlerin büyük çoğunluğunun bürokrat ve aydınlar tarafından gerçekleştirilmiştir. • Cumhuriyet dönemi batılılaşması ile Osmanlı dönemi batılılaşması arasındaki farklar; • • Osmanlı’da üst yapı kurumların yeniden düzenlenmesiyle istenilen sonuçlara ulaşılması hedeflenmiştir Cumhuriyet döneminde ise yanlızca bu kurumların yenilenmesiyle sınırlı kalmayan, amaç olarak alınan çağdaşlaşma için bütün toplumsal yapının, sosyal yaşamın, anlayışların dönüşümünün de gerek görüldüğüdür. Cumhuriyetin kurulması, son dönem Osmanlı aydının “batılılaşma” idealinin gerçekleşmesidir. Atatürk’ün ilkeleri arasında “Batılılaşma” ilkesinin olmamasının sebebide budur, 79
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat • Bütün bu çalışmalar ile Türkiye batı ülkeleri içerisinde yer arayan ülkeler arasında batıya en yakın olanlardandır. • Yanlız bu durum Osmanlı’nın son döneminde de aynı durumdaydı ve bu durumda halen her hangi bir şey değişmemiştir. • II. Meşrutiyet dönemindeki hedefler ile Cumhuriyet dönemindeki hedefler arasında büyük ölçüde paralellikler vardır. Bu hedeflerin Meşrutiyet döneminde değilde Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilebilmesindeki ana nedenler ise şunlardır; • Meşrutiyet dönemindeki engellerin, saltanat vs. , engellerin artık ortadan kalkmış olması. • Cumhuriyet döneminde artık bir toplumsal kalkınma projesinden bahsedebilir olması; • Batı’dan sanayi ve teknoloji almak yeterli değildir, bu tekonolojinin arkasındaki bilim alınmazsa aldığımız teknoloji iğreti ve desteksiz kalacaktır, fikri artık ağır basmaya başlamıştır. • Bununla beraber Batı’dan felsefe ve insan bilimleride alınması gerekmektedir. Ayrıca diğer toplumsal bilimleri de, (sanat, sosyal yaşam, kültür vs. ) bilimin bir parçası olarak değerlendirip dahil etmek gerekmektedir. 80
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Şerif Mardin: Cumhuriyet döneminde uygulamaya konan topyekun Batılılaşma programının Batı medeniyetini ve aklı merkeze almasına rağmen, belli bir felsefi temelinin tam manasıyla olmadığı söylenebilir. • Hem Osmanlı’ da hem de Cumhuriyet döneminde yapılan bu reformlar yukarıdan aşağıya doğru gerçekleştirilmeye çalışılmıştır, bu durum ise toplumsal oluşumun önüne engel olmuştur. • Cumhuriyet yönetimi, ortaya koyduğu yeni rejim ve güçlü ideoloji içerisinde toplum ve bireylerin erimesini bekliyordu. • Ortaya, batılılaşma ile beraber kültürel yozlaşma meydana gelip gelmeyeceği sorusu çıkmaktadır. Yüzeysel batılılaşma ile beraber kökü oldukça eskilere dayanan geleneksel kültür, bir çok değerini kaybetmek noktasına gelecektir. • Bunun yanında batı değerlerinin de gerçek anlamda yerleştiğini söylemek oldukça zordur. Üst tabaka (elit) halk arasında büyük uçurumlar oluşmaya başlamıştır. • Her toplumsal hareketi gibi batılılaşma karşısında da bir kesim ortaya çıkmıştır. • Fakat, Batı muhalifleri arasında en radikalleri bile Batı’nın endüstri ve teknoloijisini eleştiren veya karşı çıkan bir tutuma gitmemiştir, kültürel 81
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat • Osmanlı döneminden ayıran diğer önemli bir özellik ise, Batılılaşma programında, Osmanlı dönemindeki gibi birbirinden farklı düşünceler oluşturmak yerine, farklı toplum kesimlerinin ve düşüncelerinin tek bir ütopya çerçevesinde toparlanmaya çalışılmasıdır. • Toplumda ortaya çıkmaya başlayan yeni alışkanlıklar; • Doğum ve evlilik yıldönümü kutlamaları • Laik bir kültürün özellikleridir • Kasaba ve şehir baloları: insanlar nerde nasıl davranacaklarını bilmiyorlardı, tamamen yeni ortaya çıkan bu düzenlemeler valstan sonra zeybek oyunlarının oynandığına şahit olunabiliyordu. • Spor: kadının spora teşviği • Kiyafet: Basın aracılığıyla Moda ile beraber kıyafet alışkanlığı tamamen değiştirilmiştir. 82
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Batılılaşma ve Günlük Hayat Osmanlı döneminde başlamış olan Batılılaşma hareketleri Cumhuriyet dönemi ile beraber toplumun hayatını hemen her alanda değiştirmeye başlamıştır. Toplum inkilaplar ile beraber büyük bir değişim projesi içerisine dahil edilmiştir. • Moda • Eğlence • Sanat • Müzik • Ticaret • Tatil yapma tarzından bayram ziyaretlerine kadar • insan ilişkilerinden selamlaşma tarzına • Ana baba çoçuk ilişkilerine • Beslenme alışkanlıklarından yeme içme kültürüne, • Gündelik yaşama • Yeni alışkanlıklardan hayat felsefisine kadar her alandaki tutum ve davranışlar, ahlak kuralları bilgi görgü ve anlayış degişmeye başlamıştı. 83
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Devrimler ve Uygulanışı Atatürk Devrimleri’nin yeni oluşturulmak istenen Türk toplumunun temellerini oluşturuyordu. Atatürk devrimlerinin nitelikleri: • “devletçi- seçkinci” bir grup tarafından geniş halk kitlelerine, tepeden inme şeklinde uygulanmış olması. • Batı tipi bir toplum oluşturmaya amaçlamıştı. • Bütün devrimlerin aynı anda topluma sunulmamış olması. İhtiyaca binaen biçimlenmiş ve adım uygulanmaya konmuştur. • Bütün devrimlerin temelinde, kurumsal açıdan “halk egemenliği” ilkesi düşüncesi vardır. Mustafa Kemal Atatürk, toplumdaki ekonomik değişmeler sonunda ortaya çıkmış olan bir toplumsal grubun ya da sınıfın önderi değildi. Kökeni bakımından, Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetici seçkin sınıfının bir üyesiydi. (Prof. Dr. Emre Kongar) 84
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Son dönem Osmanlı idarecilerini ise yeni oluşturmaya çalıştığı rejim için bir tehdit olarak algılamıştır. Bu yüzden İttihat ve Terakkinin Birinci Dünya Savaşı ile ortadan kalkmasına sessiz kalmıştır. • İnkilaplar, esas itibariyle Osmanlının son dönemindeki Türkçülerin, milliyetçilik düşüncesinde savundukları görüşlerin yine aynı dönem Batıcı düşünceye sahip aydınların programları doğrultusunda çağın gereğine uygun eklemeler yapılarak gerçekleştirilmiştir. • Yapılan tüm faaliyetlerin Batılı ve uygar olmanın koşullarını yerine getirmek amacıyla gerçekleştiği ve böylece yeni kurulan devletin ve rejimin sürekliliğinin ve geleceğinin korunması adına bir çok politika gerçekleştirildiği söylenebilir. • Yapılan devrimler şu süreçler içerisinde değerlendirilebilir: Silahlı bağımsızlık mücadele dönemi, 19 Mayıs 1919 - 9 Eylül 1922 Diplomatik mücadele dönemi, 4 -11 Ekim 1922 – 24 Temmuz 1923 Batılı bir devlet ev toplum yapısı oluşturmaya yönelik radikal değişim dönemi, 1923 – 1937 Türk Musikisinden hoşlanır ve dinlerdi ama alafranga müziği yerleştirmek için yerli müziği yasaklamıştır. (http: //www. haberturk. com/yazarlar/murat-bardakci/225117 ataturkun-alaturka-musiki-yasagi) http: //www. haberturk. com/yazarlar/muratbardakci/225117 -ataturkun-alaturka-musiki-yasagi) • • 85
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Bu gidişatın son aşaması ise laikleştirme politikası üzerine kurulmuştur; Dinin, devlet kurumları üzerinde, toplumsal, kültürel yapı üzerinde var olan etkisi azaltılmış, hatta son verilerek, dini yaşam kişinin özgür iradesine bırakılmış, bireyin özgürleştirilmesi hedeflenmiştir. • Medeni Hukukun kabulü • Tek eşlilik • Latin alfabe • Özgür birey anlayışı Bu düşüncelerin tezahürü olarak ifade edilebilir. • Yapılan inkilapların kültürel plandaki nihai hedeflerinin başında, toplum ve devleti laikleştirmek, asırlardır hakim olan din eksenindeki hayatı dünyevileştirmek düşüncesinin yattığını iddia edebiliriz. • Cumhuriyet ideolojisinde genç nesiller ilk planda ele alınmış ve çağın şartlarına göre yetiştirilmeleri hedeflenmiştir • Bayramlarda gençler batılı tarzda eğitim ve figürlerle donatılmış batılı kıyafetler gösterilere şevklendirilmiştir. Modern olabilmenin gerekliliği Spor faaliyetleri artırılılmaya çalışılmıştır. 86
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat • Haftalık tatil gününün Cuma’dan Pazar gününe alınması, 1935 • Tartışmaları çok daha öncesinden başlamıştır ancak 1935 te Batı’da olduğu gibi Pazar gününe alınmıştır. (Sebebi ve örnekler) • 28 Mayıs 1928 Uluslararası rakamların kabulü • 1 Kasım 1928’de Latin alfabesinin kabulü • Soyadı kanunu ve bu yasaya bağlı olarakta eski unvan ve payelerin yasaklanması ve dini kıyafetlerin her yerde giyilmemesi 87
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Lâikliğin Kabulü (1928 -1937) (Atatürk Araştırmaları Merkezi) Saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldırılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatılması aşamalarından geçen laikliğin tam anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yeralan "Türkiye devletinin dini İslâm'dır" deyimini tartışmaya koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci maddesini değiştirip, 16. ve 38. maddeler gereğince milletvekilleri ile cumhurbaşkanının ant içerken söylemek zorunda oldukları "vallahi" sözcüğünü maddelerden çıkardı. Ayrıca, 26. maddededi "ahkâmı şeriyenin tenfizi" (şeriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de Anayasa'dan çıkarıldı. İnananların ibadetlerini kendi dilleriyle yapmalarını doğal bir hak olarak gören Mustafa Kemal'in, aydın din adamlarıyla yaptığı görüşmelerden sonra, 3 Şubat 1928'de hutbelerin Türkçe okunmasının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye çevrilmesi çalışmaları izledi. 5 Şubat 1937'de Anayasa'nın ikinci 88 maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun yazılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmış oldu.
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Laiklık Laikos – halk (yunanca), kutsanmamış halk, ruhban sınıfına ait olmayanlar. Ferdinand Buisson (1871), fransız pedagog din dersinin müfredatlardan kaldırılmasını yönünde ilk fikir beyan eden şahıs. Günümüzde laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması anlamında kullanılır. Bir çok devlet anayasalarında laik olduklarını tanımlamamış olmalarına rağmen din ve devlet işlerini birbirinden ayırmışlardır. Laiklik bir çok devlette din karşıtlığı olarakta işlev görmüştür, Almanya gibi ülkelerdeki laiklik anlayışı ile Fransa’daki laiklik anlayışı etimolojik olarak birbirinden farklıdır. Fransa’daki katolik kilisesinin etkisinden dolayı kesin bir şekilde etkisi amaçlanmıştır. Laiklik aynı zamanda da dini grup ve mezhepleri devletin etkisindende koruyabilir. Laiklik devletler: Fransa, Türkiye, Arnavutluk, Azarbaycan, Çin, Ekvator, Japonya, Çek, Portekiz. 89
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Kiyafet – Şapka Devrimi Bu devrim ile Cumhuriyet döneminin kültür devrimi diyebileceğimiz safhasının başlangıcı olarak sayılabilir. • Meşrutiyet döneminde Avrupa’ya giden öğrencilerin Şapka giydikleri gözlemlenmiştir. Kafirlik alameti olarak kabul edilen bu davranış daha sonraları sorun haline gelmiştir. • İlk Mecliste kalpak giyilmesi önerisi ise bir din sorunu haline getirilmiştir. Fes ise hem Müslüman hem de Türk olmanın kutsal bir sembolü olarak kabul gördüğü için, Mustafa Kemal tarafından kabul görmemiştir ve bu tartışmalara son vermek gerektiğinin bilincindeydi. • Paşa’nın Kastamonu gezisi ve akabinde yapılan değişiklikler (s. 139) • Giyim kuşamdaki değişikliklerin halka benimsetilmesi Türk aydınlarının, basının ve özellikle mülki ve yerel idarelerin etkili olduğu anlaşılmaktadır. • 25 Kasım 1925’te çıkan bir kanunla Şapka Türk milletinin resmi “serpuşu” olarak kabul edildi. 90
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat • Kılık- kıyafet inkilapları ile Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Türkiye’nin çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırılması hedeflenmiştir. Bunun için eski ve işlevlerini yitirmiş kurumların terkini kadar toplumun dış görünümünü de değiştirmesi gerekiyordu. • Bunun için öncelikle erkek kıyafetlerinden başlanması gerekiyordu. Milli mücadelenin sembolü haline gelmiş olan Kalpağa bile yer verilmiyordu. Fes ise doğunun simgesi olduğu için değiştirilmesi gerekiyordu. • Erkekler için düşünülen bu değişiklikler kadınlar için Paşa tarafından düşünülmüyordu. M. Kemal Paşa, kadınlari gelişen ekonomik seviyeleri ile beraber çağın gerektirdiği gibi giyinmeye başlayacaklarından emindi. Bu yüzden kadın kıyafetleri ile ilgili bir düzenleme gelmemiştir. • Kadınların çağdaş seviyeye gelebilmesi için basın yolu ile de destekleniyordu. • Batı’da ortaya çıkan yenilik İstanbul basını tarafından hemen yayınlanıp kadınlara aktarılıyordu; kılık- kıyafet, makyaj tarifleri ve modaları 91
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Çarşaf, Peçe ve Başörtüsü CHP, Dördüncü Büyük Kurultayı'nda, (9 -16 Mayıs 1935) çarşafın ve peçenin yasaklanması için iki önerge veriliyor. 1 - Gazeteci Hakkı Tarık Us'un takriri: "Peçe ve çarşafın kaldırılmasını dilerim” 2 - Diyarbakır milletvekili General Kâzım Sevüktekin'in takriri: "Peçenin yasaklanmasını dilerim” İçişleri Bakanı Şükrü Kaya bu önergelere itiraz ediyor: "Eğer çarşaf, -siyah bir bez parçası- mesele olsaydı, büyük inkılâbı yapan, bunu da programına koyar ve sizden lâzım gelen kararı alırdı. Binaenaleyh, çarşaf ve peçeyi, bir mesele yapmayarak kadınlarımızın kendi zevklerine ve içtimai anlayışlarına bırakalım. İnkılâp, her gün inkılâp, herşey için, bir günde inkılâp. Böyle bir kaide yok. ” İçişleri Bakanı'ndan önce konuşan, Ankara milletvekili Aka Gündüz de peçe ve çarşaf konusuna açıklık getirmişti: "Türk inkılâbı, çarşaf ve peçe için yapılmış bir inkılâp değildir. Türk inkılâbında çarşaf ve peçe diye bir şey yoktur. ” Kıyafetle ilgili sadece Şapka Kanunu ve din adamlarını kıyafetlerini düzenleyen “Diğer bazı giysilerini giyilemeyeceğine dair Kanun”dur. 92
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Harf İnkilabı • • “Beşerde gen ne ise toplumda yazı o dur!” 1865 - Telgraf makinesinin imparatorluğa gelmesiyle beraber latin harflerine geçiş tartışmaları başlamıştır. Makine Fransızcadır ve Osmanlı Alfabesiyle uyumlu değildir. • Mustafa Efendi Sistemi diye bir sistem türetilde ve bu sistem Cumhuriyet döneminde de bir müddet kullanıldı. 1862 Mârif Nazırlığı (Münif Paşa) • ıslahat yapılmalıdır şeklinde teklifte bulunmuştur. Gerekçesi ise kullanımı daha rahat olduğudur. 1863 Mirza Fettah Efendi (Azeri) Osmanlıca latince gibi aynı şekilde birleştirilmeden yazılmalıdır. 1863 Şemsettin Sami, Ali Suavi, Namık Kemal Ahmet Mithat Paşa: Harflerin islahı çalışması diye bir komisyon kurdurtuyor. Enver Paşa: Ordu alfabesi diye bir alfabeden bahsetmektedir. Bu alfabe aynı latincede olduğu gibi ayrı yazılmalıdır diye ifade ediyor. 93 1922 ‘de Azarbaycan Latin Alfabesini kullanmaya başlıyor • B. Lewis’e göre Rusya bu bölgedeki hakimiyetini arttırmak için islam dünyası ile olan bağları koparmak adına gerçekleştirmiştir. Aynı zamanda da Türkiye ile olan bağlarda zayıflamış olacaktır. Bu yüzden Rusya karşı
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Türkiye Latin alfabesine geçtikten sonra Türki cumhuriyetlerin hepsinde tekrardan alfabe değişikliğine gidilmiş ve bu sefer kiril alfabesi uygulanmaya başlanmıştır. (Türk dünyasının islam dünyası ve Türkiye ile bağlar koparıldı) • 1923 İzmir İktisat Kongresi- Kongre başkanı Kazım Karabekir Paşadır. • Sendikalar Kongrede harf değişikiği için teklif sunuyorlar ama Kazım Karabekir Paşa tarafından bu teklif reddediliyor; • 5 Mart 1339 -1923 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde ise Latin harflerine geçilme fikrine neden karşı çıktığının açıklayacaktır. “…Bu kabul edildiği gün memleket herc-ü merce girer. Her şeyden sarf-ı nazardan bizim kütüphanelerimiz dolduran mukaddes kitaplarımız, tarihlerimiz ve binlerce cild âsârımız bu lisanla yazılmış iken büsbütün başka bir silah verilmiş olacak, bunlar âlem-i islam karşı diyeceklerdir ki Türkler ecnebi yazısını kabul etmişler ve Hrıstiyan olmuşlardır. İşte düşmanlarımızın çalıştığı şeytankârâne fikir budur. ” Bu dönemde Mustafa Kemal Atatürk’e ABD Büyükelçisi tarafından yöneltilen “harf devrimi yapmayacakmısını? ” sorusuna “Bu bizim değil uzmanların işidir” diye cevap vermiştir. 94
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat • İsmet Paşa ise harf inkilâbını şu şekilde açıklayacaktır: (İsmet İnönü; Hatıralar, S. 221) “Harf inkılabı okuma yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı Enver Paşa’yı tahrik eden bir sebeptir. Ama, harf inkilabının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır…Osmanlılar devrinde, edebiyat vesilesiyle dil ihtiyacı genişledikçe sanatı Arap dili üzerinden işlemek hevesi milli kültürümüz zayıflatmıştır. Bizim devrimizde Latin harflerine geçmek Türk dilini ve milli kültürünü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur. ” • Avrupa Basını tarafından takdir ve beğeni aldı. • Fuat Köprülü yazmış olduğu bir makalede harf inkılabının büyük bir felaket olacağını iddia ediyorken bir hafta sonra hazmış olduğu başka bir yazıda faydalı olacağını yazmıştır. Bu ani değişimin sebebi sorulduğunda ise “Gazi Paşa beni ikna etti” demiştir. • Milli eğitim Bakanı Mustafa Necati: “Eski harflerle birlikte Kur’anı tarihe gömdük” 95
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat • Latin alfabesini okullarda ilk öğretenler İmam ve müezzinlerdir. Gazi Paşa Ankara Müftüsü (Diyanet İşleri Başkanı) aracılığıyla bu şekilde başlanılmasını emretmiştir. • Artık yeni Matbaa makinalarına ihtiyaç vardır. Avrupadan makineler ihraç edilmesi gerekmektedir. Türkiyede belli bir dönem için sadece iki tane latin harfleri matbaası olacaktı. • İstanbulda Cumhuriyet Gazetesi • Ankara’da ise Hakimiyet-i Milliye • Maliye ve Tapu işlerinde bir yıl iki alfabe beraber kullanılmıştır. • Ketebe ve yektubu arabındır, fakat Katip ve mektep Türkündür. • Avram Galanti (Bodrumlu yahudi türk): Eğitim Bilimci, Türk milliyetçisi ve CHP Milletvekili • Türk musevilerinin türkleşmesini savunmuştur. • Yabancı dilde eğitime karşı gelenlerden ve öncülerinden. 96 • “Arap Alfabesi gelişmeye engel değildir. ”
Cumhuriyet Döneminde Devrimler, Toplumsal Yaşama Etkileri ve Gündelik Hayat Harf İnkilabı Eleştirileri • Türkler tekrardan ayağa kalkıp istiklaline kavuşması yazının değiştirilmesinemi bağlıydı? • “Milli Kütüphaneye giripte tek kelime okumadan dışarı çıkan biricik nesil. ” (Peyami Safa) • “Alzheimer olmuş bir millet” • “Kültür soykırımına uğramış bir millet” (Prof. Dr. Teoman Duralı) Methiyeler • Türk dilinin gelişmesi sağlandı. • Çağdaşlaşma yolunda önemli bir adım atılmış oldu. • Yabancı dil öğrenmek kolaylaştı. • Okuma yazma oranı ve yazılan basılan eser sayısı arttı. • Türkçe, Arapça ve Farsça gibi dillerin etkisinden kurtuldu. 97
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi II. Meşruyet dönemi çok partili siyasal yaşam için bir ilk adım ve önemli bir başlangıç noktasıdır. İlber Ortaylı: s. 151 Ahmet Turan Alkan: s. 151 ve Mustafa Erdoğan: s. 151 İttihad ve Terakki Cemiyeti: 1889 kurulmuştur. Siyasi birikim ve tecrübeleri II. Meşrutiyet dönemi için yol gösterici rolü olmuştur. II. Meşrutiyetin ilanında önemli rolü vardır. 23. Temmuz 1908’de ikinci kez Meşrutiyet ilan edilmiştir; Kanun-i Esasi yeniden uygulanmaya başlamıştır Meclis-i Mebusan yeniden toplanmaya başlayacaktır. (17 Aralık 1908) “İttihad ve Terakkinin denetleme iktidari” 1908’den 1913 e kadar geçen süredir. İttihad ve Terakki Cemiyeti dönem iktidarda olmasına rağmen tamamen egemen olamadığı bir dönemdir. Mensupları daha ziyade küçük rütbeli subaylar ve memurdam oluşmaktaydı. Ancak Bab-ı Ali baskını ile beraber iktidarı tam anlamıyla kullanmaya başlamıştır. 98
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • Osmanlı Ahrar Fırkası: Prens Sabahattin, Adem-i merkeziyetçi politika. Hürriyet ve İtilaf Fırkası: (1911), ertesi yıl 1912 de genel seçimlerde büyük başarı elde etmiştir ama İttihad ve Terakki Cemiyetinin şiddetinden kurtulamamıştır. • Bu dönemin diğer siyasi partileri: Osmanlı Demokrasi Fırkası, İttihad-i Muhammedi Fırkası ve Islahat-ı Esasiye-i Osmaniye Fırkası. • II. Meşrutiyetin ilanından sonraki yıllarda büyük ölçüde siyasi istikrarsızlıklar dönemi olmuştur. • 5 kez hükümet değişmiştir (1908 -1913) • 1908 -1913 yılları arasında iki genel seçim olmuştur ve 1911 de ise bir ara seçim gerçekleştirilmiştir. • Her iki genel seçimide İttihad ve Terakki’nin adayları kazanmıştır. • Bu dönemin diğer bir özelliği ise Hatt-ı Hümayün’dür • • Yurttaşlar hangi ırk ve mezhepten olursa olsunlar eşittirler Kanunda görülen haller dışında kimse sorgulanamaz, tutuklanamaz, hapsedilemez, ve kötü muameleye tabi tutulamaz. Hiç kimse ait olduğu mahkeme dışında sorgulanamaz. Herkes konut dokunulmazlığı hakkına sahiptir. Yurttaşlar seyahat ve toplanma özgürlüğüne sahiptir. Gazeteler baskıdan önce hükümetin denetimine tabi tutulamaz. Eğitim ve Öğretim tamamen serbesttir. Askerler dışında hiç kimse rızası olmadıkça herhangi bir memuriyete tayin 99
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • Parlamento üyelerinin kanun teklif etme yetkisi önündeki engel kaldırılmıştır. Padişahın kanunları kabulü aşamasındaki mutlak veto yetkisi, geciktirici veto yetkisine çevrilmiş ve böylece padişah tarafından veto edilen kanunlar, parlamentodaki ikinci görüşmede şayet 2/3 çoğunlukla kabul edilirse kabul zorunluluğu getirilmiştir. • Bakanlar kurulunun parlamentoya karşı müşterek sorumluluğu kabul edilmiş ve böylece bakanlar kurulu padişaha karşı sorumlu bir kurul olmaktan çıkarılmış ve meclise karşı sorumlu bir kurul haline getirilmiştir. • Ittihad ve Terakki Cemiyeti 1913 Bab-ı Ali baskınını gerçekleştirerek darbe geleneğini başlatmış oldu. • “Halktan geldiler. Fakat halktan koptular. Birer halk adamı, hatta birer efsane kahramanı gibi çıktılar. Fakat hemen birer sorumsuz klik adamı oldular. İstibdata karşı ayaklandılar. Fakat getirdikleri de bir nevi istibdat oldu…”(Aydemir) • Koca bir asrı, bir kaç haramzade evladına bakarak mahkum edemeyiz. Bir çağı bütünüyle kötülemek, bütünüyle yüceltmek kadar yanlış. (C. Meriç) 100
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Tek Partili Cumhuriyet Dönemi Her ne kadar kurucuları ağırlıklı olarak asker kişiler olsalar da, Türkiye Cumhuriyeti, askeri tedbirlerden ziyade, siyasetin ve siyaset biliminin olanakları kullanılarak kurulmuş bir devlettir. Bu süreçte Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın siyasetçi yönü askeri yönünden önde olmuştur. • Cumhuriyet döneminde kurulmuş olan siyasi partiler: • • 1924 -1925 Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası; çok partili rejim denemesi (demokrasi) altı ay gibi kısa bir süre olmuştur. • Parti hükümet tarafından kapatılmış ve yeni rejim, tek partili olarak devam etmiştir. • Diğer muhalefet girişimleri ise İstiklal Mahkemeleri tarafından bastırılmıştır. • Tek partili rejimden şikayetçi olmaya başlayan Mustafa Kemal Atatürk, 1930 lı yıllarda kendi elleriyle yeni bir siyasi parti kurma teşebbüsüne geçmiştir; (12 Ağustos 1930 - 17 Kasım 1930) Serbest Cumhuriyet Fırkası • Atatürk tarafından Fethi Okyar’a kurdurtulmuştur: “ Memlekette muhalif bir fırka kurmak lazımdır. Böyle bir fırka vücuda gelirse Mecliste münakaşa daha serbest olur. Mesela siz böyle bir fırkanın başına geçerseniz, bildiklerinizi Mecliste serbestçe söylersiniz. Bu suretle uygulamada görülen 101 bir çok hatanın da önünü almak mümkün olur” (F. Okyar anıları)
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Neden yeni bir parti? Serbest Cumhuriyet Fırkasının isim babası, fikri ve teorisyeni Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisidir. • Toplumun siyasal eğilimlerini saptama arzusu olabilir. • Sessiz sedasız büyüyen muhalefetin durumunu saptamak için yapılmış olabilir • Munalif bir partinin kurulmasında maksat, birikmiş hoşnutsulukların giderilmesini sağlamak ve hükümeti, hem kusurlarını düzeltmeye hem de ekonomik vaziyete yeni çareler aramaya sevk edecek bir kontrol sistemi yaratmaktan ibarettir. (K. Karpat) • Diş dünyaya kendimizi beğendirmek. ( M. Tunçay) • Halkın Tek Parti yönetimine karşı duyduğu hoşnutsuzluğun farkında olan iktidardaki bürokratik kanat, gerçekten liberal bir muhalefete izin vererek halkın menfi duygularını istediği yere kanalize etmeyi düşünür. (Keyder) • Türkiye’nin tek partisinin mensupları olan devrimci kadrolar, ikili partili sistemin siyasal gerilimi yatıştıracağı ve acil ihtiyaç duyulan mal ve ekonomik reformları kolaylaştıracak bir konsensus yaratacağını ummaktadırlar. (F. Ahmad) 102
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Serbest Fırka kurucusu olarak bizzat Atatürk tarafından eski silah arkadaşı Fethi Okyar seçilmiştir, Genel Sekreter ise Nuri Conker getirilmiştir. Her ikisi de Atatürk’ün yakın çevresinde kişilerdir. Parti’nin kuruluş tarihi 12 Ağustos 1930 dur. Ahmet Ağaoğlu ve Şair Mehmet Emin Yurdakul kurucular arasındadır. Parti kısa zamanda büyüdü ve Halk Fırkası içerisindeki muhaliflerin toplandığı bir yer haline geldi. Seçimlerde Halk Fırkası’nın elinden iktidarı alma ihtimali artmıştı. Parti’nin feshedilemesine sebep olan gelişmeler doğu ve batıdaki dini kisveli gelişmeler oldu. Bunun üzerine Fethi Okyar partisini 18 Aralık 1930 tarihinde fethetmek zorunda kaldı. Y. Kadri Karaosmanoğlu Fethi Okyar’ın kendisine “Nasıl düşünebilirsiniz ki, ben başında Gazi Paşa’nın bulunduğu bir parti iktidarını devirip onun yerini almak hevesine kapılabilirim? ” dediğini ifade etmiştir. Karaosmanoğlu “Fethi Bey, Meclis’teki tartışmalara konu teşkil eden hadiselerin bir tertip eseri olduğu kanaatini ya da sanısını, üstü kapalı bir tarzda ifade etmekten çekinmezdi” demiştir. Ayrıca Fethi Okyar’ın “ ifade ederim ki, ben bu işte gafil avlandım; bir tuzağa düşürüldüm” dediğini de ifade etmektedir. 103
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasını fırsat bilen bazı muhaliflerde parti kurma çalışmalarını başlatırlar fakat bunlar iktidar tarafından kabül görmedi. • Cumhuriyet Fırkası • Türk Cumhuriyet Amele ve Çiftçi Partisi • Sosyal Demokrat Fırka Serbest Cumhuriyet Fırkası 12 Ağustos 1930’da siyasi sahnedeki yerini alır. Maddi desteği Atatürk tarafından karşılanır ve belli sayıda da milletvekili Halk Fırkasından transfer edilme düşüncesi ağırlık kazanır, fakat İ. İnönü ve Mustafa Kemal arasında sayıları hakkında görüş ayrılığı ortaya çıkar. (Cumhuriyet Tarihi s. 208 -209 • 1935 CHF 4. Kurultayında “ Biz, hükümetçe de partice de devletçiyiz. Buna karşı olanlar liberallik de serbest olsun istiyorlar. Liberal sistem ulusun başarı yolunu kapamak demektir. Devletçilik bir parti vasfı olarak kalmamalı, devletin vasıfları arasında yerini almalıdır”. • 1935 e gelindiğinde CHP’nin yalnızca bir parti değil, aynı zamanda bir devlet partisi olduğuna dikkat çekmekte ve liderlerin siyasi parti anlayışını ne 104 demokratik ne de çoğulcu bulmayanlar ortaya çıkmaya başlamıştır.
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Milli Şeflik Dönemi 1938 yılına kadar, başta M. K. Atatürk olmak üzere bir çok siyasetçiye “şef” denilmiştir. Ancak bu sıfat 1938’den sonra sadece İnönü için kullanılmıştır. • CHP’nin 26 Aralık 1938 yılında toplanan olağanüstü Kurultayın, yapılan tüzük değişikliğiyle İsmet İnönü “değişmez milli şef” ilan edilmiştir. • İnönü nasıl Cumhurbaşkanı seçilmiştir? İsmet İnönü (TSK ve CHP tarafından destekleniyordu; devletçi) Fevzi Çakmak (TSK tarafından destekleniyordu ama pek istekli değildi) Şükrü Kaya (Atatürk’ün yakın çevresi ile istihbarat teşkilâtına dayanıyor) Celal Bayar (iş dünyasından destek alıyordu: İş Bankası’ndaki başarısı iş âleminin gözünü doldurmuştu-Liberal) Dönemin 2. Genelkurmay Başkanı Asım Gündüz’ün hatıratı: “Yıl 1938. Yer Genelkurmay Başkanlığı. Atatürk hasta yatağında yatıyor ve gündemde de cumhurbaşkanlığı seçimi var. “Atatürk’ün ölümü an meselesiydi. Onun yerine kimin cumhurbaşkanı olacağı yazılıyordu. Tartışmalar endişeli bir hal almıştı. Genelkurmay da bir toplantı 105 yaparak, cumhurbaşkanlığı seçiminde ordu olarak takınacağımız tavrı tespit etmiştik… Vardığımız sonuç şuydu: Atatürk ölmüştür, ama onun Millet Meclisi vardır.
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Bu toplantıyı öğrenen devrin Başbakanı Celal Bayar, koşa Genelkurmay Başkanlığı’na gelmiş ve kararımızı öğrenmek istemişti. Başbakan yanına girince, Mareşal Fevzi Çakmak beni de çağırttı ve ‘Asım Paşa’ dedi, ‘bak Başbakan beyefendi bizim kararımızı bilmek istiyor, olanları anlatın’. . . Anlattım. Başbakan Celal Bayar ferahlamıştı. O, İsmet Paşa’dan çekiniyor ve İsmet Paşa için karar aldığımızı sanıyordu… Aradan bir iki gün geçmişti. 1. Ordu komutanı Fahrettin Altay geldi ve: ‘Asım Paşa cumhurbaşkanı kim olacak? ’ dedi. Olanları tek anlattım ve itiraz etti: ‘Olmaz öyle şey’ dedi, ‘madem ki mareşal kabul etmedi, o zaman İnönü cumhurbaşkanı olmalıdır’ dedi. ‘Neden? Bu karar da nereden çıktı? ” (diye sordum). ‘ 1. Ordu ve tümen komutanları toplandık ve bu kararı aldık’ dedi. ‘Dur dedim, Mareşal’e haber vereyim. Gir içeriye ve derdini anlat’. Fahrettin Paşa yanına girince, Mareşal beni de çağırdı: ‘Asım Paşa bak Fahrettin Paşa ne diyor? ’ Vallahi efendim kararımız (seçimi Meclis’e bırakma kararı) demokrasi prensipleri bakımından doğru ve yerindedir. Ancak dünyanın karışık durumu, Nazilerin, faşistlerin ve komünistlerin şahlanmış ihtirasları karşısında Fahrettin Paşa’ya hak 106 vermemek mümkün değil… İşte Atatürk’ün ölümünden sonra, İsmet İnönü bu şekilde cumhurbaşkanı olmuştur. ” İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı olmasıyla beraber paraların üzerinden ve resmi dairelerden Atatürk’ün resmi kaldırtmış ve yerine kendi resimlerini koymuştur.
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • Parti Genel Sekreterinin İçişleri Başkanı olması ve partinin il örgütleri başkanlarının Vali olarak atanmaları 1935 yılında hazırlanan parti ile devletin birleşmesini öngören tasarı kabul edilmiştir. İki yıl üzerinden geçtikten sonra dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya arzulanan ve gerçekleşmesi için gerekli girişimlerin yapıldığı ideali şöyle özetlemektedir “tek bir kalp gibi çarpmak gerekir”. Bu birliği sağlaman yolu ise “Parti” ile “Devletin” birleşmesi olarak görür. 1939 da İsmet İnönü İÜ öğreniclerine yaptığı konuşmada şöyle açıklamaktadır: “CHF memleketin bütün menfaatlerini ve bütün evlatlarını kucaklayan bir siyasi aile haline gelmiştir. ” Ankara Valis Nevzat Tandoğan’ın Osman Yüksel Serdengeçti’ye cevabı; "Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz. Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek. İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek. " 107
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Ezan neden türkçeleştirildi? Türkçeleştirme fikrini ilk ortaya atanlardan biri şüphesiz Ziya Gökalp’tir: Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur Köylü anlar manasını namazdaki duanın Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda'nın Ey Türk oğlu işte senin orasıdır vatanın. • Ziya Gökalp’ın bu fikri kısa zaman içerisinde Ankara’da karşılık gördü ve ibadetlerin türkçeleştirilmesi için çalışmalar başladı. • Kur’an-ı Kerim ilk kez türkçeye çevrildi. Mehmet Akif’e teklif yapıldı fakat kabul etmedi. • 30 Ocak 1932 yılında türkçe ezan fikri hayata geçirildi, Fatih Camiinde ilk kez ezan türkçe olarak okundu. Sultan Ahmet Camiinde fraklar içinde başı açık bir şekilde hafız Saadettin Kaynak minbere çıkarak hutbeyi türkçe okumuştur. • 18 Temmuz 1932 tarihinde Diyanet İşleri Riyaseti, ezanın Türkçe okunmasına karar verdi. 108 • Arapça ezan artık yasaktı, okuyan hapse atılacaktı. • Doktor Reşit Galip (Vekil ve Milli Eğitim Bakanı); hazırladığı önergeyi meclise kabul ettirmiştir: Namazda okunan dualarında hepsi türkçe okunacaktı.
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Çok Partili Döneme geçiş Atatürk’ün ölümünden sonra Cumhurbaşkanlığı makamına o dönemde sade bir milletvekili olan İ. İnönü seçilmiştir • “Milli Şef” ve “Değişmez Genel Başkan” sıfatlarını dünya konjünktüründeki gelişmelerden dolayı almıştır. 1946 CHP kurultayında bu tabir kaldırılmıştır. (T. Z. Tunaya, s. 575) • CHP’yi militarist ve otoriter rejimden uzaklaşmaya yönelten başlıca sebepler; • Batı Bloğu içerisinde yer almak istemeleri • Demokrasinin cumhuriyetin hedeflerinden birisi olması • Parti içerisindeki artan tepki (Adnan Menderes, Celal Bayar, Fuat Köprülü, Refik Koraltan, Emin Sazak) • Dörtlü Takrir: • 7 Haziran 1945’te Bayar, Menderes, Koraltan, ve Köprülü, CHP Grup Başkalığına ülkede siyasal liberalleşmenini önünün açılması, dünyada hızlı yayılmakta olan demokrasi uygulamalarının Türkiye’de karşılık bulmasını amaçlayan bir dilekçe sunmuşlardır. Ancak bu dilekçe CHP’nin yetkili organları tarfından reddedilmiştir. (T. Z. Tunaya, s. 575) • Tek Partili dönemdeki olumsuz gelişmeler • Varlık vergisi: Vergi takdir komisyonunun saptadığı miktara itiraz mümkün 109 değildi • II. Dünaya Savaşı: savaşta aktif değildik ama olumsuz savaş şartları Türkiye’yi de etkilemiştir. (Yokluk ve sefalet)
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Demokrat Partinin Kuruluşu • Celal Bayar daha önce milletvekilliğinden istifade etmiştir, 3 Aralık 1945’te ise CHP’den de istifa eder. • 7 Ocak 1946 Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü, ve Refik Koraltan önderliğinde DP kurulur ve partinin ilk genel başkanı Celal Bayar olur. • Bu dönemde pek çok siyasi parti kurulmuştur ama kalıcı olamamışlardır. • 1947 de yapılması beklenen Genel seçimler bir yıl öne alınarak 1946 da gerçekleştirilmiştir. • Demokratik bir seçimin temel ilkelerinden olan “gizli oylama-açık sayım” ilkesi, 5 Haziranda yapılan yasama çalışmalardında mecliste kabul edilmemiştir. • 21 Temmuz 1946 seçimlerinin en çok eleştirilen konusudur • 26 Mayıs yerel seçimlerine DP teşkilatlanmalarını bitiremediği için katılmamıştır. 1946 Seçimleri Bu seçimlere katılan diğer partiler • Milli Kalkınma Partisi (MKP)- İslam Birliği ve Şark Federasyonu kurma taraftarıdır. Devletçiliği reddetmiştir. • Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi (TİÇP) • Liberal Demokrat Parti (LDP) 110
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi 1946 Seçimlerinin bazı özellikleri • Seçmen oyunu açık kullanma mecburiyetindeydi, • Sandık görevlileri chp liler ve jandarmalardı, Jandarma içişleri bakanına bağlı, içişleri bakanı da chp’liydi. • Sandıklar valiler gözetiminde sayılıyordu, valilerde o dönemde chp il başkanlarıydı. • Demokratik seçimlerin şartlarından olan “gizli oy açık tasnif” ilkesine uyulmamıştır. Yönetmelik daha sonra değiştirilmiştir. • Çok partili sistem abd nin baskısı ile gerçekleşmiştir. • 46 seçimlerinden sonra abd nin seçimleri demokrasinin şartlarına uygun yapılsın yönünde baskı yaptığı için 1950 seçimleri demokratik şartlarda gerçekleşebilmiştir. Menderes ve Atatürk karşılaşması ilave edilecek, DP kurultayındaki Türkiye müslümandır müslüman kalacak sözleri ilave edilecek, Menderes’in yakasına yapışılması olayı ilave edilecek, İnönünün şartlar tamamlandığında darbe haktır sözleri açıklanacak ve ilave edilecek. Ekonomik gelişmeler ilave edilecek ve Darbenin nedenleri ilave edilecek 111
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • Seçim sonuçları: • CHP dışında milletvekili çıkarabilen tek parti DP olmuştur • 465 milletvekilliği için 273 aday gösterebilmiştir • CHP 397, DP 59 Milletvekilliği kazanmışlardır • Cumhurbaşkanlığına tekrar İnönü seçilmiştir. Kazım Karabekir Paşa Meclis Başkanlığına ve Hükümeti ise totaliter sistemin savunucusu olan Recep Peker kurmuştur. • Bu durum muhalefetin tepkisini çekmiştir ve Recep Peker 1947’de istifa etmek zorunda kalmıştır. Yerine Hasan Saka gelmiş, o da başarılı olamamıştır. Prof. Dr. Şemsettin Günaltay, İlahiyat Fakültesi dekanlığı yapmış, getirilmiştir ve İmam Hatip Okullarının açılmasına öncülük etmiştir. 1950 Seçimleri • 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimleri DP büyük bir çoğunlukla kazanır. • 474 milletvekilinin 396 sı DP (%52, 7), 69 CHP (%39, 4), 1 MP (%3, 1) ve 8 ini bağımsızlar kazanır. 112
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Demokrat Parti İktidarı Demokrat Parti’nin seçmeni; devletçi elitist grubun dışında kalan bütün kesimler olarak tanımlanabilir. “DP, sınıflar koalisyonuna dayanan, modernist, Batıcı, ekonomide burjuvaziyi itici güç olarak gören, yaygın politik meşruiyet için geniş halk kitlelerine dayanmayı elzem gören pragmatist bir partidir” ( Ali Yaşar SARIBAY) • Ekonomide liberal model örnek alınmıştır • Marshall planının yardımlarıyla karayolları, barajlar, okullar gibi alt yapı yatırımlarına yönelmiştir • Tarımda makineleşmeye önem verilmiştir. • Traktör sayısı artmıştır • Sulanan arazı alanı arttırılmıştır • 1950 -1954 yılları arasında ortalama yıllık büyüme oranı %11 civarında olmuştur. (tarımda ise %16) • Sanayiye teşvik ve vergi kolaylıkları getirilmiştir • Siyasal alanda ise ezanın tekrar arapça okunması halk içerisinde oldukça 113 memnun karşılanmıştır. • Dine daha özgür bakılmıştır.
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Demokrat Parti İktidarı Arapça okunan ezan neden türkçeleştirilmeye çalışıldı? • Atatürk 1932 yılını “dinde reform” yılı olarak ilan etmiştir; bunlar arasında Kur’an, ezan, sala, tekbir, namaz gibi dinin temel unsurları türkçeleştirilmeye başlanmıştır. ‘Ezan kanunu”nu Atatürk tarafından çıkartılmamıştır. • Arapça ezanı yasaklayan kanun, bir çoğumuzun bildiğini sandığı gibi Atatürk zamanında değil, 1941 yılında Refik Saydam’ın başbakanlığı ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı zamanında çıkarılmıştır. • “Felah” kelimesinin Türkçesi olan ‘kurtuluş’, yanlış anlaşılır korkusuyla Türkçe ezanda olduğu gibi bırakılmıştı. • DP iktidara geldiğinden bir hafta sonra Ezan yasağını kaldırmıştır. (Türkçe ezan yasaklanmamıştır, arapça okuma yasağı kaldırılmıştır) • 1938 yılında Hatay Türkiye’ye katılımıyla arapça ezan yasağı getirilmiştir. 114 • Kıbrısta ezan yasağı 1969 yılına kadar devam etmiştir. • Adnan Menderes’in seçim vaatlerinden birisi iktidara geldiklerinde “halka mal olmamış inkilapları” kaldıracaklarıydı.
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • Genel af geçmiş dönemdeki olası haksızlıklar ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. • Kemal Tahir, Nazım Hikmet gibi yazarlar bu aftan yararlanarak hapisten çıkmışlardır • Dış Politikada ise ABD devletleri ile uyumlu bir politikaya dikkat edilmiştir. • 1950’de Kore Savaşına 4500 asker gönderildi • Karşılığında da NATO’ya üye olma imkanı doğmuş oldu. • ABD ile dış politika çizgisinde paralellikler DP’nin üçüncü dönemine kadar devam etmiştir. Bu dönemde kırılmalar başlamıştır, bunun bedeli ise askeri müdahele 27 Mayıs ihtilali, olduğunu söyleyen bir çok akademisyen mevcuttur. • 2 Mayıs 1954 seçimleri • % 57, 6 ve 502 milletvekilliği DP, %35, 4 oy oranı ve 31 MV CHP, Cumhuriyetçi Köylü Partisi ise %4, 9 oy ve 5 MV, kazanmıştır 115
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • 1954 Yılında sonraki dönem Türkiye’de tekrardan komitacılığın başladığı dönem olarak tanımlanır. Bu tarihten itibaren ordu içerisinde pek çok cuntaların kurulmaya başlandığı dönem olmuştur. • 1960 ihtilâlinin gerçekleştiren ekibin 1954’ün Kasım ayında Tuzla Uçaksavar okulunda temeli atıldığını ve akabinde 1956’da Sezai Okan. Talat Aydemir Örgütü’nün, Kurmay Binbaşı Sadi Koçaş Örgütü’nün ve 1957’de de Muzaffer Özdağ-Numan Esin grubunun bir ihtilâlin arayışı içerisinde olduklarını bilmekteyiz. Daha sonraları bu örgütler tek çatı altında birleşek 27 Mayıs İhtilâlini gerçekleştirmişlerdir. • Uyanan bu komitacılık ruhunun DP hissetmiş ve 1957 seçimlerinde Kara Kuvvetler Komutanını, Hava Kuvvetleri Komutanını ve Deniz Kuvvetleri Komutanınını milletvekili adayı göstermiştir. • İhtilâlden sonra bu komutanlarda Yassiadada yargılanmaktan kurtulamamışlardır. • 1958 yılında planlanan Milletvekilleri seçimleri öne alınarak 1957 yılında gerçekleştirilmiştir. DP %47. 9 - 424 Milletvekili (%57. 6 -502), CHP %41. 1 – 178 Milletvekili (%35. 4 – 31 Milletvekili) 116
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • DP ikinci dönemle birlikte başlayan ekonomik daralma sürecine tam olarak refleks göstermemiş ve üçüncü dönemde de her ne pahasına olursa olsun büyüme arayışlarını sürdürmeye çalışmıştır. • 1958 yılında sonra ekonomik bunalım yoğunlaşmaya başlar, bir çok ürün bulunmaz duruma düşmüştür. Fiyat artışları başlamıştır, ekonomik darboğazdan çıkmak ümidiyle Menderes Uzakdoğu gezisine çıkmıştır, fakat sonuçlar Türkiye’nin durumuna pek çare olamamıştır. • Muhalefet cephesinde ise siyasi hareketlilik söz konusudur. DP’den istifa eden bir grup milletvekili önce Hürriyet Partisini kurup akabinde de CHP’ye katılmışlardır. Budurumdan cesaretlenen CHP 1959 yılında 19. Kurultayında sunduğu “Hedefler Beyannamesi” adıyla bir belge hazırlamıştır. Bu Belge daha sonra 27 Mayıs ihtilâli sonrasındaki hukuki düzenlemelerin temelini oluşturmuştur. • Anti demokratik yasaların kaldırılacağı • Anayasa Mahkemesinin kurulacağı • Yargış güvencesinin sağlanacağı • Yargı denetiminin bütün idareyi kapsayacağı • sosyal hakların güvence altına alınacağı hükmü 117
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • Bu arada komitacılık fâliyetleri özellikle DP’nin üçüncü döneminde yoğunlaşarak devam etmektedir. • Bunlardan bir tanesi “Dokuz Subay” olayıdır; • Binbaşı Samet Kuşçu Ocak 1958’de yaptığı bir ihbar üzerine ihtilal hazırlıkları içerisinde olan 9 subayın tutuklanmasının sağlamıştır. Altı aylık yargılama sürecinde sonra tüm subaylar beraat etmiş fakat Binbaşı Kuşçu tutuklanarak cezaevine konmuştur. • 27 Mayıs ihtilâlinin hemen öncesinde mecliste DP’nin oyları ile CHP hakkında Meclis Tahkikat komisyonu kurulması sağlanmıştır. Bu gelişme askeri müdahelenin en önemli sebeplerinden gösterilmiştir. • Bu gelişmeler toplumda hemen karşılığını bulmuş ve 28 Nisan 1960 günü İstanbul’da ciddi öğrenci olayları başlamıştır. Çıkan kargaşada bir öğrenci “Turan Emeksiz” hayatını kaybetmiştir. Benzer olaylar Ankarada da birkaç gün sonra gerçekleşmiştir. • Değişik hazırlık evrelerinden geçen askeri müdahele, 26/27 Mayıs 1960 tarihinde daha çok Binbaşı, yarbay ve albay gibi orta dereceli rütbedeki subaylarin insiyatifi ile yapılmıştır. 118
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • Düşük rütbeli subaylar tarafından gerçekleştirilen 27 Mayıs darbesinin başına Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Cemal Gürsel getirilmiştir. • Kurulan MBK ve hükümetin başına Cemal Gürsel atanmıştır. • 15 Ekim 1961 Genel seçimler yapılmıştır. • Askerler tarafından hazırlanan 1961 anayasası kabul edilmiştir. Ayrıca bu dönemde, MGK, DPT, Hakimler Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. • Siyasi olarak yeni bir kurumsal yapı, Cumhuriyet Senatosu getirilmiştir. Seçilmiş, atanmış ve tabii senatör omak üzere üç farklı şekilde olunabiliryordu. Bununda demokrasi ile pek alakası yoktu. • Siyasilerin yargılanması Yassıadada gerçekleşmiştir. Hukuk dışı olan bir ihtilalin hukuki bir uygulama yapmaya çalışması tamamen gülünç bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. • 147 Üniversite görevlisi uzaklaştırılması, 7 bin civarında subayı re’sen emekliye sevk edilmeleri ayrı bir faciadır. • 1961 seçimlerinde CHP %36 (178), AP %34. 5 ( 158), YTP %13. 7 (65) oranlarda oy almışlardır. İnönü liderliğinde 1965 yılına kadar koalisyon hükümetleri kurulmuştur. (4 hükümet) 119
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Uzun süren duruşmalar sonucunda cuntacılar tarafından Başbakan Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idama mahkum edilir. Başbakan Adnan Menderes’in idamı 17 Eylül 1961 yılında gerçekleştirilir. Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu bir gün evvel 16 Eylülde idam edilmişlerdi. Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen duam [bu kelimenin üzeri çizilip merhametim yapılmıştır] sizlerle beraberdir 120
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • 1961 yılında seçilen meclis tarafında Cumhurbaşkanı seçilecekti. Rejimin adayı tabii ki cuntanın başına getirilen Cemal Gürseldi fakat ortaya çıkan süpriz bir aday vardı. Ali Fuat Başgil: 1883 Samsun Çarşamba doğumlu ve dört yıl Kafkas cephesinde savaşmış ve kumandanlık yapmıştır. Savaştan sonra hukuk eğitimini tamamlamak için Paris gitmiştir. 1929 yılında geri dönmüştür. 1961 yılında Kurucu Meclis aleyhinde yazmış olduğu makaleden dolayı hapis yatmıştır. Adaylığını açıkladıktan sonra Ankaraya çağrılmış ve Milli Birlik Komitesi üyelerince (Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay) ölümle tehdit edilmiştir. Bunun üzerine adaylıktan vazgeçmiştir. Sebebini ise şu şekilde açıklamıştır: "Arz ettiğim gibi ben, cumhurreisliğine adaylığımı hodbehot koymuş değilim. Halkın arzusu ve milletvekillerinin talepleri üzerine koydum. Fakat, buna söz verdim. Hatta yalnız söz değil, yazılı bir beyana imza ettim. Ben verdiğim sözden dönen ve imzasını yalayan namertlerden değilim. Adaylığımı geri almama imkan yoktur. Fakat benim yüzümden, memleketin söylediğiniz akıbetlere sürüklenmesine de gönlüm razı olmaz. Bu vaziyette bana düşen bir iş kalmıştır, o 121 da yarın alessabah senatörlükten istifa ederek evime dönmektir. "
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Cumhuriyet Senatosu 1961 anayasası'nda göre Cumhuriyet Senatosu üç çeşit üyeden oluşuyordu. 150 adet olan birinci grup üyeler halk tarafından seçiliyordu. 15 adet olan ikinci grup üyeler ise Cumhurbaşkanınca seçiliyordu. Bunlar Kontenjan senatörü olarak bilinmektedir. "Tabii Senatörlük" kendi içinde iki gruba ayrılıyorlardı. Bunlardan birincisi Millî Birlik Komitesi başkan ve üyeleriydi. İkincisi ise eski Cumhurbaşkanlarıydı. Birinci grup üyelerin görev süresi altı yıldı. Ancak seçimler 2 yılda bir yapılıyordu ve her seçimde üyelerinin sadece üçte biri yenileniyordu. 1961 anayasası'nın geçici 10. Maddesine göre 1961 seçimlerinden iki yıl sonra yapılacak seçimlerle yenilenecek üyeler ile dört yıl sonra yapılacak seçimle yenilenecek olan üyeler ad çekilerek belirlenmiştir. Böylece A, B ve C grubu olmak üzere 3 grup oluşmuştur. İkinci grup üyelerin görev süresi de altı yıldı. Üçüncü grup üyeleri ise ömür boyu görev yapıyorlardı. 122
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi 1965 seçimlerinde AP %52. 9 (240), CHP %28. 7 ( 134), TİP %3 (15), CMKP 11 Vekil, YTP 10 vekil, kazanmışlardır. • 1969 seçimlerini yine AP kazanmıştır, fakat parti içerisinde karışıklıklar artmıştır ve ayrılmalar başlamıştır. AP’den türeyen siyasal partiler MSP ve DP. Yeni kurulan bu partiler AP oy oranın 1970’yıllarda yapılacak seçimlerde düşmesine sebep olacaktır. • 12 Mart 1971 Muhtırası. • 1972’deki CHP olağanüstü Kurultayında İnönü’yü Bülent Ecevit mağlup ederek Genel Başkan olmuştur. İlk kez “orta’nın solu” söylemleri ve halkçı politika izlenmeye çalışılmıştır. • 1973 seçimlerinde CHP birinci parti olmuştur. 1977 seçimlerinde her hangi bir parti tek başına iktidar olacak kadar oy alamamıştır. 19731980 yılları arasında 7 tane hükümet kurulmuştur. • Her gün 20 -25 kişi terör olaylarında hayatını kaybeder olmuştu. • Siyasi ve Ekonomik iktikrarsızlık baş göstermiştir. Tüm bu gelişmeleri yeterli bir gerekçe olarak algılayan TSK üst yönetimi 123 GK Başkanı K. Evren, ve Milli Güvenlik Konseyi 12 Eylül 1980’de askeri darbe gerçekleştirmiştir ve yönetime el koymuştur.
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi 12 Eylül darbesi diğer darbelerden daha uzun sürmüştür. Demokrasiye geçiş ancak 3 yıl sonra gerçekleşebilmiştir. • 1982 Anayasasına göre esas karar verici beş kişiden oluşan askeri konsey olarak tanımlamıştır. Siyasi partiler ve üst düzey yöneticilerine yasak getirilmiştir. • Yeni kurulacak olan partilere onay MGK veriyordu ve serbestçe organize olmaları yasaklanıyordu. • Bu süreçte 650 bin kişi göz altına alınmış, bunlardan 230 bini yargılanmıştır. • 517 kişi idam cezasına çarptırılmıştır ve 50 sinin infazı gerçekleşmiştir. “asmayalımda besleyelimmi? ” • Yunanistanın NATO’nun askeri kanadına dönüşünde bizim askerler hiç bir pazarlık yapmadılar. • 1983’te genel seçimler yapılmıştır. ANAP %45. 1 (212) ile tek başına iktidar olmuştur. • Özal döneminde, dışa açık ekonomi modeli benimsenmiştir. İhracat arttılmış ve önemli sıçramalar gerçekleşmiştir. • Özellikle Telekomünikasyon, otoyollar, barajlar ve çeşitli alt yapı yatırımları 124
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Erdal Eren 125
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi 12 Eylül Darbesinin mimarı Kenan Evren, "Asmayalım da besleyelim mi? " sözünü Erdal Eren için söylemişti. Erdal Eren, idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan'a, "avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını" söyledi. Sevgili annem, babam ve kardeşlerim; Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemizde olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık. . 126
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. . Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler. Cezaevinde yapılan (Neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. İşte bu durumda Ölüm korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. . Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar. Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, 127 beni o kadar mutlu edersiniz. Hepinize özgür ve mutlu yaşam dilerim. Devrimci selamlar. . Oğlunuz Erdal
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Necdet Adalı (1977 de 19 yaşında cinayetten tutuklanıyor, idam ediliyor. Son ana kadar suçsuz olduğunu vurguluyor. ) ‘’Sevgili anneciğim ve babacığım, Sizleri ve ezilen halklar adına mücadeleyi, erken bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm ama; bundan ve içinde bulunduğum durumdan dolayı hiçbir zaman pişmanlık duymadan ve şu kısa yaşamım içersinde hiçbir şahsi çıkar gözetmeden ezilen halklar adına verilen mücadelede yerimi almaya çalıştım ve bundan dolayı gurur duyuyorum. Anneciğim ve babacığım; sizlere kısaca bahsettiğim gibi hiçbir pişmanlık duymuyorum. Sizlerinde ezilen halklar uğruna verilen mücadelede katledişimden dolayı üzülmemenizi ve bundan gurur duymanızı bekliyorum. Ağabeylerime ve ablalarıma da yazmak isterdim; fakat buna olanak yok. Kendilerine çok selamlar. Burada satırlarıma son verirken, hürmetle ellerinizden öperim. Arkadaşlara selam. Hoşçakalın. Necdet Adalı" 128
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi 129
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Mustafa Pehlivanoğlu 130
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Ankara Balgat'ta 10 Ağustos 1978 gecesi mahalledeki 5 kahvehane kimliği belirsiz kişilerce tabancalarla tarandı, 5 kişi yaşamını yitirdi. Tarihe 'Balgat katliamı' olarak geçen bu olayda, sol görüşlülere ait üç kahvehanede 3, ülkücülere ait iki kahvehanede de 2 kişi yaşamını yitirdi. Olaydan sonra operasyona başlayan polis, 3 kilometre uzakta, ülkücülerin yoğun olarak oturduğu Karapınar Mahallesi'ne baskın düzenledi ve bir grup genci gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar arasında 22 yaşındaki Mustafa Pehlivanoğlu da vardı. 12 Eylül 1980 askerî darbesinden önce yapılan yargılama sonunda idam cezasına çarptırılmıştı. 2 yıl kadar hapis yatan Mustafa Pehlivanoğlu ile aynı davadan yargılanan İsa Armağan, yatmakta oldukları ve çok sıkı korunan Mamak Askerî Cezaevi'nden kaçtılar. Planları yurtdışına kaçmaktı. Ancak aynı günlerde 12 Eylül darbesi yapıldı, sıkıyönetim ilan edildi. Mustafa Pehlivanoğlu ile İsa armağan, 18 Ağustos 1980'de Kütahya'da saklandıkları bağ evinde yakalanarak tekrar cezaevine kondular. 7 Ekim 1980 tarihinde idamı onaylanan Mustafa Pehlivanoğlu, 7 Ekim'i 8 Ekim'e bağlayan gece yarısından sonra, solcu militan Necdet Adalı'dan birkaç saat sonra, Mamak Cezaevi'nde asıldı. Pehlivanoğlu, Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na gömüldü. ? Mustafa Pehlivanoğlu mahkeme süresi boyunca polis ifadesinin işkence zoruyla alındığını ve kendisinin masum olduğunu iddia etti. 131
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi İdam kararını veren Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan daha sonra anlattığı anılarında, Mustafa Pehlivanoğlu'nun asılan solcu Necdet Adalı'ya denge olsun diye idam edildiğini belirtti. Ailesi idamı ancak infazdan 3 gün sonra çocuklarını ziyarete geldiklerinde öğrenebildi. Mustafa Pehlivanoğlu'nun idamından önce anasına ve babasına yazdığı mektup: ''Sevgili anneciğim ve babacığım, sizler beni bu yaşa kadar büyüttünüz ve yetiştirdiniz. Benim sizlere karşı islemiş olduğum hataları ve suçlarımı affedin. Hakkınızı helal edin. Ben sizlerin bir evladınız olarak, bugüne kadar Cenab-ı Hakk'ın ve onun Resulünün, Yüce Peygamberimizin yolundan ayrılmadım. Alın yazımız böyle yazılmış. Kader ne ise onu çekeceğiz. Ben de kardeşim Haydar gibi bir an önce Allah'ın huzuruna çıkacağım. Eğer benim günahım varsa Cenab-ı Allah'ın huzurunda çekmeye hazırım. Yok, bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah'tan bulsunlar. Şunu hiç bir zaman unutmasınlar ki, Mustafa'lar ölür, Allah davası ölmez, milliyetçilik yaşar. Kellemi verdiğim bu yolun zaferi yakındır. Zafer her zaman Allah'a inananlarındır. 132
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Bunun için hiç üzülmeyin. Cenazemin arkasından ağlamayın, günahtır. Sizden ricam ağlamayın. Anne, sizlerle helalleşmek isterdim, fakat olmadı. Hakkım varsa, hepinize helal olsun, siz de helal edin. Son olarak, abime, yengeme, yiğenime, bacıma selam eder, haklarını helal etmelerini dilerim. Nişanlıma da selam eder, Cenab-ı Allah'ın mutlu bir yuva kurması için ona yardımcı olmasını dilerim. Oğlunuz Mustafa'' 133
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Selçuk Duracık ve Halil Esendağ Bir idamlık Ali vardı, asıldı; Kaydını düştüler, mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; Bahçeye diktiği üç beş karanfil. . . 134
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Halil Esendağ! İRFAN ÖZFATURA Manisa Saruhanlı’dan bir vatan evladı… Henüz 18 Yaşında. İmam Hatip son sınıfta evlenir ki üç beş günlük damattır daha. Bir bakar darbe olmuş (12 Eylül 1980) apar topar alınmış karakola. Karıştığı hadise var mıdır, yoksa kulp mu takılır bilmiyoruz. Bildiğimiz şu ki isnat edilen suçları kabul etmeyecektir asla. 3 Haziran 1983 günü radyo ve televizyonda idam edildiğine dair haberler yayınlandığında, emniyete götürülmüş sıkıştırılmaktadır hâlâ. . . Kalem kıranların vicdanları da rahat değildir anlaşılan. İşkence iki gün sürecek ve bir şey alamayacaktırlar ondan. Ne belge, bilgi, ne itiraf, ne imza… Lakin koskoca konsey başkanı “asılsın” buyurmuştur, dönecek değillerdir ya! MÜSAİT MİSİNİZ HOCAM? 5 Haziran akşamı iki sivil memur Muradiye Camii imamı Abdullah Hoca’ya gelirler, “bi’ nikâhımız vardı hocam!” -Buyurun gidelim tamam. Araba Buca Cezaevinin önünde durur. Hâkimler, hekimler, cankurtaranlar… Anlar ki yine darağacı kuruldu avluya… Abdullah Hoca daha evvel solcu gençlerin infazına getirilmiş ancak onlar “biz Allah’a, kitaba inanmıyoruz” deyip dinî telkini reddedince bükmüş boynunu çekilmiştir kenara. Elbette endişelidir, terslenmekten çekinir ne de olsa. Derken kapı açılır, elleri arkadan kelepçeli iki mahpus (Selçuk Duracık ve Halil Esendağ) içeri alınırlar. Gençler “Selamün Aleyküm” derler sıcak, mülayim bir ses tonuyla. 135
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Üzerlerinde kefene benzer libaslar, başlarında akça pakça namaz takkeleri ve ayaklarında bu gün için saklandığı belli çoraplar vardır. . . Kar beyaz ama! Sanki eski bir dost gibidirler, bir yerlerden aşina. Odadakilerle bakışır gülümserler. Ne bir tavır, ne bi’ eda. Tabip sorar “Herhangi bir şikâyetiniz? ” “Yok, elhamdülilah” derler “taş gibiyiz evvelallah”. -Son arzunuz? -Mümkünse cenazelerimiz ailemize verilsin, o kadar. Hocaefendi “Kardeşlerim” der, “Dünya bir imtihan koridorudur. Ölüm ise ahiret hayatına açılan kapı. Ne mutlu bu yola Allah teâlâya iman ederek çıkanlara…” Gençler ikişer rekât namaz kılar, son dualarını yaparlar. Nur alâ nur, bir sükûnet oturur simalarına. BOYNUNDA YAFTA Ortalık nasıl sessiz, ökçeler çınlar avluda. Projektörler yanınca sehpa daha bir büyür sanki, kara gölgeler yollar sağa sola. Yağlı urgan tehditkârdır, hafif salınmakta… Ürpertici bir manzara… Hoca efendi: “Yaşım altmışı geçmiş” de, “alacağımı almışım dünyadan. Buna rağmen ürkmedim desem yalan olur. Elim ayağım titredi heyecandan. ” İnfaza Selçuk’tan başlarlar. Yafta asılır boynuna, delikanlı dimdik yürür sehpaya. -Allah’a gidiyorsun Selçuk. Tebessümle başını sallar “biliyorum hocam, inşallah!” 136
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Tekbir getirir, tevhid söyler, zikri hiç kesmez son ana kadar. Boynuna urganı geçirirken cellatına bir şeyler fısıldar. Adamın yüzü değişir, allak pullak olur âdeta. Cellat sandalyeyi çeker, o malum çatırtı. Bedeni döner ve yüzü kıbleye gelince durur hizada. Hekim tamam deyince alır, masaya yatırırlar, manalı bir tebessüm, sanki başka âlemlere bakmakta. HÜSN-İ HATİME Halil “darağacında slogan atacak mısın” diye soran arkadaşlarına “hayır” demiştir, “asla!” Son cümlesinin kelime-i şehadet olmasını ister zira. Yürekli bir çocuktur, intihar olmasın diye tabureyi tekmelemeyecektir, ölümden korktuğundan değil yoksa. O da arkadaşı gibi eğilip bir şeyler söyler celladının kulağına. Bedeni aynen Selçuk gibi döner, yüzü kıbleye gelince, son nefesini verir uzunca bir solukla. Boğazından urganı çıkarıp masaya yatırırlar. Gözleri yarı açıktır, belli ki güzel şeyler seyretmektedir o anda. Abdullah Hoca göz kapaklarını çeker, çenesini bağlar. Yasin-i şerif tilavetine başlar. Mesleği icabı çok ölü görmüştür ama bunlar başka. . . Salih bir müminin uyku hâli vardır simalarında. Cellat duvarın dibine çökmüş, elleri şakaklarında. Hoca efendi çıkarken yaklaşıp sorar “sahi ne söylediler sana? ” -Belki inanmayacaksın ama hakkını helal et dediler hocam. Bize genelde küfredilir oysa… 137
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi MÛTÛ KABLE ENTE MÛT! Halil ölmeden ölen bir gençtir. Allah’tan (celle celalüh) ne gelirse başı üstüne. Kahrın da hoş der, lütfun da… Devletin vereceği idam gömleğini istemeyecek kadar hassastır, idam hâli bu, ola ki yırtılır, kirlenir zeval gelmesindir milletin malına. Kendine o güne has bir libas yaptırmak ister, bezi helal parayla alınsındır ama… Koğuşta 23 ülkücü vardır, bakın şu işe ki alayından çıkan para bir bez alamaz. O günlerde içlerinden birine beyaz bir nevresim gelmiştir, terzi ustaca keser biçer, cübbe kefen arası bir şey çıkarır onlara. Tamam olmuştur işte. Eğer namazlarını bununla kılar, zikre bununla otururlar ve gözyaşlarıyla yuğup yıkarlarsa… Halil’in bir niyazı daha vardır Cenâb-ı Hakk’tan. Ah ruhunu, yağmurun hafif çiselediği bir seher vakti teslim edecek olsa. Arzu işte… Nelere kadir değildir ki yüce Mevla! BENDEN DUYMUŞ OLMAYIN AMA! Buca Cezaevinde o gün alışılmadık bir hava vardır. Gazeteler bırakılmamış, mazgal açılmamıştır. Bu “infaz var” demektir temayüllere bakılırsa. Yine kimi sallandıracaklardır acaba? Terzi geçerken fısıldar, “Halil ile Selçuk’u asacaklar haberiniz ola!” Koğuş buz keser âdeta. Ne yapabilirsin ki? Derhâl abdestler alınır, seccadeler yayılır, okumasına bilen Mushaf-ı şerifini açar, bilmeyenler tespihlerine sarılırlar. Duvar, duvar, katil duvar. 138
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Gece yarısına kadar iki hatim indirir, sık parmaklıklara çıkar Salat-ü selam yollarlar Server-i Kâinat’a… Bu yanık seda arkadaşlarının hücrelerine de ulaşıyordur mutlaka. . . Şafak sökerken serinlik çöker, inceden yağmur atar. Hani toprak kokusunu yükseltecek kadar. Tuhaf! Şu kavruk İzmir haziranında! Koğuştakiler ağlamaklıdır. “Halil’in duası kabul oldu arkadaşlar!” Ölüme özenilir mi? Nasıl özenilmez, birazdan can vereceğini biliyorsun ve sana tövbe, helalleşme, kelime-i şehadet imkânı tanınıyor. ARDIMDAN AĞLAMAYIN! Ertesi sabah gardiyanlar koğuşun gediklilerini çağırırlar. “Gelin, müdür beyin verecekleri var. ” Halil’in emanetleridir bunlar… Yatak döşek, üst baş, cüz, takke, misvak ve dinî kitaplar… Notlar arasında kıldığı kaza namazlarının listesi vardır. Ölümle ilgili ayet-i kerime ve hadis -i şerifleri toplamıştır bir kâğıda. Ve bir mektup. Annesine babasına hitaben yazılmış. Besmele ile başlar, Resul-i Ekrem’e salat ve selamlarla devam eder. Ebeveynine “sabredin” der, “arkasından yakınmak mevtayı bizar eder zira!” Ve küçük paketler… Üşenmemiş tek etiketlemiştir. Ancak gazeteye sarılı bir bez dikkatlerini çeker. Üzerinde ne yazı, ne işaret. Ya çoraptır, ya fanila. Ne olabilir ki başka? Tereddütle açarlar. Aaa o da ne? Yeşil bir tülbent! Etrafında zarif bir oya… İhtimal; iki buçuk yıl kaldığı ölüm hücresinde hanımın danesi dert ortağı olmuştur ona. 139
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Boğazlarda düğümler, yutkunana. . . İşe yarayan eşyaları mahpuslara dağıtır, hatıraları ailesine yollarlar. Halil’in babası dindar bir insandır. Olanları tevekkülle karşılar. Annesi de öyledir zahir, lakin bir soru gezinmektedir kadıncağızın kafasında. Tamam, oğlu tekbirlerle, tehlillerle vefat etmiştir ama… Şehadet makamına ulaşmış mıdır acaba? Mürüvvet Hanım o gece rüyasında cennet bahçelerinde dolanmaktadır. Sahabeler toplanmış, sanki birini bekliyorlar. Merakla sorar: Hayırdır, neler oluyor burada? Bilmiyor musun, şehit Halil’in düğünü var. Resulullah Efendimiz teşrif buyuracak nikâhına! Muhsin Başkan'ın kıldığı bu namaz kabul olmaz mı. . ? ! Peki ya "MUHSİN" OLMAK KOLAY MI? Gardiyanların ayak sesleri koğuşun kapısında son buldu, getirdikleri genç bir mahkumu bıraktılar ve gittiler. Yeni gelen genç içeridekilere selam verdi ve kendisine gösterilen boş yere oturdu. Koğuştakiler ona hoş geldin, geçmiş olsun dediler. İçlerinden en yaşlı ve olgun olanı gencin yanına yaklaştı ve ona ilgi gösterdi, bir anlamda sahiplendi. Çünkü selam verişinden ve simasından bu gencin nasıl biri olduğunu hemen anlamıştı. 140
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Genç oldukça yorgun ve bitkin görünüyordu, epeyce bir müddet konuşmadı. Daha sonra yaşlı adamdan bir seccade istedi ve kıblenin ne taraf olduğunu sordu. Sonra kalktı ve yavaş ikindi namazını kıldı. Yaşlı adam gencin namazını bitirmesini bekliyordu, onunla enine boyuna tanışmak istiyordu. Fakat genç ikindi namazını bitirdiği halde daha namaz kılmaya devam ediyordu, sonunda bitirdi ve yerine geçip oturdu. Yaşlı adam biraz daha yanına yaklaştı. - Nedir o fazladan kıldığın namaz? Biliyorsun ikindi namazından sonra kılınan nafile bir namaz yoktur? Delikanlı bir müddet cevap vermedi, daha sonra sakin bir sesle: - Kaza namazı dedi. - Ne zaman kazaya bırakmıştın? dedi yaşlı adam. - Gözaltındayken, dedi. Çok yavaş bir şekilde söyledi bunu, daha sonra da gözleri uzaklara dalıp gitti. Yaşlı adam onu konuşturarak ve bir şeyleri hatırlatarak üzmek istemiyordu. Fakat yine de kendine hakim olamadı. - Ne kadar tuttular göz altında? - Yirmi dokuz gün. - Allah, yirmi dokuz gün öyle mi? 141 - Evet, yirmi dokuz gün. O yirmi dokuz günlük namazımı kaza edeceğim. - Kılamamışsındır, kıldırmamışlardır herhalde? Delikanlı bir müddet sustu ve sonra yaşlı adama döndü:
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi - Aslında namazlarımı kıldım, bir tek vaktimi bile kaçırmadım fakat… - Fakat ne? - Fakat namazın şartlarını yerine getiremedim, hep eksikti. Çoğu zaman abdest alamadım, teyemmüm ettim. - Olsun, teyemmümle olsun, kabul değil mi? - Fakat toprak bulamadım teyemmüm edecek, bazen beton duvara, bazen de demir kapıya ellerimi sürerek teyemmüm ettim, kabul olur mu? - Ne demek kabul olmaz, elbette olur. - Kıbleyi de bilmiyordum, rica ettim söylemediler. Hem bu arada namazın diğer rükünlerini de yerine getiremiyordum, askıdaydım, hem ellerim hem ayaklarım bağlıydı, çoğu zaman zorla rükuya gidebiliyordum, hele hiç secde yapamıyordum. - Olsun, olsun yine de kabuldür senin kıldığın bu namaz, dedi yaşlı adam. Fakat ses tonu gittikçe değişiyor, ağlamaklı bir hal alıyordu. - "Sen öyle hep kabul diyorsun ama…" dedi ve bir müddet sustu genç adam. Daha sonra değişik bir ses tonuyla devam etti. - Biliyor musun, gözaltında bulunduğum o yirmi dokuz günün on beş günü anadan üryandım, çırılçıplaktım, soymuşlardı beni. Yalvarıyordum onlara, ne olur Allah(c. c. ) için bir tek külotumu bana verin, hiç olmazsa namaz kılacağım vakit verin diyordum, fakat vermiyorlardı. İşte o şekilde kıldım namazlarımı. Mümkün olduğu kadar toparlanıp avret yerlerimi örtmeye çalışıyordum. Fakat bazen onu da yapamıyordum, bu şekilde namaz kılıyordum… Ortalığı epeyce bir müddet sessizlik kaplamıştı, delikanlı yaşlı adamdan cevap bekliyordu, bu namazları kaza etmesi gerekmiyor muydu? Yaşlı adam kafasını kaldırdığında gözyaşlarının baştan sona yüzünü ıslattığını gördü, ağlıyordu. Sonra birden doğruldu ve delikanlının omuzlarından kuvvetlice tuttu ve kendine çekti: 142
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi - Bana bak delikanlı! Anlıyor musun, o namazları asla kaza etmeyeceksin. O namazları alıp Allah’ın huzuruna varacaksın. “Allah’ım, sana bunları getirdim. ” diyeceksin. Biliyor musun, belki hayatında kıldığın en önemli namazlar, senin bu namazların olacak. Muhsin Yazıcıoğlu; '12 Eylül darbesinden sonra suçsuz yere tutuklandı. 7, 5 yıl Mamak Cezaevi'nde tutuldu, bu müddetin 5, 5 yılı hücrede geçti; sonunda aleyhinde bir hüküm verilmeden, bir gün bile ceza almadan tahliye edildi. . . ’ Bu 7, 5 yıl basit, sıradan, olağan bir 'yatma' değildir. Korkunç sorgulamalar, korkunç işkenceler, eziyetler. Tam 5, 5 yıl süren hücre cezası. Ancak 'O' buna rağmen imanının ve Allah(c. c. )'a adanmışlığının gereği olarak; "Ne kaderime küstüm ne devletime küstüm. Çünkü inanmak iman etmek varsa bir şeye “Ya Rabbi kahrında hoş lütfunda!” diyerek açıklamıştır. 143
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi 12 Eylül ihtilali dönemindeki işkenceler Mamak ceza evi müdürü Raci Tetik http: //gorulmustur. org/icerik/mamak-cezaevinin-işkenceci-müdürü-raci-tetik-pişman-değilim https: //www. sabah. com. tr/gundem/2015/05/10/12 -eylulun-akil-almaz-iskence-yontemleri http: //www. internethaber. com/tecavuz-ve-iskence-etti-simdi-bakin-nerde-583198 h. htm 144
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi İşkence mağduru Ferman Öztürk; Selimiye Kışlası, Metris Cezaevi ve Gayrettepe'de gördüğü kan donduran işkenceleri anlattı. Vücudunda defalarca sigara söndürüldüğünü, cinsel organın dağlandığını söyleyen Öztürk, darbecilerin sağcı olarak nitelenmesine de bir anlam veremiyor. Darbeden iki gün sonra 14 Eylül 1980'de Dev-Sol'cu denilerek götürüldüğünü belirten Öztürk, cuntacıların sağcı solcu ayrımı yapmadan işkence yaptığını vurguladı. "Karşı hücrede yatan Akıncı genci gözümün önünde döve öldürdüler, benim cinsel organımı dağladılar, avret mahalimde sigara söndürdüler. 'Allah'ım yardım et' diye bağırınca bir albay 'Allah burada yok, Kenan Paşa var. Yalvaracaksan ona yalvar' diye kahkaha atıyordu" şeklinde konuşan Öztürk, Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcısı Binbaşı Recep Sözen'in kafasına kül tablasıyla vura imzalattığı ifade tutanağı yüzünden 16 yıl hapis yattıktan sonra "Pardon, suçsuzmuşsun" denilerek tahliye edildiğini söyledi. DARBENİN İKİNCİ GÜNÜ EVİNDEN ALINDI 12 Eylül darbesi ile ilgili davanın görülmesine sayılı günler kala, darbe mağdurları karanlık döneme ilişkin çarpıcı bilgiler veriyor. Darbe mağduru Ferman Öztürk, başından geçen korkunç olayları şöyle anlattı: "Darbenin 2. günü 14 Eylül'de polisler evi bastılar, on kişi üzerime çullandı. 4. Levent'teki evimden battaniyeye dolayarak Gayrettepe'ye götürdüler. Şubede bir odaya alındık ama içeride belki 500 kişi vardı. 'Hoşgeldin dayağı' diye tabir 145 ettikleri dayak burada başladı. Meğerse gerçekten açılışmış bu dayak, 140 gün burada işkence gördüm. Mazlumder ve İHH gibi derneklerin basına duyurduğu işkence yöntemleri benim gördüklerimin 500 kat gerisinde. ".
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi "CİNSEL ORGANIMA ELEKTİRİK VERDİLER” Burada gördüğü işkenceye ilişkin bilgi veren Öztürk "Gözlerim bağlı şekilde bir odaya alındım seslerden anladığım kadarıyla iki polis odadaydı. Üzerime su döküp parmaklarıma ve cinsel organıma bir metal tel bağlayıp elektrik verip dağladılar. Makatımda sigara söndürdüler. Ben feryad edip bağırdıkça onlar kahkahalar atıyordu. Neyi itiraf edeceğimi dahi söylemeden 'İtiraf et, 'Ben yaptım' de' diyecek kadar sadistlerdi" diye konuştu. "JOPLA TECAVÜZ ETTİLER, MAHREM YERLERİNE ELEKTİRİK VERDİLER” Gayretepe Emniyet Müdürlüğü'nde gözünün önünde bir genç kıza yapılan işkenceyi unutamadığını söyleyen Öztürk, "Gayrettepe'de kaldığım 140 gün boyunca karşılaştım en kötü manzara kadınlara uygulanan işkence biçimiydi. Gencecik kızları çırılçıplak soyup jopla tecavüz ediyorlardı. Üniversite talebesi bir kızın çığlığı hala kulaklarımda. Kızcağızı soyup askıya astılar. Yalvarışlarına aldırmadan göğüslerine ucunda kıskaçlar olan bakır kabloları bağlayıp elektrik verdiler. O çığlıkları, yalvarış yakarışları hala kulağımda" dedi. 146
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi SAĞ SOL AYRIMI YOK; İŞKENCE VAR, ÖLÜM VAR Burada gördüğü korkunç işkencelerden sonra 1. Ordu Komutanlığı'na bağlı Selimiye Kışlası'na götürüldüğünü söyleyen Öztürk, kışlanın bodrum katında sağcı solcu ayrımı yapılmadan dayak yemeye devam ettiklerini ifade etti. "Gayrettepe'de öldürüleceğimi düşündüğüm esnada bizi toparladılar, askeri araçlara bindirip Selimiye Kışlası'na götürdüler. 'Hangi yargı bizden hesap sorabilir ki' havası içinde, gözlerimizi bağlamaya dahi gerek duymadan araçtan indirip kışlanın eksi 1. katına indirdiler. Zifiri karanlıktı, insanlar zor seçiliyordu. Kışlanın deniz cephesinde tavana yakın on santimlik birkaç tane pencere vardı, öğleden sonra güneş uygun konumu aldığında denizden ışık yansıyor, içerisi biraz daha aydınlanıyordu. Islak beton üzerine 500'den fazla kişi oturmuş, sırayla kaba dayağa alınıyordu. O ana kadar darbeyi sağcıların yaptığını, Kenan Evren'in sağcı olduğunu düşünüyorduk. Gördüğümüz manzara sağcı, solcu, İslamcı herkesin burada dövüle öldürülmesi veya sakat bırakılmasıydı. Akıncı bir genç vardı karşı hücremde, döve öldürdüler" şeklinde konuşan Öztürk, ağır işkence altındaki sorgular sonunda Metris Cezaevi'ne götürüldüğünü vurguladı. 147
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi SAVCI RECEP SÖZEN KÜLLÜKLE VURA İMZALATMIŞ Sistematik işkencenin burada da devam ettiğini ifade eden Ferman Öztürk, sıkıyönetim savcısı tarafından sorgulanacağının söylenmesi ile kısa süren bir mutluk yaşadığını, fakat bu mutluğun savcının kafasına küllükle vurması ile son bulduğunu belirtti. Öztürk "İşkence günlerimiz aralıksız devam ediyordu. Götürüldüğümüz her yerde yeni işkenceciler ve yeni yöntemlerle karşılaşıyorduk. Bir gün 'Savcının karşısına çıkacaksın' dediler, sevindim. 'Dayak bitti, derdimizi anlatacak bir adam bulduk' dedik, ne mümkün, daha beter çıktı. Hiç unutmuyorum, Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcısı Binbaşı Recep Sözen'in karşısına çıktım. Hakkımdaki iddiaları okuttu, matbu bir evrak, herkese aynı iddia. Kabul etmediğimi söyledim. 'İşkence altındayım' dedim. Ayağa kalktı, küfür ede gelip kafama kültablasıyla vurdu. 'Ulan sorguda kabul etmişsin, şimdi niye reddediyorsun? Kabul et bu suçlamaları' diyerek vurmaya devam etti. İşkence gördüğümü söylüyorum, adam işkence yapıyor. Daha sonra döve imzalattı" şeklinde ifade etti. . 148
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi "KENAN PAŞA'YA YALVAR” "En acımasız savaşlarda dahi merhamet izine rastlanır fakat darbede hayır. Merhametin kırıntısı dahi yoktu. Kenan Evren kalkıp diyor ki 'Benim işkencelerden haberim yoktu. ' Öyle bir yapı kurulmuştu ki onun haberi olmadan birinin kulağı dahi çekilemezdi. Cezaevi komutanlarından Yarbay Yüksel Tuncer kadar acımasızını görmedim. Tüm işkence ve küfürleri o organize ediyordu" diyen Öztürk, "'Allah' diye feryad etmek yasaklanmıştı. İşkencede 'Allah'ım yardım et' dedim, bir albay kahkalar atarak güldü. 'Yardım isteyeceksen Allah'a değil Kenan Paşa'ya yalvar. Burada Allah yok' dedi. Anladım ki bu adamların dini de yok" şeklinde konuştu. 16 YIL SONRA 'PARDON, SUÇSUZMUŞSUN' DEDİLER Suçsuz yere 16 yıl cezaevinde kaldığını belirten Ferman Öztürk, 1996'da Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi'nden gönderilen özür yazısı ile tahliye edildiğini söyledi. Öztürk "Kafama küllükle vurulup imzalatılan ifade tutanağından 16 yıl sonra, 'Pardon, suçsuzmuşsun' diyerek tahliye ettiler. 24 yaşında genç bir öğrenciydim, hayallerim vardı. 40 yaşında işsiz güçsüz bir adam olarak tahliye oldum. Allah o 149 günleri genç neslimize göstermesin. Bizim hayatımızı bitirdiler, başka kimseninki böyle olmasın" dedi.
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi 28 Şubat Postmodern Darbe • 28 Şubat süreci, 28 Şubat 1997’de yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla başlayan ve irticaya karşı olduğu iddia edilen, ordu ve bürokrasi merkezli süreç. • Türkiye siyasi tarihine geçen kararlar ve kimilerince bir dönüm noktası olan bu kararların uygulanması sırasında Türkiye’de siyasi, idari, hukuki ve toplumsal alanlarda yaşanan değişimlere neden olan bir süreçtir. 150
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • Refah Partisi 1995 Genel Seçimlerinde birinci parti olmuştur. 1996 yılında, seçimlerin ardından kurulan DYP-ANAP koalisyon hükümeti, Refah Partisi’nin güven oylaması hakkında hukuksal inceleme yapılması için Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru haklı görülerek güven oylaması geçersiz sayıldığından dağılmıştır. • Bunun üzerine TBMM’de birinci parti durumunda olan Refah Partisi ile ikinci parti olan DYP arasında kurulan 54. Hükümet (Refahyol hükümeti), 8 Temmuz 1996’da TBMM’de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır. RP-DYP Koalisyonu kurulmasının ardından 28 Şubat sürecine gidilmesine sebeb olduğu iddia edilen bazı olaylar: • 2 -5 Ekim 1996 Başbakan Necmettin Erbakan il yurt dışı gezisini önce İran’a • sonrasında ise Mısır, Libya ve Nijerya ziyaretleri. Libya’da Kaddafi tarafından Saray’ın önündeki çadırda karşılanması ve Kaddafi’in Osmanlıyı ve Türkiye’yi eleştirmesi. Ayrıca bir Kürt devletinin kurulmasından bahsetmesi. (Libya gezisinden dolayı Başbakan Erbakan hakkında için mecliste gensoru veriliyor, fakat reddeiliyor) 1996 sonbaharında yapılan TÜSİAD ve Barolar Birliği’nin açılış konuşmalarında irticaya ayrılmış ve irticanın öneminden bahsedilmiştir. Aynı zamanda da erken seçim talebinde bulunmuşlardır. 151
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • 23 Ekimde Patlak veren sahte şeyh olayları: Müslüm Gündüz-Fadime Şahin, bu olaylar çork faklı bir platforma kaydırıldı ve günlerce kamuoyu bu şekilde işlendi. Ali Kalkancı diye sahte bir şeyhde uyduruldu. (Canlı yayınlanan bir operasyon) • Başbakan bu olay için “fasa-fiso” demesi, kendisini siyasi anlamda etkilemiştir. İçişlerie Bakanı Mehmet Ağar istifa etmiş ve yerine Meral Akşener gelmiştir. • 3 Kasım 1996’da Susurlukta meydana gelen kaza sonucunda mafya, siyaset ve polis teşkilatının ne kadar iç içe olduğunun ortaya çıkması. • 10 Kasım 1996’da Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin Refah partisi İl Divan Toplantısında, Türkiye’de gerçek demokrasinin olmadığını, hâkim güçlerin herkesi kendi görüşleri doğrultusunda hareket etmeye zorladığını söylemesi. • 7 Aralık 1996’ta Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, Başbakan Erbakan, Çalışma Bakanı Necati Çelik ve bazı milletvekilleri hakkında suç duyurusunda bulundu. • 10 Aralıkta Rektörler Komitesi tarafından yayınlanan deklorasyon, hükümete ve basına baskı konusunda sert uyarılarda bulundu. YÖK başkanı Kemal Gürüz deklorasyonu okumuştur. 152
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • 11 Ocak 1997’de Başbakan Necmettin Erbakan’ın Türkiye’nin önde gelen dini liderlerini Başbakanlık konutunda iftar yemeği vermesi. • Bu süreçten sonra artık Basın devreye sokulmuştu; artan bir şekilde irtica haberleri işlenmeye başlanmıştı. “Taksim’e Cami”, “Ayasofya ibadete açılacak”, “ 500 tarikat 5 bin şeyh”, “Defileler yasaklanıyor” gibi manşetler askerlerin hareket geçmesi sağlayacaktı. • Yüksek rütbeli subaylar Gölcükte “irtica” toplantısı düzenleyecekti. “ 72 saat sürdü” bu tür haberler çokça yazılıp çizilmeye başlandı. • 30 Ocak 1997’de Sincan belediyesinin düzenlemiş olduğu Kudüs gecesinde İran Büyük elçisinin misafir edilmesi ve sahnelenen Cihad oyunu. Başkan Bekir Yıldız daha sonra 1 yıl ve 420. 000 TL’ye ödemeye mahkum edilmiştir. • Sıncandaki olaya tepki olarak askeriye 4 Şubat tarihinde 20 tank, 15 zırhlı araç ve askerle Sıncanda geçiş düzenledi. • Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya “irtica”nın PKK’dan daha tehlikeli olduğu iddia ediyor. • 11 şubat’ta Ankara’da “Şeriata Karşı Kadın Yürüyüşü” tertiplendi. 153
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi 28 Şubattan sonraki süreçteki gelişmeler: • 9 saat süren bir MGK’dan sonra MGK laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı. Alınan kararlar hükümete bildirildi. Laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB’na devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kur’an kursları denetlenmeli, Tevhid-i Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica nedeniyle ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kiyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı. 28 Şubat’taki MGK Toplantısından sonraki gelişmeler • 4 Mart tarihinde Başbakan Erbakan MGK’da alınan kararları yumuşatılmasa imzalamayacağını ifade etmiştir. • 13 Mart Başbakan Erbakan kararları imzalamak zorunda kalıyor • MGK kararlarını uygulama komitesi kurularak ülke çapında irtica avı başlatılıyor. • 21 Mayıs’ta Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş “Ülkeyi iç savaşa sürüklediği” iddia ederek RP hakkında kapatma davası açmıştır. 154
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi Fişlemeler ve Görevden uzaklaştırılmalar; Şahısların irticai faaliyetlerde bulundukları için fişlemeler başladı. Bunlar arasında akademisyenler, subaylar ve yöneticiler vardı. Üniversiteye girişte yapılan değişiklikler Meslek liselerinin ortaokul kısımları kapatıldı. Bazı öğrencilerin üniversitelere girişi katsayı uygulaması ile engellendi. • 3 Haziran’da Susurluk Davası 7 ay sonra DGM’de başladı. • 7 Haziran’da Genelkurmay, irticai faaliyetleri desteklediği iddia ettiği firmalara ambargo koydu. • 10 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay başkan ve üyeleri Genel Kurmay Başkanlığına çağrılarak kendilerine irtica konusunda brifing verdi. • 18 Haziran’da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa ettiğini, görevi Tansu Çillere devredeciği için, açıkladı. • 19 Haziran’da Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini o sirada arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller’e değilde, ANAP 155 Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a vermiştir. • 30 Haziran’da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk’la birlikte ANASOL-D Hükümeti’ni kurdu.
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi 28 Şubat Postmodern darbesinin değerlendirilmesi • Dönemin Genelkurmay Başkanlarında Hüseyin Kıvrıkoğlu “ 28 Şubat bin yıl sürecek” diye açıklamada bulunmuştur. • Bu darbe Türkiye’nin toplumsal ve siyasi ortamında büyük çaplı değişiklere sebep olmuştur. • Darbe’den 5 yıl sonra kararların hedifindekiler yeni bir parti kurarak iktidara gelmiştir. • Org. Çevik Bir (TSK içerisinde oluşturulmuş olan fişlemek için özel bir Birim - Batı Çalışma Grubu ve darbeni başmimarlarından): İstikrar için Formül: Türkiye artı İsrail” Middle East Quarterly/ABD (2002), israilli Martin Sherman ile birlikte yazmız olduğu bir makalede şunları ifade edecekti: “ 1990'lı yıllarda, İsrail-Türkiye ticaret hacmi sürekli arttı. Sivil değişim hacmi de (turistik, akademik, mesleki, sportif ve kültürel) önemli ölçüde genişledi. Fakat bu bağlar 1996'da, Necmettin Erbakan'ın iktidara yükselişi ile yıprandı. Erbakan, iç ve dış politikada İslami bir gündeme girişti. Erbakan'ın İsrail karşıtı söylemi, geleneksel Yahudi karşıtı motifler ve efsaneler ile dolu idi. Erbakan için, İsrail bir 'ebedi düşman' ve 'Arap ve İslam dünyasının kalbinde bir kanser. ' Erbakan, İsrail ile ilişkileri dondurmaya söz verdi. Ordu, dedi ki: Ülkenin yüzünü İslam'a dönmesini ve İsrail ile ilişkilerin riske atılmasını izlemeyeceğiz. Erbakan, kontrol altında tutuldu. Türkiye ve İsrail MGK baskısıyla İslamcı Başbakan istifasını sundu. ” 156
Türkiye’de Siyaset ve Demokrasi • Cuntacılar bütün toplumu takip altına aldı. Oluşturulan özel birimlerce siyasetçiler, dernekler, subaylar, öğretmenler, öğrenciler, Kuran kursları ve hatta ev kadınları dahi fişlendi. • 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, Kuran kurslarına yönelik sert maddlerin yer alması ve imam-hatip lisesi mezunlarının katsayı engeliyle öğrencilere üniversite yolu kapatıldı. • Başörtülü ve dindar öğrencileri takibi için ikna odaları kuruldu. • Büyük ve önemli şirketlerin yönetim kurullarının başına emekli askerler atanılarak hakimiyet kurulmaya çalışıldı. (Sümerbank, İnterbank, Bank Ekspress, Etibank. ) • Muhafazakarların sahip olduğu şirketler, yeşil sermaye olarak yaftalanılarak hedef haline getirildi. Medya aracılığıyla boykot uygulanarak yıkılmaları hedeflendi. (Yimpaş, Petlas, Kombassan vs. ) 28 Şubat Postmodern darbe muhafazakar/islami kesime karşı yapılmış olan bir darbe olmasına rağmen zamanın «Gülen Cemaati» şimdinin FETÖ Teröristleri tarafından destek görmüştür; “Asker görevini yapıyor” ‘’Birileri haksız yere laikliğe ve demokrasiye hücum ediyor. ’’ ‘’Bugün Türkiye’yi idare edemeyenler, ‘Bu işi beceremedik, yüzümüze gözümüze bulaştırdık’ demeliler. ’’ ‘’Askerler, bazı sivil kesimlerden daha demokrat. ’’ 157
- Slides: 157