KAN TERMMOLOJS Kan vcudun sv olan dokusudur Kan

  • Slides: 54
Download presentation
KAN TERMİMOLOJİSİ

KAN TERMİMOLOJİSİ

 • Kan vücudun sıvı olan dokusudur. Kanı yapan organlara hemopoyetik ve lenfopoyetik organlar

• Kan vücudun sıvı olan dokusudur. Kanı yapan organlara hemopoyetik ve lenfopoyetik organlar denir. Bu organlara ve organlara ait terimlere kan terimleri denir. Hemopoyetik olanlar kırmızı kanı, lenfopoyetikler ak kanı (lenf) yaparlar. Bu iki kan ayrı yerlerde yapılsalar da, bildiğimiz kırmızı kan içinde toplanırlar. Kan dendiğinde kırmızı kan anlaşılır. • Kan hücrelerini yapan doku kırmızı kemik iliği dokusudur. Sarı kemik iliği aktif değildir. Bu ilik gerekli durumlarda kırmızı kemik iliğine dönüşür ve aktif olur. Lenfositler timus, dalak ve lenf düğümlerinde yapılırlar. Hücreler genel adıyla kan hücreleri olarak anılırlar. • • MEDULLA OSSEA RUBRA (MEDULLA OSSEA RUBRA): Kırmızı kemik iliği --->Medulla: iç katman ---->Ossea: kemik ----> Rubra: kırmızı MEDULLA OSSEA FLAVA ( MEDULLA OSSEA FLAVA ): Sarı kemik iliği • ---->Flava: sarı

(16) • Kan, kalp ve damar sistemini yapan kapalı boşluklar (dolaşım sistemi) içinde bulunur.

(16) • Kan, kalp ve damar sistemini yapan kapalı boşluklar (dolaşım sistemi) içinde bulunur. Kanın bu sistemin dışına çıkması patolojik olgudur. Lenf, doku sıvısının lenf kapillerine geçmesi ve içine lenfopoyetik organlardan lenfositlerin karışmasıyla oluşur. Bu kan ana lenf damarlarıyla kana karışır. • Latincede kana hema, kanı inceleyen bilim dalına ise hematoloji denir.

ANATOMİK TERİMLER • • Haema (hema) : Kan. (1) • Sangius (sanguis) : Kan.

ANATOMİK TERİMLER • • Haema (hema) : Kan. (1) • Sangius (sanguis) : Kan. (1) • Plasma (plazma) : Kan hücrelerini barındıran sıvı kısım. (1) • • İçine antikoagülan (kanın pıhtılaşmasını önleyen madde) ilave edilmiş bir tüpe kan alınıp tüp alt üst edilirse antikoagülan madde kandaki kalsiyumu bağlayarak pıhtılaşmayı önler. Antikoagülanlı kan bir süre bekletilirse kan hücreleri tüpün tabanına çöker, üstte sarı renkli bir sıvı ayrılır. Bu sıvıya plazma adı verilir. (2) Kan, tüpe alınıp bir süre bekletilirse kan hücreleri tüpün tabanına çöker üstte sarı renkli bir sıvı ayrılır. Bu sıvıya ise (4) serum adı verilir. (2) Plazma ile serum arasındaki en önemli fark; serumda kanın pıhtılaşmasında görev alan plazma proteinlerinden fibrinojenin bulunmamasıdır. Bu nedenle seruma fibrinojensiz plazma da denir. (2)

PLAZMA PROTEİNLERİ • a) ALBUMİN : Oluşturdukları ozmotik basınçla plazmada suyu tutarlar ve plazmadaki

PLAZMA PROTEİNLERİ • a) ALBUMİN : Oluşturdukları ozmotik basınçla plazmada suyu tutarlar ve plazmadaki suyun damar dışına kaçmasına engel olurlar. (5) • • b) GLOBULİNLER : "alfa, beta ve gama" denilen yapı taşlarına ayrılır. Alfa ve Beta globulin; suda çözünemeyen maddeleri (hormon, lipoprotein, lipid, mineral vb. ) kendilerine bağlayarak depolayan ve taşıyan proteinlerdir. Organizma için gerekli olan maddelerin hedef hücrelere taşınması için reseptör bir yöntem geliştirir. Bu tür yöntemle hedef hücrelere maddelerin taşınmasını gerçekleştirir; organizma için gerekli olan maddelerin böbreklerden idrarla atımını ve kaybını önler. (5) • Gama globulin; vücudu enfeksiyonlara karşı savunmada, bağışıklığı sağlamada ve antikor oluşturmada işlev yapan proteindir. (5)

 • Gama globulinler "antijenik" özellikteki maddelerle (bakteri, yabancı protein vb. ) reaksiyona girerek

• Gama globulinler "antijenik" özellikteki maddelerle (bakteri, yabancı protein vb. ) reaksiyona girerek "antikor" denilen immunite (bağışıklık) maddesini oluşturur. (5) • Antijenler, vücuda girdiğinde kendisine karşı antikor oluşumuna neden olan yabancı maddelerdir. Antikor oluşturmayan maddeler antijen değildir. Antijenler hem antikor oluşumuna neden olur, hem de kendisine karşı oluşan antikorla reaksiyona girer. Bir maddenin antijen olabilmesi için oldukça büyük bir molekül ağırlığına sahip olması, vücut için yabancı olması ve organizmadan çabuk atılmaması gerekir. (5) • Antikorlar herhangi bir antijene karşı plazmada oluşan reaksiyon maddesidir. Gama globulinlerin antijenlerle reaksiyona girmesi sonucu oluşan antikorlara "immunoglobulinler" denir. (5)

 • Antikorlar, gama globulinlerin antijene karşı duyarlı anahtar-kilit modeline uygun uzantılar meydana getirmesiyle

• Antikorlar, gama globulinlerin antijene karşı duyarlı anahtar-kilit modeline uygun uzantılar meydana getirmesiyle oluşur. (5) • Uygun antijen ile uygun antikor bir araya geldiğinde antijen-antikor kompleksi oluşur ve antijen anahtar modelle etkisiz hale getirilir. Çünkü antikorlar kendilerinin meydana gelmesine neden olan antijenlerle uzantıları vasıtasıyla doğrudan temasa geçerek reaksiyona girer. (5)

 • Oluşan reaksiyonlar "aglunitasyon, çökelme, nötrleşme, patlama ve bütünleşme" denilen zararsızlaştırma sistemleri oluşturarak

• Oluşan reaksiyonlar "aglunitasyon, çökelme, nötrleşme, patlama ve bütünleşme" denilen zararsızlaştırma sistemleri oluşturarak antijeni yok eder. Bireyleri hastalıklara karşı bağışıklama ve aşılama olayı, gama globinlerin bu özelliklerine dayanır. (5) • ----> Aglunitasyon: yapışmasıdır. (5) • c)FİBRİNOJEN: Kanın pıhtılaşmasından sorumlu olan proteindir. Fibrinojen karaciğerde sentezlenerek plazmaya salınır. Plazmada eriyebilme özelliğine sahiptir. Kanamalarda oluşan pıhtılaşma mekanizmasında trombin denilen aktivasyon maddesinin etkisiyle fibrine dönüşür. Yani kanamalarda fibrinojen fibrin haline gelerek pıhtılaşmada ipliksi ağlar oluşturur. Böylece fibrinojen sayesinde kanamalarda pıhtılaşma mekanizması gelişir ve pıhtılaşma ile vücudun kaybı önlenir. (5) Sıvı bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine • (6)

ŞEKİLLİ ELEMANLAR (KAN HÜCRELERİ): • Eritrositler, lökositler ve trombositler kanın şekilli elemanlarıdır. Bu elemanlara

ŞEKİLLİ ELEMANLAR (KAN HÜCRELERİ): • Eritrositler, lökositler ve trombositler kanın şekilli elemanlarıdır. Bu elemanlara "kan hücreleri" denir. Bu hücreler kan hacminin %45'ini oluşturur. Kanın hücresel bölümünden oluşan bu oran (%45) "hematokrit" olarak tanımlanır. (5) • Kan hücrelerinin tümü kırmızı kemik iliğindeki primitif (ilkel) ana kök hücrelerde üretilir. Ana kök hücrelerine "pluripotent stem hücreleri" denir. Ana kök hücreleri mitoz bölünmelerle "lenfoid" ve "myeloid"denilen ikinci seri kök hücrelerini meydana getirir. (5) • Lenfoid hücreler (Lymphoid stem cells); embriyonal dönemde lemfoblastlar olarak kan yoluyla timus bezine ve bağırsaklardaki lenfoid dokuya gelerek yerleşir. Bu organlarda bir süre kalır, çoğalır ve başkalaşım geçirerek olgunlaşır. Daha sonra kana salınır. (5)

 • Miyeloid hücreler (myeloid stem cells); kemik iliğinde bir süre kalır. Bu süre

• Miyeloid hücreler (myeloid stem cells); kemik iliğinde bir süre kalır. Bu süre içince mitoz bölünmelerle çoğalır ve başkalaşım süreçleri geçirerek farklılaşır. Daha sonra bu hücreler olgunlaşarak kana salınır. Bu hücreler "eritrosit (erytrocyte), nötrofil (neutrophil), monosit (monocyte), eozinofil (eosinophil), bazofil(basophil), ve megakaryosit (megakaryocyte)" olarak adlandırılır. (5)

 • • a)ERYTHROCYTUS ( ERYTHROS + KYTOS ) (Eritrosit): Alyuvarlar. --->Erythros: kırmızı ---->Kytos:

• • a)ERYTHROCYTUS ( ERYTHROS + KYTOS ) (Eritrosit): Alyuvarlar. --->Erythros: kırmızı ---->Kytos: hücre Eritrositler nükleus (çekirdek) içermeyen, oksijen taşıyıcı protein olan hemoglobilin ile dolu kan hücreleridir. Normal şartlarda kesinlikle dolaşım sistemi dışına çıkmazlar. Normal bir eritrosit hücresi bikonkav ( her iki tarafından basık) disk şeklindedir. (2) (7)

 • Bu şekilde olması eritrositlerin yüzey hacim oranının fazla olmasını sağlayarak gaz alışverişini

• Bu şekilde olması eritrositlerin yüzey hacim oranının fazla olmasını sağlayarak gaz alışverişini kolaylaştırır. (2) • Eritrositlere kırmızı rengini veren taşıdıkları hemoglobindir ve hücre ağırlığının 1/3'ünü oluşturur. Hemoglobilin 4 hem (demir) ve bir globin molekülünden oluşur. Normal değeri 100 ml kanda 12 -13 gramdır. Oksijen ve karbondioksit hemoglobinin yapısındaki demir atomuna bağlanarak taşınır. (2) • Eritrositlerin 1 mm 3 kandaki sayısı erişkin bir erkekte 4, 5 -6 milyon, erişkin bir kadında ise 4 -5 milyondur. (2) • (8) Eritrositlerin en önemli görevi yapılarındaki hemoglobin sayesinde oksijen ve karbondioksiti taşımaktır. Hemoglobin oksijeni bağladığında oksihemoglobin, karbondioksiti bağladığında da karboksihemoglobin adını alır. Bu tür bağlanmalar geri dönüşümlü olup tekrar ayrılma söz konusudur. (2)

 • Eritrositlerin hücre zarında bulunan antijenler, kan grubunu belirler. (2) • ---->Antijen: vücut

• Eritrositlerin hücre zarında bulunan antijenler, kan grubunu belirler. (2) • ---->Antijen: vücut için yabancı ve çoğunluğu, protein yapısında olan maddelerdir. Organizmanın bağışıklık sistemini harekete geçirip antikorların yapımına neden olurlar. (2) (9) • Eritrositler en çok sternum, kostalar, pelvis, ekstremite kemiklerinde bulunan kırmızı kemik iliklerinde yapılır. Organizmada eritrosit yapımı böbrekler tarafından sentezlenen eritropoetin denen madde tarafından düzenlenir. Hipoksi(dokularda oksijen yetmezliği) eritropoetin maddesinin yapımını artırır. Bu madde de kemik iliğine daha fazla eritrosit üretilmesi için uyarı gönderir. (2)

 • Eritrositlerin yaşam süreleri 120 gündür. Bu süreyi dolduran eritrositler dolaşımdan uzaklaştırılır. Her

• Eritrositlerin yaşam süreleri 120 gündür. Bu süreyi dolduran eritrositler dolaşımdan uzaklaştırılır. Her gün eritrositlerin %1 kadarı yenilenir. Yaşam süresi dolan eritrositler, dalak ve karaciğer tarafından parçalanır. Bu parçalanma sırasında, eritrosit hücresinde bulunan hemoglobin serbest kalır. Sonraki birkaç saat içinde makrofajlar (savunma hücreleri) hemoglobinden demiri ayıklar ve kanda taşıyarak ya yeni alyuvar yapımı için kemik iliğine ya da diğer dokulardaki demir depolarına götürür. Hemoglobin molekülünün geri kalanı ise karaciğerde bilirubine dönüştürülür. (2) • ------> Retikulosit: Kemik iliğinden dolaşıma yeni çıkan genç eritrositler. (2)

 • • • b) LEUKOCYTUS (LEUKOS + KYTOS) (lökosit): Akyuvarlar. ----> Leukos: ak

• • • b) LEUKOCYTUS (LEUKOS + KYTOS) (lökosit): Akyuvarlar. ----> Leukos: ak -----> Kytos: hücre • Lökositler vücudun savunma sisteminde rol alan hareketli kan hücreleridir. Lökositler alyuvarlara göre daha büyük ve çekirdeklidir. Akyuvarlar, damar duvarının aralıklarından çok daha büyük olmalarına rağmen hücrenin pseudopod (yalancı ayak) adı verilen kısmı, kılcal damarın endotel hücreleri aralığına sokulur ve diğer kısımları incelerek aralıktan geçer. (2) • Normal koşullarda lökosit sayısı 1 mm 3 kanda 4000 -10. 000'dir. Ortalama 6000 -7000 olarak kabul edilir. (2)

 • Lökositler, çeşitli yollarla vücuda giren mikroorganizmaları, ölü doku artıklarını, yabancı partikülleri ya

• Lökositler, çeşitli yollarla vücuda giren mikroorganizmaları, ölü doku artıklarını, yabancı partikülleri ya fagosite ederek ya da ürettikleri antikorlarla ve duyarlı lenfositlerle harap ederek ortadan kaldırmaya çalışır. (2) • Lökositler doku aralıklarına diapedez ile girer. İnflamasyonlu doku bölgelerine kemotaksi ile hareket eder. Fagositoz işlemi ile mikroorganizmaları ve yabancı maddeleri sindirir ve yok eder. (2) (10) • Diapedesis(Diyapedisis): lökositlerin, (özellikle nötrofiller ve diğer granülositler) kılcal damarların endotel hücrelerinden dokuya geçmesi ve sızmasıdır. (2) • Kemotaksis(Kemotaksis): lökositlerin dokulardaki bazı kimyasal maddelere doğru olan hareket etmesidir. . (2) • Fagositoz ise lökositlerin yabancı maddeleri yutarak etkisiz hale getirmesidir. (2)

 • Lökositler kemik iliği, lenf bezleri ve dalak, tymus, bademcik gibi lenfoid organlar

• Lökositler kemik iliği, lenf bezleri ve dalak, tymus, bademcik gibi lenfoid organlar tarafından yapılır. Lökositlerin bir kısmı kemik iliğinde depo edilir ve ihtiyaç olduğunda dolaşıma verilir. Akut enfoksiyonlarda kandaki lökositlerin sayısı hızla artabilir ve normal sayının birkaç katına ulaşabilir. Bu olay kemik iliğinde depo edilmiş lökositlerin dolaşım kanına girmesi ile olmaktadır. (2) • Lökositlerin kandaki ömürleri ortalama 1 -2 saat (granülositler) ile 100 -200 gün (lenfositler) arasında değişmektedir. Enfeksiyon durumunda ise 2 -3 saatten birkaç güne kadar olabileceği saptanmıştır. (2) • Lökositler sitoplazmalarında granül olup olmamasına göre; granülositler ve agranülositler olarak iki gruba ayrılır. (2) (12)

 • • • 1 - GRANULOCYTUS ( GRANULUM + KYTOS) ( GRANÜLOSİT): ---->Granulum:

• • • 1 - GRANULOCYTUS ( GRANULUM + KYTOS) ( GRANÜLOSİT): ---->Granulum: küçük tane ----->Kytos: hücre • Sitoplazmalarında granül olan lökositlerdir. Nötrofil, eozinofil ve bazofil olarak üç türdür. • Neutrophil (nötrofil): Tüm lökositlerin %62'sini oluşturur. Çekirdekleri parçalıdır. Nötrofillerin en önemli özelliği fagositoz yapabilmeleridir. Fagositoz yetenekleri en güçlü olan granülositlerdir. (2) • Yuvarlaktır. Çekirdekleri 3 -5 parçalıdır. Boya almadıkları için beyaz görülürler. (1) (11)

 • Eosinophil (eozinofil) : Tüm lökositlerin %2 -3'ünü oluşturur. Çekirdekleri genelde 2 parçadır.

• Eosinophil (eozinofil) : Tüm lökositlerin %2 -3'ünü oluşturur. Çekirdekleri genelde 2 parçadır. Hücre yuvarlaktır. Granüller pembe-kırmızıya boyanır. Alerjik reaksiyondalarda, deri ve paraziter hastalıklarda eozinofillerin sayıları artar. (2) • Basophil (bazofil): Tüm lökositlerin %0, 4'ünü oluşturur. Çekirdekleri parçalıdır. (2) • Yapılarında bol miktarda antikoagülan bir madde olan heparin taşırlar. Bazofiller yapılarında heparinden başka histamin ve serotinin de taşırlar. Histamin ve serotonin kan damarları aktivitesi üzerine etkili (vazoaktif) maddelerdir. (2) 2 -AGRANULOCYTUS (A + GRANULUM + KYTOS ) (AGRANÜLOSİT): ---->Granulum: küçük tane ----->Kytos: hücre • • Yapılarında granül bulundurmazlar. Çekirdekleri tek parçadır. Onun için mononükleer lökositlerde denir. Bunlar monositler ve lenfositler olmak üzere iki çeşittir. (2) • • • Lymphocytus (lympha + kytos) (lenfosit): ----> Lympha: lenfoid dokudan başlangıcını almış -----> Kytos: hücre

 • Çekirdek yuvarlıktır ve büyüktür. Mikroskopta sırf çekirdekmiş gibi görülür. Lökositlerin %20 -30'udur.

• Çekirdek yuvarlıktır ve büyüktür. Mikroskopta sırf çekirdekmiş gibi görülür. Lökositlerin %20 -30'udur. (2) • Lenfositler organizmayı bakterilere, virüslere, mantarlara, yabancı dokulara ve tümörlere karşı dirençli kılmak için çalışırlar. Fagositoz yetenekleri yoktur. (2) Lenfositler B ve T olmak üzere iki alt gruba ayrılırlar. (2) • • B lenfositler, antijenlere karşı antikor veya immunonoglobulinler adı verilen özel protein moleküllerini sentezler. (2) • T lenfositler ise hem B lenfositlerin antikor üretimini düzenleyen hem de antijenlerle doğrudan savaşan hücrelerdir. Bu nedenle T lenfositlerin oluşturduğu bağışıklığa hücresel bağışıklık, B lenfositlerinin oluşturduğu bağışıklığa ise humoral bağışıklık denir. (2) • • Monocytus ( mono + kytos ) (monosit): ---->Mono: tek -----> Kytos: hücre Kanda en iri hücrelerdir. Granülleri yoktur. Çekirdeği böbrek şeklindedir. Kandan damar dışına çıkarak bağ doku içine geçebilirler. 1 mm 3 kandaki oranu %3 -8 dir. (2)

 • Diapedes ile dokular arasına geçer, burada gelişip büyüyerek doku makrofajları adı verilen

• Diapedes ile dokular arasına geçer, burada gelişip büyüyerek doku makrofajları adı verilen hücreleri oluşturur. Monositler ve makrofajlar da çok güçlü fagositoz yeteneğine sahip hücrelerdir. (2) • (13) c)THROMBOCYTUS (THROMBOS + KYTOS ) (TROMBOSİT): • Kan pulcuğu. 1 mm 3 kanda 200 -400 bin arasındadır. (2) • Kan hücrelerinin en küçüğüdür. (2) (14) • Trombositler kan damarlarının duvarı, bütünlüğü bozulan yerde birikir ve damar duvarına yapışarak tıkaç oluşturur. Ayrıca trombositler, pıhtılaşma mekanizmasını başlatan tromboplastin enzimini yapar. (2)

 • KANAMA (HEMORAGIA(Hemoraji)) : Kanın herhangi bir nedenle damar dışına çıkmasıdır. Kanama olgusuna

• KANAMA (HEMORAGIA(Hemoraji)) : Kanın herhangi bir nedenle damar dışına çıkmasıdır. Kanama olgusuna ''hemoraji'' denir. (2) • Bir damar zedelendiği zaman sırasıyla aşağıdaki mekanizmalar gerçekleşerek hemostaz sağlanır. (2) • • ----> Damar spazmı (vazospazm veya vazokonstrüksiyon) ----> Trombosit tıkacının oluşması ----> Kanın pıhtılaşması ----> Fibröz doku oluşması (kabuklaşma) ve pıhtının erimesi (fibrinoliz) (15)

 • HEMOSTAZ ( HEMOSTASİS): Kanamalarda, kan kaybını önlemek için organizmada kendiliğinden bir koruma

• HEMOSTAZ ( HEMOSTASİS): Kanamalarda, kan kaybını önlemek için organizmada kendiliğinden bir koruma mekanizması oluşur. Kanamayı ve kan kaybını önleyen bu reaksiyona ''hemostaz'' denir. (2) • • Hemostazisin evreleri: ---->Agregasyon: Kan pulcuklarının kümelenmesi. • ----->Pıhtı oluşumu • -----> Kabuklaşma • Damar spazmı, damar yaralanmalarından sonra kanamayı durdurmak için devreye giren ilk mekanizmadır. Yaralanan kan damarının büzülmesinde trombositlerden salgılanan ve çok kuvvetli vazokonstrüktör olan serotonin maddesi rol oynar. Vazokonstrüksiyonla damar çeperi daralacağından kaybı azaltılmaya çalışılır. (2)

 • Kan damarları zedelendiği zaman damar endoteli normal kayganlığını kaybeder. Bunun sonucunda dolaşımda

• Kan damarları zedelendiği zaman damar endoteli normal kayganlığını kaybeder. Bunun sonucunda dolaşımda dağınık olarak dolaşan trombositler bütünlüğü bozulan kısma, üste yığılır ve damar çeperinin kollajen liflerine yapışarak (agregasyon) tıkaç oluşturur. (2) • Trombositlerin bu özelliğini gösterebilmesi için ortamda kalsiyum ve magnezyum iyonları ile fibrinojenin bulunması gerekir. (2) • Kanamanın durdurulmasında en etkili olay pıhtılaşmadır. Plazma proteini olan ve eriyebilen özellikteki fibrinojenin, trombin tarafından ipliksi proteinlere dönüştürülerek fibrin haline gelmesine pıhtılaşma (koagülasyon) denir. (2) • Damarda hasar sonucu meydana gelen pıhtı küçük ise fibroblastların pıhtının içine girmesi ile fibröz bağ doku oluşur. Fibröz doku ile damarda yaralanma sonucu meydana gelen hasarlar kapatılır. Kan pıhtısı kütlesi büyük ise kandaki heparin aktif hale geçerek pıhtının damar iç yüzeyine gelen bölümünü eritir. Bu duruma fibrinolizis denir. Eğer pıhtının damar içinde fibrinolizis mekanizması olmasaydı, pıhtı damarı tıkayarak kan dolaşımını engellerdi. (2)

 • TROMBUS : trombosit tıkacı. (pıhtı) • KOAGÜLASYON : Pıhtılaşma • Pıhtılaşmada sırayla

• TROMBUS : trombosit tıkacı. (pıhtı) • KOAGÜLASYON : Pıhtılaşma • Pıhtılaşmada sırayla gerçekleşen üç mekanizma etkilidir. (2) • ---->Trombositler tarafından protrombin aktivatörü olan tromboplastinin salgılanması • ----> Oluşan tromboplastinin Ca++ iyonlarının beraberliğinde protrombinden trombin oluşturması • ----> Meydana gelen trombinin fibrinojeni fibrin ipliklerine dönüştürmesi

 • Trombinin ön maddesi olan protrombin bir plazma proteinidir. Protrombin K vitamininin yardımı

• Trombinin ön maddesi olan protrombin bir plazma proteinidir. Protrombin K vitamininin yardımı ile karaciğerde yapılır. K vitamini eksikliği protrombin yapımını engelleyerek protrombin düzeyinin düşmesine ve kanamaya neden olur. Böylece kanama kolaylaşırken kanamamanın durması da zorlaşır. (2) • FİBRİNOLİZİS: Kabuklaşma ve pıhtının erimesi (2) • PLAZMİN ENZİMİ : Bu enzim damar içerisinde oluşan trombusu çözer. Böylece damardaki kan akışı, pıhtılaşmanın etkisinden korunur. (2) • AGLÜTİNASYON: Aglütinasyon, uygun bir sıvı ortamda, partiküler formdaki antijenlerle antikorların bağlandıktan sonra kompleksler oluşturarak bir arada kümelenmesidir. (2)

 • KAN GRUPLARI VE RH FAKTÖRÜ • Kan verme işlemine kan transfüzyonu (kan

• KAN GRUPLARI VE RH FAKTÖRÜ • Kan verme işlemine kan transfüzyonu (kan nakli) denir. Kan transfüzyonu için alıcının ve vericinin kan grubu ve Rh faktörünün uygun olması gerekir. Kan kaybı olan kişiye kan grubu ve Rh faktörü yönünden uygun olmayan kan nakli yapıldığında eritrositlerin hemolizi (parçalanması) sonucu aglütinasyon (çökmesi) denilen olay meydana gelir. Aglutine olan kılcal damarları tıkayarak ölümlere neden olur. (2) • Eritrositlerin hücre zarlarında bulunan glukoprotein molekülleri, eritrositlere antijenik özellik kazandırır. (2) • Kan gruplarının sınıflandırılması eritrositlerin zarlarında bulunan tip A ve tip B olmak üzere iki antijen bulundurmalarına göre yapılır. Yapılan bu sınıflandırmaya göre A, B, AB ve 0 olmak üzere 4 esas kan grubu vardır. (2)

 • • ----> A Grubu Eritrosit yüzeyinde A antijenini, plazmada B antikorunu taşır.

• • ----> A Grubu Eritrosit yüzeyinde A antijenini, plazmada B antikorunu taşır. • • ----> B Grubu Eritrosit yüzeyinde B antijenini, plazmada A antikorunu taşır. • • ---->AB Grubu Eritrosit yüzeyinde A ve B antijeni taşır. Plazmada antikor taşımaz. • • ----> 0 Grubu Eritrosit yüzeyinde antijen taşımaz, ancak plazmada A ve B antikoru taşır

 • Plazmada, eritrositlerde bulunan A ve B antijenlerine karşı tepki verebilecek protein yapısında

• Plazmada, eritrositlerde bulunan A ve B antijenlerine karşı tepki verebilecek protein yapısında maddeler bulunur. Bu maddelere antikor denir. Antikorlar yabancı antijenlere karşı bağışıklık yanıtının bir parçasıdır. A antijeninin antikoru anti-B, B antijenin antikoru ise anti. A’dır. Yeni doğanda, plazmadaki antikor miktarı sıfıra yakındır. 2 - 8 ay sonra bebek antikor yapmaya başlar. Yanlış kan transfüzyonu yapıldığında alıcının plazmasındaki antikorlar, vericinin eritrositlerindeki antijenler ile etkileşir, sonuçta eritrositler hemoliz olur. Oluşan eritrosit kümeleri kılcal damarları tıkar, hemoliz sonucu artan bilurubin; sarılığa neden olabilir. Bu nedenle kan kaybı olan kişiye, mutlaka kendi kan grubundan nakil yapılmalıdır. (2) • Kan transfüzyonunda diğer önemli bir unsur, Rh faktörüdür. Rh faktörü eritrositlerde bulunan bir antijendir. (2) • Bu antijeni taşıyanlar Rh pozitif (+), taşımayanlar Rh negatif (-) olarak değerlendirilir. Bazı insanların kanında A, B, O, Rh faktörleri dışında birçok antijenik proteinler bulunmaktadır. Bu faktörler nadiren de olsa kan nakli sırasında reaksiyonlara neden olmaktadır. Bu nedenle alıcı ve vericilerin grupları ve “Rh” faktörleri tutsa dahi transfüzyondan önce her iki kanın karşılaştırılması işlemi (cross-match) yapılmalıdır. (2)

 • Rh Uyuşmazlığı (Eritroblastosis fetalis) Hastalığı: • Rh (-) bir kadın ile Rh

• Rh Uyuşmazlığı (Eritroblastosis fetalis) Hastalığı: • Rh (-) bir kadın ile Rh (+) bir erkek evlendiklerinde, doğacak çocukları büyük ihtimalle babanın (+) Rh faktörünü alır yani Rh (+) olur. İlk gebeliğin son aylarına doğru, fetüsteki (+) Rh faktörleri, plesanta yoluyla anneye geçer. Anne kanı bunu yabancı kabul eder ve karşılığında antikor üretmeye başlar. Fakat bu antikor oluşumu zaman alır. Birinci bebekte, herhangi bir olumsuz etkiye yol açmaz. Aynı çiftlerin, ikinci Rh (+) bebeklerinde %3, üçüncü bebeklerinde %10 oranında eritroblastosis fetalis denilen tablo gelişebilir. Sonraki gebeliklerde de, bu oran giderek artar. Annede gelişen bu antikorlar, ikinci ve sonraki gebeliklerde, plasenta yoluyla fetüs kanına geçer ve fetüs kanında, eritrositlerin hemolizine neden olur. Yıkıma uğrayan eritrositlerden açığa çıkan bilurubin, sarılık ve kansızlık yapar. Kansızlığa bağlı kalp yetmezliği gelişebilir. Tedavi edilmediği takdirde ölüme neden olabilir. Bu durumu önlemek için anneye ilk doğumdan sonraki 72 saat içinde Rho-Gam (Anti- D gamaglobulin) uygulanmalıdır. Bu uygulama ile ikinci bebekteki risk önlenmiş olur. (2) (19)

 • LYMPHA (LENF): Ak kan. Doku sıvısına lenfositlerin karışmasıyla oluşan sıvı. Venöz kana

• LYMPHA (LENF): Ak kan. Doku sıvısına lenfositlerin karışmasıyla oluşan sıvı. Venöz kana akıtılır. • LYMPHOCAPİLLARE (LİMFOKAPİLLER): Lenf damarlarının başlangıçtaki küçük ince damarlar. • Kör borucuklar olarak başlarlar. • • • NODUS LYMPHATİCUS (NODUS LEMFATİKUS): Lenf düğümü ---->Nodus: düğüm ---->Lemfatikus: ak kanla ilgili • LYMPHONODUS (LEMFONODUS): Lenf düğümü • THYMUS (TİMUS): Timus bezi (16)

 • TONSİLLA: Bademcik • MONONÜKLEAR FAGOSİTİK SİSTEM: • ---->Mononüklear: tek çekirdekli (18) •

• TONSİLLA: Bademcik • MONONÜKLEAR FAGOSİTİK SİSTEM: • ---->Mononüklear: tek çekirdekli (18) • Çeşitli doku ve organlar içine yayılmış olarak bulunan ve monositlerden köken alan hücreler topluluğu. Fagositoz yaparlar. Hücrelerine mononüklear sistem hücreleri denir. (2) • Bu hücreler şunlardır: Monositler, kupffer hücreler, mikroglialar, osteoklastlar

SEMPTOM TERİMLERİ • Hemolysis(hemoliz): Eritrositlerin parçalanması. (1) • İkterus(ikter): Sarılık. (1) (19) • Erythropenia(eritropeni):

SEMPTOM TERİMLERİ • Hemolysis(hemoliz): Eritrositlerin parçalanması. (1) • İkterus(ikter): Sarılık. (1) (19) • Erythropenia(eritropeni): Kanda alyuvar sayısının azalması. (1) • Erythrocytosis(eritrositoz): Kanda alyuvar sayısının artması. (1) • Leukopenia(lökopeni): Lökosit azlığı. (1) • Leukocytosis(lökositoz): Kanda lökositlerin artması. (1) • Granulocytopenia(granülositopeni): Gronülositazlığı. (1) (20) • • • Thrombocytopenia(trombositopeni): Trombosit azlığı. (1) Lymphocytopenia(lenfositopeni): Lenfosit azlığı. (1) Lymphoctosis(lenfositoz): Lenfositoz. (1)

 • Anoxemia(anoksemi): Kanda yeterli oksijenin nulunmaması, oksijen azlığı. (1) • Hemorrhagia(hemoraji): Kanama. Herhangi

• Anoxemia(anoksemi): Kanda yeterli oksijenin nulunmaması, oksijen azlığı. (1) • Hemorrhagia(hemoraji): Kanama. Herhangi bir damardan yırtılma sonucu vücut içine veya dışına olan kanama. (1) (21) • (22) • Geophagia(jeofaji): Toprak yeme. (1) • • (23) (24) • Anisocytosis (anizositoz): Kandaki eritrositlerin farklı boyutlarda olması. (2) Macrocytosis (makrositoz): Eritrositlerin normalden büyük olması. (2) Microcytosis (mikrositoz) : Eritrositlerin normalden küçük olması. (2) Poikilocytosis (poikilositoz): Kanda anormal şekillerde alyuvar bulunması. (2)

TANISAL TERİMLER • Septicemia [septicus(L)+haima(G)] (iseptisemi): Bakteri veya bakteri toksinlerinin(zehir) kana geçmesi sonucunda ateş

TANISAL TERİMLER • Septicemia [septicus(L)+haima(G)] (iseptisemi): Bakteri veya bakteri toksinlerinin(zehir) kana geçmesi sonucunda ateş ve tremor(titreme) ile karakterize bir durum • Leukemia [leukos(L)+haima+ia(G) (lösemi): Kan yapan dokuların ve öncelikli lökosit (beyaz kan hücresi) serisinin öncül hücrelerinin genel bir neoplastik (hücrelerin sınırsız çoğalması ) hastalığı • Trombasthenia [thrombos+asthen+ia(G) (trombasteni): trombosit (kan pulcukları) işlev bozukluğu (25) (26)

 • Anemia (anemi): Alyuvar sayısının ve hemoglobinin normalin altına düşmesi. • Aplastic anemia

• Anemia (anemi): Alyuvar sayısının ve hemoglobinin normalin altına düşmesi. • Aplastic anemia (aplastik anemi): Belirli bir anemi (kansızlık) tedavisine cevap vermeyen anemi türü. • Hemolytic anemia (hemolitik anemi): Eritrositlerin ( kırmızı kan hücresi ) yıkılması nedeniyle ortaya çıkan anemiler. ANEMİA HEMOLYTİC ANEMİA (27) (28)

 • Hypochromic anemia (hipokromik anemi): Demir eksikliği anemisi. • Hypochromic microcytic anemia (hipokrom

• Hypochromic anemia (hipokromik anemi): Demir eksikliği anemisi. • Hypochromic microcytic anemia (hipokrom mikrositer anemi): Genellikle demir eksikliğine bağlı gelişen anemi. • Idiopathic anemia (idiyopatik anemi): Sebebi bilinmeyen anemi türü. • Macrocytic anemia (makrositik anemi): Alyuvarların normalden büyük oluşuyla karakterize olan anemi şekli. • Mediterranean anemia (meditıreynın anemia): Akdeniz anemisi. Kalıtsal hemolotik anemi grubundan B - talasemi. HYPOCHROMİC ANEMİA (29) MACROCYTİC ANEMEİA (30)

 • Megaloplastic anemia (megaloplastik anemi): B 12 vitamini veya folik asit (B 9)

• Megaloplastic anemia (megaloplastik anemi): B 12 vitamini veya folik asit (B 9) eksikliğine bağlı olarak oluşan anemi. • Microcytic anemia (mikrositik anemi): Alyuvarların normalden küçük oluşuyla karekterize olan anemi şekli. • Thalassemia / Cooley’ s anemia (talassemia / coley anemia): Kalıtsal olarak geçen hemoglobin anemisi. (32) (31)

 • Burchit lymphoma (burkit lenfoma): Lenfotik sistem dışında organları da tutan farklılaşma göstermeyen

• Burchit lymphoma (burkit lenfoma): Lenfotik sistem dışında organları da tutan farklılaşma göstermeyen B hücreli lenfoma. • Chronic granulocytic leukemia (kronik granülositik lökemia – CGL): Kanın gronülositik seri hücrelerinden (akyuvarların bir türü) kaynaklanan, yavaş ilerleyen lösemi. • Chronic lymphocytic leukemia (kronik lenfositik lökemia - CLL): Lenfositik seri hücrelerinden kaynaklanan, yavaş ilerleyen lösemi. • Hodgkin's disease (Hoçkins diziıs): Hoçkin hastalığı. Lenf düğümlerinin giderek büyümesi ile karekterize olan ağrısız, kötü huylu, nedeni bilinmeyen lenfoma türü. (33) (34)

 • Acutus lymphoblastic leukemia (akut lenfoblastik lökemia – ALL): Normal kemik iliğinin yerini

• Acutus lymphoblastic leukemia (akut lenfoblastik lökemia – ALL): Normal kemik iliğinin yerini lenfositer serinin primitif ( ilk) hücrelerin aldığı, hızlı ilerleyen lösemi şekli. • Acutus myeloblastic leukemia (akut miyoloblastik lökemia – AML): Gronülositer seri hücrelerinden kaynaklanan akut lösemi. • Lymphocytic leukemia (lenfositik lökemia): Lösemiyle birlikte lenfoid hiperplazisi. (hücre sayısındaki artış) • Lymphoma/lymphosarcoma (lenfoma/ lenfosarkom): Lenf dokusunda gelişen kötü huylu tümör, lenf düğümü kanseri. (35) (36)

 • Myelocytic leukemia (miyolositik lökemia): Kemik iliği ile ilgili dokudan kaynaklanan lösemi. •

• Myelocytic leukemia (miyolositik lökemia): Kemik iliği ile ilgili dokudan kaynaklanan lösemi. • Hemangioma (hemanjiom): Kan damarları tümörü. • Multipl myeloma (multipl miyelom): Plazma hücrelerinin kemik iliğini tutan tümörü. • Mycosis fungoides (mikosis fungoides): Öncelikle deriyi ve bazen de iç organları tutan, ender görülen kronik bir T hücreli lenfomadır. HEMANJİNOM (37) MYCOSİS FUNGOİDES (38)

 • Erythroblastosis fetalis (eritroblastozis fetalis): Anne kanı ile fetal kan arasında Rh uyuşmazlığı

• Erythroblastosis fetalis (eritroblastozis fetalis): Anne kanı ile fetal kan arasında Rh uyuşmazlığı nedeniyle yeni doğan çocukta ortaya çıkan patolojik durum. • Erythroclasis (eritroklaz): Eritrositlerin parçalanması. • Hemophilia (hemofili): Pıhtılaşma faktörlerinin kalıtsal olarak eksik ya da kusurlu oluşları nedeniyle oluşan kanamayla karakterize kan hastalığı. • Hereditary elliptocytosis (herediter eliptositozis): Eritrosit zar bozukluğu nedeniyle gelişen konjenital (doğumsal)bir hastalık. • Polycythemia (polisitemi): Kanda eritrosit sayısının aşırı artması (39) (40)

 • Polycythemia rubra / Polycythemia vera (polisitemi rubra /polisitemi vera): Eritrositlerin artışı, yüz

• Polycythemia rubra / Polycythemia vera (polisitemi rubra /polisitemi vera): Eritrositlerin artışı, yüz ve vücut derisinin kızarması, dalak büyümesi ve kemik iliğinde hiperplazi ile belirgin, nadir görülen, sebebi bilinmeyen konjenital kronik kan hastalığı. Bazı vakalarda eritrosit artışına lökosit ve trombositlerde artış da eşlik eder. • Lienitis/ splenitis (lienit/ splenit): Dalak iltihabı • Splenoptosis (splenoptoz): Dalağın sarkması. • Floating spleen: Yeri değişen dalak. • Hypersplenism (hipersplenizm): Dalağın fazla çalışmasına bağlı olarak ortaya çıkan hastalık tablosu. • Lymph eudema (lenf ödem): Lenf damarlarının tıkanmasına bağlı olarak lenf sıvısının deri altında birikmesi. • Lymphadenitis (lenfadenit): Bir veya daha çok lenf düğümü iltihabı. POLYCYTHEMİA VERA (42) LENFADENİT (41)

 • Lymphangioma (lenfanjiyom): Lenf sisteminin iyi huylu tümörü. • Lymphangitis(lenfanjit): Lenf damarlarının iltihabı.

• Lymphangioma (lenfanjiyom): Lenf sisteminin iyi huylu tümörü. • Lymphangitis(lenfanjit): Lenf damarlarının iltihabı. LYMPHANGİOMA (43) LYMPHANGİTİS (44)

AMELİYATHANE TERİMLERİ • Lymph nodes biyops (lenf nod biyopsi) : Lenf düğümlerinden/bezlerinden biyopsi alınması

AMELİYATHANE TERİMLERİ • Lymph nodes biyops (lenf nod biyopsi) : Lenf düğümlerinden/bezlerinden biyopsi alınması (1) Biyopsi : Tanı amacıya hastanın herhangi bir dokusundan örnek alınması. (1) • Bone marrow transplant (bon marrow transplant) : Kemik iliği transplantasyonu. (1) Transplantasyon : Bir insandan başka insana doku nakli. (1) (45) (46)

 • • Lymphadenectomy (lenfadektomi) : Bir veya daha çok lenf düğümünün ameliyatla alınması.

• • Lymphadenectomy (lenfadektomi) : Bir veya daha çok lenf düğümünün ameliyatla alınması. (1) Lymphadenotomy (lenfadenatomi) : Lenf düğümünün kesilmesi. (1) • Splenectomy (splenektmi) : Dalağın ameliyatla alınması. (1) • Splnopxy (splenopeksi) : Dalağın karın duvarına tespiti. (1) • Splenotomy (splentomi) : Dalağın ensizyonu. (1) Ensizyon : Yumuşak dokunun bistüri ile kesilmesi. (1) • Thymectomy (timektomi) : Timus bezinin çıkarılması. (1) (48) (47) (49)

HEMOGRAM • • • WBC (white blood cell) : Beyaz kan hücresi yani akyuvarların

HEMOGRAM • • • WBC (white blood cell) : Beyaz kan hücresi yani akyuvarların miktarıdır. Normal değeri : Yetişkinlerde 4. 500 – 11. 000 mikro. L (50) HGB (hemoglobin) : Kandaki kırmızı kan hücrelerinde oksijen taşıyan hemoglobinin miktarıdır. Normal değeri : Erkeklerde 13. 5 – 17. 5 gm/d. L Kadınlarda 12. 0 – 17. 5 gm/d. L (50) RBC (red blood cell) : Kırmızı kan hücresi yani akyuvar (eritrosit ) sayısıdır. Normal değeri : Erkeklerde 4. 7 – 6. 1 mikro. L Kadınlarda 4. 2 – 5. 4 mikro. L (50) HCT (hematokrit ) : Kırmızı kan hücrelerinin oluşturduğu hacmin toplam kan hacmine oranıdır. Normal değeri : Erkeklerde %42 - %52 Kadınlarda %36 - %46 (50) MCV (mean corpuscula volüm) : Kanda bulunan kırmızı kan hücrelerinin boyutu, hacmidir. Normal değeri : Yetişkinlerde 80 - 100 fl (50)

 • • MCH (mean corpusucular hemoglobin ) : Tek bir kırmızı kan hücresinde

• • MCH (mean corpusucular hemoglobin ) : Tek bir kırmızı kan hücresinde bulunan hemoglobin miktarıdır. Normal değer : Yetişkinlerde 27. 5 – 33. 2 (51) MCHC (mean corpuscular hemoglobin concentration) : Her bir kırmızı kan hücresindeki ortalama hemoglobin yoğunluğu miktarına denir. Normal değeri : Yetişkinlerde 31 – 37 g/d. L ve %28 – 36 (51) RDW ( red cell distribution width ) : Alyuvarların büyüklükleri arasındaki farktır. Normal değeri : Yetişkinlerde %11. 5 - %14. 5 (51) PLT (platelet) : Pıhtı oluşumunu sağlayan küçük , renksiz kan hücreleridir. Normal değeri : Yetişkinlerde 150. 000 – 450. 000 (51)

 • • MPV (mean platelet volume) : Ortalama trombosit hacmidir. Normal değer: Yetişkinlerde

• • MPV (mean platelet volume) : Ortalama trombosit hacmidir. Normal değer: Yetişkinlerde 7. 5 – 11. 5 fl (52) PDW (palatelet distribution width ) : Trombosit dağılım genişliğidir. Normal değer : Yetişkinlerde %44 - %56 ve 9. 0 – 14. 0 fl (52) %NEUT (nötrofiller) : Akyuvar çeşididir. Akyuvarların %45 – %70 ini oluşturular. Normal değer : Yetişkinlerde %45 – %70 (52) %LYMPH (lenfositler) : Akyuvar çeşididir. Akyuvarların %45 - %70 ini oluşturular. Normal değer : Yetişkinlerde 1. 000 – 4. 000 mikro. L (52) %MONO (monositler) : Akyuvar çeşididir. Akyuvarlarrın %10 nu oluşturur. Normal değer : Yetişkinlerde %4 - %10 (52)

BİYOKİMYA • • • HDL Kolestrol (high density lipoprotein) : Yüksek yoğunluklu lipoproteindir. Normal

BİYOKİMYA • • • HDL Kolestrol (high density lipoprotein) : Yüksek yoğunluklu lipoproteindir. Normal değeri : Erkeklerde 40 – 60 mg/d. L Kadınlarda 50 – 60 mg/d. L (52) LDL Kolestrol (low density lipoprotein ) : Düşük yoğunluklu lipoproteindir. Normal değer : Erkeklerde 60 – 215 mg/d. L Kadınlarda 60 – 235 mg/d. L (52) Direkt Bilüribin : Karaciğer , safra kesesi ve safra yolları hastalıklarının değerlendirilmesinde kullanılan testtir. Normal değer : 0 – 0. 3 mg/d. L (52) İndirekt Bilüribin : Vücuttaki yaşlanmış hücrelerin yıkımı sonucu ortaya çıkan değerdir. Normal değer: 0 – 0. 7 mg/d. L (52)

 • • • AST (aspatrat aminotransferaz) : Herhangi bir nedenden dolayı karaciğere meydana

• • • AST (aspatrat aminotransferaz) : Herhangi bir nedenden dolayı karaciğere meydana gelen hasarı kontrol etmek amacıyla kullanılan değerdir. Normal değer : Erkeklerde 14 – 20 U/L Kadınlarda - 10 – 36 U/L (53) ALT (alanin aminotransferaz) : Karaciğer tarafından üretilen enzimdir. Normal değer : Erkeklerde 10 – 40 U/L Kadınlarda 7 - 35 U/L (53) ALP (alkalen fosfataz) : Vücut dokularında bulunan doğal bir proteindir. Normal değer : Yetişkinlerde 25 – 100 U/L (53) Gamma Glutamil Transferaz : Karaciğerde buluna enzimdir. ALP testi yüksekliğinde incelenen değerdir Normal değer : Erkeklerde 0 – 65 U/L Kadınlarda 0 – 45 U/L (53)

 • • • Total Protein : Albumin ve globülin miktarı öğrenilerek kandaki total

• • • Total Protein : Albumin ve globülin miktarı öğrenilerek kandaki total protein ölçülür. Normal değer : Yetişkinlerde 6. 2 – 8. 3 d/d. L (53) Albumin : Metabolizmamızda bulunan en yaygın proteimdir. Normal değeri : Yetişkinlerde 3. 4 – 5. 4 U/L (53) LDH (laktat dedidrogenez) : Vücudun enerji üretimine yardımcı enzimdir. Normal değer : Yetişkinlerde 122 – 222 U/L (53) Kreatinin Kinaz : Kreatin fosfokinaz enzim seviyesini ölçmek için yapılır. Normal değer : Erkeklerde 52 – 336 U/L Kadınlarda 38 – 176 U/L (53)

 • TANI: Acutc Myeloid Leukemia (AML) (Akut Miyeloid Lösemi): 55, E TA: 155/89

• TANI: Acutc Myeloid Leukemia (AML) (Akut Miyeloid Lösemi): 55, E TA: 155/89 mm. Hg Puls (Nabız) : 88/dk Ateş: 37 Solunum Sayısı: 21 Sp 02 (O 2 Saturasyonu): 94 • SYMPTOMS (Semtomlar/Belirtiler): Hasta yorgunluk, soluk bir cilt ve ağızda yara şikayetleri ile başvurdu. • FİZİK MUAYENE: Lymphadenophathie (Lenfodenopati), lenf bezi büyümesi yok (-)negatif, Organomegoli (Organ büyümesi) yok (-) negatif. • LABARATUVAR BULGULARI: Tam Kan Sayımı -> Ponsitoperia (Kan hücrelerinin eksikliği) rastlandı. Kemik İliği Aspirasyonu -> %50 oranında granülsüz nükleollü blastik hücreler gözlemlendi, displazik (Anormal doku büyümesi) değişiklikler görülmedi. Morfoloji ve Akım Sitometrik Analizde -> Minimal Malnutrisyonlu AML (Akut Miyeloid Lösemi) ile uyumluydu. Kemik İliğinin Konvansiyonel Sitogenetik İncelenmesinde -> Başka bir kromozol bozukluk bulunamadı. Kemik İliğinin Aspirasyon Örneğinde -> %50 oranında granülsüz nükleollü blastik hücrelere rastlandı. • TEDAVİ: Hastaya 3 gün İdorobisin 12 mg/m 2/gün 7 gün Sitarebin 200 mg/m 2/gün içeren İnduction (İndüksiyon) tedavisine başlandı. • Yatış sırasında vankomisine dirençli enterekoka bağlı kan dolaşımı infeksiyonu nedeniyle tedavi gördü. • İnduksiyon (Yoğun kemoterapi uygulaması) tedavisi sonrası alınan kemik iliği örneği remisyondaydı (hastalık belirtisi yok). Ardından yüksek doz Sitarabin (300 mg/m 2/5 gün) ile 2 kür Konsolidasyon ( Pekiştirme tedavisi) verildi. • Hastada fungal pulmoner enfeksiyonu oluştu, hastaya Vorikonazol verildi. HLA (Histocompatibility Locus Antigen(doku uyumu)) olmadığından otolog kök hücre mobilizasyonu sağlanamadı 2. konsolidasyon tedavisinde exitus oldu.

 • TANI: Ferrum Defectus Anemia (Ferrum Defektus Anemi (Demir Eksikliği Anemisi)): 41, K

• TANI: Ferrum Defectus Anemia (Ferrum Defektus Anemi (Demir Eksikliği Anemisi)): 41, K TA: 139/88 mm. Hg Puls (Nabız) : 77/dk Ateş: 36, 8 Solunum Sayısı: 19 Sp. O 2 (O 2 Saturasyonu): 95 • SYMPTOMS (Semptomlar/Belirtiler): Ellerde uyuşukluk, yüksek derecede halsizlik, eklemlerde ağrı, merdiven çıkarken zorluk şikayetleri ile başvurdu. • FİZİK MUAYENE: Efor dispnesi ve ağız içinde yaralar saptandı. • LABARATUVAR BULGULARI: Periferik yaymada mikrositoz (Eritrositlerin hacimlerinin normalden küçük olması)(Eritrositler<80 filolitre) ve hipokromi (Eritrositlerin içindeki hemoglobin alanlarının azalmasına bağlı olarak, eritrositlerde bulunan boşluk), MCV (Mean Corpuscular Hacmi) ve MCH (Mean Corpuscular Hemoglobin(Eritrositlerdeki ortalama hemoglobin miktarı) düşüklüğü görüldü. • Demir eksikliği anemisi olduğuna emin olmak için serum ferritin değerine bakıldı. Hastanın serum ferritin değeri ve depo demir durumunun <15 olduğu tespit edildi. • TEDAVİ: Hastaya oral demir tedavisi başlandı. • Günlük doz 100 mg elementer demir olarak başlanmış olup tedavi sürecinde yeterli gelmediği için aşamalı olarak günlük 180 mg’a kadar çıkartıldı. Bu doz ikiye bölünerek günde sabah ve akşam yemeklerden 2 saat sonra alındı. • 45 gün tedavi sürecinin ardından hastadan tekrar alınan labaratuvar örneklerindeki değerlerde herhangi bir anormalliğe rastlanmadı. • Vücuttaki demir depolarını doldurmak için tedaviye 2 ay daha devam edildi.