HAZIRLAYANLAR SAMET ELK AHMET BURAK ALTAN EDEBYAT RETMEN
HAZIRLAYANLAR : SAMET ÇELİK AHMET BURAK ALTAN EDEBİYAT ÖĞRETMENİ ŞENAY BOYACI HARİ KA ÇOC
İÇİNDEKİLER
1940 -1960 DÖNEMİ TÜRK HİKâYECİLİĞİ Bu dönemin en önemli olayı II. Dünya Savaşı’dır. Savaşın sıkıntıları tüm dünya gibi Türkiye’de de yaşanır. Bu dönemde okuma yazma oranı hızla yükselmiştir.
1940 -1960 DÖNEMİ TÜRK HİKâYECİLİĞİ Hikâyede sosyal gerçekliğe ilgi artmıştır. Anadolu’yu , kendi yetiştirdiği sanatçılar anlatmıştır. Dil sade , anlaşılır ve sanat kaygısından uzaktır. Atatürk devrimlerinin kökleştiği görülür.
1940 -1960 DÖNEMİ TÜRK HİKâYECİLİĞİ Ağırlıklı olarak sosyal ve siyasal konular işlenmiştir. Köy insanı ve işçiler , orta sınıf insanı gerçekçi hikayelere konu edilmiştir. Memduh Şevket Esendal’ın öncülüğünde Çehov tarzı hikâyecilik gelişmiştir. Sosyal gerçekçi anlayışın bu dönemde yaygınlaştığı görülür.
1923 – 1960 yılları arası hikaye türünde eser veren yazarlar şunlardır : • Hüseyin Rahmi • Refik Halit • Tarık Buğra • Halikarnas Balıkçısı • Kenan Hulusi • Samet Ağaoğlu • Sabahattin Ali • Orhan Kemal • Necati Cumalı • Samim Kocagöz • Kemal Bilbaşar • Oğuz Atay • Ferit Edgü • Nezihe Meriç • Yakup Kadri Karaosmanoğlu • Fahri Celalettin • Peyami Safa
• • • Ahmet Hamdi Tan Pınar Memduh Şevket Esendal Oktay Akbal Sadri Ertem Kemal Tahir Aziz Nesin Rıfat Ilgaz Talip Apaydın Bekir Yıldız Sait Faik Fürizan Leyla Erbil
TOPLUMCU GERÇEKÇİ HİK YE Edebiyatta gerçekçilik ; gözlemci gerçekçilik, eleştirel gerçekçilik ve toplumcu gerçekçilik olmak üzere üç kolda gelişmiştir. ‘’gözlemci gerçekçilik ‘’ dış gerçeği olduğu gibi esere yansıtmayı, ‘’ eleştirel gerçekçilik ‘’, gözlemin eleştirel özellikler taşıması gerektiğini, ‘’ toplumcu gerçekçilik ‘’ tezli oluşu ve gerçekliğin Marksizm çerçevesinde yorumlanması ifade eder.
TOPLUMCU GERÇEKÇİ HİK YE ‘’ Toplumcu gerçekçilik ‘’, Marksizm felsefesinin edebiyattaki izdüşümüdür. MARKSİZM FELSEFESİ NEDİR? Marksizm bir öğreti olarak siyasal, ekonomik ve felsefi bir bütünlük içerir. Marksizm, ideolojik alanda esas olarak sınıflar savaşımı teorisini ortaya atan ve bu savaşımın zorunlu sonucu olarak proletarya diktatörlüğüne ve oradan da toplumsal eşitlik ve özgürlük dünyası komünizme varılacağını öngören bir öğreti olarak tanımlanır.
TOPLUMCU GERÇEKÇİ HİK YE Biçimden çok neyin anlatıldığı önemsenmiştir. Gözleme dayalı bir anlatım söz konusudur. Ağa - köylü çatışması, köy sorunları, kırsal hayatın zorlukları, imam – öğretmen karşıtlığı, zengin – fakir karşıtlığı, güçlü güçsüz karşıtlığı, köylülerin hayatları, yöreler karşısındaki çaresizlik, deniz ve maden işçilerinin hayatları, üretenler ve sermaye sahipleri, hapishaneler ve darbeler, Anadolu coğrafyası ve insanı, büyük şehirlere göçün doğurduğu sonuçlar ele alınmıştır
TOPLUMCU GERÇEKÇİ HİK YE Toplumcu gerçekçi yazarların bir bölümü Köy Enstitülerinde yetişmiştir. Yazarlar neden – sonuç ilişkisi içinde olaylara bilimsel bir açıklama getirmiştir. Tezli ( güdümlü ) hikâyeler yazılmış , toplum sorunlarını çözme çabası içinde hareket edilmiştir. Toplumcu gerçekçi sanatçılar , belirli ölçülerde Atatürk’ün ‘’halkçılık’’ ilkesini benimsemişlerdir.
BAZI TEMSİLCİLERİ - ESERLERİ SADRİ ERTEM : Silindir Şapka Giyen Köylü , Bay Virgül Orhan kemal : Ekmek Kavgası , Kardeş Payı, Harika Çocuk SABAHATTİN ALİ : Değirmen , Yeni dünya Yaşar kemal : Sarı Sıcak , Bütün Hikayeler Fakir Baykurt : Anadolu Garajı , Can Parası AZİZ NESİN : Geriye kalan , Yedek Parça Orhan kemal : Şevket Usta’nın Kedisi, Geçmişe Mazi TALİP APAYDIN : Duvar Yazıları , Hendekbaşı Muzaffer İzgü : Deliye Her Gün Bayram, Her Eve Bir Karakol
METİN OKUMA HARİKA ÇOCUK
HARİKA ÇOCUK Bisküvi, çikolata, kâğıtlı şeker, zeytinyağı, sabun yapımevleriyle küçük tamir atölyelerinin yana odalarda bulunduğu, sefertasına benzeyen hanlardan birinin genzi tıkayan pis havası içinde ekmeğini küçücük pedalıyla kazanmaya çalışan bir arkadaşı görmeye gitmiştim. Bulamadım. Dönecektim ki kapı yanında duran büyükçe bir tahta sandığın içinde onu gördüm: Peynir ekmekle domates yiyordu. Kirli, kıvır sarı saçları vardı. Makine yağıyla kararmış yüzü, içlerinden aydınlanan harikulade yeşil gözleri…
HARİKA ÇOCUK — Matbaacı abiyi mi aradınız? — Evet. — Az evvel *kâat kestirmeye gitti. Gelecek. Yanındaki boş bir tahta sandığı ters çevirip ikram etti: — Buyurun, oturun! Öyle tatlı bakıyordu ki oturdum. Ekmeğini bölerek uzattı. Aç olmadığımı söyledim. — Yoksa ellerim kirli diye mi? — Yok canım. *kağıt
HARİKA ÇOCUK — Bizim işte temiz kalınmıyor ki… Tamir atölyelerinden birinde çıraklık ettiğini sanarak, sordum: — Ne iş görüyorsun? — *Torna, **tesviye… — Ha? Katıla katıla güldü: — Kim duysa şaşıyor. Bu eylülde on ikiyi bitiriyorum halbuki… — Yani, torna tesviyeye ait her işi yapabilir misin? — Ne var yapamayacak? Babamın atölyesi vardı eskiden. Sabahları okula giderdim, öğleden sonra da atölyeye. * torna : Ağaç ya da metal eşya yaparken kimi parçalara yuvarlak bir biçi vermek için kullanılan çarklı tezgah **tesviye : pürüzlü bir şeyi düz duruma getirme düzleme
HARİKA ÇOCUK — Kaça kadar okudun? — İlkin dördüne kadar. — Sonra? — İki kardeşimle ortada kaldık. — Okulu bıraktın. Sever miydin okulu? İçini çekti: — Hem de nasıl! — Ne olmak isterdin? — Kaptan. Büyük denizlerde, dalgalı, korkunç denizlerde dolaşmak. Avrupa’ya, Amerika’ya gitmek. Üstüva’yı geçerken vapurda eğlence gırla gidermiş. Doğru mu? — Doğru…
HARİKA ÇOCUK — Sonra, New York limanındaki Hürriyet heykeli. Boyu kaç metre onun? Büyük mü? — Bilmem. — Robenson Kruzoe’yi okudunuz mu siz? — Okudum. — Issız adada nasıl da yaşayabilmiş? Değil mi? Böyle şey olur mu? — Olmasa daha iyi değil mi? — İyi ama, oluyor. Yahut da yazarı öyle düşünmüş. Ama iyi düşünmüş. Ne olursa olsun, aferin Robenson’a. Issız adada elini kolunu bağlayıp durmamış, hemen işe girişmiş. Marifet ölmemek değil mi? Yaşamak!
HARİKA ÇOCUK Makine yağlarıyla kirlenmiş mendilini çıkarırken, gözlerim tulumunun geniş cebindeki cam misketlere ilişti. O da bunun farkındaydı. Çıkardı, avucunda şıkırdatarak: — Ne yapalım, dedi. İş, iş… Bunalıyor insan. Paydoslarda Ateş Ali’yle oynuyoruz. — Ateş Ali kim? — Alt kattaki bisküvi yapımevinde çalışıyor. Bizim mahalleli. Her sabah işe birlikte geliriz. Benim annem yok, onun babası. Maça, sinemaya filân da beraber gideriz. — Misketi mi çok seviyorsun, sinemayı mı, yoksa maçı mı? — En çok maçı ama, hava alıyoruz. — Niye? — Numaralı tribün bize göre değil. Tekliği toka ettik mi, Teksas’a bırakıyorlar.
HARİKA ÇOCUK Teksas’ta da boyumuz yetişmiyor. Stadyumu yaparken çocukları düşünmemişler! — Siz de? — Biz de sinemaya gidiyoruz Ali’yle çokluk… Tabiî pazarları. Babam evdeyse, sabahleyin erkenden tüyerim. Doğru Şehzadebaşı’na. — Değilse? — Değilse tüymek olmaz. Su ısıtmak, yıkanmak, kardeşlerimi yıkamak vazifesi bana düşer. — Kaç para kazanıyorsun tesviyecilikten? — On lira haftada. — Yetiyor mu?
— Bu pahalılıkta yeter mi? Başka atölyelerden yirmi beş lira veriyorlar ama, gidemiyorum. — Niye? — Usta babamın arkadaşı! — İşte de bir dalavere olmasın? — Benim de aklıma gelmiyor değil. Kötü şeyler düşünmek istemiyorum. Dereden, tepeden uzun konuştuk. Bu arada her gün, sabahın beşinde çalar saatin sesiyle uyandığını, gaz ocağına çaydanlığı oturttuğunu, bulaşıkları yıkadığını, çarşıdan ekmek peynir aldığını, altıya doğru kardeşlerinin karnını doyurup altı buçukta omuza işçi kalabalığıyla vapura binip yedide köprüye geldiğini, yediyi çeyrek geçe de atölyede iş başı yaptığını öğrendim. — Peki, ne olacak bunun sonu? — Ne gibi amıca? — Meselâ, bir imkân çıksa karşına. Tekrardan okula girip, sonunda da kaptan olmak ister miydin? İlkin gözleri sevinçle parladı. Sonra sönükleşerek bir noktaya takıldı kaldı. — Ha? İster miydin?
— Ama? — Kardeşlerim. (…) İçimde bir damar sızladı. — Benden geçti. Kardeşim okuyor. Öteki küçük daha. Büyüyünce onu da okula vereceğim. Haftalığım elli olur o zaman herhâlde… Birden sordu: — Amıca. — Ha? — Benim boyum hep böyle kısa mı kalacak? — Niçin? Büyümüyor mu? — Annem ölmeden evvel duvara kurşun kalemiyle çizmiştim. Ölçüyorum. Hâlâ aynı yerde. Yoksa cüce mi kalacağım? Dudaklarımdan çıkacak cevabı heyecanla bekliyordu ki, makine şakırtıları yüklü sıcak koridorun kirli aydınlığında iri yarı biri belirdi: — Ayhan! Onun da üstü başı, eli yüzü kir pas içindeydi.
Çocuk sandıktan fırladı: — Hâlâ karnını doyurmadın mı? — Doyurdum. — Doyurduysan, git de o borulara diş aç! — Peki usta… Beni unutmuştu bile. Koridorun kirli aydınlığında koşarak uzaklaştı. Dipteki atölyeden içeri girdi. Peşinden gittim. Atölye penceresinin kenarından heyecanla seyrettim: Boyu yetişmediği için ters çevrilmiş bir tahta sandığın üzerinden idare ediyordu makineyi. Makineyse, çocuğun emri altında munis bir hayvan kadar uysal, yere kıvrım, pırıl demir yongalar dökülüyordu. * munis : cana yakın, sevimli, uysal, yumuşak. **yonga : kesilen, yontulan ya da rendelenen bir şeyden çıkan irice parça.
Metnİ anlama ve çözümleme KONU : Çalışmak zorunda kalan işçi bir çocuğun hayatın tüm zorluklarına rağmen hayat mücadelesinden vazgeçmemesi TEMA : Geçim sıkıntısı, Hayat Mücadelesi
Metnİ anlama ve çözümleme C. Olay Örgüsü ✶ Kahramanın (anlatıcının) kendi arkadaşını görmek için tamir atölyesine gitmesi ✶ Tamirciden dönerken küçük bir çocuk işçiyle karşılaşması ✶ Kahramanın çocukla olan diyaloğu ( Bu diyalog kahramanın , küçük çocuğun hayat mücadelesi hakkında edindiği bilgiler ile ilgilidir. ✶ Çocuğun ustasının yanına gitmesi ve anlatıcının çocuğu izlemesi
Metnİ anlama ve çözümleme Mekân (Yer) : Tamir atölyesi Zaman : Hikâyede belirgin bir zaman verilmemiştir ancak anlatıcı ile işçi çocuğun konuşmalarından zaman diliminin gündüz olduğu çıkarılabilir. Hikâye, kahraman anlatıcının atölyeye gelmesiyle başlayıp küçük işçiyi ustasının çağırmasıyla bitiyor.
Metnİ anlama ve çözümleme kİŞİLER Anlatıcı: Hikâyenin kahraman anlatıcısıdır. Çocukla diyaloğa girmiştir. Çocuğun yaptığı işi şaşkınlıkla karşılamış ve çocuğun hayallerini, hedeflerini bu diyalog sonucu öğrenmiştir. Çocuğun durumuna üzülmüştür. İşçi Çocuk (Ayhan): Sarı saçlı , yeşil gözlü on iki yaşında bir çocuktur. Zorlu bir hayat mücadelesi veren, annesini kaybettiği için iki küçük kardeşine bakmak zorunda olan , okuma özlemi hiç bitmemiş kaptan olmak isteyen azimli , dürüst işi ve ailesine bağlı olgun bir çocuktur. Usta: Ayhan’ın atölyedeki ustasıdır. Torna ustası iri yarı bir adamdır.
Metnİ anlama ve çözümleme kİŞİLER Ayhan’ın babası : Ayhan’ın ustasının arkadaşıdır. Eşini kaybetmiştir ve eskiden bir atölyesi varmış. Ayhan tornacılığı orada öğrenmiştir. Ateş Ali : Ayhan’ın mahalleden oyun arkadaşıdır. Figüratif kahramandır. Ayhan ‘ın hikâyede tanınmasını sağlamaktadır. Babası ölmüştür. Küçük yaşta çalışması verilen iletiyi desteklemektedir.
ANLATICI VE BAKIŞ AÇISI Kahraman (ben) anlatıcının bakış açısı hâkimdir. Anlatıcı, hem hikâyenin aktarılmasında hem de olayların gelişiminde etkilidir. Diğer karakterlerle iletişim hâlindedir. Hikâyede her şey onun kişisel penceresinden anlatılır.
ANLATIM TEKNİKLERİ BETİMLEME Tanım : Betimleme, sözcüklerle resim çizme işidir. Kullanımı : Boyu yetişmediği için ters çevrilmiş bir tahta sandığın üzerinden idare ediyordu makineyi. Makineyse, çocuğun emri altında munis bir hayvan kadar uysal, yere kıvrım, pırıl demir yongalar dökülüyordu.
ANLATIM TEKNİKLERİ ÖYKÜLEME Tanım : Öyküleyici Anlatım tekniğinde yazarın amacı, okuyucuyu bir olay içinde yaşatmaktır. Öyküleyici Anlatım tekniğine hikâye etme de denir. Olay akışı vardır. Kullanımı : Bulamadım. Dönecektim ki kapı yanında duran büyükçe bir tahta sandığın içinde onu gördüm: Peynir ekmekle domates yiyordu. Kirli, kıvır sarı saçları vardı. Makine yağıyla kararmış yüzü, içlerinden aydınlanan harikulade yeşil gözleri…
ANLATIM TEKNİKLERİ ANLATMA Tanım : Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser (romanda, hikayede vb. ) arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır. Kullanımı : Bisküvi, çikolata, kâğıtlı şeker, zeytinyağı, sabun yapımevleriyle küçük tamir atölyelerinin yana odalarda bulunduğu, sefertasına benzeyen hanlardan birinin genzi tıkayan pis havası içinde ekmeğini küçücük pedalıyla kazanmaya çalışan bir arkadaşı görmeye gitmiştim. Bulamadım. Dönecektim ki kapı yanında duran büyükçe bir tahta sandığın içinde onu gördüm: : Peynir ekmekle domates yiyordu. Kirli, kıvır sarı saçları vardı…”
ANLATIM TEKNİKLERİ GÖSTERME Tanım Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Kullanımı : — Ne iş görüyorsun? — Torna, tesviye… — Ha? — Kim duysa şaşıyor. Bu eylülde on ikiyi bitiriyorum halbuki… — Yani, torna tesviyeye ait her işi yapabilir misin? — Ne var yapamayacak? Babamın atölyesi vardı eskiden. Sabahları okula giderdim, öğleden sonra da atölyeye.
ANLATIM TEKNİKLERİ İÇ KONUŞMA Tanım : Anlatmaya bağlı edebi metinlerde kullanılan bir çeşit anlatım tekniğidir. Yazar anlatmak istediği şeyleri kahramanın kendi ağzından, kafasından geçenler şeklinde okuyucuya verir. Kahraman kendine konuşur gibidir, fakat düşünceleri düzenlidir. Kullanımı : Kaptan. Büyük denizlerde, dalgalı, korkunç denizlerde dolaşmak. Avrupa’ya, Amerika’ya gitmek. Üstüva’yı geçerken vapurda eğlence gırla gidermiş. Doğru mu?
ANLATIM TEKNİKLERİ İÇ ÇÖZÜMLEME Anlatıcı ve onun hâkim bakış açısıyla kurulan, anlatıcının kahramanın zihninden geçenleri okuduğu anlatım tekniğine iç çözümleme denir. Kullanımı : İlkin gözleri sevinçle parladı. Sonra sönükleşerek bir noktaya takıldı kaldı. ” “Dudaklarımdan çıkacak cevabı heyecanla bekliyordu ki, makine şakırtıları yüklü sıcak koridorun kirli aydınlığında iri yarı biri belirdi: ”
ANLATIM Geriye Dönüş Tekniği TEKNİKLERİ Bu teknik genellikle tarihi romanlarda kullanılır. Yazarlar şimdiki zamanda yaşadıklarından eserlerinde şimdiki zaman ağır basar. Bu etkiyi azaltmak için geriye dönüş tekniği kullanılır. Ayrıca kişiler ve olaylar hakkında bilgi verilirken de kullanılabilir. Yazar karakterlerin, yerlerin ve olayların geçmişiyle ilgili bilgi vermeyi amaçlar. Bu anlatım tekniği romanın gerçekliğine önemli ölçüde etki eder. Olayların altyapısıyla ilgili bilgiler verdiği için gelecekte olabilecek olaylar veya kişilerin şu anki konumlarıyla ilgili fikir sahibi olunur. — Amıca. — Ha? — Benim boyum hep böyle kısa mı kalacak? — Niçin? Büyümüyor mu? — Annem ölmeden evvel duvara kurşun kalemiyle çizmiştim. Ölçüyorum. Hâlâ aynı yerde. Yoksa cüce mi kalacağım?
ANLATIM TEKNİKLERİ ÖZETLEME TEKNİĞİ Varlığı belirgin şekilde hissedilen anlatıcı olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek anlatır. Kullanımı : Dereden, tepeden uzun konuştuk. Bu arada her gün, sabahın beşinde çalar saatin sesiyle uyandığını, gaz ocağına çaydanlığı oturttuğunu, bulaşıkları yıkadığını, çarşıdan ekmek peynir aldığını, altıya doğru kardeşlerinin karnını doyurup altı buçukta omuza işçi kalabalığıyla vapura binip yedide köprüye geldiğini, yediyi çeyrek geçe de atölyede iş başı yaptığını öğrendim.
DİYALOG TEKNİĞİ Anlatıyı esas alan metinlerde anlatıya hareketlilik kazandıran ve anlatının en önemli unsurlarından biridir. Romanda kahramanlar arasındaki iletişimi sağlayan diyalog tekniğine karşılıklı konuşma yöntemi de denir. — Siz de? — Biz de sinemaya gidiyoruz Ali’yle çokluk… Tabiî pazarları. Babam evdeyse, sabahleyin erkenden tüyerim. Doğru Şehzadebaşı’na. — Değilse? — Değilse tüymek olmaz. Su ısıtmak, yıkanmak, kardeşlerimi yıkamak vazifesi bana düşer.
DİL VE ÜSLUP Metin, Cumhuriyet Dönemi’nin dil ve anlatımına uygun olarak sade ve anlaşılır bir dille yazılmıştır. Yazar, hikâyenin kahramanını yöresel ağzıyla konuşturmuştur. Hikâye, tamir atölyelerinin olumsuz koşullarını betimleyerek başlamış ve diyaloglarla devam etmiştir. Hikâyede anlatıcının konumu ve diyaloglar birbirini tamamlamıştır. Yazarın diyalog tekniğine sık başvurması anlatıcının varlığını silikleştirmiş, kişiler arasında eşitlik sağlanmıştır.
ORHAN KEMAL’İN HAYATI Orhan Kemal, asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. 15 Eylül 1914 tarihinde Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğmuştur. Babası milletvekili ve bakanlık yapmış Abdülkadir Kemali Bey, annesi ise Azime Hanım’dır. O 1931 yılında 17 yaşındayken, babası siyasal nedenlerle Suriye’ye kaçınca, orta öğrenimini yarıda bıraktı ve Suriye’de ve Lübnan’da bulaşıkçılık ve matbaa işçiliği yaptı. 1932 yılında yalnız başına Türkiye’ye dönerek Adana’da çırçır fabrikalarında işçilik, dokumacılık, ambar memurluğu ve kâtiplik yaptı.
ORHAN KEMAL’İN HAYATI 1938’da ilk şiirlerini de yazdığı Niğde’deki askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 27 Ocak 1939’da 5 yıl hapse mahkum oldu. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. 1940 yılı kışında Bursa Cezaevi’nde Nâzım Hikmet’le tanışması yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası oldu. 26 Eylül 1943’te Cezaevinden çıktıktan sonra Adana’ya döndü. Karataş’ta toprak taşıma işinde bir ay amelelik, 14 Nisan 1944’te Devlet Demiryolları’nda “muvakkat hamal”olarak çalıştı. Haziraliyat Ambarı’nda sebze nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı.
ORHAN KEMAL’İN HAYATI 1945 yılı yazında Kilis’e giderek, kalan 35 günlük askerlik görevini tamamladı. Yazın yaşamına askerdeyken şiirle başladı. İlk şiirleri Raşit Kemali imzasıyla “Yedigün” ve “Yeni Mecmua”da çıktı. Bunları, hapisteyken “Yeni Ses”, “Yürüyüş” dergilerinde yayımladıkları izledi. Nazım Hikmet’in etkisiyle düzyazıya yöneldi. İlk düzyazısı, Baba Evi romanının bir bölümü olan “Balık” 1940’ta “Yeni Edebiyat” gazetesinde yayımlandı. İlk öykülerini Bacaksız Orhan takma adıyla yayımladı.
ORHAN KEMAL’İN HAYATI İlk öykülerini ise Raşit Kemali ve Orhan Raşit imzalarıyla yine aynı gazetede “Yeni Edebiyat” gazetesinde yayımladı. Bunları, 1942’de ve 1943’lerde, Orhan Kemal imzasıyla “Yürüyüş” ve “İkdam” gazeteleri ile “Yurt ve Dünya” dergisinde çıkan öyküleri izledi. Öykü ve romanlarının yanı sıra film senaryoları yazdı. 72. Koğuş, Murtaza, Eskici Dükkanı, Kardeş Payı adlı yapıtlarını oyunlaştırdı. İspinozlar oyununu yazdı. Bu oyunları çeşitli tiyatrolar tarafından sahnelendi. 72. Koğuş oyunuyla 1967’de Ankara Sanat Severler Derneği’nce en iyi oyun yazarı seçildi.
ORHAN KEMAL’İN HAYATI 17 Nisan 1951’de ailece İstanbul’a yerleşti, hayatını yazılarıyla kazandı. 7 Mart 1966’da bir lokantadaki konuşmasında komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla yargılandı, 13 Nisan 1966’da serbest bırakıldı, 17 Temmuz 1968’de bu davadan beraat etti. Yaşamının son döneminde Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak, daha çok da tedavi amacıyla Soyfa’ya gitti. Evliliği : 5 Mayıs 1937 tarihinde Milli Mensucat çırçır fabrikasında bir işçi olan Nuriye hanım ile evlendi. Nisan 1938’de Yıldız adında bir kız çocukları oldu. 13 Temmuz 1944’te oğlu Nazım doğdu. Aralık 1949’da 3. çocuğu Kemali doğdu. Kasım 1957’de 4. çocuğu Işık doğdu.
ORHAN KEMAL’İN HAYATI Orhan Kemal, 2 Haziran 1970 tarihinde Sofya’da tedavi edildiği hastanede beyin kanamasından 56 yaşında öldü. İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. İlki 1972’de verilen (Yılmaz Güney , Boynu Bükük Öldüler ), her yıl yazarın ölüm yıldönümünde verilmek üzere, konulan “Orhan Kemal Roman Armağanı” ailesi tarafından düzenlendi. Anısını yaşatmak için İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde, Cihangir semtinde Orhan Kemal Müzesi açıldı.
ORHAN KEMAL’İN EDEBİ KİŞİLİĞİ Toplumcu gerçekçi roman ve hikâyemizin usta yazarlarındandır. İlk hikâyelerinde Orhan Raşit, Raşit Kemali, Bacaksız Orhan takma adlarını kullanmıştır. Eserlerinde Çukurova insanını ve yaşamını ele almıştır. Günlük yaşamı, sıradan insanları, toplumcu gerçekçi bakış açısıyla incelemiştir.
ORHAN KEMAL’İN EDEBİ KİŞİLİĞİ Hikâyelerinde toplumsal yapıdaki çarpıklıkları işlemiştir. Hikâyelerindeki olay örgüsü genellikle yaşadığı coğrafya olan Çukurova’da ve İstanbul’un kenar mahallelerinde geçmektedir. Sanayide çalışan işçilerin, gecekondu bölgelerinde oturan insanların, yoksulların, Adana yöresindeki toprak ve fabrika işçilerinin, kırsal kesim insanının, geçim sıkıntısı çeken memurların zorlu yaşam koşullarını konu edinen hikâyeler yazmıştır.
ORHAN KEMAL’İN EDEBİ KİŞİLİĞİ Günlük konuşma diliyle yazdığı eserlerinde karakterleri kendi çevresinden seçmiş ve yöresel ağızlarıyla konuşturmuştur. Romanlarındaki olay örgüsü genellikle yaşadığı coğrafya olan Çukurova’da ve İstanbul’un kenar mahallelerinde geçmektedir. Hikâyeleri Ekmek Kavgası, Sarhoşlar, Çamaşırcının Kızı, 72. Koğuş, Grev, Arka Sokak, Kardeş Payı, Babil Kulesi, Dünyada Harp Vardı, Mahalle Kavgası, İşsiz, Küçükler ve Büyükler, Önce Ekmek, İncinin Maceraları, Arslan Tomson
SORULAR 1. SORU 1. Metinde geçen “munis”, “hava almak”, “torna”, “tesviye” gibi kelime ve kelime gruplarının anlamını metnin bağlamından tahmin ediniz. Tahminlerinizi defterinize yazıp sözlüklerden kontrol ediniz. Cevap: munis: uysal, cana yakın, sevimli hava almak torna: Ağaç ya da metal eşya yaparken kimi parçalara yuvarlak bir biçim vermek için kullanılan çarklı tezgâh. tesviye: pürüzlü bir şeyi düz duruma getirme, düzleme.
SORULAR 2. SORU 2. Okuduğunuz hikâyenin temasını ve konusunu bulunuz. Cevap: Konusu: Çalışmak zorunda kalan işçi bir çocuğun hayatın tüm zorlıklarına rağmen hayat mücadelesinden vazgeçmemesi Teması: Hayat mücadelesi
SORULAR 3. SORU 3. Bu hikâyedeki örtük iletiyi defterinize yazınız. Cevap: Hayatın tüm zorluklarına ve olumsuzluklarına rağmen mücadeleden vazgeçmemek, her şeye rağmen gelecekten umudu kesmemek gerektiği…
SORULAR 4. SORU 4. Hikâyede kullanılan anlatma ve gösterme anlatım tekniklerini metnin üzerinde gösteriniz. Bu tekniklerin niçin kullanıldığını açıklayınız. Cevap: Anlatma Tekniği: “Bisküvi, çikolata, kâğıtlı şeker, zeytinyağı, sabun yapımevleriyle küçük tamir atölyelerinin yana odalarda bulunduğu, sefertasına benzeyen hanlardan birinin genzi tıkayan pis havası içinde ekmeğini küçücük pedalıyla kazanmaya çalışan bir arkadaşı görmeye gitmiştim. Bulamadım. Dönecektim ki kapı yanında duran büyükçe bir tahta sandığın içinde onu gördüm: : Peynir ekmekle domates yiyordu. Kirli, kıvır sarı saçları vardı…” Gösterme tekniği: — Ne iş görüyorsun? — Torna, tesviye… — Ha? — Kim duysa şaşıyor. Bu eylülde on ikiyi bitiriyorum halbuki… — Yani, torna tesviyeye ait her işi yapabilir misin?
Bu teknikler neden kullanılmıştır? Bu teknikler; anlatımı güçlendirmek, anlatılanı daha etkili bir şekilde aktarmak için yazarın seçtiği ve kullandığı yöntemlerdir. Anlatım teknikleri hikayeyi oluşturan olay, kişiler, zaman, mekân gibi unsurların bir arada ve etkili şekilde okura sunulmasını sağlar.
SORULAR 5. SORU 5. Hikâyenin şahıs kadrosunun özelliklerini, aşağıda verilen tablodaki örnek açıklamalardan hareket ederek tablonun üzerinde belirtiniz.
Şahıslar Şahsın Hikayedeki Rolü Şahsın Olay Akışını Etkileyen Fiziksel ve Psikolojik Özellikleri Şahsın Toplumsal Statüsü Şahsın Tip ya da Karakter Özelliği Ayhan Başkahramandır. Sarı saçlı , yeşil gözlü on iki yaşında bir çocuktur. Zorlu bir hayat mücadelesi veren, annesini kaybettiği Kenar mahallelerde yaşayan , küçük yaşta çalışmak zorunda kalıp ailesine bakan işçiş bir çocuktur. TİP Babası ölmüş, işçi çocuktur. Küçük yaşta çalışması, aile ortamından yoksun olması, verilmek istenen iletiyi desteklemektedir. Kenar mahallelerde yaşayan, küçük yaşta çalışmak zorunda kalan, dar gelirli bir ailenin çocuğudur. TİP için iki küçük kardeşine bakmak zorunda olan , okuma özlemi hiç bitmemiş kaptan olmak isteyen azimli , dürüst işi ve ailesine bağlı olgun bir çocuktur. Ateş Ali Ayhan’ın mahalleden oyun arkadaşıdır. Figüratif kahramandır. Ayhan’ın hikâyede tanınmasını sağlamaktadır.
Şahıslar Şahsın Hikayedeki Rolü Şahsın Olay Akışını Etkileyen Fiziksel ve Psikolojik Özellikleri Ayhan’ın Babası Figüratif kahramandır. Eşini kaybetmiş Ayhan’ın ustasının çocuklarıyla yaşayan arkadaşıdır. bir adamdır. Ayhan’ın Ustası Figüratif kahramandır. Torna ustası iri yarı bir Torna , tesviye ustası Ayhan’ın babasının adamdır. Kendisiyle arkadaşıdır. ilgili anlatılanlar sınırlıdır. Ayhan’ın Kardeşleri Figüratif kahramanlardır. Anneleri olmadığı için ağabeyleri tarafından bakılan küçük kardeşlerdir. Şahsın Toplumsal Statüsü Şahsın Tip ya da Karakter Özelliği Evin babası TİP Anneleri olmadığı için TİP ağabeyleri tarafından bakılan küçük kardeşlerdir.
SORULAR 6. SORU 6. Hikâyedeki olaylar kim tarafından anlatılmaktadır? Hikâyedeki anlatıcının bakış açısını belirleyiniz. Cevap: Kahraman anlatıcı tarafından anlatılmaktadır. Kahraman anlatıcının bakış açısı
SORULAR 7. SORU 7. Okuduğunuz hikâyede iç konuşma ve iç çözümleme anlatım tekniklerinden yararlanılan bölümleri bulunuz. Bu tekniklerin hikâyenin anlatımına katkısını açıklayınız. Cevap: İç konuşma: Kaptan. Büyük denizlerde, dalgalı, korkunç denizlerde dolaşmak. Avrupa’ya, Amerika’ya gitmek. Üstüva’yı geçerken vapurda eğlence gırla gidermiş. Doğru mu? İç çözümleme: “İlkin gözleri sevinçle parladı. Sonra sönükleşerek bir noktaya takıldı kaldı. ” “Dudaklarımdan çıkacak cevabı heyecanla bekliyordu ki, makine şakırtıları yüklü sıcak koridorun kirli aydınlığında iri yarı biri belirdi: ”
SORULAR 8. SORU 8. Ayhan’ın çalıştığı iş hanının ve atölyenin tasvirlerini, Ayhan’ın ruhsal ve ekonomik durumunu yansıtması açısından inceleyiniz. Cevap: Ayhan'ın çalıştığı iş hanının kirli, genzi tıkayan pis ortamı küçük yaşında hayatın yükünü omuzlayan, azmiyle hayat mücadelesi veren, kardeşlerine bakmak zorunda olan küçük bir işçi çocuğun yaşadığı zorlukları gerçekçi bir biçimde yansıtan mekan konumundadır.
SORULAR 9. SORU 9. Okuduğunuz hikâyenin olay zamanını ve anlatma zamanını belirleyiniz. Cevap: Hikaye; anlatıcının iş hanına gelmesiyle başlayıp ustasının küçük işçiyi çağırmasıyla bitiyor. Anlatma zamanı olay zamanından sonradır.
SORULAR 10. SORU 10. Metindeki halk diline özgü söyleyişleri tespit ediniz. Yazarın anlatımında bunu tercih etmesini açıklayınız. Cevap: Halk diline özgü söyleyişler➜ "Az evvel kâat kestirmeye gitti. " gibi amıca" Yazarın halk söyleyişlerine yer vermesinin sebebi halk içinden seçtiği hikaye kişilerinin sosyal ve kültürel yapısını, karakter özelliklerini kend ağızlarından gerçekçi bir biçimde yansıtmaktır
SORULAR 11. SORU 11. Okuduğunuz hikâyede zamanda geriye dönüşün yapıldığı bölümleri bulunuz. Cevap: Cevap — Amıca. — Ha? — Benim boyum hep böyle kısa mı kalacak? — Niçin? Büyümüyor mu? — Annem ölmeden evvel duvara kurşun kalemiyle çizmiştim. Ölçüyorum. Hâlâ aynı yerde Yoksa cüce mi kalacağım?
SORULAR 12. SORU Çevrenizde işte çalışan , eğitimine devam edemeyen Ayhan gibi çocuklar var mı? Bu durumdaki çocuklarla ilgili neler yapılması gerekir? Görüşlerinizi belirtiniz ***Yorum sorusu.
SORULAR 13. SORU 13. Okuduğunuz hikâyedeki olayları, birbirileriyle uyumları açısından değerlendiriniz. Cevap: Hikayedeki olaylar baştan sona birbiriyle uyumlu olacak şekilde kurgulanmıştır.
SORULAR 14. SORU 14. Okuduğunuz hikâyenin teması, konusu ve iletisiyle yazarın benimsediği toplumcu–gerçekçi hikâye yazma anlayışı arasında bir ilişki var mı? Görüşlerinizi belirtiniz. Cevap: Toplumcu gerçekçi hikayelerde işçilerin, dar gelirlilerin dünyası, köylülerin sorunları vb. sosyal konular işlenir. Hikayenin teması, konusu ve iletisi de yazarın benimsediği toplumcu-gerçekçi anlayışı yansıtmaktadır.
SORULAR 15. SORU 15. Harika Çocuk hikâyesi gibi Orhan Kemal’in birçok hikâyesi, çocuklara karşı sorumluluk duygusu oluşturan bir niteliğe sahiptir. Yazarın 72. Koğuş adlı hikâye kitabı 1967 yılında tiyatroya, 1987 yılında da sinemaya uyarlanmıştır. Yazarın hikâyelerine olan bu ilgiyi nasıl yorumlarsınız? Cevap: Bu ilgi Orhan Kemal'in eserlerinde gerçekçi bir bakış açısıyla işlediği toplumsal konuların sinema ve tiyatrolar için de önemli bir konu kaynağı olduğunu
SORULAR 16. SORU 16. Okuduğunuz metinden aşağıdaki tabloda belirtilenlere örnekler veriniz. Bu kavramlara yazarın bilinçli şekilde değindiğini söyleyebilir misiniz? Cevap: Paylaşma-cömert olma: Ayhan'ın ekmeğini bölerek anlatıcıya uzatması Aileyi önemseme-fedakarlık yapma: Ayhan'ın her gün, sabahın beşinde uyanması, bulaşıkları yıkaması, çarşıdan ekmek peyni alması, altıya doğru, kardeşlerinin karnını doyurması Yazar bu kavramlara tabii ki bilinçli şekilde değinmiştir.
KAYNAKÇA www. raunt. com Limit yayıncılık Palme yayıncılık MEB Ders Kitabı https: //kelimeler. net/Tesviye-kelimesinin-anlami-nedir http: //edebiyatsultani. com/harika-cocuk-orhan-kemal/
KAYNAKÇA http: //www. tdk. gov. tr/index. php? option=com_bts&view=bts&kateg ori 1=veritbn&kelimesec=175887 https: //www. turkedebiyati. org/betimleyici-anlatim. html
HARİK A ÇOCUK HAZIRLAYANLAR : SAMET ÇELİK AHMET BURAK ALTAN EDEBİYAT ÖĞRETMENİ ŞENAY BOYACI
- Slides: 70