FOVZM 1898 1908 Bir tabloya bakarken onun neyi
FOVİZM 1898 -1908
“Bir tabloya bakarken onun neyi göstermek istediğini unutmak gerekir” diyen Matisse, 1905’te daha henüz tanınmamış birkaç ressam ile Paris’te Sonbahar Salonu’nda resimlerini sergilemekteydi. Bu resimler, kendi renkleri ve çizgileri ile bütün alışılmış kurallara aykırı idiler ve empresyonist yeniliklere henüz alışmamış olan toplum, bunları barbarlık ve terbiyesizce olaylar olarak kabul ediyordu. Bu sergide XV. yy İtalyan heykeltıraşlığına uygun yapılmış bir bronz figüre hayran kalan sanat eleştiricisi Vauxcelles, tanınmamış ressamların resimlerine şöyle yan bakmış: “Donatello au milieu des Fauves” (Donatello vahşilerin ortasında) demişti. Bundan dolayı bu akım “Fauvisme” (vahşilik, yabanıllık) adı altında tanınmıştı.
Bu tepki uyandıran resim, Henri Matisse’nin “Luxe, calme et volupté” adlı boya-resmi idi. Ressama yol gösterenler Cézanne, Gauguin ve Van Gogh idi. Matisse, Fovların şefi sayılıyor ve bunlara Derain, Vlaminck, Dufy, Marquet, Friesz, Van Dongen, Manguin, Puy ve genç Braque katılıyordu. Fovlar kendilerini “Hayatta yakalanıp klişelere benzeyen her şeye” (Derain) uzak tutuyorlar ve resmi, her türlü taklitten ve itibari bağlardan kurtarıyorlardı. Bu ressamlar perspektife ve siyah beyaza, derinliğe ve göz aldanmalarına (trompe l’oeil) karşıydılar. Resimlerinin öğeleri: Yüzey, kontur ve özellikle de renk idi. Derain, “Renkler bizim için dinamit lokumlarıydılar, biz resme derhal renk ile başlıyorduk” diyordu. Doğa biçimi, esas yapılması gereken ve insanı duygulandıran soyut (abstrait affectiv) yanında ikinci derecede bir rol oynuyor ve kompozisyon bakımından gerekli olan biçim bozmalara müsaade ediyor, fakat resimden tamamen kalkmıyordu.
Henri Matisse, “Luxe Calme et Volupté”, 1904 -5, Musée d’Orsay, Paris
Fovizm denilen resim anlayışı, eşyanın biçim ve rengi yanında optik görüntüsü ile de ilgilenmiyordu. Bu nedenle Fovlarda biçimlerin resim içinde yer alışlarından doğan derinlik ortadan kalkıyordu. İşte bu anlayış ile Almanya’daki Ekspresyonist (Dışavurumcu) anlayış arasında, bu yönden bir bağlantı görülür. Ancak ekspresyonist resim sanatı, çiğ- renkçilik de denilen Fovizmin ara renklerini bir yana bırakarak, daha çok göze batan renkleri ele alır. Böylece doğa biçimleri resimden atılmadan bile görünüşleri yabancılaşmıştır. Buradan giderek ilerde rengin etki gücü, eşya biçiminin yerini de alacaktır.
Matisse Kendine özgü üslubu 1903’te bulmuştur. Bu üsluptaki öğeleri: Renk, biçim, çizgi’dir. Fovizmin çıkış noktası, Matisse’in sözüne göre: “Aracın saflığını yeniden bulmak için cesarettir”. Renk onun esas arzusu idi. “Renk, ressam tarafından duyulmuş olan görünüşü, seyredene nakletmekle zorunludur”. Matisse, bütün Fov’lar gibi yoğunlaştırılmış renkleri seviyor ve çeşitli renk değerlerini öylesine dengeye getiriyordu ki, hiçbir renk değeri diğerine zarar vermiyordu. Bu değerlerin birbirleriyle çarpışmaları değil, aksine birbirleriyle karşılıklı olarak anlaşmaları gerekiyordu. Matisse’in renk fantezisi tükenecek çapta değildi. Renk duygusu ise, son derece gelişmişti.
Matisse, “Collioure’da Manzara”, 1906, Hermitaj, San Petersburg. Sanatçı, Temelde iki boyutlu gibi görünen kompozisyonlarda, biçimbozmacı bir tutumun yanı sıra, saf renkler kullanarak denemeler yapmıştır.
Matisse, “Madam Matisse”, 1905, Devlet Güzel Sanatlar Müzesi, Kopenhag
Matisse, “Kara Masa”, Bern
Raoul Dufy: “Sanat bir düşünce değildir. Bir iştir. Ressam için probleminin çözümlenmesi renk kutusunun içindedir…” diyen Raoul Dufy, Matisse gibi yaşama sevincini biçimleyen bir sanatçıdır. Matisse’in “Luxe, calme et volupté” adlı yağlıboya eseri önünde “boya sanatının bütün yeni nedenlerini” kavrıyordu. Empresyonist-gerçekçilik onun gözünde büyüsünü yitirmişti: “Ben araştırmaları Empresyonistlerden daha ileri götürmek istiyorum. Onlar renk lekelerinin birbirleri ile olan ilişkilerini aradılar. Bu iyi bir şey idi. Bizim sadece görmekten daha gerçek olan bir şeye ihtiyacımız var. İnsan, gözleri ile göremediği enerji dünyasını yaratmalıdır. ”
Dufy, “Çiçekler Ortasında”, 1907, Paris
Süsleyici niyet, kitap resmi ve müzikal anlayış gibi Dufy’nin resminde vardı. O, kendine bizzat “peintre de vacance” (tatil ressamı) diye ad takmıştı. Dünyayı, içinde deney laboratuvarının bulunmadığı bir dinlenme yeri olarak görüyordu. Kayık yarışları, plaj hayatı, at yarışı sporları, ona bir yığın motif temin ediyordu. Dufy’nin yaşam neşesi yalnız motife değil, aynı zamanda biçime, kendi notalarına dayanır. Dufy ölümünden pek az önce: “Beni şimdi en çok çeken şey, bütün tamamlayıcı renk kanunları dışında, renk kompozisyonlarıdır. Ben o ısırıyor denilen renkleri birbirlerinin karşısına koymak ya da onları birleştirmeyi çok isterdim. ” Dufy, objeleri kendine göre hiyerogliflerle işaret ederek resmetme düşüncesini uygulamıştır.
Dufy, “Deauville’de Deniz”
Dufy, “Fuar Tiyatrosu”, 1906, Zürih
André Derain: Fovlarda olduğu gibi, Van Gogh’un etkisi ile renkle biçimlendirmeye önem veriyordu. Sonraları doğadaki bütün şeylerin geometrik biçimlere dönüştürülmesini isteyen Cézanne’ın eseri, ona Neo-Empresyonizm denilebilecek bir yön göstermişti. Paris’te sonraları Siena’nın (İtalya) ve Floransa’nı XV. yüzyıl sanatçılarından esinlenen Amadeo Modigliani ile tanışmış ve bu sanatçı, onun bakışlarını İtalya’ya çevirmişti. Resimde, yapısal kuruluşa olan eğilimini doğa biçimlerinin lehine, rengi ise üç boyutlu biçimleme için reddediyor ve klasik bir dengeye ulaşmak için deneyler yapıyordu.
Derain, “Eski Waterloo Köprüsü, 1906, Thyssen-Bornemisza Müzesi, Madrid
André Derain her şeyden önce Fovizm’in baş aktörlerinden olan dostu Vlaminck gibi, çiğ renkleri dağıtılmış lekeler halinde, çabuk uygulanmış fırça darbeleri ile tuvaline yerleştirmiştir. Ancak onun renkleri ve renk sürüş tarzı, daha az kaba ve daha uyumludur. Resimlerinde yeşil, mavi ve bütün mor nüansları, bağıran pembelerden erguvan kırmızısına yaklaşan morlara dek yer alır. Ayrıca resimlerinde hiçbir biçimde içgüdünün egemenliğini ifade eden kaba bir disiplinsizlik göstermez.
Derain, “Dansçı Kadın”, 1906, Statens Museum for Kunst, Kopenhag
Derain, “Londra’da Saint Paul Katedrali, New York
Maurice de Vlaminck, “The River Seine at Chatou”, 1906
İtalyan sanatçı Modigliani de Matisse gibi gerçeğin doğru betimlenmesine değil, resmin iç uyumuna önem vermekteydi. Ana temaları “portre” ve “nü”dür. Biçimleri iyice özlerine indirgemiş, ışık ve gölge oyunlarına hiç prim vermemiş ve modellerini konturları kalın bir çizgiyle çevreleyerek resmetmiştir. Montparnasse’daki dostlarından yaptığı portreler, ne kadar stilize olurlarsa olsunlar, asıllarına şaşırtıcı ölçüde benzemektedirler. Modigliani Paris’te, Chaim Soutine ve Marc Chagalle’le birlikte bohem hayat tarzları yüzünden “peintres maudits” yani “lanetlenmiş sanatçılar” adıyla anılan bir sanatçı çevresine dahildi.
Amedeo Modigliani, “Gypsy Woman with Baby”, 1919, National Gallery of Art
Modigliani’nin sanatındaki ana tema çıplak kadındır. Yatan nülerini hep aynı pozlarda betimlemiş, modellerinde bireysel karakteri öne çıkartmak için pek fazla çaba harcamamıştır. Bundan, resimde nesneden çok resim içi uyuma önem verdiği bir kez daha anlaşılır. Dışavurumcu çağdaşları nesneleri en acımasız yöntemlerle deforme ederken ve resimlerinde çok az motif kullanarak içeriği vurgulamaya çalışırken Modigliani sade soyutlamalarla yetinmiştir. Ne bazı Fütürist Fransız ressamlar gibi modellerini parça ederdi ne de Alman “Brücke” (Köprü) ekolüne mensup dışavurumcular gibi sert ve saldırgan bir üslup kullanırdı. Modigliani tam tersine biraz büyütülmüş havası verdiği modellerini okşarcasına yumuşak, gayet yuvarlak formlarda betimlemiş, eserlerindeki tüm sanatsal ve stilize havaya rağmen onlara olağanüstü erotik bir hava katmayı başarmıştır.
Georges Rouault: Daha başlangıçta, Moreau’nun öğrencisi olarak Rouault, konularını daha çok İncil’den aldı. Sonraları Goya, Daumier, Degas ve Toulouse-Lautrec’in etkisi altında kaldı. Bu sıralardaki resimlerinde, içinde toplumsal vicdanın titrediği, sirk ve genelev hayatının tip ve sahnelerini resimledi. Dostu Leon Bloy gibi çağın burjuvalaştırılan Katolisizm’inden iğreniyordu. Bretagnelı ecdadının dine bağlılığının yansıdığı kırmızılı yeşilli resimleri vitrayların kurşunla yapılmış bağlantılarını anımsatan çizgileriyle, Ortaçağın kilise vitraylarına benzemektedir.
Rouault, “İsa ve Havarileri”, 1905
Birinci Dünya Savaşı’nın onda bıraktığı izlenim ile, kendi grafik eseri “Misérerie et Guerre” için birçok taslaklar yaptı. Bu eser ilk olarak Vollard’ın ölümünden sonra ortaya çıktı. Eser, dinsel ve dünyaya ait öğeleri birleştirerek kendi hayallerinin özetini yansıtıyordu. Çarmıha gerilenlerin resimlendiği kağıdın altına, Pascal’ın bir cümlesini yazmıştı: “İsa dünyanın sonuna dek ölümle savaşacaktır. ” Rouault, modelini duygulu bir biçimde boyuyor ve koyu tonlar üzerine açık renkleri sürüyordu. Pembe, gök mavisi ve yanan kırmızılar. Onun figürlerinin yüzlerinde aptallık ve vahşet okunur. Bu yüzler siyah çizgilerle kabaca fondan ayrılmış ve fizik çirkinlik özellikle belirtilmiştir. Rouault, köylüleri, işçileri ya da çeşitli kişileri ya kendi çevreleri içinde ya da yalnız olarak boyadı. Fakat hepsi, kendi benlikleri üstünde bir biçime ulaşarak efsanemsi bir canlılık gücüne sahip oldular.
Rouault, “M. Ve Mme. Poulot, 1905
Rouault kendi tekniğini tüm olarak yenilemiş ve çizgisini son derece basitleştirerek yalnız gerekli birkaç çizgiye dönüştürmüştü. Bu “gösteriş” ve her çeşit perspektif ve oylum anlatımlarından vazgeçerek modeli, doğrudan doğruya insanı büyüleyen gücü içinde kavramak istiyordu. Onun bütün renkleri, anlatım değerlerine göre seçilmişlerdir. Esas olanı çabucak biçimlendirebilmek için figürlerini büyük, vahşi çizgilerle yerleştiriyor ve şiddetli renklerle arka plana alıyordu. Rouault’un resimlerinde insanı dolduran bir güç vardır. 1932’den sonra boya resim eserlerinde, eski çalışmalarındaki şiddet yerine, bir merhamet anlatımı yer almıştır. Artık resimlerinin konuları cambazhane palyaçoları ve hakimlerdir. Çehrelerinin ortasına yerleştirdiği kocaman gözler, insan içinin boşluğunu anlatırlar. Bu tarihten sonra çeşitli dinsel temalar, eserlerinde yer alır.
Rouault, “Palyaço”, 1906
KAYNAKÇA HOLLINGSWORTH, Mary, Dünya Sanat Tarihi, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2009. KRAUSSE, Anna-Carola, Rönesanstan Günümüze Resim Sanatının Öyküsü, Literatür, 2005. TURANİ, Adnan, Dünya Sanat Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2000.
- Slides: 30