Feminizm Toplumsal hareketler genel olarak kolektif olarak gerekletirilen

  • Slides: 63
Download presentation
Feminizm • Toplumsal hareketler genel olarak kolektif olarak gerçekleştirilen, bilinç arttırıcı ve toplumsal değişimi

Feminizm • Toplumsal hareketler genel olarak kolektif olarak gerçekleştirilen, bilinç arttırıcı ve toplumsal değişimi ve mevcut düzen içindeki güç ilişkilerini ezilenler lehine değiştirmeyi hedefleyen hareketler olarak tanımlanırsa, feminist hareketler de, kadınların değişim için bir araya geldiği hareketler olarak nitelendirilebilir. • Modern kullanımda feminizm, kadın hareketi ve kadının sosyal rolünü geliştirme çabasıyla ilişkilendirilir: kadınlar cinsiyetleri nedeniyle dezavantajlıdır ve bu durum değiştirilebilir fikri: bu amaçla erkek üstünlüğünü ve kadın baskılanma ve bağımlılığını ortaya koyma gayreti • Feminist hareketler temel olarak, 20. yüzyılın başlarında bölgesel ya da ulusal düzeyde gerçekleşmiş, 20. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde ise küresel bir hareketle dönüşmüştür.

Feminizm: marry wollstonecraft • Bir dokuma işçisinin kızı İngiliz feminist yazar Mary Wollstonecraft’ın (1759

Feminizm: marry wollstonecraft • Bir dokuma işçisinin kızı İngiliz feminist yazar Mary Wollstonecraft’ın (1759 -1797) 1792’de yayınladığı Kadın Haklarının Korunması (A Vindication of the Rights of Woman) ilk “feminist kitap” olarak yorumlanmaktadır. • Bu çalışmasıyla yazar kızlarla erkeklerin eşit eğitim görme olanaklarını engelleyen Fransız devrimcilerine karşı görüş belirtmiştir. Fransız devrimciler kadınlarla erkekleri eşit bireyler olarak görmüyorlardı (Burke ve Paine arasındaki tartışma, eşitlik ideali sadece erkekler için). İdeal kadın: Rousseau- Emil- Sophie- Boyun eğen de değil, devamlı erkekleri memnun etmeye programlanmış. . Bununla polemiktir kitabı • Wollstonecraft’a göre kadınların ev işine mahkum edilmesi kadın doğasının gereği değildi. Eğitim mi doğa mı?

 • Kadınların duygusallığı- rasyonelliği ve muhakeme yeteneği- eğitim sonucu--muhakeme yürütemeyen, aklını kullanamayan bir

• Kadınların duygusallığı- rasyonelliği ve muhakeme yeteneği- eğitim sonucu--muhakeme yürütemeyen, aklını kullanamayan bir insanın iffeti hiçbir anlam taşımaz, ” Bağımsızlığı hayatın en büyük nimetlerinden biri olarak görüyorum, her türlü erdemin temelinde bağımsızlık yatar» (1792) • “Bir kadın istemediği bir adamla sadece geçimini sağlaması için, ona bakması için evleniyorsa bu yasal fahişeliktir, ” (ilk kullanım) Marry wollstonecraft • “Eğer bir toplum fertlerinin yarısını köle konumunda tutuyorsa, bir toplumda yaşayanların yarısı öteki yarısının kölesiyse, o toplum özgür toplum olamaz, o toplum medenileşemez” • Kadının bağımsızlığı: “İnsanlığın ilerlemesi ancak kadınların bu bağımlılık durumundan kurtulmasıyla mümkündür” • siyaset teorisyeni Carole Pateman’ın ‘Wollstonecraft ikilemi’ dediği bir şey var; bu eşitlik ve farklılığın birlikte gerçekleştirilmesi. İkisinin birden farkına varan çözümlerin bulunması, ikisine birden önem veren çözümlerin bulunmasının çok önemli olduğunu söylüyor. Kadınlar anne olduğuna göre, ev içindeki işbölümünde ayrı bir konumları, ayrı bir rolleri var ve bunun takdir edilmesi, bunun kabul edilmesi gerekiyor. Bunun için de, vatandaşlık gelirinin ne kadar önemli olduğunu söylüyor Carole Pateman

1. Dalga feminizm • 19. yy. ikinci yarısında kadın hareketi ilgi odağı oldu. Kadının

1. Dalga feminizm • 19. yy. ikinci yarısında kadın hareketi ilgi odağı oldu. Kadının seçme hakkı için kampanya yürütüldü, esin kaynağı erkeklere oy hakkının genişletilmesiydi. İlk feminist dalga olarak kabul edilen bu dönemde kadınların erkeklerle aynı statüye sahip olması talebi seslendirildi ve kadının seçme hakkı önceliydi, ancak böyle cinsiyet ayrımı sona erecekti. • Siyasi demokrasinin en gelişmiş olduğu yerlerde kadın hareketi de güçlüydü. ABD’de 1840’larda bir kadın hareketi ortaya çıktı, köleliğin kaldırılmasından ilham almıştı. Ya da kölelik karşıtı hareketin bir kolu olarak doğdu. 1848 yılında ABD kadın hakları mücadelesinin ilk kongresi Seneca Falls, New York’ta toplanmıştır. toplantıya 300’den fazla kadın ve erkek katılmıştır. Toplantının sonunda 68 kadın ve 32 erkek tarafından bir deklarasyon imzalanmıştır. Deklarasyonda kadın hakları hareketlerinin gündemini belirleyerek, kadınlara ve erkeklere yasalarla güvenceye alınmış bir şekilde eşit haklar tanınması, fırsatlar sunulması ve kadınların oy hakkına sahip olması için 12 talep yer almıştır. Elizabeth Candy Stanton tarafından yazılan Duyguların Deklarasyonu kabul edilmiş, kadına seçim hakkı istemiştir. 1848’de Seneca Sözleşmesi ABD kadın hakları hareketinin doğuşunu gösterir.

1. Dalga feminizm • Mayıs 1869 yılında Susan B Anthony ve Elizabeth Candy Stanton

1. Dalga feminizm • Mayıs 1869 yılında Susan B Anthony ve Elizabeth Candy Stanton National Women Suffrage Association tarafından çeşitli anayasa değişiklik önerileri ile kadınlara oy hakkı tanınması için çalışmalar yapmışlardır. 1890 yılında The National Women Suffrage Association ve American Women Suffrage Association birleşip ve The National American Women Suffrage Association’ı (NAWSA)’kurmuşlardır. • 1893 yılında Colorado kadınlara oy kullanma hakkını tanıyan ilk eyalet olmuştur. Daha sonra Washington 1910, Californiya 1911, Oregon, Kansas ve Arizona 1912, Alaska ve İllinois 1913, Montano ve Nevada 1914, New York 1917, Michigan, South Dakoto ve Oklahoma 1918’da kadınların oy kullanma hakkını tanımışlardır. 1896’da The National Association of Colored Women, 100 den fazla Afrikalı- Amerikalı kadını bir araya getirerek kurulmuştur. • Uluslararası alanda bu konudaki en önemli belge, Birleşmiş Milletler'in 20 Aralık 1952'de kabul ettiği, 31 Mart 1953'te imzaya açılan ve 7 Temmuz 1954'te yürürlüğe giren Kadınların Siyasal Hakları Sözleşmesi'dir. Bu Sözleşme ile kadınların bütün seçimlerde erkeklerle eşit koşullar altında oy kullanma, seçilme ve kamu hizmetlerine girme hakları düzenlenmiştir.

2. Dalga Feminizm (1960 -1990 dönemi- Eşitlik yaklaşımından farklılık yaklaşımına kayış) • Amerika’da İkinci

2. Dalga Feminizm (1960 -1990 dönemi- Eşitlik yaklaşımından farklılık yaklaşımına kayış) • Amerika’da İkinci dalga sembolik olarak 1968 ve 1969’da Miss America yarışmalarına yapılan itirazla başlamıştır. • 1960’larda, Batı dünyasında feminizm önemli bir güç olarak politik sahneye yeniden çıktı (İkinci dalga feminizm). 1963 - Betty Friedan’ın The Feminine Mystque adlı eseri feminist düşünceyi yeniden canlandırıcı etki yaptı. Friedan: ev hanımı ve anne rolü ile sınırlı kalmaları nedeniyle kadınlar mutsuz ve hayal kırıklığı içindedir. (Ev hanımlarına maaş ödenmesi fikri) • İkinci dalga feminizmine göre siyasi ve yasal sorunların çözülmesiyle kadın sorunu çözülmemişti. Amaç kadının topyekün özgürleştirilmesidir. Toplumsal cinsiyet kavramsallaştırması bu dönemde etkili oldu. • Amerika’da bu ikinci feminizm dalgası vatandaşlık hakları için mücadele eden Afrikalı – Amerikalılar’ın mücadelesinden ayrı tutulmamaktadır. 1960 sonrasında gelişen feminist hareketin sivil haklar ve özgürlükler talep eden hareketlerle birleşmesi yeni değildir. Özellikle 19. yüzyıl feministleri arasında Elizabeth Candy Stanton (1815 -1902) ve Susan B. Anthony (1820 -1906) gibi feminist aktivistler aynı zamanda köleliğin kaldırılmasını da talep etmişlerdir. • 1960’larda radikal feministler anti-militarist hareketlerde bulunmuşlardır. Bunlar Amerikan’ın Vietnam Savaşı’na girmesine karşı çıkmışlardır • 1960 larda kadının çalışma hayatın katılması- Kadınlar daha az maaş almakta ve her hangi bir şirket ya da kurumda üst düzey yönetici pozisyonlarına ulaşmamaktaydılar. “Cam tavan" kavramı bu dönemde gündeme gelmiştir ve hala kullanılmaktadır

2. Dalga (kardeşlik ve dayanışma) • Feminizmin ikinci dalgası neo marxism ve psikanalizin bileşimidir.

2. Dalga (kardeşlik ve dayanışma) • Feminizmin ikinci dalgası neo marxism ve psikanalizin bileşimidir. • Robin Morgan’ın editörlüğünde 1970’te yayınlanan Sisterhood is Powerful ikinci feminizm dalgasının ilk eseri olarak kabul edilmiştir. • Bu dalganın önemli eserleri şu şekilde sıralandırılabilir: Juliet Mitchell, The Subjection of Women(1970), Shulamith Firestone, The Dialectic of Sex: The case for Feminist Revolution(1970), Kate Millet, Sexual Politics(1969), Drienne Rich, On lies, Secrets and Silence( 1980)Audre Lorde, Sister Outsider: Essays and Speeches, Sheila Rowbtham, Women, Resistance and Revolution(1972), Angela Y Davis, Women, Race and Class(1981) • Toplumsal cinsiyet kavramını sosyoloji disiplininin merkezine yerleştirmek 2. dalganın zaferidir. Geniş anlamda insanları ve davranışları erkek, kadın, eril, dişil açısından sınıflandırmaya yönelik toplumsal bir inşa olarak anlaşılan toplumsal cinsiyet vazgeçilmez bir değişken olmuştur.

3 dalga feminizm • 19. Yüzyıldan 21. yüzyıla kadar 3 farklı dalgada incelemektedirler. Birinci

3 dalga feminizm • 19. Yüzyıldan 21. yüzyıla kadar 3 farklı dalgada incelemektedirler. Birinci dalga sanayi toplumu ve liberal siyasetler bağlamında ortaya çıkmıştır. Bu dalga hem liberal kadın hakları hareketlerini ve hem de sosyalist feministleri kapsayarak 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın ortalarına kadar Amerika’da ve Avrupa’da erkeklerle eşit haklara sahip olma çabalarıyla ortaya çıkmıştır. 1920 lere kadarki dönemdir. • 1920 -60 arası dönemde kısmen oy hakkının elde edilmesindeki başarının rehaveti, kısmen 2 dünya savaşı ve soğuk savaşa tepki olarak feminist düşünce ve aktivizm düşüşe geçmiştir. • İkinci dalga ise 1960’lı ve 1970’li yıllarda savaş sonrası batılı refah toplumlarında, mazlum gruplar (Afrikalı- Amerikalılar ve eşcinseller) ve yeni solcular arasında başlamış ve kadınların radikal sesleriyle 1980’li ve 1990’lı yıllarda da devam etmiştir. Bu dalganın etkileri üçüncü dünya kadınlarını da harekete geçirmiştir. • Üçüncü dalga ise 1990’ların ortasında başlamış olup, yeni postkolonyal ve postsosyalist dünya düzeni, bilgi toplumu ve neo liberal ve küresel siyaset bağlamında ortaya çıkmıştır. Bu dalgada daha çok teorik sorunlar ve kavramlar sorgulanmaya başlamıştır (ikinci dalga feminizminin sesi olduklarını iddia eden meslek sahibi beyaz kadınların fikirlerine tepkileri betimlemek ve renkli, lezbiyen, işçi sınıfı kadınların fikirleri)

3. dalga- amerika • Amerika’da bu dalga 1990’larda başlamış ve genelde grrl feminizm olarak

3. dalga- amerika • Amerika’da bu dalga 1990’larda başlamış ve genelde grrl feminizm olarak bilinmektedir. Avrupa’da ise yeni feminizm olarak adlandırılmıştır. Grrl feminizm yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde kadınlara karşı şiddet, insan kaçakçılığı, estetik operasyonlar konularına odaklanmaktadır. Kuzey Atlantik toplumlarında beyaz ayrıcalıklı sınıf feministlerinin deneyimlerini ve ilgilerini yansıtan çalışmaları barındıran 1. ve 2. dalga feminizmi içerisinde yapılan çalışmaları da eleştirirler. • Ayrıca ilk ve ikinci feminizm dalgalarını kadın sorunlarına verdikleri tek tip evrensel çözümler nedeniyle eleştirmektedirler. Üçüncü dalgadaki feministler kendilerini daha kapsayıcı, güçlü, sosyal ve iddialı bulmaktadırlar. Bunları Lipstick feminism, girlie feminism, riot grrl feminism, cybergrrl feminism, transfeminism, grrl feminizm gibi farklı adlarla görebilmekteyiz.

 • Çeşitli cinsiyet ayrımcılığı niteliği taşıyan kelime ve kavramları eleştirmişler ve kendileri yeni

• Çeşitli cinsiyet ayrımcılığı niteliği taşıyan kelime ve kavramları eleştirmişler ve kendileri yeni kavramlar ve iletişim yolları yaratmışlardır. Bu akımın içinde olan feministler onları onurlandıracak feminist teoriler ve politika oluşturmayı amaçlamışlardır. Bunlar kadınlık kavramını kapsayıcı bir şekilde yeniden tanımlamışlar ve farklı kadın gruplarının, cinsiyet, ırk, sınıf ile ilgili sorunlarını dile getirmişlerdir.

Feminizmin temel soruları Toplumsal yaşam ve insan deneyimi hakkında kadın merkezli bir bakış açısından

Feminizmin temel soruları Toplumsal yaşam ve insan deneyimi hakkında kadın merkezli bir bakış açısından geliştirilen genelleşmiş fikirler sistemidir. Feminist kuram iki biçimde kadın merkezlidir. Birincisi tüm feminist araştırmanın başlangıç noktası, toplum içindeki kadınların durumları ve deneyimleridir. İkincisi kuram, toplumsal dünyayı kadınların görüş açısından betimlemeye çabalar. Çağdaş feminizm şu soruyla başlar: Kadınlardan ne haber? , araştırılan herhangi bir durumda kadınlar nerededir? Eğer ortada yoklarsa niçin? Eğer varlarsa tam olarak ne yaparlar? Neye katkıda bulunurlar? Bu onlar için ne anlama gelir?

Feminizmin temel soruları • Feminist araştırma bu soruya yanıt olarak bazı genelleşmiş cevaplar üretmiştir.

Feminizmin temel soruları • Feminist araştırma bu soruya yanıt olarak bazı genelleşmiş cevaplar üretmiştir. Kadınlar çoğu toplumsal durumda bulunurlar. Bazı yerlerde bulunamamalarının sebebi onların yetenek veya ilgiden yoksun olmaları değil, kadınları dışarıda bırakmaya yönelik bir çabanın olmasıdır. • Feminizmin ikinci sorusu; Tüm bunlar niçin böyle olmaktadır? Feminist kuramcılar 1970 lerden itibaren a) erkek ve kadın ile ilişkili biyolojik olarak belirlenen nitelikler ile b) erkeklik ve kadınlıkla ilgili toplumsal olarak öğrenilmiş davranışlar arasındaki ayrımları görmelerini olanaklı hale getirdiler. Bu ikinciyi «toplumsal cinsiyet» olarak adlandırdılar.

Feminizmin temel soruları • Feministler için üçüncü soru «toplumsal dünyayı tüm insanlar için daha

Feminizmin temel soruları • Feministler için üçüncü soru «toplumsal dünyayı tüm insanlar için daha adil yapacak şekilde nasıl değiştirebilir ve iyileştirebiliriz? • Toplumsal dönüşüme adalet ilgisi açısından bu bağlılık eleştirel kuramın özgün bir niteliğidir. Patricia Hill Collins bu bağlılığın adalet arama ve adaletsizliğe karşı gelme açısından önemini güçlü bir biçimde ifade eder. eleştirel kurama bu bağlılık araştırdıkları insanların günlük yaşantılarını nasıl iyileştireceklerini sormalarını gerektirir. • Diğer bir soru «Kadınlar arasındaki farklılıklar hakkından ne söylenebilir? » bu soruya verilen cevap kadınların yaşamlarını genel olarak karakterize eden erkekler karşısındaki görünmezlik, eşitsizlik ve rol farklılıklarının bir kadının toplumsal konumu yani onun sınıfı, ırkı, yaşı, medeni durumu, dini, etnisitesi, küresel konumu tarafından etklendiğidir.

Feminizmin temel soruları • Feminizmin temel kuramsal soruları dünyayı anlamamız açısından devrimci bir değişime

Feminizmin temel soruları • Feminizmin temel kuramsal soruları dünyayı anlamamız açısından devrimci bir değişime yol açtı: dünyayla ilgili evrensel ve mutlak bilgi olarak kabul ettiğimiz şey aslında toplumun güçlü bir kesimi olan efendiler olarak erkeklerden türetilmiş bilgidir. Eğer dünyayı şimdiye kadar görünmeyenlerin, kabul edilmeyen alttakilerin bakış açısından yeniden keşfedersek bu bilgi göreceleşir. • Feminist kuram yerleşik bilgi sistemlerinin yapısını onların erilci yanlılığını ve bunları çerçeveleyen toplumsal cinsiyet politikalarını göstererek bozar. Gizli kalanı keşfetmeye yöneltir bizi. Son 20 yılda feminizmin kendi içinde yapısökümüne uğratıldığı görünür. Birçok öncü feministin beyaz, itibarlısınıf, heteroseksüel statüsüne karşı çıkan beyaz olmayan kadınlardan, post kolonyal toplumlardaki kadınlardan, işçi sınıfı kadınlardan, lezbiyenlerden yani kenardan merkeze konuşan kadınlardan gelmektedir.

Önemli kavramlar • Toplumsal Cinsiyet: hem betimleyici hem açıklayıcı bir kavram • «biyoloji kaderdir»

Önemli kavramlar • Toplumsal Cinsiyet: hem betimleyici hem açıklayıcı bir kavram • «biyoloji kaderdir» görüşüne karşıtlık, toplum içindeki toplumsal cinsiyet ayrımlarının doğal olduğu fikrine karşıtlık…. kadının doğurganlığı, adet görmesi ve bebek emzirme kapasitesi ona hastır ancak bu tür biyolojik faktörler kadını dezavantajlı konuma sokamaz. • Cinsiyet kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklara işaret ederken, toplumsal cinsiyet kültürel bir kavramdır. • Toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyetten farklı olarak kadın ve erkekler için toplumsal olarak oluşturulmuş roller ve öğrenilmiş davranış ve beklentilere işaret eder. Simone de Beauvoir “kadın doğulmaz, olunur, ” ifadesiyle kadın olmanın toplumsal olarak yaratıldığının altını çizmiştir. • Amerikalı feminist Joan Scott da toplumsal cinsiyet teriminin analitik bir kategori olarak kullanımına dikkat çekmiştir. Toplumsal analizlerde sadece “kadın”ı değil, “kadın”ı “erkek”lerle ilişkilendirerek, analitik bir kategori olarak kullanılmasını öngören bu terim, aynı zamanda herhangi birini anlamanın diğerini de anlamaktan geçtiğini vurgulamaktadır.

Önemli kavramlar • Kamusal-özel ayrımı/ Özel alan…kişisel olan politiktir • Aile hayatı ve kişisel

Önemli kavramlar • Kamusal-özel ayrımı/ Özel alan…kişisel olan politiktir • Aile hayatı ve kişisel ilişkiler özel alanın parçası ve gayrı siyasi olarak düşünülmüştür. İşle ilgili cinsiyet ayrımı siyasi değil doğal olarak düşünüldüğünden cinsiyet eşitsizliği korunmuştur. Geleneksel olarak iş, sanat, siyaset ve edebiyatı içeren kamusal hayat erkek alanı olmuştur. Ev hanımı ve anne rolü ile sınırlanan kadın siyasetin dışına itilmiştir. • Özel alan politiktir fikri…kadın baskısının aile içinden kaynaklandığı fikri…kamu-özel ayrımını ortadan kaldırmak fikri

Önemli kavramlar Ataerkillik • Sosyal sınıf- ırk veya din gibi konularda cinsiyetin önemli bir

Önemli kavramlar Ataerkillik • Sosyal sınıf- ırk veya din gibi konularda cinsiyetin önemli bir sosyal bölünme olduğu fikri…geleneksel siyasi teori cinsel baskıyı ve cinsiyet siyasetini dışarda bırakmıştı. Feministler kadın ve erkek arasındaki güç ilişkisini anlatmak için «ataerkillik» kavramını kullanır. (babanın yönetimi, eş ve çocukların ast konumunda oluşu ya da erkek üstünlüğü ve hakimiyeti)

feminizmler Kadınlardan ne haber? Bu soruya dört cevap verilmektedir. • Birincisi toplumsal cinsiyet farklılığıdır-

feminizmler Kadınlardan ne haber? Bu soruya dört cevap verilmektedir. • Birincisi toplumsal cinsiyet farklılığıdır- kadınların, çoğu durumda konumları ve deneyimleri, bu durumlardaki erkeklerden farklıdır. (Kültürel feminizm) • İkincisi toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. – kadınların, çoğu durumda konumları erkeklerden sadece farklı değildir, aynı zamandan onlardan daha az ayrıcalıklıdır ve onlarla eşit değildir- (Liberal feminizm) • Üçüncüsü toplumsal cinsiyet baskısıdır- kadınların kısıtlanmalarının, altta yer alamalarının, biçimlendirilmelerinin, kullanılmalarının ve suiistimal edilmelerinin aracı olan, erkekler ve kadınlar arasında doğrudan bir iktidar ilişkisi bulunur (psikanalitik ve radikal feminizm). • Dördüncüsü kadınların farklılık, eşitsizlik ve baskı deneyimleri, toplumların yapısal baskıyla ilgili düzenlemeleri içinde kadınların konumlarına göre çeşitlilik gösterir- sınıf- etnisite, yaş, medeni durum, cinsel tercih, küresel konum (Sosyalist feminizm- kesitlerarasılık kuramı).

feminizmler • Toplumsal cinsiyet farklılığı: feminist kuramların en eskileri arasındadır. Tarihsel olarak farklılık kavramı

feminizmler • Toplumsal cinsiyet farklılığı: feminist kuramların en eskileri arasındadır. Tarihsel olarak farklılık kavramı kadınların ve erkeklerin davranış ve deneyim açısından aynı olmama veya olma biçimlerinin sonuçlarını betimleyen kuramlardır. Kadınlar ve erkekler arasındaki farklılıkların değişmez olduğu tezi ile yüzleşir (Özselci tez). Bu tezin argümanları şöyledir: biyoloji nedeniyle, aile içindekilerle sınırlı olmayan farklı rolleri doldurmalarına duyulan toplumsal gereksinim nedeniyle, insanların kendini tanımlamasının bir parçası olarak ötekini üretmeye duydukları gereksinim nedeniyle. • Buna karşılık insan biyolojisinin erkekler ve kadınlar arasındaki birçok toplumsal farklılığı belirlediği tezi öne sürülür (örneğin Alice Rossi)

feminizmler Kültürel feminizm • Kadınların farklı varoluş biçimlerinin, yani kadınların erkeklerden hangi biçimlerde farklı

feminizmler Kültürel feminizm • Kadınların farklı varoluş biçimlerinin, yani kadınların erkeklerden hangi biçimlerde farklı olduklarının toplumsal değerini inceleme üzerinde odaklanması ve hatta bunu övmesi yönüyle benzersizdir • Özselci tez yani değiştirilemez toplumsal cinsiyet farklılığıyla ilgili tez, ilk önce eril ataerkil söylem içinde kadınlara karşı, kadınların toplumsal olarak altta yer aldıkları iddiasında kullanıldı. Ancak bu görüş, Dişil karakter ve dişil kişilik olarak görülen şeyin pozitif yönlerini yücelten bir kültürel feminizm kuramı oluşturan 1. dalga feministleri tarafından tersine çevrildi. • Kültürel feministler- Kadınlık değerlerini savunduklarından ve bunları kutladıklarından, “erkeksi” kadın olmak yerine “kadınsı” kadın olmayı daha değerli bulmakta ve kültürel olarak kadınlık değerlerini yüceltmektedirler. • Kadınların farklı etik yargılara sahip oldukları, kadınların bilincinde özen gösterme titizliği olduğu, iletişimin kadınca stiliyle ilgili, kadınların duygusal deneyime açıklık kapasitesiyle ilgili, kadınların barışçıl bir şekilde varolmayı sağlama kapasiteleriyle ilgili çeşitli argümanlar ileri sürülmüştür. • Çağdaş yazında Kültürel feminizmin en güncel teması Carol Gilligan’ın kadınların erkeklerden farklı bir ahlaki akıl yürütme yöntemi kullandıkları görüşünden hareket eder. Tüm tarafların gereksinimlere ve bunların karşılandığı noktada sonuçlara odaklanan dişil olarak görülen «özen etiği» ile eril olarak görülen ve tüm tarafların eşit haklarını korumaya odaklanan «adalet etiği» karşılaştırması….

feminizmler • Cinsiyet farklılığına dair kuramlar feminist söylem içerisinde yeniden güç kazanmaktadır. Cinsiyet farklılığı

feminizmler • Cinsiyet farklılığına dair kuramlar feminist söylem içerisinde yeniden güç kazanmaktadır. Cinsiyet farklılığı kuramları «farklılık» ı yaşamın bir gerçeği olarak kabul eden sosyobiyoloji ve kültürel feminizmin karşısında yer alırlar. Cinsiyet farklılığı kuramları farklılığı bir olgu olarak değil, eril kültürün hem yarattığı hem de kendisini oluşturmak için kullandığı bir süreç olarak anlarlar. Bu kültür kadını «öteki» olarak, özne erkeğin karşıtını temsil eden özellikler atfedilen nesnelleştirilmiş bir varlık olarak inşa eder. • Cinsiyet farklılığı kuramı Fransa’da erkeklerin oluşturduğu felsefe, edebiyat ve psikanalize feminist bir tepki olarak ortaya çıktı. Simone de Beauvoir, Jean-Paul Sartre ile birlikte oldukları bir varoluşçuluk projesi kapsamında geliştirdiği İkinci Cinsiyet (The Second Sex, 1949) bu kuramın ilk temsilidir. Varoluşçular insanların özlerinin yani aslında ne oldukları- varoluşlarından sonra gelmesi gerçeğiyle farklı olduklarını ileri sürer- yani insanların kendilerini yaratma özgürlükleri vardır. Birey açısından öteki kişi hem onun varoluşunu onaylar hem de onun özgürlüğünü kısıtlar.

feminizmler • Beauvoir, «bir kimse bir kadın olarak doğmaz, kadın haline gelir» diye ifade

feminizmler • Beauvoir, «bir kimse bir kadın olarak doğmaz, kadın haline gelir» diye ifade eder. ancak kadınlar için varoluşsal yolculuk daha zorludur- ırksal azınlıklar- alt sınıflar içinde aynı durum geçerlidir. Çünkü egemen konumdaki erkek kadınları kalıplaştırma ve ne olacaklarını seçme özgürlüğünden kadınları yoksun bırakarak kadının özünü tanımlar ve onu sabitler. Kadınların kendi özgürlük projelerinin peşinden koşmalarının yolu kadınları ancak bir efendiyi tanımak için var olan daimi bir öteki haline getirmeye kalkışan erkeklerin bu baskısının üstesinden gelmeleridir. Bu da kadınların kendilerini tanımlama eylemleri açısından kendilerinin kim olduklarını keşfetmelerini gerektirir. • De Beauvoir, kadınlara eril kültür içindeki varoluşsal Öteki olarak statülerini reddetmeleri gerektiğini söyler.

Feminizmler Toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda kurumsal sosyolojik açıklama: toplumsal cinsiyet farklılıklarının çeşitli kurumsal ortamlar

Feminizmler Toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda kurumsal sosyolojik açıklama: toplumsal cinsiyet farklılıklarının çeşitli kurumsal ortamlar içinde kadın ve erkeklerin oynadıkları farklı rollerden kaynaklandığını ileri sürer. Kadını anne, eş, aile işçisi, ev ve ailenin özel alanına böylece erkeklerinkinden farklı olayların ve deneyimlerin yaşam boyu dizgesine bağlayan cinsiyete dayalı işbölümü farklılığın başlıca belirleyicisi olarak görülür. Bu düşünce çizgisinin merkezi motifi aile içinde cinsiyete dayalı işbölümüdür. Bu diğer kurumlara da taşınmakta ve politik davranışta, meslek seçiminde (bakıcılık işlerinin kadınlara düşmesi), şirket yönetimi tarzlarında ve ilerleme olanaklarında (bebek doğduktan sonra kadının işten ayrılması) kadın ve erkek arasında farklılıkları üretmektedir.

Feminizmler • Toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda etkileşimci sosyolojik kuram • Toplumsal cinsiyet farklılığının kökenleri

Feminizmler • Toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda etkileşimci sosyolojik kuram • Toplumsal cinsiyet farklılığının kökenleri konusunda özellikle etnometodolojinin sunduğu katkıdır. • Kurumsal düzen, kültür ve tabakalaşma sistemlerinin etkileşim içindeki bireylerin süregiden etkinlikleri yoluyla sürdürüldüğünün ileri sürer. Yani insanlar toplumsal cinsiyeti yaratırlar. • West ve Zimmerman’ın 1987 tarihli Toplumsal Cinsiyetin Yaratılması başlıklı makaleleri cinsiyet, cinsiyet kategorisi ve toplumsal cinsiyet kavramları arasında ayrım yapar. Bebek bir cinsiyetle doğar, yetişkinin bebeğin cinsiyetinin yorumlaması temelinde bebeğe bir cinsiyet kategorisi atfedilir. Bundan sonra çocuğa herkes ve zaman içinde çocuğun kendisi toplumsal cinsiyeti yaratmaya , cinsiyet kategorisine uygun kabul edilen davranışlar geliştirmeye başlar. İnsanlar davranışları beklentileriyle yönetirler. Böylece toplumsal cinsiyet etkileşim içindeki inşalar tarafından sürekli yeniden üretilir.

feminizmler Toplumsal cinsiyet eşitsizliği: • Kadın ve erkekler toplum içinde sadece farklı olarak değil

feminizmler Toplumsal cinsiyet eşitsizliği: • Kadın ve erkekler toplum içinde sadece farklı olarak değil aynı zamanda eşitsiz olarak da konumlanırlar. Kadınlar maddi kaynaklar, toplumsal statü, iktidar ve kendini gerçekleştirme fırsatlarını kendileriyle aynı toplumsal konumdaki erkeklerden daha az elde ederler. Bu eşitsizlik kadınlar ve erkekler arasından herhangi bir anlamlı biyolojik veya kişilikle ilgili farklılıktan değil toplumun örgütlenmesinden kaynaklanır. • Eşitsizlik kuramı hem kadınların hem de erkeklerin daha eşitlikçi toplumsal yapılara daha kolay alışacağı ve doğal şekilde tepki vereceğini varsayar. Bu kuramlar, yani, durumu değiştirmenin mümkün olduğuna inanır. • Toplumsal cinsiyet eşitsizliği kuramını yansıtan önemli bir yaklaşım liberal feminizmdir. Kadınların erkeklerle eşitlik talebinden bulunabileceklerini, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin işbölümünün cinsiyetçi şekillenmesinin bir sonucu olduğunu, toplumsal cinsiyet eşitliğinin kilit kurumları –aile, iş, hukuk, eğitim ve medya- yeniden şekillendirilerek işbölümünün dönüştürülebileceğini ileri sürer.

feminizmler Liberal Feminizm • Bu görüşteki ilk öge tarihsel olarak toplumsal cinsiyet eşitliği iddiasıdır.

feminizmler Liberal Feminizm • Bu görüşteki ilk öge tarihsel olarak toplumsal cinsiyet eşitliği iddiasıdır. Bu iddia, Bağımsızlık Bildirgesine koşutluk göstermeye ve Seneca Falls Duygular Bildirgesinde ifade edildi. «Tüm erkekler ve kadınların eşit yaratıldıklarına dair bu doğruların apaçık olduğunu kabul ediyoruz» • Doğal hukuk gereğince insanın akıl ve ahlaki faillik ve kendini gerçekleştirme yeteneği temelinde tüm insanlara uygun görülen hakları kadınlar için ister. Bu yeteneklerin kullanılması evrensel hakların yasala olarak tanınması ile mümkün olur. Erkekler ve kadınlar arasında cinsiyet tarafından belirlenen eşitsizlikler doğada hiçbir temeli olmayan toplumsal inşalardır. • Bu yaklaşım, mevcut ekonomik ve toplumsal düzen içinde kadın erkek-eşitliğinin mümkün olabileceğini ileri sürerken (eşit haklar talebi), İkinci dalga liberal feminizm birinci dalganın kazandığı siyasi hakları kadınlar için ekonomik eşitliğe tercüme etmeye odaklanmıştır. Toplumsal yaşamın başlıca ödüllerinin –gelişme ve özsaygı için fırsatlar, para, iktidar, statü, özgürlük- dağıtımını yapan kamusal alanda erkekler ayrıcalıklı erişime sahiptir. Kadına öncelikle özel alanda aile yaşamında sorumluluk verilir, orada ücretsiz emektir kadın. Her iki alanı da cinsiyetçilik şekillendirir.

feminizmler • Örgütler toplumsal cinsiyet açısından yansız değildirler. Ayrıca hem eş hem anne olan

feminizmler • Örgütler toplumsal cinsiyet açısından yansız değildirler. Ayrıca hem eş hem anne olan kadınların kamusal alana girmelerinde eşitsiz koşullar vardır. • Daha çok orta ve üst-orta sınıf kadınların beklentilerini ve taleplerini dillendirmektedir. Fakat burada kadının ikincil konumunun arkasındaki sebepler çok da fazla eleştirilmemektedir. • Özünde reformisttir, ataerkil toplum yapısına meydan okumak yerine erkek-kadın rekabetini eşitlemek için kamusal hayatı açmaya çalışır. Reform kamusal alanda eşit hakları güvencelemek için gereklidir. • Bireyci perspektif ataerkillikten liberal feminizmi uzaklaştırmaktadır.

feminizmler • Toplumsal cinsiyet baskısı: kadınların durumunu kadınlar ve erkekler arasında doğrudan bir iktidar

feminizmler • Toplumsal cinsiyet baskısı: kadınların durumunu kadınlar ve erkekler arasında doğrudan bir iktidar ilişkisinin sonucu olarak tanımlar. Kadınların iktidar ilişkisi içerisinde denetlenmesi, kullanılması, baskılanması yani egemenlik pratiğinde erkeklerin temel ve somut çıkarı vardır. Kadınların durumu erkek egemenliği ve baskısı altında olma durumudur. • Bu egemenlik düzenlemesine ataerkillik adı verilmektedir. • Psikanalitik feminizm ve radikal feminizm ataerkilliği temel sorun olarak gören iki feminizm türüdür.

feminizmler • Psikanalitik feminizm: Freud ve ardıllarının kuramlarını ataerkilliği açıklamak üzere kullanır. Ataerkilliği erkeklerin

feminizmler • Psikanalitik feminizm: Freud ve ardıllarının kuramlarını ataerkilliği açıklamak üzere kullanır. Ataerkilliği erkeklerin kadınlara boyun erdirdiği, evrensel düzeyde yaygın, zaman ve mekana dayanıklı bir sistem olarak düşünür. Kadınlar sadece bazen direnirler, çoğu zaman kendilerinin altta yer almalarına ya katlanır ya da aktif şekilde katkıda bulunurlar. • Ataerkilliğin desteklerini ararken küçük çocuğun kişiliğinin şekillendiği sosyoduygusal çevreye ve ilk çocukluk gelişimine merceklerini çevirirler. İnsanlar özgürlük ve onaylanma arasında yani tanınma arzusu arasında asla çözülemeyen bir gerilimi dengelemeyi öğrenerek olgunlaşırlar varsayımı…tüm toplumlarda bebek ve çocukların en erken ve en önemli gelişimleri anne ya da anneleri yerine koydukları kadınla samimi, kesintisiz iletişimde oluşur. Bu deneyimde kadın/anne/bakıcıya yönelik son derece kararsız hislerin bir yığını bulunur: gereksinimin, bağımlılık, sevgi, sahip olma isteği, ayrıca bir kadının bir kişinin isteğine engel olma yeteneğine ilişkin korku ve öfke.

feminizm • Erilliğe pozitif değer veren ve dişiliğin değerini düşüren bir kültür içinde büyüyen

feminizm • Erilliğe pozitif değer veren ve dişiliğin değerini düşüren bir kültür içinde büyüyen ve giderek eril kimliğinin farkına varan erkek çocuk kadın/anneden beceriksizce hızlı bir ayrılık gerçekleştirmeye çabalar- sonuçları açısından maliyetli bir duygusal ayrılık. Yetişkinlikte ilk çocukluktan gelen, kadınlara yönelik duygusal bağlantı – gereksinim, sevgi, nefret, sahip olma isteği- erkeğin duygusal gereksinimlerini karşılayan ve yine de erkeğe bağlı olan ve erkeğin denetlediği, kendi kadınını aramasına yönelir- yani erkek egemen olmaya ısrar eder ve ötekini tanıma ona zor gelir. • Kadın/anneye yönelik aynı hisleri taşıyan kız çocuk, kadının değerini düşüren bir kültür içinde kendisine ait dişil kimliği keşfeder. Kız çocuk kendisi ve kadın/anne hakkında olumlu ve olumsuz karma duygularla büyür ve bu kararsızlık içinde tanınmayı sağlamak için yeteneklerini vurgulayarak duygusal sıkıntısını çözüme kavuşturmaya çalışır. Anne olmak yoluyla ilk dönemdeki bebek-kadın ilişkisini yeniden oluşturur. • Böylece psikanalitik feministler kadınların baskı altında olmalarını erkeklerin kendilerini büyüten kadınlara yönelik kararsızlıklarından kaynaklanan bir itki olan kadınları denetlemeye yönelik derin duygusal gereksinimlerini açıklar. Kadınlar egemenliğe direnmeye yetecek enerji kaynağından yoksundurlar.

feminizmler Radikal feminizm: Kadınları özgürleştirmenin yolunun tamamen yeni bir düzenden geçmesi gerektiğini vurgulayan yaklaşımdır.

feminizmler Radikal feminizm: Kadınları özgürleştirmenin yolunun tamamen yeni bir düzenden geçmesi gerektiğini vurgulayan yaklaşımdır. En temel farklılığı cinsel baskı teorisi geliştirmiş olması; cinsel baskının toplumun en temel niteliği olduğu ve diğer adaletsizlik biçimlerinin ikincil kaldığıdır. Toplumun ataerkil olarak tanımlanması bu duruma işaret eder. Radikal feminizm: duygu yüklü iki temel inanca dayanır: a) kadınların mutlak olarak pozitif değerinin olduğu b) kadınlara her yerde ataerkil sistem tarafından baskı uygulandığı • Radikal feminizm, özellikle kadınları bastıran ve toplumu karmaşık ilişkilere iten toplumsal sistem olan ataerkilliği, erkek üstünlüğü olarak tanımlar ve sistemin radikal olarak yeniden düzenlenmesini ister. İlk dönem radikal feministler 1960’larda II. Dalga feministler, ataerkilliği tarihte ezelden beri varolan bir kavram olarak görmüşler ve bunun sadece en eski hegemonya formu olarak değil, aynı zamanda en başat formu olduğunu belirtmişlerdir. Radikal feministlerin devlete karşı tutumları da erkeklik/kadınlık normları etrafında şekillenmiştir ve devlet ya da hükümet müdahalelerini, daha çok, annelik ve kadın bedeni gibi konulara odaklandığından ataerkil müdahaleler olarak görmektedirler.

feminizmler • Erkeklerin ve erkek-egemen örgütlerin kadına karşı uyguladıkları şiddet olarak ataerkillik imgesi bu

feminizmler • Erkeklerin ve erkek-egemen örgütlerin kadına karşı uyguladıkları şiddet olarak ataerkillik imgesi bu çözümlemenin merkezindedir. Şiddet olarak ataerkillik imgesi: şiddet her zaman açık fiziksel şiddet –işkence biçimini almayabilir. Şiddet, sömürü ve denetimin başka yolları da vardır. moda ve güzellik ölçütleri içinde, annelik, monogami, namusluluk, heteroseksüelliğin zorba idealleri içinde doğum ve gebelik vb… • Açık fiziksel şiddet teması radikal feminizmin ataerkilllikle şiddetin bağlantısını kurmasının merkezinde yer alır; tecavüz, cinsel istismar, ensest, pornografide sadizm, kadınların ayaklarının büyümemesi için Çin usulü demir ayakkabı giydirilmesi, dulların suiistimali, kadına sünnet uygulamaları vb. • Erkekler denetim kurmak için en temel iktidar kaynağı olan fiziksel iktidarı ellerinde toplayabilirler. Ataerkillik işlemeye başladığında diğer iktidar kaynakları –ekonomik-ideolojik-duygusal- ataerkilliği sürdürmek için sıraya girerler. Fiziksel şiddet her zaman ataerkilliğin temeli olmaya devam eder. Erkeklerin ataerkilliği sürdürmeleri sadece böyle yapabileceklerinden kaynaklanmaz ayrıca kadınların itaatkarlığından erkeklerin çıkarı vardır: kadın erkeğin cinsel arzusunun tatmin edilmesinin eşi olmayan bir aracıdır. Kadın bedeni erkeğin nevrotik gereksinimlerini karşılayan çocuk üretim sahasıdır. Kadınlar yararlı emek gücüdür. Kadınlar duygusal destek kaynağıdırlar. • Ataerkilllik nasıl yenilgiye uğratılır: öncelikle kadının bilincinin değişmesi gerekir. Ayrıca kadınların güven, destek, dayanışma için aralarındaki farklılıklara bakmaksızın kızkardeşlik idealini yerleştirmeleri lazımdır.

Radikal vs. liberal feminizm • Kadının özgürleşmesi • Ataerkillik • Kızkardeşlik • Kişisel olan

Radikal vs. liberal feminizm • Kadının özgürleşmesi • Ataerkillik • Kızkardeşlik • Kişisel olan politiktir • Özel alanı değiştir • Toplumsal cinsiyet eşitliği • Cinsiyet siyaseti • Devrimci değişim kadının özgürlüğü toplumsal cinsiyet eşitsizliği bireyselcilik geleneksel siyaset özel alan/kamusal alan ayrımı kamusal alana giriş eşit haklar ve fırsatlar reform

feminizmler • Yapısal baskı: yapısal baskı büyük ölçekli toplumsal yapılar aracılığyla sürdürülür. Yapısal baskı

feminizmler • Yapısal baskı: yapısal baskı büyük ölçekli toplumsal yapılar aracılığyla sürdürülür. Yapısal baskı kuramları toplumsal cinsiyet baskısı ile ilgili kuramlar gibi baskının bazı insan gruplarının başkalarını denetim altına alma, kullanma, onlara boyun eğdirmekten yarar elde etmeleri gerçeğinden kaynaklandığını kabul ederler. Yapısal baskı kuramcıları baskıya duyulan ilginin tarihten kaynaklanan ve her zaman iktidar düzenlemeleri olan toplumsal ilişkilerin tekrar eden ve rutinleşen toplumsal yapı aracılığıyla nasıl yürürlüğe konulduğunu çözümlerler. Bu kuramcılar ataerkillik, kapitalizm, ırkçılık, heteroseksizm yapıları üzerinde odaklanırlar.

feminizmler Marksist (Sosyalist) Feminizm (20. yy. ikinci yarısında belirginleşir) • Maddeci feminizm olarak da

feminizmler Marksist (Sosyalist) Feminizm (20. yy. ikinci yarısında belirginleşir) • Maddeci feminizm olarak da bilinir. Kapitalist toplumda toplumsal cinsiyet analizleri yaparken Marksist teoriden beslenir. • Radikal feminizm ataerkillik eleştirisi getirir. Marksist feminizm geleneksel olarak Markscı sınıf çözümlemesi ile feminizmi biraraya getirmiştir. Radikal feministler ve Marksistler arasındaki tartışmalar 1960’larda ve 1970’lerde hızlanmış ve sonraki yıllarda da ilerlemiştir. • 1980’lerde de Heidi Hartman, Marksizm ve feminizm arasındaki ilişkiyi “mutsuz evlilik” olarak nitelemiştir. Hartman, Marksizm ile feminizmin birlikteliğini İngiliz Medeni Kanununda tanımlanan “karı-koca”lığa benzetir ve Marksist feminizmin tek bir şeye, yani Marksizme dönüştüğünün altını çizer. • Bu feminizmin temelini Marks ve Engels atmıştır. Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökenleri isimli kitap (Engels, 1884) dikkatini toplumsal cinsiyet baskısına yöneltir.

feminizmler • Kadınların altta yer almalarının nedeni biyolojik farklılıklardan değil, tarihsel toplumsal ilişkilerden kaynaklıdır.

feminizmler • Kadınların altta yer almalarının nedeni biyolojik farklılıklardan değil, tarihsel toplumsal ilişkilerden kaynaklıdır. Kadınların altta yer almalarının temeli, adını Latince hizmetçi kelimesinden alan bir kurum olan ailede bulunur. Erkeklerin avcılık-toplayıcılığının yerine çiftçilik ve hayvancılığın geçmesi erkeklere kadınlar karşısında sistematik avantaj sağladı. Bu dönemde mülkiyet kavramı icat edildi. Mülk sahibi erkekler hem itaatkar bir emek gücüne hem de mülkiyeti koruma ve aktarmanın bir aracı olarak varislere ihtiyaç duydular. Böylece ilk aile ortaya çıktı…egemenlik sistemini korumak için siyasal sistem geliştirildi • Ataerkilliğin kökenini mülkiyet ilişkilerinin ortaya çıkışında görme… , baskının başLıca yapısının açıklaması olarak kapitalizmin sınıf ilişkilerinin çözümlenişini kabul ederler. Kadın baskısı aile kurumu ile işlemektedir. Burjuva aile ataerkil ve baskıcıdır, mülkiyetin erkek çocuğa geçmesini ister. Ataerkil yapılar özel mülkiyetin ortadan kalkması ile tasfiye edilebilecektir. KAPİTALİST ATAERKİLLİK • Marksist feminizm, kadınların özgürleşmesini ekonomik sistemin yeniden organizasyonunda ararken, ataerkillik ve kapitalizm arasındaki ilişkiye odaklanır. Bu anlamda kapitalizm içindeki işgücü dağılımı, kadının ikincil durumundaki temel sorun olarak görülmektedir (kadının ev içinde, erkeğin ev dışında çalışması). Engels’e göre kadının toplum içindeki konumu kapitalizmin gelişimiyle ve özel mülkiyetin kurumsallaşmasıyla temelden değişmiştir. Marksist feminizmde sınıf ilişkileri zorlayıcı güç ve baskılama kaynaklarıdır ve bütün eşitsizliklerin temelidir. Cinsel baskılama da bir çeşit sınıfsal güç olarak ele alınır ve sınıf farklılığının temelinde de erkek egemenliği vardır.

FEMİNİZMLER Sosyalist feministler: tarihsel maddeciliği yöntem olarak kullanırlar ama bunu yaparken Markscıların ötesine geçerler:

FEMİNİZMLER Sosyalist feministler: tarihsel maddeciliği yöntem olarak kullanırlar ama bunu yaparken Markscıların ötesine geçerler: maddi koşulları yeniden tanımlamaları, ideolojinin anlamını yeniden değerlendirmeleri ve egemenlik üzerinde odaklanmaları • Maddi koşulların alanını sadece piyasa için ekonomik üretimle ilgili kavrayışla sınırlamazlar, cinsellik, üremeye katılma ve çocuk yetiştirme, ücretsiz ev işleri, duygusal bakım gibi alanlara genişletirler. Tüm bu etkinlikler içinde sömürücü düzenlemeler bazılarına kar sağlarken diğerini yoksullaştırır. • Sınıf eşitsizliğinden eşitsizliklerin ve egemenliğin çok yönlülüğüne işaret etmeleriyle ayrışırlar ayrıca. Sosyalist feminist çözümlemenin temel vurguları nelerdir? • Birinci vurgu: toplumsal cinsiyet ilişkilerini küresel olarak işleyen kapitalizmin içerisine yerleştirmek: küresel kapitalizm içerisinde kadınlara düşük ücret verilir, ataerkil ideoloji kadınlara daha düşük toplumsal statü atfeder. Bu nedenle kadınlar daha istikrarsız işlerde istihdam edilir, kadınları bu nedenle örgütlemek zordur. Bu nedenler kapitalist sınıf için kadınları kolay kar kaynağı yapar. Üstelik Kadınların ev işleri ve annelik rolüyle sınırlandırılması kapitalizmin ekonomik çıkarlarına hizmet eder. Bazıları ise kadınların «yedek işsizler ordusu» oluşturduğuna dikkat çeker. Kadın-erkek eşitsizliği kapitalist düzen sona ermeden son bulmayacaktır.

Feminizmler • İkinci vurgu: Dorothy Smith tarafından vurgulanır özellikle. Kapitalist ataerkil egemenliğin sadece ekonomiyi

Feminizmler • İkinci vurgu: Dorothy Smith tarafından vurgulanır özellikle. Kapitalist ataerkil egemenliğin sadece ekonomiyi değil, devlet ve ayrıcalıklı meslekleri de içeren bağımsız bir denetim sistemi aracılığıyla yürürlüğe geçirildiği süreç olan hükmetme ilişkileri üzerinedir. Toplum bilimcinin görevi insanların yaşamlarını biçimlendiren maddi eşitsizlikleri görünür kılmaktır ve eğitim, sağlık hizmetleri, çocuk bakımı, ulaşım, konut gibi kamusal hizmetlerin devlet aracılıyla etkin bir yeniden dağıtımı yapılmalıdır.

Feminizmler • Kesitlerarasılık Kuramı: Yapısal baskı açıklamasına dayalı bir diğer kuramdır. • Kesitlerarasılık kuramının

Feminizmler • Kesitlerarasılık Kuramı: Yapısal baskı açıklamasına dayalı bir diğer kuramdır. • Kesitlerarasılık kuramının ana konusu kadınların baskıyı çeşitli biçimlerde ve çeşitli yoğunluk derecelerinde yaşadıklarıdır. Tüm kadınlar baskıyı toplumsal cinsiyet temelinde yaşadıkları halde, eşitsizliğin öteki düzenlemelerinin çeşitli ara kesitleri tarafından farklı bir şekilde baskı yapılır. Baskının ve ayrıcalığın bu bileşenlerine, Patricia Hill Collins «egemenlik matrisi» adını verir ve bu sadece toplumsal cinsiyeti değil aynı zamanda ırk, küresel konum, sınıf, cinsel tercih ve yaşı da kapsar. Bunlar yeni dünya düzeni kurmayı ve komünizmi, dini fundamentalizmi ve milliyetçiliği yok ederek amaçlarını gerçekleştirmeyi planlamışlardır

BATILI OLMAYAN FEMİNİZMLER Üçüncü Dünya Feminizmi • Batı toplumları dışında yaşayan ve dünyadaki kadın

BATILI OLMAYAN FEMİNİZMLER Üçüncü Dünya Feminizmi • Batı toplumları dışında yaşayan ve dünyadaki kadın nüfusunu oluşturan çoğunluk kadınları ya da Batı’daki siyahi kadın hareketini işaret etmek için kullanılır. En temel eleştirilerinden biri ırk sorunsalıdır. Siyahi kadınlar, batılı feminizmler içinde temsil edilen kadının evrenselleştirildiğini belirtmişlerdir. Özellikle (adını ve soyadını küçük harflerle yazan) bell hooks, Angela Davis ve Chandra Mohanty gibi feministlerin eserlerinde bu eleştiriler vardır. • Feminizm, bir yanda ırk, sınıf, etnisite gibi kavramlar etrafında farklılaşırken, öte yanda dünyadaki kadınların birleşmesi söz konusudur. • Küresel feminizm, 1975 -1985 yılları arasında Mexico City, Kopenhag ve Nairobi’de gerçekleştirilen kadın toplantılarında dile gelen görüştür: Dünyanın herhangi bir tarafında kadınların ezilmesi ya da baskıya maruz bırakılması, dünyanın başka tarafındaki kadınları etkilemektedir. Kadınlar her nerede olurlarsa olsunlar, tamamen özgürleştirilememişlerse bütüncül bir kadın özgürlüğünden bahsedilemez. 1995 Birleşmiş Milletler Beijing Toplantısı kadınların özgürleşme yolunda temel ihtiyaçlarının tespiti için önemli bir adımdır

Ortadoğu, Kuzey Afrika, Kafkaslar ve Orta Asya’da Feminizm • Siyahi feministlerin Batılı feminizmleri beyaz

Ortadoğu, Kuzey Afrika, Kafkaslar ve Orta Asya’da Feminizm • Siyahi feministlerin Batılı feminizmleri beyaz ve etnosantrik olarak eleştirileri dünyanın başka yerlerinde feminist kadınlarca seslendirilmiştir. Ortadoğulu feministler hegemonik bir güç olarak Şarkiyatçılığı göstermişlerdir. • Baskılanmayı, sömürgeciliğin bir uzantısı olan Şarkiyatçılık bağlamında ele alırlar ve Üçüncü-Dünya kadının tek tipleştirildiğini ve feminist metinlerdeki analizlerin eşitsizlik temelinde sömürgeci bir söylem yarattığını belirtirler • Ortadoğu ülkelerinde, örneğin Mısır’da kadın hareketleri de daha çok ulus-devlet kurulması süreciyle ilişkilendirilmektedir. Bu süreç, aynı zamanda sömürgeci güçlerden kurtulma ve yeni bir kimlik kazanma süreci olarak görülse de bu hareketlerin kadın konusunda her zaman için başarılı oldukları söylenemez. • Kuzey Afrika ülkeleri Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’taki kadın hareketleri de sömürgeci ve post-sömürgeci süreçten farklı koşullarda etkilenmiştir. Özellikle Fransa’nın ve daha az olsa da İspanya’nın sömürgesinden kurtulan bu ülkelerde kadın hareketleri öncelikle toplumsal değişim ile beraber yürümüştür. Arap Yarımadası’ndaki sömürgeci güç ise İngilizler olmuştur.

Ortadoğu, Kuzey Afrika, Kafkaslar ve Orta Asya’da Feminizm • Sömürge sonrası dönemde kadın konusundaki

Ortadoğu, Kuzey Afrika, Kafkaslar ve Orta Asya’da Feminizm • Sömürge sonrası dönemde kadın konusundaki çalışmalar daha çok şeriat ve fetvalarda bu meseleye eğilmiş, 1980’lerde kadın ve eğitim gibi konular ağırlık kazanmıştır. Ürdün, İsrail ve Filistin’deki kadın hareketleri ve çalışmalar da özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında gelişen süreçten ayrı düşünülemez. İran’da kadın sorunu ile ilgili ciddi bir yayıncılık vardır. Ancak özellikle 1979/80’de gelen İslam Cumhuriyeti ile birlikte kadınların sesleri diasporada duyulur hale gelmiştir. Çünkü önemli bir entelektüel nüfus baskıcı rejime dayanamayarak İran dışına gitmiştir. • Sovyet Orta Asya’sı ve Azerbaycan: batılı sömürgelerden farklı olarak Sovyetler’de Bolşevik Devrimi’nden sonra 1920’lerde, Komünist Parti bir kadın birimi kurmuş ve kadınlar hakkında bilgi üretmeye çalışırken, onları “dönüştürmeye” yönelmiştir. 1927 -29 yılları arasında Özbek kadınları çarşaflardan çıkarılması için baskıya uğramış ve 2000’e yakın kadın Hücum Hareketi olarak bilinen olaylar sırasında öldürülmüştür.

TÜRKİYE’DE KADIN HAREKETİ • “Erken dönem” olarak bilinen Osmanlı Kadın Hareketi, • Cumhuriyet Dönemi

TÜRKİYE’DE KADIN HAREKETİ • “Erken dönem” olarak bilinen Osmanlı Kadın Hareketi, • Cumhuriyet Dönemi Kadın Hareketi (I. Dalga), • 1980 Sonrası (II. Dalga) Kadın Hareketi ve • 1990’lardan sonra gelişen III. Dalga kadın hareketi • Daha kabaca bir sınıflama ise I. Dalga ve II. Dalga kadın hareketi olarak yapılabilir. Buna göre de, 40 -45 yıllık bir hazırlık dönemi ile oluşmuş olan 1910 -1920 arası dönem (I. Dalga) ve büyük bir duraklama dönemi ile gelen 1980 sonrası dönem de II. Dalga olarak isimlendirilmektedir

Osmanlı’da kadın hareketi • Serpil Çakır, genellikle Kemalist devrimlerle kadın hakları elde edildiği fikrini

Osmanlı’da kadın hareketi • Serpil Çakır, genellikle Kemalist devrimlerle kadın hakları elde edildiği fikrini eleştirerek, kadın hareketini Osmanlı’da aramıştır • Nükhet Sirman, Osmanlı’daki kadın hareketinin çatışan farklı eksenler üzerinden yürüdüğünü belirtir. “İlerici” olarak nitelendirilenler, kadın özgürleşmesinin uygarlık için bir ön koşul olduğunu savunmuşlardır. • Osmanlı kadın hareketinde ayrı bir grup oluşturan İslamcılar ise, kadın hakları konusunda Kuran’a sıkıya bağlı kalınması görüşünü savunmuşlardır. Kadının yükselmesi İslamın özüne dönmekle sağlanır (Fatma Aliye- 1862 -1936). Ahmet Mithat ile birlikte Hayal ve Hakikat romanını yazmış ve «bir kadın» olarak imzasını atmıştı. İslam’ın kadının çalışmasına mani olmadığı tezini işlemiştir- tersi İslam’ın yozlaştırılmasından kaynaklıydı. Çok eşlilik dinen tanınsa da emredilmemişti. Başörtüsünün tesettüre yeteceği, terakkinin de baş açmak olmadığı fikrindedir. Müslüman kadın batı taklitçiliğine düşmemelidir (Tanıl Bora: Şarkiyatçılık/Garbiyatçılık kompleksinin barizliğine işaret der). Batı’da kadın sanıldığı gibi hür değildir. 50 liralık banknota Fatma Aliye’nin resmi konulmuştur, ismi ve sureti parada yayınlanan ilk kadın olmuştur.

Osmanlı’da Kadın Hareketi • “Erken dönem” olarak bilinen 1890’larda yayıncılık faaliyetleri de sürmüştür. Bu

Osmanlı’da Kadın Hareketi • “Erken dönem” olarak bilinen 1890’larda yayıncılık faaliyetleri de sürmüştür. Bu dönemde Hanımlara Mahsus Gazete (1895 -1906) çıkarılmıştır. Osmanlı kadın tarihinde Fatma Aliye, Nigâr Hanım, Makbule Leman gibi kadınların, kadın hakları konusunda çalışmaları bulunmaktadır. • Kadın yayınları içinde en uzun ömürlüsü Hanımlara Mahsus Gazete. 1908 sonrasında çıkan gazetelerde ise Kadın adı konulur. (Kadın, Kadınlar Dünyası, Kadınlık vb. ). Kadın kelimesinin kullanımı- yüce bir ad ve «hanım» kadınlığın kırılgan bir kimliğe dönüştürülmesi. Bu adın üstlenilmesi feminist bir adımdı (Halan bayanın geçerli bir hitap olması da mücadele konusu). • Osmanlı kadın hareketinin öncüleri hanımdılar- paşa kızları-özel konak eğitimiyle yetişmiş seçkin kadınlardı. Saygın uğraşlara vakit ayırabilmek için bazı işleri terzilere- aşçılara-hizmetçilere buyurmak. Kendilerini aydınlanmış, vasıfsız hemcinslerinden ayrı tutuyorlar. • Kadın ne derece malumatlı olursa- kadınlara eğitim hakkı onları ev ekonomisinde-çocuk terbiyesinde-zevcelikte daha mahir kılacaktı (Hanımlara Mahsus Gazete). Kendilerine verilecek eğitimi çocuk terbiyesi ile meşrulaştırma. • Yanlış batılılaşma batıda olduğu gibi kadını fesadlaştırır (geleneksel fetvada böyledir). Kadın fıtratındaki çocuksuluktan tekinsizdir, duygularını esiridirler. Kadınlar şefkat-merhamet-mürüvvetdiğergamlılık duyguları ile öne çıkar.

Osmanlı’da Kadın Hareketi • Fatma Aliye dahil tüm kadınlar 1910’ların ortalarına kadar eşitlik iddiasından

Osmanlı’da Kadın Hareketi • Fatma Aliye dahil tüm kadınlar 1910’ların ortalarına kadar eşitlik iddiasından uzak durdular. 1908 sonrasında meşrutiyetin sağladığı özgürleşme ve tüm dünyada feminizm rüzgarı esmesinden kaynaklı radikalleşmeye başlayacaktı. • Kurtuluş Savaşı yıllarında ise, köylü kadınlar cephede görev alırken, İstanbullu eğitimli kadınlar (Halide Edip) milliyetçi söylevler vererek hareketi desteklemişlerdir. • 1913 Balkan Savaşı ile birlikte feminizm ile milliyetçiliğin eklemlenmesi sözkonusu. Kadın milletin yarısı- vazifesi de öyle olmalıydı. • Halide Edip: Kadınları çocuklarına Türklük gayreti aşılamadıkları için suçlar. Turan adlı romanındaki kadın kahraman çarşafsız, mantolu gezen, hastabakıcılık ve savaşta yardımcı hizmetler sunan güçlü bir kadın karakter. Yine de Osmanlı-Türk feminizminde annelik işlevi baskın (Bora, 2017: 748). • Milliyetçi çalışmalar gayrı Müslüm kadınların feminizmine de ivme kazandırır. • 1908 sonrası dönemde kadının çalışma hakkı Osmanlı kadın hareketinin öncelikli talebi oldu. Öncesinde eğitim hakkı idi ve bu aydın çevrelerde kabul görmüştü. Sıra çalışma hakkına gelmişti. İlk kadın memur savaş esnasında istihdam edildi. Kadınlar Dünyası mesai talebi hürriyeti talebini ilk sayılarında dile getirdi. • Feminizm ismini kullanmamaları- batılı olması ve aşırılığı- annelik-zevcelik misyonuna sadakatsiz olması dikkat çekici (Bora 2017: 749). Bir de milliyetçiliğe duyarsızlığı feminizmin. Örneğin Halide Edip: vatanın hukuku kadınlık hukukundan bin kat mühim ve muhteremdi.

Cumhuriyet Dönemi Kadın Hareketi (I. Dalga) • Kadınlar kamusal yaşamda görünür hale gelmiştir. Savaştan

Cumhuriyet Dönemi Kadın Hareketi (I. Dalga) • Kadınlar kamusal yaşamda görünür hale gelmiştir. Savaştan en çok faydalanan kadınlar olmuştur. Kara Fatma- Nene Hatun hikayeleri- kahramanlık mitleri • Kadın Türk kadını idi. Ziya Gökalp Türk feminizminden söz ediyordu. Kadınların eşit hak davası ile milli dava örtüşüyordu. – Modern ulus devletin inşası ile bu daha da güçlendi. Kadın asrileşme iddiasının amiliydi (Bora 2017: 750). • Kadının serbestleşmesi- aşırı modernliğin yozlaştıracağına dair kaygılar- 1926 çok eşliliğin yasaklanması- medeni kanun. • Şirin Tekeli, ilk başlarda elit kadınların seslerinin daha fazla duyulduğunu ve “kadın sorunu”nun ele alınmasının bir “devlet feminizmi” içinde geliştiğini belirtir.

Cumhuriyet Dönemi Kadın Hareketi (ı. Dalga) • 1934 yılında kadınlara sağlanan seçme ve seçilme

Cumhuriyet Dönemi Kadın Hareketi (ı. Dalga) • 1934 yılında kadınlara sağlanan seçme ve seçilme hakkı, bu açıdan Batı’daki örnekleriyle kıyaslandığında tam bir “sufrajist” hareket olarak nitelendirilemese de, 1926 -1934 yılları arasından bazı kadınlar oy hakkı için savaşmıştır. Kadınlar Dünyası- 1921’de yayınlanmaya başlar- Oy hakkı talebiyle, arkasından Türk Kadınlar Birliği (1927) ve lideri Nezihe Muhiddin oy hakkı mücadelesi verir. • Erken Cumhuriyet dönemi feminizminin sembol ismi Nezihe Muhiddin (18891958), Birinci Dalga Cumhuriyetçi Feminizmin önde gelen ismidir. İki kez evlenmesine rağmen, babasının soyadını almış, sosyoloji, psikoloji gibi alanlarda çalışmalar yapmış, Kadınlar Halk Fırkası’nın kurucularından olmuştur. Cumhuriyet’in ilanından önce, cumhuriyet rejimini kadın haklarının alınması için çok uygun bir zemin olarak görmüştür. 1923 yılında kurulan Kadınlar Halk Fırkası programında kadınların milletvekili, hatta asker olması talepleri yer alsa da, bu talepler aşırı bulunduğu için, parti kapatılır.

Cumhuriyet Dönemi kadın hareketi (I. Dalga) Nezihe Muhiddin • Kadının kamusal hayata katılırken annelik

Cumhuriyet Dönemi kadın hareketi (I. Dalga) Nezihe Muhiddin • Kadının kamusal hayata katılırken annelik görevini ihmal etmemesi, • Kadın erkeğe benzememeli • Manasız bir sufrajetlik gütmedikleri, sefir-vekil olmayı düşünmedikleri • Kadının sosyal-iktisadi-siyasal haklarını geliştirmek (parti kurmakla bir politik iddia taşıyordu) • 1925 seçimlerinde Halide Edip ve Nezihe Muhiddin milletvekili adayı gösterildi- Başvuru geri çevrildi. Karalama kampanyası başlatıldı. (Şeyh Sait ayaklanması- Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılması vb. konjonktür)- İfrat ve sufrajetslikle suçlandı. Anadolu kadını imajı dolaşıma sokuldu… vatan için fedakarlık yapan, anne, tarlada çalışan- yiğit portre- şımarık-asalak-kendi safahatını sürdürme talebi-züppe şehirli kadını itibarsızlaştırma (İstanbul kadınlığı vs. Anadolu hanımlığı) • 1927’de kadınlara eşit siyasi hak talebi tüzüğe konur.

1980 Sonrası (II. Dalga) Kadın Hareketi • Bu dönemde “Kadın” konusu ve devlet feminizmi

1980 Sonrası (II. Dalga) Kadın Hareketi • Bu dönemde “Kadın” konusu ve devlet feminizmi sorgulanmış, Osmanlı’daki ve Türkiye’deki kadınlarla ilgili reformlardan sonra, önceki dönemlerin eleştirileri yapılmıştır • Aktivist kadınlar, erkek taraflılıklarını ve toplumsal bilimler epistemolojisindeki taraflılıkları gidermeye çalışmışlardır. Kadınların politik olarak erkeklerle eşitliğinin sağlanması, aile içi şiddetin ve cinsiyete dayalı işbölümünün ortadan kaldırılması gibi konular gündemin öncelikli maddeleri olmuştur. • Aile içi şiddet konusunun kamusal alanda daha görünür hale gelmesi; Mor Çatı kadına karşı uygulanan şiddet karşısında ilk organizasyon. Mayıs 1987 “Dayağa Karşı Kadın Dayanışması Kampanyası”, 12 Eylül sonrasında gerçekleştirilen ilk miting. Bağır, Herkes Duysun adlı kitap ile kampanya devam etmiştir. Kitapçık, kadınlara karşı uygulanan şiddetin erkek egemenliğinin devlet tarafından onaylanan bir parçası olduğunu belirtmekteydi • Cinsel tacize karşı geliştirilen ve “İffetli Kadın Olmak İstemiyoruz!” kampanyasında ise sembol olarak mor iğne seçilmiştir. İğne, cinsel tacizin sembolüydü. İkinci aşaması ise cinsel tacize karşı protesto olacakken, büyük ölçüde Türk Ceza Kanunu’nun 438. maddesinin değiştirilmesine yönelik olarak evrilmiştir. Bu maddeye göre, seks işçisi kadınlar tecavüze uğrayınca üçte iki ceza indirimi uygulanmaktaydı. Kadınlar, sadece seks işçisi kadınlara tecavüzün meşruluğunu değil, kadınların iffetli-iffetsiz ayrımına tutulmasını da protesto etmişlerdi. TCK’nın ilgili maddesi daha sonra değiştirilmiştir.

1980 sonrası feminizm • 1980’lerdeki feminist hareket, Ankara ve İstanbul’da küçük ev toplantıları ile

1980 sonrası feminizm • 1980’lerdeki feminist hareket, Ankara ve İstanbul’da küçük ev toplantıları ile başlar. Dönemin feminist yazın hareketi, YAZKO’nun 1981’de Şirin Tekeli’ye kadın sorunu üzerine yazma teklifi getirmesiyle oluşur. • Şirin Tekeli, Gülnur Savran ve Stella Ovadia gibi feministler Somut’ta kadın sorunu üzerine bir sayfa yazmaya başlar ve bu süreçte kadınlar, Batı’daki feminist hareketin teori ve pratiklerini tanır. • Dönemin önemli bir çizgisi Marksist feminizm. 1970’lerde Marksizme bağlı bazı sol gruplar kadın hareketini desteklemeye başlar ve kadın örgütleri içinde yer alır. Bunlar burjuva feminizmi reddeder ve toplumdaki mücadeleyi sınıf mücadelesi olarak görür ve aileyi feminist çalışmaların merkezine yerleştirir. • 1980 öncesinde kadın hakları için çalışan, temel aldıkları ideoloji Marksizm olan ve 1975 yılında kurulan İKD (İlerici Kadınlar Derneği) kökenli birçok kadın II. Dalga Hareket içinde yer almıştır

1980 ler • 1980’lerin en önemli kazanımları, • 1981 yılında bilinç yükseltme gruplarının kurulması,

1980 ler • 1980’lerin en önemli kazanımları, • 1981 yılında bilinç yükseltme gruplarının kurulması, • 1986 yılında Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne Türkiye’nin de imza atması, • 1987’de dayağa karşı kampanya yürütülmesi. • İlk feminist örgütlenmesi 1984 yılında kurulan Kadın Çevresi: ev içinde ya da dışında, ücretli ya da ücretsiz çalışan kadınların çalışmalarını değerlendirmek amaçlıdır. Kadın Çevresi’nde tanışan kadınların ilk çıkardıkları yayın, 1987 -1990 yılları arasında yayınlanan Feminist Dergi’dir. Dergi, feminist teori açısından önemli olmuştur. • 1995’de aylık Pazartesi yayın hayatına başlar. Konular şiddet, tecavüz gibi sorunlar.

İki temel kitap • 1980’lerde, akademik ortamda, Aytunç Altındal’ın hazırladığı Türkiye’de Kadın: Marksist bir

İki temel kitap • 1980’lerde, akademik ortamda, Aytunç Altındal’ın hazırladığı Türkiye’de Kadın: Marksist bir Yaklaşım (1985) adlı çalışma, Türkiye’deki kadın konusunu doğrudan Kemalizm ile ilişkilendiren görüşe eleştiri getirmiştir. Türkiye’deki kadın haklarının burjuva tarafından benimsenmesinin zorunlu olduğunu belirtirken, 1930’lardan beri Türkiye’deki sosyalistlerin ve komünistlerin kadın sorununa eğilmediklerini vurgulamaktadır. • Marksist bir bakış açısıyla yazılan Türkiye’de Kadın Olmak, Sibel Özbudun (1994), Türkiye’deki kadın olgusunu 1980 sonrasındaki toplumsal-politikekonomik hayata dayalı olarak, kapitalizm bağlamında analiz etmektedir. Özbudun Kemalist yaklaşımın, farklılaşan feminizm içinde esasen sadece bir akımı oluşturduğunu ve Kürt kadınları ile sosyalist kadınların örgütlenme çabalarının da ayrı bir akımı temsil ettiğini belirtir.

1980 ler: İslamcı feminizm • 1980’lerde, İslamcı kadın hakkında yapılan araştırmalarda önemli artış olup

1980 ler: İslamcı feminizm • 1980’lerde, İslamcı kadın hakkında yapılan araştırmalarda önemli artış olup politika ve politik değişim konusu ile ilişkilendirilmiştir. • 1990’lar İslamcı feminizmin uzantılarının görüldüğü ve politik olarak günlük hayatta daha da belirginleştiği bir dönemdir. • İslamcı feministlerin talep alanları en fazla örtünme, ya da türban konusunda. 1995 seçimlerinde bu görüş, Refah Partisi’nin kazandığı başarı ile daha görünürleşir. Bu açılım daha sonra 2000’li yıllarda AKP döneminde ortaya çıkar.

1990 Sonrası (III. Dalga) Kadın Hareketi • Kadın hareketi 1990’larda, reformist, sosyalist ve radikal

1990 Sonrası (III. Dalga) Kadın Hareketi • Kadın hareketi 1990’larda, reformist, sosyalist ve radikal feminizm yorumlarının ayrışmaya başladığı bir harekete dönüşür. • Bu dönemin en belirgin özelliği daha önceki feminist düşüncenin daha çok “evrenselci” bir çizgide gelişmesinin, orta sınıf olmasının eleştirilmesidir. Modernite ile kadın ilişkisinin eleştirel bir biçimde ele alındığı 1990’ların uzantısında “farklı feminizmler” görülür. • Türkiye’de feminizm, daha çok Türk feminizmi olarak okunmuş ve Kürt kadınlarının feminist talepleri de yeteri kadar değerlendirilememiştir. 1980’lerin feminist hareketi içinde yer alamayan Kürt kadınlar, ayrı bir feminist hareket başlatmışlardır • Kürt kadınlarına yönelik sivil toplum hareketleri oluşmuş ve Kürt kadınlarıyla ilgili yayıncılık yapılmaya başlanmıştır. Örneğin 1997’de kurulan, Jiyan (Hayat), Kürt kadınlarına danışmanlık yapmasına ek olarak, Kürt kadınlarını bir araya getirmeyi ve Kürt olarak politika içinde yer almaları konusunda onlara yardımcı olmayı hedeflemiştir. • Kürt feministler 1996 -2000 yılları arasında Roza, Jujin ve Jinı Jiyan 1998 adlı dergileri yayınlamışlardır. bu dergiler taciz, tecavüz, ensest gibi konularda söz söylemiştir.

KADIN HAREKETLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI DEĞERLENDİRİLMESİ • I. ve II. Dalga Kadın Hareketleri • En temel

KADIN HAREKETLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI DEĞERLENDİRİLMESİ • I. ve II. Dalga Kadın Hareketleri • En temel benzerlikler her iki hareketinde eğitimli, kentli ve orta sınıf kadınlardan gelmesi, belirgin bir lider çıkaramamış olması, organizasyonun küçük gruplarca gerçekleştirilmesi ve merkezi bir yapıdan yoksun olması • En büyük farklılık, I. Dalga Kadın Hareketinin içinde bir devlet unsuru bulunması, II. Dalga Hareketin, büyük ölçüde Kemalist feminizmi eleştirmesi (Tekeli 1998, 340 -343). • II. ve III. Dalga Kadın Hareketleri • II. Dalga hareket içinde mutlak eşitlik vurgusu bulunması, III. Dalga içinde de farklılıkların değerinin altının çizilmesi temel fark. • 2000’li yıllarda, konular kadın bedenine de odaklanırken, şiddet, töre cinayetleri, bekaret testleri ve fuhuş ile ilgili çalışmalar öne çıkar. Özellikle şiddet konusunda KAMER’in çalışmaları dikkate değer. • Bir başka farklılık 1990’larda feminizmin bir kent hareketi olmaktan çıkması ve yapılan çeşitli projeler ile yaygınlaşması. • III. Dalga Feminist hareket içinde feminizm akademiye taşınmış ve kadın çalışmaları bölümleri ya da merkezleri açılmıştır

Akademide feminizm • 1990’larda üniversitelerde kadın çalışmaları ile akademide feminist kuram ve metoda doğru

Akademide feminizm • 1990’larda üniversitelerde kadın çalışmaları ile akademide feminist kuram ve metoda doğru yönelim. Kadın konusundaki tüm çalışmalar feminist açıyla yapılmadı, Serpil Sancar’ın da belirttiği gibi, “kadın çalışmaları’nın ilk “sahip”leri çoğunlukla, feminist hareketten gelen aktivist kadınların akademisyen olmasıyla ortaya çıkan bir öncü kuşaktı” • Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları • 1990 başı: Kadın Çalışmaları Merkezleri ya da Kadın Çalışmaları Bölümleri ile feminist düşüncenin akademiye taşınması ve kadın ve toplumsal cinsiyet çalışmaları için zemin oluşturması. • Kadın Çalışmaları’nın tamamının “feminist” bir vurgu taşıdığı ne yazık ki söylenemez. 1990’larda ağırlıklı olarak toplumsal cinsiyet kavramının analitik olarak kullanıldığı ve feminist kuram ve epistemolojiye yer verildiği eserler görülmüştür. • 1990’lı yılların başında kadın hareketinin kurumsallaşması adına, önemli bir basamak oluşturan Kadın Eserleri Kütüphanesinin kurulması

Akademide feminizm • 2000’li yıllarda, 1990’lı yılların feminizminin heteroseksist olduğu eleştirisi, heteroseksüellik ve homoseksüellik

Akademide feminizm • 2000’li yıllarda, 1990’lı yılların feminizminin heteroseksist olduğu eleştirisi, heteroseksüellik ve homoseksüellik konularının gündeme gelmesi. • ataerkil yapıyı ve baskıyı çözümlemek için erkeklerin de çalışılması gerektiği fikri • Erkeklik konusunda ilk kuramsal çalışmalar arasında, Deniz Kandiyoti’nin Müslüman toplumlarda erkeklik paradoksları üzerine yaptığı çalışma (1994) önemli bir yer tutar. Kandiyoti, 2000’li yılların başında medyada görünürlük kazanan transseksüelleri, toplumsal cinsiyet ideolojisi ve özellikle de kadınların ikincil durumları bağlamında değerlendirmiştir

Akademide feminizm Queer ve Queer Teori • “queer” sözcüğü İngilizce- Türkçe sözlüklerde, daha çok

Akademide feminizm Queer ve Queer Teori • “queer” sözcüğü İngilizce- Türkçe sözlüklerde, daha çok “acayip, ” “garip, ” “homoseksüel, ” “sahte, ” “tuhaf, ” “yadırganan” gibi farklı anlamlar karşılığında kullanılmakta; ayrıca “terso” sözcüğü bazı gruplarca “queer” yerine kullanılmaktadır. • kuramsal olarak “queer teori” temel olarak, “normatif” olma ve “heteroseksüellik” durumunu; sosyalleşme ve cinsel kimliğin etkilerini sorgular. • Aksu Bora’nın feminist düşünce ile eşcinsel hareketi birleştirici noktanın toplumsal ilişkilerle ve iktidarla ilişkili bir konu olduğunu belirtmesi, Türkiye’de cinselliğin queer bağlamında sorgulanması, Gülnur Acar-Savran’ın da belirttiği gibi, heteroseksüel cinselliğin de sorunsallaştırılmasına neden olur. • Ayşe Düzkan da eşcinsel hareketle kadın hareketi arasındaki ilişkinin gerek teorik gerekse pratik açılardan önemine dikkat çeker, her iki hareketin de ataerkilliğe karşı mücadele ettiğini belirtir

LGBTT Hareket • Türkiye’de 1990’larda önem taşıyan ve akademi dışında gelişen LGBTT hareketi, önemli

LGBTT Hareket • Türkiye’de 1990’larda önem taşıyan ve akademi dışında gelişen LGBTT hareketi, önemli bir dönüm noktası yaratır. Kurulan gruplar arasında Lambdaistanbul, Türkiye’de ilk gey ve lezbiyen dergi çıkaran Kaos GL, Pembe Üçgen İzmir Eşcinsel Kültür Grubu sayılabilir. Kaos GL, 1996 -1997 yılları arasında İstanbul Ekoloji Platformu’nda yer alan ilk gey lezbiyen biseksüel ve transgender programını sürdürmüştür. • bu hareket politika yapan etnik ve çevreci başka hareketlere de destek vermiştir. Bu kapsamda homofobi karşıtı buluşmalar düzenlenmiş ve yayınlar yapılmıştır.

TÜRKİYE’DE FEMİNİST HAREKETİN ÇALIŞMA KONULARI • 1990’larda akademide; siyaset, istihdam, eğitim, medya ve şiddet,

TÜRKİYE’DE FEMİNİST HAREKETİN ÇALIŞMA KONULARI • 1990’larda akademide; siyaset, istihdam, eğitim, medya ve şiddet, kadın tarihinin haritalandırılması ve göç gibi konular. Bu konuların birçoğu, 2000’li yılların gündemini de meşgul etmiştir. En fazla çalışılan konu siyaset ve kadınların siyasi katılımları. Bu amaçla yürüyüşler, kampanyalar, paneller sempozyumlar vb. aktiviteler düzenlenmiş, siyasette kadın adayları desteklemişlerdir. • Şiddet • 1999 yılında Türkiye genelinde düzenlenen Kadın Sığınakları ve II. Kurultayları tutanaklarının yayınlanması kadına yönelik şiddet sıcak konu olarak kalır. Kurultayda sığınakların neler oldukları, neden ihtiyaç duyuldukları, kadına yönelik şiddete karşı politika üretimi, medeni kanun tasarısı, deprem sonrası kadınların maruz kaldıkları şiddet gibi konular tartışılmış ve politika üretmeye yönelik çalışmalar yapılmıştır. 1997 yılında kurulan Kamer Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kadına yönelik şiddet, namus adına işlenen cinayetlere karşı çalışmalar yürütmektedir. • Bu dönemde, töre cinayetlerine karşı yürütülen kampanya ön plana çıkmaktadır. Güldünya Tören vakası. Güldünya ile özdeşleşen kampanyalar düzenlenir: Yeni Türk Ceza Kanunu’nun değiştirilmesi ve ailesinden kaçanlar için sığınak yapılması talebi olmuştur.

TÜRKİYE’DE FEMİNİST HAREKETİN ÇALIŞMA KONULARI • İstihdam ve Kadın Emeği Kadın emeği kavramının feminist

TÜRKİYE’DE FEMİNİST HAREKETİN ÇALIŞMA KONULARI • İstihdam ve Kadın Emeği Kadın emeği kavramının feminist çalışmalarda kullanılmaya başlanması Jenny White (1994), Para ile Akraba: Kentsel Türkiye’de Kadın Emeği. İstanbul gecekondularında “ucuz” kadın emeği, bu emeğin yarattığı üretim alanı ve bu üretim alanıyla beraber ortaya çıkan toplumsal ve ekonomik ilişkileri incelemiştir. 2000’li yıllarda kadın emeği odaklı çalışmalar artar: Örneğin Gül Özyeğin gündelikçi kadınlar ve ev sahipleri arasındaki ilişkileri iktidar ilişkileri bağlamında değerlendirmiştir Aksu Bora, ücretli ev hizmetlerini, cinsiyet ve sınıf temelli ayrımların ve eşitsizliklerin yaratıldığı, sürdürüldüğü ve bunlara karşı çıkıldığı gündelik pratikler içinde anlaşılması noktasında ele alırken, “kadınları eve bağlayan zincirler” konusuna eğilerek, kadın emeğini sorgular. Eski Sovyetler Birliği’nden göç eden kadınların enformel sektördeki durumlarını “enformel çalışma” çerçevesinden “ideal ev kadını” durumuna nasıl geldiğini araştıran Ayşe Akalın (2007); Tahire Erman ve arkadaşları göç eden kadınların kentte enformel sektördeki durumlarını ele alır

TÜRKİYE’DE FEMİNİST HAREKETİN ÇALIŞMA KONULARI • Yoksulluk • Türkiye’de feminist bir bakış açısıyla yoksulluk

TÜRKİYE’DE FEMİNİST HAREKETİN ÇALIŞMA KONULARI • Yoksulluk • Türkiye’de feminist bir bakış açısıyla yoksulluk olgusu son on yılda tartışılıp, araştırılmıştır. • Yoksulluk ve kadınlar arasındaki kavramsal ilişkiyi değerlendirmede önemli bir kavram, “yoksulluğun kadınlaşması” kavramıdır. Diane Piarce tarafından ilk olarak 1978 yılında kullanılmış ve araştırmacı 1970’li yıllarda ABD’de yoksulların 2/3’ünü kadınların oluşturmasına ve zaman içinde kadınların işgücüne katılım oranındaki artışa rağmen 1950 -70 arasında kadınların ekonomik konumlarının giderek kötüleşmesine dikkat çekmek üzere kullanmıştır