FELSEF EKOLLER 1 Tabiiyyun Dehriyyun Batnilik hvan Safa
FELSEFİ EKOLLER 1 Tabiiyyun Dehriyyun Batınilik İhvanı Safa Hazırlayan: Celal BÜYÜK
2
3
İslâm düşüncesi tarihinde, aslında, başlı başına "Tabi at Felsefesi" diye ayrı bir felsefî akım yoktur. Fakat, tarihî seyri içinde, Meşşâî ekolden önce, Kelâm'ın sistemleştiği zamanlarda doğan felsefe hareketlerine bu isim verilmektedir. Bu felsefe hare ketlerininortak yanı: Tabiat ilimlerine dayanarak fel sefe yapmaları, Sokrat öncesi Yunan Felsefesi ile Hint Felsefesi'nin tesirinden doğmuş olmaları ve IX X. Yüzyıllarda, bir çok bilgin tarafından, Kelâm'a karşılık felsefe diye adlandırılmış olmasıdır. 4
Tabiat felsefesi adı altında şunlar zikredilmektedir: Tabiiyyûn (Naturalistler) Maddiy yûnveya Dehriyyûn (Materyalistler), Bâtınîlik, İhvanu's Safâ. 5
TABİİYYÛN (Naturalistler) Bu ekolün kurucusu, İslâm'da Felsefe ve İlim Tarihinin büyük siması Ebû Bekr Zekeriya Râzî (841? 925? )'dir. Felsefî görüşlerinden çok, bir hekim olmasıyla şöhret bulmuş olan Râzî, matematik ve tabiî ilimlerde de haklı şöhrete ulaşmıştır. Fizikte ışığın kırılması olayını ilk defa o göstermiş, boşlukta çekimin varlığını ispatlama ya çalışmış, simya ve kimya tetkikleri yapmıştır. 6
Bu filozof, Yunan, İran ve Hint tesirlerinde kalmış, mantıkta kıyâsı iyice incelemiş, Aristo'ya hücum etmiş, onun dedüktif metodunun yerine, endüktif metodu savunmuştur. Ona göre, akıl vasıtasıyla elde edilen her şey doğru ve faydalıdır. Bilgi ve davranışın tek ölçüsü akıldır. “Allah bize, sayesinde şimdi ve gelecekte elde edebileceğimiz en kıymetli faydayı temin etmemiz için aklı vermiştir. O, Tanrı’nın bize en kıymetli hediyesidir. . . Biz her şeyde akla başvurmalıyız ve bütün meselelerde onunla hüküm vermeliyiz. O bize nasıl yapmamızı emrediyorsa öyle davranmalıyız. » 7
Razi felsefesinde 5 ezeli prensibi savunur: 1. Tanrı 2. Ruh 3. Madde 4. Zaman 5. Mekan 8
Alemin var olması için bu beş prensip gereklidir. Zira, duyumlar madde (heyulâ)'ye delalet eder. Çeşitli duyumların birleşmesi mekânı meydana getirir. Maddedeki değişikliği idrak etmek, zamanla mümkündür. Canlı varlıkları idrak etmek, nefsin varlığını gösterir. Bazı varlıklarda mevcut olan aklın varlığı, her şeyi yaratan üstün bir Yaratıcı'nın varlığına delâlet eder. 9
Râzî, bütün inanç ve dinlere karşı eşit mesafede durur. İslâm düşünce tarihinde dinleri birleştirme fikrini ilk defa ileri süren düşünür odur. Din ve peygamberlik hakkındaki temel görüşleri: İlâhî sırların bilinmesi ve iyi ile kötünün tanınması için akıl yeterlidir. Akıl herkeste eşittir. Halkı irşâd etmek için, bazı kimselerin üstün kabul edilmelerine gerek yoktur. Peygamberler, Tanrı hakkındaki haberlerinin dışında birbirleriyle çelişme halindedirler. 10
Razi Peygamberliği inkar ettikten sonra da vahye dayanan dinleri tenkit ediyor. Bu tenkitine de insanoğlunun dine bağlanışının sebeplerini hareket noktası alıyor. Razi mukaddes kitapları da tenkit eder. Kur’an’ın üslubu ve muhtevası yönünden mucize oluşunu inkar eder ve daha iyi bir üslûpla daha iyi bir kitap yazmanın mümkün olduğunu iddia eder. Bilim kitaplarını insanın hayatında kutsal kitaplardan daha yararlı olarak gördüğü için onları bütün kutsal kitaplardın üstün tutar. İlmi kitapları yazanlar onları kendi zekaları ile üretmişlerdir. 11
Râzî, dinleri tenkit ederken, İslâmiyetin akla dayan ması bakımından üstün olduğunu söyler. Filozofun bu düşünceleri, zamanının siyasî otoritesinin toleransı sebebiyle, takibe uğramamış, böylece bazı çevrelerde yayılmıştı. 12
Razi’de ahlak felsefesi, genelde bir yaşam tarzıdır. Ona göre, bir filozofun hayatında itidalli, aşırılıktan uzak ve nefsine hâkim olması gereklidir. Kişi kendi kusurlarını bulmak zorundadır. Bu doğrultudaki eleştirilere açık olmalıdır. 13
Ruhun ölümsüzlüğüne inanan Râzî, bu görüşüyle maddecilerden uzaklaşır, fakat tenasüh inancını kabul ettiği için de kelâmcılardan ayrılır. Felsefe ile dinin uzlaştırılması imkânını reddeder, Aristo'nun otoritesini kabul etmediği için de Meşşâîlik'e ters düşer. Râzî ve tabiatçı ekol İslâm düşünce hayatında derin bir iz bırakamamıştır. 14
MADDİY YÛN VEYA DEHRİYYÛN (MATERYALİSTLER) Maddeciler de, Tabiatçılar gibi, duyulardan başka bilgi kaynağı olmadığını kabul ederler. Yegâne gerçek, madde'dir. Maddecilere zamanı (dehr) ezelî ve yaratılmamış olarak kabul etmelerinden ve Tanrı'nın varlığını kabul etmemelerinden dolayı muattıla da denmiştir. Maddeciler, âlemin ezelî olup mahlûk olmadığını iddia ederler. Onlara, Maddiyyûn, Mülhid, Hissiyyûn, Ateist gibi adlar da verilmiş tir. 15
Maddecilerin temel fikirleri şöyledir: Her varlık bir bakıma maddîdir, maddeden ayrı ve müstakil bir ruh yoktur. Evrenden ayrı şuurlu ve irade sahibi bir yaratıcı yoktur. İnsanın varlığı küllî varlığın bir neticesidir. Bu sebeple insan, psikolojik bir şahsiyet değildir. Ruh, ölümden sonra ferdî bir varlık olarak devam etmeyip, küllî varlığa karışır. 16
Maddeci ekolün en meşhur temsilcisi İbn Râvendî(ö. 910)'dir. İbn Ravendi, Peygamberleri ve Peygamberlik müessesesini reddeder, vahyin lüzumsuzluğuna inanarak Kur’an ı yalanlar. Eserlerinde devamlı surette ateizmi işlemeye çalışmıştır. Maddeciler, fikirlerini açık ça yayamamışlar, bir ekol de oluşturamamışlardır. Daha ziyade, Bâtınîler arasında gizlenmişlerdir. IX X. asırlarda Kelâmcılar ve Meşşâî filozoflar tarafından ciddi bir şekilde tenkid edilmişlerdir. 17
BATINİLİK VII. asırda başlayan İsmailiye hareketi, daha sonraki devirlerde Şii karakterde birçok mezhebin ortaya çıkmasına sebep olmuş ve bu mezheplerin hepsine birden “Batıniyye” denilmiştir. 18
İslamda herşeyin bir zahiri, bir de gizli manası vardır. Yahudilikteki kabbalizm akımına benzemektedir. Kabbalistler Tevrat ve Zebur’un zahiri manasıyla iktifa etmeyerek, onların harflerinden gizli (batıni) mana çıkarmaya çalışan bir akımdır. Batınilik, İbn Meynun gibi bir filozof, Hasan Sabbah gibi bir teşkilatçı yetiştirerek önemli faaliyetlerde bulunmuştur. Gazali, Batınilik’e reddiye yazmıştır. Fedaihu’l Batıniyye 19
Genelde siyasi bir mahiyete sahip olan Batınilik, Ehl i Sünnetin siyasi birliğini yıkmak düşüncesi taşıyordu. 20
Batınilik’in esaslarını şöyle sıralayabiliriz: A Halifelik yerine imamlık kurmak. İmam kendisinde ilahi sıfatlar bulunan ve Hz. Ali’nin soyundan gelen üstün bir insandır. B Siyasi iktidarı elde etmek için gizli teşkilatlar kurmuşlardır. Batınilik siyasi doktrinlerine uygun olarak, bir de hukuk sistemi meydana getirmişlerdir. Batıniliğin ağırlık noktasını İmamet meselesi teşkil eder. 21
A İmam, bu alemdeki her şeyin bilgisine sahiptir. B İmama tabi olanlar her türlü şer’i ve ameli mükellefiyetlerden kurtulur ve kemale ererler. C İmam, İslamı esasları değiştirebilmek ve bunlara mana vermek salahiyetine sahiptir. D En yüksek mutluluk, dinin dış manasını iç manaya çevirmekle mümkündür. Bu ise İmama uymakla elde edilir. İmamlar, Peygamberler gibi masumdur ve hidayete erme ve erdirme sıfatlarına sahiptir. Zira, 22
Batınilerin ruh hakkındaki düşünceleri, Brahmanizm ve Maniheizmi hatırlatır. Kötü ruhlar bir cesetten diğerine geçer ve azap çekmeye devam eder. İyi ruhlar da semaya yükselir, ilahi varlıkla birleşir. Zahir hakikatin kabuğu, batın ise özüdür. Dinleri zahiri manasıyla değil de, batıni manasıyla anlamalıdır. Bu ancak nassları tefsir yoluyla değil te’vil yoluyla olur. 23
Te’vilin anahtarı harflere verilen birtakım gizli manalardır. Te’vil için kelimeleri oldukları gibi değil, mecaz olarak almak gerekir. Batıniler bu metodlarıyla Kur’an ı Kerim’e istedikleri manayı vermişler, ayetlerin dış manaları içinde iç manayı çıkarma gayesiyle, onları sistemlerine uygun gelecek bir şekilde te’vil etme yoluna gitmişlerdir. Diğer yandan Kur’an’ın Hz. Osman zamanında toplanan bugünkü şeklinin, tahrip edildiğini, dolayısıyla aslına uygun olmadığını ileri sürerler. 24
Aristo’nun “yokluğun tasavvuru mümkün değildir” sözünden hareketle alemin ezeli olduğunu kabul ederler. Materyalistlerin aksine kısmen de olsa, mucizeyi ve Peygamberleri kabul ederler. 25
İHVANI SAFA: İSLAM ANSİKLOPEDİCİLERİ İhvan ı Safâ cemiyetinin başkanı Zeyd b. Rufa idi. Tarihsel seyirde bu ekolün temeli İsmailiye fırkasının ilk kurucusu olan İsmail (v. 760. )’e kadar geri götürülmektedir. İlk merkezleri Basra olan bu ekol mensupları faaliyetlerini gizli olarak sürdürmüştür. 26
Gerçekten de İhvan’ı Safa’nın kurulup yayıldığı zamanlar (H. IV. Asrın sonu, V. Asrın ilk yarısı) çeşitli itikat mücadelelerinin sürüp gittiği bir gerçektir. Onlar Allah’ın, alemin ve insanlığın bir olduğunu, tefrikanın filozofların ve her zümrenin farklı tefsirlerden doğan bir görüşten ibaret bulunduğunu, felsefe ile din arasında bir aykırılığın bulunmadığını söyleyerek, felsefe ile dini, akıl ile şeriatı uzlaştırmaya çalışmışlardır. Bunu yaparken de çok zaman Kur’an’dan deliller getirmeyi ihmal etmemişlerdir. 27
Bu cemiyetin mensuplarına göre şeriat, batıl itikatlarla bozulmuş sayıldığından, onu felsefe ve ilim ile gerçek şekline kavuşturmak lazımdır. Bunun için ise her türlü din ve mezhebe karşı müsamahalı tavır takınmalı, Yunan ve Hint hikmetini öğrenmelidir. 28
İhvan’ı Safa cemiyetinin A taassup gayesi, içinde gördükleri müslümanları aydınlatmak, B din ve felsefeyi uzlaştırmak, C tabiat ilimlerinden istifade ile kurdukları ilim zihniyetini ve felsefeyi yaymaktı. D Böylece, aydınlara hitap eden bir ahlâk sistemi geliştirmek istediler. Bir ce miyet tarzında ortaya çıkan İhvan ı Safâ'nın, dinî olduğu kadar si yasî ve felsefî bir karakteri de vardır. 29
Düşüncelerini yayabilmek için, dönemlerinin bütün ilimlerini içine alan bir ansiklopedi meydana getirdiler. 30
Kendilerinin belirttiğine göre İhvan ı Safa’nın belli başlı kaynakları dörde ayrılır. 31
32
Eğitim Amaçlarına ulaşabilmek için hiyerarşik bir yapılanma içinde teşkilatlanmışlardır. Cemiyete girecek herkesin dahil olacağı bir grup belirlenmiştir, buna göre: 1 Yaşları 15 30 arası olanlar. Sanatla uğraşmaları önerilir. Adaylık ya da çıraklık mertebesinde görülürler. 2 Yaşları 30 40 arası olanlar. Siyasetle uğraşmaları önerilir. Liderlik derecesindedirler. 3 Yaşları 40 50 arasında olanlar. Hükümdar derecesinde kabul edilirler. Bu hakimlik mertebesidir. 4 Yaşları ellinin üzerinde olanlar. Peygamber yahut melek mertebesidir. Bu İhvan’ın bütün üyelerinin ulaşmayı istedikleri mertebedir. Bunlar hakkı olduğu gibi müşahede eden, Allah’a yaklaşmaya hak kazananlardır. 33
• Bu hiyerarşik yapı içerisine katmak istedikleri gençleri fazla zorlamadan hatta dine aykırı işleri sebebiyle onları dışlamadan örgütü benimsetme yöntemini kullanmışlar içki, zina gibi eylemleri kabul etmeseler de üyeleri elde etme uğruna bu zaaflara göz yumma yoluna gitmişlerdir. 34
İhvan ı Safa ekolünün bütün fikirlerini içeren “Risaleler” dört kısımdan meydana gelir. X. yüzyılda İslam dünyasının ilmi ve felsefi düzeyini eklektik bir şekilde yansıtan bu eser daha sonra yine ihvan müelliflerince özetlenerek “er-Risaletu’l-Camia” adında muhtasar bir eser oluşturulmuştur. İhvan ı Safa’nın bu eserleri telifte dört grup kaynağa yer verir: a Felsefecilerin eserleri, b Peygamberlere gönderilmiş kitaplar, c Tabiiyyata dair eserler, d İlahi kitaplar. (Onlara göre bu kitaplara ancak melekler veya melekler gibi olanlar dokunabilir. ) 35
İhvan ı Safâ ekolü, bütün ilimleri ve dinleri bir arada toplamak istedi. Aristo'nun mantığını, Pythagoras'ın matematiğini, Eflâtun'un metafiziğini ve Fârâbînin de din felsefesini sistemlerinde topladıkları için, tam bir eklektik (uzlaştırmacı) mâhiyet aldılar. Doğu'dan İran ve Hint, Batı'dan Yunan mitolojileri ile Yahudi ve Hıristiyan düşüncelerini birleştirerek, sonunda bedenin öleceğini, ölümün ise yeni bir ruhî hayata kavuşmak olduğunu savundular. 36
Sistemlerindeki uzlaştırmacı özellik, bilgi konusundaki görüşlerinde de açıkça bellidir. Onlar, bu konuda, mutasavvıflar ile, duyumcuların (Sensualistler) ve tabiatçıların (natüralistler) görüşünü birleştirirler. Nefs, kendinden aşağıda olanları duyularla, kendinden yukarıda olanları da burhan ile öğrenir. Fa kat, hakikate ulaşmak için, ruhun temizlenmesi gerekir. 37
Alemin güzelliğinin kemali, hikmeti ve iyiliği Allah’ın varlığının delili ve ispatıdır. 38
İhvan ı Safa alemin, Allah’ın hür iradesiyle yaratılmış olduğunu söylerler. Evren hakkındaki düşüncelerinde sudur nazariyesini kabul eden İhvan ı Safa’ya göre, bütün varlıklar tek bir varlıktan çıkmış olup yine ona karışacaktır. Bu tek varlık ise, Allah’tır. Eşyanın en aşağı derecesine kadar her şey nurunu O’ndan alır. 39
İhvan ı Safa metafiziği beş kısımda ele almıştır: 1 Allah’ı hakkıyla tanımak. 2 Allah’ın melekleri ve samimi kulları olan ruhani varlıkları bilmek. 3 Muhit feleğinden yeryüzünün merkezine kadar tabii feleki cisimlere nüfuz eden ruhları ve bunların hayvanların bedenlerine nasıl girdiklerini, ölümden sonra nasıl dirileceklerini bilmek. 4 Siyaset ilmini öğrenmek 5 Ölümden sonra yeniden dirilmenin mahiyetini, ruhların yaptıklarının karşılığını görmek üzere yeniden dirilmelerini bilmek. 40
Tanrı Evren İnsan üçgeninde İnsanı merkeze alarak onun yegane görevinin evreni tanıyarak Tanrı’ya ulaşmak şeklinde belirtmişlerdir. İnsan ruhunun, kemâle doğru yükselme istidadı vardır. Onlar, hayvan ruhundan insan ruhuna geçilebileceğini kabul ederler. İnsanın işitip anlaması ve öğrenmesi onun cisimden ibaret olmadığını gösterir. Bu sebeple, onun cisminde bir ruh vardır. Diğer yandan, ruh, devamlıdır ve devamlılığı ister. Ruhun ebedîlik arzusu ve fanilikten kaçmasının sebebi de budur. Bu âlemde hiçbir şahıs ebedî değildir, onun varlığı ölümden sonra mümkündür. 41
İhvan ı Safa’ya göre doğru fiil, insanın tabiatına uygun, hür, akıl ve muhâkeme ile ve ilâhî kanuna uygun olarak yaptığı fiildir. İnsan, ancak bu takdirde yükselebilir ve mükâfata nail olabilir. İhvan ı Safa’ya göre, insanın ahlakının oluşmasında aşağıda ifade edeceğimiz dört faktör etkili olmuş olabilir. a Yaratılıştan gelen mizaç ve karakter b İnsanın doğup büyüdüğü çevre ve iklim c Okul ve ailede alınan dini eğitim d Çocuğun anne karnındayken ve doğduğu andaki gökteki yıldızların durumu. 42
İhvan’ı Safa sistemi, batıya, İspanyalı tabib Müslüm B. Muhammed Ebu’l Kasım el Mecriti el Endülüsi tarafından tanıtılmış ve Ortaçağ latin skolastisizmi üzerinde büyük tesirleri olan İspanya filozofların yetişmesinde önemli rolü olmuştur. 43
- Slides: 43