Eski Trk Edebiyat VIII Beyit erhi eyh Glib
Eski Türk Edebiyatı VIII Beyit Şerhi (Şeyh Gâlib) Arzu AYAN 17020304
~ŞEYH G LİB~ 1757 yılında İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Mehmed’dir. Şiirlerinde Hocası Neşet’in verdiği Es’ad mahlasını daha sonra da Gâlib mahlasını kullanmıştır. Babası ve dedesi Mustafa Reşid ve Mehmed efendiler de Şeyh Gâlip gibi Mevlevî, ilim-irfan sahibi şair kimselerdi. Gâlib ilk öğrenimini babasından almış, Tuhfe-i Şâhidî’yi okumuş ve değişik hocalardan Arapça ve Farsça öğrenmiştir.
~ŞEYH G LİB~ Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Hüseyin Dede ve Hoca Neş’et Efendi’den dil ve edebiyat dersleri alması üzerine genç yaşlarda şiire başlamıştır. Henüz 24 yaşındayken ilk şiirlerini divan oluşturacak bir yekûn oluşturan Gâlib, bundan iki yıl sonra da Hüsn ü Aşk’ı nazmetmiştir.
~ŞEYH G LİB~ Otuz yaşlarındayken ailesine haber vermeden ansızın Konya’ya giderek çileye başladıysa da anne ve babasının ısrarlı mektupları ve Ebubekir Çelebi’nin ricası üzerine çilesini geri kalan kısmını Yenikapı Mevlevîhânesi’nde tamamlamak üzere İstanbul’a dönmüştür. Binbir günlük çile sonucunda 11 Haziran 1787’de dede ve hücre-nişîn olmuş ve Ali Nutkî Dede’den hilâfet almıştır. Çile süresince şiirle uğraşmayan Gâlib, tekrar yazmaya başlamıştır. Şiir ve musikiden çok hoşlanan Mevlevîliğe ilgi duyan Sultan lll. Selim, Gâlib’in şiirlerini beğenenler arasındaydı.
~ ŞEYH G LİB~ Galata Mevlevîhânesi postnisîni Halil Numan Dede’nin makamından alınarak yerine getirilen Abdullah Dedenin yolda vefatı üzerine Gâlib; henüz 34 yaşlarındayken Galata Mevlevîhânesi şeyhliğine getirilmiştir. Şair henüz 42 yaşındayken ansızın rahatsızlanarak bir rivayete göre verem olarak vefat etmiş ve Galata Mevlavîhânesi’ne defnedilmiştir. Gâlib’in orta boylu, zarif, güler yüzlü ve nüktedan biri olduğu rivayet edilir.
~ŞEYH G LİB’İN EDEBİ KİŞİLİĞİ~ Şeyh Gâlib’e hem tarikatta hem de şiirde en büyük yol gösterici Mevlânâ’dır. İlhamı Mevlânâ’dan almıştır. Mesnevi’ yi 11 kez okumuş, aldığı feyzi dervişlerine aktarmıştır. Şeyh Gâlib klasik şiirin son büyük şairi olarak kabul edilir. Fuzûlî’nin lirizmi, Bâkî’nin İstanbul Türkçesi, Nedîm’in çoşkulu edası ve Nâbî’nin güçlü fikirleri gibi neredeyse kendinden önce yetişen bütün büyük şairlerin özelliklerini kendinde toplayan Gâlib’in temel kaynağı mesnevî’dir. Sebk-i Hindî’nin Türk edebiyatındaki en güçlü temsilcilerinden olan Gâlib’in şiirleri, bu üslubun kaçınılmaz gereği olarak güçlü semboller ve zaman çözülmesi zor ifadelerle doludur.
Klasik şiirin yerleşik mazmunlarını kullanmakla birlikte, şiirlerinde kendine has yeni mazmunlar geliştirmekten hoşlanan bir şairdir. Mevlevîlik muhittin yetişecek şeyhler makamına kadar yükselen Gâlib’in şiirlerinde tasavvuf düşüncesinin önemli bir yeri vardır. Diğer mutasavvıf şairler gibi didaktik bir kaygı içerisinde olmayan Gâlib, özellikle ilâhî aşkı terennüm ettiği şiirlerinde coşkun bir lirizmi yakalamayı başarmıştır. Tasavvuf, Nâ’ilî ve diğer Sebk-i Hindi şiirlerinde olduğu gibi derindedir.
Şeyh Gâlib, Sebk-i Hindî’nin etkisiyle mücerret kavramlar üzerine dayandırdığı hayallerini müşahhas kavramlarla birleştirmiştir. Klasik bediî üslupta ayrılmayan Gâlib, bu devirde oldukça revaçta olan mahallî-folklorik üslûba fazla temayül göstermemiş, sadece hece vezniyle bir şarkı ve sade Türkçeyle de bir gazel kaleme almıştır. henkten çok manaya önem verdiği için zengin ve renkli hayalleri ile duygu ve düşüncelerini en iyi şekilde yansıtacak derin, âhenkli ve ince anlamlı kelimeleri bulup kullanmaya özen göstermiştir.
Şeyh Gâlib, Farsça kelimeler ile tepkilerden istifade etmesi, sözü kısaltıp anlamı güçlendiren teşbih, istiare, mecaz, kinaye, teşbih gibi sanatlara ve mücerret anlamlı kelimelere yer vermesi, kendini zor ele veren bir şair olmasına sebep olmuştur. Ancak o; “Ol şâ’ir-i kâm-yâb benim kim Gâlib Eşlerini Fehmi eylememek ayb olmaz” diyerek şiirlerinin anlaşılmamasını ayıp telakki etmemiştir.
~ŞEYH GALİP’İN ESERLERİ 1. Dîvân: Şairlik gücünü ortaya koyan eserlerden olan Divân’ını Şeyh Gâlib 1781 yılında henüz yirmi dört yaşında iken divanını tertip eden Şeyh Galib daha sonra yazdığı şiirlerle eserini 5500 beyite çıkarmıştır. Muhsin Kalkışım ve Abdülkadir Gürer tarafından birer doktora çalışmasına konu edinilen divanın çoğu İstanbul kütüphanelerinde olmak üzere kırkın üzerinde nüshası mevcuttur.
Türkiye dışında ise Kahire, Londra ve Paris’te altı nüshası bulunmaktadır. 1252’de (1836) ta‘lik hattıyla basılan divanda yirmi dokuz kaside, bir terciibend, dört terkibibend, yedi müsemmen, sekiz müseddes, on yedi tahmîs, dört muhammes, bir tard ü rekb, altı murabba, altı şarkı, on üç mesnevi, bir bahr-i tavîl, bir tezkire, 372 gazel, 130 kıta, altmış üç rubâî, doksan beş beyit ve beş mısra yer almaktadır. Bunlar arasında III. Selim için on bir kaside, yirmi dört tarih, bir terciibend, bir şarkı, iki mesnevi ve altı beyit bulunmaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndeki bir nüshasında hece vezniyle kaleme alınmış bir türkü vardır.
2. Hüsn ü Aşk: • Şeyh Gâlib’in ününü yapan en önemli eseridir. Gâlib 2001 beyitlik bu mesnevisini 1783’te yirmi altı yaşındayken yazmıştır. Hüsn ü Aşk, Divan şiirinin önde gelen tasavvufi mesnevileri arasında yer alır. Gâlib Hüsn ü Aşk’ı, bir toplantıda Nâbî’nin Hayrabad adlı mesnevisinin övülerek bu mesnevinin üstüne başka mesnevinin yapılamayacağı iddiasının doğru olmadığını ispat etmek amacıyla yazdığını eserinin sebebi tel’if bölümünde söylemektedir.
Hüsn ü şk’ta tasavvuf yolunda fenafillah mertebesine erişebilmek zorlukları ve salikin bu yolda ilerleyebilmek için kendi çabasının yanında bir mürşidin yardımını da ihtiyacı olduğu anlatılmaktadır. Ünlü mesnevide, hikâyenin işleyişi bakımından Fuzûlî’nin Leyla vü Mecnun‘un tasavvufi yönüyle de Attâr’ın Mantıku’t Tayr’ının , İbn-i Sîna’nın Risaletüt’t Tayr'ının ve en çok da Mevlânâ’nın Mesnevi'sinin etkileri vardır. Hüsn ü Aşk’ta ayrıca eski masal motiflerinden de yararlanılmıştır.
3. Şerh-i Cezîre-i Mesnevî Eser tanınmış Mevlevi şeylerinden Yusuf Sineçak’ın, Mevlânâ’nın mesnevi’sinin her cildinin aynı konuda şeçliği yüzer beyitin başına 99 ve sonuna 5 beyit ekleyerek meydana getirdiği 704 beyitlik Cezire-i Mevsnevi adlı eserinin mensup şerhidir. Gâlib Şerhini 1790 yılında Sütlüce’de yazmıştır. 4. Er-Risâletü’l-Behiyyr fi Tarikati’l- Mevleviyye: Bu eser Kösec Ahmed Dede’nin Es-sohbetü’s-Safiyye adlı eserine yazılmış Arapça bir şereftir. Mevlevi tarikatına ilişkin önemli bilgiler içeren eseri Gâlib, Cezire-i Mesnevi’den sonra yazılmıştır.
~GAZEL~ 1. Gül âteş gülbün âteş gülşen âteş cûybâr âteş Semender-tıynetân-ı aşka besdir lâlezâr âteş 2. Hemân ey sâki bir sâgar tutuşdur dest-i dil-dâre Gazabla bezme geldi şem-i meclis-veş yanar âteş 3. Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş 4. Hayâl-i hasret-i hâlinle âh etdikçe ‘uşşakın Şeb firkatde her dem ahterân eyler nisâr âteş 5. Bana dûzahdan ey meh dem urur gülzârlar sensiz Nihâl âteş dıraht-ı dil-keş âteş berk ü bâr âteş
6. Mürekkepdir vücûdu tâ ezelden yek-pâre sûzeşdan ‘Anâsırdan meger ‘uşşaka olmuşdur dû çâr âteş 7. Çerag-ı bezm-i hecri oldugum yamış yakışdırmış Gönül pervânesine vuslat âteş intizâr âteş 8. Beyân-ı sûziş eyler herkes isti’dâd-ı fıtratdan Eder berceste ‘âşık mısra-ı rengîn çenâr âteş 9. Meger kilk-i sebük-cevlânın olmuş germ-rev Gâlib Zemîn âteş zamân âteş bütün nakş u nigâr âteş
~ İKİNCİ BÖLÜM: SÖZLÜKSEL ANLAM ~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Nesîm: (Ar. Nesīm) 1. Hafif esen, hoş ve latif rüzgar. 2. Divân şiirinde nesîm, sevgilinin kokusunu taşımaktadır. Sevgilinin mahallesine gelir ve saçları ile sıkı alakası vardır. Bu bakımdan bir haberci kabul edilir. şık nesîm ile sevgiliden haber alır. Seher ve sabah vakti eser. Salt esinti ve yel anlamında da kullanılır. 3. Tasavvufî karşılğı: Arapça, latif rüzgar demektir. İlâhi inayet yönünden esen rüzgar, ilâhî cemâlin tecelli etmesi. Kesintisiz rahmet, rahmanî soluk.
~ İKİNCİ BÖLÜM: SÖZLÜKSEL ANLAM ~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş teş: (Fars. Āteş) 1. Odun, kömür gibi maddelerin yandıktan sonraki sıcak ve kırmızı durumu, yanmış kömür ve odun. 2. Normalden yüksek vücut ısısı. 3. Aşk, ayrılık, hasret, azap, hiddet, öfke vb. duyguların yakıcı etkisi. 4. Tasavvufta âşk sıcaklığı anlamına gelmektedir.
~İKİNCİ BÖLÜM: SÖZLÜKSEL ANLAM~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Çık-ar-dı: 1. Çıkarma işi 1. Bir olaya sebep olmak, meydana çıkmasına yol açmak 2. Meydana getirmek, oluşturmak hâsıl etmek. Duman çıkarmak, koku çıkarmak, is çıkarmak gibi kullanımlara sahiptir. -Ar: Ettirgen çatıda cümlenin öznesi genellikle işi yapan değil yaptırandır. İşlek olmayan ve çok az sayıda örneği bulunan bir ettirgenlik ekidir: çık-ar-, çök-er-, gid-er-, göç-er-, kayt-ar-, kop-ar-, yak-ar- gibi kullanımları vardır. -d. I: Bilinen geçmiş zaman ekidir.
~İKİNCİ BÖLÜM: SÖZLÜKSEL ANLAM~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Gonca: (Fars. ) 1. Henüz açılmamış çiçek, tomurcuk. 2. Edebiyatımızda sevgili ve sevgilinin ağzı için kullanılmıştır. 3. Tasavufi sembolizmde gonca halindeki gülün vahdeti, açılmış gülün kesreti ifade etmesi gülşen gönül açıklığı yahut kirinden, payından temizlenerek ilâhi güzelliğin yansımasına hazır hâle gelmiş kalbi ifade eder.
~İKİNCİ BÖLÜM: SÖZLÜKSEL ANLAM~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş ı/i (İzâfet kesresi): Farsçadan Osmanlı Türkçesine geçen unsurların en önemlilerinden birisi de tamlamalardır. Farsça isim tamlaması, muzâf (tamlanan) ve muzâfun ileyhten (tamlayan) oluşur. İsim tamlamasında tamlanan asıl unsurdur; anlamı tamamlanan, belirtilen ve özelleştirilen kelimedir. Tamlayan ise yardımcı unsurdur; asıl kelimeyi açıklamaya belirtmeye yardımcı olur. Türkçenin aksine Farsça tamlamalarda önce tamlanan sonra tamlayan gelir. Tamlamadaki ilk unsur olan tamlananın sonuna "-ı/-i" sesi veren bir izâfet kesresi getirilir.
~İKİNCİ BÖLÜM: SÖZLÜKSEL ANLAM~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Çeşm: (Fars. ) 1. Göz. Ümîd: (Fars. Ümīd) 1. Arzu edilen, olması istenen bir şeyin gerçekleşebileceği ihtimâlinin verdiği rahatlatıcı, ferahlatıcı duygu, olması istenen bir şeye duyulan, beklenti umut. -im: I. Tekil iyelik ekidir. -den: Ayrılma hâli eki
~İKİNCİ BÖLÜM: SÖZLÜKSEL ANLAM~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Gonce-i çeşm-i ümidimden: ümit gözünün goncasından Bırakdı: geçişli f. (Kökü belli değildir) 1. Eldeki bir şeyi tutmayı vaz geçip tutmaz olmak. 2. Bir şeyi bir kimseye başkasına verilmek üzere tedvî etmek. 3. Hâsıl etmek, meydana getirmek. -dı: Bilinen geçmiş zaman ekidir.
~İKİNCİ BÖLÜM: SÖZLÜKSEL ANLAM~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Gül-şen: (Fars. gül ve yer bildiren -şen ekiyle gul-şen) Gül bahçesi, gülistan, gülzar. Tasavvufta kalbin mutlak olarak fethi ve açılışı anlamına gelmektedir. mâl-im-e: (Ar. emel’in çoğul şekli āmāl) Emeller, istekler anlamına gelmektedir. Gülşen-i âmâlime: Emellerimin gül bahçesi. -im: l. tekil iyelik eki. -e: Yönelme hâli eki.
~İKİNCİ BÖLÜM: SÖZLÜKSEL ANLAM~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Berk: (Arapça) Şimşek. Tasavvufî anlamı: Arapça parıltı demektir. Tasavvuf yoluna giren Salik’e ilk görünen ilk ışık Allah’ın kulunu kendi yoluna davet etmek için kalbine vahyetmiş olduğu ilham.
~İKİNCİ BÖLÜM: SÖZLÜKSEL ANLAM~ Bahâr: 1. Kış ile yaz arasında 21 Mart’tan 22 Haziran’a kadar süren mevsim, ilkbahar. 2. Meyve ağaçlarının bu mevsimde açan çiçekleri. 3. Divan edebiyatında da en çok üzerinde durulan mevsim bahardır. Başta gül, lale, menekşe olmak üzere çiçeklerin sevgililerden bir haber bulundurmaları bağ ve bahçenin bu mevsimde güzelleşmesi akarsuların daha coşkun akması yönlerden şair baharı diğer mevsimlerden üstün tutmuştur. Tasavvufta ise müridin murakabe, vecd ve istiğrak hâlinde ruhî âlemlere dalarak, mânâları idrâk etmesi ve rûhaniyyetin zuhur etmesi olayına bahar denir.
~ÜÇÜNCÜ AŞAMA: DÜZYAZI (DİL İÇİ ÇEVİRİ)~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Beyitin özgün kelimelerle düzyazıya çevrilişi: [ Nesîm gonce-i ceşm-i ümîdimden âteş çıkardı. Berk-i bahâr gülşen-i âmâlime âteş bırakdı. ] Beyitin güncel kelimelerle düzyazıya çevrilişi (dil içi çeviri): [ Rüzgar, ümit gözümün goncasından âteş çıkardı. İlkbahar şimşeği (ise) emellerimin gül bahçesine âteş bıraktı. ]
~DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ŞİİRSEL ANLAM~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Birinci dizedeki tasavvufi olarak “nesîm”, inayet yönünden esen rüzgâr ilâhi cemâlin tecelli etmesi gibi manalara gelir. “Şimşek” sâlike ilk olarak görünenen ve onu Allah’ı seyr etmesi için Mevlâ’ya yakınlık makamına davet eden parlak ışıltı olarak tarif edilir. İkinci dizedeki gül bahçesi ise kalbin mutlak olarak fethi ve açılışını temsil eder. Bu itibarla beyitte Allah’ın kalbini, Cemâl ve Celâl tecellileri ile açtığı âşığı sevindirdiği, ümitlendirdiği ve kendisine çağırdığı manaları yüklenmiş olur.
~ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ŞİİRSEL ANLAM ~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Beyitte nesîm, gonce, gülşen, berk, bahâr kelimelerinden hareketle temel düşünce yeri gül bahçesidir. Birinci dizede ümîdin gonca gibi kapalı bir göz olarak tasvir edilişi âşığın, özellikle sevgilinin ihsanına kavuşmadan önceki hâlidir. Bu tasvir, sevgilinin iltifatından mahrum, talihi kapalı âşığın içine düştüğü zulmetin, darlığın; çaresizlik ve ıstırabın bir yansımasıdır.
~DÖRDÜNCÜ AŞAMA: ŞİİRSEL ANLAM~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Sevgilinin cemâlden gelen davranışları âşığa hoş esen rüzgar gibi gelir. Bahar mevsiminde hafif hoş esen rüzgarın etkisiyle goncadan âteş çıkması onun açılmaya başlaması veya gül hâline gelmesi manasına gelir. Bu durumda sevgilinin ihsanı ile ortaya çıkan, canlanan veya artan ümit, güle benzetilmiştir. Ümit gözü sevgilinin ihsanı ile gül gibi açılıp nurlanır âşık neşelenir, ferahlar.
~ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ŞİİRSEL ANLAM ~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş İkinci dizedeki bahar şimşeğinin emel bahçesinin âteş bırakması ise iki şekilde düşünülebilir. Birincisi bu şimşegin yakıcı etkisi ile bahçenin yakılması yok edilmesidir. Bu durumda sevgilinin, bir yandan âşığın ümidi canlandırırken diğer yandan isteklerinin gerçekleşmesine mâni olduğu manası ortaya çıkmaktadır. İkincisi ise, gül ile âteş arasındaki renk münasebetiyle ve âteş bırakmak ifadesine yüklenilebilecek alevlendirmesine vesile olmak ve dolayısıyla canlandırmak manasından hareketle, bu bahçenin güllerle donatılması yani emellerin yeşermesi güçlenmesi ve gerçekleşmeye yüz tutmasıdır.
~ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ŞİİRSEL ANLAM ~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Bütün bunların bahar mevsimi çerçevesinde verilmesi de önemli bir düşünce birimidir. Bahar, hayat için diriliştir. Çiçekler bu mevsimde açar, tabiat yağmur damlalarıyla berekete kavuşur. Bu mevsim özellikle beraberinde getirdiği güzellikler ile vefa, cömertlik gibi unsurlarla iç içedir. Sevgili ihsanları aşığa bu mevsimde bazen nesîm, bazen de şimşek suretinde tecelli etmesiyle âşığa bahar mevsimi yaşatır.
~ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ŞİİRSEL ANLAM~ Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş İkinci bir anlam olarak şairin, ikinci dizede emel kelimesinin yerine âmâl şeklinde çoğunluğu kullanması da bazı tasavvufi çağrışımlarıda beraberinde getirmektedir. şığın tek emeli Allah olmalıdır. Bu bakımdan ondan başka veya birden fazla isteğe sahip olmak âşık için kötü bir hâldir. Bu durumda beyitte birinci dizedeki Allah’ın ihsan rüzgârı ile okşanarak rahatlığa kavuşan âşığın, gaflete düşüp gönlünü çeşitli heveslerle doldurduğu ve böylece asıl hedefinden sapmaya başlayınca ona ilâhi ikaz olarak şimşeğin gelmesi manası ortaya çıkar.
~ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: ŞİİRSEL ANLAM~ Nesim âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bıraktı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Bunlardan hareketle ikinci dizedeki şimşeğin korkutucu ve yakıcı olması ve âşığa korku vermesi ile Allah’tan başka emellerin yok olmasına işarettir. Burada âşığın lehine bir durum olmuştur. Birinci dizedeki ümit kelimesi ve ikinci dizedeki aşığın korku içine girmesi bize tasavvuftaki korku ve ümit dengesini hatırlatmaktadır. Şair, birinci dizede ilâhi rüzgâr ile âşığın ümidini canlandırırken ikinci dizede de şimşeğin etkisi ile aşığa korku vererek korku ve ümit duygularını kuşun iki kanadı gibi dengelemiştir diyebiliriz.
~BEŞİNCİ AŞAMA: EDEBİ SANATLAR Gülşen Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Gonca Bahâr Tenâsüp: bahar, gonca, gülşen kelimeleri birbiriyle anlam bakımından uyumludur. Tekrir: âteş kelimesi beyit icerisinde tekrar etmiştir. Tenâsüp
BEŞİNCİ BÖLÜM: EDEBİ SANATLAR Nesîm âteş çıkardı gonce-i çeşm-i ümîdimden Bırakdı gülşen-i âmâlime berk-i bahâr âteş Teşhis: Yıldırımın ateş bırakması ve rüzgarın ateş çıkarması insanın yapabileceği bir eylem iken burada görev rüzgara ve yıldırıma yüklenmiştir. O nedenle kişileştirme sanatı kullanılmıştır. Teşbih: gonce-i çeşmi ümidimden ifadesinde ümit goncaya benzetilmiştir. gülşen-i âmâlerim ifadesinde emeller, gül bahçesine benzetildiği için teşbih sanatına yer verilmiştir.
KAYNAKÇA • CEBECİOĞLU, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimler Sözlüğü, Anka Yayınları, 2000. • ŞENTÜRK, Ahmet, Atilla, Üniversiteler için Eski Türk Edebiyatı, Dergah Yayınları, İstanbul, 2019. • EREN, Abdullah ‘Şeyh Gâlib'in Bir Gazelinin Şerhi’( teş Redifli Gazel), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2010. • GÖLPINARLI, Abdülbaki, Şeyh Gâlib Hayatı Sanatı, Şiirleri, Varlık Yayınevi, 1953. • https: //islamansiklopedisi. org. tr/Şeyh-Gâlib. • http: //lugatim. com.
BENİ DİNLEDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.
- Slides: 39