Eski Trk Edebiyat VII Beyit erhi AD ONUR
Eski Türk Edebiyatı VII Beyit Şerhi AD : ONUR SOYADI: ÇALIŞKAN NUMARA : 17020295
NİY ZÎ-i MISRÎ ﻧﻴﺎﺯﺉ ﻣﺼﺮﻱ 9 Mart 1618 Malatya’nın Aspozi kasabasında doğdu. Asıl adı Mehmed’dir. Şiirlerinde, ilim tahsili için bir süre Mısır’da kaldığından “Mısrî” mahlasıyla “Niyâzî” mahlasını kullanmış, bu ikisinin birleşiminden meydana gelen Niyâzî-i Mısrî, Mısrî Niyâzî ve Şeyh Mısrî diye tanınmıştır.
NİY ZÎ-i MISRÎ ﻧﻴﺎﺯﺉ ﻣﺼﺮﻱ • Niyâzî gençlik yıllarındaki tahsili sırasında sûfîlere muhalif olduğunu, meclislerine gitmediğini, ancak zamanla bu görüşünün değiştiğini ve bir Halvetî şeyhine intisap ettiğini, Nakşibendî dervişi olan babası Soğancızâde Ali Çelebi’nin bundan memnun olmayıp kendi şeyhine götürmek istediğini, fakat bu şeyhi kâmil bulmadığı için babasının teklifini reddettiğini söyler. Şeyhinin Malatya’dan ayrılmasının ardından zâhir ilimleri alanındaki öğrenimini sürdürmek üzere Diyarbekir’e giden (1048/1638), bir yıl orada kaldıktan sonra Mardin’e geçen Niyâzî bu iki şehirdeki âlimlerden mantık ve kelâm okudu. 1050’de (1640) Kahire’ye gidip Ezher medreselerinde ilim tahsiline başladı. Bu sırada oturmakta olduğu Şeyhûniyye Külliyesi’ndeki Kādirî Tekkesi’nin şeyhine intisap etti.
NİY ZÎ-i MISRÎ ﻧﻴﺎﺯﺉ ﻣﺼﺮﻱ • Abdülkādir-i Geylânî rüyasında zuhur ederek zâhir ilmini öğrenip onunla amel etmesini, tarikat ilmini ise bir mürşide ulaşarak elde edebileceğini, ancak kendisini irşad edecek kişinin bu şehirde olmadığını söylemesi üzerine üç yıldır ikamet etmekte olduğu Kahire’den şeyhinin izniyle ayrıldı. Mısır, Suriye ve Anadolu’nun çeşitli şehirlerini dolaşıp 1056’da (1646) İstanbul’a gitti. Küçükayasofya civarında Sokullu Mehmed Paşa Camii Medresesi’nin bir hücresinde halvete girdi, daha sonra bir süre Kasımpaşa’da Uşşâkī sitanesi’nde misafir kaldı. Aynı yıl İstanbul’dan ayrılıp Anadolu şehirlerini dolaşmaya başladı.
NİY ZÎ-i MISRÎ ﻧﻴﺎﺯﺉ ﻣﺼﺮﻱ • • • Tasavvuf tarihinin önemli isimlerindendir. İlim ve mârifet aşkı onu sadece Anadolu’da değil bir çok yolculuklara sevk etmiştir. Niyâzî-i Mısrî klasik mutasavvıflar gibi tekkesine kapanıp iç âlemine yönelmek yerine hareketli bir tasavvufî hayat yaşamayı tercih etmiştir. Bursa Ulu Câmii’nde vaazlarıyla halka irfân bilgisini sunmuştur. Vaazlarında cifre dayalı bilgi verdiği için sürgün edilir. Hak bildiği şeyleri gerek padişah gerek devlet adamları gerekse de hasımları karşısında çekinmeden söylerdi. Ömrünün büyük bölümü sürgünde geçme sebebi budur. Niyâzî-i Mısrî ilâhileri zikir meclislerinde asırlarca okunmuş ve bestelenmiştir. Tasavvuf mûsikisi içinde Yunus Emre’den sonra şiirleri en çok bestelenen şâirlerden biridir.
NİY ZÎ-i MISRÎ ﻧﻴﺎﺯﺉ ﻣﺼﺮﻱ • Sadrazam Bozoklu Mustafa Paşa, Niyâzî’nin Edirne’ye gelmesi halinde sözlerinin halk ve ordu üzerinde etkili olacağını ve büyük bir fitne kopacağını ileri sürerek padişahı etkiledi. Niyâzî’nin müridleriyle birlikte öğle namazından önce Selimiye Camii’ne geldiğini duyan halk camiyi doldurdu. Sadrazam, şeyh sürgün edilmezse büyük bir kargaşa çıkacağını söyleyerek padişahı tekrar uyardı. Bunun üzerine Kaymakam Vezir Osman Paşa ile yeniçeri ağası Abdullah Ağa, padişah tarafından davet edildiğini belirterek Niyâzî’yi camiden dışarı çıkarıp Limni’ye sürgün edildiğini kendisine tebliğ ettiler. Otuz kadar müridiyle birlikte tekrar Limni’ye gönderilen Niyâzî-i Mısrî ertesi yıl burada vefat etti.
İKİNCİ AŞAMA : SÖZLÜKSEL ANLAM Ey göñül gel ġayriden geç ʿaşḳa eyle iḳtidā Zümre-i ehl-i ḥaḳīḳat añı ḳılmış muḳtedā • Ey: Ünlem anlamında kullanılmıştır. Hitap edilen kimsenin dikkatini çekmek veya anlamı güçlendirmek için kullanılır: Ey gönül! “Hitap sözü. ” • Göñül: Eski Türkçede “köngül” olarak biliniyor. İki anlamı vardır. Birinci anlamı: Îman, sevgi ve nefretin, iyi ve kötü bütün duyguların kaynağı olduğu kabul edilen kalbin mânevî yönü, yürek. İkinci anlamı: Cenâb-ı Hakk’ın insanda tecellî ettiği yer, tasavvufî aşkın kaynağı. Beyitte ikinci anlamında kullanılmış tasavvufî yönü ağır basıyor.
İKİNCİ AŞAMA : SÖZLÜKSEL ANLAM Ey göñül gel ġayriden geç ʿaşḳa eyle iḳtidā Zümre-i ehl-i ḥaḳīḳat añı ḳılmış muḳtedā ġayr: Arapça kökenli bir kelimedir. Birinci anlam: Başka bir kimse, başkası anlamında. İkinci anlamı Mısrî’nin kullandığı tasavvuf anlamı: Mâsivâ, sivâ. ʿaşḳa: “ışk”arapça anlamıdır. Aşk sarmaşık anlamına gelen “ışk” kelimesinden alınmıştır. Sarmaşık, sarıldığı yeri nasıl kaplarsa, aşk da girdiği kalbi öyle kaplar. ”Aşk” daha çok duygusal bir sevgiyi ve muhabbeti ifade eder. ”Işk” ise ulvî ve manevi sevgiyi dile getirir.
İKİNCİ AŞAMA : SÖZLÜKSEL ANLAM Ey göñül gel ġayriden geç ʿaşḳa eyle iḳtidā Zümre-i ehl-i ḥaḳīḳat añı ḳılmış muḳtedā eyle: Bir kişiden veya bir şeyden yoksun bırakmak, etmek, yapmak anlamları vardır. İḳtidā: Arapça kidvet “örnek, kendisine uyulan kimse”den iḳtidā: Birini örnek alıp ona uyma, örnek tutma, tâbi olma anlamındadır. Zümre-i: Arapça “zumre”. Topluluk, grup, cemaat anlamındadır. Beyitte hakikat cemaati anlamını vermiştir.
İKİNCİ AŞAMA : SÖZLÜKSEL ANLAM Ey göñül gel ġayriden geç ʿaşḳa eyle iḳtidā Zümre-i ehl-i ḥaḳīḳat añı ḳılmış muḳtedā ehl: Arapça kökenli ehl kelimesi; dost, sahip, mensup, maharet sahibi, usta anlamlarına gelir. Ehl kelimesi kendinden sonra aldığı izâfet kesresi ile bir tamlama oluştururak “hakikat sahibi” anlamını alıyor. -ı/-i(izâfet kesresi): Farsça isim tamlaması tamlanan ve tamlayan olmak üzere iki unsurdan oluşur. İsim tamlamasında tamlanan asıl unsurdur; anlamı tamlanan, belirtilen kelimedir. Tamlayan ise yardımcı unsurdur; asıl kelimeyi açıklamaya belirtmeye yardımcı olur. Türkçe’nin aksine Farsça tamlamalarda önce tamlanan sonra tamlayan gelir. Tamlamadaki ilk unsur olan tamlananın sonuna “ ı/-i” sesi veren izâfet kesresi getirilir.
İKİNCİ AŞAMA : SÖZLÜKSEL ANLAM Ey göñül gel ġayriden geç ʿaşḳa eyle iḳtidā Zümre-i ehl-i ḥaḳīḳat añı ḳılmış muḳtedā ḥaḳīḳat: Arapça isim kökenli bir kelimedir. Birinci anlam: Asıl olan durum ve şekil, gerçek, asıl. İkinci anlamı: Var olan, gerçekleşmiş bulunan, fikir, tasavvur veya hayal olmayıp fiilî olarak var olan şey, vâkıa. muḳtedā: Arapça iḳtidā “bir kimseye uymak, tâbi olmak”tan muḳtedā. Birinci anlamı: Fikir ve davranışları ölçü olarak benimsenen, örnek alınan kimse. İkinci anlamı: Rehber, kumandan, lider, imam vb. durumunda olup önde bulunan, uyulan, tâbi olunan kimse.
ÜÇÜNCÜ AŞAMA: DÜZYAZI (DİL İÇİ ÇEVİRİ) • Ey göñül gel ġayriden geç ʿaşḳa eyle iḳtidā Zümre-i ehl-i ḥaḳīḳat añı ḳılmış muḳtedā Beyitin özgün kelimelerle düzyazıya çevrilişi: (Ey gönül gel gayriden geç aşka iktida eyle, zümre-i ehl-i hakîkat anı mukteda kılmış. ) Beyitin güncel kelimelerle düzyazıya çevrilişi(Dil içi çeviri): [Ey gönül, her şeyden vazgeç; gel aşka tabi ol. Hakikat sahibi cemaat hep aşkı örnek almıştır. Gönül (kalp) gözü açık olanlar başkalarının doğru yolu göstermesini ihtiyaç hissetmezler. ]
DÖRDÜNCÜ AŞAMA: ŞİİRSEL ANLAM Ey göñül gel ġayriden geç ʿaşḳa eyle iḳtidā Zümre-i ehl-i ḥaḳīḳat añı ḳılmış muḳtedā • Beyitte kişinin aşka uymak dışında her şeyden vazgeçmesi gerektiğini, bütün hakikat sahipleri ancak aşkı kendilerine rehber edindiklerinde Allah’a ulaşabildiklerinden bahseder. Niyâzî-i Mısrî’ye göre aşk yaşamanın tek amacıdır. Ölümden sonraki hayattan sonra varılacak tek noktadır. • Gönül hakîkati bilen, tadan ve yaşayan âşıklara üstad olur. Artık her şey onu anlatır. Her şey onunla varlığını sürdürür. Gönül aynasının günah kirlerinden arınması, saf olması gerekir. Dervişler, gönüllerinde Hakk’ın varlığından başka bir şeye önem vermezler.
DÖRDÜNCÜ AŞAMA: ŞİİRSEL ANLAM Ey göñül gel ġayriden geç ʿaşḳa eyle iḳtidā Zümre-i ehl-i ḥaḳīḳat añı ḳılmış muḳtedā • Aşk her şeyin temelidir ve kainâtın ruhudur. İnsanda aşk yüzünden var oluşun ilk kaynağına geri dönmeye çabalar. Aşk öyle ateştir ki, parlayınca mâşuktan başkasını yakar. • Bizi ilahî aleme ulaştıran tek şey aşktır. Aşkın yıkıcılığı, bir anlamda yapıcılıktır. Çünkü aşkın ateşi, insanın putlarını hakikatlerden alıkoyan masivayı yok eder. Onu temizler. Aşkın ateşi, insanı tevhide ve gerçek istikrara ulaştırır.
BEŞİNCİ AŞAMA: SÖZ SANATLARI • Ey göñül gel ġayriden geç ʿaşḳa eyle iḳtidā Zümre-i ehl-i ḥaḳīḳat añı ḳılmış muḳtedā Nida(seslenme) : Ey göñül Tecrid: Gönülü kendinden farklı görüyor onu soyutluyor. Teşbih(benzetme): Aşka eyle iktida “aşka boyun eğ” boyun eğmek insana has özellik aşk insana benzetildiği için de Teşhis(kişileştirme) sanatını görüyoruz.
KAYNAKÇA • 1) Hacı İsmail Hakkı ALTUNTAŞ, “Niyâzî-i Mısrî Divan-ı İlâhiyyat ve Açıklaması, c. 1, Ocak 2010 • 2) Muhammed ÜLGEN, “Niyâzî-i Mısrî Dîvânı’nda Tasavvufî Istılâhlar”, Fırat Üniversitesi, Elazığ, 2013 • 3) Fatma Kübra MİNNET, “Niyâzî-i Mısrî’nin Dîvânı’nda İlâhi Aşk Kavramı”, Ankara Üniversitesi, 2019 • 4) TDV İslam Ansiklopedisi-Niyâzî-i Mısrî • 5) Kubbealti Lügati
BENİ DİNLEDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.
- Slides: 19