ESK TRK EDEBYATI VIII BEYT ERH NEDM MERVE
ESKİ TÜRK EDEBİYATI VIII BEYİT ŞERHİ – NEDÎM MERVE YILMAZ 17020279
NEDÎM İstanbul’da muhtemelen 1092 (1681) yılında doğdu. Adı Ahmed’dir. Babası, Sultan İbrâhim devri kazaskerlerinden Merzifonlu Mustafa Muslihüddin Efendi’nin oğlu Kadı Mehmed Efendi, annesi, İstanbul’un fethinden itibaren devlet hizmetinde bulunan Karaçelebizâdeler ailesinden Sâliha Hatun’dur. Dedesi bazı çirkin lakapları yüzünden Mülakkab Mustafa Efendi diye tanındığı için Nedîm’den de zaman Mülakkabzâde diye bahsedilmiştir. Aile çevresinde iyi bir eğitim gördü. Dönemin klasik ilimleri yanında Arapça ve Farsça öğrendi. Tahsilini tamamladıktan sonra Şeyhülislâm Ebezâde Abdullah Efendi’nin de bulunduğu bir heyet tarafından yapılan imtihanda hariç medresesi müderrisliğini elde etti. III. Ahmed döneminin (1703 -1730) başlarında şiirleriyle tanınmaya başlayan Nedîm daha sonraki yıllarda bazı devlet adamlarının yakın çevresine girdi, kendilerine kasideler sunarak dostluklarını kazandı.
NEDÎM Özellikle Lâle Devri’nin ünlü veziri Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa’nın hemen her faaliyeti için devrin diğer şairleri gibi Nedîm de kıta ve kasideler yazdı; Paşa da kendisini daima gözetip kolladı. Kütüphanesinin hâfız-ı kütüblüğünü yaptığı İbrâhim Paşa tarafından kurulan tercüme heyetlerinde görev alan Nedîm meslek hayatında da çabuk ilerledi, 1138’de (1726) hariç medresesi müderrisliğinden Mahmud Paşa Mahkemesi nâibliğine getirildi. 1139’da (1727) Molla Kırîmî Medresesi’nde, 1140’ta (1728) Nişancı Paşa-yı Atîk Medresesi’nde görev yaptı. Bir yıl sonra Sahn-ı Semân medreseleri müderrisliğine yükseldi. Lâle Devri’yle birlikte Nedîm’in de sonunu hazırlayan Patrona Halil İsyanı patlak verdiğinde Sekban Ali Paşa Medresesi’nde müderristi.
NEDÎM Nedîm’in ölüm sebebi hakkında değişik rivayetler vardır. Hem yaratılıştan hassas olması hem de ailede yaşanan olaylar onun üzerinde sürekli korku hali bırakmıştır. Dedesi Mülakkab Mustafa Muslihuddin Efendi’nin linç edilmek suretiyle öldürülmesi aileyi derinden sarsmıştı. Kaynaklarda şairin, Patrona Halil İsyanı’nı takip eden günlerde “illet-i vehîme”den veya içkiye düşkünlüğü ve afyon kullanması yüzünden titreme hastalığından öldüğüne dair bilgiler yer alır. Müstakimzâde Süleyman Sâdeddin ise Nedîm’in ihtilâl esnasında korkudan evinin damına çıktığını ve oradan düşerek öldüğünü söyler. Herhalde Nedîm’in isyan sırasında yaşadığı ruh hali onu ölüme götürmüştür. Ali Canip Yöntem’in bulup yayımladığı Nedîm’in terekesine dair kassam hücceti sûreti 15 Rebîülâhir 1143’te düzenlendiğine göre şair bu tarihten önce ölmüştür. Kabri Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’nın Miskinler Tekkesi kısmındadır.
NEDÎM Kasidede Nef‘î’nin, gazelde hikemî tarzın büyük temsilcisi Nâbî’nin etkisinin revaçta olduğu şiir ortamında yetişen Nedîm çok geçmeden “Nedîmane” denilen yeni bir tarz geliştirmiştir. Bu tarzın esasını söyleyiş mükemmelliği, yerlilik arzusu ve şuh eda oluşturur. Bulduğu yeni bir imajı veya hoşuna giden orijinal benzetme unsurlarını şiirlerinde tekrar söz konusu eden Nedîm’in asıl kudreti dili kullanmadaki ustalığındadır. Konuşma dilinden gelen söyleyişleri kullanmadaki dehası ve âhengi sağlamadaki titiz işçiliği onu çağdaşlarından ayırır. Kafiye, redif ve vezinde fevkalâde başarılıdır. Ara sıra Türkçe kelime ve eklerle yaptığı kafiyelerdeki âhenk ve tabiilik daha önceki şairlerde az rastlanan bir husustur. Aruzun mûsikisini yakalayarak onu âdeta bir âhenk unsuru olarak kullanması şiirlerine bestelenmeye elverişli bir yapı kazandırmıştır. Nitekim yaşadığı dönemden başlayarak musammatları, gazelleri ve şarkıları çokça bestelenmiştir. Onun şiirlerindeki önemli özelliklerden biri de yerlilik merakıdır. Mahallîleşme akımının 18. yüzyıldaki en büyük temsilcisi Nedîm’dir. İfade ve üslûpta halk edebiyatına yakınlaşması, gerçek hayattan alınan unsurları kullanması, günlük dilden gelen deyimlere yer vermesi, yerlilik arzusunu gösteren unsurlar olarak değerlendirilmektedir. 18. yüzyılda halk şiiri ve divan şiiri arasında görülen nisbî yakınlaşmada onun hece vezniyle yazılmış iki koşmasının önemli yeri vardır. Ancak şairin en dikkate değer yanı şiirlerinde İstanbul hayatından sahneler sunmuş olmasıdır.
NEDÎM – ESERLERİ 1. Divan: Bilinen en eski tarihli nüshası 1149’da (1736) istinsah edilmiş olup Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. 2. Sahâifü’l-ahbâr: Lâle Devri’nde kurulan tercüme heyetlerinde görev alan Nedîm, IV. Mehmed’in müneccimbaşısı Derviş Ahmed Efendi’nin Câmiʿu’d-düvel adlı Arapça eserini Sahâifü’l-ahbâr ismiyle Türkçe’ye çeviren komisyonda da yer almış, İbrâhim Paşa’ya sunulan bu çeviri basılmıştır. 3. Aynî Tarihi: Bedreddin el-Aynî tarafından yazılan ʿİḳdü’l-cümân adlı İslâm tarihi Nedîm’in de içinde bulunduğu tercüme heyetince çevrilmişse de onun hangi bölümleri tercüme ettiği bilinmemektedir. Nedîm’in bunlardan başka Şehid Ali Paşa’ya mülemma‘ tarzında bir dilekçesi, İzzet Ali Paşa’nın şaka yollu mektubuna mensur cevabı, Safâyî’nin Tezkire’sine takrizi ve Münşeât-ı Azîziyye’de yer alan kime yazıldığı tesbit edilemeyen bir mektubu bilinmektedir
GAZEL Ey turra bâğ-ı hüsnde sünbül müsün nesin Ey hâl-i fitne yohsa karanfül müsün nesin Ey hâl pâsbânı mısın sen o gerdenin Kâfur içinde habbe-i fülfül müsün nesin Ebrûlar üzre bir dahı sarkup görünmedin Ey kâkül âşinâ-yı tekâsül müsün nesin Feryâd ey kirişme amân ey nigâh amân Zehr-i hıred belâ-yı tahammül müsün nesin
GAZEL Ey hat seninle hüsn-i ruh u leb güşâdedir Sen şârih-i kitâb-ı Gül ü Mül müsün nesin Lutfet yetişsin ol kad-i bâlâya destimiz Gel gel yetiş aman ki tegâfül müsün nesin Ey reng-i çehre ben hele farkında âcizim Gül-penbe yâ ki sürh ya gülgül müsün nesin Hoşdur tekerrürün dile ey lehce-i Nedîm Bilmem gülû-yı şîşede kul musun nesin Vezin: Mef’ûlü / fâ’ilâtü / Mefâ’îlü / fâ’ ilün
İKİNCİ AŞAMA : SÖZLÜKSEL ANLAM Ey turre bâğ-ı ḥüsnde sünbül müsüñ nesiñ Ey ḫâl-i fitne yoḫsa ḳaranfül müsüñ nesiñ Ey: (Arapça) «Bak, dinle, dikkat et, yahut, demektir ki» mânalarına gelmektedir. Bir ibareyi tefsir için kullanılır. (Türkçe) Nidâ içindir. Hitap sözüdür. Turre: (Arapça) Alın saçı, kıvırcık saç lülesi. Bâğ: (Farsça): Büyük bahçe, bostan, üzüm asmaları bulunan yer. -ı/-i : (İzafet kesresi) Osmanlı ve Eski Türkçe de Farsça isim ve sıfat tamlamalarında kullanılan dilbilgisi unsuruna izafet kesresi adı verilir. İzafet kesresine göre Farsça tamlamalarda önce tamlanan sonrasında tamlayan gelmektedir. İzafet’in kelime anlamı yakın etmek, katıştırmak mânasına gelirken, iki Farsça ismini birleştirerek tamalar izafet kesresi ile yapılmaktadır. Hüsn-de: Güzellik, iyilik. (-de/-da: Bulunma Hal Eki) Bâğ-ı hüsn: Güzellik bahçesi
İKİNCİ AŞAMA : SÖZLÜKSEL ANLAM Ey turre bâğ-ı ḥüsnde sünbül müsüñ nesiñ Ey ḫâl-i fitne yoḫsa ḳaranfül müsüñ nesiñ Sünbül: Soğandan hasıl olan bir bitki, çiçek. Müsün: Soru edatı (mü: Soru Eki sün: 2. Tekil Geniş Zamanın Ek Fiili) Nesin: Soru Zarfı (ne: isim) (sin: 2. Tekil Geniş Zamanın Ek Fiili) Ey: Arapça) «Bak, dinle, dikkat et, yahut, demektir ki» mânalarına gelmektedir. Bir ibareyi tefsir için kullanılır. (Türkçe) Nidâ içindir. Hitap sözüdür. Hâl: Vücutta hususan yüzde görünen siyah benek, ben. -ı/-i: (İzafet Kesresi): Osmanlı ve Eski Türkçe de Farsça isim ve sıfat tamlamalarında kullanılan dilbilgisi unsuruna izafet kesresi adı verilir. İzafet kesresine göre Farsça tamlamalarda önce tamlanan sonrasında tamlayan gelmektedir. İzafet’in kelime anlamı yakın etmek, katıştırmak mânasına gelirken, iki Farsça ismini birleştirerek tamalar izafet kesresi ile yapılmaktadır. Fitne: İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya hak ve hakikatten saptıracak şey. Karışıklık. Ara bozmak. Dedikodu. Ortalık karıştırıcı.
İKİNCİ AŞAMA : SÖZLÜKSEL ANLAM Ey turre bâğ-ı ḥüsnde sünbül müsüñ nesiñ Ey ḫâl-i fitne yoḫsa ḳaranfül müsüñ nesiñ Hâl-i fitne: Ortalık karıştırıcı ben. Yoh-sa: Bir tutumun, bir davranışın, bir düşüncenin ters, karşıt olasılığını anlatmak için kullanılır. (-sa/-se: Şart kipi) Karanfül: Yaprağı, çiçeği ve kokusu güzel ve uzun olan budaklı bir nebat. Karanfil. Müsün: Soru edatı (mü: Soru Eki sün: 2. Tekil Geniş Zamanın Ek Fiili) Nesin: Soru Zarfı (ne: isim) (sin: 2. Tekil Geniş Zamanın Ek Fiili)
ÜÇÜNCÜ AŞAMA: DÜZYAZI (DİL İÇİ ÇEVİRİ) Ey turre bâğ-ı ḥüsnde sünbül müsüñ nesiñ Ey ḫâl-i fitne yoḫsa ḳaranfül müsüñ nesiñ Beyitin özgün kelimelerle düzyazıya çevrilişi: (Ey turre bâğ-ı ḥüsnde sünbül müsüñ nesiñ ; ey ḫâl-i fitne yoḫsa ḳaranfül müsüñ nesiñ) Beyitin güncel kelimelerle düzyazıya çevrilişi (dil içi çeviri): Ey kıvrım olan saç lülesi! Güzellik bağında sünbül müsün nesin? Ey (sevgilinin yüzündeki) ortalık karıştırıcı ben! Yoksa (sen) karanfil misin nesin?
DÖRDÜNCÜ AŞAMA: ŞİİRSEL ANLAM Ey turre bâğ-ı ḥüsnde sünbül müsüñ nesiñ Ey ḫâl-i fitne yoḫsa ḳaranfül müsüñ nesiñ Klasik Türk şiirimizde, sevgiliye ait pek çok güzellik unsurundan bahsedilmektedir. Bunlardan biri de beyitte de bahsedildiği gibi sevgilinin saçlarıdır. Divan edebiyatında sevgilinin saçı siyahtır. Bu saç aynı zamanda karanlığın da sembolüdür. Bu karanlık, aşığa yüz vermeyen sevgilinin acımasızlığını gösterdiği gibi küfrü de simgelemektedir. Bu bakımdan saçlar çoğu zaman kâfiristan olarak anılmaktadır. Şekil açısından dağınık ve perişanlık mefhumlarını anımsattığından dolayı dağınık saçın benzetilenleri olarak şiirimizde kendisine kullanım yeri bulmuştur. Karanlıklar içinde âb-ı hayatı aramaya çıkan aşık, sevgilinin saçları ve karmaşıklığı arasında kaybolup gitmektedir. Sevgilinin saçının her bir teli aşığa bir yılan ve ejderha olmaktadır. Saçının kıvrım oluşu adeta aşığı hapseden bir tuzak gibidir. Tasavvufi mânada ise kesrettir. Sâlikin vahdeti temsil eden yüze ulaşmasını engellleyen masivâdır. (Allah’dan başka her şey)
DÖRDÜNCÜ AŞAMA: ŞİİRSEL ANLAM Ey turre bâğ-ı ḥüsnde sünbül müsüñ nesiñ Ey ḫâl-i fitne yoḫsa ḳaranfül müsüñ nesiñ Sümbül Klasik Türk şiirimizde çok sık kullanılan çiçeklerden bir tanesidir. Beyitlerde genellikle «güzel kokulu» «kıvrımlı, dalgalı, karmaşık görünümlü» «siyaha yakın rengi» ve açıldığı dönem itibariyle «baharın habercisi» olarak işlenir. Nedîm de bu beyitte sevgilinin saçlarını güzellik bahçesindeki bir sünbül gibi görmektedir. Sevgilinin saçının kokusu karşısında âdeta kendinden geçmiş haldedir. Sevgilisinin saçlarının kokusu ve rengi bakımından güzellik bahçesinde bir sümbül gibi güzel görünmektedir. Sevgilinin saçlarını kıvrımlı olması ve güzel kokulu olması bakımından onu bir sünbüle benzetmektedir. Bunu da sanki kendisi bu durumdan habersizmiş gibi sevgiliye soru yoluyla iletir.
DÖRDÜNCÜ AŞAMA: ŞİİRSEL ANLAM Ey turre bâğ-ı ḥüsnde sünbül müsüñ nesiñ Ey ḫâl-i fitne yoḫsa ḳaranfül müsüñ nesiñ Sevgiliye ait güzellik unsurlarından bir tanesi de sevgilinin benleridir. Divan edebiyatında sevgilinin beni nokta, dâne, tohm, fülfül, Hindû meyes, sitâre, anber, benefşe gibi unsurlara benzetilmektedir. Nedîm’e göre beyitte sevgilinin yüzünde bulunan bu ben adeta aşığın gönlünü darmadağın eden bir bozguncudur. Sevgilinin yüzündeki beni bir karanfile benzetmektedir. Karanfil hem güzel kokuludur hem de sarı taç yapraklı çiçek hem de hoş kokulu bir baharattır. Nedîm beyitte sevgilinin benini sıklıkla kullanılan karanfil çiçeğine benzetmiştir. Ayrıca şair karanfilin baharat şeklinden ötürü de sevgilinin yüzündeki bene benzetmiş olabilir.
BEŞİNCİ AŞAMA: SÖZ SANATLARI Ey turre bâğ-ı ḥüsnde sünbül müsüñ nesiñ Ey ḫâl-i fitne yoḫsa ḳaranfül müsüñ nesiñ Nidâ : Ey İstifham: Müsün nesin Tenasüp: Sünbül, karanfil (çiçek isimleri bir arada kullanılmıştır. ) Tenasüp: Turre, hâl, hüsn Müretteb (düzenli) Leff ü Neşr: Turre-hâl, sünbül- karanfil Teşbih: İlk mısrada sevgilinin saçlarını sünbül çiçeğine, ikinci mısrada ise sevgilinin benini karanfile benzetir. Tekrir: Ey ve müsün nesin Tecahül-i ârif: Beyitte şair sevgilinin saçlarını sümbüle benini ise karanfile benzetmektedir. Fakat bunu kendisi bilmiyormuş gibi sevgilisine sormaktadır. Yani bilip de bilmezden gelmektedir.
KAYNAKÇA https: //www. kamusiturki. com/ https: //www. luggat. com/ https: //islamansiklopedisi. org. tr/nedim--divan-sairi Eğitsel materyaller/Yavuz Bayram Nedim'in “Müsün Nesin” Redifli Gazelinin Şerhi ve Gazelde Dikkat Çeken Bazı Yapısal Özellikler Klasik Türk Şiirinde Estetik Bir Unsur Olarak Çiçekler / Berat AÇIL
BENİ DİNLEDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.
- Slides: 19