ESK TRK EDEBYATI VII BEYT ERH NE T
ESKİ TÜRK EDEBİYATI VII BEYİT ŞERHİ
NEŞ TÎ (ö. 1085/1674) XVII. yüzyılın başlarında doğduğu tahmin edilmektedir. Edirneli olup adı Ahmed’dir. Şairi Nişancı Ahmed Dede ve Neşâtî Süleyman Dede şeklinde ananlar da vardır. Sâkıb Dede’nin verdiği bilgilerden onun asil bir aileye mensup olup genç yaşta çeşitli ilimleri öğrendiği ve aynı zamanda şeyhi olan Gelibolu Mevlevîhânesi postnişini Ağazâde Mehmed Dede’den çok istifade ettiği öğrenilmektedir. Neşâtî, şeyhinin vefatından sonra seyahate çıkarak bir müddet Konya ve İstanbul’da kalıp tekrar Edirne’ye döndü. 1081 (1670) yılında Edirne Mevlevîhânesi şeyhliğine tayin edildi. Burada dört yıl şeyhlik yaptı, tekkeyi tamir ettirdi ve bu görevde iken vefat edip Murâdiye Camii hazîresine defnedildi.
Edebî Kişiliği Sağlam bir dile ve zarif bir üslûba sahip olan Neşâtî’nin şiirlerinde titiz bir sanatkârın derinliği ve duygulu ifadesi görülür. Kısa ve öz yazmayı tercih eden, rediflere çok yer veren şair kelimeleri seçerek ve âdeta tartarak kullanmıştır. Samimi bir eda ile aşkı terennüm ettiği şiirlerinin çoğu kaside tarzında olmasına rağmen asıl başarısını gazel sahasında göstermiştir. Neşâtî anlatımının renkliliği, aşkı ve tasavvufî neşvesiyle dünyaya karşı kayıtsız, bir dervişlik havasını yansıtan şiirlerine yer canlı bir tablo görüntüsü kazandırmıştır. Hayal inceliği, lirizm, samimiyet ve zarafetin ön planda olması onun şiirlerinin başta gelen özelliklerindendir. Gazellerinde sıkça kullandığı tasavvuf kavramları bile hayallerle süslü bir zenginlik taşır. Gazellerinden yansıyan hüznün canlılığı dikkate alındığında bir melâl şairi kabul edilebilecek özellikler gösterir.
Edebî Kişiliği Bir Mevlevî şeyhi olmasına, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî için şiirler yazmasına rağmen Neşâtî’de bağlı bulunduğu tarikatın ve genel anlamda tasavvufun belirgin bir anlatımına rastlanmaz. Hatta onun klasik mânada mutasavvıf bir şair olmadığı, birçok divan şairinde görüldüğü üzere tasavvufun mecazlarından yararlandığı, böylece şiirlerinin ana teması olan aşk duygusuna derinlik ve incelik kazandırdığı ifade edilmektedir. Ayrıca önde gelen sebk-i Hindî temsilcilerinden biri olarak görülmekle birlikte bu üslûbun bütün şiirlerine hâkim olduğunu söylemek mümkün değildir. Nazîre yazmayı âdeta alışkanlık haline getirdiğini söyleyen şairin manzumelerinin önemli bir kısmını nazîreleri oluşturur. Yaşadığı dönemden başlayarak kendi gazellerine de pek çok nazîre yazılmıştır. Şiire dair görüşlerini dile getirirken en çok anlam ve söz unsurları üzerinde durmuş, bilhassa mânanın mükemmelliğine önem vermiş ve bunun en önemli aracı olan sözün “pak” olması gerektiğini vurgulamıştır.
Eserleri Divan Hilye-i Enbiya Edirne Şehrengîzi Şerh-i Müşkilât-ı Örfî Tuhfetü’l-‘Uşşâk Mektup
Şairin Diğer Şiirleri • • • Bir dil ki tâb-ı ‘ışk ile âteş-nihâd olur Kim dir ki sana her gama âmâde ol gönül Ne seyr-i gülşene ne cûybâre dek giderüz Hâl-i dili ne yâr ü ne ağyâr ile söyleş Sīnem üzre zaẖm·ı ġamzeñ rāḥat·i cāndur baña Şol yār çünki ʿāşıḳa bīgāne olmaya ʿĀşıḳ olmışdur güneş ey dil-ber·i raʿnā saña İtmiş tutalum sûz-ı dile hâme tahammül Çeşmin mey-i işveyle mestâne değil mi yâ Meclise sâki-yi gül-çihre ki câm-âver olur Bârân-ı girye bâgçe-i râza sıgmamış
Şairin Diğer Şiirleri Bir dil ki tâb-ı ‘ışk ile âteş-nihâd olur Kim dir ki sana her gama âmâde ol gönül Ne seyr-i gülşene ne cûybâre dek giderüz Hâl-i dili ne yâr ü ne ağyâr ile söyleş Sīnem üzre zaẖm·ı ġamzeñ rāḥat·i cāndur baña Şol yār çünki ʿāşıḳa bīgāne olmaya ʿĀşıḳ olmışdur güneş ey dil-ber·i raʿnā saña İtmiş tutalum sûz-ı dile hâme tahammül Çeşmin mey-i işveyle mestâne değil mi yâ Meclise sâki-yi gül-çihre ki câm-âver olur Bârân-ı girye bâgçe-i râza sıgmamış
‘’NİH NUZ’’REDİFLİ GAZELİ Sevkuz ki dem-i bülbül- şeydâda nihânuz Hünuz ki dil-i gonçe-i hamrâda nihânuz Biz cism-i nizâr üzre döküp dâne-i eşki Çün rişte-i can gevher-i ma’nâda nihânuz Olsak n’ola bî-nâm u nişan şöhre-i ‘âlem Biz dil gibi bir turfe mu’ammâda nihânuz
Mahrem yine her hâlümüze bâd-ı sabâdur Dâ’im şiken-i zülf-i dil-ârâda nihânuz Hem gül gibi rengînî-i ma’nâyıla zâhir Hem neş’e gibi hâlet-i sahbâda nihânuz Geh hâme gibi şehve-tırâz-ı gam-ı ‘ışkuz Geh nâle gibi hâme-i şekvâda nihânuz
‘’NİH NUZ’’ REDİFLİ GAZELİ BİRİNCİ AŞAMA: METİN 1. ORİJİNAL METİN(MATBÛ)
‘’NİH NUZ’’ REDİFLİ GAZELİ 2. TRANSKRİPSİYONLU METİN İtdük o kadar ref’-i ta’ayyün ki Neşâti Ayine-i pür-tâb-ı mücellâda nihânuz
İKİNCİ AŞAMA: SÖZLÜKSEL ANLAM İtdük: ettik manasında ref’: Kaldırma, giderme, yüceltme ta’ayyün: Ortaya çıkma, belirme. Ayine: Ayna. Mir'ât. Kendisine tecelli ve aksedeni gösteren veya bildiren şey. Pür: Çok, dolu, çok fazla, memlu, tekrar Tab: Parıltı. Parlayıcı. "Parıldayan, parlatan, aydınlatan" anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Mücella: Parlak, Cilâlı. Cilâlanmış. Nihan: sır
ÜÇÜNCÜ AŞAMA: DÜZYAZI(DİLİÇİ ÇEVİRİSİ) İtdük o kadar ref’-i ta’ayyün ki Neşati yîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânuz BEYTİN ÖZGÜN KELİMELERLE DÜZYAZIYA ÇEVRİLİŞİ Neşati ref’-i ta’ayyün o kadar itdük ki yîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânuz BEYTİN GÜNCEL KELİMELERLE DÜZYAZIYA ÇEVRİLİŞİ (Ey)Neşâtî! Görünürlüğü o derece ortadan kaldırdık ki cilalanmış, parlak aynada sır olduk. ’’
DÖRDÜNCÜ AŞAMA: ŞİİRSEL ANLAM İtdük o kadar ref’-i ta’ayyün ki Neşati yîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânuz --. /. -MEF’ÛLÜ/MEF ÎLÜ/FEÛLÜN Beyte ilk manasıyla baktığımızda: ‘’re’f-i ta’ayyün’’ terkebine atfedilen anlama göre beyit farklı şekillerde şerh edilenilir. Ref’ kelimesi ‘’lağv etme, ortadan kaldırma’’ manaları göz önünde bulunduğunda ‘’Maddi varlığı, cismi ortadan kaldırmakla, benlik davasından vazgeçmekle insan sevdiğine, “mutlak maşuk”a kavuşabilir, onda kaybolabilir. ’’şeklinde şerh edilebilir.
BEYTE DERİN MANADA BAKTIĞIMIZDA: ‘’Ref’-i ta’ayyün’’ terkibine ‘’varlığın, vücûdun yükseklere çıkarılması’’anlamıyla bakılırsa; tasavvufun temel nazariyelerinden ikincisi olan ‘’kavs-i urûc’’beytin anlam tabakasını oluşturur. Kavs-i urûc, “tasavvuf sistemi”ne denk gelmektedir. Bu sistemde hedef mutlak varlıktan ayrılan, yeryüzüne inen ve her zaman “nostaljik”(asıl yurduna, koptuğu makama geri dönme arzusu) bir halet-i rûhiyeye sahip olan insanın belli bir sistem dahilinde irtifa ederek mutlak varlığa, ana yurduna kavuşmasıdır. Bu da benlik davasından, mâsivâdan (sevgiliden, Allah’tan başka her şey), maddi ve fani olan her şeyden vazgeçmekle mümkün görülmektedir.
BEYTE DERİN MADANA BAKTIĞIMIZDA: Beyitteki “âyîne-i pür-tâb”tamlaması “ref‘-i ta‘ayyün”ün gerçekleştiği yerdir. Klasik şiirde ‘’âyîne-i pürtâb’’, ’’gönül’’dür. Gönül üzerinde hiçbir leke, pas bulunmayan göz kamaştırıcı bir aynaya teşbih edilir. Aşığın gönlü “beşeri benlik”in temizlenip “fena” bulduğu; bununla birlikte “ilâhî cemâl”in tüm kusursuzluğuyla tecellî ettiği “sır”lı bir mekandır. Beytin anlam tabakasında ‘’ref’-i ta’ayyün’’, ’’nihân’’, ’’âyînei pür-tâb-ı mücellâda’’terkiblerine karşılık gelen ‘’fenâfillah’’, ’’bekâbillah’’ ve ‘’cemâl-i mutlak önemli yer tutmaktadır. Beyitte açıktan gizliye dıştan içe, görüntüden sırra doğru bir geçiş vardır.
BEYTE DERİN MANADA BAKTIĞIMIZDA: Gazelin makta beyiti olan bu beyitte klasik şairlerin sıkça kullandığı tecrit sanatıyla, Neşati’ye seslenilmiştir. Ancak seslenenin kim olduğu bilinmemektedir. Yani şairin benliği bu noktada ikileniyor. Yunus Emre’nin “Bir ben vardı benden içeru”mısrasındaki iki benden birincisi yani Neşati’nin içerisindeki bendir ona seslenen.
EDEBİ SANATLAR Tenasüp: “ref-i ta‘ayyün - nihân”, “pür-tâb - mücellââyîne-ta‘ayyün” Tezat: “ta‘ayyün-nihân” Îlhâm-ı tenasüp: Nihân kelimesinin ‘’sır’’ anlamııyla ‘’âyîne’’ kelimesi arasında varlığından söz edilebilir.
KAYNAKÇA YÎNEYE DÜŞEN SIR: “NİH NUZ” GAZELİNİ ŞERH VE TAHLİL DENEMESİ-ABDÜLKADİR DAĞLAR https: //www. liseedebiyat. com/metn-ncelemes/5347 nihaniz-nesati. html? showall=&start=1 www. kamusiturki. com
MERVE AYIK 14020762 BENİ DİNLEDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM.
- Slides: 20