ESK TRK EDEBYATI VII BEYT ERH Asl ad
ESKİ TÜRK EDEBİYATI VII BEYİT ŞERHİ
§ Asıl adı Ömer olup, doğum yeri Erzurum Pasinler’in Hasankale’sidir. Öncelikle aile çevresinden iyi bir temele sahiptir. Ardından güçlü bir medrese eğitimi aldığı söylenmektedir. Genç yaşta şiirle ilgilenmeye başladı. İlk mahlası ‘zarara mensup’ anlamında “Darrî’’ iken, genç yaşlarında Gelibolulu lî’nin tavsiyesi ile fayda ve menfaate mensup’ anlamında “Nefî’’ye çevirmiştir. Muhtemelen Sultan I. Ahmed’in tahta çıktığı yıllarda bir tavsiye ile İstanbul’a gelen şair, kabiliyeti ile kısa zamanda kendini tanıtmıştır.
Devlet hizmetine girdi ve bir süre farklı memurluklarda çalıştı. Daha sonraları II. Osman ve IV. Murad dönemlerinde yıldızı parladı ve sarayla yakın bir ilişki kurdu. Hicviyeleri ile bilinen Nef'î yazdığı hicivlerle dönemin birçok isminin nefretini ve öfkesini üstüne çekti. Şair şöhretini özellikle Sultan IV. Murad saltanıtı yıllarında yakalamıştır. Katı, çabuk öfkelenen ve biraz da ihtişama düşkün bir mizaca sahip bu padişah, sert ve taşkın karaktere sahip Nef’inin övgü ve yergilerinden hoşlanıp şairi takdir etmiş, onu meclislerinde bulundurmuştur.
§ Naîmâ’nın yer verdiği bir rivayete göre IV. Murad, sarayda şairin Sihâm-ı Kazâ adlı eserini okurken taht yakınına yıldırım düşmesini uğursuzluk kabul etmiş ve Nef‘î’ye hicvi yasaklayıp onu görevinden azletmiştir. Bu sebeple şair, hayatının son yıllarını sürgüne gönderildiği Edirne’de Murâdiye mütevelliliği göreviyle geçirdi. Hüsrev Paşa’nın Bağdat seferi vesilesiyle Edirne’den Sultan Murad’a gönderdiği bir kaside ve 1043’te (1634) Sultan Murad’ın Edirne’ye gelişi üzerine yazdığı kasidesiyle yeniden padişahın iltifatını kazanarak İstanbul’a döndü. Ancak yine hicivlerine devam eden Nef‘î kendi sonunu hazırladı ve hicivleri yüzünden ölüme mahkûm edildi. Kâtib Çelebi ve Naîmâ’ya göre Bayram Paşa tarafından Boynueğri Mehmed Ağa’ya teslim edilerek saray odunluğunda boğdurulup cesedi denize atıldı. Fakat Sihâm-ı Kazâ’nın bir nüshasında şairin İstanbul’da Sirkeci İskelesi yakınlarında mezarının bulunduğuna dair bir kayıt vardır.
§ Nef’i, eski edebiyatımızın en büyük kaside ve ‘’fahriyye’’şairi olarak kabul edililir. Kasideyi fahriye ile başlatarak onda bir yenilik meydana getirmiştir. Her önüne gelen makam sahibini metheden cinsten bir şair değil, gerçekten beğenip takdir ettiği kimseleri öven bir sanatkârdır. Nef’i övgüleri kadar yergileriyle de tanınmıştır. Övdüklerini göklere çıkarırken yerdiklerini yerin dibine geçirmiştir. Şair sebk-i Hindî üslubundan etkilenmiş, sözü güzel söylemede ustalaşmıştır. Şiirlerinde ahengi yani müzikaliteyi başarılı bir şekilde kullanmıştır.
§ 1. TÜRKÇE DİVAN: Nef‘î’nin bizzat tertip ettiği divanında kasideler ağırlıktadır. Saltanatına şahit olduğu padişahlara, devlet yetkililerine ve din adamlarına çeşitli vesilelerle kasideler sunmuştur. Bu kasidelerde üslûp çok başarılıdır; denilebilir ki Türk edebiyatında kaside onun usta ellerinde klasik biçimini kazanmıştır. Bilhassa methiye ve fahriyede gösterdiği başarı dikkat çekicidir. § 2. FARSÇA DİVAN: Daha çok tasavvufî aşka dair şiirlerin yer aldığı eser şairin Fars dili ve kültürüyle ilgili birikimi açısından önemlidir. § 3. TUHFETÜ’L- UŞŞ K: Farsça divanda mevcut doksan yedi beyitlik bir kasideden ibarettir. Fuzûlî’nin Enîsü’l-ḳalb adlı eserine nazîre olan kasidenin metnini ve Türkçe çevirisini Ali Nihad Tarlan neşretmiştir.
§ 4. SİH M-I KAZ : Şairin hicivlerinin yer aldığı bu mecmuada ince hayallerle bezenmiş, sanatlı, zekâ ürünü manzumelerin yanı sıra kaba sözler, itham, küfür gibi sıradan ifadeler de vardır. Tâhir Efendi ve Şeyhülislâm Yahyâ ile karşılıklı hicivleri zarif örnekler olarak kabul görmüştür. Nef‘î bu eserinde oldukça sade bir dil kullanmıştır. Eserde kaside, kıta ve terkibibend gibi değişik nazım şekilleri kullanılmış olmakla birlikte daha çok dörtlükler tercih edilmiştir. Sihâm-ı kazâ, Nef’î’nin yer aldığı ve kendisinin ‘’heccâv’’ olarak tanınmasına vesile olan mecmuadır. Bu eserde babasından başlayarak sadrazamlık, vezirlik gibi önemli mevkilerde bulunan kişileri ve şairleri hicvetmiştir.
§ Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller ṣubḥ-dem § Açṣun bizim de göñlümüz sâḳî meded ṣun câm-ı Cem § 1. Es-di: Bir yönden yöne hissedilir şekilde hareket etmek (hava için). Bir yönden bir yöne akmak (yel). Esmek. § 2. Nesîm (Arapça): Meltem, esinti, hafif esen hoş ve latif rüzgâr, rüzgâr. § 3. –ı/i (İzafet kesresi): Osmanlı ve eski Türkçe de Farsça isim ve sıfat tamlamalarında kullanılan dilbilgisi unsuruna izafet kesresi adı verilir. İzafet kesresine göre Farsça tamlamalarda önce tamlanan sonrasında tamlayan gelmektedir. İzafet’in kelime anlamı yakın etmek, katıştırmak manasına gelirken, iki Farsça ismini birleştirerek tamlamalar izafet kesresi (-i, -ı) ile yapılmaktadır.
§ Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller ṣubḥ-dem § Açṣun bizim de göñlümüz sâḳî meded ṣun câm-ı Cem § 4. Nev (Farsça sıfat): Yeni, taze, körpe § 5. Bahâr (Farsça): Bir şeyin gençlik, tazelik dönemi , bahar, ilkbahar § 6. Nev-bahâr: İlkbahar § 7. Aç-ıl-dı : Açmak, şenlenmek, aydınlanmak, ferahlamak § 8. Gül-ler (Farsça): Gül ağacının güzel kokulu, pek çok çeşidi bulunan çok makbul çiçeği. Gül ağacı. Sevgili, canan anlamları da bulunur. Tasavvufi anlamda bize peygamber efendimiz(s. a. v. )’i hatırlatan güzel kokulu çiçek. § 9. Subh (Arapça): Tan yerinin ağardığı vakit. Sabah § 10. Dem: Kan, nefes, içki, vakit, zaman § 11. Subh-dem: Sabah vakti § 12. Biz-im: 1. çoğul şahıs iyelik eki
§ Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller ṣubḥ-dem § Açṣun bizim de göñlümüz sâḳî meded ṣun câm-ı Cem 13. De (Türkçe): Bağlaç olan sözcükleri, cümleleri birbirine bağlayan bir sözcüktür. § 14. Gönül-üm-üz (Türkçe): İman, sevgi ne nefretin, iyi ve kötü bütün duyguların kaynağı olduğu kabul edilen kalbin mânevî yönü, yürek, dil. Tasavvufi anlamda Cenâb-ı Hakk’ın insanda tecelli ettiği yer, tasavvufi aşkın kaynağı. § 15. Sâkî (Arapça): İçki meclisinde içki dağıtan, kadehlere içki koyan kimse. Tasavvufta insanda Allah aşkını uyandıran, gönüle Allah sevgisi sunan kimse. § 16. Meded: Yardım § 17. Sun ( Türkçe): Uzatmak. Bir şeyi büyük veya saygı duyduğu bir kimse, topluluk yahut makama nezaket kurallarına uygun vermek. Göndermek. Yollamak. § 18. Câm (Farsça): Cam veya topraktan yapılmış bardak, içki kadehi. § 19. Cem (Arapça): Toplama, toplanma, bir araya gelme. Topluluk, cemiyet. Tasavvufta yaratılmışları görmeyip bütün varlıkları Allah’ın sıfatlarının zuhuru bilerek varlıklarının izâfî olduğunu idrak etme mertebesi.
§ Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller ṣubḥ-dem § Açṣun bizim de göñlümüz sâḳî meded ṣun câm-ı Cem § 20. Câm-ı Cem: Toplanma kadehi. İçine bakıldığı zaman dünyada olup biten her şeyin görüldüğüne inanılan kadehtir. Efsanevi İran hükümdarı Cemşid ve Keyhüsrev’e ayrıca Hz. Süleyman, Büyük İskender ve Cem Sultan’a atfedilir. Câm-ı Cem’de muhtemelen yedi yatay çizgi bulunduğu, kadehin dudağın değdiği kısmına yakın olan ilk çizgiye hatt-ı cevr (eziyet çizgisi) dendiği, bu çizgiye kadar içilen şarabın insanı yere yıktığı söylenir. Tasavvufi anlamda her türlü kötülükten arınmış, tertemiz gönül ve ruh anlamına gelmektedir. Kadehin bilgeliği ön plandadır. Cemşit’in hikmet dolu kadehinden dünyanın her yeri görülüyor; bu kadeh gelecekle ilgili bilgiler veriyordu. Ondan bir yudum şarap içen tüm sıkıntılarından kurtuluyordu.
§ Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller ṣubḥ-dem § Açṣun bizim de göñlümüz sâḳî meded ṣun câm-ı Cem § Beyitin özgün kelimeler ile düzyazıya çevrilişi: § Subh-dem nesîm-i nev-bahâr esdi, güller açıldı; sâkî meded sun câm-ı Cem, bizim de gönlümüz açsın. § Beyitin güncel kelimelerle düzyazıya çevrilişi (dil içi çeviri): § Sabah vakti ilkbahar rüzgârı esti, güller açıldı; sâkî medet ( yardıma koş ) Cem’in kadehi(ni) sun (ki), bizim de gönlümüz aç(ıl)sın, (şenlensin, aydınlansın).
§ Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller ṣubḥ-dem § Açṣun bizim de göñlümüz sâḳî meded ṣun câm-ı Cem § BEYİTİN HİK YESİ § Nef’î, şöhretinin en yüksek derecesine IV. Murat devrinde ulaşmıştır. Kendisine şair olan IV. Murat Nef’î’nin kaside ve hicivlerini beğeniyor, onu hususi meclislerine davet ediyordu. Nef’î’yi çekemeyenler onun kabiliyetli bir şair olmadığını, bir kaside yazmak için aylarca uğraştığını söylerler. Sultan Murat bir bahar günü Nef’î’yi huzuruna çağırıp bir kaside inşâdını emreder. Şair koynundan bükülmüş bir kağıt çıkarıp sanki ondan okuyormuş gibi davranarak bu beyiti okur. Padişah, onun boş kağıda bakarak okuduğunu anlar ve tekrarlamasını ister. Nef’î, irticalen bu beyiti okuduğunu arz eder. Kâtipler o arada bu beyiti yazıya geçirdiği için IV. Murat bu beyiti tekrar okur. Bu bilgi, şair ile padişahın arasındaki yakınlığın yanı sıra Nef’î’nin şiir söylemedeki maharetini de bizlere gösterir.
§ Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller ṣubḥ-dem § Açṣun bizim de göñlümüz sâḳî meded ṣun câm-ı Cem § Beyite ilk manasıyla baktığımızda: § Bahar mevsiminde bitkiler yeniden doğar, tabiat canlanır. Her canlı bu mevsimin verdiği haz duygusuyla keder ve elemin yerine neşe ve şevki yaşar. Beyitin ilk mısrasında da bahar rüzgarıyla goncalar açılarak gül haline gelmiştir. Şair ikinci mısrada bu çağrışım ile kendi duygu düşüncelerine çağrışımlar yapar. Sâkî’ye seslenerek Cem’in meşhur kadehinden şarap sunmasını ister. Bu şarapla kendi gönlünün açılmasını, darlık ve sıkıntıdan çıkarak neşe ve huzura kavuşacağını dile getirir. § Beyite derin manada baktığımızda: § Gül gayb aleminden bize gelmiştir. Gonca halindeyken gayba dair sırları henüz ifşa etmemiştir. Gülün açılması ile ilahi sırlar ifşa olur. Şair, sakiden yardım ister. İlahi aşk şarabına susamışlara Cem’in kadehinden şarap sunmasını ister. Nasıl gül gonca halindeyken ilahi sırları ifşa etmediyse kişi de bu şarabı içmeden içinde var olan hikmetli bilgileri gün ışığına çıkaramaz.
§ § Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller ṣubḥ-dem § Açṣun bizim de göñlümüz sâḳî meded ṣun câm-ı Cem § Câm-ı Cem toplanma kadehidir. Hakikatleri ortaya çıkaracak olan bu kadehteki şaraptır. Bu kadeh, gönlün bizzat kendisidir. İlahı sırlar aslında kötülükten arınmış temiz gönüllerde bulunur. Ama bu sırların ortaya çıkabilmesi için Cem’in kadehinden şarap içip mest olmak gerekmektedir. Bu kutsal kadehin özelliği içine bakıldığında dünyada olup biten her şeyin görülebilmesidir. İnsan da kendi içinin derinliklerine inebilirse, gönül gözünden bütün alemi görebilir. § Yedi madenden yapılan bu kadeh aslında insanın kalbi veya bedenidir. Mecaz-ı Mürsel yoluyla kastedilen şarabın sembolize ettiği değer Mutlak Sevgili’den ilham biçiminde gelen îrfânî, sezgisel bilgidir.
§ Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller ṣubḥ-dem § Açṣun bizim de göñlümüz sâḳî meded ṣun câm-ı Cem § Tenasüp: Nev-bahâr + gül + nesîm § Telmih: Câm-ı Cem § Mecaz-ı Mürsel: Câm-ı Cem
§ Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller ṣubḥ-dem § Açṣun bizim de göñlümüz sâḳî meded ṣun câm-ı Cem Gayr-i mürettep leff ü neşr
§ KAYNAKÇA § islamansiklopedisi. org. tr § Kubbealtılügati / lügatim. com § www. kamusitürki. com § www. azlisade. com § Ahmet Atilla Şentürk - Ahmet Kartal : Üniversiteler İçin Eski Türk Edebiyatı Tarihi Kitabı § Kader YILDIRIM – 17020264 § Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
- Slides: 19