EKM NBET VE SRDRLEBLR TARIM Dnya nfusunun hzla
EKİM NÖBETİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM Dünya nüfusunun hızla artması, bu nüfusun beslenme ve barınma gereksinimlerinin artışını da beraberinde getirmiştir. Bu gelişmeler 20. yüzyılın son çeyreğinde tarımda daha yoğun girdi ve teknolojilerin kullanılmasına neden olmuştur. Tarımdaki bu yoğunluk bir taraftan gıda ve lif üretim miktarını artırırken, diğer taraftan erozyon, toprak yapısının bozulması, yeraltı ve yerüstü sularının kirlenmesi gibi çevre bazlı sorunlara yol açmıştır. Bütün bu gelişmeler, gelecek kuşaklara sağlıklı bir çevre ve yeter miktarda su ve gıda sağlama açısından çeşitli endişeleri ortaya çıkarmış ve tarımda alternatif yaklaşımları gündeme getirmiştir. Bu yaklaşımlardan biri olan sürdürülebilir tarım kavramı, tarımsal faaliyette uzun dönemde verimliliğin artırılması, çevrenin korunması, kırsal yaşam kalitesinin yükseltilmesi gibi hedefleri bünyesinde taşıyan bir kavramdır (Tan ve Köksal, 2004).
Büyük bir tehlikeyle karşıya kalmayınca, dünya genelinde toprak ve su kaynaklarının öneminin farkına varamıyoruz. Günümüzde bir çok insan çevre koşullarındaki bozulmayı, çağın gereğiymiş gibi algılama eğilimindedir. Ancak, tarih boyunca uygarlıkların doğuşu ve batışının, ülkede yapılan tarımın toplumu besleyebilme gücü ile ilişkili olduğu unutulmamalıdır. Mezopotamya, Akdeniz ve Maya uygarlıklarının tarihi, iyi bir yönetim planı olmaksızın, doğal kaynaklar üzerinde sürekli artan baskıların, bir süre sonra toplumsal parçalanmalara yol açtığını göstermiştir.
Şu anda % 6’sı tam çöl olan dünya yüzeyinin, % 29’dan fazlası değişik derecelerde çölleşme tehlikesi altındadır. Tarımsal üretimin yoğunluğunun veya yaygınlığının artması, toprak-su-vejetasyon sisteminin sürdürülebilir şekilde düzenlenmesini gerektirmektedir. Sürdürülebilir tarımın 3 temel amacı vardır: çevre yönetimi, tarımsal kazanç ve tarımla uğraşanların zenginleşmesi ve gelişmesi.
“Sürdürülebilir tarım, bir çiftliğin en az dış girdi kullanarak ve doğaya en az zarar verecek şekilde, nitelikli ve yüksek verimli üretimi kesintisiz sürdürebilme yeteneğidir” şeklinde tanımlanabilir. Başka bir ifadeyle “sürdürülebilir tarım, günümüz insanlarının besin gereksinimleri karşılanırken, gelecek kuşakların besin gereksinimlerini karşılama haklarını ellerinden almayacak tarımsal yöntemlerin geliştirilmesi ve uygulanmasıdır”. Sürdürülebilir tarım ekim nöbeti, su ve toprak koruma uygulamaları (toprak yüzeyinin anız veya örtücü bitkilerle kaplı olması gibi), yem bitkileri yetiştiriciliği, azaltılmış toprak işleme veya toprak işlemesiz tarım ve girdilerin azaltılması uygulamalarını kapsamalıdır (Dakers, 1992).
Günümüzde gelişmiş ülkelerin çoğunda, araziyi kontrol altında tutup, olabildiğince fazla ürün almak için teknoloji, makine ve pestisit kullanımına dayanan büyük ölçekli endüstriyel tarım yapılmaktadır. Bu tip tarımda önemli olan yalnızca ne üretildiğidir. Endüstriyel tarım gelişmeden önce varolan bilgi, özen ve çiftçilerle toprak arasındaki ilişkiler, endüstriyel tarım ile kaybolmuştur. Sürdürülebilir tarım, toprak kullanımı ve yönetimini geliştirerek, bu ilişkileri yeniden kurmayı amaçlamaktadır. Sürdürülebilir tarım kimyasal ağırlıklı yoğun tarım yerine, çeşitlilik ve esneklik içeren çevreye duyarlı aile tarımıdır. Bu tarım aynı zamanda çiftliğin öz kaynaklarına dayanmakta, yenilenebilir enerji kullanmakta, korumacı özellik taşımakta ve doğal süreçlerin akıllıca yönetimini kapsamaktadır (Bird, Bultena ve Gardner, 1995).
Sürdürülebilir tarım düşüncesi ilk olarak 1970’lerin sonlarında, endüstriyel tarımla birlikte ortaya çıkan sorunlarla savaşmak için bir kırsal kesim halk hareketi (grassroots initiative) olarak ortaya çıktı. İlk önce, endüstriyel tarımın ailelerinin sağlığını etkilediğini gören çiftçilerin, kimyasal gübre ve pestisitlere daha az bağımlı olma arayışlarının sonucunda bireysel bir hareket olarak başladı. Bu çiftçiler kendi tarlalarında yaptıkları denemeler yoluyla, doğaya karşı olma yerine, doğayla uyumlu tarım yöntemlerini keşfetmeye başladılar. Yapılan iş sürdürülebilir tarımın çatısını oluşturan yararlı teknikleri kapsıyordu. Bunlar: daha çok ürün çeşitliliği, ekim nöbeti, örtü bitkilerinin kullanımı, toprak yapısını iyileştirici bitkilerin kullanımı, iyi kontrol edilebilen yoğun otlatma sistemleri, girdilerin azaltılması, en az toprak işleme ve bitkisel ve hayvansal üretimin entegre edilmesidir (Bird, Bultena ve Gardner, 1995). Bu yöntemlerin her birisi birbirleri ile karşılıklı etkileşim halindedirler.
Sürdürülebilir tarımın hedeflerini genel olarak şöyle sıralayabiliriz: 1. Toprak ve su kaynaklarının korunması. 2. Bitkisel ve hayvansal gen kaynaklarının korunması. 3. Tarımın çevreye verdiği zararın azaltılması ve çevresel iyileştirmelerin yapılması. 4. Tarım işletmelerinin alt yapı, teknoloji, işletme yönetimi ve ekonomik yönden iyileştirilmesi. 5. Tarımda verimlilik artışının sağlanması ve sürdürülmesi. 6. Sınırlı kaynakların etkin kullanılması. 7. Toprak verimliliğinin artırılması ve bu yöndeki iyileştirmelerin sürdürülmesi. 8. Kırsal kesimde yaşayanların yaşam düzeylerinin yükseltilmesi. 9. Bitkisel ve hayvansal üretimin birbirini tamamlayacak şekilde entegre edilmesi.
Sürdürülebilir Tarım Yöntemleri Monokültür tarımda dış kaynak kullanımı zorunlu olduğu için, sürdürülemez olarak değerlendirilebilir. Kullanılan dış kaynakların en önemlileri kimyasal pestisitler ve yapay gübrelerdir. Monokültür tarım yöntemleri diğer doğal kaynakları tüketebilir ve toprağın tuzluluğu artar, bir süre sonra arazi tarıma uygun olmaktan çıkar.
Pestisitler, bazen kısa süreli olarak gerekli olsa da, toprağın besin ağına ve mikroorganizmalara zarar verir. Toprakta ve su kültüründe yetiştirilen bitkilerin karşılaştırıldığı araştırmalar sonunda, yararlı toprak mikroorganizmalarının bulunduğu durumda, bitkilerin % 33 oranında daha fazla büyüdüğü belirlenmiştir. Şirketlerin ürettiği bazı pestisitler, bazen insanlar, çiftlik hayvanları, yararlı böcek, arı ve kelebek gibi tozlayıcılar için öldürücü olmaktadır. Tozlayıcı böceklerin yokluğunda, her bitkinin tek elle tozlanması gerekir. Örneğin, kakao ve vanilya doğal tozlayıcılar olmadığında, tozlama için yoğun iş gücü gerektiren bitkilerdir. Yonca tohumluk üretiminde tozlayıcı arıların olmadığı bir durumda, çok aşırı işgücü gerektirdiğinden, tohumluk fiyatı bugünkünden en az 10 -20 kat daha fazla olurdu.
Tarih boyunca, çiftçiler yetiştirmek için kendine en hızlı büyüyen, en verimli olan bitkileri aramışlar ve seçmişlerdir. Bu tip uygulamalar, yetiştirilen bitkilerin doğal yaşamda bulunan genetik çeşitlilikten uzaklaşmasına neden olmuştur. Genlerde çeşitlilik ortadan kalktığında, ürünler hastalıklara karşı daha duyarlı duruma gelmekte ve yetiştiricilik başarısız olabilmektedir. İrlanda’daki patates kıtlığı monokültür ve tek varyete yetiştiriciliğinin yarattığı tehlike ilgili bilinen en iyi örnektir. Birçok bilim insanı, çiftçi ve iş çevreleri tarımı nasıl sürdürülebilir hale getirebileceğimizi tartışmaktadır. Önerilen farklı uygulamaların en önemlisi, ekim nöbeti ve ekim nöbeti içinde çok yıllık bitkilerin yetiştirilmesidir. Ekim nöbeti ile doğal ekosisteme yakın tarım yapılmış olacak ve daha önceki bölümlerde değinilen, ekim nöbetinin sağlayacağı tüm yararlar kullanılmış olacaktır.
Tarımın sürdürülebilirliğini üç yönden değerlendirebiliriz. 1. Ekonomik Yönden Her işte olduğu gibi tarımla uğraşanların işlerini sürdürebilmeleri için, elde ettikleri kazancın yeterli olması gerekir. Son yıllarda tarımda girdilerin (gübre, ilaç, yakıt, tohum, işçilik vb. ) sürekli fiyatı artarken, tarım ürünlerinin fiyatları ya sabit kalmakta, ya da girdi fiyatlarındaki artış oranının çok altında artmaktadır. Ülkemizde tarım sektöründe çalışanların elde ettikleri kazanç (GSMH), Türkiye ortalamasının üçte biri düzeyindedir. Başta AB ülkeleri, ABD ve diğer gelişmiş ülkeler, ekonomik zenginliklerinin verdiği gücü kullanarak, üreticilerini çeşitli yollarla desteklerken, ülkemizde tarım sektörüne sağlanan destek çok yetersizdir. Piyasa fiyatının çok altında değerlerle dışarıdan alınan tarımsal ürünler nedeniyle, yerli üreticiler üretimden çekilmektedir. Son yıllarda ülkemizde pamuk, tütün, soya, diğer yağlı tohumlar başta olmak üzere, bazı ürünlerde benzer süreçler yaşanmaktadır. Bunun sonucu olarak, üretken genç nüfus hızla tarımdan kopmakta ve kırsal kesim boşalmaktadır (Günaydın, 2005). Yaşanan bu gelişmeler, ülkemizde tarımın sürdürülebilirliğinin önünde çok ciddi bir engeldir.
2. Çevresel Yönden Çevresel yönden tarımın sürdürülebilirliğini tehdit eden etmenleri a) doğrudan tarımla ilişkili olanlar, b) tarım dışı faaliyetlerden kaynaklananlar olmak üzere iki grupta toplayabiliriz. a) Aşırı ve yanlış ilaç ve gübre kullanımı, hatalı sulama uygulamaları nedeniyle tuzlanma, yanlış tarımsal uygulamalar sonucu toprak yorgunluğunun ortaya çıkması ve/veya aşırı erozyona neden olunması, taban taşı oluşumu, tarımda az sayıda tür ve çeşit kullanılması sonucu genetik çeşitliliğin azalması, yoğun hayvancılık, balıkçılık işletmelerinin ve silaj sularının çevreyi, yeraltı ve yerüstü suları kirletmesi gibi durumlar, doğrudan tarımla ilişkili olan sorunlardır. Bu sorunların oluşumunun engellenmesi veya varolanların çözümü, iyi planlanmış bir ekim nöbeti ile birlikte doğru tarımsal uygulamalar yoluyla gerçekleştirilebilir. Yukarıda sayılan sorunların çözümü veya sorun olarak ortaya çıkmasının engellenmesinde ekim nöbetinin işlevinin neler olduğu, daha önceki bölümlerde örneklerle ayrıntılı olarak tartışıldığından, yeniden değinilmeyecektir.
b) Tarım dışı birçok etkinlik tarımın sürdürülebilirliğini tehdit etmektedir. Bunlar: 1) Endüstriyel ve/veya kentsel atıklar toprak ve su kaynaklarını aşırı kirletmekte, biyoçeşitliliği tehdit etmektedir. Endüstriyel tesisler veya kentlerden çıkan gaz, sıvı ve katı atıklar yer altı ve yerüstü su kaynaklarını, tarım topraklarını aşırı kirletmekte, biyoçeşitliliğin azalmasına ve bazı genetik kaynakların yok olmasına neden olmaktadır. Örneğin, Kirazlık yöresindeki bazı kuruluşların çıkardığı gazlar, Çarşamba ovasında tarımsal üretimin geleceğini tehdit etmektedir.
2) Tarım topraklarının amaç dışı kullanımı, verimli tarım topraklarının sürekli azalmasına neden olmaktadır. Ülkemizde verimli ovalardan kaynaklanan zenginliklerin sonucu, yeni sanayi tesisleri kurulmakta ve bu yörelere doğru yoğun bir iç göç yaşanmaktadır. Sanayi tesisleri ve iç göçle gelenler için gereksinim duyulan yeni konutlar tarım toprakları üzerine kurulmaktadır. Bir yandan tarım toprakları hızla azalırken, diğer yandan çevredeki tarım toprakları kirlilik tehdidi altına girmektedir. Ülkemizde Trakya, Bursa, Adapazarı, Çukurova, İzmir, Samsun vb. birçok yerde benzer süreçler yaşanmaktadır. Örneğin, 20 – 30 yıl öncesine kadar önemli sebze üretim alanları olan, Samsun ve çevresinin gereksinimini karşılayan birinci sınıf tarım topraklarına sahip Kirazlık ve Atakum bölgesi, bugün sanayi ve yerleşim yeri olarak kullanıldığından tümüyle tarımsal üretimin dışında kalmıştır. Son zamanlarda Çarşamba ovası benzer tehditlerle karşıyadır.
3. Sosyal Yönden Geçmişten günümüze süregelen veya değişen ve gelişen koşullara göre ortaya çıkan sosyal olaylar ve olgular, tarımın sürdürülebilirliğini çok önemli düzeyde etkilemektedir. Ancak, sosyal olayların ekonomik yapı ile çok yakından ilişkili olduğu unutulmamalıdır. Tarımın sürdürülebilirliğini çok yakından ilgilendiren sosyal olaylar ve olguları şöyle sıralayabiliriz.
a) Miras hukuku ve geleneklerin sonucu olarak tarım topraklarının sürekli parçalanması, birçok yerde parsel büyüklüklerinin ekonomik anlamda tarım yapılabilecek düzeyin altına inmesi. b) Değişik sektörlerdeki istihdam artışının, nüfus artış hızının altında kalması nedeniyle çevre, doğal kaynaklar ve tarım alanları üzerinde aşırı bir baskı ve tahribatın oluşması. Yetersiz alt yapı yatırımlarını da buna eklersek, tahribatın şiddeti daha da artmaktadır.
c) Ülkeler arasındaki ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde, ülke içi gelir dağılımındaki dengesizlikler, gelişmekte olan ülkelerin aşırı borç yükü gibi nedenler, doğal kaynaklar ve çevre üzerindeki baskıyı sürekli artırmaktadır. Yok olan, azalan ya da kirlenen doğal kaynaklar ve çevre, tarımın sürdürülebilirliğini, yani besin güvenliğini tehdit etmektedir. d) Ülkemizde son yıllarda kırsalda yaşayan özellikle genç nüfusun, yoğun bir şekilde kentlere göçmesi sonucu, bir çok yerde tarım alanları üretim dışı kalmıştır. Tarım sektöründeki olumsuz gelişmeler böyle sürerse, yakın gelecekte tarımla uğraşan insan sayısı çok azalacağından, ülkemizde tarımın sürdürülebilirliği risk altına girecektir.
Ülkemizde sürdürülebilir tarımın gerektirdiği hedeflere ulaşabilmek için yapılması gerekenler: 1. Tarımsal üretimde doğal (toprak, su ve bitki) kaynakların korunması ve geliştirilmesi için kaynak kullanım planlarının yapılması, bunun için sürekli bir bilgi edinme ve izleme sisteminin kurulması gerekmektedir. 2. Sürdürülebilir tarım için bitki genetik kaynaklarının daha etkin biçimde korunmasına ve kullanılmasına çaba harcanmalıdır. 3. Bölgeler düzeyinde tarımsal yapıyı ve tarım işletmelerini güçlendirecek altyapı yatırımları yapılmalıdır. 4. Nüfus artış hızı düşürülmeli ve tarım arazileri üzerindeki nüfus baskısını azaltmak amacıyla, kırsal kesimde yeni iş olanakları yaratılmalıdır. Yani, entegre kırsal kalkınma projeleri uygulanmalıdır. Diğer yandan, tarımdaki atıl işgücü planlı şekilde diğer sektörlere kaydırılmalıdır.
5. Değişen koşullar karşısında üreticiler sürekli bilgilendirilmeli ve eğitilmelidir. 6. Tarım işletmeleri için kayıt sistemi geliştirilmeli, uygun ekim nöbeti sistemleri uygulanarak hem monokültür tarımın olumsuzluklarından kaçınılmalı, hem de ekim nöbeti üzerinden üretim planlaması yapılmalıdır. 7. Tarım işletmelerine yönelik araştırmalar sürdürülmeli, uygun teknolojiler ve üretim yöntemleri belirlenmelidir. Uygun olan yerlerde bitkisel ve hayvansal üretimin entegre edilmesi sağlanmalıdır. 8. Bölgesel ve yöresel düzeyde ve üretim kollarına göre en uygun işletme büyüklükleri belirlenerek, bu büyüklüklere ulaşabilmek için gerekli önlemler (tarım ve toprak reformu, arazi toplulaştırma vb. ) alınmalıdır. 9. Üretici örgütleri (kooperatifler, çiftçi birlikleri gibi) desteklenmelidir.
10. Toprak ve su analizlerinin düzenli yapılması sağlanmalı, sulama ve gübreleme uygulamalarında çağdaş teknikler üreticilere öğretilmeli, yapay kimyasal kullanımı denetlenerek organik üretim özendirilmelidir. Tarımda zararlılarla mücadele ve kontrol yöntemleri daha çevre dostu bir yapıya kavuşturulmalıdır. 11. Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı önlenmelidir. 12. Uygulanan tarım, çevre ve ekonomi politikaları uyum içinde olmalıdır. 13. Politikaların belirlenmesi ve uygulanmasında, bölgesel düzeyde ve dünya genelindeki gelişmeler ve eğilimler dikkate alınmalıdır. 14. Tarım politikaları doğru saptanmalı ve ödünsüz uygulanarak süreklilik sağlanmalıdır. 15. Her bitki ve/veya hayvan tür ve çeşidi kendisine en uygun ekolojide yetiştirilmeli, ekolojik istekler zorlanmamalıdır. Tarımda kullanılan canlı kaynakların güçlü gelişmesi ve dirençli olması sağlanmalıdır (Acar, 2008).
- Slides: 20