EHR VE BLGE PLANLAMA DERS Kent Kuramlar o
ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA DERSİ
Kent Kuramları o Kuram, olguların nedenlerini, bir düzen içinde oluşup oluşmadıklarını ve aralarındaki ilişkileri aydınlatmaya ve bunların bağlı olduğu birtakım yasalar bulunup bulunmadığını ortaya koymaya çalışan bir düşünce sistemi olarak tanımlanır. Bir kent bilim kuramının, kent adı verilen toplulukların neden var olduklarını, temel yapılarının ve ögelerinin neler olduğunu, nasıl büyüdüklerini, mantığa uygun sözler ve simgelerle açıklamaya çalışan bir düşünce sistemi olması gerekir. Kuşku yok ki, bunlara dayanarak, olayların gelecekte nasıl biçimleneceklerini, bugün göstermekte oldukları özellik ve düzenliliklerin ışığı altında kestirimlerde bulunmaya yardımcı olması da, kuramın başlıca işlevleri arasındadır.
Kent kuramlarının bazı yeterlilik koşullarına ve ölçütlerine uygun olması gerekir. Bunları şöyle açıklayabiliriz. o Kuram, kentlerin doğması ve gelişmesi sürecini açıklayabilecek nitelikte devingen ve geliştirilmeye elverişli olmalıdır. o Geçerliği, ampirik verilere dayanılarak kanıtlanmaya, sınanmaya elverişli bulunmalıdır. o Kendi içinde tutarlılığı bulunmalıdır. o Örneklerini yaşamdan almalıdır.
o Kentlerin doğuş nedenlerini ve büyümelerini açıklayan bu düşünce sistemlerine “kuram” yerine “kavramsal sistem” de denilebilir.
GELENEKSEL ZONİNG KURAMLARI o Bütün şehirler için geçerli geleneksel bir kuramdan yada modelden söz etmenin doğru olmayacağı, ancak statik ve dinamik şehirler için çok genel ilkelerin söz konusu olabilmektedir. Ancak şehir yapısını ve gelişimini açıklamaya çalışan ve gözlemlere dayanan çeşitli teoriler vardır. o Bunların hepsi kentlerden bir kısmının yapısını ve gelişimini açıklamaya yönelmiş kavram yada kuramlardır. Bu bakımdan hepsinin yararlı olduğunu mümkünse de hiç birinin yeterli olmadığını da ileri sürmek doğru olacaktır.
Konsantrik zoning (Eş merkezli çemberler kuramı) o E. W Burgess’in ‘The Growth Of The City’ adlı kitabında açıklanan şehirci park tarafından da benimsenen bu kuram arsa değerlerinin şehir merkezlerinden çevreye doğru azaldığı gözlemine dayanır. o Bu kurama göre, kentlerin iç yapısı, ortak merkezli, iç içe çemberlerin birbirinden ayırdığı işlev bölgelerinden oluşur.
1 -Merkezi iş bölgesi 2 -Geçiş bölgesi 3 -İşçi konutları bölgesi 4 -Yüksek standartlı konut alanları o 5 -Banliyöler o o Konsantrik Zoning
o En içte bulunan çekirdek, merkezi iş ve ticaret bölgesidir. Bunu ortadan kalkmaya yüz tutmuş, işyerlerinin istilasına uğramış bir “geçiş bölgesi” izler. Üçüncü halka, ilk iki halkanın doyurucu olmayan koşullarından kaçmakla birlikte, yine oralardaki işyerlerine yakın olmak zorunda bulunan işçilerin oturdukları mahalleleri kapsar. Dördüncü bölge, tek ailelerin oturduğu yüksek standartlı konutların bulunduğu “oturma bölgesi”dir. En sonda da genellikle kent sınırları dışına taşan “banliyö”ler gelmektedir.
o Bu kuramın her zaman ve her yerde gerçeklere uyduğu söylenemez. Özellikle arazinin topografyası ve ulaşım olanakları bu düzeni bozabilir. Ayrıca kamu idarelerinin ve hükümetlerin arsa denetimi ve planlama kararları bu teoride hiç hesaba katılmamaktadır. Yeşil alanlar bakımından ise muhtemelen homojen bir yayılma varsayımı yapılmış, mevcut şehirlerde bile hem çok defa gözlenen hiyerarşik yeşil alan dağılışına, önerilen geniş, merkeze doğru daralan “Yeşil Kama”lara yer verilmemiştir. Görüldüğü gibi kuram aşırı derecede basitleştirilmiştir.
Konsantrik zoning
Buna rağmen çok gelişmiş ülkeler için daha geçerli olduğu söylenebilen ve bazı şehirlerin gelişmelerinde gözlenen bu kuram; yukarıda sözü edilen basitleştirmelerin biraz daha azaltılabilmesi, geçerliliğinin ya da gerçeklere uyumunun biraz daha arttırılması için şöyle bir şema ile daha iyi yorumlanabilir. 5 4 3 5 5 4 4 Konsantrik Zoning (Eş merkezli çember kuramı)
Işınsal Zoning (Sektör kuramı-Dilimler kuramı) o Bu kuram, ana ulaşım yolları boyunca araziden yararlanmanın eş merkezli çemberler kuramını bozduğu, bazı iş ve konut bölgelerinin bulundukları ana ulaşım kanalları boyunca gelişme eğilimi gösterdikleri gözlemine dayanır. Bu kuramda sosyal baskıların, coğrafi, topografik yada başka tür çekimlerin dilimleri oluşturduğu varsayımı kabul edilmektedir. Ancak bu kuramda da sosyal sınıf farkının çok basitleştirildiği görülmektedir. 19. yüzyıl liberalizmin egemen olduğu bir konut düzeninin veri olarak kabul edildiği bu teoride de kamu kuruluşlarının planlama kararları hesaba katılmamaktadır. Bu teoride konsantrik zoning gibi sanayi ve yeşil alanlara özel yerler tanınmamıştır. Bu kuramın az gelişmiş ülkelerin şehirleri için daha geçerli olduğu söylenebilir.
o Kurama göre, farklı gelir dilimlerinde ve farklı sınıflara üye olanlar, farklı bölgelerde oturur ve gelirlerindeki yükselmeyle, aynı kesim içinde merkezden çevreye doğru hareket ederler. Yüksek standartlı oturma alanları, konut bölgelerinin gelişme yönü üzerinde önemli etkendir. Kent daima bu yüksek standartlı oturma alanı yönünde gelişme gösterir. o Bu kuram, kenti beş ayrı dilimden oluşan bir organizma olarak görür. Merkezde yer alan bölge, merkezi iş ve ticaret bölgesidir. İkinci dilimde, toptancılık ve hafif sanayi kuruluşları bulunur. Bu dilim, kentin yüksek standartlı oturma alanlarının tam karşıtı olan ucuna rastlar. Üçüncü dilim, alt sınıf konutları bölgesidir. Burası sanayi bölgesine yakındır. Eskiden zengin sınıflar otururken, şimdi onların terkettiği, geçiş halindeki alanlarda da, alt sınıf konutlarına rastlanabilir. Dördüncü ve beşinci dilimler ise, sırasıyla, orta halli sınıf ve katmanlarla, yüksek gelirli sınıfların oturmalarına ayrılmış durumdadır.
o o o 1 -Merkezi iş bölgesi 2 -Toptan satış- hafif imalat 3 -Alt sınıf konutları 4 - Orta sınıf konutları 5 -Yüksek sınıf konutları Işınsal Zoning (Dilimler kuramı)
Bu kuramda eleştirilen noktalar; o Toplumsal sınıf yapısını gereksiz yere basitleştirmiştir. o 19. yy liberalizminin egemen olduğu bir konut düzenini veri olarak alır; yerinden yönetimlerin etkinliklerini ve planlama kararlarını hiç hesaba katmaz. o Dilim kavramını, anlaşılmaz biçimde kullanmış, iyi tanımlanmamıştır. o Topraktan yararlanmada, kümelerin değer yargılarının ve toplumsal davranışların etkisini dikkate almamıştır.
o Bu kuram hakkında yapılan eleştirileri biraz da olsun azaltabilmek, gerçeklere daha yaklaşabilmek ve bu gözlemi haklı çıkaracak şehirlerin gelişmelerini daha iyi açıklayabilmek için şöyle bir şema çizilebilir. 5 5 5 3 3 5 4 3 o o o 1 -Merkezi iş bölgesi 2 -Toptan satış- hafif imalat 3 -Alt sınıf konutları 4 - Orta sınıf konutları 5 -Yüksek sınıf konutları 6 -Sanayi bölgesi Işınsal Zoning (Sektör Kuramı-Dilimler Kuramı )
Dağınık Zoning (Çok merkezli gelişme kuramı) o Amerikalı Haris ve Ulman ‘nın “The Nature of Cities “adlı kitabında savunulan bu kuram, bundan evvelki iki kuramın merkezli olmasının yetersizliğinden kaynak almış olup, özellikle büyük şehirsel yerleşmelerin birkaç merkez etrafında gelişmesi gözlemine dayanmaktadır.
o o o o o 1 -Merkezi iş bölgesi 2 -Toptan satış ve hafif imalat 3 -Alt sınıf konutları 4 -Orta sınıf konutları 5 -Yüksek sınıf konutları 6 -Ağır sanayi bölgesi 7 -Çevre iş merkezleri 8 -Konut banliyöleri 9 -Sanayi banliyöleri Dağınık Zoning (Çok merkezli gelişme kuramı )
Haris ve Ulman, adı geçen yayında, böyle çok merkezli gelişmelerin ortaya çıkmasının nedenlerini birkaç noktada açıklamaktadır. o Şehirlerde bazı faaliyetler, fonksiyonel iç ilişkileri bağlı olarak kendilerine benzeyenlerle bir araya gelirler. o Bazı faaliyetler ise, uzmanlaşmış özel hizmetlere gereksinme duyarlar ve onlara yakın yerlere yerleşirler. o Birbirine benzemeyen faaliyetler, aralarındaki farklılık nedeniyle ayrı yerlere yerleşirler. o Bazı şehirsel faaliyetler ise kendileri için en uygun ve değerli yerlerin yüksek arazi fiyatlarını ödeyemedikleri için ayrı yeni çekirdekler yaratırlar. Görülüyor bu kuram çağımızın büyük şehirlerinin arazi kullanma biçimleri ile ilgili bazı gerçekleri kapsamakta, özellikle sanayi alanlarını da göz önünde tutmaktadır.
o Ancak bu kuram için yapılan eleştiride, ampirik araştırmalarla desteklenmediği, şehirlerin belli bir andaki durumunu yansıttığı fakat yeni çekirdeklerin nerelerde ve hangi koşullar altında olacağını belirtecek derecede geliştirilmemiş olduğu şeklinde özetlemek mümkündür. o Ayrıca şemanın sadece fikir sağlamak için her tür bölgeden bir, iki örnek alarak çizildiği görülmekte, bu nedenle merkezi iş bölgesinin kenara yakın kaldığı anlaşılmaktadır. o Yine yeşil alanların şehirde değil, ancak kalabileceği izlenimi vermesi de sakıncalıdır. çevrede
Buraya kadar ayrı eleştirileri yapılan bu üç kuramın hepsi için ortak olarak şu özellikler sıralanabilir; o Bunların hiçbiri evrensel nitelikte değildirler. o Bazı şehirler üzerindeki gözlemlere dayanmaktadırlar. o Hepsi Amerikalılar tarafından Amerikan şehirleri üzerindeki gözlemlere dayanılarak geliştirilmiştir. Buna rağmen görüldüğü gibi birbirlerinden farklıdırlar.
ZONİNG KAVRAMI AÇISINDAN ŞEHİR FORMLARI o Farklı planlama ilkeleri açısından bütün şehirleri köy ve şehir olarak iki gruba ayırmak, şehirleri de kendi içinde statik ve dinamik olarak sınıflandırmak ve bunlar için ilkeler ileri sürmek en doğru davranıştır. o Köyler ya da tarım ünitelerinin planlanmasında ağırlık çeşitli toprak kalitesine göre ürün seçimi, ya da toprak kalitesinin düzeltilmesi gibi daha çok tarım uzmanlarının bilgi alanına giren konulardır. o Bunun dışında, yerleşmenin fiziksel planlanması, nüfus ve donatım ilişkileri, yoğunluk v. b. konularda kendi özellikleri göz önünde tutulmak üzere bir şehir parçası yada mahalle planlanmasından pek farklı değildir.
o Genel hatların ve geleneksel ünitelerin yerleşmelerinde iki farkı tipin doğruluğuna işaret etmekle yetinilecektir. Gerçekten kuru tarım ve sulu tarım gibi iki farklı tür, kendi özelliğine uygun olarak toplu ve dağınık yerleşme gibi iki tip yaratmıştır. Kuru tarımda, tarlalara senenin belirli zamanlarında gidilmesi, sürekli bir bakım gerekmediği için tarım arazisi içinde oturma zorunluluğu olmaması, köylülerin derli toplu bir yerleşme yaşamalarını sonuçlandırmış sulu tarımda ise aksine, her an yapılan arazide bulunmak zorunluluğu, diğer bütün sakıncalarına rağmen bu esas işin gerektirdiği dağınık bir yerleşme düzenini ortaya koymuştur.
Dağınık yerleşme üniteleri Toplu tarım ünitesi Dağınık tarım ünitesi
o Şehirlerde ise çeşitli bölgeler arasındaki ilişkileri ve onların formlarını etkileyen faktörleri açıklamaya yönelik kuramları anlatırken tek, evrensel ve yeterli olmadıklarını söylenmiş ve en genel anlamda ancak statik ve dinamik şehirlerden söz edilebileceği belirtilmişti. o Aşağıda bu konudaki açıklamaların bir özeti ya da sonucu niteliğinde olmak üzere statik ve dinamik şehirler için geçerli görülen şemaları sunulmaktadır.
A)Küçük Şehirler Konut alanları Komşuluk ünitesi merkezi Esas merkez Sanayi
B)Büyük Şehirler Konut alanları Komşuluk ünitesi merkezi Küçük merkez (Tali merkez) Esas Merkez Sanayi
Dinamik Şehirler a)Sanayi sektörü önemli ise Küçük şehir Büyük şehir
b) Konut önemli ise Küçük şehir Büyük şehir
ŞEHİRCİLİK o Kent ve bölge planlaması ile kırsal planlama ve çevre sorunlarını inceleyen bilim dalı, Kentbilim. o Şehirlerin sosyo-ekonomik gereksinmelerinin bir harmoni içerisinde giderilmesini sağlayan, onların fiziksel olarak büyümelerine yön veren, önderlik eden, bir bilim, bir sanat ve bir yönetim eylemidir.
Kentlilerin yaşam standartlarının ilerletilebilmesinde, kentlerin sürdürülebilir ve verimli çalışır olabilmesi için; o Halkına kaliteli bir yaşam standardı ve eşit haklar temin ederek yaşanabilir (livable), o Bu amaca ulaşabilmek için, aynı zamanda rekabet edebilir (competitive), o İyi yapılandırılmış ve iyi yönetilen (well governed and managed) ve o Mali olarak sürdürülebilir (bankable) olmalıdırlar.
KENTLEŞME VE KENTLİLEŞME SÜRECİ
Kentleşme; Sanayileşme ve ekonomik gelişmeye koşut olarak, kent sayısının artması ve bugünkü kentlerin büyümesi sonucunu doğuran, toplumun yapısında artan oranda örgütleşme, iş bölümü, uzmanlaşma yaratan, insan davranışları ve ilişkilerinde şehirlere özgü değişikliklere yol açan bir nüfus birikim sürecidir.
o Kentleşme, demografik yönden, kent olarak tanımlanan yerleşmelerin sayısının artması ve nüfusça büyümesi ve alanca yayılması ile mekana yansıyan nüfus birikimi sürecidir. o Kentleşme, nüfus büyüklüğü, nüfus yoğunluğu, yerel örgütlenme, sosyal tabakalaşma, kurumlaşma, örgütleşme, üretimde farklılaşma ve uzmanlaşma ile belirlenir ve kentsel işlev alanlarının oluşumu ile fiziksel mekana yansır.
o Kentleşme, aynı zamanda insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü değişikliklere yol açan birikim süreci ve kırdan kente göç sonucu bireylerin kente özgü işlerde çalışması, kente özgü davranışları benimsemesi ve kentin sunduğu olanakları kullanması olarak ortaya çıkan değişim sürecidir. o Böylece iç göçten kaynaklanan kentleşme sürecinde, kırsal yaşam ve kültüründen kentsel yaşam ve kültürüne bir geçiş yaşanır.
o Kentleşme bu bağlamda, “toplumsal değişim sürecinin bir göstergesi” ve “kırsal toplumdan kentsel topluma geçişin bir ifadesi” olarak da değerlendirilmelidir.
Kentleşmenin Boyutları o Demografik bir olaydır, o Kentsel işgücü biçimlerinin ekonomik etkenlik kazanması, o Fiziksel çevre ve yaşama koşullarında değişim, o Sosyal değişme ve yeniden biçimlenme, o Yönetimsel örgütlenmede değişme.
o Kentleşme olgusunun Türkiye’de, 1950’lerde meydana gelen, kentin sosyal, ekonomik ve yapılaşmış çevrelerinin taşıma kapasitesinin üzerinde yığılması ile meydana gelen sağlıksız bir oluşum içerdiği görülmektedir.
Tablo 1. 1965 -1990 Yılları Arasında Türkiye ve İstanbul’daki Nüfus ve Göç Değerleri (Gülersoy ve diğ. 1998, Kala ve diğ. 1997 a, b)
Tablo 2. Türkiye ve İstanbul’da Nüfus Gelişimi (Gülersoy ve diğ. 1998, Kal’a ve diğ. 1997 a, b)
2010 Adrese Dayalı Kayıt Sistemi ile yapılan sayımda; İstanbul nüfusu: 13. 255. 685 Kent nüfusu: 13. 120. 596 (% 98. 98) Kırsal nüfus: 135. 089 (% 1. 02) Türkiye nüfusu: 73. 722. 988 (%18 İstanbul) 2012 Adrese Dayalı Kayıt Sistemi ile yapılan sayımda; İstanbul nüfusu: 13. 710. 512 Kent nüfusu: 13. 566. 284 (% 98. 94) Kırsal nüfus: 144. 228 (% 1. 06) Türkiye nüfusu: 58. 448. 431 (% 23. 45 İstanbul) 2013 Adrese Dayalı Kayıt Sistemi ile yapılan sayımda; İstanbul nüfusu: 14. 160. 467
İstanbul’un nüfusu ve göç oranları
Kentlileşme Politikaları Kentlileşmenin geliştirilmesi için; • Merkezi Yönetimce Geliştirilecek “Kentlileşme”ye Yardımcı Politikalar, • Yerel Yönetimlerce Geliştirilecek “Kentlileşme”ye Yardımcı Politikalar şeklinde politikalar oluşturulmalıdır.
Merkezi Yönetimce Geliştirilecek “Kentlileşme”ye Yardımcı Politikalar, o o Sanayileşme politikası, Kentleşme politikası, İç göç politikası, Yeni kent politikası (sanayileşme, kentleşme, iç göç politikalarını uygulama aracı), o Toplu konut politikası (yeni kent politikası uygulama aracı).
Yerel Yönetimce Geliştirilecek “Kentlileşme”ye Yardımcı Politikalar; o Kentleşme, sadece bir nüfus artım süreci, mekanda bir yerleşme, yerel örgütlenme, sosyal tabakalaşma, kurumlaşma, üretimde farklılaşma, uzmanlaşma ile belirlenen bir nüfus toplanması süreci olarak değil aynı zamanda; sosyo-ekonomik ve kültürel değişime ivme kazandıran, insan davranış ve ilişkilerinde kentlere özgü davranış kalıplarını benimsemesi ve kentin sunduğu tüm olanaklardan yararlanması yönünde ortaya çıkan bir değişim süreci olarak değerlendirilmelidir.
Kentlileşmeye Yardımcı Politikalar o Çağdaş kentsel sosyal altyapı donatımlarının geliştirilmesi, o Yeni kentlilerin kültürel faaliyetlere katılımının desteklenmesi, o Kenti tanıtıcı halk eğitimi programlarının düzenlenmesi, o Örgütlenmenin desteklenmesi, o Kentsel yaşama katılımın ödüllendirilmesi, o Toplu taşım sistemlerinin geliştirilmesi, o Kent içinde yaya alanlarının arttırılması, o Sağlık ocaklarının ana çocuk sağlığı, koruyucu hekimlik, çevre sağlığı ve tıbbi müdahale servislerini içererek bir yerel yönetim kamu hizmeti olarak düzenlenmesi.
Gelişmekte olan ülkelerin en önemli kentleşme sorunu; GECEKONDU’DUR.
Gecekondu; o “Büyük kentlerin ve kasabaların dolaylarında, yapı izni alınmaksızın bir gecede çatılıveren, genellikle bir ya da iki odalı yapı”, o “yasa dışı gizlice yapılan konut”, o “acele ile yapılıvermiş derme çatma yapı”, şekillerinde tanımlanır. o Gecekondu, kentleşme ilgili kaynaklarda, “kendisine ait olmayan yerde, imar yasalarına, sağlık ve fen kurallarına aykırı olarak, acele yapılmış barınak” olarak tanımlanır.
Gecekondu; o Kentbilim Terimleri Sözlüğünde, “Bayındırlık ve yapı kurallarına aykırı olarak, gerçek yada tüzel, kamusal ve özel kişilerin toprakları üzerine, toprak iyesinin istek ve bilgisi dışında onamsız olarak yapılan, barınma gereksinimleri devletçe ve kent yönetimlerince karşılanamayan yoksul ya da dar gelirli ailelerin yaşadığı barınak türü” olarak tanımlanmaktadır. o “Gecekondu” ifadesinin ilk kez yer aldığı 1966 tarihli “Gecekondu Yasası” ndaki resmi tanım ise “İmar ve yapı yasalarına aykırı olarak başkalarına ait arsa ve araziler üzerinde ve arsa sahibinin rızası olmaksızın yapılmış yapı”dır.
o İkinci Dünya Savaşı sonrasında çok partili döneme geçişle birlikte, popülist politikalar izlenmeye ve gecekondu alanları oy potansiyeli olarak görülmeye başlanmıştır. Politik çevreler, bu coğrafyalarda en başta tapu sağlama ve altyapı hizmetleri sunma şeklinde çeşitli vaatlerde bulunmaya başlamışlardı. Bu vaatlerin bir sonucu olarak 1966 yılında çıkartılan Gecekondu Yasası ile gecekonduların kalıcı olabilmesine hukuksal bir zemin hazırlanmıştı. Yerel/merkezi yönetimler ile gecekondu bölgelerinin ilişkilerinin aldığı niteliğe bağlı olarak, kimi zaman gecekonduların hukukî ve mekânsal sorunlarına yönelik çözümler üretiliyor, kimi zaman ise genelde polis eşliğinde yıkımlar yapılıyordu. Dolayısıyla, bazı mahallelerdeki gecekondu yaşayanlarına elektrik, su, kanalizasyon gibi hizmetler getiriliyor, bazen de hizmet alamayan mahalleler kendi imkânları ölçüsünde, ama genelde son derece iptidai şekilde, altyapı sorunlarını çözmeye çalışıyorlardı. Bu dönemde genel görüntü, kent sınırları ile sanayi alanları arasında konuşlanmış, genelde etrafında bahçecilik yapmaya elverişli bir miktar toprağı da bulunan, tek ya da en fazla iki katlı evlerden oluşan ve benzer coğrafyalardan göç etmiş ailelerin yaşadığı mahallelerden oluşmaktaydı.
o İlk gecekondular 1950’lerde İstanbul’da ortaya çıkmış, bu durum diğer şehirlere de yansımış ve 1970’lerde en üst düzeye tırmanmıştır. Gecekondu arazileri ya devlet mülkiyetinde ya da kapanan veya haklarını arayamayan vakıflara aitti. Şehrin daha dış alanlarına yapılan gecekondular ise tarım arazi üzerindeydiler ki, buralarda yerleşim kanunen yasaklanmıştı. Neticede, kanun dışı olarak inşa edilen gecekondular kaçak, bunları gerçekleştirenler ise suç işlemekte olup her an cezaya çarptırılabilmeleri mümkündü. Ancak, böylesi durumlar genelde gerçekleşmedi. Zira, politik olarak resmi mülkiyet verilmemekle birlikte gecekondulaşmaya ses çıkartılmadı.
o 1950 -70’ler dönemine baktığımızda, özel sektörün, büyük ölçüde kentlerdeki arazi mülkiyeti sorunlarından dolayı, konut alanına yoğun olarak girmediği, bunun yerine enerjisini sanayide yoğunlaştırmış olduğu görülmektedir. Sanayi yatırımlarında ise, yurtdışından gelen teknolojinin maliyetinin ucuz emek ile dengelenmesi ihtiyacı bulunmaktaydı. Ucuz emeği ise, kentlere göç eden ve büyük ölçüde kamu arazisinde, gecekondularda yaşayan, çoğu enformel çalışan, kesimler sağlamaktaydı. Dolayısıyla, büyük kent merkezlerinin civarında konuşlanan yeni gelenler sanayiye ucuz girdi verebilmekteydiler. Zira, bir yandan kira ödemek durumunda değillerdi, diğer yandan sigortalı olanlar dışındaki kesimin dolaylı vergiler dışında ödemek zorunda oldukları vergiler de bulunmuyordu. Kamu tarafından, bu kesimin barınak ihtiyacı karşılanmadığı gibi, geçmiş dönemden kalma geniş kamu alanlarının kullanımına da çok ses çıkartılmıyordu. Ayrıca, politik çevreler bu kesimi oy deposu olarak görmeye başlamışlardı.
o İlk göç dalgası, genelde fazla bir serveti olmayan yoksullardan oluşmaktaydı. Ama bu kesim hızlı bir şekilde ilk gelmenin avantajlarından yararlanmaya başladılar. Özellikle de yerleştikleri yerler şehrin tercih edilen alanlarına yakınsa ilk gelenler oldukça değerli gayri menkullere sahip oldular. 1960 ve 1970’lerde gelenler ise, genelde ilk taşınma maliyetini (arsa bulup inşaat yapma anlamında) üstlenebilecek bir zenginlik yapısındaydılar. Kırdan göç eden aileler, daha önce ayarlamalarını yapmış bir şekilde ve halihazırda yerleşmiş olanların desteğiyle bir gecede tek katlı evler inşa ediyor ve süreç içerisinde evlerin kalitesini ve kullanım alanlarını arttırmaya çalışıyorlardı. Ancak, yapılan evlerin yıkılma ihtimali olduğundan inşaat kalitesi düşük tutuluyordu.
o 1980’lere gelindiğinde ise, kentlerdeki yüksek nüfus artışı, kent merkezleri ve civarlarındaki bölgelerdeki bina yoğunluğunun yükselişi, hizmet sektöründeki gelişmeye bağlı olarak kent merkezlerine hizmet sektörünün gelişi gibi bir dizi etken neticesinde, orta sınıfın kent civarlarındaki alanları yerleşim yeri olarak benimsemesi söz konusu olmuş; bu da beraberinde gecekondu alanlarının birden değer kazanmasını getirmiştir. Dolayısıyla, orta sınıfın oturduğu blok yerleşimler ile gecekondu bölgeleri yana bulunmaya başlamış, bu da beraberinde gecekondu olgusunun kendisinin ticari bir kazanç alanı olmaya başlamasına neden olmuştur. Aynı zamanda, yukarıda bahsedildiği gibi, eskiden tek katlı ev şeklinde olan ve önünde/yanında bulunan bir parça arazide sebze ve meyve yetiştirmeye imkân veren bahçesi olan gecekondular yerlerini “apartman gecekondulara” bırakmaya başlamıştır.
o Böyle bir sürecin başlamasında 1980’li yılların ortalarında imar yetkisinin belediyelere verilmesinin oynadığı rol çok açıktır. 1980’lerde tartışma, gerçeğin popülist bir bakışla kabul edilmesi doğrultusunda çözümlendi. Çoğu durumda kaçak ve fiili mülkiyete resmi mülkiyet verildi; kanun dışı yapılaşmalara göz yumuldu; yapılaşma yasağı yumuşatıldı. Gecekondu sahipleri genelde önünde meyve ve sebze yetiştirdikleri, hayvan besledikleri ufak bahçesi olan tek katlı evlerini apartman haline getirebilmelerinin önündeki yasaklar kaldırıldı. Artık bugün ilk dönemlerde inşa edilmiş, tek katlı ve bahçeli gecekondu yapmak mümkün değildir. Genelde gecekondu olarak göreceğimiz yapılar, sağlam olmasına karşılık kötü inşa edilmiş, bazen bitmemiş ve estetik kaygılardan uzak gecekondu-apartmanlardır.
o Sonuçta, 1980’lerin başlarında gecekondu olgusu dönüşüm geçirmeye ve “gecekondu sahipleri” ile “gecekondu kiracıları” şeklinde ayrışmalar oluşmaya başlamıştır. 1990’lardan itibaren gecekondu kiracılığında artış bulunmaktadır. Kentlere yeni göç edenler, üzerine inşaat yapabilecek arazi bulamamaktadırlar. Artık araziler üzerinde talepleri bulunan çok kesim vardır ve yöneticiler eskiden olduğu gibi duruma ses çıkartmamazlık etmemektedirler. Yeni gelenlerin inşaata başlayacak maddi imkânları ya da kendisine bu yolda yardım edecek tanıdıkları bulunmamaktadır. Artık kentlerde yeni gecekondu inşaatlarını görmek söz konusu değildir. Hatta, Kentsel Dönüşüm Projeleri (KDP) kapsamında belediyeler gecekonduları yıkmaya başlamışlardır. Dolayısıyla, kentlere yeni göç edenlerin kendilerini yoksulluğun içinde bulmaları bir anlamda kaçınılmaz olmuştur. Zira kira ödemek gibi önemli bir maliyet söz konusudur. Bu sürecin bir diğer yansıması, kiracı olarak gecekondu mahallesine gelen kesimin hemşehrilik ilişkilerinden eskiden gelmiş olanlar kadar yeterince yararlanamamaları ve dolayısıyla yeni göç ettikleri kentlerde büyük ölçüde yalnız kalmalarıdır.
İSTANBUL’DA GÖÇ VE GECEKONDU o 1990’lı yılların sonunda İstanbul’daki yerleşik alanların yaklaşık %55’i gecekondu alanıdır. o Düzensiz yapılaşma olarak tanımlanan alanlarla birlikte bu oran %75’e yükselmektedir. o İstanbul Valiliği’nin 1992 yılında yaptığı saptamalara göre İstanbul’da; ruhsatlı konut sayısı 850, 000; imar afları ile yasallaşan konut sayısı 750, 000; kaçak konut sayısı ise 400, 000’dir. o İstanbul’da mevcut planlara ve yasalara uygun olarak yapılmış konutların tüm konutlara oranı % 42. 5’tir. o Türkiye’deki gecekondu olarak tanımlanan yapı sayısı 2 milyondur. Bunun önemli bir kısmı İstanbul’dadır.
İSTANBUL’DA İLK GECEKONDULARIN ORTAYA ÇIKMASI o İstanbul’da sanayileşme ve göç hareketlerine bağlı olarak ilk gecekondular 1946’da Kazlıçeşme – Zeytinburnu’nda ortaya çıkmıştır. o Mart 1949’da yapılan bir saptamada İstanbul’da gecekondu sayısı yaklaşık 5, 000 olarak belirlenmiştir. o Bu gecekonduların 3, 218’i Zeytinburnu’nda, 200’ü Mecidiyeköy’de, 200’ü Yıldız’da, 100’ü Şişli’den Hürriyet-i Ebediye Tepesi’ne kadar uzanan alanda yer almıştır. o Benzer şekilde Ayvansaray’da, Kumkapı’da, Anadolu yakasında Paşabahçe – Beykoz arasında ve Çamlıca’da da gecekondular gelişmeye başlamıştır.
Tablo 3. Türkiye’de Gecekondu Sayısının ve Gecekondu Nüfusunun Gelişimi (Keleş, 1996)
Tablo 4. Boğaziçi’nin İki Yakasındaki Gecekondu Alanlarının Gelişmesi
Tablo 5. 775 Sayılı “Gecekondu Kanunu’na Kadar Gecekondularla İlgili Yasal Düzenlemeler
Planlı Dönemde Gecekondu Sorunu o I. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963 -1967); gecekonduların içinde yaşayanlara yer bulunmadan yıkılmaması; çözüm; iyileştirme, tasfiye, toplumsal konut sunumu. o II. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1968 -1972); gecekonduları önlemeye öncelik verilmesi, kendi evini yapma gücünden yararlanılması, arsa mülkiyeti sorununun çözülmesi. o III. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973 -1977); gecekondu ile ilgili özel bir politika benimsenmemiştir.
o IV. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1978 -1983); gecekondu bölgelerinde yol, su, elektrik, vb. altyapı hızlandırılacağı, iyileştirme bölgelerinde kamu arsaları üzerinde kullanma hakkı tanınacağı benimsenmiştir. o V. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1985 -1989); gecekondulara altyapı götürülmesi, iyileştirilmelerine öncelik verilmesi, ruhsatsız konut yapımının izinli hale getirilmesi. o VI. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1990 -1994); gecekonduların önlenmesi amacı ile kendi evini yapana yardım yöntemi ile, nüve konut tasarılarına öncelik verilmesi. o VII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (1996 -2000); gecekondu konusuna özel bir önem verilmemiştir.
o VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001 -2005); gecekondu kesiminde ve 3194 sayılı İmar Kanunu, kaçak yapılaşmayı ve gecekondulaşmayı caydırıcı ve önleyici tedbirleri etkin olarak içerecek şekilde yeniden düzenleneceği bildirilmiştir. o IX. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2007 -2013); bu planda da gecekondu konusuna özel bir önem verilmemiştir. o X. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2014 -2018); Kaçak yapılaşma ve gecekondulaşma hâlihazırda önemini yitirmekle birlikte, şehirlerde ekonomik ve sosyal ihtiyaçların karşılanması ve doğal afet kaynaklı risklerin azaltılması yönünde mevcut şehir dokusunun yenilenmesi daha fazla ağırlık kazanmaktadır.
o Bu süreçte, mekânsal planlama, afet yönetimi ve kentsel dönüşümle ilgili hukuki düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Şehirlerin daha rekabetçi ve yaşanabilir kılınması; yeni ve nitelikli iş ve yaşam alanları oluşturulması; sosyal ve fiziki altyapıya, kaliteli ve güvenli kentsel ulaştırma sistemlerine kavuşturulması yönünde politika ve uygulamaların etkinleştirilmesi gerekmektedir.
- Slides: 74