DERS 10 AVRASYACILIK Plan Panortodoks dnce akm Batclk
DERS 10 AVRASYACILIK
Plan § § § § Panortodoks düşünce akımı Batıcılık ve Slavcılık Panslavizm ve Anti-Panslavizm Kültürel Yaklaşım Teorisi Jeostratejik Kalkınma Teorileri Avrasyacılığın Ana Düşünceleri Avrasya’nın coğrafi ortamı ve Kalkınma Alanı Teorisi Avrasya kültürü ve uygarlığı
Panortodoks düşünce akımı ü 1453 yılında İstanbul’un fethi ile Bizans’ın sonunun getirilmesi Ruslar için bulunmaz bir fırsat oldu ve büyük ölçüde işlerine yaradı. ü Moskova knezleri merkezîleşmiş Rus devletini kurma yönündeki çalışmalarını artık Ortodoks Bizans’ın mirasçısı olarak Hıristiyanlığın kalkınması üzerinden sürdürmeye başladılar.
Panortodoks düşünce akımı ü 16. Yy. da Rusya’da Moskova’nın “Üçüncü Roma” olduğunu savunan jeopolitik görüş, dolayısıyla bir Panortodoks düşünce akımı ortaya çıktı. Rus Ortodoks kilisesinin liderleri Bizans’ın egemenliğinden kurtulunca, kendilerini “Ortodoks kültürüne sahip tüm halkların çıkarlarının savunucusu” olarak tanıtmaya başladılar. ü Bir süre sonra Moskova Knezi III. İvan’ın son Bizans imparatorunun yeğeni ile evlenmesi, Rusların, Hıristiyan dünya içindeki itibarını biraz daha artırdı.
Panortodoks düşünce akımı ü Gerçekte Bizanslılar bu nikâh sayesinde Moskova’yı dinî açıdan kendi istemekteydiler. etkileri altına tekrar sokmak ü Fakat Moskova knezleri söz konusu akrabalığı kendi amaçları doğrultusunda kullanmayı başardılar ve kendilerini Bizans azizlerinin mirasçısı olarak ilan ettiler. Bu sayede Moskova knezlerinin tahta çıkış törenine dinî önderliği devralma töreni de eklendi.
Panortodoks düşünce akımı üRus çarları yepyeni bir statü, bir kutsallık kazanmış oldu ve daha önceler Bizans imparatorlarının yerine getirdikleri görevleri bir ölçüde kendi üzerine alma hakkını elde etti. üBu dönemden itibaren Rus çarları Ortodoksların yaşadıkları tüm bölgelerin dinî önderi ve Ortodoks halkların çıkarlarının savunucusu konumunda tanındı.
Panortodoks düşünce akımı ü Panortodoks düşünce akımı Rusya’da klasik jeopolitik akımı olarak gelişti. ü Rusya İmparatorluğu genişledikçe Panortodoks misyonerliği işgal edilmiş bölgelerde etkinliğini artırdı, Slavları ve diğer halkları Osmanlı’nın egemenliğinden kurtarmak adı altında kendi tarafına çekmeye çalıştı.
Panortodoks düşünce akımı ü Panortodoksluğun günümüzde bilinen en eski yazılı belgesi Pskov ekümenik Yelezarov’un Manastırı’na yazdığı mektuptur. Filofey ü Mektupta şöyle denmektedir: “Tüm Hıristiyan çarlıkları kutsal kitaba uygun bir şekilde Rus Knzeliği’nin etrafında bir araya gelmeye karar verdiler. Çünkü ilk iki Roma’nın iflasından sonra Üçüncü Roma (Moskova kastedilmiştir) görevi devralmıştır ve asla bir Dördüncü Roma olmayacaktır. ”
Batıcılık ve Slavcılık ü 19. Yy. başlarından Rusya İmparatorluğu’nda daha geniş yaygınlık kazanan jeopolitik akımlar Batıcılık ve Slavcılık (Slav Hayranlığı) akımlarıdır. ü Ünlü Rus filozof ve ilahiyatçı V. V. Zenkovski’ye göre Rusya’da Batıcıların ve Slav hayranlarının ortaya çıkmasına neden olan şey iki tarihî gelişme-Fransız Devrimi ve Napolyon’la 1812 yıl savaşıdır.
Batıcılık ve Slavcılık ü Batıcılıkla Slavcılık birbirine bütünüyle zıt iki jeopolitik akımdır. ü Kırım Savaşı sırasında ve özellikle 1854 yılında Batılı devletlerin ve halkların Osmanlı İmparatorluğu’nun yanında yer alarak Rusya’yı büyük bir hezimete uğratmalarının ardından Rusya’da Batı karşıtlığı arttı ve Slavcılık gelişti.
Batıcılık ve Slavcılık ü Batıcılar Rusya’nın insan hakları ve kalkınma yolunu seçmesi ve bu değerlerin üreticisi ve öncüsü olan Batı Avrupa’yla beraber hareket etmesi gerektiğini savunmuşlardır. ü Batıcılara göre Rusya’nın Batı’nınkinden farklı, kendine özgü gelişim çizgisi I. Petro tarafından sonlandırıldı ve Rusya Batı’ya doğru yönlendirildi.
Batıcılık ve Slavcılık ü I. Petro’nun Batı’ya yönelme politikasının doğruluğunu savunan Batıcılar, Rusya’nın “geri kalmış patriarkal Asyalı” imajından kısa sürede kurtularak Batı uygarlığına yönelmesi gerektiğini iddia etmişlerdir. ü Batıcıları diğerlerinden ayıran özelliklerden biri de toplumsal, sosyal ve millî görüşler ortaya atmaları, Fransız ütopik sosyalistlerinin ve Alman nasyonal-sosyalistlerin “üstün ulusal devlet” düşüncelerine katılmalarıydı.
Batıcılık ve Slavcılık üSlavcılık akımının Rusya’daki temsilcileri A. S. Homyakov, Kireyevski Biraderleri, Aksakov Biraderleri ve Y. F. Samarin’dir. üRus jeopolitiğinde Slavcılık akımının geniş analizi V. İ. Lamanski’nin Asya-Avrupa Anakarasının Üç Dünyası (1916) adlı eserinde yapılmıştır.
Batıcılık ve Slavcılık ü Lamanski’ye göre yeryüzünde diğer uygarlık merkezleriyle beraber ortak bir Slav kültürü anlayışı da mevcuttur ve bu gerçeğin Avrupa’da ortak Cermen kültürüne karşı kullanılması gerekmektedir. ü Lamanski, Slavcılığın ortak bir ilke ve idea olarak Avrupa’nın tamamına kabul ettirilmesini ve Avrasya’nın en önemli jeopolitik düşüncelerinden birine dönüştürülmesini önermiştir.
Batıcılık ve Slavcılık ü Slavcılara göre, her ülke ve her halk kendine özgü bir kültüre sahiptir ve etrafındaki yakın halklarla beraber bir “ortak uygarlık” teşkil eder. ü Batıcıların tersine Slavcılar I. Petro’nun Rusya’da millî düşünceyi sekteye uğrattığını, Avrupa’dan bambaşka bir kültüre ve dünya görüşüne sahip olan Rusya’yı zorla Avrupalılaştırdığını ve I. Petro’nun reformlarını sert bir dille eleştirmişlerdir.
Panslavizm ve Anti-Panslavizm üRusya Slavcılarının bir grubu 19. Yy. ortalarında Panslavizm Jeopolitik Akımı’nı ortaya çıkarmışlardır. Bu akımın kurucusu Nikolay Yakovleviç Danilevski’dir (1822 -1885). üO, Rusya’yı tüm Slav halkların millî ve dinî çıkarlarının savunucusu olarak tanımlar, Slavları Rusya’nın önderliği altında bir araya gelmeye ve ortak bir mücadeleyle Osmanlı egemenliğinden kurtulmaya davet eder.
Panslavizm ve Anti-Panslavizm üSlav halklarının düşünce adamları da bir araya gelerek Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ortak mücadele etmek konusunda görüş alışverişinde bulunuyorlardı. üPanslavizm Akımı yandaşları Slavların Habsburg İmparatorluğu içinde Almanlaştırılmasına ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolündeki topraklarda sömürülmesine karşı mücadeleye kalkmışlardır.
Panslavizm ve Anti-Panslavizm ü Bu düşüncenin savunucuları Büyük İllirya adlı bir Slav devletinin kurulmasını, Almanların ve Türklerin egemenliği altındaki tüm Slavların Rusya öncülüğünde özgürlüklerini kazanarak bir araya gelmesini hedef olarak belirlemişlerdi. ü Panslavizm akımı içinde Rus hayranlığı çizgisi özellikle belirgindi.
Panslavizm ve Anti-Panslavizm ü Anti-Panslavizm temsilcilerine göre tüm Slavların bir merkez etrafında birleştirilmesi ve ortak Slav devletinin kurulması Rusya İmparatorluğu’nun çöküşünün başlangıcı anlamına gelecekti. ü Zira Rusya İmparatorluğu’nun yalnızca Slavlardan oluşması bu devletin küresel ruhunu mahveder, Avrasya ve dünya uygarlığına uzanan yolunu tıkar.
Kültürel Yaklaşım Teorisi ü 19. Yy. düşünürlerinden, klasik jeopolitiğin Kültürel Yaklaşım Teorisi’nin kurucusu, N. Y. Danilevski’dir. ü Danilevski, küresel değişimlerin birtakım devletlerin, halkların ya da milletlerin değil, ortak uygarlığa sahip bulunan büyük kültürel ve dinî toplulukların eseri olduğunu iddia etmişti.
Kültürel Yaklaşım Teorisi ü Danilevski’ye göre uygarlıklar kendi kültürel düzeylerine uygun toplumlar ve sosyal tabakalar ortaya çıkarmışlardır; bunların arasındaki politik, kültürel, psikolojik gelişim düzeyi farklılığı sonsuza kadar sürecektir. ü O, uygarlıkların beş temel gelişim yasasını da belirlemiştir: Bunlar dil birliği, siyasal bağımsızlık, karşılıklı etkileşim, çeşitli etnik köklerin uyuşması ve tedrici gelişme sürecidir.
Kültürel Yaklaşım Teorisi ü Danilevski’nin jeopolitik teorisinde mekân kavramı, yalnızca üzerinde yaşanan arazi ve insanları hayati kaynaklarla besleyen toprak değil, ortak bir uygarlık alanı olan, millî kalkınmayı teşvik eden, yurtseverlik duyguları empoze eden ve manevi değerleri canlı tutan bir mekândır. ü Danilevski, somut bir mekân üzerinde yaşayan halkın millî köklerinden ve kültürel değerlerinden kopması halinde, ciddi bir tarihî tehlikeyle yüzleşeceği uyarısını yapar.
Kültürel Yaklaşım Teorisi ü Danilevski’ye göre yeryüzünün geleceğini belirleyecek olan şey Avrupa, ABD ve Slav birliğine ait üç uygarlık tipi ve bunlar arasındaki dengelerdir. ü Slav halklarının tamamının aynı uygarlık tipine sahip olduğunu ifade eden Danilevski, bunların birleşerek eski Bizans’ın başkenti Konstantinopolis merkezli (Çargrad) tek bir devlet kurmalarının elzem olduğunu söyler.
Jeostratejik Kalkınma Teorileri ü Klasik Rus jeopolitiğinde Askerî-Stratejik Teori’nin müellifi Rus ordusunun General Feldmareşali ve askerî stratejist Dmitri Milyutin’dir (1816 -1912). ü Milyutin’in Askerî Coğrafya ve Askerî İstatistiğin Önemi Üzerine Eleştirel Çalışmalar adlı eseri uzunca bir süre dünyanın siyaset bilimcilerinin büyük ilgisine mazhar olmuştur.
Jeostratejik Kalkınma Teorileri üRusya’nın en büyük rakibi olarak Büyük Britanya’yı gören Milyutin, bu devlete karşı herhangi bir etkin girişimde bulunmak için henüz erken olduğunu da vurgulamıştır. üMilyutin, Avrupa’da ve Yakın Doğu’da dengeleri korumak için Rusya’nın Almanya’yla askerî ve politik ittifak yapmaya ihtiyacı olduğunu da belirtmiştir.
Jeostratejik Kalkınma Teorileri ü Milyutin, Orta Asya’nın, söz konusu dönemde Türkistan diye adlandırılan büyük coğrafyanın Rusya’ya ilhakını hem şiddetle tavsiye etmiş, hem de bunun nasıl yapılması gerektiğini göstermiştir. ü Orta Asya’nın Rusya’ya ilhak edilebilmesi için Milyutin’e göre öncelikle Orta Asya kentlerinin göçebe aşiretlerle feodal bağlarının ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Jeostratejik Kalkınma Teorileri üMilyutin, Türkistan’ın önemli mıntıkalarını işgal etmek için askerî plan da yapmıştır. üGenerale göre bu mıntıkalar gelecekte Britanya İmparatorluğu’nun asıl güç kaynağı olan Hindistan’ı tehdit etmek ve bu coğrafyaya müdahalede bulunmak için kullanılabilirdi.
Jeostratejik Kalkınma Teorileri ü Milyutin, Rusya’nın Osmanlı İmparatorluğu’yla jeopolitik ilişkilerine de değinmiş ve iki devlet arasındaki çatışmanın sonlandırılmasının yollarını göstermiştir. üOnun planına göre Türklerin yakın gelecekte Avrupa’nın tamamından sürülmesi, Slavların, Rusya’nın kontrolü altında bir araya gelecekleri Balkan Konfederasyonu’nun kurulması, Karadeniz ve Akdeniz’in boğazlarının serbest bölge olması ve tüm devletlere açık hale gelmesi gerekiyordu.
Avrasyacılığın Ana Düşünceleri ü 20. yy. da Rus jeopolitik okulunda en geniş yaygınlığa sahip bulunan jeopolitik akım Avrasyacılıktır. ü Bu akımın temsilcileri Rusya devletinin ve Rus toplumunun Avrasya jeopolitik mekânının söz konusu dönemdeki durumuna ve gelecekteki muhtemel gelişmesine bağlı olarak ilk realist jeopolitik kuramını ortaya koymuşlardır.
Avrasyacılığın Ana Düşünceleri üAvrasyacılık Teorisi’nin kurucularından ve en büyük araştırmacılarından biri, Nikolayeviç Savitski’dir (1895 -1968). üSavitski, Pyotr 1921 yılında Sofya’da Knez Trubetskoy’la beraber Avrasyacılık Hareketi’ni başlatmıştır.
Avrasyacılığın Ana Düşünceleri ü SSCB’nin kurulması ve dünyada jeopolitik çatışmanın yayılması döneminde Avrasyacılık Hareketi’nin merkezi Batı’nın resmî çevrelerinin de desteğiyle 1926 -1929 yıllarında tedrici olarak Sofya’dan Paris’e kaymıştır. ü Kısa bir süre sonra Paris’te Avrasya adlı gazete yayınlanmaya başlamıştır.
Avrasyacılığın Ana Düşünceleri üDaha sonraki yıllarda Avrasyacıların Paris merkezinin yönetimi Rus kökenli jeopolitikçi L. P. Karsavin’in kontrolüne geçmiştir. üKarsavin’in Sovyet rejimine yakınlaşmaya ve SSCB hükümetiyle işbirliği içine girmeğe çalışması 1930’larda Avrasyacılığın iflasına neden olmuştur.
Avrasyacılığın Ana Düşünceleri ü Slavcılarda olduğu gibi Avrasyacıların da en temel görüşü Rus tarihinin, geleneklerinin ve kültürünün özgünlüğünün kanıtlanması ve korunmasıydı. ü Avrasyacılık Hareketi yandaşlarını bir araya getiren şey Rusya’nın başlı başına bir uygarlık merkezi olduğu düşüncesiydi. Onlara göre bu uygarlığın kalkınmasının en önemli etkeni Avrasya alt bölgesidir.
Avrasyacılığın Ana Düşünceleri ü Savitski yazar: “Slav dünyasının ortak kültüründen ve bunun Rus kültürünün aynısı olduğundan bahsetmek için hiçbir nedenimiz yok. Rus kültürü kendine özgü bir kültürdür; bu kültür hem Avrasya’ya, hem de Asya’ya ait unsurları kendi bünyesinde toplar. ” ü Bizans örneğine de değinen Savitski yazar: “Batı’nın ve Doğu’nun kültürel unsurlarını kendinde toplamakla beraber, Bizans’ın kültürü bütünüyle Avrasya kültürüdür. ”
Avrasyacılığın Ana Düşünceleri ü Avrasyacılar dünyanın ve Rusya’nın tarihi, gelişimi ve Rusya coğrafyasında yaşayan insanların karakteri konusunda özgün bir yaklaşım ortaya koymuşlardır. ü Avrasyacıların teorisinde Rusya, Batı ile Doğu ve Avrupa ile Asya arasında ilişkiyi temin eden merkez konumunda bulunan Heartland’in özel etnocoğrafi ve kültürel niteliklere sahip ülkesidir.
Avrasya’nın coğrafi ortamı ve Kalkınma Alanı Teorisi üSavitski Avrasya’ya “Özel kalkınma alanı” ya da “özgün coğrafi çevre” der. üAvrasya’da “iç” sosyal ve tarihî yapıyla “dış” coğrafi çevre arasındaki bütünlüğün, uyumun ve bağlılığın altını çizer ve bu durumun Avrasya’da “sıkı bir çevre” ile “özel bir uyuma” dayalı bir “kalkınma alanı” oluşturduğunu iddia eder.
Avrasya’nın coğrafi ortamı ve Kalkınma Alanı Teorisi ü Eski dünyanın iki değil, üç anakaradan oluştuğunu ilk kez Prof. V. İ. Pamanski 1892 yılında ortaya atar ve bunların sınırlarını belirlemeye çalışır. ü Üçüncü anakaraya ismini veren Avrasyacı Savitski ve Savitski’nin takipçileridir. Bunlar Avrasya adını verdikleri üçüncü anakaranın sınırlarını Rusya İmparatorluğu’nun sınırlarıyla aynı tutmuşlardır.
Avrasya’nın coğrafi ortamı ve Kalkınma Alanı Teorisi ü Savitski’ye göre Almanya, Avrupa’da bulunduğundan dolayı “dünyanın merkezi” olarak sunulmaktadır, oysa Avrupa zaten dünyanın batısındadır ve bu durumda dünyanın tam merkezinde yer alan bölge kuşku yok ki Rusya’dan başkası değildir. ü Rusya ne Avrupa’nın bir parçası, ne de Asya’nın uzantısıdır; Rusya “Avrasya” adlı başına bir dünyadır.
Avrasya’nın coğrafi ortamı ve Kalkınma Alanı Teorisi ü Savitski Avrasya’yı dünyanın “özel bir bölgesi”, iklimi ve diğer coğrafi koşulları açısından kapalı ve tipik bir kıta olarak tanımlar. ü Savitski Avrasya derken Doğu Avrupa’yı, kuzeyde tundra bölgesini, Batı Sibirya’yı, güneyde Türkistan bozkırlarını, dağlarla çevrili doğu, güneydoğu ve güney arazilerini, Eski Dünya’nın okyanusa kısıtlı çıkış olanağına sahip denize bitişik bölgelerini, yani Karpatlardan Hingan’a kadarki büyük coğrafyayı kasteder.
Avrasya’nın coğrafi ortamı ve Kalkınma Alanı Teorisi üSavitski şöyle der: Avrasya’nın birleşmesinin temel şartı büyük bir güce sahip olan bozkırın kendisidir. üAvrasyacıların nazarında Avrupa, Batı Avrupa’dan ibarettir ve buranın coğrafi ortamını belirleyen şey okyanustur. Avrasyacılar Avrasya’yla Asya’yı da aynı tutmamışlardır.
Avrasya’nın coğrafi ortamı ve Kalkınma Alanı Teorisi üDolayısıyla Savitski’ye ve yandaşlarına göre Avrasya, doğal ve coğrafi ortamıyla, tarihî ve kültürel özellikleriyle ayrılan bir “yaşam alanı”, Avrupa ile Asya’yı birbirinden ayıran bir mekândır. üBu görüşe göre Avrasya (Rusya İmparatorluğu) Eski Dünya’nın merkezi konumundadır.
Avrasya’nın coğrafi ortamı ve Kalkınma Alanı Teorisi ü Savitski’nin Kalkınma Alanı Teorisi Avrasya örneğinde insan topluluklarının çok sayıda biçimini ve kültürel tipini bir araya getirerek küçük alanlar ve kültürler* için birleştirici unsura dönüşür. ü Sahip olduğu topraklarla beraber Rusya, Rus kültürü, tarihi ve devleti Savitski’ye göre Avrasya’nın temel birleştirici unsurudur ve bu açıdan Savitski Rusya’yı Ratzel’in C. Schmitt’in ve klasik karasal jeopolitikçilerin Raum ve Grossraum dedikleri mekânla aynı tutmuştur.
Avrasya kültürü ve uygarlığı ü Savitski Rusya’nın jeopolitik bağımsızlığı ve gerici Roman. Cermenlerin manevi işgalinden kurtulmuş olması nedeniyle yalnızca Moğollara borçlu olduğunu yazar. ü “Moğollar olmasa Rusya da olmazdı. ” diyen Savitski, bu görüşünü şöyle açıklar: Avrasya’nın ormanlık alanlarla çevrili Avrupa kısmıyla bozkırlardan oluşan Asya kısmını ve bu bölgelerde yerleşik çok sayıda halkı jeopolitik ve jeostratejik anlamda birleştiren, şekillendiren ve gelecek için bütünleştiren Moğollardı.
Avrasya kültürü ve uygarlığı ü Batı Avrupalıların denizci duygularına karşılık Moğollar karacı duygularını muhafaza etmek suretiyle söz konusu bölgede bütünleştirici misyon üstlenmişlerdir ki bu misyon daha sonra bütünüyle Ruslara geçmiştir. ü Rusları büyük Moğol hanlarının mirasçısı adlandıran Savitski, Avrasya’da ormanlarla bozkırları birleştirme işinin Cengiz Han ve Timur* tarafından başlatıldığını, Ruslar tarafından bitirildiğini belirtir.
Avrasya kültürü ve uygarlığı ü “Rus kültürünü hem Avrupa ya da Slav kültürüyle karıştıran, hem de Moskova’yı Asya olarak gören yabancıların gözlemlerini kimse ciddi almamaktaydı. ü İranlılar Rusları Turan’ın mirasçısı olarak değerlendirmekteydiler. Fakat Rus kültürünün Turan’la aynı kabul edilmesi de, aynen Slavcılık gibi tek taraflı bir yaklaşımdır.
Avrasya kültürü ve uygarlığı ü Turan unsuru da, Slav, İran, hatta Avrupa unsuru da Rus kültürünün, Avrasya uygarlığının bir parçasıdır. Rus kültürü Avrupa, Asya unsurlarının ya da her-hangi diğer unsurların mekanik birleşmesinden ibaret değildir. ü Rus kültürü tamamen özgün bir kültürdür ve dünya için tarihî değeri ve önemi Avrupa ya da Asya kültürlerinden daha az değildir. Bu kültürün Avrupa ve Asya kültürlerine karşı Orta Avrasya kültürü olarak korunması gerekir. ”
Avrasya kültürü ve uygarlığı ü Şu görüş Avrasyacı Savitski’ye ait: “Rusya Büyük Hanların mirasçısıdır; Asya’yı birleştiren Cengiz’in ve Timur’un başlattığı misyonun takipçisidir. ” ü Savitski Moğolların başlattığı işi devam ettiren Moskova knezlerinin yalnızca Rus topraklarının tamamını değil, Avrasya’nın tamamını merkezî bir yönetimde birleştirdiklerini yazar. Rusya, 15. Yy. dan sonra pratikte Avrasya’nın yerine geçmiş bulunuyordu.
Avrasya kültürü ve uygarlığı ü Avrasyacı Trubetskoy, ise Avrasya’nın (Rusya’nın) merkezî Moğol Devleti’nin ortadan kalkmasının ardından Moskova knezlerinin ormanla bozkırı birleştirmesi ve bu iki unsurun sentezi sonucunda ortaya çıktığını savunur. ü Rus devletçiliği Moğol devletçiliğinden daha güçlü olmuştur. Çünkü Rus devletçiliği dinî ve hayati temele de sahipti, yani Ortodokslukla günlük hayat arasındaki karşılıklı etkileşime dayanmaktaydı.
Avrasya kültürü ve uygarlığı üTrubetskoy, I. Petro’dan sonraki dönemde Rusya’da var olan devletçiliği monarşi” olarak niteler. üRusya’nın “anti-millî doğal jeopolitik yöneliminden vazgeçerek yapay biçimde Avrupa devleti olmaya çalışmasını ve doğanın kendine biçtiği “merkezî toprak” olma rolünü bırakmasını Avrupa’nın bir uzantısına dönüşmek olarak değerlendirir.
Avrasya kültürü ve uygarlığı ü Eskiden beri “açık geçit” olarak bilinen Rusya, göçebe kavimlerin Doğu’dan ve Güneydoğu’dan Batı’ya hareket ettikleri yol üzerinde bulunuyordu. Bu nedenle Rusya her zaman kendini savunmak ihtiyacı hisseden bir bünye durumundaydı. ü Rusya’nın coğrafi konumunun “büyük nehirler ve uzak denizlerle” belirlendiğini savunan İlyin, I. Petro’nun denizlere inmek, deniz kıyılarına yerleşmek, nehirlerin aşağı akarını ele geçirmek uğruna yaptığı çalışmaları doğru bir politika olarak değerlendirmiştir.
- Slides: 52