BULUTTAK YZLER Kiilik Kuramnda zneleraraslk Robert D STOLOROW
BULUTTAKİ YÜZLER Kişilik Kuramında Öznelerarasılık Robert D. STOLOROW, Ph. D. George E, ATWOOD, Ph. D. Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü Bayramoğlu/Kocaeli 2014
insan, sürekli değişen bir bulut gibidir • . . . hep merak konusu olmuş olan insan, sürekli değişen bir bulut gibidir, psikologlarsa bulutta yüzler gören insanlar gibi. • Bir psikolog üst kısımda bir burun ve dudağın hatlarını görür, sonra mucizevi bir şekilde bulutun diğer kısımları da buna göre şekillenir ve ileriye bakan bir süpermenin hatları görünür. • Başka bir psikolog ise bulutun alt kısmına odaklanır; bir kulak, bir burun, bir çene görür ve birdenbire bulut geriye doğru bakan bir Epimetheus şeklini alır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 2
• Dolayısıyla, her algılayan için bulutun her parçasının farklı bir işlevi, adı ve değeri vardır - bunu belirleyense kişinin başlangıçtaki algısal eğilimidir. • Aslında bir ekolün kurucusu olmak için yalnızca başka bir kenarda bir yüz görmek yeterlidir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 3
• Bölüm 2 Sigmund Freud 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 4
• Freud’un muazzam yaratıcılığı göz önüne alındığında, bütün o yaratıcı yılları boyunca kuramsal fikirlerindeki birçok yön değiştirme ve değişiklikte olduğu gibi kuramsal sisteminin kapsamlı bir psikobiyografik analizini yaparken de karmaşıklık ile muazzam uyum arasında gidip gelmek durumunda kalınmaktadır. Bu nedenle, Freud’la ilgili çalışmamızı onun yaşamında, psikoseksüel gelişim kuramının belli özelliklerinin kaynağını oluşturan öznel durumların açıklanması ile sınırlı tutmayı tercih ettik. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 5
• Kişilik kuramının öznelliği üzerinde çalışan bir öğrenci Freudçu sisteme özel bir ilgi gösterecektir, çünkü Freud’un kuramları onun kendini analiziyle yakından bağlantılıdır. Bizim görüşümüze göre, herhangi bir kendini analiz, sistematik bir aktarım analizinin eksikliğinden dolayı ve hiçbir bireyin kendi örgütleyici ilkelerinin tamamen dışında durmayı başaramayacağı gerçeğinden dolayı sınırlı ve kısıtlıdır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 6
• Bizim çalışmamız, Freud’un kendini analizinde yer vermediği ancak yine de onun kuramsal fikirlerinde kendilerini göstermiş olan erken yaştaki deneyimlerinin önemli unsurlarına ve kişilik yapısına odaklanmaktadır. • Özellikle, onun psikoseksüel gelişim kuramının ve bu kuramın temel metapsikolojik somutlaştırmalarının Freud için kısmen, annesinin idealize edilmiş imgesini derin bilinçdışı ikirciklilikten koruma amacı güden bir savunmaonarma çabası görevi görebileceğini savunacağız. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 7
FREUD'UN YAŞAMINDAKİ İKİRCİKLİLİK • Sigmund Freud annesinin ilk ve tartışmasız en sevdiği çocuğuydu ve daha sonra şöyle yazacaktı: “Annesinin tartışmasız en sevdiği çocuğu olmuş olan bir adam yaşamı boyunca bir galibiyet duygusu taşır, başarıdan emin olma duygusu sıklıkla gerçek başarıyı getirir. ” (Jones 1953, s. 5). 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 8
• Başının etrafında bir zarla doğdu ve bunun da o kişinin gelecekte şöhretli ve mutlu olacağının bir işareti olduğuna inanılmaktaydı. • Bir pastacıdaki yaşlı bir kadının kehaneti de bunu destekleyince, annesi gururla bu dünyaya büyük bir insan getirdiğine inanmaya başladı (Jones 1953). 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 9
• Ancak tartışacağımız üzere, Freud’un annesine karşı bilinçli tutumlarının olumlu ve ikirciklilikten uzak niteliği, aralarındaki ilişki ile ilgili taşıdığı imgeyi olumsuz duyguların istilasından koruma görevi gören savunmacı bir idealleştirme sürecinin ürünüdür. • Ayrıca, bu savunmacı idealleştirmenin en nihayetinde annesine karşı öfke dolu duyguların korkunç bir şekilde ortaya çıkmasını engelleme işlevi gördüğünü de göstereceğiz, ki kendisi bu duyguları onu kaybedeceğine ilişkin katastrofik olasılık ile ilişkilendirmiştir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 10
İlk Deneyimler • Freud 1856’da, hayatının ilk üç yılını geçirdiği Freiburg, Moravia’da doğdu. Aile çevresi babası, annesi ve üvey abisi Philipp’ten oluşmaktaydı. Diğer üvey abisi Emanuel evliydi ve yakın bir yerde yaşıyordu. Emanuel'in oğlu John, Freud’un ilk oyun arkadaşı olacaktı. Evde ayrıca ona 2, 5 yaşına kadar bakan yaşlı bir dadı da vardı. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 11
• Onu dünyaya getirmiş olmanın büyük gururu göz önüne alınacak olursa, bu ilk dönem aşırı derecede yoğun bir narsisistik karmaşanın içinde geçmiş gibi görünmektedir. • Ancak, 11 aylık olduğunda, annesinin sevgi dolu ilgisinin tek alıcısı olduğu bu erken narsisistik saadet küçük kardeşi Julius’un doğumuyla bozuldu. Freud, bu davetsiz gelen misafir görüntüsüne kıskançlık ve öfkeyle tepki gösterdi. Yaklaşık sekiz ay sonra kardeşi öldü. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 12
• Julius öldüğünde 19 aylıktı. “Vicdan azabı tohumları” tanımı, Freud’un kendi kıskanç beddualarıyla kardeşinin “ortadan kaybolması” arasında neden-sonuç ilişkisi kurduğunu düşündürmektedir. • Dolayısıyla, düşmanca duyguların sihirli gücüne ilişkin çocukça inancı güçlü bir destek bulmuştur. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 13
• Dadı ile annesine ilişkin ilk imgeleri arasındaki deneyimsel karşıtlık dikkat çekicidir. • Yön değiştirme yoluyla, anne dolaylı olarak aklanmakta ve idealleştirilmiş bir nesne olarak koruma altına alınmaktayken, dadının kötü olarak tasvir edildiğine ve nevrotik sorunlarından sorumlu tutulduğuna inanmaktayız. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 14
• Bize göre, Anna’nın doğumunun etrafında dönen olaylar Freud’un kişiliğinin gelişiminde çok önemli bir yere sahiptir, çünkü annesinin sevgisi için başka bir sinir bozucu rakip ortaya çıkmakla kalmamış, aynı zamanda dadının kendisi de birdenbire onun hayatından çıkıp gitmiştir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 15
• Dadı hayatının hala aktif bir parçası iken bu olumsuz duygular zaten belli bir dereceye kadar ortaya çıktığı için, onun gitmiş olmasını istediği, böylece onun baskıcı ve kötü muamelesinden kurtulmuş olacağı birçok durum gerçekleşmiş olmalıdır. • Dolayısıyla, onun aniden ortadan kayboluşu daha önce Julius’un ortadan kayboluşu gibi deneyimlenmiş olmalıdır, yani onun kötü dileklerinin sihirli bir şekilde yerine gelmesi olarak. • Dolayısıyla, onun düşmanca duygularının tüm güçlülüğüne ilişkin algısı dramatik bir şekilde desteklenmiş olmaktadır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 16
• Ancak dadının ortadan kaybolması yalnızca büsbütün kötü bir şeyden kurtulmak anlamına gelmemekteydi, aynı zamanda ilişkilerinde sevdiği ve gereksinim duyduğu bütün unsurların güvenliğinin sarsıcı bir şekilde kaybolmasıydı. • Şimdi Freud’un sonradan gelişen annesini kaybetme korkusunun doğasını ve ayrıca annesine ilişkin tamamen olumlu ve idealize edilmiş bir imgeyi korumaya yönelik savunmacı ihtiyacını yorumlama durumundayız. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 17
• Küçük Freud annesine karşı öfke dolu duygularının onun için potansiyel olarak bu kadar yıkıcı olduğuna neden ikna olmuştur? • Bu ikna oluşun en derin kaynağının anne ile oğul arasındaki yoğun narsisistik karmaşada, özellikle de annenin oğlunun yüceliğine ve aralarındaki “en mükemmel” ilişkinin kendi özsaygısını yükselteceğine olan güveninde bulunabileceğine inanmaktayız. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 18
• Bu ilişkide onun husumetinin asıl nedeni, annesinin nefret uyandıran başka bir davetsiz misafiri dünyaya getirerek bir kez daha onun sevgisine ihanet etmiş olmasıydı (ilerleyen yıllarda beş kardeş daha doğmuştur). • Dolayısıyla, onun duygusal yaşamındaki temel çatışma ortaya çıkmış oldu, yani annesinin sevgisine karşı duyduğu yoğun ve sahiplenici ihtiyaç ile aynı derecede yoğun ve sihirli bir şekilde kuvvetli olan nefret duygusu arasındaki çatışma. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 19
• Jones (1953), Anna’nın doğumuyla ilgili olayların, Freud’un çocukların geçmişine ilişkin sorunlarla ilgilenmesi için güçlü bir uyaran olduğunu ileri sürmektedir. • Bu sorunun Freud için özellikle zor ve acı verici olduğunu düşünmekteyiz, çünkü bu sorun için sevgili annesini sorumluluktan kurtaracak bir çözüme gereksinim duymuştur. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 20
• Anne imgesinin öfke uyandıran ve hayal kırıklığına uğratan niteliklerini parçalayarak, bastırarak ve yerini değiştirerek annesiyle ilişkisini olumsuz duyguların istilasından korumuş, annesini kendi öfkesinin ezici gücünden ve kendisini de annesini kaybetmenin korkunç felaketinden kurtarmıştır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 21
• Freud’un (1900) yeğeni John ile ilişkisinde de olumlu ve olumsuz güçlü duygular bir arada görülebilmektedir; aslında, onun kendini analizindeki yeniden canlandırmalarında John aynı zamanda hem bir arkadaş hem de bir düşman olarak tarif edilmektedir (s. 483). 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 22
• Freud’un annesiyle ilişkisi erken yaşlarındaki bu çatışma dolu sevgi-nefret karmaşalarının tam ortasında tek olumlu imge olarak, koruma altına alınmış bir saf güvenlik ve sevgi adası gibi durmaktadır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 23
YETİŞKİN İLİŞKİLERİ • Doğa’nın genç ve cömert bir anne olarak düşünülmesinde Freud’u çeken şey, doğduğu ve ilk çocukluğunun mutlu zamanlarını geçirdiği yere geri dönmek için duyduğu ve gençliğinden miras kalan güçlü istektir (Jones 1953). • Bize göre bu da annesiyle ilk zamanlardaki ilişkisindeki kaybolan cenneti yeniden bulma isteğini ifade etmektedir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 24
• Freud (1927) başka bir bağlamda, tıp çalışmalarına olan ilgisini “çocukça merakı”ndaki değişkenliklere ve “içinde yaşadığımız dünyadaki bilinmezlikler hakkında bir şeyler öğrenme ihtiyacını zapt edememesine …” bağlamıştır (s. 253). • Bilinmezlikleri çözmek Freud’un çalışmalarının ana teması olacaktır. • Yaşamındaki ilk ve en kesin bilinmezlik önce onu aşırı sevgi yağmuruna tutup sonra da ona ihanet eden ve bir türlü anlayamadığı annesi olmuştur. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 25
• Jones (1953) Freud’un sevdiği kişiye olan tutumunu “büyük bir tutku” (s. 109) olarak tanımlamakta, Freud’un dört buçuk yıllık nişanlılık dönemleri boyunca (bunun üç yılında birbirlerinden ayrıydılar) nişanlısına yazdığı 900’den fazla mektuptan yaptığı geniş alıntılarla bu nitelendirmeyi belgelendirmektedir. • Freud’un idealleştirme ihtiyaçlarının niteliği ve gücü onun ilk aşk mektuplarında görülmektedir: 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 26
• Uzun ayrılıkları boyunca Freud yeniden kavuşmak için sık “korkunç bir hasret … tanımlanamaz bir özlem” duymuştur, öyle ki kavuştuklarında bütün dertleri “sihirli bir dokunuşla” uçup gidecektir (s. 169 -170). • Freud’un “bütün dünyası” (s. 183), “ideal kadın”ı (s. 176), bütün iyiliğin, anlayışın, nezaketin ve asaletin vücuda gelmiş hali olan bu kadınla ilgili yaşadığı korkuyla karışık saygıyı, aşırı mutluluğu ve tutkuyu hissedebilmekteyiz. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 27
• Martha’ya coşkuyla şöyle yazmıştır: • Ah, ne kadar harika olacak. Parayla geliyorum, uzun bir süre seninle kalıyorum, senin için sevimli bir şey getiriyorum, sonra da Paris’e gidip büyük bir âlim oluyorum ve Viyana’ya etrafımı saran büyük, çok büyük bir şöhret bulutuyla geri dönüyorum. Sonra da çok yakında evleneceğiz, tedavisi olmayan bütün sinirli hastaları tedavi edeceğim, sen bana iyi bakacaksın ve ben de sen çok neşeli ve mutlu olana kadar seni öpeceğim – ve sonra sonsuza dek mutlu yaşadılar. [Jones 1953, s. 76] 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 28
• Açıkça görülmektedir ki, kendisini annesinin ilgi ve sevgisinin tek odağı olarak gördüğü ilk zamanlardaki huzurlu dönemini Martha ile tekrar canlandırmaya çalışmaktadır. Ancak, nişanlılık döneminde Martha’nın sağlığıyla ilgili oldukça endişeli olması da aynı derecede kayda değer bir durumdur. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 29
• Bastırılmış düşmanlık duygusu, tıpkı annesiyle ilgili yaşadığı ilk ayrılık kaygısı krizinde olduğu gibi burada yeniden hortlamıştır. • Hiç şüphesiz annesiyle ilgili durumda olduğu gibi, Martha’yı kaybetmek “kesinlikle dünyanın sonu olacaktır” (Jones, s. 132). 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 30
• Freud’un Martha’yı kendi mükemmel imgesinin kalıbına sokma isteği, onun yoğun kıskançlığı ve sahibiyetçiliği ile yakından ilişkilidir. Nişanlanmalarından kısa bir süre sonra, Freud, Martha’nın önceki talibi Max Meyer ile ilgili bir kıskançlık krizine girmiştir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 31
• Martha’nın Freud’la nişanlıyken cesaret verdiği başka bir rakip olan Fritz Wahle ilgili olarak da şöyle yazmıştır: • Senin Fritz’e yazdığın mektup … ne zaman aklıma gelse tüm kontrolümü kaybediyorum ve kendimde bütün dünyayı yerle bir edecek gücü buluyorum … Bunu hiç tereddüt etmeden yapabilirim. [Jones 1953, s. 114 -115, italikler eklenmiştir] 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 32
• Bu sözler, ona önceki rakipleri olan Julius ve Anna ile ihanet eden annesine karşı bilinçdışı öfkesinin yeniden canlandığını gösteriyor olabilir mi? Martha ne zaman bir anlaşmazlıkta onun tarafını tutmakta başarısız olsa Freud aynı derecedeki şiddetli öfkeyi göstermiştir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 33
• Jones’a göre (1953) Freud Martha’dan şunları istemiştir: • … kendisiyle, fikirleriyle, duygularıyla ve niyetleriyle tamamen özdeşleşmesini. Kendi ‘damgasını’ Martha’nın üzerinde göremediği sürece Martha gerçekten kendisinin olmuş olmayacaktır… Sahibiyetçilik, duygularının tek sahibi olma, çeşitli insanlara karşı tutumların mutlak birliği… En büyük soruna neden olan talep ise Martha’nın kendi annesini ve erkek kardeşini sadece eleştirmemesi değil … onlardan bütün ilgisini çekmesi gerektiği yönündeydi. Bu talebi dayandırdığı nokta ise onların kendisinin düşmanı olduğu, dolayısıyla onlara karşı nefretini Martha’nın da paylaşması gerektiğiydi. Eğer bunu yapmazsa onu gerçekten sevmiyor demekti. [pp. 122 -123] 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 34
• Freud’un Martha’yı idealize edilmiş bir mükemmellik kalıbına sokma ve bütün sadakat ve bağlılığıyla yalnızca onu seven bir anne yerine koyma ihtiyacının onun gerçek annesiyle yaşadığı travmatik ihanetin tekrarlanmasını önlemeye yönelik bilinçdışı arzusundan kaynaklandığına inanmaktayız. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 35
• En önemlisi de, nefret edilen annenin bölünmüş imgesinin ve ona karşı duyduğu kendi bastırılmış nefretinin korkunç bir şekilde ortaya çıkmasını engellemeye çalışmıştır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 36
• Freud’un Martha nedeniyle uğradığı hayal kırıklıklarına gösterdiği tepkiler çok aydınlatıcıdır. Çoğunlukla onun kıskançlık krizlerini vicdan azabı izlemektedir, ki bu vicdan azabının Martha’nın (yani annesinin) mükemmel imgesinin kusursuzluğunu yeniden inşa etme görevi gördüğü anlaşılmaktadır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 37
• Jones (1953) bize Freud’unkinin başarılı bir evlilik, hatta bir “mutluluk limanı” olduğunu söylemektedir (s. 151). • Nişanlılık döneminin sancıları göz önünde tutulacak olursa bu çok gariptir, ancak evliliğinin yaklaşık ilk bir yılı içinde (1886) Freud’un Wilhelm Fliess ile olan ilişkisinin başlamış olması bunu kısmen açıklayabilir. • Fliess Freud’un önceden annesinden Martha’ya aktarmış olduğu geçmişe ait idealleştirme ihtiyaçlarının ve altta yatan bilinçdışı ikircikli çatışmanın mirasçısı olmuştur. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 38
Freud’un arkadaşlıkları süresince Fliess’i idealize etme ihtiyacına yol açan üç önemli durum bulunmaktadır (1887 -1902, bkz. Jones 1953; Schur 1972). • Freud’un ciddi kalp hastalığı belirtileri sonucunda Fliess onun güvendiği doktoru olmuştur ve ona bir tür büyücü-şifacı gibi bağlanmıştır. • İkincisi, Freud karanlığın içine, bilinçdışının keşfedilmemiş bölgesine doğru tek başına yolculuğa başlamaktaydı ve Fliess’in koruyucu akıl hocası rolünü üstlenmesine gittikçe daha güçlü bir ihtiyaç duymaktaydı. • Üçüncü bir etken ise Freud’un önceki akıl hocası Joseph Breuer ile ilgili gittikçe artan hayal kırıklığıydı. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 39
• Uzun bir dönem boyunca Fliess Freud’un tek seyircisi işlevini gördü. • Freud özgüveni ve çalışmaya güdülenmesi için mutlak surette onun ilgisine, cesaretlendirmesine, onayına ve takdirine bağımlı bir hale geldi. • Dahası, Fliess’ı yüce yargıç konumunda tutmak için Freud ona gerçekçi olmayacak şekilde idealleştirilmiş vasıflar bahşetmek zorunda kalmıştır, örneğin fevkalade yaratıcı bir zekâ ve kusursuz bir eleştirel muhakeme gücü gibi. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 40
• Freud’un Fliess ile ilgili yoğun bir kendiliknesnesi aktarım yapısı geliştirmiş olduğu açıktır. • Bu yapı aynalama ve idealleştirme unsurları içermekte (Kohut 1971) ve birçok oral-bağımlı imgelemden etkilenmektedir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 41
• Bizim görüşümüze göre, Fliess’la olan bu aktarım durumu, daha önce Martha ile olduğu gibi, Freud’un kendisini annesinin sevgisinin ve hayranlığının tek sahibi olarak hissettiği o ilk ideal döneme geri dönme özlemidir. • Freud, idealize edilmiş anne objesiyle yaşadığı o ilk mutlu birlikteliği Fliess ile yeniden canlandırmaya çabalamıştır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 42
• Martha’yla olduğu gibi, Freud sürekli olarak Fliess’in sağlığı hakkında çok endişelenmiştir (bkz. Jones 1953). • Dahası, Fliess ne zaman bir yolculuğa çıksa Freud korku içinde kafasını bir tren kazası tehlikesine takmış, ondan düzenli aralıklarla haber almadığında dehşet verici felaket düşüncelerine kapılmıştır (bkz. Schur 1972). • Bu da yine Freud’un annesi için yaşadığı ayrılık kaygısı krizini fazlasıyla andırmaktadır, ki bu kriz yoğun bir bilinçdışı ikirciklilik çatışmasının izlerini yansıtmaktadır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 43
• Martha’da olduğu gibi, Freud sorumluluğun yönünü değiştirerek ve onu içselleştirerek Fliess’in (anne yerine geçen bir başka kişi) yüceltilmiş görüntüsünü korumuş, annesinin ilk yıllardaki idealleştirilmiş imgesini onun yarattığı hayal kırıklıkları ve arkasından gelen kendi bilinçdışı ikircikliliği tarafından kirlenmesini engellemek için başvurduğu zihinsel işlemleri tekrarlamıştır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 44
FREUD’UN KURAMLARININ SAVUNMA-ONARMA İŞLEVİ • Freud’un çocukların gelişimi ile ilgili kuramsal görüşüne göre kötülüğün kaynağı ebeveynlerde (annede) değil, çocuğun kendi içinde, onun kendi cinsel ve saldırgan dürtülerindedir, ki bunlar doğuştan gelen, biyolojik olarak önceden belirlenmiş bir silsileye göre ortaya çıkmaktadır ve göreceli olarak çevresel etkilerden bağımsızdır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 45
• Bu görüşün Freud’un ebeveynlerini, özellikle de annesini temize çıkarma isteğini yansıttığı konusunda Fine’a (1973) katılmaktayız. • Özellikle, kötülüğün kaynaklarının çocuğa yöneltilmesi yoluyla Freud annesini ona ihanet etmek suçundan beraat ettirmiş, onun idealleştirilmiş imgesini kendi bilinçdışı ikircikliliğinin istilasından korumuştur. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 46
• Freud’un hain anneyi sürgüne gönderme isteği, kuramında, çocuğun kendi kötü dürtülerinin türevlerini bastırma ihtiyacı ile yer değiştirmiştir. • Dolayısıyla, Freud’un annesine karşı çelişkili öfkesinin ürünü olan ve onun bir dolaba kilitlendiğine ilişkin daha önceki korkunç görüntü, savunmacı bir şekilde metapsikolojik benzerine, yani kilit altına alınmış bilinçdışı id’e dönüştürülmüştür 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 47
• Freud’un annesinin sadece ona yönelik olan büyük sevgisini geri kazanma mücadelesi, onun metapsikolojisinde de “psişik aygıt”ın içine aktarılmıştır. • Bu aygıtta narsisistik ego “sahibinin sevgisini isteyen itaatkar bir köle” haline gelerek, “kendisini libidinal bir obje olarak id’e sunmakta ve id’in libidosunu kendisine bağlamayı amaçlamaktadır” (Freud 1923 a, s. 57). 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 48
• Böyle bir kuramsallaştırmayla, Freud, onu hayal kırıklığına uğratma suçlarını içselleştirerek Martha ve Fliess’in (anne yerine koyduğu kişiler) idealleştirilmiş imgelerini koruduğu süreçleri tekrarlamıştır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 49
• Dolayısıyla, Freud’un id, onun içgüdüsel dürtüleri ve enerjileri ve bunların evrensel olduğu varsayılan değişkenlikleriyle ilgili esas metapsikolojik yapıları savunma amaçlı somutlaştırmalar olarak görülebilir, ki bu somutlaştırmalar onun annesine karşı bilinçdışı nefretini önlemek ve ilişkilerinin bilinçli imgesinin ikirciklilikten uzak saflığını korumak için ömür boyu süren çabalarını destekleme ve sağlamlaştırma görevi görmektedir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 50
• Erkek çocuk tarafından deneyimlendiğini anlattığı basit ve olumlu Oedipus kompleksine fazlasıyla vurgu yaptığı için, Freud’un (1924) bilinçli olarak ve çok güçlü bir şekilde onunla özdeşleştiğini varsayabiliriz. • Bu kurguda, çatışmanın bütün kaynağı erkek çocuğun kendi zapt edilmez içgüdüsel arzularında yatmaktadır ve bütün saldırganlığı babasına yöneliktir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 51
• Suçlamaların içselleştirilmesi ve düşmanlığın yön değiştirmesi yoluyla, annenin idealleştirilmiş imgesi korunmakta, anne ile oğul arasındaki ilişki “bütün insan ilişkilerinin en mükemmeli, ikirciklilikten en uzağı” olarak kalmaktadır (1933 [1932], s. 133). 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 52
• Burada, Freud 11 aylıkken Julius’un doğuşuna ve her yeni kardeşin travmatik gelişine yapılan kişisel göndermeler çok açıktır. Metinde “çocuk” ve “o” olarak ifade edilen kız çocuğun gelişimine ilişkin yapılan bu açıklamalarda, Freud’un “annesinin en sevdiği” olmasına ve öyle kalmasına rağmen onu “tahtından indiren” ve “bozguna uğratan” “hain annesine” karşı kendi bastırılmış narsisistik öfkesinin izlerini görmekteyiz. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 53
• Daha sonra Freud kendisine şu soruyu yöneltmiştir: neden erkek çocuk annesine yabancılaşmazken kız çocuk yabancılaşmaktadır? Yanıtı “kız çocukların penislerinin olmamasından annelerini sorumlu tutmalarında ve kendilerini böyle bir kayba uğrattıkları için onları affetmemelerinde” bulmuştur (s. 124). 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 54
• Dahası: • Annesinin hadım edilmiş olduğunu keşfetmesiyle onu artık bir obje olarak görmemesi mümkün hale gelmekte, böylece uzun zamandır çoğalan düşmanlığın nedenlerinin üstesinden gelebilmektedir. Dolayısıyla bu da, kadınların kendi penislerinin olmadığını keşfetmelerinin sonucunda, erkek çocukları için olduğu kadar kız çocukları için de, belki de daha sonra erkekler için de, değersizleşmeleri anlamına gelmektedir. . [s. 126 -127] 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 55
• Tomkins’in (1963) ifade ettiği gibi, ödipal dönemdeki erkek çocuğun da, penisi olmaması gerekçesiyle neden bir sevgi objesi olan annesine nefretle yüz çevirmediği sorulabilir. • Freud bu mantığı yürütmemekte, erkek çocuğun da “değersiz” ve penissiz anneyi reddedip ondan nefret edebileceğini kabul etmemektedir; • Freud için bu durum genel kaide değil patalojik bir istisnadır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 56
• Daha ziyade, Freud’un (1931) görüşüne göre, annesinin penisi olmadığını keşfeden erkek çocukta genellikle babası tarafından hadım edilme korkusu gelişir ve korkunç vajina en nihayetinde “penis için bir sığınak yeri” haline gelir (1923 b, s. 145). 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 57
• Erkek ve kız çocukların psikoseksüel gelişimleriyle ilgili bu karşıt düşüncelerde anne imgesinin savunmacı bir şekilde bölünmesinin kanıtını görmekteyiz. • Freud erkek çocuğun ödipal gelişimiyle ilgili açıklamasında, annesinin idealleştirilmiş imgesini korumakta, istenmeyen misafirleri dünyaya getirmeden ve aralarındaki mükemmel birliği bozarak kendisine ihanet etmeden önceki altın döneme geri dönmektedir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 58
• Her ne kadar birkaç seyrek istisna olsa da, kız çocuğun psikoseksüel gelişimine ilişkin düşüncelerinde nefret edilen, hain, mahrum bırakan ve hayal kırıklığına uğratan annenin bölünmüş imgesi genel olarak korunmaktadır. • Muhtemelen kız çocuğun psikoseksüel gelişimi, annesine karşı kendi bastırılmış öfkesini açığa çıkarma tehlikesi içermemektedir. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 59
• Freud’un (1925) görüşüne göre, kız çocuğu kendisini zaten çoktan hadım olarak gördüğü için süperego oluşumunu gerçekleştirecek en güçlü nedenden yoksundur ve onun yetersiz süperego oluşumu yetişkinlik döneminde göstereceği varsayılan duygusal kaprisleri ve gelişmemiş adalet duygusunu açıklamaktadır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 60
• Kadının eksik süperegosuna ilişkin bu görüşte, Freud’un bakış açısına göre onu kaprisli bir şekilde tahtından indiren ve adaletsiz bir şekilde ayrıcalıklı sevgisinden mahrum bırakan hain annesine karşı bilinçdışı kindarlığını görmekteyiz. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 61
• Kısaca, Freud’un psikoseksüel gelişim kuramında, yalnızca anneyi suçlamalardan aklamak için kötülüğün kaynağının çocuğa aktarıldığına değil, aynı zamanda yoğun bilinçdışı çatışmasını engellemek için annenin iyi ve kötü özelliklerinin savunmacı bir şekilde birbirinden ayrı tutulduğuna inanmaktayız. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 62
• Freud’un (1920) doğuştan gelen ölüm içgüdüsü varsayımı annesini aklama isteğinin son galibiyeti olarak görülebilir, çünkü bu varsayımda düşmanlık duygusu, ihanet ve hayal kırıklığına bir tepki olmaktan ziyade biyolojik bir ihtiyaç haline gelmektedir. • Bu kuramda, insan saldırganlığının kaynağı bireyin içine yerleştirilmekte ve aynı zamanda bu saldırganlığın asıl yönü başkalarından (anneden) alınıp kendine doğrultulmaktadır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 63
• Üstelik, idealleştirilmiş anne imajının kutsallığı, her zaman hazır ve nazır olan saldırgan-yıkıcı içgüdünün işleyişinden özellikle korunmaktadır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 64
ÖZET VE SONUÇLAR • Freud’un, annesinin ilk dönemlere ilişkin idealleştirilmiş imgesini yeniden inşa etme ve koruma isteğinin bütün yaşamı boyunca önemli bir konu olarak sürdüğünü ve ilk çocukluk dönemlerine ilişkin yeniden canlandırmalarını, çalışma alanına ilişkin seçimini, yetişkinlik dönemindeki önemli ilişkilerini ve kuramsal fikirlerini etkilediğini göstermeye çalıştık. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 65
• Özellikle, Freud’un annesinin idealize edilmiş görüntüsünü derin bir bilinçdışı çatışmanın istilasından korumak için kullandığı savunmacı süreçlerin onun psikoseksüel gelişim kuramında ve metapsikolojik somutlaştırmalar üzerinde kaçınılmaz bir şekilde izler bıraktığını göstermeye çalıştık. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 66
• Bu kuramda kötülüğün kaynakları içselleştirilmiş, düşmanlık duyguları babaya yöneltilmiş, bölünmüş ve kötü anne imgesi büyük oranda kız çocuğun psikolojisine bağlanmıştır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 67
• Ayrıca, bu olguları açıklamaya çalıştığı metapsikolojik somutlaştırmaların – içgüdüsel dürtüler, dürtü enerjileri ve bunlardaki evrensel olduğu varsayılan değişkenliklerle ilgili kavramsallaştırmalarının – kısmen kendi oluşumsal yaşam deneyimlerinden kaynaklanan kendi savunmacı ve onarıcı mücadelelerinin ürünü olduğu saptanmıştır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 68
• Dolayısıyla, onun kendini analizini kısıtlayan sorunsal öznel etkiler kuramsal yapılarının genel uygulanabilirliğini ve kapsayıcılığını da kısıtlamaktadır. 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 69
• Teşekkür ederim… 09. 10. 2013 Tahir Özakkaş MD. , Ph. D. Psikoterapi Enstitüsü /Bayramoğlu/Kocaeli 70
- Slides: 70