BREMEN MIZIKACILARI Bir zamanlar lkenin birinde yorgun bir
BREMEN MIZIKACILARI
Bir zamanlar ülkenin birinde yorgun bir eşek yaşarmış. Bu eşeğin ağır işler yapacak kadar gücü yokmuş. Eşek kendini her zaman çok yorgun hissettiği için sahibi ona artık daha fazla iş vermek istemiyormuş. “En iyisi buralardan gitmek. ” diye düşünmüş eşek. "Bremen'de şarkıcılık yaparım. Bazıları anırmamı çok beğenirdi zaten. "
Böylece bir sabah erkenden yola çıkmış. Bir süre yürüdükten sonra iki büklüm bir köpekle karşılaşmış. “Artık sahibime avda yardımcı olamıyorum” demiş köpek, eşeğe. “Sahibimde artık beni ava götürmüyor, evde onu bekliyorum. ” Eşek gülmüş. “Benimle Bremen'e gelsene. Şarkıcı oluruz. ” demiş. Yola koyulmuşlar.
Çok geçmeden bir damın üzerinde, üzgün oturan bir kedi görmüşler. “Artık fare yakalayabilecek kadar hızlı değilim. ” demiş kedi. “Sen de bizimle gel. ” demiş eşek. “Sesin hala güçlü çıkıyor, şarkı söyleriz Bremen'de. ” Bağıra bağıra şarkılar söyleyerek yola devam etmişler.
Bir çiftlik evinin yakınlarından geçerken kendi seslerinden yüksek bir sesle irkilmişler. “Kuk-ku-ri-kuuuuu!” diyormuş iri bir horoz. Eşeğe, köpeğe ve kediye yana yakıla anlatmış; “Burada kimse artık beni dinlemiyor. Tavuklar söylediklerimi yapmıyor, beni duymazdan geliyorlar. ” Eşek; “Endişelenme, seninki gibi bir ses bize çok şey katar. Haydi, gel şarkıcı olalım. ” demiş.
Birlikte yürümeye devam etmişler. Yürürken sohbet etmişler, şakalaşmışlar. Şarkılar söylemeyi de unutmamışlar. Birbirlerinden farklı olsalar da iyi arkadaş olmuşlar.
Akşam olduğunda hepsi çok yorulmuş. Bir şeyler yemek ve uyumak istiyorlarmış. İlerde penceresinden ışık süzülen bir kulübe görmüşler. Horoz uçup pencereden içeri bakmış. “Dört soyguncu görüyorum, nefis bir sofranın başındalar. ” demiş.
“Bir planım var. ” demiş eşek. Birbirlerinin sırtına tırmanmışlar. En altta eşek, sonra köpek, onun üstünde kedi ve nihayet en tepede de horoz. Pencereye yaklaşıp çıkarabilecekleri en yüksek sesle bağırmaya başlamışlar.
“İmdaaaaaat! Bu bir hayalet!” demiş soygunculardan birisi. “Bence bir canavar!” demiş ötekisi. “Bence cadılar bastı!” demiş öteki. “Annemi istiyorum. ” demiş sonuncusu. Koşarak evden kaçmışlar. Dört şarkıcı da soygunculardan kalan sofraya oturup afiyetle karınlarını doyurmuşlar. Sonra da biraz dinlenmeli diye düşünerek evde kendilerine rahat yerler bulmuşlar.
Bu sırada soyguncular da eve nasıl geri girebileceklerini düşünüyormuş. İçlerinden birini göndermeye karar vermişler. Soyguncu eve varınca içeriye bakmış ama kimseyi görememiş. Sessizce mutfağa girmiş. Mum yakıp etrafı görmek istemiş. Orada yatan kedinin gözlerini ateş sanmış, kibriti bizim kedinin gözüne doğru uzatmış. Kedi atlamış soyguncunun yüzüne. Başlamış tırmalamaya. Soyguncu ödü kopmuş.
Arka kapıdan kaçayım derken bu sefer köpek saldırıp bacağını ısırmış. Avluya zor atmış kendisini ama avludaki eşekten de hatırı sayılır bir çifte yemiş. Horoz da soyguncu kaçmaya çalışırken tüm gücüyle “üüüürü üüüü” diye ötmeye başlamış. O hızla kaçmış soyguncu arkadaşlarının yanına.
Onlara demiş ki: “O evde türlü tuhaf şeyler var. Birisi küçücük boyuyla yüzümü tırmaladı. Kapıdakinin keskin bıçakları var, bacağıma saldırdı. Avludaki bana meşe sopasıyla vurdu. Bir de tuhaf sesli biri daha var, o da ‘Getirin onu banaaaa, getirin onu banaaaa’ diye bas bağırdı. Çok zor kaçtım ellerinden”
Soyguncular bir daha hiç dönmemecesine kaçmışlar oradan. Şarkıcılarımız da çok iyi arkadaşlar ya, bu sevimli küçük kulübeye yerleşmiş. Bremen'e gitmeyi de bir süre ertelemişler ama her gün şarkı söylemeyi unutmamışlar.
- Slides: 13