BLSEL TERAP Prof Dr Ycel KSZ Cemalettin Yiit
BİLİŞSEL TERAPİ Prof. Dr. Yücel ÖKSÜZ Cemalettin Yiğit
Yararlanılan Kaynaklar Kitabın Adı: Bilişsel Davranışçı Terapi Temel İlkeler ve Uygulama Yazar: Prof. Dr. M. Hakan TÜRKÇAPAR Yayın: Epsilon Basım: 12. Baskı- Kasım 2018 - İstanbul v Bilişsel Terapinin Tanımı, Tarihçesi, Temel İlkeler ve Bilişsel Terapi, Formülasyon, İlk Seans, Teknikler, Vaka Örneği
Kitabın Adı: Bilişsel Terapi ve Duygusal Bozukluklar Yazar: Aaron T. BECK Çeviri: Veysel ÖZTÜRK Editör: Tahir ÖZAKKAŞ Yayın: Lıtera Yayıncılık Basım: 2. Baskı-İstanbul 2008 v Bilişsel terapi teknikleri, Depresyonun Bilişsel Terapisi
Kitabın Adı: Psikolojik Danışma Kuramları Editör: Doç. Dr. Ahmet AKIN & Yrd. Doç. Dr. Rukiye ŞAHİN Yayın: Lisans Basım: 1. Baskı- 2014 - İstanbul v Bilişsel terapide temel ilkeler, temel kavramlar, bilişsel ve davranışsal teknikler
Kitabın Adı: Kişilik Yazar: Jerry M. BURGER Çeviri: İnan Deniz ERGUVAN SARIOĞLU Yayın: Kaknüs Psikoloji Basım: 5. Baskı- 2016 - İstanbul vŞema kavramı, Albert Ellis
Kitabın Adı: Bilişsel Davranışçı Çift ve Aile Terapisi Yazar: Frank M. DATTILIO Çeviri: Mirel BENVENİSTE, Serpil KIZILTAŞ, Pınar TURANLI Editör: Tahir ÖZAKKAŞ Yayın: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları Basım: 2. Baskı- Eylül 2012 - İstanbul v Şema, otomatik düşünce, bilişsel çarpıtma, bilişsel davranışçı teknikler
Kitabın Adı: Psikolojiye Giriş- Psikoloji ve Yaşam Yazar: Richard J. Gerrig & Philip G. Zimbardo Çeviri: Yrd. Doç. Dr. Gamze SART Editör: Yrd. Doç. Dr. Asil Ali ÖZDOĞRU Yayın: Nobel Yayınları Basım: 19. Basımdan Çeviri- Ekim 2014 - Ankara v Duyum ve algı, Psikolojik hastalıklar için tedaviler
Kitabın Adı: Anormal Psikolojisi Yazar: Ann M. KRİNG, Sheri L. JOHNSON, Gerald DAVISON, John NEALE Editör: Yrd. Doç. Dr. Muzaffer ŞAHİN Yayın: Nobel Yayınları Basım: 12. Basımdan Çeviri- Şubat 2017 - Ankara v Depresyonun Psikolojik tedavileri- Bilişsel terapi
BİLİŞSEL TERAPİNİN TEZLERDE ETKİLİLİĞİ Gökçakan, N. (1997). Çeşitli derecelerdeki depresyonun giderilmesinde Beck’in bilişsel terapisinin etkinliğinin incelenmesi. Doktora tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde bulunan 606 öğrenciye Beck depresyon envanteri uygulanmış ve depresyon çeşitli derecelerde betimlenmiştir. Daha sonra deneysel yöntem kullanılmış gönüllü öğrenciler bireysel bilişsel terapiye alınmıştır, aynı miktarda öğrenciyle kontrol grubu oluşturulmuş ve öğrencilere; Zung depresyon ölçeği ve Beck depresyon ölçeği uygulanmıştır. Deney grubuna haftada 2 kez olmak üzere 5 hafta boyunca Beck’in bilişsel terapisi uygulanmıştır.
Sonuç Terapilerin bitiminde tüm öğrencilere Beck depresyon envanteri ve Zung depresyon ölçeği tekrar uygulanmıştır. Yapılan ön test ve son test sonuçlarına göre deney grubunda anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Beck’in bilişsel terapisinin depresyonu gidermede etkili olduğu istatiksel olarak bulunmuştur. Terapi hafif ve orta düzey depresyonu tamamen gidermiş, ciddi depresyon düzeyi ise hafif dereceye indirilmiştir.
Gündoğan N. A. (2019). Bilinçli farkındalık temelli bilişsel terapi programının bireylerin obsesif kompulsif belirti düzeylerine etkisi. Yüksek lisans tezi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Fakültesi. Yapılan başka bir araştırmada obsesif kompulsif hastaların deney grubuna bilinçli farkındalık temelli bilişsel terapi programı uygulanmıştır. Kontrol grubunda ise herhangi bir işlem yapılmamıştır. Yapılan öntest, son test ve izleme testi puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık gözlenmiştir. Ölçümlerde grup ayrımı yapılmaksızın ölçüm puanları arasındaki farkın anlamlı olduğu ve puanların uygulanan terapi programına bağlı olarak farklılaştığı ifade edilebilir. Bu farklılığın yaklaşık olarak %77’ si açıklanabilmektedir.
Analiz sonucunda elde edilen farklılıkların hangi grup ve ölçümlerden kaynaklandığının incelenmesi için yapılan gruplar arası ve ölçümler arası karşılaştırma sonuçlarına göre müdahale grubunun obsesif kompulsif düzeyi ön test puan ortalaması 86, 27 ve son test puan ortalaması 50, 45 arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık vardır. Aynı araştırmada herhangi bir uygulamaya alınmayan 8 hafta bekleme süresi verilen kontrol grubunun obsesif kompulsif düzey ön test puanı 83, 36 ve son test puanı 85, 18 arasında anlamlı bir farklılık görülmemiştir.
SONUÇ Bu nedenle müdahale grubunun puan ortalamasında oluşan değişimin gruba uygulanan programdan kaynaklandığı ifade edilebilir. Yani obsesif-kompülsif hastaların tedavisinde bilinçli farkındalık temelli bilişsel terapinin etkili olduğu araştırmalarla desteklenmektedir.
Psikolojiye Giriş- Psikoloji ve Yaşam Kitabından Alınan Araştırma Sonuçları Kronik durumda bulunan ve depresyonu sürekli tekrar eden 3 hasta davranışçı terapi teknikleri ile tedavi edildiler. Davranışsal model aktivite listesi kullanmayı içermekteydi, bilişsel yaklaşım ise hastanın üzerine aldığı görevle ilgili sahip olduğu olumsuz düşünceleri açığa çıkarıp düzeltmeyi hedeflemekte idi. Sonradan herhangi bir ilaç tedavisi görmemelerine rağmen bilişsel-davranışçı terapiler hemen ve kalıcı bir iyileşme gösterdi. Sonuç Hamilton ve Beck’in depresyon ölçüm sonuçlarını yansıtmaktadır.
Anormal Psikolojisi Kitabından Alınan Araştırma Sonuçları Depresyon olan insanların çoğunda psikoterapist ya da tek başına ilaç tedavisine göre psikoterapist ve antidepresan ilaçlarla tedavi birlikte uygulanarak yararları birleştirildiğinde iyileşme oranı %10 - 20 oranında daha fazla olmaktadır. Yapılan bir çalışmada telefon aracılığı ile uygulanan bilişsel terapi ve başlanan antidepresanlar tek başına ilaç tedavisi ile karşılaştırıldığında daha iyi sonuç vermiştir.
Başka Bir Araştırma Yapılan bu çalışmada seçkisiz olarak majör depresyonu olan 240 hasta 4 ay boyunca antidepresan veya bilişsel davranışçı terapi ya da plasebo grubunda yer almıştır. İyileşen hastalar 12 ay boyunca izlenmiştir. Bilişsel terapinin şiddetli depresyon üzerinde antidepresanlar kadar etkili olduğu ve her iki tedavinin de plasebodan daha etkili olduğu bulunmuştur. Bilişsel terapinin 2 avantajı vardır: ilaçla tedaviden daha ucuzdur ve tedavi bittikten sonra tekrarlamaya karşı daha uzun süreli koruma sağlar.
İçindekiler 1) Bilişsel Psikoloji 2) Bilişsel Yaklaşımların Temel Yapısı-Kişilik 3) Bilişsel terapinin Tarihçesi- Aaren BECK 4) Bilişsel Terapinin İlkeleri 5) Şemalar 6)Bilişsel Terapide Temel Kavramlar • 6. 1. Otomatik Düşünceler • 6. 2. Ara inançlar • 6. 3. Temel inançlar
7) Bilişsel Çarpıtmalar 8) Bilişsel Terapide Görüşme Süreci ve Özellikleri 12) Bilişsel Terapide İlk Seans 13) Bilişsel Terapinin Etkililiği 9) Bilişsel Formülasyon 10) Bilişsel Terapide Kullanılan Teknikler 11) Depresyon 14) Vaka Örneği 15) Kaynakça
Bilişsel Psikoloji Yaşam içerisinde bilgiye nasıl dikkat ettiğimiz ve onu nasıl edindiğimiz, Bu bilgiyi beyin tarafından nasıl işlediğimiz ve depoladığımız, Problemleri nasıl bir süzgeçten geçirerek çözdüğümüz, nasıl düşünüp, plan yapıp, sonuca ulaştığımızla ilgilenir.
Duyum ve Algı Ayrıca duyum ve algı konusuna da kısaca değinecek olursak; duyum iç veya dış dünyadan gelen uyarıcıların duyusal nöronlar aracılığı ile beyne iletilmesidir. Algı ise daha karmaşık bir süreç olup iç ve dış dünyaya ilişkin bilgi edinmek amacıyla duyuların bir bütün olarak organize edilip değerlendirilmesinin bir sonucudur.
Örnek Vaktiyle Hintliler bir fili karanlık bir ahıra koyarak halka göstermek istediler. Bir sürü insan hayvanı görmek için o kapkaranlık yere toplandı fakat ahır o kadar karanlıktı ki gözle görmenin imkanı yoktu. Göz gözü görmeyecek kadar karanlık olduğundan ve hiçbir şey görmediklerinden, filin nasıl bir hayvan olduğunu anlamak için elleri ile yoklamaya başladılar. Biri eline hortumunu geçirdi, “Bu bir boru, ” dedi. Başka biri kulağına elledi, “Bir yelpazeye benziyor, ” dedi. Bir başkası bacağından tutarak, “Bir direk olmalı bu hayvan, ” dedi. Bir başkası da sırtına dokunarak, padişah tahtına benzetti garibi. Herkes neresini elleyip ve sandı ise hayvanın tanımı da ona göre oldu. Her birinin görüşleri farklı olduğundan sözleri de farklı oldu biri” A” derken biri “B” dedi. Herkesin elinde bir ışık olsaydı her sözde bu kadar aykırılık olmazdı.
Bilişsel Yaklaşımların Temel Yapısı Kişilik üzerine yapılan araştırmalarda, bilişsel süreçlere gösterilen ilginin artmasıyla beraber, psikoterapideki bilişsel yaklaşımlarda daha çok benimsenmeye başlamıştır. Bilişsel psikoterapinin odağı danışanın düşünceleridir. Bilişsel terapiye göre danışanlar içlerinde kaygı yaratıcı ve depresif düşünceler barındırdığı için kaygılı ve depresif olurlar, amaç danışanların bu zarar verici düşüncelerinin farkına varmasını sağlamaktır.
Bilişsel Terapinin Tarihçesi Ø Birçok bilişsel terapi yaklaşımı ortaya çıkmış ve kullanılmıştır. Bu yaklaşımlardan en çok bilinenlerden bir tanesi Albert Ellis tarafından geliştirilen akılcı duygusal davranış terapisidir. Ellis akılcı duygusal davranış terapisinin babası, bilişsel davranışçı terapilerinde büyük babası olarak kabul edilir. Ø Önceleri psikanalizci olan Ellis ABC kuramını şu şekilde kurgular: (A) Herhangi bir öznel deneyim ya da “Olay” (B) Kişisel inanışlar “Düşünceler” (C) Davranışsal ve psikolojik sonuçlar
Bilişsel Terapi ve Beck Aaron T. Beck 18 Temmuz 1921 yılında ABD'de dünyaya gelmiştir. Çocukluk yılları sıkıntılar ile geçmiş okul yıllarında yaşadığı önemli bir rahatsızlıktan dolayı kesintiye uğramıştır. Bu hastalığı yenmiş yaşıtlardan bir yıl önce okulunu bitirmiştir. Beck yaşamı boyunca bir takım korkular ile mücadele etmiştir. Bu korkular kan kaybına yol açan yaralanma, sağlık ile ilgili kaygılar, toplum önünde konuşma sıkıntısı gibi. Bu korkularından başkalarını anlamada ve geliştirmede faydalanmıştır. Brown üniversitesi ve Yale Tıp Fakültesinden mezun olmuştur. Beck Bilişsel terapinin öncüsüdür. Bilişsel terapi ayrıca dünyadaki en kapsamlı depresyon kuramı olmaktadır. Freud'un depresyon kuramı üzerinde çalışmalar yapmış ve motivasyon modelini benimsemiştir. Aaron T. Beck depresyonu kendine dönük öfke olarak açıklamış bu kararını yıllarca tecrit ve reddedilme ile karşılaşmıştır. Bilişsel terapinin kullanımı konusunda sürekli yaptığı çalışmalar ile ABD'de bilim çevrelerinde itibar kazanmıştır. 1954 yılında Pennsylvania Üniversitesi Psikiyatri Bölümünde görev yapmaya başlamıştır. Bu bölümün emekli Psikiyatri profesörüdür. Aaron T. Beck alanı üzerinde Türkçe'ye çevrilmiş bir kaç akademik eseri bulunmaktadır.
Bilişsel psikolojinin temeli Epiktetos’a dayanmakla birlikte modern psikoloji içinde bilişe gereken değeri veren ilk kişi New Yorklu psikolog Albert Ellis’tir. Daha sonra 1960'lı yıllarda Aaron Beck bilişsel terapi düşüncesini geliştirmiş ve psikoloji alanına kuramını kabul ettirmiştir.
Bilişsel Terapinin İlkeleri Ø Bilişsel terapinin temel kuralı bireylerin gerçekliği algılayış ve işleyiş biçimlerinin, onların duygu ve davranış biçimlerini etkileyeceğidir. Bilişsel terapinin temel ilkeleri; ü Duygular doğrudan olaylardan kaynaklanmaz, olayların değerlendirmesini içeren düşüncelerden ortaya çıkar. ü Daha önce yaşantılarımız sonucunda oluşmuş olan bilişlerimiz, duygularımızı ve davranışlarımızı etkiler. ü İnançlar, tutumlar ve olayları işleme stilleri gibi daha önceden var olan bilişsel yapılar ve süreçler değerlendirmeyi etkiler.
Şemalar Bilişsel psikolojinin önemli kavramlarından bir tanesi olan şema kavramı; insanlarla, nesnelerle ya da durumlarla ilgili kavramsal çerçeve veya bilgi kümeleridir. Bir şema insanın çevresindeki durumlarla ilgili ortalama deneyimlerini temsil eder. Değişen hayat olgularına göre şemalarda değişirler.
Bilişsel Terapide Temel Kavramlar A) Otomatik düşünceler hızlıca kendiliğinden olur. Farkındalık sınırında gerçekleşen düşüncelerdir. Çaba gerektirmez. Sanki bir refleks gibidir. Verilen herhangi bir durumun ani ve hızlı bir şekilde yorumlanmasını sağlar. Bu düşünceler genellikle mantıklı kabul edilir ve doğrulukları tartışılmaz. Hayatında bazı işler ters gittiğinde “Her şey benim hatam” diye düşünüp üzülmesi otomatik düşünceye örnektir.
B) Ara İnançlar Yukarıda bahsedilen otomatik düşüncelerimize göre değişime karşı daha dirençli bir yapısı vardır. Ara inançlarımız otomatik düşünceler de ifade bulurlar. Çoğu zaman bir koşul cümlesi ile ifade edilir. Örneğin: “Eğer kendimi açarsam, insanlar bunu aleyhime kullanır”
C) Temel İnançlar Temel inançlar, bireyin kişisel ve çevresel bilgiyi nasıl düzenleyeceğini belirleyen bireyin kendisi, diğerleri ve dünyaya yönelik temel varsayımlarını içeren, geçmiş yaşantı ve deneyimler sonucunda oluşmuş bilişsel yapılardır. Koşulsuz ve mutlak önermeler şeklindedir. Beck temel inançları; çaresizlik (güç, başarı, performans yetersizliği ile ilgili), sevilmeme (duygusal eksikliklerle ilgili) ve değersizlik (ahlaki eksiklik, suçluluk) temel inançları olmak üzere üç ana grupta toplamıştır.
Bilişsel Çarpıtmalar Bilişsel çarpıtmalar düşünce sistemindeki sistematik hatalardır ve birey kendisini stres altında hissettiği zaman ortaya çıkarlar. 1) Keyfi Çıkarsama Herhangi bir durum olay veya yaşantıda belirli bir ipucu somut bir kanıt olmaksızın kişinin belirli ve kesin bir kanıya varmasıdır. Örneğin piknik yapmayı planladığı hafta sonunda yağmur yağdığını gören kişinin kendini şanssız ve kısmetsiz olarak değerlendirmesi ve buna yürekten inanması.
2) Seçici Soyutlama Olayları bağlamından kopararak sadece bir detaya odaklanmak, durumun daha belirgin olan diğer özelliklerini ihmal etmektir. Bütün notları pek iyi olan bir öğrencinin orta olan bir tek notuna takılarak sınıfta kalabileceğini inanması buna örnek olabilir. 3) Abartma ve Azaltma Olumsuz olayların daha önemli olduğuna ve olumlu olayların daha önemsiz olduğuna inanılır. Genelde bireyin başardıkları küçük görülürken, başaramadıkları çok büyük görülür. 4) Aşırı Genelleme Aşırı genelleme sınırlı sayıda örneği temel alarak oluşturulan bir genel kurala inanmak ve bunu göre hareket etmektir. Bir genç kızın erkek arkadaşı onu aldattığı için bütün erkekler güvenilmezdir diye düşünmesi buna örnek verilebilir.
5) Felaketleştirme Olması muhtemel diğer sonuçlar hesaba katılmaksızın geleceği hep olumsuz olarak ön görmeye denir. Örneğin “çok kötüyüm hiç düzelmeyeceğim” veya “işi yetiştiremedim kesin beni kovacak” gibi. 6) Kişiselleştirme Bir sonuca varmak için kişinin elinde yeterli kanıtı olmadığı halde olumsuz olan tüm olaylardan yalnızca kendisini sorumlu tutması kişiselleştirme olarak tanımlanır. Örneğin bir ev hanımının misafirlerinin pek eğlenmediklerini gördüğünde bu durumu; “Benim hatam, yeterince iyi bir ev sahibi değilim” gibi düşüncelere kapılması. 7) Zihin Okuma Diğer insanların ne düşündüğünü bildiğimizi ve onların da bizim ne düşündüğümüzü bildiklerine inanmaktır. Örneğin: O konuşurken esneyen birisini görünce “Sıkıldı ben onu konuşmalarımla sıktım” diye düşünmek
8) İki Kutuplu (hep ya da hiç biçiminde) Düşünme Hep veya hiç, siyah veya beyaz tarzı düşünme olarak açıklanmıştır. Bütün deneyimlerin ve yaşantıların iki uçlu değerlendirilmesidir. “Eğer mükemmel değilsem, başarısızım” buna örnek verilebilir. 9) Etiketleme ve Yanlış Etiketleme Daha uygun ve gerçeği kapsayabilecek değerlendirmeler yapmak yerine kişinin kendisine veya diğerlerine genel etiketler yapıştırması ve bütün durumu bu nitelemenin ışığında değerlendirmesidir. Oğlu ders çalışmayan annenin “oğlum tembel” demesi etiketlemeye örnektir. 10) -meli -malı İfadeleri Bireyin kendisini güdülemek için -meli -malı cümleleri kurmasıdır. Yapılması bekleni yapmazsa cezalandırılacak olduğunu varsaymaktır. Tüm sınavlardan yüksek almalıyım bu çarpıtmaya örnektir.
Bilişsel Formülasyon Bilişsel terapi diğer terapi yöntemlerine göre daha fazla yapılandırılmış bir süreç içermektedir. Bilişsel kavramlaştırma terapistin ve hastanın sorunu anlamasına yarayan çerçeveyi sağlar. Yalın ve anlaşılır bir yol haritası sunar. Elde edilen yeni bilgilerle ve değişen amaçlara göre de yenilenebilecek bir esnekliktedir.
Bilişsel Terapide Kullanılan Teknikler A) Bilişsel Teknikler Doğrudan sorular (Soru sorma) Çifte standart tekniği En Kötü Senaryo Tekniği Kanıt inceleme Otomatik (anlık) düşünce kaydı tutulması Alternatif açıklamalar tekniği
B)Davranışsal Teknikler Gevşeme eğitimi Sistematik duyarsızlaştırma Alıştırma Tepki önleme Göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işlemleme (EMDR)
Devamı Sosyal beceri eğitimi Çerçeve değiştirme ve prova yoluyla canlandırma Not defteri ve kalem tekniği
Bilişsel Terapide İlk Seans Bilişsel terapi süreci içinde en önemli seanslar ilk seanslardır diyebiliriz. Bilişsel terapinin ilk seansında; 1) İş birliği ve güven ilişkisi kurmak 2) Belirtilerde bir miktar rahatlama sağlamak (Danışanın güçlüklerini normalleştirme- umut aşılama yoluyla) 3) Bilişsel davranışçı modelini tanıtmak yaşanan durum veya rahatsızlıkla ilgili bilgi vermek
Devamı 4) Hastanın terapi ile ilgili beklentilerini öğrenmek ve gerekirse düzeltmek 5) Danışanın güçlükleri ile ilgili eğer anlatmadığı ama eklemek istediği konular varsa bunlarla ilgili ek bilgi toplamak için sorular sormak 6) Bütün bu amaçlara ulaşmada bazen tek görüşme yetmeyebilir. Bu nedenle bazı hastalarda bu ilk seans iki görüşmede yani iki seansta tamamlanabilir.
Bilişsel terapi sürecinin temellerinin atıldığı ilk seans temelde aşağıdaki bölümlerden oluşur: A) Duygu durum kontrolü B) Gündem oluşturma C) Ölçeklerin konuşulması D) Başvuruya neden olan sorunun kısaca tekrar gözden geçirilmesi E) Sorunun tanımlanması ve genel terapi amaçlarının belirlenmesi, terapi beklentilerinin öğrenilmesi
Devamı F) Psikoterapi ile ilgili bilgi verilmesi ve terapi beklentilerinin öğrenilmesi G) Hastanın bilişsel modelle ilgili eğitilmesi H) Hastanın rahatsızlığı ile ilgili eğitilmesi I) Terapiye uygunluk: Bilişsel modele karşı danışanın tepkisi
Vaka Örneği Okuyacağımız vaka örneğinde danışanın kilo problemi bulunmaktadır. Danışma süresi boyunca öncelikle hastanın temel sorunu olan kilo alma korkusu ile ilgili otomatik düşünceleri ele alınmıştır. Daha sonrasında ise ara inançları üzerinde çalışılmıştır.
Danışman: Nasılsınız bugün? (Duygu durum kontrolü) Danışan: Daha iyiyim. Danışman: Geçen haftaya göre? Danışan: Daha iyiye gidiyorum. Danışman: Ne bakımdan daha iyiye gidiyorsunuz? Danışan: Daha az kaygı duymaya başladım. Danışman: Kötüye giden varsa, neler var? Danışan: Kötüye giden bir şey yok. Danışman: Görüşmediğimiz dönemde bilmem gereken bir değişiklik oldu mu ya da önemli bir şey yaşadınız mı? (Hafta içi yaşanan olayların sorulması)
Danışan: Diyetisyenle görüştüm. O görüşmeden sonra kendimi daha iyi hissettim, bilemiyorum. Danışman: Diyetisyenle olan görüşmeniz sizi olumlu yönde etkilemiş, bu konuyu bugünkü gündemimize alalım mı? Danışan: Evet. Danışman: Geçen görüşmede sıkıntılı olduğunuzda not almanız için bir kayıt formu vermiştim, hiç kayıt yapabildiniz mi? (Ödev kontrolü) Danışan: Evet, ben sizin dediğiniz gibi düşündüklerimi, hissettiklerimi not alıyorum. 3 tane kaydettiğim durum oldu. Danışman: O notlar şu anda yanınızda mı, görebilir miyim? Danışan: Hayır şu anda yanımda değil. Biraz aceleye geldi, çıkarken almayı unuttum. Danışman: Onlardan hatırladığınız var mı? Danışan: Evet hatırlıyorum. 3 -4 gündür aldığım notlara baktım. Hep yemek öncesi bir korku. Acaba kilo aldırıcı özellikte mi? Hala kilo alma korkusu var.
Danışman: Bunu hatırlayabilmeniz çok güzel. Geçen görüşmede sizin yeme ihtiyacınız ve ondan sonra kusma ihtiyacınız ile ilgili konuşmuştuk. O esnada olan bir düşünceniz vardı: “Eğer yemeği yersem, kilo alırım” düşüncesi. Onunla ilgili konuşmuştuk, fakat yarım kalmıştı. Buna devam edebiliriz. Geçen görüşmeden sizin sormak istediğiniz, eksik kalan bir şey var mı? (önceki seansla bağlantı kurma) Danışan: Hayır. Danışman: Sizin bunun dışında konuşmak istediğiniz bir şey var mı? (Gündem belirleme) Danışan: Konuşmak istediğim başka bir problemim yok. Çok aşırı tıkınırcasına bir yemek isteğim olmadı. . . Kusmam da yok artık. Danışman: O halde bugün için diyetisyenle görüşmenizi ele alırız, yemek esnasında ki düşüncelerinizi de ele alırız. En çok da “kilo yapar” ve “Yemekten sonra kilo alırım” düşüncesi. (Gündem belirleme) Danışan: Evet bence de bunlar uygun.
Danışman: Hangi sırayla başlayalım? Danışan: İkisi de olabilir. Danışman: Eğer sizin için uygunsa önce diyetisyenle olan konuşmanızı kısaca ele alalım, sonra asıl buraya başvurmanıza yol açan temel sorunla ilgili konuyu detaylı biçimde ele alalım, Ne dersiniz? (Gündem maddelerinin iş birliği içinde sıralanması) Danışan: Evet, bence de çok uygun. Danışman: Pekala o zaman diyetisyenle olan konuşmanızla başlayalım. Diyetisyenle konuşmanızla ilgili ne hatırlıyorsunuz? (Gündemin 1. maddesinin ele alınması) Danışan: Bana belirlenen kiloma göre, almam gereken normal besinlerle bir liste hazırladığını söyledi. Rahatlıkla yemeklerimi yiyebileceğimi, bana kilo aldıracak değil; gerekli olan, almam gereken gıdalardan oluşan bir diyet verdiklerini söyledi, ama çok kapsamlı görüşmedik. Ama yine de rahatladım. En azından kilo yapmayacak şeylerin neler olacağını öğrenirsem daha da rahatlayacağım diye düşünüyorum.
Danışman: O zaman ben diyetisyenle görüşmenizden çıkan sonucu şöyle anladım: sağlıklı bir şekilde beslenmenize yardımcı olacak bir diyet ne şekilde olursa, bunun uygulanacağını öğrendiniz. Ayrıca ondan kilo almadan sağlıklı beslenmenin püf noktalarını öğrenmek istiyorsunuz. Verilen diyetin kilo aldırmayacağını düşünmek sizi rahatlattı. Kilo almadan da sağlıklı beslenebilirim diye düşündünüz ama yine de kilo almamak düşünceniz sürüyor. Danışan: Evet var. Danışman: Yani kilo almamayı istiyorsunuz ve kilo almaktan korkuyorsunuz. Bu zaten bugünkü ikinci konumuz, buradan ona geçebiliriz. Bu korkuyu bizzat yakın zamanda yaşadığınız ve hatırladığınız bir örnek üzerinden konuşalım istiyorum. En son ne zaman yemek yerken böyle bir korku duymuştunuz, hatırlıyor musunuz? Danışan: Evet hatırlıyorum. Bugün öğlen oldu. Danışman: Nerede yediniz?
Danışan: Mutfakta. Danışman: Neler vardı yemekte? Danışan: Patates, makarna, et, 4 -5 kaşık yağsız salata. Danışman: O yemeği nerede yediniz? Yani oturarak mı, ayakta mı? Danışan: Mutfakta, oturarak. Danışman: Ne düşündüğünüzü ve hissettiğinizi hatırlamanızı kolaylaştırmak için şu an yemek sofrasında olduğunuzu hayal edin, saat kaçtı? (Olayı imgeletme) Danışan: Saat 12: 00. Danışman: 12: 00, yemekler önünüzde, siz yemeklerinize bakıyorsunuz. O anda ne hissediyorsunuz? Duygunuz ne?
Danışan: Genelde hissettiğim şeyler, yemek kilo aldırır mı? (Hasta, duygusu sorulduğunda düşüncesini söylüyor. Bu sık rastlanan bir durumdur, duygu-düşünce ayrımını özellikle vurgulamak istiyorsak, buna dikkat çekebiliriz ya da buradaki terapistin yaptığı gibi terapide olan biteni düşünce kaydına hasta ile birlikte yazarken, her şeyi uygun olan yere yazarsak, bir yandan dolaylı olarak doğrusunu göstermekle yetinebiliriz. ) Danışman: Genelde değil de bugün öğlen yemek önünüzde iken o anda ne hissediyorsunuz? Danışan: Yine aynı. Bunun yerine şu olsaydı da korkmadan yiyebilseydim. Danışman: Duygu olarak o anda ne hissediyordunuz? Korku, kaygı, üzüntü, sevinç, merak. . . Ne vardı? Danışan: Sadece korku vardı. Acaba kilo yapar mı diye düşünüyordun.
Danışman: O halde tahtaya yazalım (A-B-C yazıp A’nın altına yemek, B’nin altına kilo alırım, C’nin altına korku yazıyor). O anki korkunuzun düzeyini nasıl belirleyebiliriz: 0 hiç korku yok, 100 hayatta duyduğunuz en şiddetli korku, 50 orta derecede korku, 60 -70 şiddetli, 80 - 90 çok şiddetli, 30 -40 hafif bir korku, 20 çok hafif bir korku dersek. Bugün öğlen yemeği yerken hissettiğiniz korkunun şiddeti kaç olmuştu? Danışan: 60 -70. Danışman: Yani bir korku var, ama çok aşırı şiddetli değil. Danışan: Evet. Danışman: Peki geçmişte öğlen yemeği yerken oradaki duyduğunuz korkuya göre? Danışan: Daha hafif tabii. Danışman: Peki, ne oldu da korkunuz da bir azalma var şu anda?
Danışan: Korkunun azalması diyetisyenin benim için ayrı bir yemek listesi vermesiyle oldu. Danışman: Yani bir yandan da o yemeklerin daha az kilo aldırıcı olduğunu düşündünüz… Danışan: Diyet yemeği olduğunu bilmek beni rahatlattı. Danışman: İşte gördüğünüz gibi insanın düşünceleri, ki burada sizin için önemli olan konu kilo almak olduğu için bununla ilgili düşünceleriniz, duygusal tepkilerinizi etkiliyor. Daha önce kilo aldırıcı diye düşündüğünüz için çok kaygı duyarken şimdi belki aldırmayabilir diye düşündüğünüz için daha az kaygı duydunuz. Danışan: Evet benim korku düzeyim bununla çok ilgili. Yiyecekleri hep buna göre değerlendiririm.
Danışman: Tekrar o ana dönersek, olay “yemek yeme”; düşünceniz “kilo aldırır”, duygunuz da “kaygı”. Bunu yazalım. İşte bir süreliğine yapmanızı istediğim bir şey: Bunun size yardımcı olacağını düşünüyorum. Olumsuz bir duygu yaşadığınızda, ki asıl sorununuz sizin yemekle ilgili olduğu için yemekle ilgili, kilo ile ilgili olumsuz duygular yaşadığınızda, örneğin korku, üzüntü, panik, merak, şüphe gibi, o anda neredesiniz, ne yapıyorsunuz onu ve o esnada ki düşüncelerinizi yazmanız. Şimdi o esnada “bunları yersem kilo alırım” gibi bir düşünceniz oldu. Peki o esnada, yani o korkuyu hissederken, herhangi bir görüntüde canlanmış mıydı gözünüzde? Kendinizi şişman halde veya o yediğiniz yemekten dolayı kilo almış olarak görmek, şişman bir kişinin hayalinin canlanması ya da yediğiniz yemeklerin bedeninde kalıcı halde kalması gibi… Danışan: Kendimle ilgili bir hayal canlanmadı ama o durumla ilgili o korkuyu hissettiğimde aklıma 2 şey geliyor. Kilo aldığım ve insanların bana “Ayşe artık rahata kavuşmuşsun” gibi sözler söylediği bir sahne canlanıyor. Danışman: Yani kendini sermişsin, bırakmışsın gibi.
Danışan: Evet. Danışman: Peki, bugün öğlen de geldi mi böyle bir düşünce veya hayal? Danışan: Hayır. Danışman: Bugün sadece kilo alırsam diye bir düşünce oldu öyleyse? Danışan: Evet.
Danışman: Bunu şimdilik not ediyorum, ileride yine buna döneriz. Şimdi tekrar bugün öğlene dönersek “bu yemek kilo yapacak” gibi bir düşünceniz oldu ve kaygı yaşadınız. Şimdi, duygunuzu olumsuz yönde etkileyen böyle bir düşünce olduğunda, bizim amacımız bu düşünce ne kadar gerçeğe uygun, ne kadar değil öncelikle bunu sorgulamak. Hatırlarsanız, kendiliğinden gelen bu düşüncelere, biz otomatik olarak düşünceler diyoruz. Yani hiç gayret göstermeksizin kendiliğinden aklınıza gelen şeyler. Bunlar kişi tarafından sorgulanmadan doğru kabul edilir. Yani insan bunların üzerinde durup düşünmezse genelde doğru kabul eder bunları. Üstelik bizim sorgulamadan inandığımız bu otomatik düşünceler duygumuzu da etkiler ve bunlara göre de bir duygumuz olur. Eğer bu duygumuzu değiştirmek istersek, ki siz istiyorsunuz bunu, yemek yerken hissettiğiniz korkunuzun daha da azalmasını istiyorsunuz. Danışan: Hı hı…
Danışman: Onun değişebilmesi için bununla birlikte olan düşüncelerin değişmesi gerekiyor. Yani o esnada, siz o yemeği yerken aklınıza böyle bir düşünce gelmese veya gelse bile bu size çok inandırıcı gelmese ya da bu düşüncenin, kilo almanın sonuçlarından korkuyor olmasanız, bu kadar fazla korku olmaz diye düşünüyorum. O zaman amacımız bu düşüncenin hem daha az gelmesi, hem de geldiğinde düşünceye daha az inanmanız. Bunu sağlamak için kendinize soracağınız ilk soru “bunu nereden biliyorum? ” Yani kilo alacağınızı nereden biliyorsunuz? Sizin bugün öğlen yediğiniz yemekten dolayı kilo alacağınızı bir grup yargılarına güvendiğiniz, makul diyebileceğimiz insana kanıtlamanız gerekse, bunu nasıl ispatlarsınız? (Kanıt inceleme tekniği) Danışan: Yemeğin görüntüsüne önce bakarım. Ne yemeği olduğuna bakarım. Kilo aldıracak şeyler olduğuna inanırsam bunu söylerim. Örneğin yağlı olup olmadığına bakarım. . . Eğer yağlı yemekse kilo aldıracağını söylerim.
Danışman: İsterseniz bunu bir mahkeme gibi düşünün, Amerikan filmlerinde belki izlemişsinizdir, bir jüri vardır, avukat ve savcı jüriye kanıtları sıralayarak haklılıklarını göstermeye onları ikna etmeye çalışırlar. Sizde diyelim ki jüriye Ayşe'nin o gün öğlen yiyeceği yemekten dolayı kilo alacağını ispatlayacaksınız. Onlara ne gibi kanıtlar gösterirsiniz? Danışan: Kanıt olarak pek bir şey bulamıyorum ama eğer yemeğin yağlı görüntüsü bana kilo alacağımı hatırlatıyorsa, bunu söylerim. Danışman: Yani şöyle mi diyeceksiniz jüriye: “Ayşe yemeğin görüntüsünden kilo alacağını düşünüyorsa kilo alır”. Böyle demek sizce yeterli bir kanıt olur mu? Danışan: Değil aslında.
Danışman: Neden? Danışan: Somut bir kanıt değil de ondan… Danışman: Doğru, çünkü bir kanı. Mahkeme örneğinden gidecek olursak “katil odur”, diyorsunuz diyelim. Jüriye da hakim size “niye katil o, nedir kanıt? ” dediğinde “Çünkü katilin o olduğunu düşünüyorum”, dense bu kabul edilebilir bir kanıt olur mu sizce? Danışan: Tabii ki edilmez. Danışman: Kilo alacağınız varsayımını destekleyen başka tür somut deliller öne sürebilir misiniz? Danışan: Başka bir kanıt gelmiyor aklıma.
Danışman: Tam tersine bu kez de Ayşe'nin bugün yediği yemekten dolayı kilo almayacağını ispatlamak isteseniz, ne tür deliller ortaya koyarsınız? Danışan: Bir beslenme uzmanı ile görüşürüm. En iyi bilgiyi onlar verir bana, gerekirse mahkemeye getirtirim onu. Danışman: Beslenme uzmanı kilo almayacağını da kanıt olarak ne söyleyebilir acaba? Danışan: Kişinin metabolizmasının bir kere incelenmesi gerektiğini söylerdi. Danışman: Bunun ne tür bir sonucu olurdu? Danışan: Kişi metabolizmasına uygun yerse kilo almaz.
Danışman: Çok doğru (tahtaya yazıyor). Desteklemeyenleri yani kilo almayacağınıza ilişkin kanıtları düşündüğümüzde kişinin metabolizması önemli. Daha çok bununla sizin kastettiğiniz, sizin yaşınızda, sizin boyunuzda birinin hiçbir şey yapmasa, sürekli yatsa bile tükettiği kalori miktarıdır. Bu herhalde günde 1500 kalori kadardır. Sizin yediğiniz yemek, ancak bunu karşılıyorsa ne kilo alırsınız ne de verirsiniz. Eğer bundan azsa kilo dahi verirsiniz. O halde kanıt olarak şunu gösterebilir miyiz? Eğer yediklerim yaktığından fazla değilse kilo almak bir yana verebilirim de. O zaman sizin kilo alıp almayacağınızı belirleyen şey sizin günlük yaktığınız enerji ne kadar sizin günlük aldığınız enerji ne kadar, ancak o gösterebilir. Sizin bugün öğlen yediğiniz yemeğin yaktığınızdan daha fazla olduğunu destekleyen bir şey var mı? Danışan: Yok. Danışman: Kilo alacağınızı destekleyen somut bir kanıt yok. Danışan: Evet.
Danışman: Şimdi şu kanıtlar ışığında o yediğiniz yemeğin kilo aldıracağına ne kadar inanıyorsunuz? 0 hiç inanmıyorum, 100 kesinlikle kilo aldıracağına inanıyorum, 50 orta, ne kadar inanıyorsunuz? Danışan: O %50’lik korku daha aza indi şimdi. Danışman: Ne kadar oldu? Danışan: %25, yarıya indi diyebilirim. Danışman: Peki bir diğer soru: o anda ilk aklınıza gelen kilo alırım düşüncesine baktığımızda yediğiniz anda kilo alma dışında yemek yemenin ne tür sonuçları olabilir? Yani yemek yediğiniz zaman çeşitli olaylar olabilir, kilo almak da bunlardan birisi. Kilo almak dışında yemek yemenin başka ne gibi sonucu olabilir? (Alternatif açıklama/ sonuçları bulma)
Danışan: Yemek yemek, benim hayatsal işlevlerimi sürdürmeme yardımcı olacak, hareket etmemi benim ayakta durmamı sağlar. Danışman: Yani yemek yemenin kilo almamak dışında sonuçları da olabilir. Danışan: Evet. Danışman: Yemek yemenin birtakım sonuçları var dediniz. O sonuçlardan bir tanesi kilo aldırmak ama başka sonuçları da var. Sizin dediğiniz gibi hayati işlevi de var. O zaman bu tür olumsuz duygu ve buna bağlı olumsuz düşünceyi yakaladığınızda kendinize soracağınız ikinci soru: Bu durumun başka nasıl bir sonucu olabilir? Başka nasıl bir açıklaması olabilir? Otomatik düşüncelerinizi incelerken birinci soru “bunu nereden biliyorum? ” İkinci soru, “bunun başka nasıl bir sonucu olabilir? ”.
Danışan: Yani buradaki düşüncem için: “bu yemeği yemenin kilo aldırmak dışında başka nasıl sonuçları olabilir? ” Danışman: Evet bu başka bir düşünce olabilir ona da aynı soruları sorabilirsiniz. Son soru: Diyelim ki o gün o yemeğin sonucunda kilo aldınız, ne kadar kilo alınabilir o yediğiniz yemekle? Danışan: Herhalde 100 - 200 gram. Danışman: Bu durumda ne yaparsınız yani 100 -200 gram alınca. Danışan: Şu an kilom fazla değil. Çok da sorun olmaz. Danışman: Bu da kendinize soracağınız 3. soru: Diyelim ki otomatik düşünceniz doğruysa ortaya çıkan sonuç ne kadar kötü olur ve bu sonuçla nasıl baş edebilirsiniz?
Danışan: Evet. Danışman: İsterseniz otomatik düşünceye olan inancınız azaldığına göre genelde olan kilo alma korkunuzu incelemeye devam edelim. Kilo alırsanız ne olur kilo almanın zararı ne? (Ara inançların açığa çıkarılması-Derine doğru inme tekniği) Danışan: Kilo almanın bende açtığı zarar insanlardan, dış çevreden kaynaklanıyor. Danışman: Nasıl bir zarar? Danışan: İnsanlar bunu hoş karşılamaz, istemediğim bir tepki olur. Danışman: Nasıl bir istemediğiniz tepki olur? Danışan: İnsanlar “kilo alıyorsun çok rahatsın” derler…
Danışman: Peki diyelim kilo aldınız ve “çok rahatsın”, dediler. Bunun zararı ne size? Danışan: Bu düşünce rahatsız ediyor beni, böyle demeleri. Danışman: Böyle demelerinin ne zararı var? Danışan: Zararı yok. Danışman: Sizin için ne anlama geliyor böyle demeleri düşünün isterseniz? Danışan: Babamın olmadığından kaynaklanıyor olabilir. Danışman: Şimdi kendinizi o durum içinde düşünün. Diyelim siz kilo aldınız ve insanlar “sen kilo aldın rahatsın”, diyorlar. Sizin açınızdan ne demek?
Danışan: Benim açımdan babamın öldüğünden dolayı anneme yardım etmediğimi, destek çıkmadığımı zannetmeleri ya da babamın yasını bıraktığımı sanmaları, yasını tuttuysam bile bunun geçici olduğunu zannetmeleri, sorumsuz, tembel zannetmeleri. . . Şu anda ben bunun farkına vardım, hala yemeyerek babamın yasını tutmaya çalışıyorum. Aslında bu şekilde onun yasını sürdürdüğümü göstermek niyetindeyim. Danışman: Yani rahat canınızın istediği gibi yerseniz babanızın yasını tutmamış oluyorsunuz. Peki böyle olursa, yani babasının yasını bırakmış, tembel, sorumsuz, rahat diye düşünürlerse ne olur? Onun zararı ne? Danışan: Sonucunda bir şey olmayabilir… Danışman: Diyelim oldu, yani kötü bir sonucu oldu. . . Ne gibi bir kötü sonucu olur? Sizin açınızdan, diğer insanlar açısından, Geleceğiniz açısından bunun nasıl bir sonucu olur?
Danışan: Aslında geleceğim açısından böyle sorumsuz, rahat, tembel bir insan görünmek tabii ki kötü olur, ama böyle olmadığını bilir kişiler… Danışman: Biz kötüyü düşünelim. Danışan: İnsanların böyle düşünmesi beni rahatsız eder. Danışman: İnsanların öyle düşünmesi size karşı olan tutumlarını etkiler mi? Sizden uzaklaşma, sizi terk etme. . . Danışan: Sanmıyorum. Danışman: Peki bu sizin açınızdan güzel bir sonuç verir mi? Danışan: Evet. Danışman: Yani sorumsuz, tembel, babasının yasını bırakmış birine karşı daha mı iyi davranırlar? Hayat daha mı güzel olur?
Danışan: Hayır. Elini ayağını çekeceklermiş gibi geliyor. Uzaklaşırlar, şimdiki o yakın ilgiyi hissetmeyeceğim gibi geliyor. Danışman: Yalnız kalırım diye bir düşünce oluyor mu? Danışan: Evet. Yalnız kalırım. Danışman: Dikkat ederseniz sizin için aslında yemek, kilo almanın dışında anlamlar taşıyor. Kilo almak sadece kilo alacağınız anlamına gelmiyor. Bunun dışında sorumsuz, tembel, rahat, babasının yasını bırakmış birisi haline gelmek ve bu nedenle ilgi görememek, yakınlık görememek ve yalnızlık çekmek anlamına da geliyor. O korkunun niye olduğu sanki bunlardan sonra daha anlaşılır hale geliyor değil mi? Danışan: Hı hı… Danışman: Şimdi aynı şekilde şunları da bir incelesek: diğer insanların kilo aldığınızda “kilo aldın, rahatsın” diye düşüneceklerini nereden biliyorsunuz? (Ara inancı kanıt inceleme tekniği ile ele alma).
Danışan: Olaya kendi penceremden baktığımda, biri zayıf biri şişman iki insan gördüğümde, zayıf için insanlar ne düşünürse benim hakkımda da öyle düşünecekler gibi geliyor, yani beni de zayıf, üzüntülü, sorumlu bulurlar. Şişman içinse çok rahat, sorumsuzlar derler sanki… Danışman: Siz böyle düşünüyorsunuz. Diğer insanlarda böyle… Danışan: Böyle düşünecekler diye bir şey yok tabii. Benim aklıma nedense direkt bu geliyor. Danışman: Peki bunun böyle mi olduğunu, yoksa başka türlü mü olduğunu nasıl anlayabiliriz, nasıl test edebiliriz? Danışan: Tabii fiziksel görünümlerine göre değerlendirmemek gerekir insanları. Karakterlerine göre değerlendirirsek daha iyi olur. Danışman: Herkes böyle düşünür diye bir inancınız var değil mi? Danışan: Çevremdeki kişiler için evet.
Danışman: Yani çevrenizde bulunan ve sizin için önem taşıyan insanların böyle düşüneceğine inanıyorsunuz? Danışan: Evet. Danışman: Çevrenizde kaç kişi var? Sizi tanıyan ve görüşüne önem verdiğiniz… (sokratik sorgulama) Danışan: Bunları düşünmesini istemediğim kişileri sayayım size: annem, kardeşim, çok değer verdiğim patronum, akrabalarım. . . Ailem yani. Danışman: Yani sizin için önemli olan 20 kişi diyelim. Belki de daha fazla. Danışan: Hı hı… Danışman: Şimdi bu 20 kişiyi düşünün. Bu 20 insanın hepsinin politik görüşleri aynı mıdır? Danışan: Hayır.
Danışman: Bu 20 kişinin hoşlandıkları kıyafet tarzı aynı mıdır? Danışan: Hayır. Danışman: Bu 20 kişinin hoşlandıkları saç tipi aynı mıdır? Danışan: Hayır. Danışman: Bu 20 kişinin önem verdikleri veya vermedikleri şeyler aynı mıdır? Danışan: Hayır. Danışman: Hoşlandıkları yemekler, renkler aynı mıdır? Danışan: Hayır. Danışman: Şimdi bu insanların her birinin çeşitli konularda farklı kanaatleri ve tercihleri var. Bu konuda hemfikiriz. Danışan: Evet. Danışman: Peki her konuda bu kadar farklı kanaatlere sahip insanlar nasıl oluyor da bir kişinin, yani sizin, şişmanlığı söz konusu olduğunda aynı görüşte birleşiyor? “Kilo aldı, rahatladı” diye düşünüyor? Bu mümkün mü sizce? (Sentez sorusu)
Danışan: Değil tabii ki. Danışman: Diyelim ki bir tanesi kilo aldı rahatladı, diye düşünüyor, bir başkası da aynı görüşte. Bu ikisinin bundan etkilenme düzeyi ya da buna yüklediği olumsuzluk aynı düzeyde olur mu? Yoksa biri daha fazla, biri daha az mı olur ? Danışan: Biri daha az, biri daha fazla olur. Danışman: Diyelim ki bu 20 kişinin 20'si de sizin kilo almanız da rahatsız oluyor, olumsuz bir görüşe kapılıyor. 20'si de aynı düzeyde mi olumsuz olur. Yoksa biri daha az biri daha fazla mı? Danışan: Farklı olur tabii ki.
Danışman: O halde bu insanların hepsinin aynı görüşte olması biraz güç geliyor bana. Hepsinin farklı düşünceleri olacaktır. Ama ben kendi adıma konuşayım, şu yaptığınız açıklama “babasının yasını tutmuyor, rahatlamış” gibi bir düşünce hiç benim aklıma gelebilecek bir düşünce değildi doğrusu. Siz söyleyince ve üzerinde düşününce anlayabildiğim bir şey. Diyelim ki kötü ihtimalle herkes böyle düşünse bile buna inanma derecesi, verdiği önem, bunda ne kadar olumsuzluk gördüğü, o da kişiden kişiye değişen bir şey olacaktır. Nasıl ki bu insanların her konuda değişik görüşü varsa, siyasi konuda hepsi aynı görüşte olsa bile o görüşe inanma derecesi bakımından da farklılık gösterebilir. Kimi çok fanatiktir, kimi daha ılımlıdır gibi. Şimdi, “kilo almak, kişinin sorumsuz, tembel, rahat, babasının yasını bırakmış olduğu anlamına gelir, ” diyelim, yani insanlar bunu böyle görürler (bunu tahtada gösteriyor). Peki size göre diğer insanların sizinle ilgili düşüncelerini bilme şansınız var mı? Danışan: Hayır.
Danışman: Diyelim söyleseler, soruyorsunuz, merak ettiniz, onlar da söylediler. O zaman kesinlikle öğrenmiş olur musunuz onların sizin hakkınızda ne düşündüğünü? Danışan: Tam anlamıyla öğrenemem. Danışman: Belki de sizi üzmemek için yalan söyleyebilirler. Danışan: Hı hı… Danışman: Peki ne yapacağız o zaman? Nasıl öğreneceğiz? Çünkü sizin için diğer insanların düşünceleri çok fazla önem taşıyor, sizin için önemli bu soruyu nasıl cevaplayabilirsiniz? Danışan: Hiçbir fikrim yok.
Danışman: Doğru, sizin hakkınızda böyle düşünen var mı, yok mu? Bunu kesin olarak bilme şansınız yok, insanların zihnini okuyan bir makine icat edilmedikçe de olmayacak. Ama ben bu konuda kesin olan bir şey biliyorum. Ben en azından sizin çevrenizden, sizin tanıdığınız, bildiğiniz bir insanın, En azından bir kişinin böyle düşündüğüne eminim. Kilo almanın şu anlama geldiğine (tahtada gösteriyor); sorumsuz, tembel, rahatlamış, babasının yasını bırakmış olduğuna inanan. . . Kim o kişi sizce? Danışan: Ben sizi anladım, ama inanın böyle bir kişi yok. Danışman: Ben olduğuna eminim, kim olabilir tahmin edebilir misiniz? Danışan: Kim? Danışman: Sizsiniz o kişi.
Danışan: Doğru, evet benden başka böyle düşünen yok. Danışman: Sizden başka kişilerin ne düşündüğüne emin olamayız, ancak tahmin edebiliriz, ama sizin böyle düşündüğünüze eminiz. Danışan: Kaynak benim. Danışman: Doğru, çünkü bu soruların cevabını, yani insanların hakkınızda ne düşündüklerini bilmek isteriz, insan tabii ki diğer insanların kendisi hakkında ne düşündüğünü merak eder. Hepimiz merak ederiz. Buna cevap bulabilmek için de uğraşırız ve bu cevabı bulmada tek dayanağımız kendimizizdir, ancak kendimiz buna cevap bulabiliriz. Şimdi ben size “Ayşe Hanım kilo almanızda hiçbir problem yok, bunun rahatlıkla da bir ilgisi yok. Normal kilonuza dönersiniz, ” desem buna inanır mısınız? Danışan: Hayır.
Danışman: Peki ben bu söylediklerimde gayet samimi alsam inanıp inanmamanız değişir mi? Danışan: Değişmez. Benim ne düşündüğüm önemli. Danışman: O zaman diğer insanların neye inandığından daha çok sizin neye inandığınız önemli. İsterse bütün dünya bunun böyle olmadığını düşünse bile o bir kişi, yani siz bunun kötü bir şey olduğuna inanmaya devam edersiniz bu sürer, tam tersine bütün dünya bunun böyle olduğuna inansa bile, siz inanmazsanız sonuçta bu sizi etkilemez. Ancak o bir kişinin inancı değişirse, sizin bu konudaki sıkıntınız geçer. O değişmedikten sonra dünyadaki tüm insanlar bunun aksine inansa da fark etmez. Peki bunun değişmesini ister misiniz? Danışan: Çok isterim.
Danışman: Ama bir yandan da bu sizin çok alıştığınız bir düşünce tarzı. Değişmesi o kadar kolay değil. Danışan: Doğru, kolay değil. Danışman: Şimdi farz edelim ki siz Ayşe'nin yakın bir arkadaşısınız. Ayşe diyor ki: “ben kilo alırsam diğer insanlar ‘sen kilo aldın ve rahatsın’, derler”. Ona ne dersiniz? (Çifte standart tekniği) Danışan: Böyle olmadığını söylerim. Danışman: Onu bunun böyle olmadığına nasıl inandırırsınız? Böyle olmadığına nasıl ikna edersiniz?
Danışan: Her kilolu insanın rahatlık içinde olmadığını söylerim. Çok zayıf insanların da rahatlık içinde olabildiğini söylerim. Danışman: Yani zayıflıkla şişmanlığın rahat olmak da birebir ilişkisi yok? Danışan: Evet. Başkası için konuşacaksam böyle söylerim. Danışman: Peki siz kendi içinizden yakın arkadaşınız için “Ya kilo almış ne kadar rahat” diye mi düşünürsünüz, yoksa başka bir değerlendirmeniz olur mu? Danışan: Her iki türlü de değerlendirebilirim. Danışman: Yakın bir arkadaşınız var. Kilosu da normal. Bir yakınını kaybetmiş. Onu bu halde gördüğünüzde “Ya ne kadar rahat, hiç etkilenmemiş, ben bundan uzaklaşayım”, diye bir düşünceniz olur mu? Danışan: “Ben bundan uzaklaşayım”, demem. Ama ne kadar rahat, hiç etkilenmemiş, diye düşünürüm.
Danışman: Peki o da bunu söylese: “Ben bundan dolayı suçluluk duyuyorum. Bak ne kadar kötü şeyler oldu. Ben ne kadar rahatmışım ki hiç kilo kaybetmedim” dese. Ne dersiniz ona? Danışan: Şu an bir şey bulamıyorum. Danışman: O zaman bunu düşünün. Sizin gibi bir arkadaşınız var, aynı olayları yaşamış ama kilo olarak normal. Ona ne dersiniz? Bir de farz edin ki yine sizin gibi, kilo olarak da sizin gibi, diyor ki: “Ben kilo alırsam, bu benim rahat olduğumu, babamın yasını tutmadığımı gösterir” ve yemek yiyemiyor bu nedenle. Siz ona ne dersiniz? Tamam mı? (ödev verme) Danışan: Hı hı… Danışman: Günlük tuttuğunuz notlara devam edin, ödev olarak bir de bunlar var.
Danışan: Tamam. Yalnız aslında az önce sorduğunuz soruya şimdi cevap verebilirim. Normal kilolu bir insan için, hala ayakta durabiliyorsa eğer, aynı zamanda sağlığına da dikkat etmişse, takdir ederim. Benim gibi aynı kiloda olan biri için üzülürüm. Çok üzülürüm ama ben şu an için bunu söylüyorum. Daha önce böyle bir şey hiç düşünmemiştim, bu sorunuz bunu fark etmemi sağladı. Ama bunun böyle olmayacağını, böyle sürmeyeceğini, şu an bulunduğu kilo ona yetiyorsa bu kilosunu koruması için bir beslenme uzmanına danışmasını söylerim. Bulunduğu kilo onun metabolizması için yetmiyorsa, sağlığı açısından risk taşıyorsa kilo alması gerektiğini söylerim. Danışman: Evet. Şimdi bugün yemekle ilgili düşüncelerinizi konuştuk. Kilo alma düşüncesinin korku yarattığını konuştuk. Ama şu an kilo alacağınıza ilişkin inancınız biraz zayıfladı, azaldı. Daha az korkutuyor yani. Daha sonra kilo alıyorum düşüncesinin ardında ne var, onu konuştuk sizinle. Diğer insanlar bunu hoş görmez; rahat, sorun, babasının yasını bırakmış, tembel gibi görürler; ilgi göremem, yakınlık göremem ve yalnız kalırım diye düşünüyorsunuz. O zaman bizim ara inanç dediğimiz bir şey ortaya çıkıyor “Eğer ben normal kiloda olursam insanlardan yakınlık göremem” (seans sonu özetleme)
Danışan: Evet. Danışman: Yine “ben normal kiloda olursam yalnız kalırım. ” Danışan: Hı hı… Danışman: “Eğer ben zayıf olursam ilgi görürüm, zayıf olursam desteklenirim. ” Bunu inceledik bir parça, buradan devam ederiz bir sonraki görüşmede. Sizinle çok hızlı gidiyoruz, siz de çok çabuk uyum sağlıyorsunuz. Bu düşünceleri bulmada birçok insan bazen zorluk yaşar. Ama siz seanslardan sonra aralarda da bunun üzerinde düşündüğünüz için daha kolay oluyor. O şekilde devam edelim. Hep kendi duygularınız, kendi düşünceleriniz hakkında düşünmek için zaman bulduğunuzda günde 15 -20 dakika ayırın , o anda ne düşünüyorsunuz, aklınızdan ne geçiyor? Bunları kaydedin, tamam mı?
Danışan: Tamam. Danışman: Bu görüşmede sizi rahatsız eden herhangi bir olumsuzluk var mıydı? (son geribildirim) Danışan: Hayır. Danışman: Eğer sonradan böyle bir şey aklınıza gelirse, onu da not edin.
KAYNAKÇA Akın, A. ve Şahin, R. (2014). Psikolojik Danışma Kuramları. İstanbul: Lisans Yayınları Beck, A. T. (2008). Bilişsel Terapi ve Duygusal Bozukluklar. (Çev. T. Özakkaş). İstanbul: Lıtera Yayıncılık. Burger, J. M. (2016). Kişilik. (Çev. İ. D. Erguvan Sarıoğlu). İstanbul: Kaknüs Psikoloji. Dattılıo, F. M. (2012). Bilişsel Davranışçı Çift ve Aile Terapisi. (Çev. T. Özakkaş). İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları. Demiralp, M. Ve Oflaz F. (2007). Bilişsel davranışçı terapi teknikleri ve psikiyatri hemşireliği uygulaması. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 2007; 8: 132 -139.
Gerrig, J. R. ve Zimbardo P. G. (2014). Psikolojiye Giriş-Psikoloji ve Yaşam. (Çev. A. A. Özdoğru). Ankara: Nobel Yayınları Gökçakan, N. (1997). Çeşitli derecelerdeki depresyonun giderilmesinde Beck’in bilişsel terapisinin etkinliğinin incelenmesi. Doktora tezi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Trabzon. Gündoğan, N. A. (2019). Bilinçli farkındalık temelli bilişsel terapi programının bireylerin obsesif kompulsif belirti düzeylerine etkisi. Yüksek lisans tezi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İstanbul. Kring, A. M. , Johnson, S. L. , Davison, G. ve Neale, J. (2017). Anormal Psikoloji. (Çev. M. Şahin). Ankara: Nobel Yayınları Türkçapar, H. (2018). Bilişsel Davranışçı Terapi. İstanbul: Epsilon Yayıncılık
- Slides: 95