BLM 8 ALGILAMA GR Bireyin zihinsel sreleri ile
BÖLÜM 8 ALGILAMA
GİRİŞ • Bireyin zihinsel süreçleri ile uyumlu olarak çevresindeki uyarıcıları alma, değerlendirme, yorumlama ve neticesinde çevresinin farkına varma sürecine algılama denir. • Algılama sürecinde beş duyu organı önemli bir rol oynar. • Algılama, insanların çevresinin farkına varmasını sağlayan bir süreç olarak yaşamı kolaylaştırır. • Algılama, davranışı etkileyen ve birçok özelliğe olan bilişsel bir süreçtir. • Algılama, duyu organları ile beyin arasındaki tüm organize faaliyetleri kapsar.
ALGILAMA KAVRAMI VE TANIMI • Çevremizdeki soyut veya somut olanların farkına varma duyum ve algı süreçleri sayesinde mümkün olabilmektedir. Ancak duyum ile algı aynı şey değildir. • Algılama, duyu organları tarafından kaydedilen uyarıcılar üzerine inşa edilmektedir. • Dolayısıyla algılamanın hammaddesini oluşturmaktadır. • Duyum, uyarıcıların bir duyu organı sayesinde sinir akımı hâline getirilip beynimize ulaştırılmasıdır. • Algılama ise, duyu organlarından beynimize ulaşan verilerin örgütlenmesi, yorumlanması ve anlamlı hâle getirilmesi sürecidir. Duyu organlarına ulaşan bilgiler algılanmadığı sürece hiçbir anlam ifade etmezler.
ALGILAMA SÜRECİ VE AŞAMALARI • Algılama, çevreden gelen tüm uyarıcıların biçimlendirilmesini kapsayan bir süreçtir. • İnsanların ihtiyaçları, istekleri, tutum ve duyguları algılamayı etkilediği gibi, ihtiyaçlar, istekler, tutum ve duygular da algılamadan etkilenir. • İhtiyaç, istek, tutum ve duygular bireyden bireye farklılık gösterdiğinden insanların algılamaları da değişiklik gösterir. • Bu nedenle algılama hem bireysel hem de sosyokültürel yapıya bağlı olan süreçtir demek mümkündür.
DUYUM SÜRECİ AŞAMASI • İnsanlar çevrelerinden gelen her türlü uyarıcılara açıktır. • Bu uyarıcılar duyu organları sayesinde alınıp zihinsel alana taşınır ve algılama gerçekleşir. • Kısaca algılama uyarım ve tepki arasındaki ilişkinin gerçekleştiği psikolojik bir alanı ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. • İnsanların duyu organları aracılığı ile ışık, ses, baskı ve başka uyaranlara gösterdiği tepkilerin tümü duyum aşamasında yer alır. • Uyarım tepki ilişkisinin gerçekleştiği yere “duyumlama alanı” denir.
SİMGE SÜRECİ AŞAMASI • İnsanların zihinlerinde her nesnenin simgesel bir yapısı mevcuttur. • Bu simgeler vasıtasıyla algılama daha kolay ve kısa sürede gerçekleşir. Örneğin, çam ağacının resmini görünce gerçeğini algılamamız gibi. Kısaca bu aşamada zihinsel yapıda simgeler oluşur.
DUYGU SÜRECİ AŞAMASI • Algılama insan yaşamının yalnızca bir dönemini kapsamaz. • Bireyin yaşadığı tüm olaylar ve bunların sonucunda elde ettiği tecrübeler algılamasında etkili olabilir. • Bu aşamada birey için önemli olan uyarımın taşıdığı anlam ve bilgidir. • Bu nedenle herhangi bir nesne ya da kişiyi algılarken yalnızca zihinsel yapımızdaki izlenim ve simgesel özelliklerine göre değerlendirme yapmayız. • Aynı zamanda duygusal bir çerçevede çizeriz.
ALGILAMA KONUSUNDA İLERİ SÜRÜLEN KURAMLAR • Sosyal psikologlar algılama konusunda yaptıkları çalışmalar sonucunda elde ettikleri verileri dikkate alarak kendilerine göre bazı kuramlar oluşturmuşlardır. • Algılama konusunda ileri sürülen kuramlar şunlardır:
GESTALT KURAMI • Gestaltçılara göre algılama, insan beyninin yapısı gereği sahip olduğu örgütlenme eğiliminin bir sonucu olarak gerçekleşmektedir. • Dolayısıyla parçaların bir figür-zemin ilişkisi içinde algılanması da bu örgütlülük eğiliminin bir sonucudur. • Bu kurama göre insan istekleri de kendi aralarında bir bütünlük oluşturmaktadır. • Gestaltçılara göre görme de örgütlü bir eylemdir. Yani görmede de bir bütünlük söz konusudur. Çünkü insanlar, parçaları değil; o parçalar arasındaki bütünlük ilişkisini görür.
VELLEKSEL KRGULAYICI KURAM • Bu kuramın savunucularına göre algılama, bir kurgulama sürecinden ibarettir. • Yani algılama, uyarıcıların sinir sistemini etkilemesiyle meydana gelen duyumların bellekte var olan bazı bilgilerle birleştirilmesi sonucu oluşmaktadır. • Kısaca bu kurama göre algılama, beynin kurgulaması sonucu gerçekleşmektedir. • Sağa sola her bakışımızda yeni birçok nesneyi görürüz. • Ama her defasında onları yeni baştan algılamayız. • Belleğimizde mevcut olan bilgiler sayesinde kurgulayıp algılarız.
ÖĞRENMEK KURAMI • Bu kuramın savunucularına (Piaget) göre her çeşit bilgi ancak bireysel etkinliklerin bazı mantık-matematik işlemlerin çevresinde örgütlenmesiyle elde edilebilir. • Buradan hareketle algılamada bazı çıkarsamalarla (yani mantık-matematik yapılarla ilişkili şekilde edilen bilgilere dayanarak yapılan yorumlarla) iç içedir. • Bu kuramın savunucularına göre algılama, dışsal bir olgunun kişilerce yorumlanarak anlamlandırma sürecidir. • Dolayısıyla algılama dışsal bir gerçekliği değil, onun tamamen subjektif yorumunu yansıtmaktadır.
ALGILAMADA ETKİLİ OLAN FAKTÖRLER • İnsanlar, sosyal yaşamlarında çevrelerinden gelen uyarıcılardan çok uyarıcıları algılama biçimlerine göre davranışlar sergilerler. • Çünkü bazen gerçek yanlış algılanır ve buna bağlı olarak davranışlar sergilenir. • Başka bir deyişle, uyarıcıların ya da gerçeklerin algılanması bireyden bireye değişiklik gösterir. • Uyarıcıların, kişinin dikkatini çekme derecesi, bireysel özellikleri, kişinin sosyal ve o anki duygusal durumu algılamada etkili olan unsurlardan bazılarıdır. • Kişilerin aynı gerçekler karşısında farklı davranışlar sergilemelerinin kaynağı bu unsurlardır.
ALGILAMA YAPANIN DURUMU • Algılama yapan insanların ihtiyaçları, duyguları, beklentileri, mizacı, karakteri, iç dünyası ile barışıklık derecesi, tutum ve ön yargıları onların algılamalarında etkili olan faktörlerin başında gelmektedir. • Algılama yapanlar, kendi duygularını ve kişilik özelliklerini genellikle başkalarına yansıtırlar. • Başka bir deyişle insanlar algılanan objelere ve onların belirli özelliklerine karşı daha hassas davranırlar.
ALGILAMADA OLUMLU YA DA OLUMSUZ DAVRANMA DÜŞÜNCESİ • Yanlı davranma algılamada etkili olan önemli bir faktördür. • Daha önce nesnelerle ilgili zihinsel yapımızda mevcut bazı izlenimler varsa bunların etkisiyle yanlı davranmamız söz konusu olabilir. • Örneğin, bir kişi hakkında zihnimizde iyi izlenimler varsa onu ya da davranışlarını (olumsuzluklarına rağmen) algılarken mevcut izlenimlerin etkisiyle onu olumlu değerlendirebiliriz. • Çünkü genellikle olumlu olan bir kişi iyi insan kategorisine sokulur ve bütün değerlendirmeler bu kategoriye göre yapılır.
YANLIŞ ÇIKARIMLARDA BULUNMA • İnsanlar algılama yaparken olumlu ya da olumsuz bir özelliğe bağlı olarak iyi ya da kötü çıkarımlarda bulunma eğilimi içinde olabiliyorlar. • Örneğin, bir kişiyi zeki olarak tanıma onun aynı zamanda işini bilen, büyük işleri başarabilen, birlikte çalışılabilecek bir insan olarak; abuk-sabuk konuşan birini ise zeki olmayan, geçimsiz, sağlıklı iletişim kuramayan, güvenilmeyen biri olarak algılamamız gibi. • Kişisel bir özelliğe dayalı olarak yapılan çıkarımlar her zaman gerçeği yansıtmayabilir. Bazen bu durumların tersi de olabilir.
BENZERLİK YA DA FARKLILIK EĞİLİMİ • İnsanlardaki benzerlik ya da farklılıktan kaynaklanan eğilim, algılamada değişiklikler yaratabilmektedir. • Kişiler, başkalarının kendileri ile benzer özellikler taşıdıklarına ya da taşımadıklarına inanarak algılamalarda bulunabilmektedirler. • Bunda kişilerin, yaşları, ırkları, renkleri, sahip olduklar kültürel değerleri, sosyoekonomik seviyeleri etkili olabilmektedir. • Kısaca insanlar, başkalarının kendileri ile benzer ya da farklı özellikler taşıdıklarına inanarak algılamalar gerçekleştirip davranışlar sergileyebilmektedirler.
ALGILANAN KİŞİ YA DA NESNEYE İLİŞKİN SAHİP OLUNAN BİLGİ • İnsanların kişi ya da nesneler hakkında önceden sahip oldukları bilgileri algılamada önemli bir etkiye sahiptir. • Üyesi olduğumuz ailenin tüm bireyleri hakkında önceden birçok bilgiye sahibiz. • Bu aile bireylerimizi algılarken sahip olduğumuz bilgilerin etkisinde kalarak değerlendirmelerimizi ve davranışlarımızı yaparız. • Bazen de daha önce sahip olduğumuz bilgiler sayesinde doğru algılamalarda da bulunabiliriz.
KİŞİSEL BEKLENTİLER • Bireysel algılamada etkili olan bir diğer faktör de bireysel beklentilerdir. • Çünkü algılamalarımız büyük oranda beklentilerimizin etkisi altındadır. • Sosyal yaşamda kişi ya da objelere ilişkin zihinsel yapımızda mevcut olan beklentilerimiz sonraki algılamalarımızın yönlendiricisi olabilmektedir. • Beklentiler insanların kişi ya da nesnelere ilişkin düşüncelerini etkiler. • Örneğin, sert mizaçlı olan bir öğretmenin dersinin de zor olarak algılanması gibi.
ALGILAMA SÜRECİNİN İŞLEYİŞİNE İLİŞKİN BİR MODEL • Sosyal bilimciler yaptıkları araştırmalar sonucunda algılama sürecinin işleyişi konusunda bir model geliştirmişlerdir. • Bu modele göre algılama süreci, çevreden gelen uyarıcılar, bu uyarıcıların içte işleyişi ve işlenen bu uyarıcılara bağlı olarak gösterilen tepkiler olmak üzere dört temel aşamadan oluşmaktadır:
Birinci Aşama: Çevreden Gelen Uyarıcıların Kabulü İnsanlar duyu organları aracılığı ile çevreden aldıkları uyarımlardan bazılarını alıp işleme tabi tutmak için uyarımların depolandığı bölgeye aktarır. İkinci Aşama: Uyarıcıların İşlenişi Depolanan uyarımlar bilgi kaynağı hâline getirilmesi için buradan alınır. Uyarımların bilgi hâline getirilmesinden sonra bu bilgiler ya algılama için devreye sokulur ya da herhangi bir işleme sokulmadan sistemin dışına atılır. İşleme tabi tutulacak olan bilgiler kısa veya uzun süreli biriktirici alanlarına depolanır. Üçüncü Aşama: Algılama Bu aşamada çevreden gelen uyarımlar ile kısa ve uzun süreli biriktiricilerdeki bilgiler karşılaştırılır. Uyarımlarla mevcut bilgilerin buluşmasından sonra gerçek algılama süreci tamamlanmış olur. Algılama aynı zamanda uzun süreli biriktiriciye (hafızaya) kaydedilir. Kaydedilmesinin nedeni, daha sonraki algılamalarımıza kaynak oluşturmak için. Dördüncü Aşama: Tepkide Bulunma Algılama sürecinin tamamlanmasından sonra bireyler bu algılamaya bağlı olarak tepkilerde bulunur.
ALGI ÇEŞİTLERİ • Duyu organlarının algılamanın gerçekleşmesinde önemli etkileri vardır. • Ancak bunun yanında kişisel dürtü ve güdüler, bilgi birikimi, yaşantılar ve deneyimler de algılama sürecinin işlemesinde önemli rol oynarlar. • Bunlar algılamayı oluşturan temel ögeler olarak adlandırılır. • Bu ögelerin algılama sürecindeki etkileri dikkate alınarak algılama çeşitlerini şu ana başlıklar altında incelemek mümkündür:
SİMGESEL ALGI • Simge, ilişki, bağlantı, çağrışım, görenek, alışkanlık vb. sebeplerle başka bir şeyi temsil eden uyarıcı. • Bir kelime olabileceği gibi bir içsel süreç de olabilir. • Örneğin, terazinin adaletin temsilcisi bir sembol olarak algılanması gibi. • Yine belirli renkleri ve simgesi olan, belli bir biçim verilmiş kumaş parçasının bir milletin bayrağı olarak algılanması. • Bazı durumlarda simgeyi oluşturan ögeler ya da parçalar bütünü çağrıştırarak insanları kendiliğinden zihinsel bir sürece yönlendirerek simgenin bütününü bulmaya sevk edebilir.
GÖRSEL ALGI • İnsanlar, dış çevre ilgili izlenimlerinin çoğunu görme yolu elde etmektedir. • Dolayısıyla görme duyusu, çevreyi algılama ve anlamlandırmada önemli bir faktördür. • Görsel algılamada biyolojik unsurların etkisi fazla olmakla birlikte psikolojik faktörler de önemli rol oynamaktadır. • İnsanlar günlük yaşamlarının her anında soyut, somut canlı cansız, birçok olay, olgu, nesne, insan ve başka canlılar ile karşıya gelmektedir. • Bunlar görsel algılamada etkili olan uyarıcılardır.
1. Psikolojik Olarak Hazır Olma Görsel algılama sürecinde bireyin aynı zamanda psikolojik anlamda da görmeye hazır olması gerekmektedir. Bireyin psikolojik açıdan hazır olmasında ihtiyaç ve güdüleri önemli rol oynar. Kişi ihtiyaç ve güdüleri doğrultusunda çevresindekileri görür. Buna göre algılar ve anlamlandırır. 2. Bilgi Bankası Görsel algılamada bireyin bilgi bankası da etkilidir. Çünkü birey, bilgi bankasındaki bilgiler ışığında gördüklerini doğru algılayıp anlamlandırmaktadır.
3. Duygusal Olarak Hazır Olma Görsel açıdan algılamanın gerçekleşmesinde kişinin duygusal yapısının da etkisi vardır. Kişi mutsuz, karamsar, stresli ve kaygılı ise çevresindekileri olumlu ya da tam olarak algılamayabilir. Örneğin, böyle duygu durumlarında denizin ya da gökyüzünün maviliği, çiçeklerin güzelliği kişinin ilgisini yeterince çekmeyebilir. Aksi durumda yani kişi mutlu, huzurlu, iyimser ise çevresindeki birçok şey onun dikkatini çeker ve sonuçta bunları algılar ve olumlu değerlendirir.
DUYGUSAL ALGI • İnsanlar çevrelerindeki olay ya da nesneleri sadece zihinlerinde mevcut olan simge, sembol ya da fiziksel özellikteki izlenimlerle algılamazlar. • Olay ya da nesnelere ilişkin duygusal değerlendirmelerine dayalı olarak da algılarlar. • Yani, sevmeme, iyi-kötü gibi duygusal özellikli izlenimlerinin etkisiyle de algılarlar. • Kısaca, duygusal tutum ve düşüncelerine göre algılamalar yaparlar.
SEÇİCİ ALGILAMA • Algılama sürecinde kişinin içinde doğup büyüdüğü toplumun kültürel yapısı, bireysel olarak sahip olduğu değer ve inançları etkilidir. • İnsanlar, çevresindeki olay, olgu ya da nesneleri sahip olduğu kültürel değerler ve kişilik yapılarının etkisinde kalarak (yani seçici davranarak) algılarlar. Her insanın kendine özgü algılama tarzı vardır. • Bu durum onların çevrelerini algılarken seçici davranmalarından kaynaklanmaktadır. • Örneğin, mühendisin, şairin, ressamın, doktorun, güvenlik görevlisinin içinde bulunduğu bir binayı kendi duygu, düşünce ve meslekleri gereği farklı algılamaları gibi.
ALGISAL SEÇİMİ ETKİLEYEN TEMEL ÖZELLİKLER • İnsanların neyi, ne kadar ve ne zaman algılayacağını belirleyen temel etkenlerden bazıları şunlardır:
DİKKAT • Çevreden gelen uyarıcılardan hangilerinin üzerinde ne kadar yoğunlaşacağımızı belirleyen temel öge dikkattir. • İnsanlar çevrelerinden gelen uyarıcıları aynı oran da ya da aynı önemde algılayamaz. • Daha çok dikkatlerini çeken uyarıcılar üzerinde yoğunlaşıp onları algılarlar. • Dikkatlerini çekmeyenleri ise algılamazlar. • İnsanların uyarıcılar üzerindeki dikkatleri azaldıkça algılamada o oranda azalır. • İnsanların algılama kapasiteleri sınırlı olduğu için bütün uyarıcıları algılayamaz.
ÖĞRENME • Öğrendiklerimizin çoğunu, algılama sayesinde kazanırız. • Ama aynı zamanda öğrendiklerimiz de (yeni uyarıcıları) algılama biçimimizi etkiler. • Algılama zeminimizde yer etmiş olan bilgiler büyük ölçüde algılama biçimimizi şekillendirir.
DUYGUSAL YOKSUNLUK • Algısal değişiklik yaratmanın yollarından biri, insanları duyusal olarak yoksunluk içine dâhil etmektir. • İnsanlar çeşitli duyusal girdilerden yoksun bırakılarak algısal değişmeler içine girdikleri yapılan birçok deneyle doğrulanmıştır.
GÜDÜ • Algısal biçimimiz büyük ölçüde güdüsel yapımızın etkisi altındadır. • Bir kişiye bağlanmak ya da sevmek istiyorsak onun daha çok iyi taraflarını görür ve bunun etkisiyle onu algılarız. • Algılama sürecimizde o kişinin kötü taraflarını gündeme getirmeyiz.
DUYUM ÖTESİ ALGI • Uyarıcılara ilişkin bilgiler duyu organlarından geçmediği zaman duyumların ötesinde bir algılama biçimi gelişir. • Mevcut bilgiler ışığında algılamamızı gerçekleştiririz.
ALGISAL SİSTEMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ • Dışarıdan duyu organlarımıza ulaşan uyarıcıların beynimiz tarafından anlamlı algılamalar şekline dönüştürmesi gelişi güzel olmamaktadır. • Beynimizde algılama süreci belirli bazı kurallara bağlı olarak gerçekleşmektedir. • Bu kurallar algısal sistemin özellikleri olarak adlandırılmaktadır. • İnsanlar, bu özellikler sayesinde çevresindeki nesneleri algılamakta ve çevrelerine uyum sağlamaktadırlar. • Bu özellikleri şöyle sıralamak mümkündür:
DEĞİŞMEZLİK • Değişmezlik, insanlar açısından birçok karışıklığı ortadan kaldıran bir algılama özelliğidir. • Eğer öyle olmasaydı insanlar her seferinde karşılaştıkları aynı nesneleri farklı algılamak zorunda kalırlardı. • Bu durum ise içinden çıkılmaz bir kargaşalık yaratırdı.
SEÇİCİLİK • Organizmanın duyu organlarına aynı anda birden fazla uyarıcı ulaşabilmektedir. • Organizma bunların hepsini algılayamaz. Bazılarını algılar, bazılarını ise algılamaz. • Organizmanın bazı uyaranları algılayıp bazılarını algılamaması sürecine “seçicilik” denir. • Seçiciliği daha iyi anlamak için şu örneği vermek gerekir: Televizyonda bir bilim adamını dinlediğimizi farz edelim. • Gözlerimizle bilim adamını izler ve kulağımızla söylediklerini dinleriz. • Bu örnekte bize ulaşan sadece bilim adamının söyledikleri değildir.
1. Uyarıcının Yapısal Özellikleri • Uyarıcının şiddeti ve büyüklüğü, • Uyarıcının zıtlık (kontrast) özelliği, • Uyarıcının hareketi, • Uyarıcının tekrarlanma durumu, • Uyarıcının garipliği ve yeniliği. 2. Algılamayı Yapan Kişinin Bireysel ve Yapısal Özellikleri • İhtiyaçlar, • İstekler, • Beklentiler, • İlgiler, • Tutumları, • Ön yargıları • Öğrenme isteği, • Yetişme tarzı, • Kişisel özellikleri (karakteri ve mizacı),
ALGILAMADA DÜZENLEME SÜRECİ • İnsanlar duyu organlarına gelen uyarıcıları tek değil anlamlı bir ilişki bütünlüğü içinde algılarlar. • Bu, ilişki bütünlüğü içinde algılama düzenleme olarak adlandırılır. • İnsanlar günlük yaşamlarında tek bir uyarana değil, uyaranlar grubuna tepkide bulunurlar. • Bazen bir tek nesneden dahi birden fazla uyaran duyu organlarımıza ulaşabilmektedir.
ŞEKİL - ZEMİN İLİŞKİSİNDE DÜZENLEME • Algılama işlemlerinin tümünde bir şekil-zemin ilişkisi mevcuttur. • İnsanlar, şekil-zemin ilişkisini kurarak çevrelerindeki nesneleri algılayarak anlamlı hareket ederler. • Şekil-zemin ilişkisine bakmadan algılama yaparsak nesneleri anlamlandıramayız.
ALGILAMADA GRUPLANDIRMA VE TEMEL İLKELERİ • Psikologlara (özellikle Gestaltçılara) göre, insanların zihinsel yapıları pasif bir alıcı durumunda değildir. • Çevreden aldıkları uyarıcıları düzenleme ve gruplandırma özelliğine sahiptir. • Birçok psikoloji kitabında uyarıcıları düzenleme ya da gruplandırma “Gestalt ilkeleri” olarak adlandırılmaktadır.
1. Çerçeveleme İlkesi Çerçeveleme, şekil-zemin ilişkisini düzenleyen bir ilkedir. Bir resmin çerçevelenmiş gibi görünen birimleri şekil, çerçeve özelliği taşıyan birimler ise zemin olarak algılanır. 2. Tamamlama İlkesi İnsanlar, görsel dünyada algıladıkları uyaranlarda varolan boşlukları algılama sistemlerinde tamamlayarak kopuk parçalar yerine, şekli bir bütün olarak algılamaya eğilimlidirler.
3. Devamlılık İlkesi Devamlılık ilkesinde insanlar uyarıcılardaki keskin değişmeler yerine birbirlerini takip eden özellikleri dikkate alırlar. Uyarıcının devamlılık özelliği algılama sistemimizde gruplamaya neden olur. İnsanların görsel sistemleri, algısal yapıyı uyandıran ve aynı yönde giden birimler birbirleriyle ilişkili görme özelliğine sahiptir. Ancak yön değişirse devamlılık kuralının etkisiyle yeni bir algılama oluşmaya başlar.
4. Yakınlık İlkesi Zaman ve mekân olarak birbirine yakın olan uyarıcılar anlamlı bir bütün hâline getirilerek algılanır. Dolayısıyla şunu söylememiz mümkündür: Yakınlık, zemin ve mekân içinde geçerli olan bir kuraldır. Yakınlık kuralına göre, insanlar birbirlerine yakın olan ögeleri diğer özellikler sabit kalması şartıyla bir gruplama içinde algılarlar. Bu şekilde algılama, hem görsel hem de diğer alanlarda geçerlidir. Kısaca belirtecek olursak nesneler birbirine yakınlaştıkça aynı grup içinde algılama eğilimi fazlalaşır.
5. Benzerlik İlkesi İnsanların algısal yapıları, benzer nesneleri benzer özelliklerine (renk, doku, biçim, büyüklük, cinsiyet gibi) göre gruplandırıp algılama eğilimi içindedirler. Örneğin, insanların diğer insanları yaş, cinsiyet ve fiziksel görünüm açısından gruplandırıp algılamaları. Kalabalık içinde kadınları ve erkekleri ayrı gruplandırıp algılamamız da benzerlik kuralına verilebilecek bir örnektir. Gürültülü bir ortamda konuştuğumuz kişinin ses kalitesinin bir anda başka birine benzerliği nedeniyle yalnızca onun konuşmalarını algılamamız da benzerlik için iyi bir örnektir.
6. Simetri İlkesi İnsanlar asimetrik tek parçalar yerine genellikle birbirleri ile kombine simetrik birimleri şekil olarak algılama eğilimi içindedirler. 7. Basitlik İlkesi İnsanların algısal sistemleri Gestaltçılara göre bütüncül bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla basitlik ilkesi de bütüncül anlayışı destekler niteliktedir. İnsanlar genellikle görsel deneyimlerini mümkün olduğunca çok basit, sistematik ve tamamlanmış bir şekilde değerlendirirler. Başka bir deyişle insanlar, çoğunlukla sade özelliklere sahip olan uyarıcıları çok kolay algılarlar.
ALGISAL EŞİKLER • Çevreden gelen uyarıcıların insanları etkileme oranları ve biçimleri farklıdır. • Bu farklılığın oluşumunda uyarıcıların insanları etkilemesi ve onların ilgi alanlarına girmesinin etkisi fazladır. • Bu farklılık algılama biçimimizin şeklini, yönünü ve miktarını belirler. • Algılama eşikleri şunlardır:
ÖZEL ALICILAR • İnsanlar çevrelerinden enerji alır ve çevrelerine enerji verirler. • Başka bir deyişle insanlar hem çevrelerinden etkilenir hem de çevrelerini etkilerler. • Enerji alışverişin yoğun olduğu bir çevrede insanlar yaşamlarını sürdürürler. • Böyle bir çevrede insanların alıcı organları çok hassaslaşmıştır. • Yani çok duyarlı hâle gelmişlerdir. • Hassas hâle gelen insan organları çevreden gelen enerjilere seçici tepkiler gösterirler. • Seçici tepkilerden sonra insanlar algılama faaliyetleri içine girerler.
MUTLAK EŞİK • İnsanlar, çok düşük düzeydeki uyarıcılara tepkide bulunamazlar. • Çünkü insanlar algılama eşiklerine ulaşabilen uyarıcıları ancak algılayabilirler. • İnsanlar duyarlı aletler tarafından ancak ölçülebilen bazı ses dalgalarını duyamazlar. • Bazı ışık uyarıcıları o kadar düşük şiddette olur ki, gözün onları alması oldukça zordur.
FARK EŞİĞİ • Çevreden duyu organlarına ulaşan uyarıcıların düzeyleri her zaman aynı kalmaz. • Değişiklik gösterir. İnsanlar uyarıcılarda meydana gelen değişikliklerin hepsini fark edemezler. • Uyarıcıda fark edilebilen en küçük şiddet değişimine “fark eşiği” denir. • İnsanların uyarıcılardaki değişikliği fark edip edememeleri konusunda kararsız kaldıklarında varılan bu nokta fark eşiğini belirler.
ALGILAMAMIZI KOLAYLAŞTIRAN DEĞİŞMEZLER • İnsanların çevrelerinde olup bitenleri ve nesneleri algılama konusunda son derece gelişmiş bir algılama sistemleri vardır. • Bu sistemde nesneleri algılama konusunda bir düzen ve istikrar mevcuttur. • İnsanlar, nesneleri genellikle ışık, onları görmekte olduğumuz pozisyonumuz ya da bize olan uzaklığı ne kadar olursa olsun değişmez bir şekilde algılar. • Bu durum algılama sistemine bir düzenlilik getirir ve bunun sayesinde çevreye kolay uyum sağlanır. • Algısal değişmeleri şu ana başlıklar altında inceleyeceğiz:
RENK VE PARLAKLIK DEĞİŞMEZLİĞİ • Nesnelerin üzerine düşen ışığın şiddeti ne olursa olsun rengi ve parlaklığı değişmez. • Örneğin, gölgedeki karın beyaz, güneş veya kuvvetli bir ışığın altında kömürün yine siyah görülmesi gibi. • Böyle olmasının nedeni, algılanan parlaklığın, parlaklık açısından nesnenin zeminine olan oranına bağlı olmasıdır. • Normal durumlarda bu oran, aydınlatmadan etkilenmez ve hep aynı kalır. • Işığın şiddetini azaltmak veya artırmak hem zeminin hem de objenin rengini parlak ya da mat yapar. • Ama neticede insanlar nesnelerin parlaklığını değişmez olarak algılar.
BÜYÜKLÜK DEĞİŞMEZLİĞİ • İnsanlar nesneleri farklı uzaklıklarda algılamalarına karşın, büyüklüklerini hep aynı şekilde görürler. Bunun nedeni, algılama sürecindeki büyüklük değişmezliğidir. Büyüklük değişmezliğinde etkili olan faktörler iki gruba ayrılır. Bunlar şunlardır:
1. Şekil Aşinalığı İnsanların nesnelerin özellikleri hakkında daha önce öğrendikleri o nesnelerin hep aynı özellikler çerçevesinde algılanmalarına neden olur. Örneğin, bir kişi erkek ve uzun boylu olarak algılanmışsa bizden ne kadar uzakta olursa olsun biz yine onu erkek ve uzun boylu olarak algılarız. Burada boy değişmez olarak algılanır. 2. Uzaklık Bir nesne, daha önce bilinmiyorsa ya da bilinmeyen bir büyüklükte ise, büyüklük değişmezliği ancak nesnenin ne kadar uzakta olduğu bilinerek korunur. Burada önemli olan nokta, uzaklıkla ilgili ipuçlarıdır. Ancak bir ipucu olarak derinlik yapay olarak değiştirilirse büyüklük değişmezliği ortadan kaybolur (şekil: 20). Şekilde büyük zarf daha uzakta ve bundan dolayı da daha “büyük” gibi görünmektedir. Gerçekte ise zarf “küçük” zarftan daha yakındadır.
BİÇİM DEĞİŞMEZLİĞİ • Çevremizdeki nesnenin şeklini daha önce biliyorsak hangi tarafa bakarsak bakalım şekil aynı kalır. • Kısaca biçim değişmezliğinde önemli olan nesnelere olan aşinalıktır. • Biçim değişmeliğinin temelinde şekil değişmezliği yer almaktadır. • Örneğin, bize doğru açılan bir kapıyı düşünelim, önce kapıyı bir dikdörtgen sonra basık bir dörtgen ve kapı genişçe açıldığında sadece bir çizgi olarak görürüz. • Ama biz bu görüntülere rağmen açılan nesneyi bir kapı olarak algılarız (şekil: 21) Bu duruma biçim (şekil) değişmezliği denir.
YER DEĞİŞMEZLİĞİ • Çevremizdeki nesneleri hatırlamaya çalıştığımızda onların hep son görünen durumları ve yerleri gözümüzün önüne gelir. • Bu durum çevremizi algılamamızı ve hareket etmemizi kolaylaştırır. • Yoksa her defasında gördüğümüz nesneleri sanki ilk defa görüyormuşçasına yeniden algılamaya çalışırız ki bu da bizi çıldırtır.
ALGILAMA SÜRECİNİN TEMEL NOKTALARI • Algılama sistemimiz, günlük hayatımızda oluşabilecek olan karışıklıkları gidererek yaşamımızı kolaylaştırır. • Görsel ve işitme sistemimiz, bizim hangi nesneleri ve bunların nerede olduklarını belirlememize yardım ederek hareket etmemizi ve çevreye uyumumuzu kolaylaştırır. • Görme sisteminde, hangi nesnelerin algılanacağının belirlenmesi, şekil düzenini algılama süreçleri tarafından yapılır. • Örneğin, gördüğümüz nesnenin elma veya su olduğunu bilmeden bu nesnelerin yenilebilir ya da içilebilir niteliklerde olduğuna karar vermek mümkün değildir.
DERİNLİK ALGISI VE BİLİNMESİ GEREKEN HUSUSLAR • Nesnelerin kişiye olan uzaklık algılanmasına derinlik algılaması denir. • İnsan retinası iki boyutlu özelliğe sahip olmasına rağmen görsel algılama biçimi üç boyutludur. • Yani gözün ağ tabakası aşağı yukarı, sola-sağa olmak üzere yalnızca iki boyutlu görme yeteneğine sahip olmasına rağmen insanlar nesnelerin derinlik boyutu olarak değerlendirilen üçüncü bir boyutunu da algılayabilmektedirler. • İnsan beyni iki boyutlu olan duygusal bilgiye bazı verilerden yararlanarak anlamlar kazandırmaktadır.
1. Monoküler (Tek Gözle İlgili Görüş) İpuçları İnsanlar tek gözünü kullanırlarsa tek görüşlü derinlik ipuçlarını seçerek derinliği çok iyi algılayabilirler. Monoküler (tek göz görüşüyle ilgili) ipuçları şunlardır: a. Nesnelerin Araya Girmesi Nesnelerin birbirlerinin arasına girmeleri sonucunda onların görüntülerinde bazı değişmeler oluşur. Başka bir deyişle, bazı derinlik ve uzaklık algılamasında nesneler birbirlerinin görüntülerini kapatır ve gözün nesneyi görmesini engeller. Dolayısıyla görünmesi engellenen nesne arkada ve daha uzakta, görüntüyü engelleyen nesne ise daha önde ve yakında algılanır. Algılamada bu duruma araya girme denir. b. Göreceli Yükseklik Birbirlerine benzeyen objeler arasında yüksekte olanlar diğerlerine göre daha uzakta algılanır. Aşağıda bulunan nesneler ise daha yakında olarak algılanır.
c. Gölgeler nesnelerin algılamasında önemli bir unsurdur. Bu nedenle gölge, derinlik için sıkça kullanılan bir ipucudur. Binaların dışında üsteki ışık güneştir, içinde ise yapay olarak üstte oluşturulan ışıklandırmadır. Bu nedenle, insanların beklentileri gölgelerin objelerin altına veya arkalarına düşeceği yönündedir. Bu beklentiler insanların algılama sistemlerinde öyle güçlü hâle gelir ki, insanlar farkına bile varmadan gölgeler bir derinlik algılamasına neden olur. d. Doğrusal Perspektif Büyüklükleri konusunda önceden bilgi sahibi olduğumuz nesneler uzaktayken birbirlerine olduklarından daha yakın görünürler. Örneğin, demir yolundaki rayların giderek birbirlerine yaklaşıp bir noktada kesişiyormuş gibi görünmesi. Çünkü birbirlerine paralel olan çizgiler bizden uzaklaştıkça gözümüze birbirlerine yaklaşıyormuş gibi görünür. 12
e. Açıklık Nesneleri algılamamızda havanın açık, kapalı veya biraz puslu olması etkilidir. Bu durum derinlik algılaması için bize ipucu verir. Örneğin, hava açık ise, yakındaki nesneler en ince ayrıntısına kadar görülebilir. Yine dağ hakkında önceden bir bilgimiz varsa çok açık ve parlak bir günde bu dağı en ince ayrıntılarına kadar net bir şekilde ve yakınmış gibi görürüz. f. Örüntü Gradyanı Nesnelerin yakınında veya uzağında bulunma onları algılamamızda farklılıklar yaratabilmektedir. Yakın nesnelerin ayrıntılarını rahatlıkla görürüz. Nesne bizden uzaklaştıkça ayrıntıları seçmek giderek zorlaşır. Örneğin, bir ormanın kenarında ağaçlara baktığımızda bize yakın olanların dallarını, yapraklarını ve gövdelerini çok net bir şekilde görürüz. Ama ormandan uzaklaştıkça ayrıntılar kaybolur. Çok uzaklaştığımızda ise ormanı yeşil bir halı gibi görürüz. Çünkü ayrıntılar tamamen kaybolmuştur. Bu duruma örüntü gradyanı denir.
2. Binoküler (İki Gözle İlgili Görüş) İpuçları İki gözün birlikte kullanılması derinlik boyutunu algılamada bazı kolaylıklar sağlar. Derinlik algılamasına yardımcı olabilen bazı ipuçlarının ortaya çıkabilmesi için iki gözün birlikte kullanılması gerekmektedir. Çünkü sol ve sağ gözün retinasına düşen görüntü birbirinden farklıdır. İki gözün retinasına düşen nesnenin görüntüsü bir arada kullanılınca birbirini tamamlar ve sonuçta derinlik daha iyi algılanır. İnsan beyni, sağ ve sol gözün retinasındaki görüntü farklılığını derinlik algılamasında kullanmaktadır. Bu nedenle farklı açılardan alınan görüntülerde değişmeyen birimler uzak, değişen birimler ise yakın algılanır.
HAREKET ALGISI • İnsanların günlük yaşantılarına rahat devam etmeleri için duran nesneler kadar, hareketli nesnelerle ilgili bilgilere de ihtiyaç vardır. • Bu bilgiler sayesinde insanlar hareketli olan nesneleri kolay algılar ve nesnelerin hareketlerine göre davranışlar sergilerler. • Eğer insanlarda hareket algılaması olmasaydı kendilerini hareketli olan nesnelerden koruyamazlardı ve yaşamları karmakarışık olurdu. • Çarpışmalar ve yaralanmalar kaçınılmaz olurdu.
Görünüşte Hareket: Görünüşte hareket, görünürde hareket algılaması içinde yer alır. Burada şeklin değil, zeminin hareket etmesinden dolayı oluşanhareket algılaması vardır. Görünüşte hareket algılaması kovboy filmlerinde sıkça kullanılmaktadır. Filmdeki kişilerin yalnızca belden yukarısı görülecek şekilde ata bindirilir ve arkadaki manzara belirli bir hızda değiştirilir. Filmi izleyenler ise sanki kovboy at üzerinde gidiyormuş gibi olayı görür. Otokinetik Etki: Sosyal psikologlar, özellikle de Sherif, yaptığı araştırmalarda otokinetik etki olarak bilinen hareket algı yanılmasından yararlanmıştır. Tamamıyla karartılmış bir odada devamlı olarak ışıklı bir noktaya bakıldığında bu ışıklı noktanın, hareket ettiği algısı oluşur. Aslında fiziksel olarak ışık hareket etmiyor ancak insanlar karanlık bir odada psikolojik olarak ışığın hareket ettiğini algılamaktadır. Odadaki aydınlatma artırıldığında ya da odada başka ışıklı noktalar oluşturulduğunda ışığın hareketi kaybolmaktadır. İnsanlar, karanlık odada başkalarından gelen uyarıcılarla ışığın hareket ettiğine inanmaktadırlar.
Stroboskobik Hareket: Işık reklamlarının ve film sektörünün temelinde bu hareket algısı yatmaktadır. Örneğin, sinema perdesinde seyredilen filmler, hareket algılamasından başka bir şey değildir. Işık reklamlarında birbirine yakın ışıklar da birbirini izleyerek ve yanıp söndüğünde hareket eden bir ışık dizisi ortaya çıkmaktadır. Sinemada perde üzerinde belirli bir hızda ve birbirini izleyerek düşen görüntüler birbirinden kopuk değil, tersine birbirleriyle ilişkili ve hareket hâlinde algılanır. 18 İşte bu duruma Stroboskobik hareket denir.
ŞEKİL BÜTÜNLÜĞÜNÜ ALGILAMA İnsanlar bildikleri bir şarkıyı kim hangi müzik aleti ile çalarsa çalsın ya da bir kelime veya harf hangi yazı türü ile yazılırsa yazılsın insanlar tanıyabilmektedir. Peki bu durum nasıl gerçekleşiyor? Bu durum iki şekilde açıklanabilmektedir: 1. Kalıba Vurma Yöntemi Bu yönteme göre her bir bütünün belleğimizde bir kalıbı mevcuttur ve gelen duyusal veriler bu kalıba vurularak bütün olarak algılanmaktadır. Ancak şunu da hemen belirtelim ki bu yöntem modern psikolojide pek geçerli değildir. 2. Özellik Analizi Yöntemi Bu yönteme göre her bir bütün belirli özellikler grubu oluşturmaktadır. İşte insanlar duyusal verilerdeki belirli özellikleri algılamakta ve bu özelliklerin bir araya geliş biçiminden bütünü algılamaktadır.
ALGIDAKİ YANILMALARIMIZ • İnsanlar, bir nesneyi veya olayı bulunduğu fona ya da verilen duruma göre farklı şekilde görebilmektedir. • Bu durum nesnelerin ayrı parçalar yerine bir bütün olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır. • Çünkü insanlar nesneleri daima belirli bir çerçeve içinde görmeye alışmıştır. • İnsanların dış dünyadan edindiği algıların hepsi her zaman doğru değildir. • Yanlış ve kusurlu algılamaları da olabilmektedir.
UZAKLIKTAN KAYNAKLANAN (PONZO) ALGI YANILMASI • Bu yanılma, Ponzo algı yanılması olarak da bilinir. • Ponzo algı yanılması, uzaklık algılamasında birbirleriyle mekânda kesişen çizgiler bir referans ya da karşılaştırma birimi olarak kullanıldığını doğrulamıştır. • Bu durum aşağıdaki şekilde açıkça görülmektedir. • Şekildeki yatay kalın çizgiler aynı büyüklükte olmasına rağmen arkadaki kalın yatay çizgi, daha uzun olarak algılanmaktadır. • Bunun nedeni, insan beyninin arkadaki kalın yatay çizgiyi uzakta algılaması ve bu uzaklığı gidermek için çizgiye biraz büyüklük eklemesidir.
MÜLLER-LYKER ALGI YANILMASI • Aşağıdaki şekilde her iki çizgi aynı uzunlukta olmasına rağmen üstteki çizgi bize daha uzun görünmektedir. • Bu algı yanılması; çizgilerin ucundaki okların, çizgilerin birer parçası olarak algılanması sonucu ortaya çıkmaktadır.
POGGENDORF ALGI YANILMASI • Şekilde görüldüğü gibi köşegen çizgisi sanki sürekli değil, bir noktadan kırıkmış gibi görünmektedir. • Aslında çizgi düzdür ve yatay bir pozisyona yaklaştıkça algı yanılması ortadan kalkmaktadır.
WUNDT ALGI YANILMASI • Bu algı yanılmasını gösteren aşağıdaki şekilde aslında yatay çizgiler birbirine paraleldir ama sanki ortadan bel vermiş gibi görünmektedir.
ZOLLNER ALGI YANILMASI • Köşegen hatlar birbirine paralel olmasına rağmen kısa kesik çizgiler sanki uzun çizgileri birbirine yaklaştırıp uzaklaştırıyor.
BOURDON ALGI YANILMASI • Aşağıdaki şekilde sol kenar gerçekte düz olmasına rağmen, uçların inceldiği kısma bakıldığında şeklin eğik olduğu görülür. • Bu algı yanılmasına bourdon algı yanılması denir. • Algı yanılmaları konusunun daha iyi anlaşılması için örnek olarak aşağıdaki şekilleri vermek yararlı olacaktır.
ALGILAMA, İLLÜZYON VE HALÜSİNASYON • Algı yanılmaları yalnız fiziksel nesne ve olayları kapsamaz. • Sosyal durumları ve insan davranışlarını da içerir. • Bu tür algı yanılmalarına illüzyon ve halüsinasyonu örnek verebiliriz. • İllüzyon ve halüsinasyon farklı anlamları olan iki kavramdır. • İllüzyon, nesnelerden gelen uyarıların duyu organlarımıza etki ederek bir dürtü oluşturması fakat oluşan hayallerin bir nedenle hatalı olarak algılanmasıdır.
ALGILARIN DOĞRULANMA SÜRECİ Algılama süreci bir bütün olarak insan yaşamında varlığını sürdürür. Gerçekleşen algılama tüm yanılgılarına rağmen algılamayı gerçekleştiren kişi tarafından ancak doğrulanabilir. Algıların doğruluğu ve tutarlılığı konusunda açıklayıcı ve faydalı bir doğrulama önerisi Myers tarafından gündeme getirilmiştir. Bu öneriye göre oluşturulan algının doğruluğu şu yollarla gerçekleştirilebilir: 1. Başka insanların onayı ile doğrulama, 2. Algıya neden olan uyarıcının tekrar gözlenmesi yolu ile doğrulama, 3. Benzer algılamalar yerine geçmiş deneyimlerle doğrulama, 4. Algılama konusunda ileri sürülen teorilerin bilgileri ışığında algılama ile ilgili sergilenen davranışların sonuçlarının kontrol edilmesi.
SOSYAL ALGI • Toplumsal yaşamda insanların sosyal durumları algılamaları neticesinde davranışlarının yönü belli olur. • Uyum için insanlar sosyal durumlarla ilgili algılamalarını basit düzeyde organize ederler. • Bunu psikolojik algılama sürecindeki benzerlik ya da yakınlık ilkelerine göre yaparlar. • Sosyal algıda insanların diğer insanları, olguları, olayları ve toplumsal değişmeleri algılayıp yorumlamaları toplumsal yaşama uyum sağlama açısından oldukça önemlidir. • Sosyal algının, psikolojik algıyla (yani nesne algısıyla) yakın ilişkisi vardır.
- Slides: 86