Bilmek ne anlama gelir 4 blm Sally o
Bilmek ne anlama gelir? 4. bölüm
Sally o devinden kafasını kaldırdı ve oda arkadas larına "mahcup so zcu g u nu nasıl telaffuz ettiklerini" sordu. Nancy s o yle dedi: "Emin deg ilim. Sanırım, c ile yazılıyor. Ama gerc ekten bilmiyorum. " Marie, kendini beg enmis bir ifadeyle sırıttı: "Tahmin edi yorumtelaffuz senin kalemin deg il, Nancy. Dog ru telaffuz c ile olandır. " Bu sırada, Sally, so zlu g u ac mıs tı: "Emin olmak ic in yine de kontrol edeyim. Bakalım, mahabharat, mahal. . . I s te bu rada, mahcup. C ile yazılıyormus. Sen haklıymıs sın Nancy. Ne oldug una, gelin, yakından bakalım. Marie yanıtı bi liyordu fakat yanıldı. Nancy bilmiyordu, fakat haklı c ıktı. Kafa karıs tırıcı. S u bilmek denilen, ne tu r bir s ey olabilir? Biliyorken bilmiyorsun. Bilmezken biliyorsun. Karıs ıklık, bilmedi g imiz zamanda, duyguların bilme eylemine es lik etmesinden kaynaklanır. Marie so z konusu duygulara sahipti. O artık merak etmiyor ya da karıs ıklık yas amıyordu; yanıttan emin di. Yine de yanıldı.
Bilmenin Gereksinimleri Nancy, Marie'ye go re daha iyi durumdaydı, c u nku yanıtını dog ruydu. Ama yine de bilmiyordu, c u nku bilmek dog ru yanıttan daha fazlasını ic ermektedir. BİLMEK BİLGİYE SAHİP OLDUG UNU ZADAİR FARKINDALIG I DA İC ERİR. S u phesiz, mesele, her zaman bir so zcu g u n telaffuzu ka darbasit olmaz. Sayısız detayın, karmas ık ilkelerin veya su rec adımlarının anlas ılmasını gerektirebilir. Bilmek genelde bas ka bir s eyi daha ima eder: Neyin na sıl bilindig ini ifade etme yeteneg i. Fakat bilgimizi so zcu klere do kemeyebiliriz. So yleyebileceg imiz en iyi s ey, «Sadece biliyorum, hepsi bu. » veya «Biliyo rum, c u nku biliyorum. » olabilir. Şüphesiz bu yanıtlar zayıftır ve bilgimizi test etmek ya da ona ulas mak isteyenleri nadiren tatmin eder.
Kendi Bilginizi Test Etmek As ag ıda, bazı "bilinen gerc ekler" sıralanmaktadır. Kac ını za tenbildiğinize ve sonra mu mku nse, bildiklerinizi nasıl bi liyor olduğunuza karar verin. 1. Kadınlar çocuk bakar, erkekler c ocuk bakmaz. 2. O fkeyi ifade etmek, onu azaltarak kendimizi iyi his setmemize yol ac ar. 3. Kolomb, Yeni Du nyaya varmadan o nce Amerikalı Yer lilerbirbirleriyle barıs ve c evreyle saygılı bir uyum ic inde yas ardı. 4. İşverenler para tasarruf etmek amacıyla dig er u lke lerdenniteliksiz is gu cu ithal etmektedir. 5. Ko lelig in ko kleri, so mu rge Amerika'ya uzanmaktadır.
1. Kadınlar çocuk bakar, erkekler c ocuk bakmaz. Barbara Risman c ocuk bakımı konusuna merak saldı ve bunun hakkında daha fazla aras tırmaya karar ver di. Ulas tıg ı bulgular, halk arasındaki yaygın inanıs ı sarstı. Go ru nen o ki c ocukların bakımından sorumlu erkekler veya yas lı ebeveynler kadınlarla o zdes les ti rilen c ocuk bakımı o zelliklerinin aynılarını sergile mektedirler. Buradan, so z konusu o zelliklerin, kis inin cinsiyeti kadar hayattaki rolu nede bag lı oldug u sonu cuna ulas tı.
2) O fkeyi ifade etmek, onu azaltarak kendimizi iyi his setmemize yol ac ar. Öfke konusunda da halk arasında yaygın inanıs hata lıdır. O fkeyle ilgili kanıtları go zden gec irdikten sonra Carol Tavris s unları so ylemektedir: O fkenin dıs avu rumuna ilis kin ortaya konulan psikolojik sebepler, deneysel incelemelerin kars ısında bos a c ıkmaktadır. Kanıtlar ag ırlıklı olarak tam zıddını go stermektedir: Öfkeyi ac ıg a vurmak sizi daha o fkeli yapar, o fke tutu munu katılas tırır ve du s manca bir alıs kanlıg ın olus masına neden olur. Anlık hos nutsuzluklarda sakin kalıp ilginizi o fkeniz yatıs ana kadar keyifli bir faaliyetle dag ıtırsanız, yu ksek ihtimalle daha iyi hissedecek ve bunu, ag ız dalas ına girdig iniz zamandan daha hızlı yapacaksınız.
3) Kolomb, Yeni Du nyaya varmadan o nce Amerikalı Yer liler birbirleriyle barıs ve uyum ic inde yas ardı. Bu da katıksız bir mittir. Az sayıda kabile tamamen barıs c ıydı ve c og u sadece savas c ı deg il, aynı zaman da kadın ve c ocukları katledip mahkumlara is kence etmekteydi. Bazı kabileler, insanları kurban etmekte, yas lıları o ldu rmekte ve yamyamlıg ı alıs kanlık haline getirmekteydi. Dog aya ilis kin iddia edilen uyumlu say gıyarag men, birc ok kabile, araziyi ormansızlas tırmıs ve hayvan su rülerini gereksiz yere o ldu rmu s lerdi.
4) İşverenler para tasarruf etmek amacıyla dig er u lke lerden niteliksiz is gu cu ithal etmektedir. Gerc ekte is c ileri tas ımanın maliyetinin hesaba dahil edildig i c og u durumda, ithal is gu cu yerel is gu cu n den daha pahalıya c ıkar. Örneg in Dog u Afrika'da bir tren yolu ins a etmek ic in yerel Afrikalılar yerine Hint is c iler tercih edilmis ti. Benzer s ekilde, so mu rge Ma layalılar yerine C inli is c iler tercih edilmis ti. Her iki o rnekte de ithal is gu cu kullanımının toplam maliyeti c ok daha fazlaydı. Fakat is bas ına birim maliyet daha azdı, c u nku ithal is c iler daha fazla u retirdi. Bu ve di g er birc ok o rnekte, yabancı is gu cu nu n yerel is gu cu ne tercih edilmesinin ana sebebi, yabancı is c ilerin "daha gayretli, gu venilir, yetenekli ve dikkatli" olmalarıdır. '
5) Ko lelig in ko kleri, so mu rge Amerika'ya uzanmaktadır. Bu go ru s de yine yanlıs tır. Ko lelik, I slamı, Budizmi ve Hıristiyanlıg ı o nceleyen binlerce yıllık bir olgudur. Venedikliler, Yunanlar, Yahudiler, Hintler, Mısırlılar ve daha bas kaları tarafından uygulanmıs tı. Amerikalı Yerli kabileler, Kolomb'tan c ok o nce birbirlerini ko leles tirmis ti. Amerikalar tarafından ortaya konulan fark, ko lelig i getirmek deg il, onu ortadan kaldırmak tır. Ko lelik Batı Yarıku rede, Afrika, Asya ve Ortadog u dan on yıllarca o nce ortadan kaldırılmıs tır.
«Bildiklerimiz» ve «bil ginizden emin olduklarımız» hakkında ifade edilen olguları duymak bizleri rahatsız edebilir. Karşı görüşler konusunda s u phe edebiliriz. Bu tepki anlas ılabilir, C U NKU YANLIS BİR O NERMEYE AS İNA OLMAK, ONUN DOG RU GO RU NMESİNE YOL AC ABİLİR. Ancak bu tepki eles tirel du s u nu rlerinipleri ellerinde tuttukları bir tepkidir. Antik Yunan filozofu Epiktetos'un uyarısı burada zikretmeye uygun du s er: «Kendini beg enmis likten kurtul. Zaten bildig ini du s u ndu g u n bir s eyi o g renmeye bas laman imkansızdır. »
Doğru bilinen yanlışlar Çağlar boyunca halk arasında «ag ır cisimlerin hafif olanlara go re daha hızlı du s tu g u » ve «beynin deg il kalbin vicdanın yatag ı oldug u» s eklinde yaygın olarak kabul go ren yanlış bilgiler olmuştur. Makine lerin uc abileceg i, insanların bir kasabadan dig erine iletis im kurabilecekleri veya insan vu cudunun ic go ru ntu lerini yara tabilecekleri s eklindeki fikirler de reddedilmis ti. Bu tarzda bir "akıl" gerc ekten o ngo ru su zlu ktu r. «Benim bildig imi du s u ndu g u m s ey, as lında o yle olmayabilir mi? » sorusu eles tirel du s u nmenin en faydalı arac larından bir tanesidir.
Nasıl Biliyor Hale Geliriz? Bilgiye etken ve edilgen bic imlerde ulas abiliriz. Bilgiyi ETKEN bic imde, tecru be/yaşantı yoluyla, (bilimsel bir deneyde oldug u gibi) bir fikri test ederek ve ortaya koyarak veya akıl yu rüterek ediniriz. Bilgiyi akıl yu ru terek edindig imizde, problemi ana liz eder, bu tu n olguları ve olası yorumlan dikkate alır, man tıklı bir sonuca ulas ırız. Bir s eyin, birisi tarafından so ylenmesi yoluyla da EDİLGEN bic imde bilgi ediniriz. Sınıfta gerc ekles en o g renmenin c og u ve TV haberlerini izledig imizde, gazete veya dergileri oku dug umuzda ortaya c ıkan o g renme edilgendir.
Edilgen o g ren meyes artlanmıs oldug umuzdan, dostlarımızla ve c alıs ma arkadas larımızla gu n ic indeki iletis imimizde ona bag ımlı olus umuz s as ırtıcı deg ildir. Maalesef edilgen o g renmenin ciddi bir kusuru vardır. Edilgen o g renme, bizi, bize so ylenen s ey, kulaktan dolma bilgiden veya so ylentiden biraz daha gu venilir olsa da, onu du s u nmeden kabul etmeye iter.
Kulaktan kulağa oyunu Oyun, bir oyuncunun kag ıda dig er oyuncuların go rmeyeceg i bir mesaj yazmasıyla bas lar. Sonra aynı oyuncu yanındakinin kulag ı kag ıda yazdıg ı mesajı fısıldar. O oyuncu bir dig erine fısıldar ve oyunu oynayan herkes aynı s eyi yapar. Sondaki oyuncu duydug u mesajı kelimesine yazar. Sonra yazılan cu mleler kars ılas tırılır. Sıklıkla ilk mesaj bir oyuncudan di g erine gec erken fazlaca deg is mis tir.
Günlük hayatta kulaktan kulağa Bu gu nlu k hayatta da olandır. Hic bir so zcu k bir dig eriy letam olarak aynı anlama sahip deg ildir. Bu yu zden insan lar, basitc e, bir hikayeyi tekrar ederken birebir alıntı yap makyerine kendi cu mlelerini kurarak hikayeyi deg is tirirler. Devamında, c og u insan da kusursuz olmayan bir bic imde dinler. Aynca c og u, hikayeye kendi yaratıcı dokunus larıyla mu dahale etmekten, onu, kendi kis isel tarzlarıyla damgala yıp gelis tirmekten hos lanır. Bu eg ilim bilinc li veya bilinc siz olabilir. Her iki durumda da sonuc aynı olur: Onu duyanlar, bildiklerini/öğrendilerini du s u nu rler.
So z konusu su rec sadece insanlar arasındaki gu ndelik ilis kilerde gec erli deg ildir. Akademisyenler ve yazarlar ara sında da rastlanır. Bir yazarın go ru s belirten cu mlesi bir bas kası tarafından bir olgu olarak tekrar ifade edilebilir ki bu ikincisi de bir u c u ncu kis i tarafından otorite olarak alın tılanabilir ve bu, sonsuza kadar devam edebilir. Ta ki birisi c ıkıp ilk yazarın go ru s lerine zemin olus turan olguları ya da bu olgulara ilis kin yorumlarını sorgulayana kadar.
Bilmek niçin zordur? Bilmenin zor olus unun bir sebebi, uzun zamandır yanıtlan mayan soruların Kansere ne sebep olur, eg itimde ne tu r bir yaklas ım c ocuklar ic in en iyisidir ve bireysel haklardan ta viz vermeden suc u nasıl engelleriz gibi sorular c o zu me di renmeye devam etmeleridir. Dig er bir sebep, gu ndelik olayların emsalsiz bir bic imde ortaya c ıkmasıdır. Bilmenin zor olus unun bir dig er sebebi, bir nesil dig e rini takip ederken bilginin unutulması veya aptalca redde dilmesidir. O rneg in Antik Yunanlar, balinaların, dolayısıyla memelilerin solungac yerine cig erlere sahip olduklarını bi lirlerdi. Fakat sonradan Romalılar balinayı balık olarak adlandırdılar ki, bu yanlıs du s u nce Batılı zihinlerde 17. yu zyıla kadar su rdu.
Günah kavramı Zamanımızda, "gu nah" ve "suc ", kullanıs sız ve hatta Vik toryen zamanlardan kalma zararlı kavramlar olarak go ru l meyebas landı. "Yeni ahlak", insanların, mutluluk ve tatminin o nu nde engel tes kil eden bu bir kenara atmaları konusunda ısrar etti. Sonra, Arnerika'nın o nde gelen psikiyatrilerinden Kari Menninger, "gu nah" ve "suc " kavramlarının uygar bir toplum ic in iyi ve gerekli oldug unu iddia eden bir kitap yaz dı (Whatever Became of Sin). Dig er bir deyis le, c ag ımız bu kavramları c ok hızlı ve biraz da aptalca bir bic imde reddet tig ini so ylu yordu.
Yeni kıtayı kim keşfetti? Kolomb'un Avrupa, Afrika veya Asya'dan, Kuzey ve Gu ney Amerika'nın kıyılarına ayak b asan ilk insan oldug u fikri sal lantıdadır. Rakip fikir onu tekrar ve tekrar zorlamaktadır. Kolomb teorisine kars ı kanıtlar c og almaya devam etmek tedir: Ekvador'da Antik Japon c o mleg inin kes fedilmesi, M. Ö. 541'den Sidonlu gemicilerin, MS. 200'de Yunanların ve Yahudi lerin ve yine 874'te Vikinglerin ziyaretlerine ilis kin izler. En son bir kanıt ise C inlilerin MO 2500'de Arnerika'yı kes fet mis olabileceg ini so ylemektedir.
Nefes açma Atletlerin "nefes ac ması" ile ilgili yıg ınla kitap ve makale bulunmaktadır. Sonunda Utah U niversitesinden Nyles Hum phrey ve Robert Ruhling, gerc ekte "nefes ac ma" diye bir s e yin olmadıg ını ve c og u atletin deneyimledig i duyunun sadece psikolojik olduğunu kanıtladılar.
Eğitici bir öykü: Tasaday kabilesi En gelis mis o lc u m arac larını tasarruflarında bulunduran otoriteler dahi kesinlig e ulas ma konusunda bas arısız olur lar. Tasaday kabilesinin antropologları soktukları zor du rumu du s u nu n mesela. 1960'ların sonlarında, Filipin Adası Mindanao'da kes fedildikleri zaman Tasadaylar, Tas Devrini yas ıyorlar; ormanın derinliklerindeki mag aralarda oturuyor, tarımdan habersiz avcılık ve toplayıcılıkla gec iniyorlardı. Birkac septig in dıs ında c og u akade misyenonların otantik Tas Devri insanları oldug una hu ku m verdi. National Geographic gibi saygın yayınlar Tasadaylar hakkında yazdılar ve dillerinde "silah", savas " ve "du s man lık" gibi hic bir so zcu g e yer olmayan, masum ve kibar insan lar olmalarına hayret ettiler.
Kanıtlar ışığında en mantıklı olan… O nce, NBC ve Fili pin televizyonuna ilk hikayenin dog ru oldug unu ve sonra ABC ve I ngiliz televizyonuna ise yanlıs oldug unu so ylediler. Dıs arıdan bir go zlemcinin, Tasaday hakkındaki gerc ek hikayeyi tu m karmas ıklıg ıyla bilmesi ne kadar olasıdır? C ok deg il. Bu nedenle, bu ve benzer s ekilde zor dig er o rnekler de, sorumluluk sahibi insanlar, ne oldug unu bildiklerini id dia etmez. Bunun yerine, kanıtlar ıs ıg ında, gerc ekles mesi en mantıklı olan hakkında konus urlar.
Gerçeğe en yakın hikaye Tasaday olayını etraflıca aras tıran antropolog Thomas Headland olay hakkında bo yle konus maktadır. Headland ortada muhtemelen bir kandırma caolmasa da, as ırı abartılı yanlar, yanlıs basın haberleri ve de antropologların kendi beklentilerinin oldug unu so yler. Ona go re, Tasadayların bir zamanlar, tarımla ug ras an kom s u kabileye mensup olup birkac yu zyıl o nce oradan kac mıs (muhtemelen ko le tu ccarlarından korunmak amacıyla) ve ne siller boyunca ormanda saklanmaları nedeniyle sadece Tas Devrine gerilemekle kalmayıp daha gelis mis durumlarına ait tu m hafızalarını yitirmis olmaları mu mkündu r.
1971 yılında, Tasaday Kabilesi olarak adlandırılan bir kabile keşfedilmiş, bu insanların taş devri teknolojisiyle yaşamaya devam ettiği iddia edilmiştir. Hatta Filipinler'in devlet başkanı Manuel Elizalde, kabilenin medeniyete uzak bir ada olan Mindanao'da yaşadığını ve bilinmeyen bir dil konuştuğunu, hatta mağaralarda yaşadığını ifade etmiştir. Bunun üzerine konuya ilgi duyan antropologlar adayı incelemeye başlamış ve kabilenin evlerde yaşadığını, gayet normal giyindiğini ve medeniyetten bîhaber olmadığını ortaya koymuştur. https: //onedio. com/haber/tum dunyanin gercekligine inandigi ancak tamamen uydurma olan 10 bulus 732458
İnanç bir çeşit bilgi midir? Bilgi ve dinsel inanc arasındaki ilis ki karma s ık ve u stu kapalıdır. Dinsel inanc ifadesi, tanımı itibariyle, kanıtlanamayan bir s eye yo nelik inanc tır. Bu, inancın dog ru olmadıg ı so ylemek anlamına gelmez, fakat gerc eklig in kesin olarak ortaya konulamayacag ı anlamına gelir. Yahudiler Tanrı'nın Musa'ya On Emri verdig ine inanır, Mu slu manlar Muhammed'in Allah'ın elc isi oldug una inanır, Hıristiyanlar lsa'nın Tanrı'nın Og lu oldug una inanır. Bilim, basit bir ifadeyle, bu inanc lara uygulanabilir deg ildir. Fel sefe bunların lehinde veya aleyhinde olacak s ekilde tamam layıcıiddialarda bulunabilir, fakat bunların dog rulug unu kanıtlayamaz ya da aksini ispat edemez.
Bilginin önündeki engeller Bilginin pes inden en iyi nasıl gidileceg ini tartıs madan o nce, bilgiye engel olan iki alıs kanlıg ı du s u nelim: varsayma ve tahmin etme. Varsayma bir s eyi verili almak yani o yle ol dug u kanıtlanmamıs veya mantıklı bir s ekilde kars ı c ıkı labilecekbir s eyi isteg e bag lı olarak dog ru kabul etmektir. Varsayma genellikle bilinc siz bir faaliyet oldug undan, sık lıkla varsayımlarımızın ve onların u zerimizdeki etkilerinin farkında olmayız. Onaylanmamıs varsayımların olumsuz etkisi, bilgiye ulas maya yo nelik merakı bastırmalarıdır.
Tahmin etme, o nseziye bag lı iddiada bulunma veya dog ruoldug undan emin olmaksızın bir yanıta prim vermedir. Tahmin genel, gu ndelik bir faaliyettir. Sınavlarına c alıs an o g renci ler ic in, hayatta kalmanın son c aresidir. Varsayma, merakı bastırdıg ı ve tahmin etme kanıtın o ne minireddettig i ic in, ikisi de bilgiye yol ac maz. En gu venilir yaklas ım, bir s eyi bildig ini belirtirken dikkatli davranmak tır.
La edri (Ben bilmem) Savlarınızın du zeyi ac ısından ihtiyatlı olun kesin ola rak emin olmadıg ınız her durumda imkan ve ihtimallerden bahsedin. "Biliyorum" demek yerine "du s u nu yorum ki" veya "bana o yle go ru nu yor ki" gibi ifadeleri kullanın. En o nem lisi, cehaletiniz noktasında, kendinize ve bas kalarına kars ı du ru st olun. Bilmedig ini itiraf etmek, iyi niyet, dizginleme ve entelektu el du ru stlu k go stergesidir. Bunlar, insanın zayıf deg il gu c lu yanlarıdır. CEHALETİN İTİRAFI, BİLGİYE DOG RU ATILA CAK İLK TEMEL ADIMDIR.
- Slides: 28