Bilim Bilim evren olaylarn aklayan sistematik bilgiler btn
Bilim • Bilim evren olaylarını açıklayan sistematik bilgiler bütünü olarak tanımlanabilir. Psikoloji biliminde davranışlar, bilimsel ölçütler uyarınca, bilimsel amaçlar doğrultusunda ve bilimsel yöntemler kullanılarak incelenir. Bilim Öncesi Psikoloji • İnsanoğlu kendisinin ve birlikte yaşadığı kişilerin tepkilerini tahmin etmek istemiş, bunları anlamaya çalışmıştır. Çünkü uyum ve yaşamın devamlılığı bunu gerektirir. Antik Çağda, insanı anlama çabaları felsefe içinde yerini aldı. Yunan mitolojisindeki Psişe’nin adına ithafen bu dal “psikoloji” olarak adlandırıldı. Rönesansla birlikte felsefi psikolojinin konusu “zihin” oldu.
• Bilimsel Psikolojiye Doğru Psikolojinin bilim öncesi olan döneminin sonlarında ünlü fizyolog/fizikçi H. Von Helmholtz, zihinsel bir süreç olan algılamanın fizyolojik temellerini deneylerle ortaya koymuştur. Böylece, zihinsel süreçlerin deneysel yani bilimsel yöntemlerle incelenebileceğini göstermiştir. Helmholtz herhangi bir uyarıcının duyu organlarını uyarmasından, bu uyarıma verilen motor cevaba dek olan dolaşımın tamamını inceleyerek insan deneklerin duyum sinirlerinin tepki zamanı üzerine de deneyler yaptı. Bilimsel Psikolojinin Kurulması ve Ekoller Dönemi Yukarıdaki gelişmeler, W. Wundt ’un 1879’da psikoloji bilimini kurmasına zemin hazırlamıştır. Kurduğu bu bilim dalını, Wundt “Yeni Psikoloji” olarak adlandırmıştır. Böylece, bilimsel psikolojiyi daha önce felsefe içinde yer alan psikolojiden ayırmıştır. Wundt Yeni Psikoloji’yi, zihni bilimsel yöntemler kullanarak ve deneysel çalışmalarla inceleyen bilim dalı olarak tanımlamıştır.
Psikolojinin Amaçları; • İnsan davranışlarını tanımlama: Psikolojinin konusu davranıştır ve psikoloji öncelikle davranış kavramını ve bu kavram kapsamında ele aldığı konuları tanımlama amacı güder. Bu aşamada amaçlanan öğrenme nedir, davranış nedir, zeka nedir, yetenek nedir gibi soruların yanıtlandırılmasıdır. Örneğin: Stres, vücudun çeşitli içsel ve dışsal uyaranlara verdiği otomatik tepki. Öğrenme, bireyin yaşantılar sonucu davranışlarda meydana gelen oldukça uzun süreli değişmelerdir gibi. • İnsan davranışlarını anlama ve açıklama: Davranışın nasıl olduğunun anlaşılması ve açıklamasının yapılması gerekir. Davranışın ortaya çıkış nedeni nedir sorusuna bilimsel yöntemlerle yanıt arar. Olaylar arasında neden‐sonuç ilişkisi kurarak belirli genellemelere ulaşır. Örneğin, bedensel ve psikolojik bozuklukların nedeni genelde insanların yaşadığı strestir. Psikoloji bu genellemeyle ilgili sonuca bedensel ve psikolojik bozukluk gösteren insanların stres düzeylerini ölçerek ulaşır.
• İnsan davranışlarını önceden kestirebilme: Olaylar arasında neden‐sonuç ilişkileri kurabiliyorsak belirli koşullar altında olabilecekleri de önceden kestirebiliriz. Gelecekte olabilecekler ile ilgili önceden tahminde bulunma “öngörü” olarak adlandırılır. Böylece olası nedenler ortadan kaldırılarak olumsuz bir sonuç engellenebilir ya da gerekli önlemler önceden alınarak planlamalar yapılır. Örneğin, bir iş yerindeki verimliliği nelerin etkilediğini biliyorsak buna göre önlem alabiliriz. Örneğin, yeterince güdülenmemiş öğrencinin ders çalışamayacağını ve başarısız olacağını tahmin edebiliriz. Öyleyse bir öğrenci, yeterince güdülenmemişse başarısız olacaktır diyebiliriz • İnsan davranışlarını etkileme ve kontrol etme: Bu aşamada, davranışın olumlu (İstenen) yönde gelişmesi için, ortaya çıkacak olumsuz (istenmeyen) durumların kontrol edilmesi ve önlenmesi amaçlanır. Psikoloji elde ettiği bilgilerle günümüzde, eğitim alanında, etkileme ve kontrol etme amacını gerçekleştirmektedir. Örneğin, gelişim psikolojisinde, çocuğun sağlıklı gelişmesi için iyi beslenmesi; ‐iyi eğitim alması, temiz ve sağlıklı bir ortamda yaşaması gerektiği bilinmektedir. Gelişimi normal olmaya çocuklara yukarıdaki koşulla oluşturularak bu çocukların normal gelişimleri sağlanabilir. Psikolojinin elde ettiği bilgilerden yararlanarak bireyin ve toplumun ruh sağlığını koruyucu önlemler alınır.
• Psikologların, insanların davranışlarını ve zihinsel süreçlerini betimleme, yordama (tahmin etmeye) ve açıklama çabası nedendir? • Bu bilimsel çalışmaların sonunda elde edilen bilgiler bireylerin ve sosyal grupların sorunlarını gidermede, yeni davranışları edinmelerini sağlamakta, problemli gördükleri davranışlardan kurtulmalarına yardım etmekte, kısaca daha iyi bir hayat yaşamalarını sağlamada da kullanılmaktadır.
• Birinin bir şeyi yapmasının asla tek bir sebebi yoktur. İnsanlar bir şeyleri çok sayıda sebepten dolayı yaparlar ve bunların bazıları tamamen bilinçsizdir. Bu yüzden bir kişinin davranışlarının altında tek bir neden aramak bir bakıma yanlış bir değerlendirmedir. • Bir yapbozun parçalarının neden yapıldığını anlamak resmin ne temsil ettiği hakkında size hiçbir şey söylemez. Aynı şekilde, beyin hücrelerinin nasıl faaliyet gösterdiğini anlamak size bir kişinin ne düşündüğünü söylemez. • Günlük hayatta hepimiz başkalarının (hatta kendimizin) neyi neden, nasıl yaptığını, duygular, düşünceler ve davranışlar arasındaki ilişkileri anlamaya çalışırız. Filozoflar, sanatçılar, edebiyatçılar tarih boyunca psikologların sorduğu sorulara benzer sorular sormuşlardır. Ancak psikoloji bir bilimdir ve bu soruların cevaplarını aramada sistematik, objektif ve ampirik verilere dayalı bilimsel yöntemler kullanır. • Böylece psikoloji bilimi öznel, sezgisel veya rastgele değil; nesnel, doğrulanabilir ve genellenebilir cevaplar üretir.
• Bilim bilgiye ulaşma yöntemlerinden biridir. Bilim’in sözlük anlamı “Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemlerden ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi” dir. Aslında bilimsel yöntemin ne olduğunu daha iyi anlamak için, temel özelliklerini bilmek gerekir. Bilimsel yöntem: • Ampirik • Sistematik • Nesnel • Sınanabilir/yanlışlanabilir • Genellenebilir • Geçici’dir.
• Bilimsel yöntem ampirik bilgi sağlar. Sorulara cevap ararken sezgiler veya sağduyu değil duyularla algılanabilen, deneyime dayalı veriler toplanır. Sonra bu veriler analiz edilerek sonuçlara ulaşılır. • Örneğin kişilerin kendilerinden farklı mı yoksa benzer kişilik yapısında eşlerle mi daha mutlu olduğunu anlamak için, çiftlerin belirli kişilik özellikleri ölçülür ve kişisel mutluluk değerleri ile ilişkisine bakılır. Bu şekilde direk veya dolaylı şekilde ölçülebilen her kavram aslında bize ampirik veri sağlamaktadır. • Ya da tek ebeveynli çocukların mı yoksa çift ebeveynli çocukların mı akademik başarılarının mı daha yüksek olduğunu anlamak için, çocukların aile durumları hakkında bilgi alınır ve akademik başarıları ile ilişkisine bakılır.
• Bilimsel yöntem sistematiktir. Bilimsel metodun uygulanmasında önceden belirlenmiş, rasyonel ve sistematik bir işlemler dizisi izlenir. Bu diziye genel olarak “araştırma” denir.
BÖLÜM I • 1. GİRİŞ • 1. 1. Problem • 1. 2. Araştırmanın Amacı • 1. 3. Problem Cümlesi • 1. 4. Alt Problemler • 1. 5. Denenceler • 1. 6. Araştırmanın Önemi • 1. 7. Sayıltılar • 1. 8. Sınırlılıklar • 1. 9. Tanımlar BÖLÜM II 2. İLGİLİ YAYIN VE ARAŞTIRMALAR BÖLÜM III • 3. YÖNTEM • 3. 1. Evren ve Örneklem • 3. 2. Araştırmanın Deseni • 3. 3. Veri Toplama Araçları • 3. 3. 1. Kişisel Bilgi Formu • 3. 3. 2 Ölçekler BÖLÜM IV • 4. BULGULAR • BÖLÜM V 5. TARTIŞMA VE YORUM BÖLÜM VI • 6. SONUÇ VE ÖNERİLER • 6. 1. Araştırmacılara Öneriler • 6. 2. Alanda Çalışanlara Öneriler
• Bilimsel yöntem nesneldir. Araştırmacı kendi kişisel tercih veya yargılarından yola çıkarak değil objektif bir şekilde ölçtüğü verilerin analizi ile sonuçlara ulaşır. Bundan dolayı, bilimsel bilgi kişiden kişiye, toplumdan topluma değişmez. Bilimsel doğrular, herkes için geçerli olan ve kendilerini adeta zorla kabul ettiren doğrulardır. Çünkü bu bilgiler, deneysel yollarla kanıtlanabilir bilgilerdir. • Örneğin; normal koşullarda “Su 100 °C de kaynar” önermesi nesneldir. • Nesnelliği garanti etmek için araştırmacılar makalelerinde kavramları nasıl tanımlayıp ölçtüklerini çok açık bir şekilde anlatırlar. Böylece bu çalışmayı tekrarlamak isteyen bir başka araştırmacı, aynı tanım ve ölçüm yöntemlerini kullanarak aynı sonuçların doğruluğunu test edebilir.
• Bilimsel bilgi sınanabilir ve yanlışlanabilir. Var olan yöntemlerle ampirik veri toplanamayan ve test edilemeyen sorular bilimsel sorular değildir. Örneğin “ölümden sonra hayat var mıdır? ” sorusu, günümüzdeki teknik imkânlarla veri toplanarak sınanabilecek bir soru değildir. Ancak örneğin yaş gruplarına göre kişilerin ölümden sonra hayatın var olduğuna inancının değişip değişmediği amprik ve sınanabilir bir sorudur. • Bilimsel bilginin sınanabilir olması önemlidir. Çünkü sınanamayan bir önermenin bize yeni bir bilgi vermesi mümkün değildir. Örneğin, ‘yarın hava ya sıcak ya da soğuk olacaktır” gibi bir önerme her şekilde doğru çıkacaktır. Çünkü yarın geldiğine hava sıcaktır ve önerme doğrudur; ya da yarın geldiğinde hava soğuktur ve yine önerme doğrudur. Bu çeşit önermeler mantıksal kurgu içinde birden fazla olasılığı taşıdığından sınanmaya imkân vermezler bu yüzden yanlışlanabilir değildirler ve bilimsellikle ilişkileri yoktur
• Bilim, sürekli değişme, gelişme ve ilerlemeyi içeren dinamik bir süreçtir. Olmuş, bitmiş, donuk bir yapı bilimden uzaktır. Özellikle süreç olarak bilim dikkate alındığında, bilimin sürekli bir araştırma faaliyeti olduğu anlamına gelir bu. Böyle bir anlayış doğal olarak bilimsel bilginin mutlak, değişmez olamayacağı sonucun bizi vardırır. • Ayrıca araştırmacı bir çalışma sonunda verdiği cevapların her zaman için yanlışlanabileceğini kabul etmelidir. Bu yanlışlanabilme, değişik gruplar, değişik metotlar kullanarak yapılan çalışmalar sonunda olacağı gibi, ölçülen olayın değişmesi sebebiyle de olabilir. Dolayısı ile bilimsel yöntemle elde edilen sonuçlar her zaman için geçicidir. • ‘Yanlışlanabilir’ ifadesi ile denilmek istenilen, yanlışlanan önermelerin bilimsel olduğu değildir; yanlış olan önermelerin bulunup ayıklanması sürecidir. Bu süreç içerisinde önermenin yanlışlığının ortaya koyulabilmesi demek o önermenin sınanabilmesini zorunlu kılar.
• Son olarak bilimsel yöntemle varılan bilgiler genelleştirilebilir. Bilimsel yöntem tek bireyi değil bireyleri anlamaya çalışır. Örneğin hafıza sistemlerini araştıran bir çalışmanın sonuçları, o çalışmaya katılan bireylerin hafızaları ile sınırlı kalmamalıdır. • Bilimsel genellemeler, önermeler arasındaki ilişkileri belirleyen ifadelerdir. Örneğin, her biri bir olgu olan, “suyun içinde bulunduğu kabın şeklini alması, ” “zeytinyağının içinde bulunduğu kabın şeklini alması, ” “gaz yağının içinde bulunduğu kabın şeklini alması” …. gibi “farklı sıvıların içinde bulundukları kabın şeklini almaları, ” sayılan bütün maddelerin sıvı olduğu düşünülerek, “Sıvılar içinde bulundukları kabın şeklini alır” biçiminde ifade edilir. Böylece değişik maddelerle ayrı gözlenen bir özellik daha büyük bir guruba genellenmiş olur. • Ya da yoğunluğu suyun yoğunluğundan küçük olan bir cismin suda yüzmesi bilimsel bilgi olduğu için yoğunluğu suyun yoğunluğundan küçük olan tüm cisimler suda yüzer. Yani bilgi genellenmiş olur.
• Belli bir çalışma alanına giren obje ile bireylerin oluşturduğu topluluğun tamamına ve araştırma sonuçlarının genelleyeceğimiz gruba evren denilir. Araştırmaların çoğunda araştırılan konunun evrendeki durumunun ne olduğu sorgulanır. Çoğunlukla evren büyük bir kitledir ve evrendeki bütün verilere ulaşılamaz. Evrenin büyük olduğu ve ulaşılmasının güç olduğu durumlarda daha küçük gruplar üzerinde çalışılarak evren hakkında genellemelere gidilir. Evrenden uygun yöntemlerle alınan ve evreni temsil eden daha az sayıdaki gruba örneklem denir
PSİKOLOJİ BİLİMİNİN KÖKENLERİ VE TARİHÇESİ • Psikolojinin başlı başına bir bilim dalı olarak kurulması 19. Yüzyıl ortalarında olmuştur. Fakat insan doğasıyla ilgili düşünceler psikoloji biliminden çok daha eskidir. Psikolojinin kökenleri Antik Yunan filozofları ve Avrupa’daki önemli düşünürlere kadar uzanmaktadır. • Platon ve Aristo gibi düşünürler psikoloji bilimi için çok kritik olan bazı soruları ilk defa sordular. Bugün de psikologlar bu kritik soruları irdelemektedir. Bunlardan en önemlilerinden birisi “insanların bilişsel yetenekleri ve bilgileri doğuştan mı gelir, yoksa sonradan mı edinilir? ” sorusudur. Platon bazı bilgilerin doğuştan geldiğini savunmaktadır. Örneğin her kültürde çocuklar seslerden kelime ve cümleler oluşturulabileceğini anlayıp özel bir eğitim almadan ana dillerini öğrenebilmektedir. Bu durumda Platon çocukların dil ile ilgili bir bilgiyle doğduklarını savunur.
• Öte yandan, Aristo’ya göre doğduğunda insan beyni “tabula rasa” yani boş bir levhadır ve sonradan yaşanan deneyimlerle şekillenir. Aristo’nun bakış açısından dil öğrenimi, çocuğun deneyimleri çerçevesinde gelişmektedir. • Günümüzde bilgilerin ya da yeteneklerin tamamen doğuştan geldiğine ya da tamamen deneyimle oluştuğuna pek ihtimal verilmemektedir. Ancak “insanların bilişsel yetenekleri ve bilgileri doğuştan mı gelir, yoksa sonradan mı edinilir? ” sorusu günümüzde psikologların tartışmaya devam ettiği ve cevaplarken Yunan filozoflarının bakış açılarından da faydalandığı bir sorudur.
• Yunan mitolojisindeki Psişe’nin adına ithafen bu dal “psikoloji” olarak adlandırıldı. Bu dal Yunan alfabesindeki “psi” harfiyle (Ψ) gösterilir. Felsefi psikolojinin inceleme konusu da “ruh” olarak belirtildi. • Bilimsel psikolojinin kuruluşuna yön veren diğer öncüler arasında G. W. Leibnitz ve I. Kant gibi bazı Alman düşünürleri vardır. Bu filozoflar zihnin dinamik bir varlık olduğunu, zaman içinde değişim gösterdiğini öne sürmüştür. Onlara göre zihin sadece deneyimler sonucu oluşmamaktadır. Zihnin bazı özellikleri doğuştandır.
• Psikolojinin temelini oluşturan filozoflardan biri de 17. yüzyılda yaşamış olan Fransız düşünür René Descartes’tır. Descartes’a göre beyin ve zihin birbirinden farklıdır. Beyin somut maddeden oluşmaktadır, zihin ise ruhani bir varlıktır. Beyin ve zihnin birbirlerinden ayrı ancak etkileşimde oldukları fikrine dualizm (ikicilik) denmektedir. Descartes’tan sonra beyin ve zihin hakkında düşünülmeye devam edildi. • Psikoloji 18. Yüzyıla kadar felsefenin kapsamı içinde ele alınmıştır. Psikoloji biliminin 150 yıllık bir tarihi bulunmaktadır. Bilimsel anlayışına uygun ilk psikoloji çalışmaları, Almanya’da 1879’da Wilhelm Wundth tarafından başlamıştır ve felsefeden kopuşu gerçekleşmiştir. • Daha sonra dünyanın çeşitli yerlerinde benzerleri kurulacak ilk psikoloji laboratuvarını kurmuş, ilk dergiyi yönetmiş ve deneysel psikolojiyi bir bilim olarak başlatmıştır. Wundt tarafından incelenen duyumlar, algı, dikkat, heyecanlar gibi konular hala psikoloji biliminin temel çalışma alanlarını oluşturmaktadır.
• 1800’lerin sonu ve 1900’ların başlangıcı arasında geçen süreçte psikolojinin gelişimine katkıda bulunan birçok gelişme olmuştur. Bu dönem psikoloji‐nin insanınzihinsel süreçlerini anlamaya yönelik bilimsel çalışmalara ağırlık verdiği bir dönemdir. Sir Francis Galton bireylerarası farkları ve bunların nedenlerini anlamaya yönelik ilk düzenli çalışmayı yürüten bilim adamları arasında yer almıştır. • Galton tarafından yürütülmüş olan çalışmalar Mc. Keen Cattell tarafından yürütülmüş olan zihinsel süreçleri ve yetenekleri ölçmeye yönelik çalışmaları da etkilemiştir. Cattell geliştirmiş olduğu testlere ‘Zekâ testleri’ adını vermiştir.
• Pensilvanya Üniversitesi’nde resmî olarak klinik psikoloji dersleri verilmeye başlanmıştır. • Bu dönemde, psikoanalitik teorinin kurucusu olarak kabul edilen Sigmund Freud çalışma arkadaşı Josef Breuer ile psikolojik bozuklukların tedavisinde ilk formal psikoterapi yaklaşımı olan psikanalizi geliştirmiştir. Freud, Carl Gustav Jung ve Alfred Adler gibi bir çok öğrencisi ile birlikte psikolojinin gelişimine önemli katkılarda bulunmaya devam etmiştir. • Birçok uzmana göre eğer dünya savaşları sırasında psikolojik testlere ve ruh sağlığı uzmanlarına ihtiyaç duyulmamış olsaydı belki de psikoloji alanı kadar hızlı gelişmeyebilirdi. Amerika’nın I. Dünya Savaşı’na girmesiyle birlikte, askerlerin istenilen zihinsel becerilere ve yeteneklere sahip olup olmadığını belirleyecek testlere önemli bir ihtiyaç doğmuştur. Bu amaç doğrultusunda 1920’de Army Alpha ve Army Beta isimli iki test geliştirilmiştir.
• Bu yıllar arasında birbiri ardına birçok başarılı zekâ ve kişilik testlerinin geliştirilmesi devam etmiştir. Bu nedenle bu dönemde psikolojik testlerin geliştirilmesi, uygulanması, puanlanması, ve yorumlanmasına yönelik çalışmalar üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştır.
• İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir çok askerin savaştan travma ile ilişkili psikolojik problemlerle dönmesi var olan psikiyatri servislerinin gerekli ihtiyaca cevap verememesine neden olmuş ve psikolojik değerlendirme ve tedavi anlamında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. • Zekâ ve kişilik testlerinin eski versiyonları yenilenerek revize edilmiş, yeni ölçüm araçları geliştirilmiş ve geçerlilik ‐güvenirlikleri test edilmiştir. • Daha sonra psikolojik bozukluklar için iki sınıflandırma sistemi yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bunlardan biri Uluslararası Sağlık Örgütü’nün (World Health Organization) ICD (International Classification of Diseases) sınıflandırması, diğeri Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (American Psychiatric Association) DSM (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) sınıflandırmasıdır. Uluslararası Sağlık Örgütü’nün ICD’si tüm hastalıkları kapsayan bütünsel bir sınıflandırmadır. ICD sınıflandırmasının F’li kodlara sahip 5. Bölümü ruhsal hastalıklara ayrılmıştır. ICD daha çok Avrupa ülkelerinde kullanılırken DSM Atlantik ötesinde daha yaygındır.
- Slides: 23