Beden Eitimi ve Spor Tarihi ORTAADAN 20 YZYILA
Beden Eğitimi ve Spor Tarihi
ORTAÇAĞDAN 20. YÜZYILA KADAR SPOR Ortaçağ Avrupası’nda sporun rolünü tartışmadan önce kilisenin durumunu incelemek gerekmektedir. Spor da dahil olmak üzere kültürün her noktasına nüfuz eden Katolik kilisesi, yarışmalara katılmanın ve beden eğitimi ile ilgilenmenin bedeni güzelleştireceğinden dolayı ruhu bozacağını ve kirleteceğini iddia ederek spora karşı olumsuz bir tutum takınılmasına sebep olmuştur. Ancak bu durum Ortaçağ’da beden eğitimi ve spor aktivitelerinin tamamen terkedildiği anlamına gelmemelidir.
Askerî becerileri geliştirmeye yönelik olarak yapılan etkinlikler bu kapsamın dışında bırakılmıştır. Spora karşı takınılan olumsuz tutum kilisenin yumuşaması ile bilhassa 11 ve 12. yüzyıllarda azalmıştır. Önceki dönemlerde görülen Yunan festivalleri ve Roma etkinliklerinin yerini Ortaçağ’da çeşitli turnuvalar, avcılık, okçuluk, boks, dans ve yerel oyunlar almıştır. Şövalyelerin katıldığı, eğlenmeye ve askeri becerileri geliştirmeye yönelik olarak yapılan turnuvalarda araba yarışları ve atlı mızrak dövüşleri popüler aktivitelerdir. Tüm sınıfların, kahramanlıklarını gösteren şövalyeleri izleyebilmesine rağmen, turnuvalara katılım üst sınıflar ile sınırlandırılmıştır.
Bu nedenle köylülerin antik kökenli yerel oyunlar oynadıkları bilinmektedir. Sık sık ölüm olaylarıyla karşılan şövalyelerin yönettiği Ortaçağ turnuvaları, barutun icadı ile son bulmuş ve eski önemini kaybetmiştir. Ortaçağın bedene karşı tutumunu değiştirmeye yönelik entelektüel bir devrim olan Rönesans döneminde klasik Yunan ve Roma filozoflarının eserlerinin yeniden okunmasıyla ortaya çıkan hümanizm akımında, insanın manevi yönünden ziyade insancıl yönüne vurgu yapılarak bedene dolayısıyla beden eğitimi ve spora daha fazla değer verilmiştir
Bilim çağı ve aydınlanma döneminde ise insanoğlunun dünyayı anlaması ve yönetmesi ile birçok değişime sahne olunmuş, bu değişimden eğitim ve beden eğitimi alanı da etkilenmiştir. Aynı dönemde içerisinde ilk beden eğitimcilerinin de olduğu birçok kişi ideal birey ve toplumun yaratılması için insan hareketi hakkında görüşlerini belirtmiştir. Bu kişiler arasında en çok dikkat çeken isim kendine özgü fikirleriyle gerek çağını gerekse sonraki yüzyılları derinden etkileyen Jean Jacques Rousseau (1712 -1788)’dur. Bilhassa Emile isimli romanında ideal eğitim anlayışını yansıtan Rousseau, beden eğitimini Antik Yunan’dan beri görülmeyen bir seviyeye yükseltmeye çalışmıştır.
Çocukların aktif olarak açık havada bulunmalarının duygularını kendi tecrübeleri yoluyla geliştireceğine inanarak yüzme, koşu, sıçrama ve tırmanma gibi etkinliklerin önemine dikkat çekmiştir. Rousseau’nun eğitimsel yeniliklerini uygulamaya koyan isimler ise Philantroplar olmuştur. 1774 yılında Almanya’da kurduğu Philantropinum isimli okulda Rousseau’nun görüşlerinden modellenerek onları uygulamaya çalışan Johann Bernhard Basedow (1723 -1790), öğrencilerine insancıl bir bakış açısı kazandırmayı ve tüm insanlar arasında toplumsal farkındalık oluşturmayı amaçlamaktaydı.
Aynı dönemde yaptığı çalışmalar ile beden eğitimini yasal bir zemine oturtan ve modern beden eğitiminin gerçek kurucusu olarak bilinen diğer bir Philantrop Johann Friedrich Gutsmuths’tur. Schnepfenthal Eğitim Enstitüsü’nde beden eğitimi öğretmeni olan Gutsmuths (1759 -1839), açık ve kapalı alan etkinlikleri için uygun alanlara sahip olan enstitüde fiziksel etkinlikleri bireyi geliştirici özelliklerine göre sınıflandırmıştır. Bireylerin sağlığını arttırmanın ulusun sağlığını arttıracağına ve daha güçlü olunacağına inanarak bunu sağlamanın en iyi yolunun jimnastik programları olduğunu belirtmiştir
Gutsmuths’un fikirleri döneminde olduğu gibi sonraki dönemlerde de eserleri ve öğrencileri aracılığıyla birçok kişiyi etkilemiştir. Bu isimlerden biri Danimarka’da jimnastiğin babası olarak bilinen Franz Nachtegall (1777 -1847)’dır. İsveç jimnastiğinin kurucusu Per Henrik Ling (1776 -1839) ve Alman jimnastiğinin babası Friedrich Ludwig Jahn (1778 -1852) da Gutsmuths’dan ilham alan diğer isimlerdir. Tüm bu gelişmelere ek olarak 18. ve 19. yüzyıllarda beden kültürü anlayışları farklı şekillerde geliştirilerek, Alman jimnastiği, İsveç jimnastiği ve İngiliz spor anlayışı isimleri ile anılmıştır.
Alman Turnen Jimnastiği Napolyon Savaşları sonrasında profesyonel savaşçılardan oluşan ordular vatandaşlarının tümünü seferber etme esasına dayanan vatandaş ordulara dönüşünce, orduya katılan gençlerin fiziksel ve psikolojik olarak savaşa hazırlanma meselesi önemli bir konu olarak gündeme gelmiş ve bu amaçla çeşitli paramiliter örgütlenmeler ortaya çıkmıştır. Bu örgütlenmelerden biri olan ve Alman jimnastiği ismiyle bilinen Turnen Jimnastiği, Prusya ordusunun 1806’da Fransızlar karşısında aldığı ağır mağlubiyete bizzat savaşa katılarak şahit olan Friedrich Ludwig Jahn tarafından askerî amaçlar için tasarlanmıştır.
Öğrencileri tarafından jimnastiğin babası anlamına gelen Turnvater olarak adlandırılan Jahn, 1811 yılında başlattığı Alman jimnastik (Turnverein) hareketini aynı yıl kurduğu ilk jimnastik sahası (Turnplatz) ve düzenlediği ilk jimnastik festivali (Turnfest) ile taçlandırmıştır. Tahta beygir, paralel, barfiks, denge tahtası gibi aletlerin yanı sıra tırmanma ağaçları, ipler, sırıklar ve merdivenlerin kullanıldığı Turnen sisteminde oyunlar ile koşu, sıçrama, ağırlık kaldırma, eskrim, yüzme ve güreş de yer almaktaydı. Gençlere vatanlarını tanıma ve seçme fırsatı veren güçlü politik imalara sahip Alman jimnastikleri (Turnen); halk eğitimi, askeri eğitim ve askerin fiziksel uygunluğunu amaçlayan fiziksel egzersizler, milliyetçi söylem, geleneksel şiirler ve kutlamalar ile Alman tarihinde önemli bir yer tutmaktadır.
İsveç Jimnastiği 19. yüzyılda milliyetçi kaygılarla geliştirilen jimnastik sistemlerinden bir diğeri ise İsveç jimnastiğidir. 1807 yılında Rusya ve Danimarka tarafından istila edilen İsveç, topraklarının bir kısmını kaybetmiş, böyle bir ortamda ortaya çıkan Per Henrik Ling, Friedrich Ludwig Jahn gibi jimnastiği ulusal güç ve birliğin aracı olarak görmüştür. 1799 -1804 yılları arasında yaşadığı Danimarka’da Nachtegall’in jimnastik derslerine devam eden Ling, eskrim derslerine başladığı dönemde kolundaki hastalığın iyileştiğini görerek egzersizin tedavi edici fonksiyonu ile tanışmış ve jimnastiğe merak salmıştır.
İsveç’e döndüğünde 1804 -1813 yılları arasında eskrim öğretmenliği yapmıştır. 1813 yılında Kraliyet Askerî Akademisi’nin eskrim öğretmenliğine atanan Ling, 1814 yılında ise İsveç jimnastiği olarak bilinen sistemini oluşturduğu ve müdürlüğünü yaptığı Stockholm Kraliyet Merkez Jimnastik Enstitüsü’nde göreve başlamıştır. Sistemini geliştirirken Nachtegall ve Gutsmuts’un birçok egzersizini kullanmıştır. Kraliyet Merkez Jimnastik Enstitüsü’nde İsveç’ten ve farklı ülkelerden asker ve sivil çok sayıda öğrenci 1 ila 3 yıl arasında eğitim almıştır. Ling’in oluşturduğu sistemde jimnastik; askerî, pedagojik, tıbbi ve estetik olmak üzere dörde ayrılmış, egzersizler ise kas grupları ve iç organlar üzerindeki etkilerine göre sınıflandırılmıştır.
Hareketler, minderde ve aletlerde serbest egzersizler, bireysel ve eşli egzersizler olarak sınıflandırılmıştır. Barlardan, merdiven, halat ve tahta beygire kadar birçok aletin kullanıldığı İsveç jimnastiğinde, yürüyüş, koşu, yüzme, tırmanma gibi egzersizler ve oyunlara da yer verilmiştir. Her yaştan katılımcıyı teşvik etmesi, bütün vücudu kapsaması ve egzersizlerin kolay olması İsveç jimnastiğinin en temel prensipleridir. Ling, kadınların da İsveç jimnastiğini yapabileceğini belirtmesine rağmen, Kraliyet Merkez Jimnastik Enstitüsü’nde kadın öğretmenler için kurslar ancak 1864 yılında açılabilmiştir.
Bedeni, hareketi rasyonel (akla uygun) ve bilimsel bir yaklaşımla ele alan İsveç jimnastiği, anatomik ve fizyolojik olarak etkili aynı zamanda evrensel olarak uygulanabilmeliydi. Performansın ölçülmesi ve karşılaştırılması, bireysellik, diğerleriyle rekabet, üstün gelme ve rekor kırma İsveç jimnastiğine tamamıyla uzaktı. Ling hayattayken başta İskandinavya olmak üzere İsveç’in sınırları dışına yayılan bu sistem, okul ve ordu beden eğitiminde oldukça büyük bir etki yaratmıştır.
İngiliz Spor Anlayışı Büyük Britanya daima sporun “anası” veya “beşiği” olarak görülmekte, ayrıca modern sporun temellerinin burada atıldığı yönünde genel bir görüş birliğinden bahsedilmektedir. İngiltere’de 18. yüzyılda avcılık ve binicilik gibi rekreatif etkinlikler üst sınıflar tarafından yapılmış, 19. yüzyılda ise bilhassa İngiliz okullarında oynanan oyunlarla beraber spor yeni bir önem ve anlam kazanmıştır. Okul müdürleri futbol ve kriket gibi oyunları sosyal bir kontrol aracı olarak kullanmıştır.
1880 ve 1890’larda spor ve oyunlar önde gelen okullarda zorunlu hale gelmiştir. “Fair Play” başlangıçta öğrenciler arasındaki barışçıl ilişkileri teşvik etmek için sonrasında ise ahlaki bir değer olarak kullanılmıştır. Sporun doğuşu ve gelişimi okullar arasındaki yarışmalarda olduğu gibi eğitim sistemi ile yakından ilişkilidir. Oxford ve Cambrigde arasında ilk olarak 1829 yılında yapılan kürek yarışları bu duruma güzel bir örnektir.
- Slides: 16